15.09.2011
Deniz Ticareti Hukuku
Gemilerin denizde yaptıkları
kazaların ya da seferleri sırasında meydana gelen uyuşmazlıkların çözümü için
konulmuş özel kurallar deniz hukukunu oluşturur. Deniz ticareti hukuku ise
bunun bir bölümüdür. Özel’den kastımız hususi demektir. Özel hukuk kuralları
değildir, içinde kamu da özel hukuk da mevcuttur.
Deniz hususi hukukuà
gemiler üzerinde ayni hakların tesisi hakkındadır.
Dersin kaynakları; YTTK 5. kitap
deniz ticaretine ayrılmıştır. Kabotaj kanunu, deniz iş kanunu, denizde zapt ve
müsadere kanunu… (müsadere: kamu tasarrufu aslen iktisap oluyor. Bu da
mülkiyeti sınırlayan ayni haklardan arınmış olarak mülkiyetin geçmesidir.)
Limanlar kanunu, denizde can ve mal koruma kanunu, Sahil güvenlik koruma
kanunu, denizcilik müsteşarlığı kanunu (deniz müsteşarlığı ulaştırma
bakanlığına bağlıdır) deniz çevre kanunu.
Bayrak mülkiyete tabidir,
kiralayan kendi bayrağını takamaz. Mülkiyet hakkı kiminse onun bayrağı takılır.
TTK 5. Kitap 1. Kısım Gemi Genel Hükümler
Madde 931/1 à
Tahsis edildiği amaç, suda hareket etmesini gerektiren, yüzme özelliği bulunan
ve pek küçük olmayan her araç, kendiliğinden hareket etmesi imkânı bulunmasa
da, bu Kanun bakımından “gemi” sayılır.”
Kanunun eski maddesinde geminin
özelliği anlatılırken tekne biçiminde diye bir terim kullanılıyordu. Artık bu
kullanılmıyor bu yüzden deniz altı, römorkun çektiği araç, sandal, sal ve tekne
de gemi sayılmaktadır.
Geminin bütünleyici parçaları,
eklentileri ve nevileri vardır. Nevileri için eskiden deniz gemisi ve iç su
gemisi diye bir ayrım yapılmaktaydı. Artık bu kullanılmayan eskimiş bir
ayrımdır. Şimdilerde ticaret gemisi ve ticari olmayana gemi olmak üzere ikiye
ayrılıyor.
Madde 931/2 à(2)
Suda ekonomik menfaat sağlama amacına tahsis edilen veya fiilen böyle bir amaç
için kullanılan her gemi, kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına
kullanılırsa kullanılsın “ticaret gemisi” sayılır.
Eğer gemi sahibi ve yük sahibi
aynı kişilerse burada dolaylı kazanç vardır denir. Eğer bir başkasının yükünü
taşıyan bir gemi malikinin ise doğrudan kazancı vardır denir.
Ticari Olmayan gemiler à
kamu hizmetine tahsis edilmiş olan kamu gemileri, eğitim gemileri, araştırma
gemileri, harp gemileri (savaş ve donanma gemileri), özel yollar…
16 Eylül 2011
Treaty à 2 or more state come
together sponteniously with their intention.
Convention à
sorumlulukla ilgili, yük taşımayla ilgili, güvenlikle ilgili, çevre korumayla
ilgili.
Sanction yaptırım demektir.
Deniz ticaret hukuku,
sözleşmelerle çok ilgili olduğu için Borçlar Hukuku hükümleri de rol taşır.
Donatan= malik + tacir (mülkiyet
+ girişim) ßsözleşmenin
diğer tarafıà
taşıyan (girişim) è Geminizi kiraya verirseniz donatan olma özelliğinizi
kaybedersiniz. Denizde yapılabilecek her türlü ticareti yapabilirsiniz ancak
yük taşıma borcunu taahhüt etmezseniz taşıyan olmazsınız.
*25.8.1924 Brüksel’de konferans
düzenleniyor. 2.6.1931’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise 4.1.1956’da
onaylıyor.
Taşıma üreticiyle tüketici
arasındaki link’i kurar.
Shipowner’s liability à
Armatör à
gemi sahibi
Mevcut kanunun maddeleri
konvansiyondan alınmıştır.
Donatan benim sorumluluğum daha
az olsun diye anlaşma yapamaz. Sınırsız sorumluluk denilse de bu zarar eşit
miktarda tazminat anlamına gelir aslında.
Zarar tazminata yol açar,
tazminat zarar kadardır.
Sorumluluk sınırlı ve sınırsız
olmak üzere ikiye ayrılır. Sınırlı sorumluluk da ayni ve şahsi olmak üzere
ikiye ayrılır.
Sınırlı ayni sorumluluk- Brüksel
konvansiyonu
Navlun(taşıma ücreti) sözleşmesi-
deniz yoluyla yük taşıma… EBK 55’in denize yansıması…
Counterplus- karşı ağırlığı-
sözleşme ile donatan sorumluluktan kurtulamaz diyorlar.
1957 Brüksel 10 Ekim 1957 à
31 Mayıs 1968’de yürürlüğe girdi. Türkiye buna katılmadı. Limitleri yükseltti
(donatanın sorumlu olacağı limitleri)à çok az devlet bunu
onayladı.
*1976 Londra- Limitation of
Liability for Maritime Claims (Deniz Alacağı) “LLMC” à 1 Aralık 1986’da
yürürlüğe girdi.
2 Mayıs 1996 Londra, revize
edildi, revizyondan geçti. 13 Mayıs 2004’te yürürlüğe girdi. Amacı sorumluluk
limitlerini yükseltmekti. à Geminin ağırlığına göre donatanın sorumluluğunun
limiti ölçülsün dendi.( şahsen kasıtlı olarak o zarar ödenmezse.)
Küçük gemilerde ton başına
istenen miktar ile büyük gemilerde ton başına düşen miktar aynı değildi.
Doktrinde 1,5 kişi dışında herkse
17.10.2010’da buna taraf olduğumuzu söylüyor. Doç. Mertol Can ve Yrd. Doç.
Bülent Sözer buna taraf olmadığımızı söylüyor çünkü Bakanlar Kurulu kararıyla
buna taraf olmuşuz. Anayasa madde 90’a aykırı bir durumdur çünkü arkasında
kanun yoktur.
Kısaca 76à Gemin kadar sorumlusun
à
ayni
96à Ton başına sorumlusunà
Şahsi
76’da uygulanması için yabancılık
unsuru aranmıyor. Bu sebeple bunun parlamento tarafından onaylanması gerekiyor.
Çünkü iç mevzuatta da bir sürü değişikliğe yo açıyor.
IMO’ya Bakanlar Kurulu tarafından
belge gitti, meclis onayı olmadan.
76, donatanın yanı sıra başka
kişileri de konvansiyona katmış ve sorumluluk yüklemiştir. Örneğin gemi kaptanı
gibi... Zarar tipleri arttırıldı. Ton başına donatanın sorumluluğu hesaplandı.
Zarar sorumluluğun miktarının 5 katı olsa dahi sınırlı sorumluluk geçerlidir.
BK tarafından çıkmış bir kural yasama organının kuralını ezip geçememelidir.
Konvansiyon yabancılık unsuru aranmadığından iç hukukta iç sularda hangi
hükümler uygulanacak sorununu meydana getirir.
Peki, ton başına hesaplama hangi
birim üzerinden yapılacak çünkü paralar hep depreciate devaluaiton riskine
açıktır. Sabit değerini koruyan bir şey bulunmalıdır. Bundan kaçınmak için
altın ölçüsü kullanılmış, hangi altın? 65 buçuk mg ağırlığında 900/1000 (21,6)
ayar saflıkta altın gerekir. à Yük başına 250 bin altın karşılığı oranın milli
parası esas alınır. Daha sonraları altın değerini kaybetmiştir.
16 değişik devletin parası
karıştırılıp bir birim bulundu, bu da işe yaramayınca ticarette önde gelen
dünyadaki 5 ülkenin paralarının değerleri karıştırıldı.
Şu anda ise ihracatta önde gelen
4 ülkenin paraları esastır. Special drowling right- özel çekme hakkı… Bu
paralar dolar, yen, Euro, sterlindir. à Mümkün olduğunca
değeri sabit tutuyor.
Navlun Sözleşmeleri
Carriage of goods by sea act
“COGSA”
Konşimento à
yükün biletià
bill of loading, B/L, Kıymetli evraktır. Yüküm temsil eder. Emre, nama, hamile
yapılabilir.
Lawful holder à
resmi hamil
Kaptan konşimentoyu almadan yükü
vermemelidir. Yükü rehnedebilirsiniz.
Charter sözleşmesi başka bir
konşimento türüdür.
Negligence clause, Exculpation
(beraat) clause à
Sorumsuzluk kayıtlarıdır.
Amerika’da ilk milli kanun 1893
Harter Act – Taşıyan her konuda sorumluluk kısıtlayan şartlar koyamaz. Koysa da
bunlar geçersiz olacaktır. Böylece taşıyanların serbestçe kayıt koyma
hareketlerini kaldırıyor.
1939 US COSGA
International Law Association
önderliğinde 1921’de bir konferans düzenleniyor. 1921 La Haye , The Hogue 1924’te
tasarlanıp kabul ediliyor Brüksel'de. 2.6.1931’de yürürlüğe giriyor. Türkiye
4.1.1956 da onaylıyor.
Uygulama şartı taşımada bir
konşimentonun düzenlenmiş olması, konşimentoların kıymetli evrak olarak
korunması.
Taraflar konşimento yapılması
konusunda anlaşmış ancak konşimento düzenlenmemiş olsa dahi bu konvansiyon
uygulanır.
Parça veya birim başına 100
sterlin sorumluluk. Sonra bu da özel çekme hakkına bağlandı.
Bunlar lump sum payment değil
sadece üst limittir. Zarar görüldüğünün ve zararın miktarının ve tespiti ve
ispatı gerekir. Eğer zarar bu miktardan fazla ise en yüksek bu bedel ödenir.
1957 (visbu) de limitler
yükseldi. Sterlin gitti altın geldi. TR buna taraf değildir…
Şeklinde hoca zannımca uluslar
arası antlaşmaların hepsini anlatmış deniz ticaretiyle ilgili. O dersin notu
yoktu başkasından tamamladım o yüzden biraz saçma gelebilir size… Özür dilerim.
Başka bir not bulan varsa bana haber verebilir.
22 Eylül 2011
Herkesler YTTK’yı getirsin.
Kitabı tamamlayana kadar ben kitaptan anlatacağım.
Geçen hafta gemiyi öğrendik. Gemi
ne demektir? Unsurlarını, nevilerini görmüştük. Geminin kimliğine geçiyoruz bu
hafta. Yalnız ondan önce yeni TTK’da eskisinde yoktu, geminin hukuksal niteliğià
Gemi bir eşyadır. Bir şahıs deme imkânımız yoktur. Şahsa benzeyen tarafları vardır ancak bir
hakkın süjesi değildir. Hukuksal niteliği diye bir madde var TTK’da. Eşyalar
Medeni kanunda 2ye ayrılıyor taşınır ve taşınmaz olarak. Geminin de ne olduğu
bellidir. Size sorsam acaba geminin hukuki niteliği hangisin girer derdiniz? àTaşınır
derdik. Gemi sabit durmuyor. Tanımında bile hareket etmesi imkânı olan bir
amaca tahsis edilir dedik. Kanunun 936. maddesi à “ Sicile kayıtlı olup
olmadıklarına bakılmaksızın bütün gemiler bu kanunun ve diğer kanunların
uygulanmasında taşınır eşyadandır.(1)” Yani hukuksal niteliği taşınır bir
maldır diyor. Bu hüküm bu bakımdan onadı. Yani kesin bir hukuki bir durumu
tekrar ediyor. Üstelik öyle bir madde koyuyor ki hem bu kanun diyor hem de
diğer kanunlar diyor. Şimdi böyle kanun hükmü olmaz çünkü birçok kanunlarda gemi
hakkında hüküm olabilir. Her kanun kendi uygulama alanındaki kanunları tarif
eder. Bizim anlattığımız tanım Ticaret Kanununun uygulanmasındaki bir
kavramdır. Teknoloji habire ilerliyor o yüzden ileride de başka bir kavram
çıkabilir. Yani diğer kanunlar diyince ilerideki kanunlar içinde geçerli
oluyor. Yeni kanun olduğu için biz temel hataları söyleyeceğiz. Bunları
bilmeniz öğrenmeniz lazım. Böyle bir madde vardır ve mevcudu tekrarlayan bir
kanun hükmü olmaz. Mevcut olmayan bir şey getirmesi lazımdır. Yani fuzuli bir
maddedir bu.
Geminin Kimliği
Bu bir eşya ama gemileri
birbirinden ayırmak lazım çünkü onun etrafında birçok hukuki muamele yapılıyor
ve bu yüzden geminin ferdileştirilmesi lazımdır. O yüzden bir kimliği var. Size
kimlik sorulunca size, en önemli şey nedir? Adınız soyadınızdır. O yüzden
öncelikle ad ondan sonra tabiiyettir. Şimdi gemilere bir isim koyuluyor. Madde
938. diyor ki: “Geminin ilk Türk maliki, gemiye dilediği adı vermekte
serbesttir. Şu kadar ki, seçilen ad karıştırılmaya yol açmayacak şekilde başka
gemilerin adından farklı olmalıdır.” Aslında çok şey ifade ediyor. Yani burada
gemini ismine bir himaye tanıyor. Bu himaye geçen yıl okuduğunuz, haksız
rekabet hükümleri değildir. Onlar ayrıdır, o firma bakımındandır. Burada
tamamen geminin adına hukuki bir himaye vermiştir. Mesela bugün kullanılmakta
olan martı adında bir gemi var ve sonra başka bir gemi bu adı alırsa önce
kullanan sonra kullanana dava açması gerekmektedir.
Geminin Adı
Diğer bir özellik... İkinci
fıkrada diyor ki: “ Gemi tasdiknamesi verilmiş olan bir geminin adı Denizcilik
Müsteşarlığı izniyle değiştirilebilir.” Bir kere aldıktan sonra ismi gemi
tasdiknamesi olan gemi sicile kayıtlı gemidir. Bunun isimlerini değiştirmek
istiyorsa malik. Denizcilik Müsteşarlığının izni lazımdır. Ulaştırma
bakanlığına bağlı bir müsteşarlıktır. Niçin izin aranıyor? à
Çünkü müsteşarlık onun önceden kullanılan bir isim olup olmadığını kontrol
ediyor. Geminin adı geminin üzerine yazılır( bunun içinde madde vardır) Ön
tarafta iki borda denilen isim yazılır. Arka tarafa da yazılır. Bir de bağlama
limanı yazılır. Nasıl yazıldığına dair (yazıların boyutu vs.) bir yönetmelikle
belirtilmiştir. . Madde 939’da da
geminin gövdesinde arkasında bu yazılması gerekir diye belirtilmiş.
Geminin Milliyeti
Bu kimliğin ikinci unsuru yeni
kanunda “geminin milliyeti” olarak belirlenmiştir. Bayraksız ve milliyetsiz
gemi olmaz. Eskiden vardı bayraksız gemiler ve o gemilere korsan gemiler
derlerdi. Yani hiçbir devlete dair olmadığına dair siyah bayrak çekerlerdi.
Gemilerin bir devlete bağlanması lazımdır. Bayrak çekme deniz ticaretinin
içinde bulunan kamu kuralıdır. Tabi devletin egemenliğini gösterir. O yüzden
her ülke kendi bayrağını çekme hakkının şartlarını tayin eder kanunlar. İşte
gemilere Türk bayrağı çekme hakkı da kanunda düzenlenmiştir. İki unsuru ayırmak
lazımdır. Birincisi hangi şartlarla Türk Bayrağı çekme hakkı, ikincisi de Türk
bayrağı kullanma hakkı…
Önce Türk bayrağı çekme hakkının
şartları düzenlenmiştir. Madde 940. “Her Türk gemisi Türk bayrağı çeker.” Tabi
bu yeterli değildir. Ama şartları aşağıda gösteriliyor. “(2) Yalnız Türk
vatandaşlarının malik olduğu gemi, Türk gemisidir.” Eskiden inşası filan da
vardı ama zamanla yumuşadı bu hükümler ve bu kaldı. Bu neyi ifade eder? à
Eğer tek malikse, o halde Türk bayrağı taşır. Ama tek malik olması pek
rastlanmaz. “(3) Birden çok kişinin gemiye malik olması” MK’da iki tür birden
fazla kişinin malik olması için paylı mülkiyet ve el birliği ile mülkiyet
vardır. Eğer paylı mülkiyet varsa payların çoğunluğu Türk vatandaşlarına ait
olacaktır. Eğer el birliğiyle mülkiyet
varsa; (bu yeni kanunda gelmiştir. İştirak halinde mülkiyet hükmü yoktu
eskiden. Şimdi yeni kanunda getirilmiş hükümler. İhtiyaç var mı yok mu onu
bilemiyorum.) Şahısların ekseriyeti yani maliklerin çoğunluğunun yani yarıdan 1
fazlasının Türk vatandaşı olması durumunda Türk vatandaşı sayılabilir. El
birliğiyle mülkiyet bir konuda olabilir. O da mirasçılara kalmışsa bu durumda
olur. Ama ne olur ne olmaz kanuna konmuştur. Bu da pekte ihtiyaç karşılayan bir
şey değildir. Çünkü burada maliklerden her biri mülkiyetin çoğuna sahiptir.
Hocam iki malik varsa el birliği
ile mülkiyette? à
Medeni hukuka ağır saplanmıştır kanun ama bazı yerlerde ağır hatalar var medeni
hukuk bakımından ama bunu sizin derste öğrenmeniz lazımdır. Bu durumda ittifak
olması gerekir. Yani ikisinin de Türk olması lazımdır.
Bunların dışında önemli bir alan
var. Bugün asıl gemilerin sahibi tüzel kişilerdir yani şirketlerdir. 4. fıkrada
tüzel kişi olması halinde ne olacağı belirtilmiştir. Şimdi bu tüzel kişinin
mutlaka Türk kanunlarına göre kurulmuş olması lazım yanı merkezi Türkiye de
olacak. Şimdi burada tüzel kişileri ikiye ayırıyor, Ticaret şirketi olmayan
tüzel kişilerde yönetim kurulunu oluşturan kişilerin çoğunluğunun Türk vatandaşı
olması yetiyor. Ama burada bir vâkıfın, derneğin gemi sahibi olması pek
rastlanmaz. Ama asıl önemli olan ve ikinci kısım olan şirketlerdir. Şimdi
burada Türk ticaret şirketleri için, şirketi yönetmeye yetkili olan yani
yönetim kurulunun çoğunluğu Türk olacak ve oy çoğunluğu da Türk vatandaşlarına
ait olması lazımdır. İşte burada 2’sininde aynı anda gerçekleşmesi lazım. Yani
hem yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğu ve oy çoğunluğunu arıyor. Ama bu genel
kuraldan sonra bazı şirketleri ayırmış. Eğer anonim şirket ve sermayesi paylara
bölünmüş komandit şirket varsa bir de artı olarak demiş ki payların
çoğunluğunun nama yazılı ve bir yabancıya devrinin şirket yönetim kurulunun
iznine bağlıdır. Yani hem nama yazılı olacak hem de bir yabancıya devri için
yönetim kurulunun iznine bağlıdır.
5. fıkrada bilmediğini bir şeye
geleceğiz. Donatma iştiraki, deniz hukukuna özel bir şirkettir. Donatma
iştiraki, birden çok gemiye sahip olurlar ve bu ortaklar bu gemilerin hepsini
şeriklerin adına yönetecekler. Donatma iştiraki hem Türk ticaret siciline hem
gemi siciline işlenmiş olacak. Yani payların yarısından fazlası Türk
vatandaşlarına ait olması lazımdır. Türk vatandaşlarına ait ve iştiraki
yönetmeye yetkili paydaş donatanların çoğunluğunun da Türk vatandaşı olması
lazımdır. Burada iki şart koşmuş gibi ama aslında bir tane var çünkü aynı şey
birbiriyle. Donatma iştirakinde çünkü karar yetkisi pay çoğunluğuna sahip
kişilerde…
Şimdi Türk bayrağı çekme hakkının
öğrenmesi lazımdır. Önemli bir meseledir. Bu şartlar Türk bayrağı çekme hakkına
sahip olmanın şartlarıdır.
Şimdi şöyle bir hüküm var, Deniz
ticareti o kadar çoktur ki bazen yük vardır ama gemi yoktur. Gemi armatörleri
nasıl gemi elde edecekler hemen? à Ya gemi satın alacak ya da gemi yaptıracak armatör.
Böyle durumlarda istisna hükmü getirilmiştir bizim kanunumuza. Bazen bir
yabancı gemiye, kanunun gösterdiği şartlarla geçici bir süre için Türk bayrağı
çekilebilir. Bazen de elinde gemi var ama yük yok. Geminin boş kalması hareket
kalması çok zararlıdır. Çünkü çok masraflıdır. O zaman da bir Türk gemisine
yabancı bir bayrak çekilebiliniyor. Ama bunların hepsinin şartları vardır. Bu
iki istisna 941. madde gösterilmiştir.
TTK 941 à Şimdi birinci fıkra da
daha demin ikinci söylediğimi söylüyor. Yani bir Türk gemisine yabancı bir
devletin bayrağı nasıl çekilir? Onun şartlarını anlatıyor. Ne yapacak? à
(1)en az bir yıl süreyle onların adına işletilmek üzere bırakılıyor gemi. Yani
bir yabancıya gemi en az 1 yıl süreyle geminin işletilmesi bırakılıyor. Burada
dikkatinizi çekiyorum bırakılma terimi var. Şimdi tabi burada tatbikatta
bırakılma %95 ihtimalde bırakılma kiralamadır. Ama kira kelimesini kullanmıyor
çünkü başka bir sebepte olabilir diye. En aşağı bir yıl süreyle yabancı şirkete
(kendi adına çalıştırması üzerine) bırakılırsa, ikinci bir şart(2) ve malik Türk
Denizcilim Müsteşarlığına talepte bulunacak. Ve izin alınacak ama bunun bir
şartı daha vardır. Şimdi bayrak çekme bir kamu hukuku olduğu için bu Türk
kanunu yabancıya uygulanmaz. Çünkü bu egemenliğe dayanır kanunun uygulanması. O
halde karşılık lazımdır ki o kiralayan şirketin mensup olduğu ülkenin kanununda
bu şekilde düzenlenmiş olması lazımdır. (3) Yani o ülke kanunları buna imkân
sağlıyorsa diyor. Yani o ülke kanununda ben yabancı bir gemiye kendi bayrağımı
çekebilirim diyecek. Ne süresinceà kira akdinin yani bırakma süresince izin verecek.
Şimdi bir sual soracaksınız acaba bu hüküm her devlette var mı? à
Mutlaka olduğu ülke Almanya'dır. Çünkü bu hükümler (deniz ticareti hukuku
hükümler) Almanlardan alınmıştır. Çünkü uygulamada böyle bir durum olunca hemen
bir alman şirketi kuruluyor ve alman şirketi olunca böyle bir sorun olmuyor. Ve
o gemi Kendi bayrağını çekiyor ve çalıştırıyor ve bizim malike para ödüyor.
2. Fıkra da yabancı gemiye Türk
bayrağı çekilmesinin –yani karşıt durumu- söylüyor. Şartlar diğerinin tam
karşıtıdır. Yabancı gemi Türk şirkete en az bir yıl için bırakacak. Malikin
rızası olacak. Burada ek olarak, Türk mevzuatının kaptan ve gemi adamlarının
hakkındaki hükümlere uyarak ve denizcilik müsteşarlığından yine izin alınacak
ve bırakılabilecek. Ama bu uzun süreli (leasing) kiralama akdi olabiliyor
bunlar için. Ancak 2 yılda bir o çalıştıracak olan Türklerin Türk bayrağı
çekmesi için şartların devam ettiğini göstermesi lazım müsteşarlığa…
Müsteşarlık buna Türk bayrağı çekme konusunda izin veriyor. Ancak bu gemiler Türk
gemisi olmuyorlar. Yani bir Türk gemisi kavramı var bir de Türk bayrağı çeken
gemi var. İkisi arasında fark var. Ve kabotaj açısından fark var. Eğer 940’daki
şartlara sahipse o Türk gemsidir. Ve kabotaj için iki şart var. Hem Türk
bayrağı çeken gemisi olacak hem de işleten de Türk tarafından işletiliyor
olacak. Ama yabancı tarafından işletildiği için bu kabotajın şartlarını
gerçekleştirmemiş sayılabilir.
Şimdi bu gemiler ne olacak peki? à
Bir yere tescil edilecek mi? à yani müsteşarlığın izniyle Türk bayrağı çekilen
yabancı gemiye bir gemi sicili var. Oraya tescil edilemezler çünkü onlar Türk
gemisi değildir. Bir yere de kaydı gerekir. Ama müsteşarlığın özel bir sicili
var ve müsteşarlığın o siciline kaydı yapılacaktır.
Burada bir noktaya dikkatinizi
çekeyim. Bir geminin kirasından bahsettiğimiz zaman öğrenciler hemen buraya
geliyorlar. Ama şu incelik var. Şimdi geminin tabiiyeti bayrağı gördüğünüz gibi
mülkiyete bağlıdır. Şimdi bunu biz yabancıya çekersek bayrak çekme hakkı
kaybolmaz. Yani o yabancı limandan Türk limanına filan şeklinde de ticaret
yapabilir gemiler. Ama Türk limandan Türk limana yapamaz kabotajdan dolayıdır.
Dolayısıyla buna gitmek hususu ile kira bayrağı değiştirmeyeceği noktası
karıştırılıyor. Ama kira bayrağı değiştirmez çünkü bayrak mülkiyete bağlıdır.
Bu hususu ilerde tekrar edeceğiz ama çok karıştırılıyor.
MD 942 à Türk bayrağı çekme
hakkının kaybedilmesini düzenliyor. Şimdi şartlardan biri ortadan kalkarsa Türk
bayrağı çekmek için, o zaman hak da ortadan kalkar. Bu durum gecikmeksiniz
denizcilik müsteşarlığına bildirilir. Şimdi buraya yeni bir hüküm getirmiş yeni
kanun. Müsteşarlık en çok 6 ay için daha geminin Türk bayrağı çekmesine izin
verebilir. Bu madde ihtiyaca uygun bir madde değildir. Çok istisnai bir hal
olacakta ancak öyle ama aynı zamanda taleple olacak bu durum. Ama bu çok
istisnai bir halde olabilir. Çünkü yabancıya devredilmişse o Türk gemisi
olmaktan çıkar. Yani sadece diğer şartlardan biri kaybolursa bu durumda talep
edebilir. Mesela AŞ’lerde oy çoğunluğu kaybolursa filan. Şimdiye kadar
anlattıklarımız Türk bayrağı çekme hakkına sahip olmaktı. Şimdi ise;
Türk Bayrağı Çekme Hakkının
Kullanımı
Nasıl bir hakkı
kullanabilirsiniz? à Ehliyet ile. Bu Türk bayrağı çekme hakkının
kullanılmasında da bir belge lazım. Bu belgenin adı (Türk bayrağı çekme hakkı
olduğunu gösteren belgedir. ) gemi tasdiknamesidir. Madde 943’de
düzenlenmiştir. Şimdi yine dikkatinizi çekiyorum. Yani baştan tutarsız şeyler
var. Sizlere soruyorum, birinci fıkranın ispatı için tasdikname ile ispat
olunur diyor ve ikinci fıkra da aynı şeyi başka kelimelerle söylüyor. Yani sen
diyorsun ki sen şu hakkı belgeyle ispat edeceksin diyor ve ikinci fıkrada da bu
hakkı kullanamazısınız diyor. 3. fıkra ise belgenin nereden alınacağı ve içinde
neler yazacağını düzenleniyor. Bu belge gemi sicil dairesinden alınacak. Gemide
bulundurulmak zorunda bu belgeyi yoksa ceza hükümleri var. Yani almak kâfi
değildir gemide de bulunması lazımdır. Bir de sicilde onaylanmış bir özeti
olacak. Diyor ki ya gemi tasdik namesi ya da memurluğa onaylanmış özet diyor.
Bayrak Şahadetnamesi
Şimdi, şuraya geldik. Bu belge
gemi sicili dairesinde veriliyor. Ne yazıyor içinde? à Sicil bahsini
göreceğiz. Her geminin sayfası vardır. Onlar neyi ispat eder? à
Mülkiyeti gösterdiğine göre Türk bayrağı çekme hakkını gösterir. Bu tasdiknamede ise geminin kayıtları
bulunuyor. Bazı hallerde sicile tescil edilmesi için hemen sicil tescil hakkı
kazanamıyor. Ama Türk bayrağı çekmesi lazım ama alamıyor o zaman ne olacak? à
944 bunu düzenleniyor. Hangi hallerde oluyor bu durum? à Eğer bir gemi Türkiye
dışında Türk bayrağı çekme hakkını elde ederse diyor. Yani mülkiyet Türk’e
geçerse diyor. Yani mülkiyetin Türk’e geçmesi için teslim gerekiyor. Gemi nasıl
teslim alınır? à
Denizcilikte yerleşmiş olan kural şudur. Mülkiyeti devralan müteşebbisin gemi
adamları girer gemiye ve idareye geçer. İşte bu şekilde gemiyi teslim
alırsınız. Şimdi bir gemi Japonya’da farz edelim o gemiyi: Teslim alındı ama
dışarıda olduğu için Türk gemisi tasdikname almak mümkün değildir. Bunun için
işte bayrak şahadetnamesi var bunun için. Bunu en yakın konsolosluktan
alınabilir. Türkiye’ye gelene kadardır bu. Geçici bir şeydir bu… Ama makul bir
süre içinde onu Türkiye’ye getirip Türk gemi siciline tescili gerekir. Genel
olarak 1 yıl için geçerlidir. Ama yolculuk mücbir sebepten dolayı uzarsa süre
izin ile birlikte uzatılır. Birinci ihtimal buydu.
İkincisi ise farz edelim bir
yabancı Türk tersanesine bir gemi sipariş etti. (bu gemi inşa sözleşmesinde
inşa bitince bunu ayrıca yabancıya devir borcu da doğar aslında.) Şimdi bu gemi
inşaatı bitti diyelim. Şimdi götürünce teslim olmuş olur. Almanlar da getirin
diyor o zaman alırım diyor. İşte oraya gidene kadar Türk bayrağı çekmesi lazım
olduğu için yine bu durumda da bayrak şahadetnamesi verilir. Demek ki iki hâlde denizcilik müsteşarlığı,
bir halde ise konsolosluk veriyor.
Demek ki genel kurallar bunlar.
Tasdikname almadan da Türk bayrağı çekme hakkı kullanabilen gemiler var. Bunlar
hangileridir? à
Kanun burada bir boşluk doldurmuş. Yeni ve iyi bir tarafı var. Hangi gemiler? à
18 grostonilotondan küçük gemilerle (tonila gemilerde hacim gösteren şeylerdir)
tasdikname almadan bayrak çekebilir. Ancak 18 gros tonilodan büyük olsa da ticari
gemi olmayan gemiler tasdikname almadan bayrak çekilebilirler. Hangi boşluğu
doldurmuştur? à
Mevcut kanunda sadece ilki vardı. Ama büyük olan ticari gemilerin de sicile
tescili zorunludur. Ancak büyük olup ticari olmayanlar için hüküm yoktu. Onlar
için kıyas filan yapılıyordu ama artık buna bir son geldi ve bu hüküm var
artık. Ben size ceza hükümlerini size anlatmayalım. Çünkü ceza hükümlerine
girmek çok önemli değil çünkü cezalara girmiyoruz.
Bağlama limanı
Bir nokta daha var. Onu da
anlatayım bırakacağım. Kimliğin ilk unsur adı ikincisi tabiiyeti idi. Şimdi
üçüncü unsur ise bağlama limanıdır. Bu çok önemli çünkü bir yabancı gemi
geliyor buraya. Gemi geliyor bir yere çarpıyor. Kimdir bunu işleten şahıs
bilinmezdi eğer bağlama limanı olur ve böylece işletene ulaşılabiliyor. Burada
da yeni bir şey getirmiştir. Şimdi onu konuşacağız biraz. 946. maddede
düzenlenmiştir. “Bir geminin bağlama limanı o gemiye ait seferlerin yönetildiği
yerdir.” Diyor. Eskiden limandır diyor. Şimdi yerdir diyor. Yani liman da olabilir
hatta limanda olmayabilir diyor. Gerekçesinde de diyor ki efenim kara
şirketinden yönetiliyorsa filan diyor. Ama bu doğru değildir yanlıştır. Çünkü
mutlaka bağlama limanını bir liman olması gerekmektedir. Şimdi Ankara bağlama
limanıysa malik istediği sicile tescil edebilir. Yani yönetildiği yer
Ankara'ysa artık orası bağlama limanını istediği yeri seçebiliyor.
955’te bir geminin seferleri
yabancı bir limandan idare ediliyorsa... (Türk gemisi) Olabilir bu. O zaman o
yabancı liman bağlama limanıdır ancak madde 955’in 2. fıkrasında biraz evvel
dediğim şeyleri söylüyor. Bu cümleden şunlar çıkıyor à Yabancı limandan idare
ediliyorsa o limandır bağlama limanıdır. Ama Türkiye’de sicile tescil edilmesi
lazım o zaman malik bunu istediği sicil dairesine tescil edilebilir. Aslında
kural şu: bağlama limanın önemli bir özelliği, gemiler bağlama limanını tabi
olduğu sicil dairesinde tescil edilirler. (955/1) Ne demek bu à
Demek ki Türkiye’nin bütün limanlarında sicil dairesi yok demektir. Yani
bağlama limanındaki sicil demiyor. Onun tabi olduğu diyor. En önemli bir örnek
verebilir. Mesela şile var, şile bir limandır. Şimdi liman olduğu için orada
gemiler var ama sicil dairesi yok. Hangi sicilde tescil ettirecek? à
İstanbul sicil dairesine tescil ettirecek. İkinci fıkra da ise veya bir kara
kentinden (Ankara vs) veya bizzat gemiden yönetildiği takdirde (mesela Beşiktaş
motorlarının kaptanı geminin malikidir. Onun karada işletmesi yoktur. Burada
bunu söylüyor. Yani bizzat gemiden yöneltilir.) istediği sicil dairesine tescil
ettirilir. Şimdi yabancı limandaysa şunu karıştırmayın yabancı limansa orası
bağlama limanıdır ama Türkiye de istediği sicil dairesine tescil ettirebilir.
Yani bağlama limanı yabancı yerdir ama Türk gemisi olduğu için sicil olması
gerektiği için bunlar ayrı şeyler odluğu için böyle bir farklılık olabiliyor.
Ancak bu bağlama limanını bir
hukuki önemi vardır. BU çeşitli hükümlerden dolayı karşımıza çıkıyor. Bağlama
limanın birinci hukuki özelliği bağlama limanının bağlı olduğu yerde tescil
ettirilir dedik.
İkinci önemi kaptan bahsindedir.
Şimdi görmüyoruz ileride görecektir. Kaptanın temsil yetkisi bağlama limanında
dar, oradan çıkınca çok geniş. Üçüncüsü de donatana karşı açılacak davalarda
bağlama limanı mahkemeleri de yetkilidir diyor. Munzam bir yetki koyuyor
burada. Alacaklıya bir kolaylık sağlamak için böyle bir yetki veriyor. Bunları ileride işleyeceğiz.
23 Eylül 2011
1. Saat
2. saat
Birinci derse gelemedim zaten
kaptan gelmiş gemiyi teknik olarak anlatmış. Önemli değilmiş.
Geçen hafta olmayanlar için çok
özetle… Vize sınavındaki sorumluluğunuz, donatanın sonuna kadar gelir. Aşağı
yukarı birinci cildidir. Kaptan der biter ondan sonra taşıma sözleşmelerine
kadarki bölüm vizenin sorumluluğunu içerir. TTK yenilendi biliyorsunuz. Ticaret
kanunu, tatbikat kanunu ile birlikte 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe girecek. Cuma
günü 2 saat pratik 1 saat ders var.
Evvela yeni kanunun getirdiği
radikal değişiklerden bir tanesi ile başlıyoruz. Tekne şeklinde bir nesneyi
getirmiş kıyıya bağlamışlar. Motorunu sökmüşler. Suyu, tahliye suyu atık suları
hep karayla bağlantılı, evimizde kullandığımız gibi. Elektriğini de dışarıdan
alıyor ve kumarhane olarak işletiliyor. Yani eğlence yeri olarak işletiliyor.
Bu gemi midir? Değil midir? Ticaret Kanunu buna uygulanır mı uygulanmaz mı?
Eskiden soru şöyleymiş: Görevlilerden birisi düşüyor, yaralanıyor. Deniz iş
kanununa göre talepte bulunuyor. Yani bu gemi midir değil midir? à
Dün okudunuz ne dersiniz? à (Seçkin yayınevinin çıkardığı yararlı bir set var.
Değişen kanunların şeylerini yazmışlar.) Madde 931 geminin tanımını yapıyor.
Burada tahsis edilen amaç suda hareket etmesi diye bir ibare var. Bu yüzden bu
şartı bağlamaz diye düşünüyorum dedi öğrenci. Hoca peki tam doğru değil ama
doğru dedi. En azından bulduğun öğe doğru çünkü suda hareket etmesi amacıyla
diyor. Kendini yürütme gücü olmasa da bu gemi sayılır. Doktrin, mahkeme,
Yargıtay bunu açığa kavuşturdu. Kendi itici gücü olmasa bile bu bir gemidir
diyor.
Peki, kıyıya bağlanmış,
makinelerini sökmüşüz, her ihtiyacını karadan yapıyoruz. Artık bunun tahsis
edildiği gaye suda hareketi gerektiren bir amaçsa, o amaç için suda hareket
etmesi gerekiyorsa ancak o zaman gemidir diyor kanun. Bunu bağlamışınız
bırakmışınız geminin artık hareket etme amacı yoktur. Dolayısıyla bu bir gemi
değildir. Sahibi para kazanmak için nasıl bir plan kurmuş buna bakarız.
Peki, gemi sabit hizmette mi
alındı? Yoksa alınmadı mı? Bu gemi suda hareketi gerektiren bir amaca tahsis
için mi alındı? Geçici olarak denize hareketi gerektirmeyen bir amaca tahsis
ederseniz ne olur? à Doktrinin de kabul ettiği görüş, geçici olarak bu
vasıf kaldırılsa bile yine gemicilik vasfı korunur. Bunu neye göre tarif
edeceğiz. Denizi ve gemiyi bilmek lazımdır. Gemi 365 gün hep denizde yüzmez.
Bakımı var vs… O zaman bu gemilikten çıktı mı tabi ki çıkmadı. Dolayısıyla
burada kritik bir husus çıkar. O cisim devamlı olarak mı hareketi gerektiren
bir amaçtan çıkarıldı yoksa bu geçici mi? Bunu neye göre çözebiliriz? Doktrinin
kabul ettiği formül, donatanın (gemi maliki, girişimi olacak yani iki şartı var
biri mülkiyet diğeri girişim öğesidir. Yani kendi geminizi kendi adınıza
işleteceksiniz donatan olabilmek için) iradesidir. Donatan gemisini artık
denizde hareketi gerektiren bir amaca tahsis etmekten vazgeçti mi, ya da bu geçici
midir? à
Ne gibi öğeler size ışık tutabilir. Başka aklınıza ne gelir? à
Motor çıkarıldı tamir için mesela… Gemi sicil kaydından anlaşılabilir. Gemiyi
gemi sicilinden sildirdiyse artık onu gemi olarak kullanmayacağına dair bir şey
olursa ya da tacir olarak ticaret sicilinden kendini sildirmesidir. Yani o
halde resmi kayıtlar donatanın iradesini yansıtan çok önemli bir öğedir. İş
sözleşmelerini feshettim mürettebatın… Bütün bunlar sübjektif ve her olay için
ayrı ayrı değerlendirilecek.
Mevcut kanunda deniz öğesi vardı.
Denizde hareket etmek şimdi ona su dediler. Biz bunu biraz tuhaf karşılıyoruz.
Su ayrı deniz ayrıdır. Her dilde öyledir. Deniz ve iç su hukuku ayrıdır.
Riskleri, işletme usulleri başkadır. Bu defa biraz hatalı oldu görüşündeyim.
Kanun çıktı artık uygulayacağız kanunu yapacak bir şey var. İşin ilginç yanı
gerekçeye baktığımız zaman diyor ki, bugüne kadar iç sularda yapılan taşımalara
kara ticareti uygulanıyordu, ama dediler ki gerekçede biz orada da özel hüküm
uygulansın dedi. Türkiye’de çok önemli bir yönetmelik vardı Van gölü
yönetmeliği vardı. Bu 2 sene önce değişti ve Tatvan liman yönetmeliği oldu.
Yani zaten özel hükümler vardı yani bunu yanlış yaptılar. Peki, nasıl koskoca
kanun koyucu hüküm yoktur diyor. Ayrıca 2001 tarihinde yapılan Budapeşte
konvansiyonu var. 2005 tarihinde onaylayan devletler için yürürlüğe girmiştir.
Türkiye onaylamadı bunu, eğer özel hüküm istiyorsa onu imzalasın. Ne diye çıkıp
yalan yanlış laflar ediyor. Dolayısıyla artık iç su deniz ayrımı kalktı.
Eskiden deniz gemileri ticaret kanuna tabiydi. İç su gemileri medeni kanunun
menkul mallar hükümlerine tabiydi.
3. Ders
931. Madde kriterler
belirtiliyor.
Suda hareket kabiliyeti
“navigate” anlamında. Türkiye’de navigable water yoktur. Kanun yüzme özelliği
olması diyor ama bu onun içindedir zaten( suda hareket kabiliyetinin) bir de
suda hareket etmesi gerektiren bir amaca yöneltilecek. Bu amaç da doğrudan
doğruya donatanın iradesine bağlıdır. Geçici olarak bunu yitirmesi gemi
özelliğini yitirmesine sebep olmuyor.
Gemilerde Uyrukluk
Otomobillerin filan da plakaları
var ama bu hiçbir zaman gemilerin uyruğu gibi incelenmiş ve ayrıntılı bir
şekilde belirtilmiş bir şey değildir. Gemi aslında ülkenin uzantısıdır. Yani
geminin enternasyonal bir şeyi var. Gidiyor bayrak gezdiriyor. Geminin
stratejik özelliği çok yüksektir. O yüzden ülkeler daime vatandaşlarının sahip
olduğu gemilere sahip çıkar.
Mesela, Fransız (F), alman var
(a) Türk (T) var. F %25, A %20, T %55 payları var. Şimdi bu Türk gemisi mi
değil midir? à
Yeni kanunda iki mülkiyet tipine farklı kriterler ön görmüş. Bu hangisine
girer? à
Bu müşterek mülkiyettir. O zaman kanun ne diyor? à En az payların %51
olunca Türk bayrağı çekebilir. (madde 940/3/b)
Başka bir örnek; T %30, Y(Türk)
%30, İ(İngiliz) %40 ise Türk bayrağı çekecek mi çekmeyecek mi? à
Eğer birden fazla gördüğünüz malikler için hemen karar vermeyin. O yüzden %55
Türk’ün o yüzden Türk gemisi demeyin. Çünkü donatma iştiraki için kanun özel
bir şart getiriyor. Paylar %50’den fazla olacak ama donatma iştirakinin
yönetimini İngiliz (İ)’ye bırakılmışsa o zaman Türk gemisi değildir. Ama
donatma iştirakinin ticaret siciline kaydı gerekiyor. Şirket değil ama kaydını
isterler. Neyse sonuç olarak pay oranı çok olsa bile donatma iştiraki için özel
hüküm varsa dolayısıyla Türk gemisi olmak zorunda değildir. Yani geminin
yönetimi donatma iştiraki mi yoksa şirkete ait mi yoksa paydaşlar aralarında
anlaşmışlar götürüyor mu diye bakın ve ona göre karar verin.
29 Eylül 2011
Rayegan hoca rahatsız olduğu için
Perşembe gününü de Bülent hoca anlatıyor.
Gemi Sicili
Sicil nedir? à
Başka, tapu sicili var mesela. Bir sicilin sahip olması gereken özelliklerin
yansıdığı bir sicil tapu sicili var mesela. Sicil kayıttır. Sicile konan kayıt
tescildir. Artık çok yerleştiği için sicile tescil diyip geçiyoruz. Sicil
bilgileri toplamak içindir. İnsanların olduğu kadar toplumunda bilgiye ihtiyacı
vardır. Toplum adına yetkisi olanlar daha çok merak ederler. Güvenlik
açısından, işlem güvenliği, hukuki emniyet açısından da sicil lüzumludur. Tapu
sicilinin en tipik özelliğidir. Toprak aslında devletindir. Ama anayasadaki
herkes mülkiyet hakkına sahiptir diye, işte onun sayesinde biz mülkiyet hakkına
sahip olabiliyoruz. Dolayısıyla işlem güvenliği açısından da sicilin önemi var.
Ama sicilin doğru tutulması, saklanması da çok önemlidir. O yüzden sicillerle
ilgili kanun maddeleri yetmiyor ve arkasından yönetmelikler geliyor. Bizim gemi
sicili nizamnamesinde olduğu gibi.
Sicil haklara da dayanak teşkil
ediyor. Mesela bu taşınmaz kime ait sicile bakıp karar veriyorsunuz. Eğer bir
takım haklar sicile kayıtla doğuyorsa, sicilin bilgiyi doğru yansıtması
lazımdır. Doğru yansıtmıyorsa herhangi bir hak kaybı oluyorsa bunun için
birilerinin sorumlu olması lazım. Tapu sicili için de devlet sorumlu tutulmuştur.
Yine sicil kayıtlarının
fonksiyonu ifa etmesi için açık ve aleni olması lazımdır. Sicile gittiğiniz
zaman hayır sen göremezsin gibi bahanelerle kişilerin başvuruları
değiştirilemez. Ancak kanun bazen bazı istisnalar getirir.
Eğer iyi niyetle doğru olduğuna
inanarak, doğru olmadığını bile bile gitmediyseniz oraya, ya da bir ön
araştırma yapmanız gerekmekteyse o bilgi yanlış bile olsa siz o bilgiye
güvenerek hak elde edersiniz. Ve buna da amme itimadı denir. Yani kamu güveni
etkisidir. Sicildeki bazı kayıtlar hakkın doğması için zorunludur. Sicili
yapılmadıkça o hak yok sayılır. O hakkı elde etmiş sayılmazsınız. Aynı şekilde
sicile hiç bir şey gözükmüyorsa o hakkı o haliyle elde edersiniz. Bazı kayıtlar
sadece açıklayıcı niteliktedir ona güvenerek hak elde edilip korunması söz
konusu olmaz.
Bugünkü kanuna eski ticaret
kanunu diyoruz. Eski ticaret kanunu gemi sicili diye bir bölüme sahipti. ETCK
839–865. maddelerinde düzenlenirdi. 865’e göre de gemi sicili nizamnamesi
vardı. Aradan günler geçti, günün birinde bir Türk uluslar arası gemi sicili
kanunu çıktı ve buna bir de yönetmelik eklendi. Böylece iki sicil karşımıza
çıktı. Gemilerin kaydedilmesi ve onlarla ilgili hak doğurucu bilgilerin
yazılması için gemi sicilimizin yanına TUGS ihtisas edildi. Sebebi ise, bazı
devletler kendi bayrakları altında sefer yapacak gemilere bazı kolaylıklar
sağlarlar ya da bazı şeylere ise sırt çevirirler. Bazı gemilerin bazı
özelliklere sahip olması lazımdır. Bütün bunlara uygun değilse gemi onun
seferine izin verilmez. Uygun olduğunu gösteren belgeler olur geminin. Şimdi
bunları bir çırpıda yok sayarsınız. O zaman herkes bayıla bayıla gelir sizin
ülkenizde tescil ettirir. Bu tescil içinde bir temsilci gösterirsiniz. O devlet
size bayrak izni verir karşılığında da vergi alır. Böylece deniz filosunu
arttırır ve deniz gelirini arttırır ama gemilerin ve personelin özelliklerine
çok dikkat etmez. Bunlara flags of convinience denir. Mesela Honduras, panama,
fildişi sahilleri gibi… Bizimkiler de dediler ki Türk donatanları gemileri dışarıda
tescil ettiriyor dediler ve bizde böyle bir şey yapalım ki gelirimiz ve filomuz
artsın dediler ve böylece uluslar arası sicil ortaya çıktı.
TUGSK 2/c’de dedi ki, TTK’daki
sicile ise milli gemi sicili denilecek dedi. Ama TTK’da o değişiklik yapılmadı.
Sadece TUGSK’de ki milli gemi sicili olacaktır dedi.
Şimdi YTTK’da bu konuda hiçbir
ışık yok. Gemi sicili diyor bitti gitti… Ama yeni kanun hazırlanırken TUGSK
yürürlükteydi. O da değiştirilmedi YTTK’da da bir ışık yok. Yeni kanun ısrar
etmiş görünüyor. Dolayısıyla TUGSK’yı dolaylı olarak ilga etti diyorlar ama o
da değişmedi yürürlükte. İş kalıyor doktrin ve mahkemelere…
YTK 954–995. maddelerinde gemi
sicilini düzenliyor. 995’te diyor ki TUGS ile ilgili hükümler saklıdır diyor.
Böylece sonradaki kanun önceki kanun olan TUGSK saklı tutuyor. Saklı
tutulduğuna göre milli sicil diyen kanun ayaktadır.
Bu kanunun 996–997. maddelerinde
birde Türk Gemi sicilinden bahsediliyor. Öyle bir kavram yok ki mevzuatta. Bu
ne? à
Yoktur böyle bir şey. İçinden çıkmak gene doktrine düşüyor.
Demek ki kısaca, TUGSK’a kadar
bir gemi sicili vardı. Bununla birlikte ikinci bir sicil sistemi ve düzeni
çıktı karşımıza. YTTK ile bu korunmaktadır. Yine TTK bünyesinde düzenlenmiş bir
sicil var ve TUGSK yaşıyor halen. ETTK’da bulunan bir yan sicil YTTK’da da yer
aldı. Bu da inşa halindeki gemilere mahsus sicildir. (yapı sicili derdik
eskiden) Bu da 986–992 da düzenlenmiştir. Yapı sicili de TTK’da düzenlendiği
için TTK’da ki ana felsefe yapı siciline de yansımıştır. O da düzgün düzenlenmiş
bir sicildir. Fakat TUGS sicil kavramına çoğu yerde uymamaktadır. à
Bu sicil kamu güvenine sahip midir değil midir madde yoktur. İkincisi bu sicile
dayanılaraktan gemi mülkiyeti alınır mı devredilir mi, ipotek tesis edilir mi
bu da yoktur. Belli bir yorumla buna bir çare bulmaya çalışıyorduk. Uluslar
arası gemi sicilini milli gemi siciline ekleyerekten yapıyorduk. Bu da TTK’nın
parçası olsun diyorduk. Böyle bir yorum yapmaya çalışıyorduk. Ne zaman ki 995.
madde TUGSK hükümleri saklıdır dedi bu olanakta kalktı.
Bunlar yetmiyormuş gibi kanun
koyucu bir kavram daha çıkardı. Bağlama kütüğü diye. Bağlama kütüğü, her gemini
gemi siciline tescili zorunlu değildir. Bu işe gerekmeyen onların tescili için
çıkarıldı. Ama bağlama kütüğünün çıkarılmasının sebebi belediyeler gelir kapısı
açmaktır. Böylece belediye bunlardan şakır şakır harç alıyor ve hiçbir şekilde
sicil kavramına uymayan bir çeteledir. Ne kamu görevi ilkesi vardır, ne
aleniyet ilkesi vardır… Bağlama kütüğü kuralları yürürlükte olan bir şeydir.
Ama bu sadece bir listedir. Başka hiçbir sicil fonksiyonu yoktur.
Milli Sicil
TTK’da düzenlenmiş olan sicile
geliyoruz. Denizcilik müsteşarlığı var biliyorsunuz. Ulaştırma bakanlığına
bağlıdır. Eskiden deniz ulaştırması genel müdürlüğü vardı. DUGM oldu denizcilik
müsteşarlığı oldu ki daha bağımsız daha esnek taşınabilsin. Dolayısıyla eskiden
ulaştırma bakanlığının nezaretinde filan derdi Müsteşarlık kurulunca bu madde
değişti. YTTK 954’te de yazıyor zaten.
Liman başkanlıkları vardır. Her
liman bellidir. Her körfez, her kıyı liman değildir. Liman olması için belli
hukuki tanımlarının varlığı gerekir. Ve her limanın bir tüzüğü bulunur.
Limanların koordinatları tüzükte belirtilir böylecikle liman alanı belirtilmiş
olur. O alandan sorumlu kişiye de liman başkanı (Harbour Master) denir.
Sicil liman başkanlığı bünyesinde
tutuluyor ama mahkemenin denetimine tabidir. Denizcilik Mahkemesi demişler ve
İstanbul’da 3 tane var. Dolayısıyla kanunun 954 maddesine göre de “…” denetim
altında tutular ve böylece hukuki sorumluluğu vardır. Yani yargı denetimine
tabi bir kamu idaresidir.
954. maddesi medeni kanunun 1007.
maddesine atıf yapıyor dolayısıyla sorumluluk devlete aittir.
Madde 973’te ise Medeni kanun
7’ye göre resmi sicildir diyor.
Gemilerin Tescili
Tescil kanunun tanımladığı
şekilde (tüzükte olabilir) yani hukuk kuralına uygun olarak yapılmış kayıttır. à
Nereye? à
Yine o hukuk kuralının tanımladığı deftere yine kanunun tanımladığı içerikte
yapılır.
Tescil dediğimiz zaman geniş
anlamıyla bunun içine gerçekten tescil (initial description), değişiklikler ve
terkin de kayıt edilir. Dolayısıyla değiştirilmesi silinmesi de bir tescil
işlemidir.
Türk gemi siciline tescil için
iki şart vardır. 1) Türk bayrağı çekme hakkına sahip olması gerekiyor. (madde
940) 2) Halen yabancı bir devletin sicilinde kayıtlı bulunmayacak (müseccel
olmayacak) (madde 960)
2. Saat
Tescile devam ediyoruz.
Nereye tescil ettireceğiz sicili?
à
Bağlama limanının tabi olduğu sicil dairesine diyor. Peki, bağlama limanını
nasıl seçiyoruz? à
Bağlama limanı geminin seferlerinin idare edildiği limandır derdi. Fakat liman
olmasının şart olmadığını kanun da doktrin de derdi. Mesela Ankara’dan
yönetebilir geminin seferleri. Bu yönetim özellikle ticari seferleridir
geminin. İkincisi hele globalleşme dediğim olgu sonucunda yurt dışında olabilir
geminin bağlama limanı. Ticari konulara kanun koyucu mümkün mertebe karışmaz.
Ticaret kanunu ve borçlar kanunun parçasıdır. Şu halde medeni hukuku bir bütün
olarak ele alırsak. Borçlarda biraz gevşiyor amil hükümler. Ticarette iyice
gevşiyor. Kişi diyor ki para benim param bana karışma diyor. Ticaret hukukuna
girince devlet çok karışmıyor. Dolayısıyla sicil için bağlama limanı yabancı
olabilir. Fakat Türk isen veya şirket isen şartları gerçekleştirince bayrak çekebiliyorsun.
Peki, geminin içinden de
yönetilebilir gemi. Kaptan geminin donatanı olabilir. O yüzden yeni kanun liman
değil yer diyor. Gemi kara şehrinden, yurt dışından yönetiliyorsa veya kaptan
geminin içinden yönetiyorsa kanun istediği yeri seçebilir bağlama limanı olarak
diyor. Ama onun dışında bağlama limanını bağlı olduğu sicile kayıt ediliyor.
Kanunun tipik tanımı bağlama limanı geminin yönetildiği yerdir ve o hangi
sicilin sınırları içindeyse oraya kaydedilir diyor. Eğere 3 seçenekten biriyse
istediği yeri bağlama limanı olarak seçiyor ve oraya tescil ettiriyor.
Bütün gemilerin tescili zorunlu
değildir. 2’ye bölüyoruz gemileri; tescili caiz gemiler (kitaplarda
tecili mümkün gemi olarak da geçer) bir
de tescili caiz olmayan gemiler olarak. Tescili caiz gemiler de mecburi
olan ve ihtiyari olan olarak ikiye ayrılıyor. Mecburi gemiler için
18 gros tondan büyük ticaret gemileri mecburi tescili gemilerdir. Tescili caiz
gemiler genel olarak ticaret gemilerdir. Ama bu gemiler 18 grostondan büyükse
tescili mecburidir. (madde 957dir)
18 grostondan küçük ticaret
gemiler ile onun dışında kalan yatlar, yelkenler, gezi tekneleri, araştırma
gemileri onların tescili ihtiyaridir. (madde 956)
Bir de tescili caiz olmayan
gemiler vardır. Askeri gemilerdir. Bizim kanunumuzda donanmaya bağlı harp
gemileri ve yardımcı gemiler diyor. Bunu deniz kuvvetine bağlı gemiler olarak
algılamak daha doğru olur. Bunların tescili caiz değildir. Bir de münhasıran
kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemilerin de tescili caiz değildir. (çevre
kirliliğini denetleyen gemiler.)
Tescili Caiz Gemiler
a.
Mecburi Gemiler = 18 grostondan büyük ticaret
gemileri.(957)
b.
İhtiyari gemiler= (956)
Tescili Caiz olmayan gemiler
Terkin
Burada biraz formalite vardır.
İstek üzerine Terkin
İstek üzerine terkin var. Gemi
maliki diyor ki çıkarın diyor. Hangi hallerde bu mümkün buna bakacağız. Bir de
yanlış kullanılmakla beraber re’sen terkin vardır. (madde 965) re’sen terkin edilmiyor mahkeme
kararıyla terkin ediliyor aslında.
Tescili mecburi olan gemilerin
ancak şu hallerde sicilden silinmesi mümkün olur. Daha doğrusu şu hallerde
sicilden terkin için talepte bulunulabilir.
1) Geminin kurtarılamayacak
şekilde batması halinde… (gemi battı fırtına da kaptan nasıl bildirecek bunu
malikine? à
Başınız sağ olsun der. Gemiyi kurtaramadık başınız sağ olsun der. Bu bir
inceliktir vs… Denizle ilgisi olmayan kişiye land lubber derler. ) Bunda terkin
caiz ama onun için belli belgelerin getirilmesi lazımdır. Kurtarılamayacak
şekilde battığının kanıtı gerekmektedir.
2) geminin tamir kabul etmez hale
gelmesidir. Tamir kabul etmez gemiyi kanun bunu kurtarılamayacak şekilde
batması ile eş tutuyor. Ancak burada sicil memurunun görevi var. İpotekli
alacaklı varsa onu bildirmesi gerekiyor. Ya bir tarafı haklı ya öbür tarafı
haklı bulur. Hangi taraf haklı bulunursa öbür tarafın mahkemeye gitmeye hakkı
var. Mesela terkine karar verirse ipotekli alacaklılar terkin işleminin
durdurulmasını isteyebilirler mahkemeden. Mahkemenin kararıyla terkin edilir
diyor. Mahkemenin kararını tabi kesinleşmiş karar olarak algılamamız lazımdır.
3) Geminin Türk bayrağını çekme
hakkını kaybetmesidir. Bu durumda da donatanın başvurusu üzerene sicil memuru
terkini kabul edebilir. Yine inceleme ve ipotek varsa davet edip sorma
gerekiyor. Bu hakkı kesin ve devamlı olarak kaybetmesi lazımıdır. Yoksa 941’e
göre terkin edilmiyor. Sicile kayıt düşülür sadece. TC müsteşarlığı yabancı
bayrak çekmesine izin verebiliyor Türk gemisine. Bu durumda terkin söz konusu
olamaz.
4) Gemini tescili ihtiyari ise,
(aslında bir yönüyle kolaydır) malik istediği zaman hiçbir sebep göstermeden
geminin sicilden silinmesini ve kaydının terkinini isteyebiliyor. Memurun sorma
soruşturma hakkı yoktur. Sadece ipotek varsa ipotekli alacaklıların
muvafakatini almaları gerekiyor.
Resen Terkin
Terkin resen yapılmıyor. Bu
prosedüre sicil memuru başlayabiliyor. Bundaki iki durumda kaydın silinmesi
için bir başvuru olmadan sicil memuru harekete geçebiliyor. Mülkiyet hakkına
bir bürokrat müdahale edemiyor. Mahkeme kararı gerekiyor.
1) Esaslı şartların mevcut
olmamasına rağmen bir gemi tescil edilmiş ise; Türk bayrağı çekme hakkı yoksa
yabancı sicile kayıtlıyken bizim sicile kaydedilmişse… Hata olabilir mutlaka
kasıt olmak zorunda değildir. Bunların durması doğru değildir. Kaydı silinmelidir.
Mahkemeye başvurulacak ve mahkeme kararıyla olabilecek… (996’da 1. fıkranın sonuna doğru şirin bir
kayıt var.) Diyor ki malik, ikametleri belli değilse, şirketin internet
sitesinde yayınlayabilecek diyor burada 2 gaf var. Birincisi belli değilse malik,
şirketin internet sayfası nasıl oluyor. İkincisi ise başkasının internet
sayfasına bir başkası nasıl bildirim koyabilir? à Dolayısıyla kanun hata
yapmıştır burada…
2) Kaydında 20 yıl işlem
yapılmamışsa bir geminin; o zaman sicil memurunun gene resen hareket yetkisi
var. Resen terkin yetkisi yoktur. Denizcilik müsteşarlığına başvuracak. Hiçbir
işlem yapılmamış 20 yıldır diyor. Hiç mevcut olmayabilir bu gemi, denizcilikte
kullanılmayacak duruma gelmişse kanun (böyle bir kavram yoktur. Kurtarılmayacak
şekilde batmış gemi var, bir de tamir kabul etmeyiz gemi var ama böyle bir
kavram yoktur.) Üzerinde ipotek veya intifa da yok ise denizcilik müsteşarlığı
tescilin silinmesi için yetki veriyor. Ama memur yine mahkemeye gidecektir. Ben
müsteşarlığa gittim ve mahkemeden terkin kararı alabilecektir. (Madde 967)
Eskiden sicil memuru denirdi
artık sicil müdürü deniyor. Ama bu madde de sicil müdürü deniyor. Terkin
mahkeme kararıyla oluyor…
966-967’de ikisinde de mahkeme
kararını bekleyecek memur ama kendisi resen prosedürü başlatıyor.
30.09.2011
—Deniz ticaretinde mülkiyetin
kazanılması için prensip olarak tescil şart değil.
—İpotek için tescil şarttır.
Tıpkı taşınmazlarda olduğu gibi...
—Hakkın doğması için tescil
şartsa, bunlara ihdasi(kurucu) kayıt denir. Ör: taşınmaz mülkiyeti, ipotek.
—Gemilerde ihdasi değildir dedik.
—İhzari kayıt à
Açıklayıcı kayıt
—Gemi sicilindeki bazı kayıtların
karine fonksiyonu vardır. Aksini iddia eden ispatla yükümlü olur.
—YTTK 974 à Sicil karineleri
—Sicilden bir hak silinmişse,
artık o hak ortadan kalkmış demektir. “B lehine ipotek” altı kırmızıyla
çizilmişse, o gemi ipoteksiz demektir. Çünkü terkin edilmiştir. Buna inanan
ispat külfetinden kurtulur (karine).
—Kamu güveni prensibince iyi
niyetle yolsuz tescille tescil olunmuş bir gemiye devralırsınız kimse o gemiyi
sizden geri alamaz. Ancak, buradaki iyi niyet basiretli tacir olmak ile
kalifiye ediliri. Yani hem iyi niyetli olacak hem de basiretli tacir gibi
davranmış olacak. Gemi sicilindeki kayıtlara iyi niyetle güvenin o güveni
korunur.
Mülkiyet, ipotek, ipotek
üzerindeki haklar, intifa à Numereus clauses'tur yani sınırlı sayı prensibi
vardır. à
Ancak, sadece bu haklara yönelen iyi niyet korunur. Kanun saymıştır. Yalnızca
bunlar. Sadece bunlar yönünden gemi sicilinin kamu güveni ilkesi benimsememiş
şahsi haklar yoktur.
—ETTK’da à gemi satım + devri
için tescil aranmıyordu, zilyetliğin devri de aranmıyordu.
—YTTK’da à Gemi taşınır maldır,
dolayısıyla devri de zilyetliğin devriyle olmalıdır. (md. 1001) Fiili teslim
demiyor, zilyetliğin devri diyor. Ama yine de bu her zaman olmayabilir. Hoca:
zilyetliğin devri şartı bana pek hoş gelmiyor diye yorumda bulunmuş.
—ETTK’da da YTTK’da da gemi
ipoteği için mutlaka sicilde tecil edilmesi gerekiyor. Sicil, ipotek için
karine oluşturur. Tecil ihdasi bir kayıttır.
—İpotek sicilden kaldırılmış
görünüyor. Gerçekte ipotek kaldırılmış olmasa bile, siz o gemiyi ipoteksiz
tertemiz almış olursunuz. Tabi ki iyi niyet şart. İpotek fer’i bir haktır,
alacağa bağlıdır. Alacağın varlığı yokluğu sicilden anlaşılmaz.
—Sicil kayıtları tasarruf
işlemlerinde kamu güvenine sahiptir, taahhüt muamelesine bağlı değil.
—İstisna: Ödemeler à
gemiyi taksitle satın aldın. Ama satıcı gemiyi c’ye satmış. Sen taksiti c’ye
ödüyorsun. Satıcı A bana ödeyecektin diyor. Ben (b) sicile baktım maliki C
görünüyor diyorsun. B C’ye ödediği nispette A’ya olan borcundan kurtulur,
muaftır.
— İyi niyeti engellemek için gemi
siciline ya “itiraz” şartı ya da “şerh” konulur. İtiraz à Ayni hakkı korumak
içindir. İpoteğim vardı silinmiş, ayni hakkım elden gidiyor. O halde ihtiyati
tedbir yoluyla “itiraz” konulur. Gemi benim, ama başkası malik görünüyor. Dava
açıyorum. Tabi görünen malik itiraz’a izin vermeyeceği için ihtiyati tedbir
yoluyla “itiraz kaydı konulur. Dava sonuna kadar bu tedbir konulur. Amaç dava
sonuçlanıncaya kadar hak yanmasın diyedir. Şerh à Kişisel hakkı korumak
içindir. İpotek yapma konusunda anlaştık. Ama adam bir türlü sicile gelmiyor. O
halde henüz bir ipotek yapılmamıştır. Dolayısıyla, bu şahsi hak sicile şerh edilir.
3. kişilerin iyi niyetini engeller.
Yapı Sicili
—İnşa halindeki gemilere mahsus
bir sicildir. Malik isterse tescil ettirebilir, İpotek tesis edilecekse… Yapı
ipoteği “ gemi ipoteğinde ayrı bir şeydir.
— Banka kademe kademe krediyi
öder. Geri ödeme olmazsa, banka o yapıyı alır.
— Yapı ipoteği, 18 grostondan
büyük olacak gemiler için yapılabilir.
— Sicil memuru yapı bitince
re’sen onu gemi siciline tescil eder. Yapı sicilinden gemi siciline…
Buradan itibaren ben geldim
derse…
Banka kademe kademe parayı öder.
Eğer geri ödeme olmazsa parayı sattırır gider. Gemi bittikten sonra suya
indikten sonra sicil memuru re’sen ipotek kayıtları gemi siciline aktarır.
Dolayısıyla yapı sicilinden silinir kayıtlar ve gemi siciline aktarır. Yapı
ipoteği sadece 18 grostondan büyük gemiler için yapılır.
Dün çokça uluslar arası sicilden
bahsettim. Şimdilik onun ayrıntısına girmiyorum. 2. saat mülkiyete
başlayacağım. Kalan sürede de hazırladığım pratik var onları işleyeceğiz.
2. Saat
Bağlama kütüğü dediğimiz tam bir
bakkal defteri ve hiçbir hukuki değeri olmayan belediyelerin haraç almalarını
sağlamak üzere uydurulmuş bir mekanizmadır. Yönetmeliği çıkardıktan sonra
bakanlıkta farkına vardı ve kısıtladı. Hangi belediyeler nezdinde
yapılabileceğini tek tek yazdı ki 2–3 belediye gariban balıkçıların tepesine
binmesin diye.
Gemi Mülkiyeti
Bizim kitabın 4. bölümü (kanunun)
Mülkiyet ve diğer ayni haklar. Ağırlıklı olarak mülkiyet ve ipotektir.
Sistematikte bir iki hata var tabiî ki. Sicille ilgili konuları da bu bölüme
almış. Bir kanuna yakışmayacak olan bir madde var o ki: madde 936… à
Ne diye gerek var bunu söyleyemeye taşınır eşya olduğunu söylüyor. Madde 937’de
diyor ki, icra iflas kanunundaki hükümler (açıkça belirtilenler) için 936 hükmü
uygulanmaz diyor. (936’ya zırvalığı göstermek için girdik)
Gemi mülkiyeti ile ilgili
düzenlemede yine 936. maddede, kanuna aksine hüküm bulunmadıkça bu bölüm
hükümleri yalnız Türk gemi siciline gemilerde uygulanır diyor. Türk gemi sicili
hangisi? à
Gemi sicili diyor, 995. madde de uluslar arası gemi siciline ilişkin hükümler
saklıdır. Mantıki yorum yapınca gemi sicili olduğunu çıkarıyoruz. Ama aslında
gemi sicilinin tanımında Türk filan yazmıyor. Ama Türk gemi sicili diye bir
madde yoktur. Bir sonraki maddelerde aynıdır. Sistematik olarak düzenlediğimiz
zaman mülkiyet hakkının kazanılması için şu yollar var:
1)Evvela kamu hukuku kurallarına
göre (mülkiyetin kazanılması)
2) Özel hukuk kurallarına göre
mülkiyetin kazanılması
Sicile Kayıtlı Gemiler
996. madde hakkında yani Türk gemi
siciline kayıtlı gemiler hakkında ne uygulandığını anlatıyoruz. Gemi zaten
taşınır maldır. Sicilli gemiler, tescilli gemiler için kanun özel düzenleme
getirmiş. Orada bırakmış içindir. Tescile tabi olmayan hükümler için MK’nın
menkullere ilişkin hükümleri uygulanır diyor. Doğrudur bu. Eski kanunda da
böyledir. Çünkü gemi de bir taşınır maldır. Ama gemi hem ekonomik değeri hem
stratejik önemi hem taşımanın önemi dikkate alınarak sicile tabi tutulmuştur.
Azıcık melez bir uygulama. Taşınmazların tabi olduğu tescil işlemi uygulanıyor
ama taşınır maldır. Kanun koyucu ara yol izliyor. Sicili getiriyor ve sicile
kayıtlı gemilerin tabi olacağı hakları ayrıca nizama alıyor ve sicile kayıtlı
olmayanları medeni kanuna bırakıyor.
Kamu hukukuna göre 3 yol
vardır:
a) zapt ve müsadere: Denizde zapt
ve müsadere hakkında kanun vardır. O kanun gemilerin ve/ya taşıdığı yüklerin zapt
edilir. Devlet otoriteleri yapar bunu. Ondan sonra müsadere mahkemeleri vardır.
O mahkemenin kararına göre geminin mülkiyeti devlete geçer ya da geçmez. Bunun
özünde savaş halinde düşman gemisine yapılan bir uygulama var. Veya tarafsız
bir ülkenin bayrağını taşıyan geminin, tarafsızlık kurallarına aykırı
davranışlarına karşı o gemiler zapt edilir. Mahkeme mülkiyet geçsin mi geçmesin
mi karar verir. Asli iktisap yoludur. Üzerinde başka haklar varsa onlardan
arınmış olarak devlete intikal eder.
b) İstimval:
c) Cebri icra: Her ne kadar cebri
icra vs… borçlu arasında geçen bir durumsa da ihale aşamasında mülkiyetin
alıcıya teslimi bir kamu tasarrufudur. Dolayısıyla Yargıtay’ca da bu teyit
edilmiştir. İcra yoluyla alacağın tahsili için, bütün o prosedürün sonunda
ihale yapılıp alıcıya teslim edilmesi bir kamu tasarrufudur. Dolayısıyla kamu
hukuku yoluyla mülkiyetin intikali olur. Yine alıcı bunu üzerindeki haklardan
arınmış olarak elde eder.
Özel Hukuk Kuralları:
a) Bırakma Yoluyla: zamanı
gelince kısaca anlatacağız. Donatma iştiraki diye bir kurum var. Bu melez bir
müessesedir. Çok basit bir tanımla tüzel kişiliği olmayan şirket modeli. Şirket
olmuyor ama unvanı var ve iflasa tabi oluyor ama tüzel kişiliği yoktur. (yeni
kanun paydaş donatandır.) Donatma iştirakinde her paydaş donatanlar geminin
bütün masraflarına giderlerine göre katılmakla yükümlüdür. Herhangi bir donatan
payını ödemek istemiyorsa çıkar gider diyor. Sadece declaration yetiyor yani. O
çekilen paydaş donatanın payı diğer paydaşlara payları oranında elde ediyorlar.
Geminin değilse de bir kısmını diğer paydaşlar elde etmiş oluyorlar. Bu işte
bir yolu...
b) inşaat sözleşmesi: Hem donatan
hem de tersanenin sahibi bir ortak çözüme varacaktır. Gemi sanayinde gemi
yapılıp vitrine koyulup satılmaz. Çünkü çok pahalı iştir. En basit bir geminin
bile değeri 5 büyük otomobile denktir. İnşaat sözleşmesine imkân verecek
şartlar olmadıkça bu bir eser sözleşmesidir.
Çok istisnai olmayan bir
alternatif, land rubberlar gemiyi nasıl yönetecekler. İnşaatı üstlenenler bu
gibi (mürettebat bulunması, işletilmesi gibi) durumlarda danışmanlık yapmayı
içerebilir. Bu gibi durumda hepsi bir sözleşmeyse karma sözleşmedir diyoruz.
Ama hangi hükümde ihtilaf varsa ona göre hüküm uygulanır.
3) Hukuki işlem yoluyla ( gemi
mülkiyetinin iktisabı): Tescilli değilse gemi menkul malların tabi olduğu
rejime tabi. Tamamen MK hükümleri. Bugün yürürlükte olan ETTK’da bir madde
vardı. Tescilli olmayan gemilerde zilyetliğin devrine gerek kalmadan mülkiyet
intikal edebilir. Tescilli gemilerde mülkiyetin devri için tarafların anlaşması
yeterlidir hükmü vardı. Zilyetliğin devri aranmıyordu zaten. Tescilli olmayan
gemiyi ise ETTK’da menkul mal kabul etmişti. Dolayısıyla tescilli olmayan bir
gemide mülkiyetin devir için zilyetliğin nakli gerekiyordu. ETTK bunu diyor. O
halde de mevcut kanunda da mevcut mal denir diyordu. Ama alıcıya satıcıya
kolaylık sağlamak için, kanun diyordu ki eğer anlaşırsanız aranızda zilyetliğin
devrine gerek olmadan mülkiyet geçer diyordu. Ama böyle bir anlaşmanın varlığı
gerekiyordu. Açık bir anlaşma olursa oluyordu. Yani Mk’nın prensibine istisna
bir anlaşmanın varlığı aranıyordu. İşte bugün bu kalktı. Yani direk MK’ya tabi
tescili olmayan gemiler için. ETTK’da ise sicile kayıtlı olan gemiler için
tasarruf muamelesi ve borçlandırıcı işlem aynı anda oluyordu. Gemi mülkiyetinin
intikali için tescil şartı yoktur. İki kanunda da… Tescil edilmişse karine
görevi görüyor sicil. Tescil edildikten sonra kamu yararı fonksiyonuna yarıyor.
Mülkiyet konusundaki tescil kayıtları gösterici, açıklayıcı niteliktedir.
Kurucu kayıt değildir. Ancak kanun diyor ki, 1001. madde de, gemi siciline
kayıtlı bir mülkiyetin devri için zilyetliğin nakli gerekir diyor. Yani yeni
kanun tescilli ve tescilli olmayan gemiler için aynı şekilde mülkiyet geçiyor.
O da zilyetliğin devrinin şart olmasıyladır. Bu deniz işletmeciliğine uygun bir
çözüm değildir. Gemi alım satımında birbirini görmezler. Broker dediğimiz
tellallıklarla yaparlardı. Tüm bu işleri brokerler düzenlerlerdi... Bunlara
ship broker denir. Onlar aracıdırlar. Zilyetliğin devrinde fiili teslimi
aramasanız dahi zilyetliğin havalesi gerekiyor. Zilyetliğin havalesine
gelinceye kadar kanun yanlış bir yöntem getiriyor. Eğer paldır küldür sicil
olsun olmasın gemilerin hepsi menkul maldır dersen bununla mülkiyetin sicil ile
alenileşmesi biraz askıda kalıyor.
Şu halde bugün için, yeni kanunda
gemi alıp satarken dikkat edersiniz. Danışmanlığını yapacağınız şeyler için
aman zilyetlik diyor. Zilyetlikle bitmiyor. Bu anlaşmanın yazılı şekilde
yapılması ve bunların imzalanması gerekiyor. Şimdi Trabzon’daki satıcı ile
Antalya’daki alıcı hangi noterde buluşacak. Nerede imzalarını tasdik ettirecek.
à
Belli değil…
Zamanaşımı: Madde 999 olağan
zamanaşımı, olağanüstü zamanaşımı da 1000. maddelerde belirtilmiştir. Malik
olmayan kişi 5 yıl süreyle gemiyi kullanırsa (asli zilyet olarak) davasız
(bunda kasıt mülkiyet iddiasıyla açılan davadır.)ve aralıksız bir şekilde asli
zilyet olarak elinde bulunduran kişi (ve bu tabi bir itiraz teşkil edilmiş
olmayacak) İtiraz şerhi iyi niyeti keser. Olağanüstü zamanaşımı ise, sicile
kayıt edilmesi gerekirken sicile kayıt edilmemiş gemi söz konusudur. Eşya
hukukunda olduğu gibi sicile kaydı gerekirken edilmediyse, 10 yıl süreyle asli
zilyet olarak devamlı ve kesintisiz olarak olan kişi ve malik tarafından
istihkak davasına maruz kalmadan bir şekilde bu 10 yıl geçince o zaman
mülkiyeti kazanır. Kanun bir alternatif
daha getirmiş. Gemi sicilinde kayıtlı ise gemi ne olacak? --> Gemi sicilinde
kayıtlı olup malik 10 yıl evvel ölmüşse (yani maliki tarafından gemiyle ilgili
bir şerh bir dilekçe verilmemiş olacak diyor)veya gaiplik kararı verilmişse
olur. MK’dan farklı olarak iyi niyet aramıyoruz. Olağan zamanaşımında iyi niyet
aranmıyor MK'dan farklı olarak.
5 yılın dolduğu andan itibaren
başka bir işlem aramıyoruz. Mahkeme kararına filan gerek yoktur. İpso eure
mülkiyet geçiyor. Ve başka bir yerlerde malik varsa onun da hakkı sona eriyor. Olağanüstü
zaman aşımında maddeyi dikkatle okursanız, şaşırtıcı bir şekilde 10 yılın
sonunda mahkemeye gideceksiniz ve belgelerinizi koyacaksınız ve onun sonucuna
göre tescil edilecek hakkınız. Kanun mülkiyetin intikali için tescil gerekir
diyor. Tescil için ise mahkeme kararı gereklidir diyor. 10 yıl dolacak
mahkemeye gideceksiniz diyor. Gemi siciline kayıtlı olmayan gemiyi ben 10
yıldır mülkiyet altında tutuyorum sen bunun mülkiyetini ver diyor. O vakte
kadar başka bir hak doğarsa geminin üzerinde sizin mülkiyetiniz kaybolur.
Maddenin gerekçesinde diyor ki bu bir takım problemlere yol açabilir ama itiraz
yoluyla bunun çözümü mümkündür diyor.
3. Saat
Prensip ticaret kanununda madde
1001’de zilyetliğin devri ile vs geçecek diyor. Madde 999 İpso eure… 1007/2.
fıkrası… 1008/3 fıkra…
Pratik
Bir şirket liman inşaatı yapıyor.
İnşaatta tabi su kullanılacak. (tuzlu su olmaz tatlı su olması lazım) Bir tane
petrol tankerini alıyor. Mavi köpükler adlı tankeri şantiyenin önüne bağlıyor.
Tankları temizliyor ve dışarıdan tatlı su getirtiyor. Bu tankere tatlı suyu
döküyor ve oradan da şantiyede kullanılıyor. Tankerlikten çıkmış su deposu
görevi yapıyorlar. 2 sene sonra da gemi olarak kullanılıyor. Ancak bu inşaat
sırasında bir tekne tankere çarpıyor. Şimdi burada çatma hükümleri mi yoksa bk
41 hükümlerimi uygulansın? à İki gemi denizde çarparsa buna çatma denir. O onun
zararını diğeri diğerinin zararını karşılar. Kusur oranlarına göredir. Burada
anahtar tahsis ceyetinin özünü gerekçesini kaynağını bulmak. Donatın iradesidir
mühim olan. Eskiden deniz gemisi iç su gemisi ayrımı vardı. Kanun deniz
gemilerine uygulanırdı. Bugün ona uygulanmazdı. Çünkü kanun diyor ki gemi suda
hareketi gerektiren gaye derse diyordu. Burada asıl olan donatanın iradesidir.
Mülkiyet unsuru vardır ve buna bakacağız. Geminin maliki gemiyi neye göre
kullanılıyor. Bu tartışma bugün yok ama böyleydi. Cevap: Donatanın iradesinin
yorumlanması önemlidir. Çok faktör vardır. Geminin motorlarını sökmüşler.
Sökmüşte niye sökmüştür. Sicilden kaydını sildirmiş mi? Kendi kaydını da
sildirmiş mi acaba? Bunlara bakacağız. Geminin mürettebatı var ama onların
akdini feshetmiş. Böyle birkaç faktöre bakarak ona bakmanız lazımdır. Burada
çok kolay bir anahtar var. Demek ki gemide su deposu olarak kullanılması
dışında başka bir işlem yapılmıştır. Yani geçici olarak su deposu olmuştur.
Yani dolayısıyla gemi sıfatını yitirmemiştir. Ve dolayısıyla çarpma hükümleri
uygulanır. “Geçici olarak” denizde hareketi gerektirmeyen veyahut geminin amacı
geçici olarak değiştirildiyse geminin sıfatına halel gelmez. Gerekçeler önemli
burada niye geçici niye değil diye konuştuğunuz.
2) Yine aynı şirket inşaatı için
vinç ihtiyacı hissetmiş olsun. İnşaat malzemesi geliyor, karaya aktarılması
lazımdır. Vinç ne yapıyor dubaların üstüne konulup sal haline getirmişler.
Üzerine vinç monte ediliyor. Ve yine inşaat sırasında bir gemi gelip buna
çarpıyor. Ticaret kanunu mu borçlar kanunu mu yeni kanuna göre? à
Madde 931’e bir göz atın da öyle cevap verin. Eski kanunda bir kriter daha vardı:
tekne biçiminde olmasını arardı. Tekne deyince de gemi teknolojisine uygun
malzemelerden oluşması gerekiyor. Ama yeni kanunda böyle bir ölçüt yoktur. Araç
diyor dolayısıyla her şey araçtır. Burada geliyoruz sabit bir hizmet için mi
yoksa hareket etmeyi öngörüyor mu malik? Vinç şantiyede kullanacak bunu. Sabit
bir hizmetin öngörüldüğü savunulabilir. Kendisini itmesini aramıyoruz ama
hareketi gerektiren bir amaç söz konusu değildir. Amaç deyince bu işten para
kazanmak için tahsis edilen amacın hareket etmesi mi gerekli o önemlidir.
Burada para kazanması için sabit olacağından vincin burada BK uygulanır.
3) Bir tane gemi var. Gemiyi
satmış A àB’ye.
B’e geminin bedelini taksit taksit ödeyecek. Ödemezse geminin üzerinde ipotek
konmuş. Borç ödenmiş ipotek kaydı duruyor. B ölmüş mirasçısı C’ye kalmış.
İpotek duruyor üzerinde. A ipoteği D’ye devrediyor. (ipotek devredilebilir
sonuçta) Mirasçısı C’de babadan gemi kaldı bize ne ala diyorken D gelip parayı
öde diyor. Ne olacak? à
Karinedir ama pratik olarak düşününce; gerçekte borç olmadığı için ve de ipotek
fer’i bir ayni hak olduğu için, aynı zamanda icra memuru hangi borç için
tebligat çıkaracak. Dolayısıyla ipotek asıl borç ödenince ortadan kalkar. BK 1
ile 181. maddeyi bilmek zorunda özel hukukçu. Siz siz olun BK’yı unutmayın.
06 Ekim 2011
Gemi Rehini
Rehin hakkı iki türlüdür. Biri
akdi rehin hakkıdır. Bu akdi rehin hakkı sicile kayıtlı olmayan gemilerde,
medeni kanunun taşınır rehini hükümlerine göre tesis edilir. Çünkü sicile
kayıtlı olmayan gemiler için medeni kanunun hükümleri uygulanır. Sicile kayıtlı
olan akdi rehin hakkı için gemi ipoteği hükümleri kullanılır. İpotek dediğimiz
anda nasıl tesis edilir? à Sicile tescil suretiyle tesis edilir. Bizim bu
dersimizde kredi çok önemli olduğu için gemi ipoteğini işleyeceğiz. Diğer rehin
hakkı türü ise kanunda doğan hakkıdır. Ne demektir? à Kanun bazı alacaklar
sayıyor. Bu alacaklar doğduğu anda kanun bunların rehin hakkı vardır diyor.
Yani bu rehin hakkı için başka bir işlem yapmaya gerek yoktur. Bugünkü kanunumuzda
çok sayıda (9 bent halinde) gemi alacaklısı vardı. Fakat bu konuda uluslar
arası anlaşma yapıldı ve anlaşmaya göre bu alacaklar azaltıldı. Azaltılınca da
alacaklıyı korumaya ilişkin hükümler uygulandı. Bunlara gemi alacaklısının
hakkı denir.
Sicile kayıtlı gemiler için akdi
rehin hakkı gemi ipoteğidir. Burada çok hüküm vardır. Bu konu da neleri bilmek
lazımdır? à
Önce şunu açıklayalım. Önceki gemilerin fiziki niteliğini sorsam hepiniz
taşınır maldır diyor. Kanunda bunu söylüyor. Ama birde rehin hakkı için ipotek
öngörüyor. Neden acaba? à Bu tabi denizciliğin özelliğidir. Şöyle ki, MK’da
taşınır rehini nasıl oluyordu? à Teslimi meşrut ile yani mal orada alacaklıya teslim
ediliyordu. Gemi de böyle bir şey olabilir mi? à olamaz. Gemide
alacaklı nedir? à
Kredi veren bankadır. O banka o gemiyi nasıl muhafaza edecek? à
Banka ne yapacak? à Birincisi bu. Çok masraftır bunu yapmak. İkincisi
ise kredi olduğu için borçlu nasıl ödeyecek bu borcu? à Gemiyi çalıştırmak
suretiyle ödeyecek? à İşte bu nedenlerle taşınmaza benzer ipoteğe
benzetilmiştir.
Nasıl tesis edilir? à Kanunda, 1014. madde à Şimdi bakın maddeyi
açtınız.
“Madde 1014à(1)
Bir alacağı teminat altına almak için gemi üzerinde ipotek kurulabilir.
Gemi ipoteği alacaklıya, alacağını, geminin bedelinden
alma yetkisini verir. Sicile kayıtlı gemilerin
sözleşmeye dayalı rehini sadece gemi ipoteği yolu ile sağlanır. İleride
doğabilecek veya şarta ya da kıymetli evraka bağlı bir alacak için de ipotek
kurulabilir.
(2) Alacaklıların gemi
ipoteğinden doğan hakkı, sadece alacağa göre belirlenir.
(3) Bir geminin payı ancak
gemiye paylı mülkiyet esaslarına göre malik olan paydaşlardan birinin payından
ibaret olmak şartıyla gemi ipoteği ile sınırlandırılabilir.
(4) Bir geminin bütün
payları bir malikin elinde bulunduğu sürece, ayrı ayrı paylar üzerinde ayrı
ayrı kişilere gemi ipoteği kurulamaz.” à İlk cümle gereksiz
değil mi? à
Neyse bırakalım bunları. 3. cümlenin de yanışlını göstermek istiyorum ondan
sonra size söylemeyeceğim. 1. fıkra 3. cümlede söylemiş. Biz zaten deminden
beri onu söylüyorum. Bu bir kanun hükmü değil bir açıklama dedim kitapta. Çünkü
kanunda gemi ipoteği koymuş. Başka nasıl yapacaksın… Burada yeni bir hüküm koymuştur. Gemini payı
üzerinde de, (paylı mülkiyet) gemi ipoteği tesis edilebilir. 4. fıkra da yeni
bir hükümdür. Bir geminin bütün payları bir malik üzerinde olduğunda gemini
payları üzerinde başka farklı kişilere gemi ipoteği tesis edilebilir. Aslında
bunu zaten yapamazdı ama açıklık vermek için yazılmış. Şunu bileceksiniz bu
maddeden. Gemi payları üzerinde de ipotek tesis edilebilir.
Bir de size bahsettim. Donatma
iştiraki diye bir şirket vardır. Şimdi donatma iştiraki kurulduğu anda o artık
gemi payı hukuki niteliği ortadan kalkar. Artık ortakların payı işletme
payıdır. Yani hukuken ortada bir gemi payı olmaz iştirak payı olur. Şimdi
iştirak payı olunca artık o gemi payının bağımsız bir varlığı yoktur. İştirak
payında o işletme içinde hakları borçları vs vardır. Biz buna iştirak payı
diyoruz. İştirak payının nasıl rehnedileceği hususunda kanun hüküm koymamıştır.
Bu eksik söylenmişti fakat yine koymamışlar. Yalnız şeye koymuşà
madde 1012’de sicile kayıtlı olmayan bir geminin diyor. Donatma iştiraki bütün
gemiler üzerinde olabilir. Gerçi bugün uygulaması çok az. Neredeyse yok gibi.
Eğer sicile kayıtlı olmayan bir geminin bir donatma iştiraki tarafından
işletilmesi halinde paydaş donatanlardan her birinin TMK’ya tabidir diyor. Bu
hangisi sicile kayıtlı olmayan geminin donatma iştiraki olması halinde sicile
rehini diyor. Ama sicile tescil edilmiş, sicile kayıtlı gemilerde iştirak payı
hakkında hüküm yoktur. Eğer şöyle zannediliyorsa ben gemi payını ipotek ederim
derseniz donatma iştiraki kurulduğu anda artık iştirak payı vardır o yüzden
yapılamaz. Şimdi diyelim ki donatma
iştiraki var. O müşterek donatanlardan bir tanesi gemi payı üzerinde ipotek
yapılıyor. Sicilde ipoteğin konusu olarak bir şey göstermesi lazımdır.
Takibinde ise gemi payının satılması için mutlaka bu donatma iştirakinin
tasfiyesi gerekir. Peki, bir ortağın hareketiyle nasıl tasfiye edeceksiniz.
Yani hukuki imkânsızlıklar var. Demek ki, kanunlarda sicile kayıtlı gemilerde
iştirak payının rehini için hüküm yoktur.
Kurulmasına gelelim. à
ETTK ve YTTK’da aynıdır. Alacaklı ve geminin maliki arasında ipotek tesisi
hususunda bir anlaşma gerekiyor. Bu anlaşmanın imzaları noter tarafından onaylı
olması aranıyor. Bu anlaşma yazılı olacak tabiî ki… Yeni kanunda aynı şey var
ancak bir artı daha vardır. Madde 1015/2’ye koymuştur. (Bir resen senet vardır
bir de imzaları tasdik eder.) Artısı şu, bu anlaşma gemi sicil müdürlüğünde de
yapılabilir. Yeni kanun (eskiden sicil dairesi diyorduk. Şimdi ona sicil
müdürlüğü deniyor. Yani gemi sicili müdürü orada oturur. Kamu hukuku bakımından
müsteşarlığa bağlıdır.) sicil müdürlüğünde de yapılabilir diyor. Yani sicil
müdürünün bu muameleye etkisi ne olacaktır? à Bu hükme göre, sicil
müdürlüğünün odasına gidecek ve karşılıklı anlaşmayı yapacaklar ve tamam
olacak. Ama burada resmiyet yok ama kanun böyledir. Bunu söyledikten sonra.
Bununla daha ipotek kurulmuyor. Bu anlaşma sicile tescil edilecektir. İpotek
hakkında ki sicil kaydı kurucu unsurdur. Yani tescil anında ipotek kurulmuş
olur.
Şimdi burada kanunumuzda güzel bir hüküm var. Size bayrak çekme ile
ilgili söylemiştim. Şimdi bir gemi Türk hususları dışında kazanırsa Türkiye’ye
gelene kadar bayrak şahadetnamesi ile bu hakkı kazanıyordu. Bunu konsolosluk
veriyordu. Yabancı alacaklı diyor ki, ben ipotek tesis etmek istiyorum diyor.
Şimdi diyor ki kanun 1015/5’de söylüyor bunu. “(5) Yabancı bir ülkede iktisap
edilip, henüz Türk Gemi Sicili veya Türk Uluslararası Gemi Siciline tescil
edilmemiş olan gemilerde bayrak şahadetnamesine şerh tescil hükmündedir.
Geminin tescilinde bu gibi ipotekler resen sicile geçirilir.” Yani Türkiye’ye geldiği zaman onlar resen gemi
siciline geçiriliyor.
Şimdi kanuna
neler tescil edilecek onlar yazıyor. Onlar önemli değil onlar formalite olduğu
için onları söylemiyoruz.
İpoteğin
Teminat Altına aldığı alacak à Kanun madde 1018, MK’ya atıf yapıyor. 875, 876’ya
atıf yapıyor. Orada neleri karşılar. 4 şeyi kapsıyor. 876’da da eğer alacaklı
rehin konusunda ipotek tesis etmek için masraf yapmışsa ipotekli onu da
karşılıyor. İkinci fıkrayı söylemiyorum. Yani teferruata girmiyorum.
Şimdi esas
önemli şeye geldik.
İpoteğin
Kapsamıà
kapsamdan anlaşılması gereken husus bu ipotek hangi değerler üzerinde takip
yapılacaktır. Buradan anlaşılması gereken budur. Taşınmaza çok benziyor. Burada
da MK’ya atıf var. 1020. maddedir. Atıftaki maddeler nedir? à
Gemi, gemi payı, bütünleyici parçalar, eklenti ve yeni kanunda kamulaştırma
bedeli eklenmiştir. Kanun 2. fıkrada eklenti 3. fıkrada da bütünleyici parça
hakkında hüküm koymuştur. Hiçbir kıymeti yok ama kanundan göstereceğim. Buna
lazım mı bunu söylemek. à Mesela filika var bir tane. Artık bunu ipotek bunu
kapsamaz demek çok gereksiz. Bütünleyici parça biliyorsunuz tahrip etmeden
ayrılamaz biliyorsunuz. Mesela geçici olmak üzere gemiden ayrılmışsa mesela
pervanesi kırılıyor ve çıkarılıyor vs… (burada soru soruldu hocanın
anlattığından bir şey anlamadım) Şimdi kamulaştırma bu yeni koyulmuştur. Gemi
kamulaştırılabilir. Deniz kuvvetleri kamulaştıracak ve bedelini verecek. Şimdi
fıkra 4’te ve ile başlayan cümle… Şimdi ipoteğin konusu gemi midir? à
İpotekli alacaklı için ipoteğin konusu çok önemlidir. Şimdi bu rehin haklarında
ikame değeri dediğimiz (yani bir değerin yerine geçen demek) şeyleri ayrı bir
maddede deniyordu ki, şu şu hallerde alınan tazminat vs. ipoteğin kapsamına
dâhil olur şeklinde düzenlenmişti. Şimdi burada kamulaştırmanın devamına koymuştur
bu hükmü. Şimdi burada dolaylı bir şekilde kapsama dâhil olma vardır. Geminin
zayıi bütün olarak ortadan kalkması ve bu halde ne kadar tazminat alınacaksa
ipoteğin kapsamına girer. Bu bir ikame değeridir. Bunu bilmenizi istiyoruz
meselelerde karşınıza çıkabilir.
İpoteği
kuvvetli kılan şey şudur. Sigorta tazminatıdır. Sigorta kısaca bir sigorta
sözleşmesi yapılır ve gemiye hasar gelirse sigorta bir tazminat ödüyor. Sigorta
tazminatı şöyle dâhil oluyor. Sigortanın konusu şöyledir. Bir menfaat kavramı vardır.
Burada mutlaka malikin menfaatinin sigorta edilmesi lazımdır. Malikin
menfaatinin değeri geminin tam değeridir. Malik veya başkası da yapabilir bunu.
Yani malikin mülkiyet hakkı olarak mutlak bir menfaati vardır ve bunun sigorta
edilmesi lazımdır. Bunu malikte yapar kendiside yapar. Aslında bu sigortanın
konusu nedir? à
Gemi hasar aldığı takdirde sigorta şirketi malike ödeyecektir. Şimdi bu sigorta
tazminatı üzerinde ipotekli alacaklıya hak tanıyor. Eğer gemi hasar görmüşse ne
olur? à
Diyor ki sigortacı tazminatı malike ödeyemez diyor. İpotekli alacaklının rızası
gerekiyor. Alacaklı rıza göstermediği takdirde o zaman ipotekli alacaklıya
verilecek. En basit durum budur. Ancak kanun bazı haller koymuştur. Eğer bu
haller varsa, sigortacı sigorta tazminatını malike ödemek suretiyle şirket
borçtan kurtulmuş olur. 1022/3. fıkrası… Burada evvela şunu söylüyor. Dedik ya
sigortacı ödeyemez alacaklının rızası olmadan. Peki, sigortacı diyebilir mi ki?
Benim ipotekten haberim yok diyemez. Burada yazmış diyemeyeceğini kanun. Neden
çünkü sicile tescil edilmiştir. Şimdi sigortacının gemi malikine ödemek
suretiyle ipotekli alacaklıya karşı borçtan kurtulacağı halleri söylüyor.
Bunlardan birincisi, sigorta ettiren (malik veya 3. kişi yani sigorta
sözleşmesinin tarafı) veya sigortacı, zarar meydana gelmiş ve bunu ipotekli
alacaklıya bildiriyor. Bildirimi almış ipotekli alacaklı 2 hafta boyunca hiç
ses çıkarmıyor. Eğer bu süre geçmişse sigortacı tazminatı sigortalıya ödeyerek
mesuliyetten kurtulur diyor. Birincisi bu iki haftalık durumdur. Aynı nitelikte
başka bir sebep var ama bunu madde 1023’e almıştır. Bu maddenin 2. fıkrasını
ikinci derse bırakalım.
2. Saat
1023/1 à Üç satırlık bir fıkra
ve burada anlatılacak şeyler vardır. Burada yine sigortacının gemi malikine
ödeyerek sorumluluktan kurtulduğunun diğer halleri mevcuttur. Burada iki hal
söz konusudur. Şimdi burada diyor ki, şimdi gemiye bir hasar gelmiş. Tamir
edilmesi lazım tabiî ki, gemi maliki diyor ki, sigorta şirketi bana ödesin
tazminatı ben onla gemiyi eski haline getireceğim. Yani kazadan önceki haline
getireceğim. Bu yalnız hasarda olur tabiî ki. Ziya’da olmaz. Aynen eski
değerine getireceğim diyor. Bunu ahval ve şeraitten bunu yaptığı şeylerden
anlaması gerekir. Mesela tersaneye götürmüş gemiyi vs… Yani bu durumda gemi
malikine ödeyerek sigortacı borcunda kurtulur. 2. hal biraz daha zordur. Bu
maddede düzenlenen ikinci hal ve aslında toplamda 3. haldir bu. Gemi
alacaklılarına verilmesi amacıyla diyor. Ne demek bu? à Önceki derste dedim ki
size. Gemi üzerinde kanundan doğan rehin hakkı gemi alacaklısı hakkı var dedim.
Bunlar hiçbir yere kayıt edilmez. Bunlar gemi üzerinde ipotek hakkı da varsa
kanuni rehin hakları ipotekten önce gelir. Yani hem ipotek var hem de gemi
alacaklısı hakkı var bu durumda önce gemi alacaklısı hakkı vardır. Şimdi
söylediğimiz şey bunun sonucudur. Yani burada kanundan doğan rehin hakkı
vardır. Şimdi veya gemi alacaklılarına verilmesi amacıyla malike tazminat
bedeline sayılması üzerine verilmişse diyor. Yani şimdi burada mesela bir gemi
alacaklısı var 100.000 liralık alacağı var. Geminin değeri de 100.000 lira.
Burada gemi alacaklısı önce alacaktır. Eğer burada gemi maliki alacağı
tazminatı bu gemi alacaklısı sahiplerine vermeyi veya verdiğini taahhüt
ediyorsa bu durumda sigortacı yine malike ödeyerek hakkında kurtulabilir. 3 hal
var bunun için kısacası… Birincisi 1022 deki 2 haftalı süre ve ikinci ve
üçüncüsü ise 1023’de ilk fıkrada anlatılıyor. Bu haller olunca sadece malike
ödeyecek parayı sigortacı çünkü bu durumda eğer ipotekli alacaklıya karşı
öderse malike yani sigortalıya karşı borcunda kurtulmaz.
3. hal için geçerli olan şey
fiziki bir eksilme değil hukuki bir eksilmedir. Yani bu durumda gemi alacaklısı
hakkını malik ödeyince artık ipotek alacaklısına geminin değeri kalıyor. Burada
karıştırılmayacak şey gemi alacaklısı deyince normal alacak olarak
algılamayacaksınız burada rehin hakkı vardır.
Alacaklının Hakları
Aynı medeni kanunda olduğu gibi
ikiye ayırmıştır. Alacak muaccel olmadan önce ve sonra olarak hakları vardır.
Alacak muaccel olmanda önce
ipotekli alacaklıya kanun bir takım haklar tanıyor. Bunlar 1030. maddedir. Yeni
kanunda bent halinde bir takım ilaveler yapılmıştır.
“MADDE 1030- (1) Gemi
veya tesisatının kötüleşmesi sonucu olarak ipoteğin sağladığı teminat tehlikeye
düşerse, alacaklı, tehlikeyi gidermesi için malike uygun bir süre verebilir. Bu
süre içinde tehlike giderilmezse, alacaklı derhâl ipoteği paraya çevirmek
hakkını elde eder. Alacak faizsiz olup henüz muacceliyet kazanmamışsa, paranın
alınması ile muacceliyet tarihleri arasındaki zamana ait kanuni faiz indirilir.
(2) Malikin gemiyi işletme tarzı
sonucu olarak, ipoteğin sağladığı teminatı tehlikeye düşürecek şekilde gemi
veya tesisatının kötüleşmesinden veya ipotekli alacaklının haklarının başkaca
tehlikeye girmesinden kaygı duyulur ya da üçüncü kişiler tarafından yapılacak
bu gibi müdahaleye ve tahribata karşı malik gerekli önlemleri almazsa,
alacaklının istemi üzerine mahkeme;
a) 1353 üncü madde uyarınca
geminin ihtiyaten haczine,
b) Gerekli görürse geminin,
kaptandan başka bir yediemine bırakılmasına ve
c) Malikin ihtiyati haczin
uygulanmasından başlayarak bir aylık süre içinde gerekli önlemleri
almasına,
Karar verir. Bu sürenin sonunda
önlemlerin henüz alınmadığı veya alınan önlemlerin yetersiz kaldığı anlaşılırsa
mahkeme, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatmak üzere
alacaklıya bir aylık süre verir.
(3) İpoteğin kapsamına giren
eklentinin kötüleşmesi veya normal bir işletmenin gereklerine aykırı olarak
gemiden uzaklaştırılması hâli de geminin kötüleşmesi hükmündedir.” à
Burada paraya çevirme için taşınmaz ipoteğinin paraya çevrilmesi hakkında
uygulanacak hükümlerdir. İkinci fıkrada ise o kadar ileriye gitmemiştir.
Birinci fıkra daha kuvvetli ikinci fıkra da ise kaygı var sadece. Bu ikinci halde
ise ipotekli alacaklının istemi üzerine mahkemeye gidecek ve mahkemeye diyecek
ki bunları önleyici tedbir al diyecek. YTTK’da ETTK’dan farklı olan husus
ikinci fıkraya eklenen bentlerdir. Burada mahkemenin hangi tedbirleri alacağını
söylemiştir. Yeni kanunun çok büyük bir özelliği de cebri icra hükümleri
koymuştur. Oldukça kapsamlı olan cebri icra hükümleri koyulmuştur. Eski kanunda
icra iflas hükümlerine atıf yapılıyordu. Burada karar verir derken mahkemeye
emir verir gibi bir şey söylemiş keşke karar verebilir deseydi. Bunların
dışında daha önemli bir tedbir vardır. Burada hep fiziki şeyler vardır. Asıl
burada ne olabilir?--> malike derki eğer tehlikeye düşmesinden endişe var
burada ek bir teminat göster diyebilir ki ipotekli alacaklı oradan karşılasın
hakkını diyebilir. Bunu saymamıştır kanun. Şimdi bu tedbirlerin alınmadığı veya
yetersiz kaldığı anlaşılırsa bu ipoteğin paraya çevrilmesi konusunda karar
verir. Bu hükme göre tedbirleri sınırladığına göre adam burada başka bir
teminat gösterse olmuş olmayacak çünkü verir demiş verebilir dememiş kanunda.
2. fıkrada başkaca tehlikeye
girmesinden şunu da düşünmek lazımdır. Şimdi size bayrak çekme bahsinde dedik
ki, gemi yabancıya temlik edildiği zaman Türk bayrağını çekme hakkını
kaybediyor. Bunu sicilde silmek için ipotekli alacaklının muvafakatini
arıyorduk. Sicile ipotek dışında geminin sicili siliniyordu. Şimdi bu durumda
ipotekli alacaklının alacağını tahsis etmesi zorlaşıyor. Bu durum ipotekli
alacaklının durumunu kötüye sokabilir. Bu durumda avukat mahkemeye gidip bunun
için tedbir alınmasına karar verdirebilir.
Muaccel olmasından sonraki haklarà
Şimdi bazen borçlu ile gemi maliki ayrı kişiler olabilir. Yani borçluya ait
olmayan gemi üzerinde gemi ipoteği tesis edilebilir. Burada malikle anlaşması lazımdır.
Oradaki malik gemi sicilinde kayıtlı olan maliktir. Şimdi ipotek tesis
edilirken sicildeki malik ile ipotek tesis edilmesi gerekir. Yoka geçerli
olmaz. Şimdi malikle borçlu ayrı kişilerse, 1035’de şunu söylüyor. Yani alacak
muaccel olmuş ve borçlu borcunu ödemiyorsa malik borcunu öder ve bu durumda
alacaklının yerine geçer. Zaten madde 1036’da da malik yerine geçer diyor.
İpoteğin Sona ermesi à
Madde 1044’de gösteriliyor. “MADDE 1044- (1) Alacağın sona ermesi ile
ipotek de düşer. Kanundaki istisnalar saklıdır.
(2) Alacaklı ve borçlu
sıfatlarının aynı kişide birleşmesi, alacağın ödenmesi hükmündedir.
(3) Gemi maliki olmayan borçlu,
alacağın bir kısmını öderse, gemi ipoteğinin alacaklı üzerinde kalan kısmı
borçluya geçenden sıra itibarıyla önce gelir.
(4) Gemi maliki olmayan borçlu,
ödeme sonucunda ipoteği iktisap eder veya aynı sebepten dolayı gemi sicilinin
düzeltilmesinde menfaati bulunursa, alacaklıdan sicilin düzeltilmesi için
gerekli belgeleri kendisine vermesini isteyebilir.
(5) Malik, bir başkasına karşı,
alacağın düşmesi hâlinde gemi ipoteğini de sildirmeyi üstlenirse, silinmeyi
istemek hakkının teminat altına alınabilmesi için gemi siciline şerh
verilebilir.”
1. fırkada alacağın sona ermesi
ile ipotek düşer. Bunun için hüküm düşer. Kime lazımdı bu hüküm? à
Kimseye lazım değildir.
1045’i geçtik. Buradaki detaylı
hükümler var. Ne zaman sona ermiş olur. Feragatten de bahsediyor. Her haktan
feragat edilebilir…
İpoteğin Çeşitleri (Nevileri) à
Burada aynı şeyler var. Yalnız tuhaflık şuradaki, şöyle bir şey var kanunda.
Bir hükmü ararken bir grup hüküm vardır ve de onun başlığı vardır. Yeni kanunda
öyle değil. Her şeyde baştan aşağı okumak lazımdır. Çünkü hiç ilgisiz bir
yerden bir madde çıkıyor. Mesela madde 1016’da sicile geçilecek hususlar başlığını
taşıyor. Bunun 3 ve 4. fıkralarında ipoteğin özel nevileri dediğimiz şeyleri
söylüyor. 3. fıkradaki maksimal gemi ipoteği deniyor. Burada üst sınır
belirtilerek tesis edilir ipotek.
Madde 1016/3 à
(3) Alacağın miktarı belirli değil veya değişken ise, gerçek miktarı zamanında
saptamak üzere, ipoteğin teminat altına alacağı alacak miktarının üst
sınırı belirlenerek gemi siciline tescil edilir; alacak faizli ise, faizleri de
üst sınır kapsamında sayılır. (maksimal ipotektir bu)
(4) Yabancı para üzerinden
gemi ipoteği kurulabilir. Bu takdirde yabancı para veya Türk parası
karşılıklarının hesabında hesap günündeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının
döviz alış kuru esas alınır. Rehin haklarının hangi yabancı para üzerinden
kurulabileceği Hazine Müsteşarlığınca belirlenir. Aynı derecede birden fazla
para türü kullanılarak gemi ipoteği kurulamaz.”
4. fıkrayı bilmenizi istiyoruz.
Yabancı para üzerinde gemi ipoteği kurulabilir. Bu takdirde Türk parası
karşılığı için merkez bankası esas alınır. Bu da yeni bir hükümdür ve bilmenizi
istiyoruz. Demek ki, Hazine müsteşarlığı hangi para üzerinden ipotek
kurulabileceğini belirliyor. (Hazine müsteşarlığı dikkat edin denizcilik
müsteşarlığı denmez) Bir özellik şu ki, eğer yabancı para üzerine yapacaksak
aynı derecede 1’den fazla kur kullanılmaz. Derece derken, sabit derece sistemi
esastır gemiler için aynı taşınmaz olarak. 1. derecede, 2. derecede, 3.
derecede ipotek vardır. Şimdi bu alacağın sırası vardır. Şimdi burada önemli
olan şudur 1. derecedeki borç ödendi ve orası boşalınca alt dereceler üste
çıkmaz. Ama aksine kararlaştırılabilir sözleşmeyle. Ama bu derece çıkma
sözleşmesi sicile tescil edilmelidir. Bunun aksine hiçbir anlaşma geçerli
olmaz.
Kanuni İpotek à
bu aslında bir nevi değildir. Şimdi size inşaat sahiplerinin ipotek hakkı diye
medeni hukukta okutmuşlardır. Eğer gemiyi alırsak, tersane sahipleri, geminin
tamiri ve inşasından dolayı alacakları için gemi siciline madde 1013’e göre (Mk
895 ve 897. maddelerine atıf yapıyor) o alacaklılar gemi siciline ipotek
tescilini talep hakkına sahip oluyor. Bu bir gemi ipoteğidir fakat buradaki tek
fark anlaşmaya gerek yoktur. Kanuni ipoteği madde 1013’de söylemiştir.
Bir birlikte gemi ipoteği var bir
de yapı ipoteği vardır. Çeşitler bu kadar.
07 Ekim 2011
1. Saat
İpotek bahsi birkaç konu dışında
bitmiş. Gemi ipoteğinin türleri vardır. Taşınmaz ipoteğinde de bir takım
alternatifler var. Taşınır rehini ile gemiyi rehin edemezsiniz çünkü gemi çok
büyük bir ekonomik değer ayrıca gemiyi bağlarsanız yan işletmezseniz nerden
para kazanacağız? İşte gemi sicilinin kurulmasının sebeplerinden birisi de bu.
Sicilde alenileştirerek bir ayni hakkı 3. kişilere karşı ileri sürülebilir hale
getiriyorsunuz.
TTK’nin belli maddelerinde bir
takım ipotek modellerine (türlerini, çeşitlerini) anlatıyor. Bunlardan bir tanesi 1021. madde, birlikte
gemi ipoteği diye adlandırılan birden çok gemi üzerinde kurulan
ipotektir. Veyahut da gemi paylarına ayrılabiliyor. Yani gemiye birkaç kişi
birden malik olabiliyor. Bir de bu paylı mülkiyet donatma iştiraki şeklinde de
olabiliyor. Ama aynı gemiye birden fazla kişinin malik olması mümkündür.
Dolayısıyla ya birden fazla gemiye ya da bir geminin birden fazla payı aynı
şekilde ipotek edilebilir. Birden fazla gemi payının ipoteğine pek fazla
rastlamadım bugüne kadar. Yani 3 kişi bir geminin 1/3, 1/3 payına sahipseler
geminin tamamını ipotek ederler biter gider. Ama birden fazla geminin ipoteğine
çok rastladım. Çünkü alınacak yüksekse ona göre krediyi veren kurumda
karşılığında sağlam güvence ister.
Görüş açınızı olanaklar ölçüsünde
geniş tutun. Gemi ipoteği, orda bir tane balıkçı teknesi var. Ağları eskidi,
motoru yıprandı. Yenileyeceğiz ne lazım bize? 25.000 lira… Yani neyse ney ama
kafanızda canlandırın. Boğazdaki gemileri canlandırın, balıkçı teknelerini
canlandırın. Çok büyük gemileri canlandırın. Hoca muazzam gemilerden bahsetti.
İşte 300 bin ton yük taşıyabilen vs…
Dolayısıyla yüksek miktarda
alacağı varsa bankanın. Sağlam bir ipotek tesis edecek. Der ki ben bir gemi iki
gemiyle vermem krediyi, pratikte filo ipoteği denilen bir şey isterler. 3–4
gemiden oluşan gemi istenir. Gemiler müşterek ve müteselsil altındadır. Tabi
gemiler sorumlu olmaz donatan sorumlu olur. Yani alacaklı alacağı için para
ödenmezse hepsini haczettirebilir. Yani bölmek mecburiyeti yoktur. Kural
alacaklının 1021. maddeye göre bunlardan her biri tamamından sorumludur.
Alacaklı bunların tamamını haczettirebilir. Alacağı ne kadar olursa olsun bir
tek bu gemiyi haczettirmek gibi bir zorunluluk altında değildir. Aksine anlaşma
ise mümkündür. Onu da 1021/2 söylüyor bize. Konu ticari bir konudur. Burada bir
kamu düzeni söz konusu değildir. Dolayısıyla burada kanun söylemese bile akitle
düzenlenebilir. Demek ki prensip bütün gemiler teselsül içersinde (gemi borçlu
olmaz tabi ki donatan sorumlu olur ama kolaylık olsun diye size) sorumludur.
Ha bir de kıymetli evrak tanzim
ettik. İki şık var; tahvil çıkarılabilinir veyahut emre veya hamile yazılı
(poliçe veya bono) olabilir. Bunlar da TTK 1016’nın 6. ve 7. fıkralarında yer
alıyor. Tahvil çıkarıyorsunuz. Para toplamak ve anonim olarak borçlanmak için
ama bu tahvillerin teminatı ne olacak? à Yüksek faizde bir tahvil ama bu para
ödenmezse teminatı gemidir.
Bir de ciro yoluyla devre tabi
diğer bir senet diye bir ilave etmiş kanun. Poliçe hamile yazılı senet, emre
veya hamiledir. Poliçe emre yazılı değil hamile yazılı olabilir. Dolayısıyla
çok başarılı bir düzenleme değildir. Kısaca kanun diyebilirdi ki ciro yoluyla
devri kabil senetler yani emre yazılı senetler. Peki, alacağın için zilyetliğin
devri yoluyla hamile yazılı senet oluyor da. Yani emre ve hamile yazılı senet
diyebilirlerdi. Bunlarda gemi ipoteğiyle teminat altına alınabilir.
Bunlar büyük işlemler tabiî ki…
Piyasadaki bir toptancıyla perakendecinin veyahut da Akdeniz’deki bir narenciyle
İstanbul’da bir haldeki bir kabzımalın ilişkilerini düşünmeyin. Büyük rakamlar
bunlar. Büyük bir yatırım yapıyorsunuz bir fabrika kuruyorsunuz milyonlarca
dolarlık. Karşılığında borç tabi taksitle ödenecek. E taksitle ödeneceği neyle
bellidir. Sözleşmeye yazmakla bitmez. Sözleşmeye yazarsınız ödeme planı
yaparsınız. Büyük şeyleri kurmak için hem malzeme ihtiyacı var yani nakit
ihtiyacı var. Bir de bakiye farkına ihtiyaç var greyderiyle, vinciyle vs…
Bunlar tuttu milyonlarca dolar. Bunlar taksitle ödenecek de teminatı ne bunun.
Poliçedir. Kredi veren sözleşmede borç şu şu taksitlerle ödenecek demesi bir
anlam taşımaz. Ödenmezse o sözleşmeyle gidecek mahkemeye 10 sene sürer o dava.
Poliçeyle giderseniz, kambiyo senetlerinin tabii oldu usullerle icra çok daha
hızlı yürür. Kambiyo senetlerine takip yolu çok daha hızlı yürüyor. Senet
düzenleyeceğiz yani. Banka nakit ihtiyacını neyle karşılayacak? Peki, bu
senetlerin teminatı ne olacak? à Gemiyle teminat altına alınacak. Gemi ipoteği tesis
edilir. Hangi borcu karşılamak için? à Filan sözleşmeden
doğan ve şu tarih ve sayılı senede bağlanmış olan borç için.
Donatan
Ticari ilişkilerde, akdi
ilişkilerde genellikle her tarafta da birer kişi olur. Yatırımcı, tacir,
girişimci hangi isimle anarsanız anın. Tüccar kim tacir kim peki? à
Tüccar tacirin çoğuludur. Dolayısıyla tüccarlar dememeye çalışın. Tacir bizde
iki tanedir. TTK’nın deniz ticareti bölümünde iki tacir belirliyor. Çünkü risk
faktörü büyük, faaliyet alanı çok geniz. Denizin sonu yoktur. Ufuk çizgisi görüyorsunuz
gerisi yok. Bir donatan var bir de taşıyan var. İngilizceleri ship order ve
carrierdır. Donatanlık kanuni, hukuki bir statüdür. Gemisini deniz ticaretinde
kullanan kişi diyor. Dolayısıyla iki tane öğesi var donatanlığın. Mülkiyet ve
girişim. YTTK 1061. maddede donatan gemisini menfaat sağlamak amacıyla suda
kullanan gemi malikine denir diyor. Çünkü deniz ticaretinin başında kanun
gemiyi suda hareket etmek ile tanımlıyor. Eskiden deniz diyordu şimdi su oldu.
Anlayamadığımız bir sebeple deniz kavramı yerine su kavramı getirildi. Van
gölünü kapsasın diye deniz olması gereken kavramı su yaparsanız o doğru bir
kanun olmaz. (kanuna eleştiriler devam ediyor…)
Donatan tahsis gayesi suda
hareketi gerektiren bir aracın sahibi ve onu fiilen işletip, kârı ve zararı,
riski ve yararı kendisine ait olmak üzere çalıştıran kişidir. Şu halde
donatanlıkta teşebbüs + mülkiyet çıkıyor. Bunu kanun tanımlamıştır. Hukuki bir
statüdür.
Her bir gemi için donatanlık
sıfatı ayrı olur. Şimdi tabi Ahmet Efendi, Mehmet efendi, Turgut reyiz filan
değil bir işletme düşüneceksiniz. Bir uluslar arası işletme düşüneceksiniz.
Mülkiyet tabi medeni kanun anlamıyla mülkiyettir. Tüzel kişi olur gerçek kişi
olur. Kaç gemi varsa o sayı kadar donatan olmuş olur o kişi… Çünkü belirli
sorumluluk kuralları bunun böyle olmasını gerektiriyor. Yani 931’deki tarife
uygun bir araç olacaktır. Bu her şey olabilir. O tarife uyan bir aracı malik
sıfatıyla deniz ticaretinde kullanıyorsa donatan sıfatı kazanıyor. Eskiden
deniz diyordu o yüzden iç sulardaki balıkçılara vs. ticaret kanunu
uygulanmıyordu. Dolayısıyla donatanlık sıfatı da yoktur. Ama YTTK su dediği
için artık onlarında olacak. Araç içinde tekne yapısı olması lazımdır. İster
çoğunun dediği gibi içi oyuk nesne deyin ister belli bazı tekniklere göre
yapılmış olan nesne deyin ama artık bu tartışma da bitti araç dedi ve bitti.
Yürürlükteki kanun denizde kazanç
sağlama amacı diyordu yeni kanun suda menfaat sağlama amacıyla diyor. Menfaat
deyince bunu çok geniş anlamamız icap eder. Menfaat dediğimiz zaman mutlaka kâr
değil zarar da edebilir. O tüzel kişi yani şirket iflas da edebilir. Bu durumda
onun donatanlık sıfatına halel gelmez. Ticarette kâr da var zarar da var ama
tabi hedef kâr olacaktır. Donatanın iradesi önemlidir. Suda hareketi gerektiren
bir amaca tahsis edilmemişse gemi gemilik vasfını kaybetmiş oluyor o zamanda
sahibi donatan sıfatını yitirmiş MK anlamında malik olmuş oluyor. Donatan
gemiyi suda kullanacak. Eğer suda hareket etmesi gereken bir amaca tahsis
etmemişse donatan vasfı olmaz. Ticari kullanımda bir sınır yoktur.
Taşıyana daha sonra geleceğiz
taşıyan taşıma taahhüdünde bulunan kişidir. Tamamen BK’ya tabi olan bir kişi.
Taşıyan yolcu veya yüktür. Yolcuyu bir kenara bırakıp yük üzerine ağırlık
veriyoruz. Taşıyan yük taşıma taahhüdünde bulunan kişidir. Malik olması filan
önemli değildir. Gemisi var, yok önemli
değildir. Taşır mısın taşırım? à Bu kadar. Sorumluluk benim diyor sana ne neyle
taşıdığım. Borçlar hukuku anlamıyla bir akdin tarafı. Taşıma taahhüdünde
bulunan kişidir. Ne mülkiyet ne bir şeydir. Dolayısıyla burada kanuni bir statü
değildir. Ama donatanda kanuni bir statü vardır. “Contracts of carriage” taşıma
taahhüdü. Ücret karşılığında bir malın bir yerden başka bir yere götürülmesi.
Nasıl yaptığınıza kanun karışamaz.
2. Saat
İş bununla bitmiyor. Gemi maliki
olmak için o muazzam sermaye her zaman bulunulamıyor. Onun için kira yoluyla da
gemi edinip gemi kullanaraktan iş yapma olanaklarını da kanun koyucu düşünmüş.
Yapılıyor madem bunu da disipline bağlayalım diyor. Yine zilyetlik, mülkiyet,
ayni hakkın korunması gibi konuları içermek üzere…
Kanundaki deyimi gemi işletme
müteahhidi: 1061/2. fıkrasında anlatıyor.--> eğer diyor gemi kendine ait
değilse, mülkiyetine sahip olmadığı gemiyi teşebbüs(girişim) öğesini tutuyor,
kendi adına tutuyor. Bu durumda 3. şahıslara karşı donatan gibi sorumlu oluyor.
Donatanın mesuliyeti vardır. (Sorumluluk à Donatanın kesin çıkar
imtihanda. Nerede sorumluluk varsa sınavda çıkar. Onu iyi öğrenin, çünkü hukuk
sorumluluk üzerine kurulmuştur. Devamlı olarak beyanlarla karşı karşıyayız.
Yaptırım yoksa hukuk yoktur.) Çok özetle söylüyorum. Donatan istihdam eden
sorumluluğu. BK 55’in özel bir sorumluluğudur bu. Gemi adamı olarak tabir
edilen kişilerden de donatan sorumlu oluyor. ( Madde 1062) Gemi adamının tanımı
ise 934’tedir. Kanun gemi adamı diye bir öbek yaratmış. Bir birlik yaratmış ve
tabiî ki tüzel kişiliği yoktur. Ama o geminin çalıştırılmasında rolü olan,
katkısı olan (ister aşçısı, ister sinema oynatıcısı ama özellikle ister
kaptanı, zabitler, tayfalar “İngilizcesi crew”) kişiler gemi adamı olarak
sayılıyor. Eskiden birinci kaptan, 2. kaptan, 3. kaptan. 4. kaptan diye
alınırdı. Birinci kaptana süvari denirdi. Ondan sonra 2, 3,4 gelirdi kıdem
sırasına göre… Sonra bunlar karıştı ve birinci kaptana kaptan dendi ve
diğerlerine zabitler denildi. Yani 2. kaptan 1. zabit, 3. kaptan 2. zabit oldu.
Zabit ise “ship officer” olarak kullanılır İngilizcede. Çarkçıbaşı şimdi adı
gemi makineleri işletme mühendisi oldu. Diğerleri ise makine zabitleri oldu. Ayrıca
gemide başka kim var kim yok bunlar gemi adamıdır. Bunların hepsinden donatan
istihdam eden olarak sorumludur. Ama BK 55’e göre (yeni kanun madde 66) daha
farklıdır. Donatan gemi adamının verdiği zararlardan sorumludur.
Gemi kira ile işletilmekte ise,
yani gemiyi işleten malik değilse ne olacak?--> işte bu ayrımı ortadan
kaldırmak için, kanun kendisine ait olmayan gemiyi kullananında 3. şahıslara
karşı donatan gibi sorumlu olacağını kabul etmiştir. Normalde derdi ki, geminin
maliki ben değilim gemi adamları benim değil git malikten al diyecekti. Ama bu
kural ile bunu diyemez. İşletme dış dünyaya karşı alenileşmiştir. Kendisine ait
olmayan, malik olmayan kişinin 3. kişilere karşı sorumluluğunda donatan
sayılır. Örneğin gemi yanaşırken kaptan hatalı bir manevra yaptı ve rıhtıma
zarar verdi. Donatanı ele geçiremeyebilir ama karşısında o gemiyi fiilen
işletmekte olan kişi var. Yani malik olmayan donatan vardır. Temel prensip
girişim +mülkiyet ile donatan olunuyor. Ama mülkiyet yok yine de girişim varsa
(kendi işletmesini işletiyor) donatan sayılır diyor ikinci fıkra sayesinde…
Hocam kaçak girse birisi sonra
zarar verse ne olur? à Gemi adamı değildir o yüzden kişisel sorumlu o kişi
fakat eğer kaptan yakaladı adamı ve geminin işlerinde çalıştırdı bu durumda “ad
hoc” gemi adamı olduğu için işleten kişi sorumlu olur.
Kanun bazı alacaklar için geminin
üzerinde kanuni ipotek hakkı öngörmüştür. Belli alacaklar, yani tescile tabi
olmayan alacaklar öngörmüştür. Ama o alacak doğduğu anda zarar gören kişinin
gemi üzerinde ipotek hakkı doğuyor sicile kaydı söz konusu olmadan. Ama burada
bir risk var, siz gemiyi alıyorsunuz sonra birisi gelip benim ipotek hakkım
vardı diyor. Klasik örnek çarpmadır. Sicile yazılmasına gerek yok ve tescili
gerek olmayan. MK’da da vardır. Bir var akdi ipotek tescille doğar. Bir tür
daha var kanuni ama yine tescille (karşı tarafın rızasına gerek olmadan tescil
hakkı veriyor- MK’daki örnek inşaatçının örneği aynısı gemide de var.
Tersanenin kanuni ipotek hakkı vardır.) doğuyor. àBu ikinci türde karşı
tarafın rızasına gerek yoktur. 3. tür ise doğrudan doğruya kanunda doğuyor ve
tescili gerekmiyor. İşte bu tür alacaklar vardır. Gemi malikin elinde değil de,
kiracının (gemi işletme müteahhidi) elindeyken başka bir gemiye çarparsa veya
kanunun sıraladığı tür alacaklardan biri doğarsa ne olacak? à
A gemisi, B gemisine çarptı. B’ geliyor A’ya… Kiracının (A) parası yoksa.
Olaydan sonra kaçıp gitmiştir. Geminin maliki başkadır. Şimdi A gemisi üzerinde kanuni ipotek doğacak
mı doğmayacak mıdır? à Malikin hiçbir etkisi olmadığı ve hatta haberi bile
yokken, gemisinin üzerinde kanuni bir ipoteğin doğmasına katlansın mı
katlanmasın mı? à
Madde 1061 diyor ki; gemi alacaklısı sıfatıyla deyimi var. Yani kanuni ipotek
alacaklısı sahibi yani demin anlattığımız 3. tür ipotek alacaklısıdır. Kanunda
gemi alacaklısı istemde bulunuyor. Kanun diyor ki, gemi alacaklısının talebi bu
kanunda sayılan kataloga uyuyorsa…
A – Kira àB, B C’ye çarpıyor. C
gemi alacaklısıdır. Eğer bu B’nin 1) işletimi haksız ise ve C de kötü niyetli
ise o zaman C, A’dan isteyemez. Ama B bu gemiyi kullanmakta haklıysa bu durumda
C ister diyor. Haklı olmak ne demektir? à Burada görüşler eşit
dağılmış vaziyettedir. Hangisini yazarsanız kabul ederiz. Bir görüş diyor ki,
kira sözleşmesi sona ermiş olursa ve gemi geri getirilmemişse bu haksız
kullanımdır. Haklılık kira sözleşmesine bağlıdır. BU haksız kullanımdır. O
zaman 1. şart doğar. Veya kira sözleşmesindeki şartlara aykırı davranıyor. Kira
sözleşmesinde diyor ki kuru yük taşıyacaksın. Gemiye zarar verecek kokan şeyler
taşımayacaksın. Ham deri taşırsa sözleşmeye aykırı davranmış olur. Veya toz
kömür taşımışsa bütün ambarlar pislik içindedir. Dolayısıyla haksız kullanım
demek malik ile olan ilişkiye uygun kullanılmayan veyahut kira süresi dolmuşsa
olur diyor.
Diğer görüşse alacaklının
menfaati daha önemlidir. Bunun hiçbir hukuki sebebe dayanmadan kullanması
lazımdır diyor. Kira akdi varsa olmaz mesela hırsızlık filan varsa olur
diyoruz. Bizim hocalar 1. görüşü savunuyor. Siz kendinize göre yazarsınız.
Tekrar, kanun diyor ki haksız
kullanımsa ve üçüncü şahsın alacağı doğduğu sırada kullanım haksızsa kanun
donatan sorumlu olmaz diyor. Ama haksızlıktan ne anlayacağız. Kira sözleşmesi
bitmiş ama geriyi vermiyor. Ya da kira sözleşmesindeki hükümlere uygun
davranmıyor. (Gemi kirasına gelince anlatacağız ayrıntılı) yine sözleşme
şartlarına aykırıdır dolayısıyla haklı bir kullanım değildir. Bir başka fikir
de diyor ki haksız kullanım demek hiçbir hukuki dayanağı olmadan kullanımdır.
Kira sözleşmesi bitmiş, kira sözleşmesinin şartlarına aykırılık varmış bunlar
haksız kullanım olarak nitelendirilemez diyor. Hiçbir hukuki dayanağı olmayacak
diyor. Mesela gasp etmiş veya çalmış gemiyi bu durumda olur sadece diyor.
Ama unutmayın haklı haksız
konusundan sonra C’nin yani gemi alacaklısının kötü niyetli olması lazım ki
zaten gemi alacaklısının kötü niyetli olması çok zor bir durumdur. Kim nasıl
bilsin iki kişi arasındaki sözleşmeyi?--> Yargı kararı yok. Yeni kanunda da
düzenleme yok bunu anlaşılır kılacak. Dolayısıyla bu tartışmalar devam ediyor.
Dolayısıyla çıkmış sorulardan bir soru gelebilir sınavda bu konudan. Yani bu
konuda çıkmış sorulara bakınız efenim.
3. Saat
Kanuni ipotek hakkı akdi
ipoteklerin önünde geliyor. Ayrıca sicilde görünmediği için gemiyi alınca bir
geliyor alacaklı varmış. Bankasınız gemiye ipotek tesis ediyorsunuz, sonra bir
ay sonra icra geliyor gemiye… Sigortacılar, bankacılar vs bu risk kalksın
istiyorlar. Bazı sebepleri kaldırdılar ama halen duruyor.
Pratikten vazgeçtik donatma
iştirakini yapacağız.
Donatma İştiraki
Donatma iştiraki ile ilgili 30
madde filan var. Ama hiç birine gerek yok çünkü artık işlemiyor. Sadece
dedeleri kurmuş ve miraslarla kalmış olanlar kaldı. Ama sicillere 30–40 yıldır
tescil edilmiyor. Donatma iştirakinin özelliği bir müşterek mülkiyet (paylı
mülkiyet)tir. Tüzel kişiliği yoktur. Kanun paydaş donatan ifadesini kullanıyor.
Madde 1064’ten başlıyor. Paydaş donatan tamamen denize has bir kurumdur. Tüzel
kişiliği yoktur ve ticaret şirketi değil ama ticaret unvanı olması gerekiyor.
Ticaret şirketi kurmadan (ticaret şirketi Numereus clauses'a tabidir) paylı
ortaklık şeklinde kuruluyor. İştirak halinde mülkiyet olarak gemiye sahip
olunabilir ama o zaman donatma iştiraki olmaz. Eğer şirket varsa yani ticaret
şirketi varsa donatan o şirkettir çünkü tüzel kişiliği vardır.
Yani donatma iştiraki için hem
gemi siciline hem ticaret siciline tescil edilecek. Böyle bir ucube garip bir
nesnedir. Yani donatma iştiraki için ticaret unvanı gerekiyor ama tüzel
kişiliği olmayacak ve de paylı mülkiyet olacak. Ticaret unvanında ise en az bir
paydaşın adı ve donatma iştiraki yazılacaktır.
Gemi payı ve iştirak payı vardır.
İştirak payı =gemi payı + geminin parçaları, borcu, alacağı vs. ise iştirak
payıdır. Donatma iştiraki yoksa müşterek mülkiyet şeklinde gemi işletiliyorsa
her ortağın payı vardır. Donatma iştiraki varsa sahip olduğu paya ek olarak
iştirak payı diyoruz. Geminin işlemesi için malzeme, stoklar, yakıtı, alacağı,
borcu vs… vardır bunlar hepsi iştirak payına dâhildir.
Geminin müşterek donatanlar adına
işletilmesi lazımdır. A, B, C gemiyi müşterek mülkiyet şeklinde edinmişler.
Eğer gemiyi kendi adlarına kullanmıyorlarsa, yani kiraya vermişler vs. o zaman
donatma iştiraki olmaz. Tıpkı tek donatanda olduğu için donatma iştirakinde de
mülkiyet ve teşebbüs unsuru olması lazımdır.
Eğer kiraya verirlerse rantiye olurlar. Kirada risk yok ama işletmede
risk vardır. Ve de suda kullanılması lazımdır.
Sorumluluk tabiî ki pay
oranındadır. Payları oranında sorumlulukları vardır müşterek donatanların. Her
müşterek donatan iştirak payı ile sorumludur. Kanuni teselsül öngörülmüş
değildir.
İdare ve Temsil à
Bir işletme modeli olduğu için şirket olmasa bile işletme olduğundan, evvela
sözleşme (kanun bu konuda paydaşları serbest bırakmış. Yazılı olması şart
değildir. Aralarında diledikleri gibi anlaşabilirler. Donatma iştirakini kim
idare edecek kim temsil edecek anlaşabilirler. Sözleşmede hüküm yoksa oy
çokluğu ile alınacakları kararla yönetilir. Yani bir tanesi %51’e sahipse bitti
tek kişinin sözü geçerlidir. Yani kanun oy çokluğu diyor ama pay çokluğuna denk
geliyor dedi hoca. Anlamadım bunu…
Bir tek donatma iştirakinin bir
istisnası vardır. Eğer sözleşme değiştirilecekse oy birliği aranır.
Yani sözleşme yoksa oy çokluğu
kararlarda ama sözleşme değiştirilecekse oy birliği aranır. Bir kolaylık daha
getirmiş kanun. 3. kişileri korumak için gemi müdürü diye bir kurum yaratmış
kanun. İster seçerler ister seçmezler ama donatma iştirakinde müşterek
donatanlar eğer bizzat işle uğraşmak istemiyorlarsa tüm işlere o baksın
diyorsanız bu adamı seçersiniz. Gemi müdürü de çoğunluk kararıyla seçilir eğer
sözleşmede aksine hüküm yoksa… Eğer paydaşlardan birini seçiyorsanız o
çokluğuyla ama eğer paydaşlardan dışında birini seçiyorsanız oy birliği aranır.
Ama prensip itibariyle idare ve temsil gemi müdürünün oluyor.
Bir özellik vardır. Müşterek
donatanlar masraflara, borçlara vs her şeye payları oranında katılacaklar. Ama
masraf çoğaldı müşterek donatanlardan biri de buna katılmak istemiyor. Kanun
serbest bırakıyor. Payını terk edebilirsin diyor. Karşılıksız terk ediyor
payını. Tabi bu işletmecinin hesabına bakıyor. Yani masrafa katılmak demek
işletmeye yatırım yapmak demek, yani ne kadar kâr ediyorum diye bakar ona göre
terk eder. Declerasyonla yani tek taraflı beyanla iş bitiyor. Ama karşılığı
yoktur. Gemi müdürü varsa gemi müdürüne hitaben ihtarname çekilip terk
edebilirsiniz. Veya sicile gidip yapabiliyorsunuz.
Böylece buradan bir şey daha
çıkıyor karşımıza. Gemi mülkiyetinin intikalinde; zilyetliğin devri, tescil var
ve bu tek taraflı beyan ile devir olabiliyor. Çünkü bu beyanla diğer paydaşlara
kendi payını diğer paydaşların payları oranında dağılıyor.
Fazla üzerinde durulan bir konu
değil (yani soru çıkmıyor fazla) ama işte donatma iştiraki bu kadar.
Donatanın mesuliyetinde çok
radikal değişikliler yapıldı ve onu çok dikkatli dinleyeniz.
13 Ekim 2011
Bugünkü konu çok önemli…
Donatanın Borç ve Sorumlulukları
Burada iki kelime kullanıyor
olmamızın bir sebebi vardır. Borç ve sorumluluk aynı şeydir diye düşünebilirsiniz
ama Deniz ticaretinde borç ve sorumluluğu birbirinden ayırmamız gerekiyor.
Sorumluluk ise biz burada borç anlamında kullanmıyoruz. Kanunda birçok yerde
borç anlamında da kullanılır. Ama burada kastedilen sorumluluk borçlunun
borcunu zamanında ödemediği takdirde alacaklının icra yolu ile borçlunun mal
varlığına yönelmesidir. Veya borçlunun mal varlığının alacaklının başvurusuna
açık olmasıdır. O nedenle borç ve sorumluluk meselelerini ayrı ayrı görüyoruz.
Önce donatanın borçları ondan sonra sorumluluk meselesine geleceğiz ki sınırlı
sorumluluktur ve bu konuda yeni kanunda çok yenilik vardır.
Borçlar
Borçlarda donatan da herkes gibi
genel hükümlere göre sorumlu olur. Mesela BK’ya göre sorumlu olur. Onları şimdi
bir kenara bırakalım biz öncelikle deniz hukukunda donatanın borçlarını
inceleyeceğiz. Bunlardan en önemlisi donatanın gemi adamlarının kusurlu
fiillerinden doğan zararlardan sorumluluğudur. İkinci olarak yeni kanunun
getirdiği bir özellik vardır. O da şu, navlun sözleşmesinde bahsedilecek ve
yeni kanunda fiili taşıyan diye bir kavram çıkarıldı. Yani taşıyan taşımanın
bir kısmını veya tamamını fiili taşıyana bırakıyor. Burada fiili taşıyanın
mutlaka gemiyle alakası olması lazımdır. Fiili taşıyan da çok kere donatandır
ama daima değildir. Buna navlun sözleşmesinde bahsedeceğiz. Ondan sonra çarpma,
kurtarma yardım ve müşterek avarya ile ilgili kısımları da deniz kazaları
bahsinde inceleyeceğiz ama bunlar da borçlarındandır.
Yeni kanunda bunlara eklenen yeni
kanunla çok önemli bir mesele daha var, bu petrol kirliliğinden doğan zararlar
için hukuki sorumluluktur. Bununla ilgili uluslar arası anlaşma var ve yeni
kanun ona atıf yaptı ve o konvansiyon hükümleri iç hukuk olarak uygulanacak.
Şimdi o konvansiyonda hem borç düzenlenmiştir hem de sınır (ikinci noktada
sınırı) düzenlemiştir. Ama şimdi sadece borçları işleyeceğiz.
Şimdi en önemlisi dedik ki
donatanın gemi adamlarının kusurlu fiillerinden dolayı 3. kişilere verdiği
zararlardan dolayı sorumluluğu: Madde 1062. Şimdi maddeyi okuyacağız. Bugün
yürürlükte olan kanun hükmü aynen alınmış ama ona bir ek yapılmıştır. Şimdi
aynen alınanı söyleyeceğiz sonra eki söyleyeceğiz.
Aynen alınan à
1. fıkra 1. cümle. Gemi adamları diyor. Yani kimdir bunlar? à
Gemi adamlarının kim olduğu kanunun 934. maddesinde anlatılıyor. BU konuda eski
kanunda değişiklik yoktur. “Gemi adamları”; kaptan, gemi zabitleri, tayfalar ve
gemide çalıştırılan diğer kişilerdir. Kaptan deniz ticaretinin çok önemli bir
kişisidir. Gemi zabiti işte mühendisler filan, bütün gemi adamları İTÜ
Denizcilik Fakültesinde eğitimlerini alıyorlar. Belirli bir forma giyerler ama
bunun askerlikle alakası yoktur. Gemide çalıştırılan diğer kişiler. Bunlar kara
hizmetleriyle aynı da olabilir. Temizlik yapanlar, aşçı, orkestra, garson vs…
Yani gemi adamlarını anladınız.
Şimdi yeni kanunda bir ek var.
Önce kılavuz ne demek? à Boğaz, kanal gibi denizin özel yerlerinde yardımcı
olacak (mesela akıntı vardır onu söyleyecek, yani denizin özelliklerini
anlatmak suretiyle yardımcı olur, İstanbul boğazında kılavuz alma zorunluluğu
vardır.) kişidir. Şimdiye kadar şu tartışılıyordu. Kılavuz gemi adamı
mıdır?--> Bunu gemi adamı sayma imkânı pek yoktu. Çünkü gemi adamlarının
devamlı olarak gemide bulunması lazımdır. Ama kılavuz öyle değildir ve
hizmetinin niteliği onu gemi adamı saymaya imkân vermiyor. Burada şimdi
kılavuzu da koydular. Şimdi kılavuzluk iki tanedir. Bir danışman kılavuz
vardır. Yani adı üstünde kaptana danışmanlık yapar. Mesela denizin dibinde
topuklar vardır, kaptana fikir verir. İkincisi ise sevki idare kılavuzudur.
Kılavuz gemiye girince geminin sevki kılavuza bırakılır. Yani kaptan kenara
çekilir ve kılavuz kaptan olur. İşte bu sevki idare kılavuzu Türkiye’de yok ve
dünyada da çok az yerde var. En ihtiyaç duyulan yer ise Amerika’da panama kanalında
vardır. O kanalda sevki idare kılavuzu çok gereklidir. Yani kılavuz tabi
denizin özelliğini bilir ama gemini özelliğini bilemez. Geminin özelliğini
bilmesi lazım gemiyi sevk etmek içindir. O yüzden bizde yoktur bu tür kılavuz.
Tabi sevki idare kılavuzunun kusurlu hareketi olursa donatan ondan sorumlu
tutulmuyor.
Şimdi bizim metinde isteğe bağlı
kılavuz diyor orada danışman olup olmadığını belirtmemiştir. İkisi de danışman
kılavuzdur ama birisi zorunlu diğeri ise isteğe bağlı danışman kılavuz var
bizim kanunumuzda… Zorunlu koyamazsınız ya da koyarsanız ücretsiz olmak zorunda
motnre’ye göre… Yani kılavuzların hareketi sonucu 3. kişi zarar görürse bu
durumda donatan yine sorumludur. Yani mesela kılavuz yanlış bilgi verecek
(kusur olacak) böylece 3. kişi zara görecek. Peki, 3. kişi kimdir? à
Kusurlu olan gemi adamının dışındaki herkestir. Gemiyi yürüten bir ekip
olduğundan bunu ferden tayin etmek çok zordur. Ama şahsen kusuru tespit
edilmeyen herkes 3. kişidir. Tabi kusur meselesi için deniz hukukunda ayrı bir
kavram yok BK’daki kavramı kullanacağız. Denizde ağır kusur ve kast genellikle
olmaz. Ama denizde daha dikkatli olacaktır. Bu kusurlu fiilin hukuka aykırı
olması gerekmektedir. Şimdi birinci cümle bu 1061. maddenin. Yani her türlü
zarardan dolayı, bir de nerede olursa olsun (mesela rıhtım, iskeleye çarpıyor
vs) sorumludur.
Şimdi ikinci cümleye geçelim.
İkinci cümle de bugünkü kanundan aynen alınmıştır. 1. fıkrada gemi adamının her
türlü fiili için sorumluluk. 2. cümlede ise bir sınırlama var. Yani donatanın
kendi gemisinde taşınan yüklerin ilgililerine karşı (yani yükleten olabilir,
gönderen olabilir) olan sorumluluğunda sınırlamıştır. Yani taşıyan da gemi
adamlarının kusurundan sorumludur demiştir. O taşıyanın sorumluluğu bahsine
baktığımız zaman, taşıyan bahsinde gemi adamlarının kusuru ikiye ayrılıyor:
Bakın 1180. madde. Bu navlun sözleşmesi hakkında uluslar arası anlaşma vardır.
Bu temel bir anlaşmadır. Taşıyanın sorumluluğunda (kendi gemisindeki yüke karşı
tabiî ki de) gemi adamlarının kusurları ikiye ayrılmıştır. Teknik kusur ticari
kusurdur. Teknik kusuru kanun şöyle tanımlamıştır. Geminin sevkine veya
yanlışça idaresine diyor kanun. Yani seyirle ilgili şeylerdir. Teki gemiye
gösterilmesi gereken özen diğeri de seyir meselesinde kusuru varsa o zaman
taşıyan sorumlu olmuyor sadece kendi kusuru varsa sorumlu oluyor. İkincisi
ticari kusur şudur. Yüke gösterilmesi gereken kusurdur. Arada sırada ambar
kapağını açıp bakacak. Bunlar navlun sözleşmesinde göreceksiniz. Bunda bir
eksiklik varsa bu ticari kusurdur. Başka sonuçları da var ama şimdi
söylemiyoruz. Çünkü navlun sözleşmesinde göreceğiz. Taşıyanın 1062. maddenin 1.
fıkrasının 2. cümlesinde kanun, donatan da kendi gemisindeki yükler için gemi
adamlarının kusuru sebebiyle taşıyan gibi sorumlu olacaktır.
Yani mesela kaptan yanlış manevra
yaptı sahile çarptı. Yanındaki adam yaralandı, yalıya hasar geldi ve gemide
kristal yükü vardı ve o sarsıntıyla o yükler kırıldı. Bu nasıl bir kusurdur? à
Burada bir teknik kusur vardır. Ticari kusur olamaz. Çarpma meselesi seyirle
ilgili bir şeydir. Donatan hangi zararlardan sorumlu değil? à
Yük hasarından sorumlu değil çünkü bu sahile çarpmış yalıya çarpmış… Burada
hangi zararlar var geminin içinde oluşan zarar var, yalıya karşı zarar var
filan burada hangi zarardan sorumlu değildir? à Çünkü donatan yüke
karşı taşıyan gibi sorumludur. Dolayısıyla yüke karşı sorumlu olmaz.
Sınavda kesin çıkar bu donatanın
sorumluluğu. Ve yüke karşı sorumluluğu meselesi de kesin çıkar.
Şimdi gelelim fiili zararla
karıştırıp işi zorlaştıralım. Şimdi az önce dedik ki yeni kanunda bir fiili
taşıyan meselesi var dedik. Şimdi fiili taşıyan 1191. maddede… Yani fiilen
taşıyacaktır. Yani bunun içinde bir gemi ile ilgisi olması lazımdır. Burada
tabi ihtimallerin pek çoğunda fiili taşıyan donatan olabilir. Veya bir gemi
işletme müteahhidi olabilir. Bunlar olabilir. O zaman tabi bunlar olunca artık
bu 1062. madde ki ancakla başlayan cümle fuzuli hâle mi gelmiştir? à
Yani fiili taşıyan genelde donatan olduğuna göre fiili taşıyan, da yük sahibine
taşıyan gibi sorumlu, olduğuna göre bu 1062. fuzuli midir? à
Çok kere donatan olacaktır. Ama olmayanda olabilir. Peki, örnek nedir olmayana?
à
çarter sözleşmesi vardır. Bakın kanunda da açın bakın. Zaman üzerine çarter
sözleşmesi vardır. çarterer donatanda değil gemi işletme mühendisi de değildir.
Ama işte istisnai bir haldir. O yüzden bu hükmün muhafazasında fayda vardır.
Kiracı gemiyi işlettiği için bu istisnaya dâhil değildir.
Şimdi donatan teknik kusura karşı
sorumlu değil peki kim sorumlu? Şahsi kusuru olmadıkça sorumlu yoktur. Sigorta
verir.
2. Saat
Hukuki mahiyetine bakalım bunun.
BK’da benzer bir hüküm var onu ortadan kaldırıyor mu? Bunları inceleyelim.
Burada donatanın bir borcu var
ama donatanın hiçbir fiili yoktur. Yani hiçbir şey yapmamış ama gemi
adamlarının kusurlu fiillerinden dolayı sorumlu oluyor. Yani kusur şartlarının
hepsi önceki saat saydığımız gemi adamlarına ait şeylerdir. Bu nasıl bir
sorumluluktur? à
Bu sorumluluğun akit dışı olduğuna hiç şüphe yoktur. Akit içi olması için
kusurun ispatı lazımdır. Akit dışı ama haksız fiil sorumluluğu mudur? Hayır,
çünkü sorumlu olan şahsın hiçbir fiili yoktur. Şimdi söylemedik ama gemi
adamları da sorumludur. Hatta donatan onlara rücu edebilir. Tabi uygulamada
yükü zarar gören kimse gidip de gemi adamlarını dava etmez. Neden? à
Çünkü işçidir gelirleri yüksek değildir. Donatanın bunca senedir rücu ettiğine
rastlamadım.
Peki, gemi adamının sorumluluğu
nasıl bir şeydir? à Buna ek sorumluluk diyorlar. Peki, niye konmuştur
kanuna? à
Şunun için, BK’da bir hüküm vardır. EBK 55, YBK 66’da (adam çalıştıranların
sorumluluğu) oradan çalıştıran kimse sorumlu oluyordu. Şimdi inceldiğimiz 1062.
madde BK 66’yı ortadan kaldırmamıştır. Çünkü bir kanun maddesinin diğerini
ortadan kaldırması için birinin özel diğerinin genel hüküm olması lazımdır ve
bazı başka şartları da karşılaması lazımdır. Temel hukuk kavramlarına göre bir
özel hükmün genel hükmü ortadan kaldırabilmesi için şartlara sahip olsa bile
özel hüküm konurken kanun koyucunun genel hükmün uygulama imkânını ortadan
kaldırma niyeti olacaktır. Bunu tasarı, gerekçeden filan anlaşılır. Yani genel
hüküm uymaz işe ve derki biz özel hüküm koyalım genel hüküm ortadan kalksın
derler. Ama burada öyle değildir. Fakat genel hüküm yeterli görülmedi. Orada
sorumluluktan kurtulma halleri vardır. (kurtuluş beyyineleri vardır.) Adamı
seçme de ve nezarette kusursuz olduğunu ispat ederse sorumluluktan kurtuluyor.
Şimdi bunu getirin deniz hukukuna, burada donatan direk bunları ispat eder.
Neye göre seçiyor donatan? à Okuldan aldığı sertifikalara göre seçiyor. Kafasına
eseni gemi adamı olarak almıyor. Yani burada nasıl kusuru olsun. Peki,
nezarette deseniz. Donatan dediğiniz bir anonim şirkettir. Yani işverenin emir
komutada pek bir etkisi yoktur. Kaptan teknik olarak amiridir geminin. Kaptan
donatanın dediğini yapmak zorunda değildir. (yani kaptan donatanın kanuna
aykırı emrine uymaması gerekiyor) Dolayısıyla kurutuluş beyyinesiden
faydalanmak çok kolaydır.
1062’de ise kusurun ispatı
lazımdır. Kusuru ispat ettin mi kurtuluş beyyinesi yok. Donatan sorumlu olur.
Yani burada iki hükme de gidilebilir. Bugünkü kanunda sınırlı bir sorumluluğu
vardır. Kesin sorumluluğu vardır ama sınırlıdır. Ama BK’da sorumlulukta sınır
yoktur. Yani demek ki bu bir ek sorumluluktur. Ve BK66 ortadan kaldırmıyor. Ve
bazen öyle oluyor ki BK’ya gitmeye gerek oluyor. Çok önemli bir kaza olmuştu.
Burada BK 55’e gidildi. 70’lerdeki önemli bir kazada gidilmiş ama çoğunlukla
gidilmez.
Yani mahiyeti ek sorumluluk ve de
BK 66’yı ortadan kaldırmıyor. Yalnız borcu bitirdik…
Kirlenme zararları
Deniz kirlenmesi DTH’un en önemli
meselsidir. Bu çok eski değildir. Deniz kirlenmesi daha çok tankerlerden
(akaryakıt taşıyan) gemilerden dolayı meydana geliyor. Şimdi burada çok büyük
zararlar meydana gelmeye başladı. Ve netice itibariyle bazı anlaşma hükümlerini
YTTK iç hukuka aldı. 1336. maddede atıf yapıyor. Burada sözleşmede hem borç
vardır. Hem de onun için bir sınır vardır. Yani sınır hakkında ki konvansiyon
kirlilik hakkında uygulanmıyor. Çünkü kirlilikle ilgili konvansiyon kendisi
düzenlemiştir.
Şimdi size çok temel noktalarını
söyleyeceğiz. Deniz alacakları ile ilgili olan anlaşmaya daha çok yer
vereceğiz.
Sözleşmenin adı, Petrol
Kirliliğinden Doğan Zararın Hukuki Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşme’dir.
Evvela hangi gemiler? à
Dökme halde petrol gemilerini taşımak üzere yapılmış olan deniz gemisi ve her
türlü deniz araçlarıdır. Dökme işte bir depoya hortumla koyuyorsunuz. Ya da
bunun karşıtı olarak ambalajlı olabilir yüktür.
Bunun tercümesinde donatan olarak
geçmiştir ama burada kullanılan şey owner diyor yani malik diyor. Owner iki
anlama geliyor İngilizce de hem malik hem de donatan diyor. Donatan sözü, gemi
sicilinde gemi adlarına kayıtlı bulunan kişi veya kişileri, gemi sicilinde
kayıtlı değilse geminin mülkiyetine sahip bulunan şahıs veya şahısları ifade
eder diyor. Burada karşımıza malik çıkıyor. Şimdi malik donatan olabilir ama
olmayabilir de. O yüzden buradan malik anlamamız lazım. Her ne kadar donatan
diyor olsa dahi.
Petrol sözünün manası vardır. Petrol
şu manaya geliyor; gemide yük olarak taşınan (madde 1’de açıklanıyor) veya
geminin yakıt tanklarında bulunan ham petrol, fuel oil, ağır dizel yağı ve gres
yağı gibi dayanıklı hidrokarbon mineralleri ifade eder.
Şimdi 6. fırkada ise kirlenme
zararının anlamı yazılıdır. “Gemiden nerede olursa olsun sızan veya bırakılan
hidrokarbonların gemi dışında sebep olduğu kirlenmedir.” Bu nerede gelecek
kirlenme geminin dışında meydan gelecektir. Önemli olan unsurlar, nerede olursa
olsun ya sızacak gemiden veya bırakılan diyor (yani bazen akıtmak gerektiği
için olabilir) gemi dışında denizde meydan getirdiği bütün zarar ziyan kirlenme
zararının anlamıdır. Burada tabi zararı uzun uzun yazmıştır. Bundan meydan
gelen şeklinde… Bunlara ekolojik zarar denir. Şimdi bu denizde çok önemlidir.
Çünkü bu zarar bir anda meydan gelmiyor. Balıklar zehirleniyor onu yiyen kanser
oluyor ama bunun uzmanları bunları tespit edebiliyorlar.
Esas nokta şudur. Söylediğimiz
geminin, donatanı söyledik. Burada kusuru olsun olmasın bu zararlardan
sorumludur. Kusursuz sorumluluk vardır ancak bazı sorumluluktan kurtulma
halleri vardır. İşte bunları bilmeniz lazımdır. Madde 3, geminin sebep olduğu
bütün kirlenme zararlarından bu geminin donatanı sorumludur diyor. Tabi zarar,
illiyet bağı filan aranacak. Şimdi burada 3 hal var; donatan kirlenme zararının
bunlardan meydana geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulacaktır. (1) bir
harp, düşmanlık, iç savaş, ayaklanma veya önlenmesi mümkün olmayan bir tabiat
olayından dolayı meydana gelirse, (2) münhasıran 3. bir şahsın zarar verme
kastı ile yaptığı bir hareketten dolayı olur. (burada zaten illiyet bağı
ortadan kalkar.) (3) Münhasıran bir hükümetin, fener ya da seyir
yardımcılarından görevi yerine getirmesi gereken görevi ihmal ederlerse bu
durumda sorumlu olmazlar.
Şimdi yıllarca İstanbul boğazında
geçen gemilerin seyir emniyetini sağlamak için verilen seyir yardımcıları
yeterli değildi. Fener’de bir yanar bir yanmazdı. Şimdi radar teşkilatı
kuruldu. Son 8–9 senedir ise o radarlar kuruldu. Yani bu radarın başında birisi
oturuyor ve o kişi gemi geçerken hangi yolu izleyeceğini çiziyor. Bu tabi diğer
kanallarda vardır. Bizde birde tüzük yapıldı. O tüzükle de geçen gemileri
birçok kurallara bağladılar. Birde orta hat yaptılar. Yani her giden sağdan gidecek
gibi. Ve her gemi ağırlığını bildirecek vs. Ama işte eskisi gibi tehlike olmaz
artık.
Ana hatlarıyla sorumluluk
böyledir.
14 Ekim 2011
1. Saat
Donatanın gemi adamlarından doğan
sorumluluğu eski kanun 947 yeni kanun 1062…
Donatanın Sorumluluğu
Şimdi sınırsız sorumluluk diye
bir terim var. Sınırlı sorumluluk olduğu için ötekine de sınırsız sorumluluk
diyoruz. Ama sınırsız sorumluluk deyince bir adamın malını mülkünü satıp da
medeni ölüme terk etmek değildir. Sınırsız sorumluluk borç kadar sorumluluktur.
Borç neyse onu ödeyecek. Faizi filan karıştırmayınca borç neyse onu
ödeyecektir. Sınırlı sorumlulukta ise borcun tamamından değil belli bir
kısmından sorumlu oluyor veya kanunun koymuş olduğu belli bir limit içinde
alacaklı takip edebilsin diyor. Onu aşamıyor. Bunu da ikiye ayırıyoruz. Sınırlı
ayni ve sınırlı şahsidir. Sınırlı ayni sorumlulukta kanun bir veya birkaç
somut, objektif kaynak gösteriyor. Borçludan alacağını buradan alabilirsin
diyor. Başka bir şey el atamazsın. Mesela arabasıyla sorumlu vs…
Bizde de gemi ve navlunla
sorumluluk. Bir zarar doğdu yani donatan borç altına girdi. Yine sorumluluk var
ama neyle sorumlu? à Gemi adamlarının verdiği zarardan sorumludur. Gemi
adamlarının vazifesini yaparken ‘den’ sorumluluk. Sorumluluğun kaynağı. Yani
neyle geliyor sorumluluk. Peki, neyle sorumlu? à Malına mülküne el
koyup satacak mıyız? Gemi ve navlun ile sorumludur.
Gemi adamı zarar verdi. Nasıl
zarar verir? à
Kaptan başta olmak üzere gemi adamları yok mu? Gemiyi sevk-i idare ederken
yanlış bir yol takip etti ve karaya vurdu. Karadaki evi yahut limandaki
tesisleri zarara uğrattı. Yanlış bir rota takip etti ve bir başka gemiye
çarptı. Yükler indirilip bindirilirken (yüklenirken) gemi adamları, tayfalar
hatalı işlem yaptılar ve dikkat etmeyip yeteri kadar ve yük hasar gördü. Ambar
kapakları kapatılmadı, yağmur yağdı tahıl ıslandı çürüdü, bozuldu. Peki,
nereden alacak karşı taraf zararını? à Normal olarak açar
davasını, malı icraya koyar. Nedir toplam? Şu kadar milyon. Nesi var? à
Evi mi var arabası mı var her neyse icraya koyar. İcra memuru alacağı
karşılayacak kadar malı haczeder biter gider.
O zarar nerde, hangi gemide
doğdu? Hangi gemi o mala zarar verdi? à Falan gemi de taşınan
yük, falan gemi karaya vurduysa o gemiye el atabilir sadece. Başka gemileri
varsa donatanın ona da el atamaz. Ve bu geminin navlununa. Navlun à
taşıma ücretidir. Donatan yük taşırken, karşılığı var bunun. Para alıyor. Para
karşılığı yapıyor bu işi. O bedel artı geminin kendisi. Onları icra yoluyla
sattırır ve parasını alır alacaklı. Adamın başka bir mal ve mülküne el koyamaz
ve buna da deniz serveti denir. Bunun karşılığında kara serveti var yani
donatanın cümle mal varlığı. Sadece gemiye ve navluna el koyulabiliyor. Gemi de
batmışsa, bir tazminat alacağı varsa ona çünkü o da geminin yerine geçer ona da
el koyulur.
Sınırlı şahsi sorumlulukta ise
alacak kadar cümle malvarlığına el atarsınız borçlunun. Kanunun koyduğu bir
limit varsa o limit içinde kalmak kaydıyla cümle mal varlığına el atarsınız.
Çünkü sınırlı sorumludur. Kanun diyor ki şu kadara kadar sorumludur. Alacağın
tamamından sorumlu değil borçlu. Şu veya bu şekilde hukuk politikası, kanun bir
tarafı korumak istiyor. Gırtlağına kadar batsın istemiyor. Hayatını sürdürsün,
denizcilik faaliyetini sürdürsün istiyor kanun koyucu. Gemi ve navlunla
sorumludur. Kara mal varlığına el atamaz diyor. Veyahut da şu kadara, şu kadar
liraya kadar sorumludur. Bütün mal varlığına o kadara kadar el atabilir. O
zaman icra memuru en kolay haczedebileceği, o limitin içinde kalmak kaydıyla, el
atar, haczeder.
Hocam tüm mal varlığıyla derken
ne demek istiyorsunuz? Gemideki tüm mal varlığı mı? à Hayır, bütün mal
varlığıyla; işte evi arabası hamı tası yazlığı kışlığı ofisi bilgisayarı vs…
Ama belli bir limite kadar. Belli bir sırası var mı peki? Hayır, o icra
hukukuna giriyor. Alacağın tamamı içinde yapılsa icra memuru kolayından başlar.
Ticaret kanunun deniz ticareti
kısmında sınırlı ayni sorumluluk vardır. Eski deyimiyle mahdut ayni sorumluluk
geçerliydi. Ayin nedir? à Belirli bir eşya yani bir mal ile sorumludur. Gemi
adamının verdiği zarardan, belli bir mal ile sorumludur.
Donatan için bu bir def’idir.
Donatan bu def’iyi ileri sürmezse icra memuru malına mülküne el atar.
Dolayısıyla donatan ya bunu bilecek ya da bilen bir avukatı olacak. Bilmesine
rağmen donatan borcunu ödemeyi kabul edebilir. Borç ödenmiştir. Artık geri
alamaz. Bilmeden ödemiştir, hataen ödemiştir geri alamaz. Çünkü bir borç
doğmuştur. Çünkü tabi borçtur. Sınırlı şahsi sorumluluk için bütün mal varlığı
açık ama bir sınıra kadar.
Gemi ortadan kalkarsa (batarsa
filan) onun yerine geçen değerler. Tabi alacağı vardır donatanın, başkası da o
gemiye çarpmıştır. Yahut gemi zarar görmüştür değerini kaybetmiştir, bir
tazminat davası hakkı varsa donatanın oradan alacağı tazminat geminin yerine
geçer. İkame değer… O zaman ne oluyor? à Gemi, navlun ve ikame
değerler sınırlı ayni sorumluluğun konusudur.
Kanunda yapılan değişiklikle
bütün sistem alt üst edilmiştir. Bir kere şu kavram kalktı ortadan: Gemi ve
navlun ile sorumlu olmak kavramı ortadan kalktı. Ya ne oldu? à
Yeni sistemimiz nedir? à Hatırlarsınız önceden bahsetmiştim. 1924’te
Brüksel’de yapılmış olan bir konvansiyon var. 3. şahıslara karşı gemi
maliklerinin sorumluluğuna dair. Yani bizde donatanların sorumluluğu. Türkiye
bu konvansiyonu 1955’te onaylamıştı. Ayrıca maddelerini 1957’de Ticaret
kanunumuza almıştı. Dolayısıyla ufak tefek farklarla iç hukuk dış hukuk
yeknesak haline getirilmiştir. 1957’de konvansiyon yenilendi Türkiye ona
katılmadı. 1976’da Londra’da bir daha yenilendi bu konvansiyon, başta aşağı
değişti. Türkiye’de buna katıldı. Geçen gün bir buçuk kişi destekliyor dediğim
işte budur. Bu konvansiyon 1991’de bir protokol ile de değiştirildi. Türkiye
hem 1976 konvansiyonuna hem 1991 protokolüne taraf oldu. Alsında iddia
ediliyor. Bakanlar kurulu kararıyla Türkiye ben buna taraf oldum diye anons
etti. Bakanlar kurulu kararıyla katılması mümkün olan uluslar arası antlaşmalar
var o ayrı. Ama bu o kategoriye girmiyor. AY 90. maddesine göre, mutlak suretle
yasama organının, parlamentonun bir kanunla uygun bulması gereken kategorideki
bir uluslar arası sözleşmedir bu. Ama BK kararıyla kabul edildi. Bu karar IMO
(international maritime organization)’a bildirildi onlarda listelerine Türkiye
de buna taraftır diye yazdılar. Dışarıdan bakan Türkiye buna taraf diye inanma
hakkına sahiptir. Ama bir Türk yargıç da diye bilir ki, burada anayasal dayanak
eksiktir dolayısıyla ben bunu uygulamıyorum. Diğer destekleyen kişi bu kadar
radikal desteklemiyor o yüzden bir buçuk kişi destekliyor dedim.
Dolayısıyla bugün TTK’ye ve
IMO’nun sitesine bakan bir yabancı hatta bir Türk, Türkiye taraf diyecektir.
Ama yargıç buna “hayır” diyebilir.
İç hukuk açısından YTTK’da bu
konvansiyona atıf yapıldı. Yeni kanunda dediler ki, madde 1062/2, donatanın Türkiye
Cumhuriyeti’nin taraf olduğu “sorumluluğun sınırlandırılmasına ilişkin
milletler arası sözleşmelerden doğan sorumluluğunu sınırlandırma hakkı
saklıdır.” Kötü bir Türkçe ama neyse, bu madde ile donatanın sorumluluğunu bu
konvansiyona tabi tuttu. Madde 1328 ile de bunu perçinledi. 1328. madde
sorumluluğun sınırlanması ve petrol kirliliği zararının tazmini başlığını
taşıyor. 1328’de dedi ki, deniz alacaklarından sorumluluk bu konvansiyon ve
protokole göre sınırlanabilir. Ve ondan sonra bunun uygulanması için bir takım
ayrıntıları da ekledi.
Böylece (1) Türkiye’nin uluslar
arası hukuk açısından bu konvansiyonla bağlı olup olmadığı, bu konvansiyonun
yabancılık unsuru taşıyan (konvansiyonun tanımına uyan)hukuki olaylarda veya
işlemlerde uygulanıp uygulanmayacağı halen soru işareti bence. Ama iç hukuk
bakımından kuşku yok. Kanun doğrudan doğruya o konvansiyona atıf yapıyor.
Hatalı bir Türkçe ama MK madde 1’e göre lâfzî ve ruhiyle yorumlanır kanunlar.
1328’in devamında da göreceksiniz
ki bu atıfla da yetinmeyip konvansiyonun bazı maddelerinin, yine konvansiyonun
tanıdığı esneklik içinde iç hukukumuzda nasıl uygulanacağını söylüyor.
Dolayısıyla bu konuda bir tartışma akla gelmez de. Yani donatanın sorumluluğu iç hukuk açısından
bu konvansiyona göre tayin edilecek. Peki, bu nedir? à
Bu konvansiyonun büyük bir
özelliği var. Yabancılık unsuru aranmıyor. Devletler özel hukuku alanına giren
bir konvansiyon, taşıma hukukuna uygulanan taşımalara, donatan, gemi
faaliyetine, deniz ticaretine ilişkin bir düzenleme getiriyor. Dolayısıyla bir
devletler özel hukuku ailesine ait. Yabancılık unsuru taşırsa uygulanır. Fakat
bu konvansiyon bunu bir kenara itmiştir. Yabancılık unsuru aramıyor. Uluslar
arası konvansiyonlardan bazıları katı konvansiyonlar vardır. Uygulanması için
birçok şartın bir araya gelmesini arar. Bunlardan bir tanesi hava yoluyla
yapılan taşımalar uygulanan Varşova konvansiyonu ve onun Montreal’de yapılmış
değişiklikleri. Mutlak surette çıkış noktası ile varış noktasının bu
konvansiyonu onaylamış devlet içinde olursa uygulanıyor. Karayolu taşımacılığı ile ilgili konvansiyona
göre ise varma noktası veya çıkış noktasından bir tanesi onaylamışsa uygulanır
diyor. Daha esnektir. Londra ise iyice esnektir. Hiçbir yabancılık unsuru
aramıyor. Bir tek şart var. Konvansiyonun tanıdığı bir takım hakları kullanmak
için, bu başvuruları yapmak için konvansiyonu onaylamış devletin mahkemesine
başvuracaksınız. Bir tek aradığını unsur odur. Hangi haller ne gibi durumlar
sırayla gelecektir. Bu konvansiyona LLMC (limitation on liability for meritime
claims) “deniz alacakları” diye tercüme edildi bizde. Bunların
sınırlandırılması hakkında bir konvansiyon yani. Yani ya LLMC deyin ya da 1976
Londra konvansiyonu deyin.
Ne başvuran, ne borçlu, ne
alacaklı, ne onaylamış devletin uyruğunda bulunsun, ne bunların iş yerleri
onaylanmış bir devletin içinde bulunsun, ne gemi taraf bir devletin bayrağını
taşısın veya siciline kayıtlı olsun hiç bir şey aramıyor. Bu kadar esnek bir
konvansiyondur. Konvansiyonun temel esprisi bu olmasına rağmen TTK’da da buna
yer verdiler. Madde 1329…
Buradan çıkacak pratik sonuç: (1)
Türkiye’de, Türk karasuları içinde, Türk vatandaşına ait ve her ikisi de Türk
siciline kayıtlı ve Türk bayrağını taşıyan gemiler çarpışırsa bu maddeler ve
konvansiyon uygulanır. Çünkü maddeler, milli hukuklara bırakılmış bazı
alternatifleri düzenlemiştir. Yani Türkler arasında bir uyuşmazlık deyip
uygulamamalık yok. Konvansiyona bakınca zaten bu sonucu size veriyor. Ama
uygulamada yorum farkı çıkar endişesiyle kanun koyucu garantiye almış ve
yabancılık unsuru olmayan hallerde de uygulanır diyor. Yani tutup da bu tamamen
Türk vatandaşları arasında uyuşmazlıktır, milli hukuk uygulanır ben onu
tanımam, kanunda da boşluk var çünkü konvansiyona atıf yapsa da yabancılık
unsuru aranır deyip ben bunu uygulamam, dolayısıyla boşluğu ben doldururum
yoluna gidemiyorsunuz. Yabancılık unsuru olmasa bile yargıç konvansiyonu re’sen
uygulayacaktır.
Konvansiyon borçluya bir def’i
hakkı veriyor. Eski maddedeki gibi. ETTK 948’deki gibi… Yeni rejimde de buna
paralel olarak borçlu mahkemeye başvurup ben sorumluluğumu sınırlandırmak
hakkına sahibim ey yargıç deme hakkına sahiptir. Demezse dava ona göre yürür.
Ama borçlunun yargıca ben sınırlı sorumluluğa tabiyim demesi lazımdır. Bunu
taraf bir devletin mahkemesine söyleyecektir. Konvansiyonla bağ kurulması için
bir tek bu şart aranıyor.
Donatan gemi adamlarının verdiği
zarardan sınırlı sorumludur. Yeni rejimde donatanla bitmiyor iş. Sınırlı
sorumluluk imkânı, yani zarardan ancak sınırlı olarak sorumlu tutulabilmek
şansı başka kişilere de tanınmış. Kanun gemi maliki diyor. Yani gemi
maliki bahsettiğim mahkemeye başvuraraktan benim sorumluluğum sınırlı
diyebilir. Yani kurtarma faaliyeti gösteren kişi (kurtaran, denizde
kendi olanaklarıyla kurtulamayacak tehlike içindeki geminin veya yükün veya
insanların kurtarılmasına denir. Bir kişi veya bir işletme olabilir.)(
Türkiye’de resmi bir kurum var fındıklıda bizim karasularımızdaki kurtarma
işlemini yapan. Özel şirketlerde olabilir. Kurtarma operasyonu sırasında
kurtarılmaya çalışılan gemiye bir zarar gelirse işte bu kişinin de sorumluluğu
sınırlı ve bu konvansiyona tabidir.) çarterer (çarter sözleşmeleri
vizeden sonra başlayacak. Navlun sözleşmesinin bir modelidir. Gemi işletme
müteahhidi olur bazen çarterer. Her zaman değil ama işte bildiğiniz
kavramlardan çağrılışım yapsın diye söylüyorum. İşte o bir zarar verirse o da
sorumluluğunu sınırlama hakkına sahip eski kanunda bu yoktu.) gemi
yöneticisinin (ship manager, herkes gemi işletmeyi bilmediğinden akıllı yatırımcı
kendine bir ship manager bulur ve ship management sözleşmesi imzalar. Bunlar
büyük şirketlerdir. Bizde var, birkaç kaptanın bir araya gelip yaptığı
işlemdir. Bizim donatanlar için yetiyor da artıyor bile. Ama büyük işler özel
bir gemi yöneticisine muhtaçtır. İşte bunlar da gemi operasyonunu düzenlerken,
onların sebebiyet verdiği bir zarardan ötürü sorumlu tutulacak olursa onlarda
bu sorumluluklarını sınırlandırma imkânına sahip bugünkü kanunda bu yoktu.)
(araya bir şey soktu hoca yine, donatan gemi adamının verdiği zarardan sorumlu
ve sınırlı sorumlu. Ama gemi adamı değil sınırlı sorumludur. Gemi adamı da
sorumlu. Bugünkü rejimde de kaptan yanış bir manevra yaptı. Tayfa yükü indirir
bindirirken iyi yapmadı işini yük zarar gördü. O sorumlu işte. BK 41’e göre
sorumlu. Bunu gözden kaçırmayın. Gemi adamı da sorumlu ama kaptanın nesini
alacaksınız? à
Maaşının 1/3’üne haciz koydurabilirsiniz. Bir nevi istihdam eden sorumluluğu.
BK55 (YBK 66’nın) farklı bir sorumluluğu. Ama nesini alacaksınız bu adamı. Onun
için kanun koyucu ensesi kalın bir adam koymuştur ki zarar karşılanabilsin.
Özellikle gemi yönetim şirketleri parası pulu olan şirketlerdir. Dolayısıyla
onu dava edip alacağınızı alma imkânınız vardır. Konvansiyonda da bunlar
anılmış ki bunlarda sorumluluklarını sınırlandırabilir.) Diğer bir kişi operatör
(hoca uluslar arası antlaşmalardaki devletlerin güç gösterisinden bahsediyor.) gemi
adamları ve kurtaranın adamları (donatanın gemi adamları da, kurtaranın
adamları da bu sınırlı sorumluluktan yararlanabiliyor. ) ve son olarak ta sigortacı…(sigortacı
da sorumluluğunu sınırlandırabiliyor. Aslında olmaması lazım ama koyulmuştur.)
Milli kanunlara bir esneklik
tanımıştır. O kadar da kapıyı açık bırakmak istemeyen devletler için iki imkân
tanımıştır. Biri konvansiyonu onaylarken bir devlet çekince koyabilir.
Diyebiliyor ki, ben onayladım kabuldür. Benim mahkemelerime başvuran kişilerde
konvansiyonun tanıdığı imkânı kullanacak. Ancak bu şahıslar konvansiyonu
onaylamış bir devletin uyruğunda ise ya da iş merkezi onaylamış devletin
toprağında ise ben kabul ederim yoksa etmem diyebiliyorlar. İkincisi ise, ancak
konvansiyonu onaylamış bir devletin bayrağını taşıyan gemiler bu konvansiyon
için konu olabilir diye çekince konabilir.
2. Saat
Bir soru üzerine:
Konvansiyonun 1. maddesinin 6.
bendinde sınırlı sorumluluğa tabi bir riski sigorta etmiş sigortacının da
paralel şekilde sınırlı sorumluluğa tabi tutulmasını da talep edebilir. Ama bu
tek yoldur. Dolayısıyla sınırsız sorumluluğa tabi olan riski sigorta etmiş
sigortacı da sınırsız sorumluluğa tabi olmalıdır.
Bu konvansiyon çok esnek ama iki
istisnası vardır. Onaylayan mahkeme sınırlı sorumluluktan yararlanmak yani
sınırlı sorumluluktan yararlanmak için o başvuru konvansiyonu kabul etmiş bir
ülkenin mahkemesinde yapılması ve görülmesi lazımdır. Başka bir mahkemede
görülüyorsa ben sınırlı sorumluluğa tabiyim diyemez.
Konvansiyonla irtibat (contact
point) konvansiyonu onaylamış bir mahkemede davanın görülüyor olmasıdır.
Şimdi bunu defi olarak ileri
sürer de ne olur? Konvansiyonda iki şık var. Bir defi olarak ileri sürer. Ben
bundan sınırlı olarak sorumluyum diyor. Mahkeme de biz evvela hükmü verelim siz
icra aşamasına gelince orda sınırlı sorumluluk definizi ileri sürersiniz o
zaman olur diyor. Yani bu sırada ihtiyati tedbir de gelir vs… İkinci şık,
donatan diyor ki, fon tesisi edersin. Bir fon bir para tesis ediyorsun. Veya
mahkemenin kabul etmesine bağlı olarak bir banka teminat mektubu vs… Senin
sorumluluğun nedir hangi zarar’dan ötürü takip ediliyorsun. Şimdi konvansiyonun
hükümlerine göre senin sorumlu olacağın miktar nedir? (geminin tonajıyla
ölçülüyor.) X milyon. Sen öncelikle x milyonu mahkemeye götür yatır. Haklı
çıkarsa kullanacak olan alacaklılara tahsis edilmek üzere yatır bunu ve üstüne
de zararın gerçekleşmesinden itibaren bu güne kadar olacak olan parayı bankaya
yatır. Bunun donatana getireceği avantaj, sorumluluk sadece fon üzerine olur.
Ve donatanın malına mülkiyetine el koyma imkânı ortadan kalkar. Ve önceden
varsa da o el koyma kalkar. Eğer bu fon oluşmazsa donatanın aleyhine her davayı
açan, ihtiyati tedbir de, ihtiyari haciz de kurdurur.
Şimdi donatanın üstüne bu kadar
yüklenmeyelim, iş yapsın bu adam diyor. İşte bunun için bu kadar parayı
mahkemenin emrine bloke edersin diyor. Daha evvel olan bir el koyma vs varsa
bunlar kalkar. Yani mahkemenin kabul ettiği kıymetli evrak vs bile olabilir.
Ayrıca bundan sonra da donatanın kıyıda köşede kalmış malı mülkü, kazandığı
paralar üstüne el koyamazlar. Gemiyi haczederler. E üstündeki haciz kalkınca
donatan gemiyi işletebilir. E bu kadar faydalıyken niye tüm donatanlar
yapmıyor? à
E her baba yiğidin harcı değil bu miktarı dondurmak. Yani davanın kaybedileceği
de kesin değildir. O yüzden konvansiyon diyor ki, düşün eğer sen kendine
güveniyorsan davanı takip edersin. BU sırada ihtiyati haciz filan senin
riskindir. Eğer dersen ki sen bu kadar parayı dondurmam böylece bu normal dava
aşamasını kaydedersin diyor. Ama fon kurulunca donatanın sorumluluğu mahdut
yani sorumluluğa dönüşüyor. Çünkü bir tek bu fondan alabiliyorlar bu parayı.
Sınırlı sorumluluk sistemi geçerli olduğuna göre, mahkeme müdeabbihin üstüne
çıkıp karar veremeyeceğine göre alacaklıların başka bir yere başvurma imkânı
olmaz.
Yalnız iki ayrı fon kurulması
gerekir. Sorumluluk limitleri de iki ayrı kritere göre belirlenmesi gerekir.
Yolcuların maruz kaldığı zararlar, gemiden yolcu sıfatıyla bulunan kişilerin
(donatanla yolcu taşıma sözleşmesi yapmış kişiler) için bir fon, (2) bunun
dışında kalan her türlü zarar. Yolcuların maruz kaldığı zararları konvansiyon
spesifik olarak belirlediği için ayrı bir fon kurulacak. Ama bunun dışındaki
zararların içinde de can güvenliği vardır. Yani başka kişilerin (karadaki
filan) can Güvenliği vardır.
6. Maddede konvansiyon the
general limits diyor. Onu ikiye bölüyor. Can kaybı ve bedeni zararlar için
diyor. İki diyor diğer talepler diyor. (any other claims.)
7. madde de ise yolcuların
talepleri için limit diyor. à Dolayısıyla yolcuya gelince yukarıdakine dâhil değil
mi diyorlar. Yani konvansiyon ters bir yol izlemiştir. Bu yüzden akıl
karışıklığı oluşuyor. Ama önce yolcuların zararları ondan sonra diğer zararlar
geliyor.
Hangi zararlar deyince
konvansiyon oldukça ayrıntılı bir şey getirmiştir. Yolcuların ölüm, yaralanma,
ölüm halinde destekten yoksun kalma talepleri yani MK’daki kişisel zararların
tazmini talepleri aynı şeyler geçerlidir. Yolcu olmayan kişilerin yaralanması
veya ölmesi durumunda da yanı şeyler geçerlidir.
Maddi zararlara gelince ise
evvela mal zararları yani gemide taşınan yük yer alıyor. Yükün kaybı, hasara
uğraması hepsi bunun içinde. Liman tesislerine verilen zararlar ise ayrı bir
madde olarak alınmıştır. (bu sayılanlar diğer taleplerin içindeki maddi
zararlardır) Bir nevi iç suyolu olan
(tabi değil suni olan) gemilerin yanaşacağı yerler düzenlenmiş (basins),
suyollarındaki trafik seyri sefer cihazları filan hepsi mal zararları olarak
yer almıştır.
Can ve mal zararları dersiniz
biter. Mal zararları deyince hepsi içine girer. Can deyince maksimim ikiye
bölüm yolcu ve diğer diyebilirsiniz. Buna da gerek yok ama böyle yapılmıştır
konvansiyonda çünkü bazı ülkelerde diyorlar ki bunlar bizim hukukumuzda mal
zararı sayılmaz vs diye konvansiyona ayrıntılı şekilde düzenlemeler yol
açmıştır.
Sorumluluk limitleri teorik
olarak, sınırlı şahsi sorumluluk gibi gözüküyor. Konvansiyon şu malla bu malla
demiyor ve geminin ağırlığına göre koyuyor. Junk yine bölüyor. Yolcular için
ayrı ve onun dışında kalanlarda (diğer zararlar da) yolcu olmayan kişilerin
uğradı zarar ile mal zararları diye hepsini ayrı ayrı konvansiyon tarif etmiş
limitlere bağlamıştır.
Her iki kitapta da 1976
konvansiyonunda kabul edilmiş limitler vardır. (LLMC ile) Oradan bakınız. Yâda
o iki sayfanın fotokopisini çıkarın. 1996’da bu limitler yükseltildi. Ama
sınavda o kaç para bu kaç para diye sormayız. Ama siz kanunda geçerli olan
sistem nedir görün. Ayrıca bilin ki 96’da bu limitler biraz yükseltildi. Madde
iki olarak milli hukuklara alternatif tanındı. O da can zararları için sınırsız
sorumluluk tanınabilir diye. İnsan canı mukaddestir kutsaldır diyen olursa
sınırsız sorumluluğu kabul edebilir. Biz protokolü de kabul ettiğimiz göründüğü
için protokolde yazılı olan limitler geçerlidir. Ama bunlar ne kadar diye bir
soruya muhatap olmazsınız sadece prensibi bilmeni yeterlidir. Prensipte şudur. Gemi
ve navlunla sorumlu olmak yerine sorumluluk limitini takdir eden şey geminin
ağırlığıdır. Gemi kaç ton? Şu kadar çarpı x… Limit belirlenmiştir. Birde
limitlerde de yolcu ve diğer zararlar diye belirlenmiş konvansiyonda…
Geminin tonu başında sorumluluk çok
riskli bir şeydir. O da gemi büyüdükçe sorumluluk artar, o yüzden kimse büyük
gemi yapmaz. Büyük gemi işletmek bir handikaptır. İşte bu yüzden ton miktarları
şu aralıktaysa şunla çarpılır diye belirtilmiş ve yükseldikçe birim değer
azalıyor.
Peki, birim değer nedir? Neyle
çarpılacaktır? à
Özel çekme hakkı(SDR) , EURO, DOLAR; YEN; STERLİN karışımından doğan bir
kokteyli ile sorumlu. Birimdir. Neticesi şu bunun à bu bir değerdir.
Üzerinde SDR yazan bir para bulamazsınız. IMF bu formülü oluşturuluyor. Her 5
senede bir değişir. Ve bunlar içinde top 5 ekonomi alınır. 1980’den beri de bu
kombinasyon değişmedi. Ama 5 senede bir ne kadar konulacağı bu karşıma
değişiklikler olurdur. IMF’in propagandasına göre bu değer X.XXXX (altı
çizili olana kadar) yani virgülden sonraki 4. haneye kadar sabittir. Ama bu
birim hep değerini korur. Yani dün neyse bugün de o yarın da odur. Dolayısıyla
tonu başına şu kadar SDR’dir diyoruz.
96 Protokolü à
demiş ki 2000 tondan küçük gemiler toplamda 2 milyon ÖÇH ile sınırlı demiştir.
Yani fonu ona göre kuracaktır. 2000–30000 arası gemiler için her bir ton için
800 ÖÇH diyor. 30000–70000 için 600 ÖÇH ve 70000’den sonra 400 ÖÇH/ton ile
sınırlıdır. Yani kısaca ton arttıkça sorumlu olunacak birim miktar azalıyor.
(Bunlar Londra Konvansiyonudur.) (metni indirin önünüze koyun 10 sayfa bir
şeydir. TTK’nın arkasına ekleyin. Bunları kullanacaksınız…)
Soru: Hocam şimdi siz dediniz ya
icra yapılırken def’i ileri sürülür diye. Bu def’i mahkemede ileri sürülemiyor
mu? à
Sürülür ama şimdi şunu unutmayın, sizin sorumluluğunuz sınırlanıyor. Borç yine
aynı borç onda bir sınırlama yoktur. Sınırlama sadece sorumluluktadır. Mahkeme
karar verirken şu kadar paranın davalıdan davacıya verilmesi şeklinde hüküm
verir. Ama sorumluluğunuzu iyi bilmeniz lazım. Ayrıca burada şunu unutmayın siz
eğer sınırı dışında olan borcu öderseniz bu (doğal borç olduğu için) geri
alamazsınız. Yani borcunuz 60.000 ama sizin sınırınız 50. 000 normalde 50.000
ödemeniz lazımken 60.000 öderseniz 10.000 yok ben sorumlu değildim diye geri
alamazsınız.
3. Saat
Deniz alacakları diye kanunda
madde var. Bu bir kanuni ipotektir. Tescile tabi olmayan. 1350’den itibaren
sıralıyor. (cebri icra ile gidiyor) Yeni kanunun bir özelliği de budur. ETTK’da
icralar icra iflasa tabiydi. Madde 1352 ise deniz alacağını gösteriyor. A’dan
başlamış ve y’de bitmiştir. Yani birçok hâl var çarpma dışında da…
Pratik
Gemi yükünü yüklemiş geliyor.
(Japonya’dan elektronik teçhizat yüklüyor. Gemi Süveyş’ten geçerken topuğa
çarpıyor. Deniz ile geminin en alt kısmı arasına draft yani su çekeri deniyor.
Kılavuz ya da kaptan topuğu hesap edemeyince gemi topuğa çarpmış. Bazı yükler
açılıp kırılmış.) Şimdi yük sahibi ne yapsın? Yük sahibinin avukatı olarak…
Kılavuz nezaretinde Süveyş’i geçerken topuğa çarpınca böyle oluyor.
àŞöyle bir şema var
hatırlar mısınız? Kılavuz (1) İhtiyari kılavuz (2)mecburi kılavuz (2a)danışman
(2b)sevk-idare… Kaptan kılavuzu almaya mecbur ancak kılavuzun görevi kaptana
yol göstermek. Kaptan onu dinler dinlemez önemli değildir. Gemiye geliyor ve
tuzluk gibi ortada duruyor. Ama tabi akıllı bir kaptan onun lafına kulak
verilir. Sevk ve idare kılavuzunda ise gemi kılavuza veriliyor kaptan
çekiliyor. Dünya’da Panama’da var. Öbürü ise malaga’da vardır. Bu durumda
geminin sorumluluğu yine kaptanda kalır. Şimdi evvela böyle bir soru çıkınca
konuyu tahlil edeceksiniz. Eğer bilgi yoksa tartışmayı yapacaksınız. Kılavuzun
durumu böyle böyledir diyeceksiniz. Eğer bu tür durum varsa sonuç böyle olur
diyeceksiniz.
Şimdi sevk-idare olunca ise
kılavuza veriliyor sevk ve idare kaptan çekildi ve tuzluk gibi ortada kalktı.
Sorumluluk bu durumda kılavuzdadır. Bir de tabi kılavuzu istihdam eden
işletmede sorumluluk var. O yüzden donatanın sorumluluğu olmuyor. Onun dışında
ihtiyari danışman kılavuz ya da ihtiyari kılavuzu gemiye alırsınız. Lafını
dinleseniz de dinlemeseniz de kaptan sorumludur. Şimdi olayda sorumluluk ise
ihtiyari kılavuz olduğundan kaptan ve donatan sorumludur.
Peki, zarar gören yükler
açısından donatanın sorumluluğu bir özellik arz ediyor mu etmiyor mu? à
Kanun taşıyanları daha bir korumuştur. Kanun demiş ki, eğer zarar belli
kategori ve başlık altında tanımlanabilecekse bu durumda onu sizden sorumlu
tutmayız demiş kanun. Bu da biri navigasyon yani sevk ve idare kusuru bir de
geminin iç yönetimde sorumludur. Navigasyona örnek olarak gemi bir rotada
gitmesi gerekirken başka bir rotada gitmesidir. Bunun sebebi kaptanın hatalı
bir yol izlemesidir. Bu durumda kanun taşıyanı maruz görüyor. Teknik kusurda
ise geminin yönetimindeki bir takım hatalı işlemler var. Örneğin soğutma
sistemi çalışmaz. Geminin su tertibatında bir takım yanlış bağlantılar
yapılmıştır vs… Bu durumda teknik kusurdan sorumludur. Bu durumda taşıyan yine
sorumlu değildir. Fakat doğrudan doğruya yüke özen gösterme ise ticari bir
kusurdur. Bu durumda bir hata varsa artık sorumludur taşıyan.
Olayda ise hangi tür kusur
vardır? à
Admiralty haritaları diye bir şey var. Her şey var bu haritalarda. Topuk vs…
Yüke gelen her zarar bir ticari kusur olarak nitelendirilemez.
Şimdi şöyle bir durum var. Eğer
gri alandaysak yani hangi kusur olduğu belirlenemiyorsa ticari kusur kabul
edilir diyor. (1180. madde) Bu maddeye göre iki faktör bir araya gelmişse ya da
başkaca bir kusur varsa ticari kusur vardır diyor.
Bu olayda iki tarafa da
götürebiliyorsunuz. Biri navigasyon kusuru vardır diyebilirsiniz. Çünkü kaptan
gemiyi navigate yani sevk ve idare ederken kusur vardır diyebilirsiniz. Eğer
navigasyon kusuru derseniz o zaman taşıyan sorumlu değildir diyorsunuz. Niçin
bu böyledir? à
Harter actine göre kanun koyucu demiş ki donatan kaptanı koymuş lisanslı vs. bu
durumda (işverenin kurtuluş beyyinelerinden biri de ehliyetli adam seçmektir.)
donatan daha ne yapsın diyor. Burada BK66’nın bir yansıması vardır. Ama burada
daha somuttur. Teknik kusur varsa donatan geminin başında değil ki bu yüzden
yine sorumlu olması gerekiyor. Ama yükün bakımı ile ilgili bir şey varsa. Özel
olarak böyle bir şey varsa bu durumda ticari bir kusur vardır ve bu durumda
donatan sorumlu olur diyor. Olayda mesela yük doğru düzgün bağlansaydı, bu
olmazdı deseydik bu durumda ticari bir kusur vardır deriz. Ve donatan sorumlu
olur burada…
Taşıyan à Taşıma sözleşmesi
yapan kişidir. Yüke bir zarar gelirse taşıyan sorumludur. Teknik kusurunda ve
navigasyon kusurunda sorumlu değildir. Taşıyanlar donatan olmak zorunda
değildir. Ama gemi adamının sorumluluğu açısından taşıyan olsun olmasın taşıyan
gibi olsun diyor. (TTK 1062/1)
Şimdi ticari kusur oldu. Donatan
sorumludur. Dava mısırda açıldı. Mısırda bu konvansiyonu onayladı. Veya
Türkiye’de açıldı bu durumda diyecek ki donatan benim sorumluluğum sınırlı. O
da konvansiyonda yazıyor. İşte şu kadar benim gemimin ağırlığı o halde şu kadar
sınırım var sorumlulukta. Dolayısıyla borçta “den” sorumluluğunda donatanın ve
taşıyanın sorumluluğu aynıdır. Navigasyon, teknik idare veya ticari kusurundan
sorumluluğunda eski kitapta neyse odur. Yani değişen bir şey yoktur. Ama “ile”
sorumluluğa gelince kökten bir değişiklik vardır. Eskisinde gemi ve navlunla
sorumludur. Gemi batarsa da geminin ikame değeri ile sorumludur. Ama şimdilik gemi ve navlunla sorumluluğu
bileseniz yeterlidir. Bunun yerine geminin ağırlığı ile belirlenen sorumluluk
getirilmiştir. Ayrıca yeni durumda fon kurulduğu zaman ile sorumluluk sınırlı
ayni sorumluluğa dönüyor. Ama fon kurulmadıysa sınırlı şahsi sorumluluk olur.
Fon ile ilgili durumlar geçen derste anlatıldı.
Yapacağınız iş (IMO) metni
bulmak. Ayrıca Resmi Gazete’den 4.6.1980- 17007’den bizim kabul ettiğimiz
halini de indirebilirsiniz. Protokol içinse 13.3.2010 -27520 bakınız. Sınavda
üstünde şerh olmamak şartıyla kanunla birlikte bu konvansiyonları da
getirebilirsiniz. Gerekçeli kanun ile gelmeyin sınava…
20.10.2011
Petrol kirliliğinden doğan
zararlar: 1336 vd.
Bazı intibak hükümleri koymuş
kanun. Esas maddi kısmı; gemi maliklerinin borcu ayrıca sınırlı sorumluluk
düzenlenmiştir.
Borçlu donatan neyle sorumludur?
Yalnız petrol kirliliğinden kaynaklanan zararlardan…
Anlaşmanın 5. maddesi à
toplam bir miktar veriyor. Deniz alacaklarına ilişkin tonitononun ağırlığı. Her
bir ilave tonaj için 420… eklenecek diyor 5.000’den sonra…
Sınırlı sorumluluktan faydalanma
hakkını ne zaman kaybeder? à Deniz alacaklarına ilişkin düzenleme ile aynı (5/2)
Kirlilik zararı donatanın… Kasta yakın ağır kusuru olması lazım. Onu öyle
anlayacağız. Böyle bir durum varsa sınırlı sorumluluktan faydalanamaz. Zarar ne
kadarsa hepsini alabilmesi demektir bu.
Bütün malvarlığına gidilebilir. Ama sorumluluk sınırlandırılırsa o halde
yukarıda belirlenen miktarla sorumlu olacaktır. Daha fazla bile olsa, daha fazlasına
gidilemeyecek.
Fon= Zarar görenler arasında
sabit olan alacakları nispetinde paylaşılır. Mahkeme önce fonun miktarını
tespit edecektir. Ondan sonra paylaşılacak.
1.000.000 TL fon à
İki alacak varsa, alacaklardan her biri bir milyon ise yarı yarıya paylaşırlar.
Alacaklar 500.000 olsaydı tam olarak alabileceklerdi ama bir milyon olduğundan
hepsini değil 500.000’i alabilecekler. Sınırlı sorumluluk budur.
Zorunlu sorumluluk sigortası var
birde: Kirlenme zararında doğacak olan sorululuk sigortası yapacak ya da başka
bir mali güvence verecek… Devlet bunu yaptığını tespit edecek ve bir sertifika
verecek. Bunun da gemide bulundurulması lazımdır. İç kanuna geldiği için artık
herkese sorulabilir sertifikaları var mı yok mu diye. Türk gemisi olması gerekmiyor.
Fon paylaştırılmadan önce
sorumluluk sigortacısı alacaklılardan birine alacağını ödemişse, sigortacı
alacaklıya halef olur ve o alacaklı fondan ne kadar alacak idiyse ona halef
oluyor ve onu alabiliyor.
Sigorta kaza olmadan meydana
geliyor. Yani poliçenin parasını gidip yatıracaksın kaza meydana gelmeden. Ama
zarar oluşursa borçlu fon tesis etme hakkını kullanırsaà Yukarıdakiler geçerli
olacak.
Kaptan
1088. madde vd…
Kaptana teknik bakımdan kimse
emir veremez. Kanunda genel bir özen yükümlülüğü vardır. 1089 ise sorumluluk
hükmünü getiriyor.
Donatanın kaptanın davranışından
sorumlu olabilmesi için kaptan önce 1089’a göre sorumlu olmalıdır. Çünkü
donatanınki ek sorumluluktur. Gemi adamlarından doğan sorumluluk için önce
kaptan sorumlu olmalı bu maddeye göre…
Gemide bir hasar var kaptan diyor
ki, tamir lazım. Donatan diyor ki bir seferlik daha kullan be kaptan ne olacak.
Kaptan ne yapacak?--> Sefere çıkarsa sorumlu olacaktır. Sefere çıkmaz
genelde. Yani çıkmama hakkı var.
Kaptanın Görevleri ve Temsil
Yetkisi: Yolculuk başlamadan önce ve başladıktan sonra şeklinde ikiye ayrılmış.
Başlamadan önce 1090. maddeye
göre kaptan gemiyi hazırlayacak önce. (denize elverişlilik geminin kısımları
bakımındandır. Yola elverişlilik ise geminin donanımı bakımındandır. Hangi gemi
adamları bulunacak vs.(burada da bu yola elverişlilik bakımından yönetmelik
var.))
1093. madde à
“… Elverişli ilk fırsat…” diyor. (Elverişliden kasıt geminin kazaya sebep
olmama bakımından elverişli olmasıdır. (yoksa ablukaya alınma tehlikesi var
mesela)
1093/2 (kaptanın kişisel
sebepleri) à
Gemi yola çıktı…
1094. maddeà
kaptan gemiyi en son terk eder.
Gemi jurnalià
gemi defteri bu aslında. Sayfalarda matbu haneler vardır. Uğradığı limanlar,
sefer saatleri, 2. kaptan buraya geçirir bunları… Fakat şehir içi seferlerde
tutulmaz bu gemi jurnali. 1097. maddede jurnale neler yazılmış onu
göstermiştir. Jurnal takdiri delil olarak kullanılır.
Gemi yolculuk esnasında kaza
yapmışsa, kazadan sonra varılan ilk limandan kaptan deniz raporu alır. Bu deniz
raporu zorunludur. Türkiye içindeyse, mahkemeye gidilir. Yurtdışındaysa
konsolosluktan alınır.
Bütün gemi adamlarının ifadesi
alınır. Hâkim buna göre karar veriri ve mahkeme kazai bir fonksiyon görmüyor.
Bir tespit yapıyor sadece… Çoğunluğun söylediği önemli tabi… Şimdi deniz
ihtisas mahkemesi kuruldu. İstanbul’da 3 tane var. Yoksa asliye ticaret’e
başvurulur. (1098’e göre)
Temsil yetkisi à
Kanundan doğan bir temsil yetkisi var. 1103. maddeye göre… Gemi bağlama
limanındayken bu yetkisi çok dar kaptanını, liman dışında ise çok geniştir.
Bugünkü kanun tayfa diyordu à
yeni kanunda ise gemi adamları diyor. Gemi adamlarını tutabilir kaptan. Deniz
iş kanunda kaptan, işveren vekilidir.
Bağlama limanında bir yetkisi de
taşıyanı temsil yetkisidir. Konşimento düzenlemek vs… Taşıma sözleşmesi
yapabilir bağlama limanı dışındayken…
Kredi İşlemi: kaptan donatanı
temsilen kredili muamele yapıyor. Kaptanın tüm yetkileri gemidedir. Başka gemi
için değildir. Geminin yetkinsin kullanır.
1105. madde gemiyi korumak için…
Ödünç para alabilir.
Veresiye mal… Seferi tamamlamak
için zorunlu olacak.
Maddenin anlamı şu à
seferi tamamlamak için zaruret olacak ortada. Fazla yakıt yakmış mesela
ihtiyacı var. Ufak arıza olmuş vs. o çıktığı seferi tamamlamak için zaruret
olacak.
Bazıları yanlış yorumlamıştı bunu
ama gemi alacaklısı hakkı kalktı kanundan o nedenle yanlış yorumlar bitti.
Kaptan donatan adına kambiyo
taahhüdünde bulunamaz. Kanun yetkinin olduğu alanları söyler aslında… Yetki
varsa söylenir. Kanunun zaaflarından biridir.
1112. madde, [1111’de kendi
hesabına yük yükleme yapamaz diyor. (para alamaz vs.)] kaptan yüke özen
gösterecek. Öyle özel haller olabilir ki kaptan yine de yüke özen göstermiyorum
diyemez. Yük sahiplerini temsilen hareket edecek yani.
Yürürlükteki Kanununda gemiyi
kaptana satma yetkisi verilebiliyordu. Yeni kanunda yok ama yükü satabilir
gerekli hallerde mesela bozulma vs varsa.
Rotadan sapma 1113. madde à
kaptan belli notadan çıkamaz normalde ama fevkalade bir hal varsa sapabilir.
Mesela hayat kurtarmak için vs. sapabilir.
21.10.2011
1. saat
Petrol kirliliğinden doğan zarar
ilişkin kanun uygulanacağı zaman konuda, 1976 Londra konvansiyonu uygulanmaz!
1969’da konvansiyon à
1992’de yenileniyor. (Protokol) sorumluluğu düzenleniyor. Deniz kirliliği
1969 Fund Conv à
1992 à
Önden fon kurulacak! Yıllık nakliyat yapan şirketlerde katkıda bulunulacak ve
deniz kirliliği için bu oluşturulacak.
Donatan fon tesis ederse tıpkı
Londra’daki gibi sadece o fona başvurulur ve başka memlekete el atılamaz.
Sınırlı yani sorumluluk ve ayrıca başka zararlar ve alacaklara karşı da
kullanılamaz. Sadece o zararlar için kullanılır.(2 exclusivity)
Sorumluluktan ton başına dedik.
Regressive progression var. Gemiyi büyüdükçe sorumluluk azalıyor. (Londra’da)
—Burada da şu kadar tona kadar şu
kadar SDR ile sorumluluk (fon konv.)
— Ondan sonra her bir ton için +
şu kadar SDR ile sorumluluk var.
Donatan olarak kast edilen à
Ship owner (yerine göre malik yerine göre gemi işletme müteahhidi olur.)
Riski kim üzerine almışsa sorumluluk
ondadır. Evinde oturan kirasını alan malike gidemeyiz. Ama tam çeviride malik
gibi oluyor.
Deniz alacaklarına karşı
sorumluluk sınırlandırmasına ilişkin konvansiyon à LLMC, 1976 Londra
Madde 3/b à
Oil pollution damage CLC’ de tarif edildiği şekliyle à Ben uygulanmam diyor.
O konvansiyonun uygulandığı hallerde 76 uygulanmıyor. Özel bir alandır.
CLC’nin kriterleri nelerdir?
Md/1 à Gemilerin sebebiyet
verdiği, kitle halinde (in bulk) dökme halinde ham petrol taşıyan gemiler bu
kapsama girer. Kendi yakıtı değildir kast edilen. Yük olarak taşıyor bu gemi,
önce böyle bir gemi taşıyacak.
Madde 1/5 à Oilà
Tarif ediyor. (Yapışkan) Persistent hidrocarbon. Mineral oil.
Madde 1/6 à Pollution damage à
geminin dışında oluşan à gemiden atılan veya sızan + preventive measures
(zararın doğmaması için alınan bütün eylemler de buraya girer o halde à
Hem dolaylı hem doğrudan zararlar bu kapsamdadır.
*Konvansiyonun yer itibariyle
uygulanması à
kara suları (territorial waters) konvansiyonu onaylamış devletin karasuları ama
istisnası preventive measures sonucu oluşan zararlar hangi suda meydana gelirse
gelsin à
konvansiyon hükümleri uygulanacak!
Bu şartların gerçekleştiği
taleplerde konvansiyon uygulanıyor. Bunun dışında kolonlara ise 1976
uygulanabilir.
1976’ya tabi ama zarar buna
uymuyorsa bu koşullara uymuyorsa à yine 1976 uygulanabilir à kümülatiftir şartlar.
Bu 3 şart CLC’nin tarifine
uyuyorsa à
konvansiyon ve yer itibariyle bu uygulanıyorsa LLMC uygulanmaz ama bir şart
bile yoksa à
LLMC’ye gideriz.
Zarar bu şartlara uydu mu uydu
amaà
Zararın doğduğu ülke taraf değil o zaman Londra’da uygulanamaz bu da (CLC’de)
Çünkü CLC’ye o zaman Londra da o şartlar varsa ben bakmam dediği için ona
gidilemiyor.
Tarif CLC’ye uydu à
Londra’nın dışında kaldı. Ama ülke CLC’ye taraf değil. O zaman CLC de
uygulanamıyor. Londra da!
1336 à CLC’nin uygulama
şartları Gerçekleşince o uygulanır diğer kurallar uygulanmaz. 1338 à
Konvansiyona uygun olan bir talepte, talep sadece donatana karşı ileri
sürülebilir, gemi adamlarına karşı ileri sürülemez.
2. Saat
YTK. Md 1336 (1), YTK md. 1338…
YTK 1336/1’e göre konvansiyon
öncelik kazanır. Konvansiyonun hükümlerine uygun zararlardan doğan taleplerde
konvansiyon öncelik kazanır ve Türk hukuk mevzuatının diğer maddelerine
bakılmaz. Böylece iç ve dış hukuk arasında yeknesaklık olmasını uygun görmüş
kanun koyucu…
1338/1’e göre ise talepler sadece
donatana karşı ileri sürülebilir. Donatının adamlarına gemi adamlarına karşı
ileri sürülemez.
Hocam ipoteği tekrarlar mısınız? à
İpotek demeyin dedi Rayegan hoca, rehin deyin dedi… Bu medeni hukuk bilgisidir.
Gemi ipoteği de medeni hukuk bilgisinin üstüne kuruluyor. Bir akdi ipotek
vardır. Bir kanuni ipotek var. Yani anlaşmaya gerek kalmadan kanun bazı
alacaklılara (belli kategori sözleşmeyi yapınca alacaklı durumuna düşmüş
kişilere ipotek anlaşmasına gerek olmadan ipotek teminatı almasına izin alıyor.
Ama tescil edilmesi şartıyla. Mesela inşaatçı ipoteği...) Bir de hiçbir tescile
gerek kalmadan kanunun gördüğü, bir olay gerçekleşince oluşan ipotektir. Mesela
çarpma, salvor’un alacağı durumunda. Bu durumda kanun diyor ki senin tescile
gerek olmadan ipotek hakkın doğar diyor. İşte bu durumda gemi alacaklısı hakkı
bu tür kanuni ipoteği verir.
Pratik
A – Gemi kira sözleşmesi à
B (A gemisini B’ye kiraladı. Burada aklınıza hemen Ahmet, Mehmet efendi diye
düşünmeyin. Anonim ortaklık olabilir.) Şart olarak da gemi Türk limanları
arasında çalıştırılacak diye de şart koştu. Karasularında çalıştırılacak diye
şart koştu. Bu B ise bunu pek kale almadı ve yurt dışına da seferler yapıyor.
Son seferinde Bremen’den İstanbul’a yük getirirken gemi Marmara’da Çanakkale
boğazını geçmişken C’ye ait bir gemiye çarpıyor ve zarar görüyor. Çarpma sonucu C gemisinde maddi hasar
doğuyor. C gemisindeki gemi adamları yaralanıyor. Bir de geminin güvertesinde
varillerin içinde nitrik asit taşınıyormuş. Ve asit denize dökülüyor, denize
bulaşıyor filan.
Soru: C gemisinin donatanı
zararını kimden kazanacaktır? à Fiilen zarar veren yani kaptan elbette sorumlu
olacaktır. Ama donatan gemi adamlarının zararlarından donatan sorumludur.
Müstahdemin zararından istihdam edenin sorumluluğuna çok benziyor. Hatta özel
bir uygulamasıdır. 66 bir kusur aramıyor objektif sorumluluk var. Ama TTK kusur
arıyor. Yani diyor ki gemi adamının kusuruyla bir zarar doğmuşsa diyor. Kanunun
1062’de kusur arıyor. BK 66 madde sınırsız sorumluluktur. TTK’ya gelince ama
sınırlı sorumluluk vardır. Dolayısıyla davacının tartması lazımdır. Biri
birinden öncelik diye bir şey yoktur. Eski görüş olan özel hüküm o yüzden BK’ya
gidilemez görüşünden Yargıtay da caydı ve artık her ikisine de gidebilir. Yani
zarar görenin hakkını elde etmesini engelleyecek yorumlar doğru değildir. BK’ya
giderse kusursuz sorumluluk TTK da kusurlu sorumluluktur. BK’ya giderse
istihdam edenin kurtuluş beyyinesi var. Ama TTK’da böyle bir kurtuluş beyyinesi
yoktur. BK’da sınırsız sorumluluk TTK’da ise sınırlı sorumluluk vardır. Mesela
büyük bir firmanın gemisi için sigortacı sigorta etmez, gemi adamlarının
sertifikaları muntazam bir şekilde onaylı değilse liman izin vermez.
Dolayısıyla belli bir standardın üstüne çıkmış bütün işletmeler bu kurtuluş
beyyinesinden yararlanır eğer BK’ya giderse. İşte bütün bunlar davacının göz
önünde tutması gerekiyor. Ama bu sadece gemi adamının sorumluluğu değil
istihdam edenin sorumluluğu da vardır.
Kanun gemi alacaklısı hakkı (yani
tescile dahi gerek kalmadan maddi olayın gerçekleşmesiyle eş zaman,
kendiliğinden ipotek doğuyor) sahibinin o gemiyi satması için iki şart vardır.
İyi niyetli olacaktır ve de haksız kullanıma bağlı olmuş olacaktır. (A burada
donatan değil sadece maliktir çünkü girişimcilik unsuru kalktı.) Haksız
kullanımda ise tartışma var. Bir görüş sözleşmeye aykırılık diyor diğeri ise
herhangi bir hakka aykırılık olarak nitelendiriyor. Dolayısıyla iki görüş vardır.
B gemi işletme mühendisi olduğu için donatan gibi sorumludur dolayısıyla
sorumluluğu vardır.
Diyelim ki haksız kullanımı kabul
edelim ve donatanı nasıl dava edeceğiz? à Donatanın sorumluluğu
sınırlı mı değil mi? Nasıl dava edeceğiz? à A’nın sorumlu olduğunu
kabul edersek sorumluluk nasıl olacaktır? à Donatanın sorumlu olup
olmayacağımızı anlatın. Çarpışma yeni kanun zamanında oldu. (Deniz serveti
kavramı geminin kendisi ve navlunu ifade eder.)
Yeni kanunda deniz serveti kavramı kalktı. O sınırlı ayni sorumlulukta
kullanılıyordu. Şimdi ise sınırlı şahsı sorumluluk vardır. Belli bir değerle
sorumluluk vardır. Geminin tonu ile çarpılan Özel çekme hakkı o limiti
belirliyor. Donatanın servetine el koyulabiliyor. Ancak donatana bir imkân
verilmiştir. Mahkemenin emrine fon kuracak ve bu fonla sınırlı olarak sorumlu
olacaktır. Peki, Londra konvansiyonunda sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkı
kimlere veriliyor? à Kanun malikten başlıyor, gemi işletme müteahhidi,
çarterer diyor, donatan diyor, kurtarma yardım faaliyetinde bulunan kişiler
diyor (eğer bir zarara yol açımsa)… Onun için yeni kanunda ve yeni kanun Londra
konvansiyonu kabul ettiği için sorumluluk arttı çünkü şahsi sorumluluk ayrıca
daha fazla kişiyi sorumluluk altına sokuyor, ama hepsinin kendi sorumluluğunu
sınırlandırma hakkı vardır.
Eski kanunda ise haksız kullanım
iddiası kabul edilirse gemi alacaklısı hakkı sadece B’ye gidiyorsunuz. Malike
yani A’ya gidemiyorsunuz. Yani iki şart gerçekleşirse haksız kullanım ve iyi
niyet bu durumda A’ya değil B’ye giderdi.
Yeni kanunun esprisi şu olmuş,
başka sebeplerden dava edebileceği gibi birkaç kişi çıkaralım ama onlarında
kendi sorumluluklarını sınırlandırma hakkı sahip olacaktır.
Yeni kanuna göre eğer A öderse
ondan sonra rücu meseleleri illaki olacaktır. AMA UNUTMAYIN YENİ KANUNDA DA
ESKİ KANUNDA DA BU İKİ ŞARTLA MALİĞE GİDİŞ AYNIDIR. Yani eski kanunda yeni
kanunda bir şey değiştirmiyor. Yani yeni kanun ise sadece birkaç yenilik var,
maliki dava edebiliyorsanız gemisini kurtarabiliyor fonla filan. Bir de
sınırlandırma yönteminde bir de daha fazla kişi sorumlu olabiliyor.
3. Saat
C gemisinde maddi hasar meydan
geliyor, gemi adamları yaralanıyor, yük denize boşalıyor. Şimdi bu zararlarda
ne olacak? à
Evvela gemi zararını tartıştık. C gemisindeki hasardan B sorumludur. Eğer imkân
varsa A’yı da dava edebilir ve gemi üzerinde gemi alacaklısı hakkı doğabilir
dedik. Gemi adamlarının zararından da herhangi bir tartışma yoktur. Can zararı
tabiî ki tazmin edilecektir. Gemi adamı yolcu mu? Hayır, gemide ki görevli
kişidir. Bir kısmı iş sözleşmesi gereği gemi de görevli, bir kısmı başka
sözleşme gereği gemide görevlidir. Bir de yolcu taşıma akdi yapıldıysa o kişi
yolcudur. 1062. madde o zaman uygulama ihtimali doğar. Bir de yükle
ilgili olarak variller denize dökülmüş yük kaybolmuş. Şimdi varilin sahibi (yük
sahibi) benim zararım ne olacak diyor? Bu durumda B’nin savunma ihtimali var mı
yok mu? Veya A’yı dava etme şansı doğdu A’nın savunma şansı var mı yok mu? Bir
taşıyan var bir de donatan var. Bunların sorumluluğu farklı şekilde
düzenlenmiştir. Eskiden sadece donatanlar düzenlenirken, taşıyanların sayısı
arttıkça taşıyanla ilgili konvansiyonlar yapılmaya başlanmıştır. Şimdi
donatanın sorumluluğu, taşıyanın sorumluluğu ayrıdır. Bizim kanun da demiş ki,
donatan yükle ilgili olarak kendisi bizzat sorumlu olsa da olmasa da taşıyan
gibi sorumlu olur. Yani donatan yükle ilgili olarak taşıyan gibi sorumlu olur.
Böylece taşıyanın sorumluluğu ve donatanın sorumluluğu birleştirilmiştir.
Taşıma sözleşmesini yapan kişi
taşıyandır. Taşırım derse o artık taşıyandır. Tamamen akdi bir ilişkidir.
Donatanlık bir statüdür. Taşımada akit vardır. Nasıl taşır o seni
ilgilendirmez. Yeter ki ben akdimi ifa edeyim. Nasıl ifa edeceğim alacaklıyı
ilgilendirmez. Bu durumda kaza oldu ve donatanı dava etse ne olur taşıyanı dava
etse ne olur? à
Burada donatan taşıyan gibi sorumlu olur dedik. Bu durumda taşıyanın
sorumluluğu için bakmamız gereken şey: kusurun çeşididir. Şimdi 3 türlü kusur
vardı ve biz sadece ticari kusurda taşıyanı sorumlu tutabiliyorduk. İşte bu
durumda kusur navigate etmesinden doğmuşsa taşıyan bu zarardan sorumlu olmaz.
Geminin bakımından, geminin kendi iç düzeninden bir zarar doğmuşsa teknik kusur
vardır ve taşıyan yine sorumlu olmaz. Ama yüke özen gösterme yükümlülüğü yani ticari
kusur varsa bu durumda taşıyan sorumludur. Yani emanet mandaya bakar gibi
bakmayacaksınız özen göstermeniz gerekmektedir. Yük ne istiyorsa onu
vereceksiniz. O gerekli özeni göstereceksiniz. Bu gibi gerekli işlemlerden
doğan bir kusursa taşıyan sorumludur. Navigasyon çok kolaydır. Ama teknik ve
ticari kusur bazen zor oluyor. Ama ikisini ayırt etmek zorsa kanun bu durumda
ticari kusur karinesi vardır. Yani ticari kusur var kabul edilir. Bu durumda
karşı taraf ispat edecektir. Donatanı da yük sahibi yani taşıtan dava ederken,
(yükle ilgili diyor kanun. Sadece yük sahibi değil bu durumda, gönderen filan
da var ama kolaylık olsun diye yük sahibi diyoruz) dava ederse donatan
taşıyanın savunmalarından yararlanır.
Pratikteki olayı gelince ise, yük
sahibi C’yi dava edecek. Eğer C’nin bir kusuru varsa. Ama eğer B gelip C’ye
bindirirse, B’nin ve taşıtanın arasında bir taşıma sözleşmesi olmadığı için
artık taşıma hükümleri uygulanmaz tamamen haksız fiil hükümleri uygulanması
gerekir. Kısacası şöyle şimdi C taşıyan ve donatan. Eğer taşıtan kişi C’yi dava
ederse bu durumda C’nin savunmaları taşıyan gibi sorumluluktaki savunmalardır.
Fakat C’nin adamlarının ve kendisinin hiçbir kusuru yoksa zaten dava hakkı
doğmaz. Bu durumda B’yi dava eder. Bu durumda zarar tamamen haksız fiille
ilgili hükümler uygulanır. Burada deniz ticaretinin dışına çıktık. Ticaret
kanundaki hükümlere göre kendi gemimdeki yükten sorumluyum.
Vize Sonrası
24 Kasım 2011
Derslerimizin ikinci bölümüne
başlayacağız. Bu bölüm en önemli bölümdür ve esas önemli bölümdür. Ama buna
başlamadan önce vizede donatanın sorumluluğunu karıştırmışsınız. Onun için yeni
bahse başlamadan önce bir şema yapacağım tahtaya. Bu şemada donatanın
sorumluluğu altında 3 ayrı konu var ve bunlar tamamen birbirinden ayrı konulardır.
3 tane ayrı konusu var “DONATANIN
SORUMLULUĞUNUN”. Bunlardan birincisi “Borç altına girme” (yani
tazminat ödemedir.), ikincisi ise “Sorumluluk” (bu gerçek anlamda
sorumluluktur. Biz buna ile sorumluluk diyoruz. Borcunu ödemezse donatan,
alacaklı dava açmış ve mahkeme karar vermiş. Ama adam halen ödemiyor. Bu
durumda takip yapacaksınız. İkincisinde 76 sayılı Londra konvansiyonuna atıf
yaptı yeni kanun. Yani eskimiş sistemi attılar ve konvansiyon hükümlerini
getirmiştir. Yani bunun borç altına girmek ve sorumluluk ayrıdır. Üçüncüsü ise
donatanın bazı borçları için kanundan doğan rehin hakkıdır. Yani “Gemi
Alacaklısı Hakkı” ( bir sözleşmeye yapmaya gerek yoktur. Kanun bir maddede
göstermiştir hangi alacaklılar için bu hakkın doğacağını. Orada da çok büyük
bir fark vardır. Oradaki haklar doğmuşsa o zaman işte kanundan doğan rehin
hakkı çıkıyor.
Karıştırılan yer özellikle şurada
olmuştur. Biliyorsunuz 1061. maddenin 2. fıkrası vardır. Madde 1061’in 2.
fıkrasının birinci cümlesine bakın. 1. cümle gemi müteahhidini söylüyor. Şimdi
gemi işletme müteahhidi 3. kişilere karşı donatan gibi sorumludur. Ama malik
olmadığı için rehin hakkından dolayı sorumluluğu için 1061/2’nin 2. cümlesi
söylüyor ne olacağını. Yani iki şart vardır, bu durumda.
Şimdi gelelim dersimizin bugünkü
konusuna. Yani ikinci bölüme… Yeni kanunumuzda deniz ticareti yani gemiyle mal
taşıma suretiyle kazanç elde etmedir. Bu kanunumuzda bu konuda önemli bir
özellik getirdiler. Bunu hazırlarken Fransız kanundan esinlenmişler. Bugünkü
kanunda sadece navlun sözleşmesi diyordu. Yani denizde gemiyle yük taşıma için
yapılan sözleşmeye navlun sözleşmesi denir ve ödenen ücrete navlun denir.
1119. maddenin üstünde deniz
ticareti sözleşmeleri diyor. Bu başlık yenidir. Bunun adı altında gemi kira
sözleşmeleri, navlun sözleşmeleri, zaman çarteri sözleşmesi şekilde 3 ayrı
başlık altında düzenlemiştir.
Hukuki mahiyeti itibariyle iki
çeşit sözleşme vardır.
Birinci bölüm gemi kira
sözleşmesidir. Bu ilk defa burada mı düzenleniyor? à Hayır. Eskiden de gemi
kiralanırdı. Ama tabi gemiyi kiraya verdiğimiz zaman bazı özel hükümler
gerekiyor kiracıyla kiralayan arasında. Kanun birinci bölümde 1119. maddeden
1130. maddeye kadar gemi kira sözleşmesini düzenlemiştir. Yani temeli gemi kira
akdidir. Yalnız ben 1119’dan bir tanımı okuyacağım.
A) Tanımı ve türleri
MADDE 1119- (1) Gemi kira sözleşmesi, kiraya
verenin belirli bir süre için geminin kullanılmasını, kira bedeli karşılığında,
kiracıya bırakmayı üstlendiği bir sözleşmedir.
(2) Kiraya
verenin, gemi ile birlikte gemi adamlarını da kiracının emrine vermeyi
üstlenmesi, sözleşmenin niteliğini değiştirmez.
Birinci fıkrayı okudu hoca. Bunun
altında bazı usule ait hükümler var yalnız zaman kaybetmemek için gemi kira
sözleşmesinin diğer hükümlerini Bülent Bey anlatacak. Bu gemi kira
sözleşmesidir, üzerinde çok durmayacağım ben. Bu hükümleri Bülent Bey
anlatacak.
İkinci bölümde diyor ki; zaman
çarteri sözleşmesi diyor. Bununda hukuki niteli aslında bir deniz taşıma
sözleşmesidir. Kanun niye böyle almış? à Fransız kanunundan
aldık diyor. Bu sözleşme öyle bir sözleşme ki, gerçek niteliği taşıma
sözleşmesi olmasına rağmen, bunda navlun zaman üzerine tayin ediliyor. Gemi de
belirli zaman için taşıtana tahsis edildiğinden bir kira özelliği vardır. Yani
kira ile taşıma sözleşmesinin birbirinden ayrılmasında bir kriter vardır. Eğer
kira ise gemiyi işleten kiracıdır. Geminin işletilmesi ne demektir? à
Gemi, gemi adamları vasıtasıyla işletilir. Gemi adamsız olabilir ama daha o
teknoloji yoktur. Gemi işletilmesi deyince gemi adamları kime tabi olacaktır.
Kirada işletenin yani kiracının olur. Taşıma sözleşmesiyse eğer gemi adamları
taşıyana tabidir. Bundan sonra artık taşıyan kavramını inceleyeceğiz. Şimdiye
kadar hep donatanı işledik ama şimdi ikinci bir önemli şahıs olan taşıyan çıkacak
karşımıza.
Demek ki temel kriter budur. Eğer
gemi adamları taşıyana bağlıysa o zaman gemiyi işleten odur. Temel kavram
budur. BU temel kavram zaman çarteri sözleşmesinde vardır.
Şimdi geminin iki türlü idaresi
vardır. Teknik idaresidir (bu işte gemi adamlarının kimin emrinde olacağıdır.)
Zaman çarterinde gemi adamlarının taşıyanın emrinde olduğuna şüphe yoktur. Bu
durumda sorumluluk taşıyana aittir. Ticari yönetim ise şudur; (zaman üzerine çarter şöyle oluyor. Burada
taşıyan taşıtana gemisini tahsis ediyor. Ticari idareyi veriyor taşıtana.
Kaptana diyor ki, şu tarihte İstanbul’dan yük almak için limana gideceksin ve
şu limana gideceksin. Yani ticari idare tamamen taşıma ile ilgili şeylerdir.
Burada kaptan onun dileklerini yerine getirmeye mecburdur. Teknik idare
verildiyse bu durumda bir taşıma sözleşmesi vardır.)
Navlun Sözleşmesi
Şimdi biz 3. bölümdeki navlun
sözleşmesine gelelim. Navlun sözleşmesi işte denizde yük taşıma sözleşmesidir.
Navlun sözleşmesini şöyle tarif
ediyoruz. Bir eşyanın, bir gemi ile deniz üzerinden, ücret karşılığında bir
limandan başka bir limana taşınması şeklinde tanımlıyoruz. Kanun bu tanımı
yapmıyor ama çeşitli hükümlerinden bunu çıkarıyoruz. Şimdi bu tanıma unsurları
söyleyelim bir unsur daha ekleyeceğiz.
Önce ne dedik bir yükün
taşınması: Yük bizim dilimizde genel olarak ticari malı temsil eder. Bu olması
şart değildir. Yani eşya olacaktır. Mal olacaktır. Bunun yanında kanun canlı
hayvanları da mal kabul etmiştir (eşya kabul etmiştir) İnsan ise böyle değildir
onun ayrı sözleşmesi vardır. Bu Deniz üzerinden gemiyle taşınacaktır. Bir
limandan başka bir limana taşınacaktır. Ücret mukabilinde taşınacaktır. Bazen
yüke navlun diyorlar ama navlun taşıma ücretine denir.
Şimdi bu unsurları tamamladıktan
sonra bir unsur daha var ki navlun sözleşmesini diğer taşıma sözleşmelerinden
ayırır. Burada taşınacak olan eşya, taşıyanın zilyetliğine alınır. Bu çok
önemli: Zilyetlik kavramı malum anlatmaya gerek yoktur. Yük gemiye getirildiği
zaman ya gemiye getirilmeden önce taşıyana teslim edilir ya da gemiye yüklerken
geçer. Taşıyanın zilyetliği doğrudan zilyetliktir ve de fer’i zilyetliktir.
Zilyetlik bahsi çok önemlidir bu hukukta. Konşimentoyu anlatırken bu zilyetliği
size anlatacağız.
İşte size unsurları saydık ve de
zilyetliğe geçme meselesini saydık size. Bu navlun sözleşmesinin genel
tanımıdır.
1138. maddede, kanunumuz; navlun sözleşmesinin tanımını yapmamış ama
türlerini söylerken (ikiye ayırıyor kanun) biraz unsurlarına da girmiştir.
1138’e göre ikiye ayrılıyor. Birinci nev’i a) yolculuk çarteri sözleşmesidir. a)
Yolculuk çarteri sözleşmesinde eşyayı, geminin tamamını veya bir kısmını ya da
belli bir yerini taşıtana tahsis ederek diyor. Şimdi bugünkü kanunumuzda navlun
sözleşmesine ait hükümler esas itibariyle sadece yolculuk çarterine ait idi. Bu
bir eksiklikti ama şimdi bunu ayırmıştır. Yani düzeltmiş burayı. Burada özellik
şu; burada bir taşıma taahhüdü var ancak bunda geminin bir kısmını veya
tamamını taşıtana tahsis ediyor. (Tankerlerde altı tamamen boşluktur genelde
tümünü tahsis ederler. Kuru yük gemilerinde ise tamamını tahsis etmişlerse 1’i
boş kalsa bile oraya başka bir şey koyamaz.) İkinci nev’i ise b) Kırkambar sözleşmesinde
ayırt edilmiş eşyayı (kırkambar: yani geminin içinde birçok yük taşınır. Yer
tahsis edilmez burada. Kırkambar kim bulduysa vaktiyle çok güzel bir kelimedir.
Burada tahsis keyfiyeti yoktur.) Bunlar sadece iki tana türüdür. Navlun
sözleşmesinin türleridir. Birbirinden ayırmak için önemli husus ise birinde
tahsis var birinde yoktur.
Yolculuk
çarterinde dedik ki geminin tamamını veya bir kısmını tahsis eder diyor.
Geminin tamamını diyor, bir kısmını diyor veya belli bir yerini tahsis ediyor
diyor. 3 tane ambar varsa bunlardan 1 numaralı ambar derse belirli bir yeri
olmuş oluyor. Bir kısmında ise geminin 1/3’ü veya 1/2’si gibi oluyor. Yani bir
kısmından mana budur.
Bu sözleşme
nasıl yapılır? Tarafları kimlerdir. Taraf dışında ilgilileri kimlerdir bunları
söyleyeceğiz. Burada bugünkü kanundan hükümler almışlardır.
Tarafları
Tarafları; bir
tarafta taşıyan karşısındakine de taşıtan diyoruz.
Taşıyan kim
olabilir? à
Donatan olabilir, gemi işletme müteahhidi olabilir, zaman üzerine çarter
sözleşmesi yapan kimse olabilir (ZÜÇS yapan kişi başka bir kimseyle navlun
sözleşmesi yapabilir.) Bu taşıyan sıfatında çok önemli bir değişiklik oldu. à
Fiili taşıyan diye bir kavram getirildi. Onun tabi ileride çok ayrıntısına
gireceğiz sorumluluğunu anlatırken. Ama burada iki kelimeyle ne olduğunu
göstermek gerekirse, 1191. maddede söylüyor. O işte fiili taşıyan yük sahibine
karşı sorulu oluyor.
Bu nasıl olur?
à
Bir A şirketi navlun sözleşmesi yapıyor. Ben İstanbul’dan Hamburg’a götüreceğim
diyor yükünü. Bu navlun sözleşmesidir. Şimdi bu taşıyan başka bir kimseyle
navlun sözleşmesi yaparsa o 2. taşıyan da yük sahibine karşı sorumlu olur. İlk
sözleşmede ise bunu yapmak için bir yetki almasına gerek yoktur. Yani
istediğini yapabilir.
Karşısında ise
taşıtan vardır. Yükün sahibi olabilir bu kişidir. Ama yükün sahibi (maliki)
olması şart değildir.
Taraf Dışında İlgililer
1) Yükleten
Taşınacak olan yükü, taşıyana
teslim eden, gemiye getirendir. Aynı zamanda taşıtan da olabilir.
Deniz aşırı satışın özelliği
şudur. Satıcı başka yerde alıcı başka yerde olur. Örnek verecek olursak, satıcı
şirket İstanbul’da, alıcıda Hamburg’da ticaret yapıyor. Bir mal gemiyle
İstanbul’dan Hamburg’a gidecek. Navlun sözleşmesini alıcı yapar. Yani
Hamburg’daki alıcı şirket navlun sözleşmesini yapıyor ve gemiyi İstanbul’a
gönderiyor. Hamburg’daki alıcı navlun sözleşmesini yapar deyince, sıfatı
taşıtandır. Hamburg’daki alıcı firma navlun sözleşmesi yapıyor bir denizcilik
şirketiyle. O zaman o taşıtan oluyor. Yapıyor sözleşmeyi ve icap olarak gemiyi
gönderiyor. Malı kim yükleyecek gemiye? à Satıcı yükletecektir.
Ve satıcı bu durumda yükleten oluyor. Öyle olduğu için bazı haklar vermiştir
kanunu. Deniz aşırı satışlarda yükleten dediğimiz bir kişinin çıkmasına ihtiyaç
vardır. Bizim kanunumuzda ise ayrı bir isim vermek suretiyle tutarlı bir
şekilde düzenlenmiştir.
2)Gönderilen
Gönderilen varma limanında yükü taşıyandan
kendisine teslimini talep hakkına sahip olan kişidir. Peki, nasıl çıkar bu
gönderilen sıfatı? Yani hangi hukuki mekanizmayla karşımıza çıkar? à
Gönderilen sıfatının ortaya çıkması konşimento vasıtasıyla ortaya çıkar.
Konşimento bir kıymetli evraktır. Yük gemiye yükletildiği zaman ya kaptan
tarafından veya donatanın bir temsilcisi tarafından konşimento düzenlenir. Bu
konşimento bir kıymetli evrak olduğu için ilk haklı hamili yükleten olur. Deniz
hukukunda genelde emre yazılı düzenliyorlar. Bunlar hamile veya nama da
olabilir ama uygulamadan en çok emre yazılı olandır. Emre yazılıysa
konşimentoyu yükletene veriyor. Ve ilk haklı hamili yükleten oluyor. Haklı
hamili nasıl tayin edersiniz? à Ciro ile olduğu için devir ciroyu takip ederek
bulursunuz. Konşimentonun varma limanındaki haklı hamili ise gönderilen olur.
Peki, bir taşıma düşünün, iç
taşımalarda filan konşimento düzenlemiyorlar. O zaman tabi navlun sözleşmesinde
gönderilen tayin edilir. Yani varma limanında şu alacaktır yükü diye yazılır.
Bunun hukuki niteliğini tayin edecek olursak à hak tanınmış oluyor
sözleşmeyle taraf olmayan kişiye. Bu da 3. kişi lehine akittir. Bu şekilde
gönderilen sıfatı karşımıza çıkar. Orada dikkat edilmesi gereken, gerçek
konşimento olduğu ve de haklı sahibi olduğudur. Konşimentoyu ileride göreceğiz.
Sözleşmenin Yapılması
Geçerlilik şartı yoktur. Yani
icap kabulle yapılır. Hiçbir yerde ve hiçbir zaman değişmez bu. İşte bu icap ve
kabulün birleşmesi lazımdır. Yani uyuşması lazımdır. Yani mutabakat lazımdır.
Navlun sözleşmesinin yapılmasında araya brokerler girer araya. Bir geminin
brokeri bir de yükün brokeri vardır. Bunlar temsil yetkisi olmadığı için, ancak
iradeleri karşı tarafa ulaştırır. Tabi ispat bakımından yazılı şekil olması
gerekmektedir.
Bu kanunumuzda 1138’le başlayan
genel unsurlar söylediklerimizdir.
Şimdi ise yolculuk çarteri
sözleşmesi üzerindeyiz şu anda.
İspat olarak 1139. maddeye
bakarız. Çarter parti dediği, bu terimin tarihi çok eskidir. Latince bir
kelimeden geliyor. Eskiden bunun adı carta partita idi. Latince şu anlama
geliyor. Bölünmüş kâğıt anlamına geliyor. Deniz ticareti hukuku hem gelişmiş
hem de muhafazakâr bir hukuktur.
Şimdi o kadar yükün yüklendiğini
ve varma limanında da kime teslim edileceğini bir kâğıda yazıyorlardı. Eskiden
o kâğıdı ikiye yırtıyorlarmış. O işte bir parçası gemide kalıyor bir parçasını
da yük sahibine veriyorlar. Teslim alacak kimse ikisini yan yana koyuyor ve
uyuşuyorsa kabul ediyordu. İşte buradan geliyor sözcüğün anlamı.
Şimdi sefer üzerine çarterde yani
yolculuk çarterinden bahsediyoruz. Taraflar brokerler vasıtasıyla temel
hususlarda anlaştıktan sonra şu sözleşme uygulanacaktır diye bir atıf yaparlar.
Bu tip sözleşmeler İngiliz hukukunda oluşmuştur ama her ülkede uygulanıyor.
Navlun sözleşmesini konşimento
ispat eder deniyor. Bu tam doğru değildir. Bir navlun sözleşmesi yapılmamışsa
konşimento düzenlenmez. Yani yapmaz kimse bunu. Yani malı teslim edince
konşimento düzenlenmesini talep ediyorlar. Ama konşimento ayrı bir delildir.
İspat vasıtası değildir.
Navlun sözleşmesi taşıtanla
taşıyan arsındaki hukuki ilişkiyi düzenliyor. Konşimento ise taşıyanla
gönderilen arasında düzenleniyor. Ve o gönderilenin aynı zamanda taşıtan
olmaması lazımıdır. Konşimentonun faydası şudur. Konşimentonun haklı hamili
sözleşmeye taraf olmayan 3. kişilerle taraf arasındaki kişilerle ilişkiyi
düzenlemektir. Şimdi tabi ki ticari taşımalardan bahsediyoruz.
Şimdi malı alacak kişi navlun
sözleşmesine yabancıdır. İşte bu yüzden konşimentonun hükümlerine göre malı
almak istiyor.
Şimdi böylece sözleşmemiz
yapıldı. O konşimentoyu çok sonra düzenleyeceğiz. Bir sözleşme yapılınca ikinci
adım sözleşmenin ifasıdır. İkinci kısma geldik yani
Navlun Sözleşmesinin İfası
Navlun sözleşmesinin ifası için
ilk yapılması gereken şey nedir? Ne hazırlanması gerekir? à
Gemi hazırlanacaktır.
Burada eski kanunumuzdan alınmış
1141. madde vardır.
MADDE 1141- (1)
Her türlü navlun sözleşmesinde taşıyan, geminin denize, yola ve yüke elverişli
bir hâlde bulunmasını sağlamakla yükümlüdür.
(2) Taşıyan, yükle ilgili olanlara karşı geminin denize, yola veya yüke
elverişli olmamasından doğan zararlardan sorumludur; meğerki tedbirli bir
taşıyanın harcamakla yükümlü olduğu dikkat ve özen gösterilmekle beraber,
eksikliği yolculuğun başlangıcına kadar keşfe imkân bulunmamış olsun.
Burada denize elverişlilik ne
demek? Yüke elverişlilik ne demek bunları araştıracağız. Bunların ne olduğu
932. maddede gösterilmiştir.
II- Denize, yola ve yüke elverişli gemi
MADDE 932- (1)
Gövde, genel donatım, makine, kazan gibi esas kısımları bakımından, yolculuğun
yapılacağı sudan ileri gelen (tamamıyla anormal tehlikeler hariç) tehlikelere
karşı koyabilecek bir gemi “denize elverişli” sayılır.
(2) Denize elverişli olan gemi, teşkilatı, yükleme durumu, yakıtı,
kumanyası, gemi adamlarının yeterliği ve sayısı bakımından, (tamamıyla anormal
tehlikeler hariç) yapacağı yolculuğun tehlikelerine karşı koyabilmek için
gerekli niteliklere sahip bulunduğu takdirde “yola elverişli” sayılır.
(3) Soğutma tesisatı da dâhil olmak üzere, eşya taşımada kullanılan
kısımları eşyanın kabulüne, taşınmasına ve muhafazasına elverişli olan bir gemi
“yüke elverişli” sayılır.
(4) Denizde can ve mal koruma ile ilgili mevzuat hükümleri saklıdır.
Birincisi denize elverişlilik
meselesidir. Geminin esas kısımları bakımından (makinesi, kazanı gibi) yapacağı
yolculuğun anormal tehlikeler hariç karşı koyabilecek şekilde olmasıdır. Biz
hep size denizde tehlike var dedik. Ama burada tamamıyla anormal tehlike diyor.
Bu şu demektir, denizin muhtelif yerlerinde, belirli mevsimlerde belirli
fırtınalar çıkar. Yani bunlar her sene çıkar ve kaptanlar bunu bilirler. Tabi
gemi bunlara dayanıklı olacaktır. Yoksa başka türlü gidemez. Yani yüke ve
gemiye zarar gelmeden geminin yapılması lazımdır. Ama öyle şeyler olur ki 20–30
senedir hiç ortaya çıkmamış bir fırtına olabilir. İşte bunun gibi anormal
tehlikeler dışındaki tehlikelere karşı koyabilecek bir gemi, denize elverişli
sayılır diyor.
İkinci kavram geminin teşkilatı,
yakıtı, kumanyası, gemi adamları bakımından elverişlilik ise yola
elverişliliktir.
3. fıkra ise yüke
elverişliliktir. Soğutma sistemi de dâhil olmak üzere… Diyor. İşte burada yükün
cinsine göre gemi yüke elverişli olacaktır.
Yani demek ki taşıyanın yapacağı
ilk şey, geminin denize, yola, yüke elverişli halde olmasını sağlamakla
yükümlüdür.
Şimdi gemiyi getirdi. 3. adım ne
olacaktır? à
Ne zaman, nereye getirecek…
Şimdi tabi yolculuk çarterinde
yükün nereden yükleneceği sözleşmede tespit ediliyor. O yükleneceği liman
açıklarına gemiyi getirecektir. Ne zaman getirecektir? à Burada kanun
söylemiyor ama uygulamada çok kullanılan bir usul vardır. Gemi uzaktan
geliyorsa bir gün tespit edersen bu uygulamada pek isabetli olmaz. Yani şu olur
bu olur gecikme olabilir. Onun için uygulamada tek gün koyacaklarına bir
periyot koyuyorlar. Yaklaşık 7 gün filan koyuyorlar. İşte mesela 24 Kasım ve 1
Aralık arası gibi bir süre koyuyorlar. Şimdi buna İtalyancadan gelen bir kelime
kullanılıyor. İngilizce de cancelling clause’dan geliyor. Yani fesih şartından
geliyor. Niye kullanılıyor bu? à 7 gün tespit ediliyor eğer son gün getirmezse
taşıtan akdi feshedebiliyor. Hukuki tanımı bu kançellonun fesih şartıdır.
Peki, 1 Aralık değil 2 Aralıkta
sabah erkende getirirse ne olacaktır? à Somut olaya göre
tartışılabilir. Ama kısaca söylenen tarihte limana getirecektir.
Şimdi bir adım gidecek olursak.
Yükleme limanına gelince gemi şimdi yükleme yapılacaktır. Mal gemiye
yüklenecektir.
A) Yükleme
I- Demirleme yeri
MADDE 1142- (1)
Kaptan, eşyayı almak için gemiyi sözleşmede kararlaştırılan yere demirler.
(2) Sözleşmede yalnızca geminin yükleme yapacağı liman veya bölge
kararlaştırılmışsa, gemi, bu liman veya bölge için tahsis edilmiş bekleme
alanında yükleme yerinin belirlenmesini bekler.
Yüklemede önemli olan hususlar.
Yükleme yeridir. İkinci husus ise sürelerdir. Birde yükleme masrafları vardır.
1. fıkraya bakıyoruz. Burada daha
dar söylemiş kanun demek ki rıhtıma getirecektir. Ama bu sözleşme şartına göre
belirlenir. Ya limanın içine ya da liman açıklarına gelecektir. 2. fıkrada ise
söylüyor…
25 Kasım 2011
Taşımacılıkta hız çok önemlidir.
O yüzden sözleşmeleri saatlerce oturup yazmaya tahammülleri yoktur gemicilerin.
Onun için genel olarak standardize etmişlerdir sözleşmeleri…
Kırıkambar Sözleşmesinde al benim
yükümü götür. Ama nasıl götürürsün ben karışmam diyen sözleşmedir.
2. şık ise belirli bir standart,
belirli bir düzen içinde gitmesini istiyorsunuz. Mesela diyorsunuz ki gemiyi
bana ayır kardeşim diyorsunuz. Veya bunun bir kısmını bana taahhüt diyorsunuz.
Bir de süre önemli, özellikle
periyodik ithalat ihracat yapanlar için zaman faktörü çok önemli ve onlar diyor
ki sen bana gemiyi belli bir dönem sadece benim işime ayır diyor. Böylece
charter party yani çarter sözleşmesi türedi.
Bizde de çarter ya tam(full)
çarter olur ya da kısmi(part) çarter olur. Yani bunlar çarterin alt kollarıdır.
Part(kısmi) için ya belirli bir oranı için veyahut da belirli alanları için
(mesela 1, 2, 3 ve 4. ambar benim) gibi olarak olabilir. Yani ikisi de
olabilir.
Bir de time çarter var birde
voyage çarter vardır. Yani gemiyi ya
belirli bir süre için veyahut da bir kereliğine kiralarsınız. İşte bunlar bu
türlerdir. Voyage çarter da return çarter olabilir, consecutive çarter vardır
(yani peş peşe belli tarihlerde gidip gelecek)
İsmi çarter olmakla beraber
çarter olmayan çarterlar vardır. Bare-Boat Charter (boş, çıplak gemi kirası
gibi) charter with demmise (kiralı demek çarterer burada)
Kırkambar belediye otobüsü gibi
belli gidiş gelişi, hazırsa verirsiniz. Charter party biraz daha taksi ve servis
otobüsüne benziyor. Ama Bare-Boat ise rent a car gibidir. Yani son iki modelde
taşıma taahhüdü yoktur. Kira vardır. Gemiyi kiralıyorlar. Bütün mürettebat,
yakıt, geminin yönetimini hepsini kiralıyor.
Aradaki fark çoğunlukla şudur;
geminiz üç, beş yıllığına birine teslim ediyorsunuz ama geminin geri geleceği
belli olmadığı için charter with demise’da birkaç adamını veriyor donatan
çarterer’a. İşte genelde fark budur ama genel olarak budur.
(yukarıda anlatılanların tablosu)
·
YÜRÜRLÜKTEKİ KANUN
o
Navlun Sözleşmesi
§
Kırkambar sözleşmesi (1138)
§
Çarter sözleşmesi
·
Birinci ayrım
o
Tam(full) çarter
o
Kısmi (part) çarter
·
İkinci ayrım
o
Time çarter
o
Voyage çarter
§
Return
§
consecutive
·
YENİ KANUN
o
Deniz Ticareti Sözleşmeleri
§
Gemi Kirası Sözleşmeleri
§
Zaman Çarteri Sözleşmesi
§
Navlun Sözleşmesi
·
Çarter Sözleşmesi
·
Kırkambar sözleşmesi
Gelelim Yeni kanunda bir farklı
düzen getirildi.
1119. madde ile başlayan deniz
ticareti sözleşmeleri dedi ve başladı bölmeye. Gemi kira sözleşmesi dedi,
ötekine zaman çarteri sözleşmesi dedi (madde 1131) ve ondan sonra üçüncü bir
başlık açtı ve (madde 1138) navlun
sözleşmesi dedi. Yolculuk çarterini (sefer üzerine yapılan çarter sözleşmesi)
ve kırkambarı navlun sözleşmesinin altında başlık olarak aldı. Kanun tasarısını
hazırlayanlar bu sistematiği çıkardılar. Yeni kanunda zaman çarteri
sözleşmesinde bir kişi var ve yük taşımayı taahhüt ediyor. Taşıma taahhüdü
olduğu anda o taşıma sözleşmesidir ve bu deniz yolu varsa navlun sözleşmesi
denir. Yani burada artık zaman çarterini navlun sözleşmesinin dışına çıkarmak
çok doğru değildir. Onların yanılması ise zaman çarteri bazen bazı hükümler ile
o kadar değişir ki kiraya dönüşür işte bu yüzden karışmışlardır ama yine de
doğru değil.
Peki, düzenlenmemiş durumlar
varsa hangi hükümlere başvuracağız? à Yeni kanunda bu
belirtilmemiştir. Dolayısıyla iki kanunun sistematiği özetle budur.
Giriş kısmı bu kadar.
2. Saat
Gemi Kira Sözleşmesi
Gemi kira sözleşmesi diye
düzenlediği kira sözleşmesidir. Geminin belli bir süre kullanılması için gemi
malik teslim ediyor. Herhangi bir tasarrufu olmayacağı gibi herhangi bir ek
taahhüt altına girmiyor. Ama personel yani gemi adamları ile birlikte de
verilebileceğini dikkate alarak kanun madde 1119. maddede söylüyor bunu. Bu
tamamen tarafların arasındaki ilişkidir. Taraflar madde koyarlar.
Ama personelle birlikte verilen
bir madde varsa, mürettebat artık hiçbir şekilde donatan bağlı kalmaması
lazımdır. Ne sosyal güvenlik, ne talimat, ne ücret, ne başka bir şekilde
donatana bağlı kalmayacak. Eğer aralarında ast üst ilişkisi halen kalırsa o
zaman kira sözleşmesi olmaktan çıkar. Bare-Boat çarter olmaktan çıkar yani.
Yani kiracının emrine vermeyi üstleniyor donatan.
Belge imzalayabilirler ama sıhhat
şartı değil bu. Sistematik gidemiyoruz.
1120. madde gemi kira senedi
diyor. Bu sağlık şartı değildir. Zaten isteyebilir diye bitiyor. Yani
tarafların iradesine kalmıştır. Ama tabi genelde yapılır.
Gülünç bir madde 1121. madde. Bir
şerh sistemi getiriyor. Tıpkı gayrimenkul kirasında olduğu gibi kirayı şerh
edebiliyorsunuz. Burada da aynı şey getirilmiştir. Gemi kira sözleşmelerinin
şerhinin kapısını açıyor. Peki, Türk bayrağı çekme hakkı olmayan bir geminin Türk
bayrağı çekme hakkına ait olan bir kişiye kiralanması durumunda, bu durumda bu
şerh 1121’e göre müsteşarlığın tuttuğu özel bir sicile şerh edilir diyor. Ama
bu hukuken yanlıştır. Gemi sicilini düzenleyen maddeler göre, bu tür bir hakkı
ayni hak mertebesine (3. kişilere ileri sürülebilecek bir hak vermiyor gemi
sicili) hadi eğer desek bu madde veriyor. Müsteşarlığın özel sicili diyor. Bu
bir aleniyet fonksiyonu olmayan bir sicildir. Bu bürokratik bir işlemdir. Yani
aslında böyle bir şerh edilince güçlendirilmiş hakkı doğurmaması lazım ama
böyle bir hüküm var işte.
1122’de çok başarılı olmayan bir
hüküm vardır. Kiracı o geminin kullanımından (işletilmesi) doğacak her türlü
başvuru malike gidince kiracı bunları karşılamak yükümlülüğü altındadır.
1123’e göre ise kararlaştırılan
tarih ve yerde denize elverişli olarak gemi kiracıya teslim etmek yükümlülüğü
altındadır. Bu emredici bir hükümdür, kiracıyı bir hükümdür. Yani gemi en az
zaman ve masrafla, para getirilecek amaca uygun olarak kullanılacak halde
teslim edilecektir. Denize elverişli deniyor, yüke ve yola elverişlilik
aranmıyor.
Gemi kira sözleşmelerinde veya
time çarterlarda kiracı veya çarterer gemiden maksimum miktarda yararlanmak
durumundadır. Ancak geminin belli bir yükleri taşınması istenmiyorsa, belli
yerlere gitmesi istenmiyorsa negatif şartlar ortaya koyulabilir. Mesela harp
riski olan yerlere gönderilmeyecektir. Bu cümleden negatif şartlar dışında şart
koşulamayacağı anlaşılmasın sakın pozitif olarak şunu taşıyabilirsin sadece
diyebilir.
Peki, gemi kullanılırken aksaklıklarda ne olacak? à
Eğer ayıplı mal (geminin ayıbından)
dolayısıyla bir aksaklık varsa bu durumda kiraya veren sorumlu olacaktır. Ama
kullanımdan doğanlar kiracıya aittir. Geminin, ayıbından dolayı yirmi dört
saatten fazla bir süre hareketsiz kalması hâlinde, aşan süre için kira bedeli
ödenmez, ödenmiş ise geri verilir. Buna off-hire clause denir. Yani gemi kira
dışı kalmış anlamındadır. 24 saat uluslar arası metinlerde çok kısa bir süre
hiç karşılaşmamış hoca. 7 gün filandır. Ve hocanın fikrine göre bu emredici bir
hüküm değil ve dolayısıyla taraflar değiştirebilir bunu. Hocaya göre ticaret
hukukunda amir hüküm çok azdır ve gerçek anlamda tüketiciyi korumak için
vardır. Ve burada da böyle bir şey olmadığı için emredici yani amir hüküm
değildir. (deniz ticarette 1243’te amir hükümler başlığı altında vardır. Demek
ki ötekiler istediğinizi yaparsınız yani yedek hükümdür.)
1125’e göreyse
gemiyi tahsis amacı içinde kiracı gemiyi istediği gibi kullanabilir.
1129’a göre VIII-
Geminin iadesi
MADDE 1129- (1) Kiracı, sözleşme bitiminde
gemiyi, teslim aldığı hâliyle geri verir. Kiracı, gemide ve tesisatında, normal
bir kullanım tarzı sonucu meydana gelen eksiklik, değişiklik veya aşınmadan
sorumlu değildir.
(2) Sözleşmenin bitiminde gemiyi iadede geciktiği takdirde kiracı,
geciktiği sürenin ilk onbeş günü için kira bedeli üzerinden ve sonraki günler
için kira bedelinin iki katı üzerinden hesaplanacak bir tazminatı ödemekle
yükümlüdür; meğerki kiraya veren, daha yüksek bir zarara uğradığını ispat etmiş
olsun.
Birinci
fıkranın 2. cümlesinin İngilizcesi normal wear and tear excepted’dır. Ve bu
terimin arkasında birçok mahkeme kararı vardır. Ve her bir olayda
değerlendirilir.
1127. maddede
kanun yine sapıtıyor. Malikin müteselsilen sorumlu olduğunu söylüyor. Neden
sapıtmış oldu? à
Çünkü o zaman gemi adamları halen malike bağlıdır. Çünkü teselsül varsa
doğrudan doğruya malike gidebileceğim… Bu durumda ekmek kapısı malik olduğu
için gemi adamları halen malike bağlıdır.
1129/2 à
Ye göreyse gemi iade edileceği yere o gün yetiştirilemez. Peki, 15 gün daha
kira ödenecek doğal olarak. Ondan sonra ise iki katı üzerinden hesaplanır
diyor. Ama bunu tazminat olarak değerlendirdiği için daha az da isteyebilir.
Burada daha fazlasını isteyebileceğini söylüyor ama eğer zarar yoksa daha az
isteyebilir.
1130’a göre
ise TBK uygulanacaktır.
3. Saat
Time Çarter (Zaman Çarteri Sözleşmesi)
Tipik bir
navlun sözleşmesidir. Taşıyan taşıtana yük taşıma taahhüdünde bulunur. Her ne
kadar kanunda tahsis edenin yük taşıma taahhüdünde bulunmadığından navlun
sözleşmesinde bulunmaz. Ama baktığınız zaman tahsis eden niçin tahsis eden
niçin tahsis ediyor. Tahsis edilen ne yapacak bu gemiyi? à
Demirleyip içinde yatmak için değil ticaret yapıp para kazanmak için yük
taşıyacak. Ve gemi tahsis edenin kumandası altındadır.
Madde 1131’den
başlıyor. Burada karşımızda iki kavram çıkıyor. İleride de tartışacağız ve
pratik çalışmada da karşılaşacağız. Teknik yönetim ve ticari yönetim
kavramları… Geminin teknik yönetimi ve ticari yönetimidir. Teknik ve ticari
kusurla karıştırmayın. Minimum 150 yıllık bir kullanımı olan time çarter
sözleşmesinde, buradaki anlayış ise şudur; donatan geminin her türlü teknik
denetimi (bakımı, onarımı, güverte zabitleri, makine zabitleri) tahsis edenin
üzerindedir. Gemiyi çarterler tutan sadece bu gemiden men edilmiş iş ya da
alanlar saklı kalmak kaydıyla para kazanmak için bu gemiyi dilediği gibi
kullanmak hakkına sahiptir. Bu amaca erişmesi lazımdır. Bunun içinde kaptana
dilediği gibi talimat vermek ve yönlendirmek hakkına sahiptir. Çünkü adam bu
işten para kazanmak istiyor. Kiradan farkıysa ben bu geminin sevk ve idare
edeceğim sen de para kazanmana bak diyorum. Yani tahsis eden kişi diyor bunu.
Yani tahsis edilenin yaptığı taşıma mukavelelerini taşımak için bir taahhüt
yapacaksın ve de bunun için gemiyi hazır edeceksin ve de ben senin kaptanına
emir vereceğim. Yani donatan taşıma taahhüdünde bulunuyor yani navlun
mukavelesi vardır burada.
Burada da
kiraya yakın uygulamalarından biri ise yakıt ve kumanya çartererin üzerine
yıkılır. Yani tahsis edilenin üzerine.
Time çarter
sözleşmelerinde çarterer teknik yönetimine karışamaz. Ama donatan taşıma
taahhüdünde bulunacaktır. İşte bu işten para kazanmak için ticari yönetimde
kaptan çartererin sözüne kulak verecek ve onun sözünü dinleyecektir.
1133. maddeye
bakarsanız bunun yine bir navlun mukavelesi olduğu ortaya çıkar. Tahsis eden
geminin teknik yönetimini üstlenir.
I- Tahsis edenin borçları
MADDE 1133- (1)
Tahsis eden, geminin teknik yönetimini üstlenir. Bu amaçla tahsis eden,
belirlenen gemiyi;
a) Kararlaştırılan tarihte ve yerde hazır bulundurmak,
b) Sözleşme süresince gemiyi denize ve yola elverişli ve sözleşmede
belirtilen amaca uygun bir hâlde bulundurmak,
İle yükümlüdür.
1134’e gelince
diyor ki geminin ticari yönetimi tahsis olunana aittir diyor.
Yani kaptan
teknik olan konular dışında işte ne bileyim motor şu kadar çalışır gibi vs.
sevki için tahsis olunanın dediğini yapar.
Hüküm
bulunmayan hallerde ne yapacağız hangi hükümlere gideceğiz? à
Navlun
sözleşmesi hukuki niteliği itibariyle istisna mı yoksa vekâlet midir? Navlun
sözleşmesinde bir sorun olunca nereye gideceğiz ve düzenlenmemişse? à
Borçlar genel hükümleri uygulayabilirsiniz. Özel hükümlere gidecekseniz iki
görüş vardır. Biri der ki istisna akdidir veya vekâlet akdidir diyor. Yani
diyorlar ki önce özel hükümlerde uygun olan sonra genele gidilir diyorlar.
Hocanın görüşü ise istisna akdi olduğu yönündedir. Çünkü vekâlette ücret
istisnadır ve koyulmadıkça istenemez ama navlunda ücret asıldır. Ayrıca
vekâletten istediğiniz zaman istifa mümkünken navlunda böyle bir durum yoktur. à
Dolayısıyla burada hocanın görüşüne göre navlun veya istisna sözleşmesine
gidilir diyor. Ama ayrıntıya girmiyoruz.
1 Aralık 2011
Geçen hafta kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Bülent Bey sizinle o iki sözleşmeyi işlemiş. Şimdi de navlun
sözleşmesinin icrasına geleceğiz biz.
Navlun Sözleşmesinin İcrası
Navlun sözleşmesinin icrasında
başlangıçta işte gemi temin edecek. Onu söylemiştik geçen hafta; denize, yola,
yüke elverişli gemi olacak bu gemi. Ondan sonra işte gemi yükleme yerine
gelecek. Hatırlatmak gerekirse 1142. madde
A) Yükleme
I- Demirleme yeri
MADDE 1142- (1)
Kaptan, eşyayı almak için gemiyi sözleşmede kararlaştırılan yere demirler.
(2) Sözleşmede yalnızca geminin yükleme yapacağı liman veya bölge
kararlaştırılmışsa, gemi, bu liman veya bölge için tahsis edilmiş bekleme
alanında yükleme yerinin belirlenmesini bekler.
Şimdi gemi için bir demir yeri
var bir de yükleme yeri var. Bu demir yerinden maksat kararlaştırılan liman
sınırları içine geminin gelmiş olması lazım. Tabi her limanda demir yerleri
vardır. Bekleyecek olan gemiler içindir bunlar. Eğer demir yeri belirlenmemişse
yani birden çok demir yeri varsa belirlenmesini bekleyecektir. Şimdi kanun o
kadar sırayla yapmış ki hükümleri ben de mecburen sırayla gidiyorum. Tabi gerek
olduğunda başka maddeleri alıp sisteme koyacağız.
Şimdi yine yükleme konusunda,
önemli olan; şimdi bu geminin yükü almaya hazır hale gelmesidir. Demirleme
yerine gelmesi yeterli değildir. Oraya geldikten sonra bir muamele var. O da
nedir? à
O da “hazırlık bildirimi” adı altında. Madde 1152. Şimdi şöyle oluyor. Navlun
sözleşmesi yapılıyor. Yükleme limanı şurasıdır şu tarihte bulunacaktır. Geçen
hafta bahsettik kesin tarih belirlenemez uygulamada, kançelodan bahsettik.
Uygulamada çok kullanılan bir şeydir bu. Yani şöyle oluyor tahmini tarih
veriyorlar. Neyse kısaca gemi bu şekilde belirlenen sürede gelecek demirleme
yerine. Demirleme yerine gelince ne yapacak? à Bir ihbarda bulunacak.
Kime bulanacak? à
Taşıtana. Biz buna ihbar diyorduk. Hazırlık mektubu diyorduk. Yeni kanunda buna
hazırlık bildirimi diyor. Madde 1152’de. Hazırlık bildirimi 1152/1’e göre, gemi
limana geldikten sonra yazılı olarak (kaptan gönderiyor tabi gelende bunu)
hazırlık ihbarı veriliyor taşıtana. (tabi navlun sözleşmesine taraf olduğu
için) Ne yazılacak? à Şu tarihte geldim yükü almaya hazırım şeklinde
gönderiliyor. Bu taşıtana vardığı andan itibaren hüküm ifade ediyor. 1152/2’de
demirleme yerine varınca diyor. Yani söylediğimiz şeyi söylüyor.
1. Hazırlık bildirimi
MADDE 1152- (1)
Yüklemenin belli bir günde başlayacağı kararlaştırılmamışsa, taşıyan veya
yetkili bir temsilcisi, ikinci ilâ beşinci fıkra hükümlerine uygun olarak
taşıtana bir hazırlık bildiriminde bulunur.
(2) Hazırlık bildirimi, gemi, 1142. maddede öngörülen demirleme yerine
varınca yapılır.
(3) 1142. maddenin ikinci fıkrasında yazılı hâllerde, hazırlık
bildiriminde bulunulması üzerine gemiye, yükleme yeri gösterilmez veya suyun
derinliği, geminin selameti, yerel düzenlemeler veya tesisler verilen talimata
göre hareket etmeye engel olursa, gemi, bekleme alanında kalır. Bu hükmün
uygulanmasında, liman yönetiminin talimatı, taşıtanın talimatı hükmündedir.
(4) Yolculuk çarteri sözleşmesine veya taşıtanın sonradan verdiği
geçerli bir talimata göre, taşıtandan başka bir kişiye bildirimde bulunulması
gerekiyorsa, bildirim bu kişiye yapılır. Bildirimin muhatabı bulunamazsa veya
muhatap bildirimi almaktan kaçınırsa, bu durum derhâl taşıtana bildirilir. Bu
takdirde, hazırlık bildirimi, bildirim girişiminde bulunulduğu tarihte yapılmış
sayılır.
(5) Hazırlık bildiriminin geçerliği, herhangi bir şekle bağlı değildir.
Hazırlık bildiriminin hüküm doğurması için, muhatabına ulaşması zorunludur.
Yükleme yerini
de belirtiyor bu madde. Yükleme yeri ile demirleme yeri arasındaki farkı şöyle
belirtelim; demir yeri liman içindedir. Gemilerin demirlendiği, beklediği
yerdir. Yükleme yeri ise artık rıhtıma yanaşacak. Yani yükü alabileceği yere
gelecektir. Bu yükü yere gelmesi, geminin büyüklüğüne göre limanın su
seviyesine göre rıhtıma yaklaşacak gemi. Yani yanaşacak tamamen yan yana
gelecek rıhtımla. Bazı gemiler için rıhtıma yanaşma imkânı olmaz. O halde bu
büyük gemiler su seviyesi yüzünden yanaşamazlar. O zaman onlar belirli bir
açıklıkta demirlerler. Oradaki yükler malalara yüklenmek suretiyle götürülür ve
orada deniz vinciyle gemiye konulur. Bu yükleme bu şekilde yapılır. Ama biz o
büyük gemileri bir kenara bırakalım.
Şimdi bu
demirleme yerine gelmesi geminin, geniş anlamada yükü almaya hazır olmaktır. Bu
mektupta gösterilen sürenin sonunda yükleme yerine gelmesi ise geminin yani
fiilen artık yükü almaya hazır almaya gelmesi ise dar anlamda yükü almaya hazır
hale gelmesidir. Şimdi bu sonradan talimat verire değinemeyelim.
Hazırlık
mektubunun ne önemi var? à Yüklemede süre var. Yüklemenin önemli ikinci etabı
süredir. Yüklemede muhakkak süre cereyan eder. İşte bu hazırlık mektubunun
verilmesi yükleme süresinin başlangıcının tarihinde rol oynar hazırlık mektubu.
Peki, nasıl rol oynuyor? à 1153. madde.
2. Yükleme süresi
MADDE 1153- (1)
Yükleme süresi, hazırlık bildiriminin, muhatabına ulaşmasını izleyen ilk takvim
günü ve eğer yüklemeye fiilen başlanmışsa, o andan itibaren işlemeye başlar.
Sürenin işlemeye başladığı anda, yüklemeye fiilen başlanamaması hâlinde de
1156. madde uygulanır.
(2) Yükleme süresi sözleşme ile belirlenmemişse, yüklemenin yirmi dört
saatlik kesintisiz çalışma ile yapılması hâlinde ihtiyaç duyulacak süre,
yükleme süresi olarak kabul edilir. Bu süre hesaplanırken, yüklemenin
yapılacağı liman, taşımayı yapan gemi, yükleme tesis ve araçları ve yükün
niteliği ile birlikte yükleme limanı düzenlemeleri ve yerel teamül göz önünde
bulundurulur.
(3) Taraflar, yükleme süresi için ücret ödenmesini
kararlaştırabilirler.
Burada yükleme
süresi o hazırlık bildiriminin taşıtana veya temsilcisine ulaşmasını izleyen
ilk takvim günü (takvim gününden ne anlarsınız. Yani iş günü değil yani her
hangi bir gündür. Yani iş günü değildir.) başlar veya bundan önce eğer fiilen
başlanmışsa o zaman da tabi bu fiilen başladığı tarihten itibaren süre işler.
Şimdi sürenin başlangıcını bu şekilde tayin edelim. Onun detayına biraz sonra
geçeceğiz.
Bundan evvel
yüklemenin, bu süre içinde neler yapılacak onları görelim. Şimdi hangi yük,
hangi gemiye yüklenecektir. […]
Gerçeğe aykırı
bir beyanda bulunmuşsa böylece sözleşmede kararlaştırılan yük değil de başka
bir yük yüklemeye kalkarsa bunun ağır sorumlulukları olur. Kim için? à
Yükleten ve taşıtan için. Nerede yazıyor bu? à 1145’de yazıyor.
Taşıtan ve yükleten eşya hakkında taşıyana doğru ve tam beyanda bulunacaktır.
Taşıyana karşı sorumlu olmaları için kusur şart değildir. Ama onlar dışındaki
kişiler için kusur aranır. Tabi sorumlu olurlar dediğimiz anda ne gerekir? à
Bir zarar lazımdır. Zarar olmadan neyden sorumlu olacaktır.
Şimdi burada
kanunda, bazı yüklerin yüklenmemesi gereken yükler olarak sayıyor. 1146, 1147
ve 1148. maddeler. Bu maddeleri genel bir çerçeve içinde söyleyeceğim. 1146’da harp
kaçağı veya ihracı, ithali veya transit olarak geçirilmesi
menedilmiş olan eşyayı yüklerse ve taşıyan zarar
görürse taşıyana karşı sorumlu olurlar.
MADDE 1146- (1)
Taşıtan ve yükleten, harp kaçağı veya ihracı, ithali veya transit olarak
geçirilmesi menedilmiş olan eşyayı yükler
yahut yükleme sırasında mevzuata, özellikle
kolluk, vergi ve gümrük kurallarına aykırı hareket ederlerse, taşıyana karşı
sorumludur; bu yüzden zarar gören diğer kişilere karşı ise ancak kusurları
varsa sorumlu olurlar.
(2) Kaptanın onayıyla hareket etmiş olmaları, taşıtan ve yükleteni
diğer kişilere karşı sorumluluktan kurtarmaz. Bunlar eşyanın el konulmuş
olduğunu ileri sürerek navlunu ödemekten kaçınamazlar.
(3) Eşya, gemiyi veya içindeki diğer eşyayı tehlikeye sokarsa, kaptan,
bunu karaya çıkarmaya veya zorunluluk hâllerinde denize atmaya yetkilidir.
1146
birincisiydi. İkincisi ise gizlice yüklenen eşyadır. Gizlice denilince ne
olduğunu herhalde anladınız. Yani kaptana bildirmeden kaçak yüklenen eşyadır.
Buradan da doğacak zararı tazminle yükümlüdür yükleten ve taşıtan. Eğer böyle
gizlice yüklenmişse 1147’de kaptan bu eşyayı çıkarabilir. Veya yolda atabilir
diğer yüklere zarar verecekse yani imha edebilir. Ve hiçbir sorumluluğu olmaz
kaptanın.
Nihayet
1147’de tehlike eşyadır. Mesela patlayıcı bir şey olabilir. Silah olabilir. Bu
şekildeki mallar eğer yüklenmişse taşıyan zarar gördüğü takdirde kusuru olmasa
da sorumlu olur yükleyen taşıtan ama diğer kişilere karşı kusuru varsa sorumlu
olur.
Bunların
ayrıntısına girmiyoruz ama bunları bilmek lazımdır. Yani bu şekilde olmayacak
sözleşmede belirtilen yükün yüklenmesi lazımdır.
Navlun
sözleşmesinde tekrar geleceğiz buraya başka yüklerin yüklenmesine.
Bir de gemi
meselesi vardır. Başka gemiye yükleyebilir mi acaba? à Navlun sözleşmesinde gemi belirtilir. Çünkü
bu söylediğimiz hükümler yolculuk çarterine aittir. Yolculuk çarteri şeklindeki
navlun sözleşmesini inceliyoruz şimdi. Başka gemiye yüklemede 1150. maddededir.
Tabi taşıyan taşıtanın iznini almadan başka gemiye yükleyemez. Yani sözleşmede
tayin edilenden başka gemiye.
Burada kanunda
yazmamakla beraber uygulamada rastlanan bazı navlun sözleşmelerine ikame şartı
koyulur. Yani taşıyan der ki, bu yükü A gemisine veya B gemisine yükleyeceğim
der. Tabi o gemilerin aynı teknik niteliklere sahip olması gerekir orada.
Sağlam gemiye yazıp da sonra çürük gemiye yükleme olmaz tabi. Böyle bir ikame
şartı varsa o zaman ötekine yükleyebilir. Bazen de bu şart şöyle olur. A
gemisine der ve o gemiye mümkün olmazsa B gemisine yüklerim der. Tabi böyle bir
ikame şartı olunca o zaman A’ya mümkün olmayacak ki B’ye yükleyecektir.
Denizcilikte tabi deniz tehlike olduğu için özel durumlar karşımıza çıkabilir.
IV- Başka gemiye yükleme ve aktarma
MADDE 1150- (1)
Taşıyan, taşıtanın iznini almadan eşyayı başka gemiye yükleyemez, yüklerse
bundan doğacak zarardan sorumlu olur; meğerki eşyanın kararlaştırılan gemiye
yükletilmiş olması hâlinde de zararın meydana gelmesi kesin ve zarar dahi
taşıtana ait olsun.
(2) Tehlike hâlinde ve yolculuk başladıktan sonra yapılacak aktarmalar
hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
Birinci
fıkranın son satırında bir yazım hatası var. Hem de diyor hem dahi diyor. Böyle
bir yazım hatası vardır. Buradaki ikinci dahi burada fazladır. Kanunda böyle
hata olmaz. Baskı hatası olmaz.
Şimdi taşıyan yükü gemiye yüklerken güverteye koyması için ancak
yükletenin kabulü lazımdır. Bakın bu hak kanunen yükletene verilmiştir. Tabi
uygulamada daha çok taşıtan kabul etmişse der, tabi ki navlun sözleşmesinde
hüküm varsa bu konuda o zaman o hüküm nazara alınır. Böyle bir şey yoksa kanun
diyor ki madde 1151/2’de ) Taşıyan, eşyayı ancak yükleten ile arasındaki
anlaşmaya veya ticari teamüle uygunsa ya da mevzuat gereği zorunluysa güvertede
taşıyabilir. Şimdi bu mevzuat gereği sorumluysa ifadesi yeni kanunda
koyulmuştur. Bugünkü kanunda yoktur. Ticari teamül diyor. Ticari teamül işin
mahiyetinden çıkan bir şeydir bu. Şimdi niye güverteye yükleme böyle bir şarta
tabi tutulmuştur? à Güverte daha tehlikeli ve zarar görme ihtimali daha
yüksektir. Ya yükletenin kabulü ya da navlun sözleşmesinde ya da konşimentoya
yazılması gerekir. Aksi halde taşıyan yükü güverteye yükleyemez yüklerse
sorumluluğu çok ağırdır. Onun ağırlığını taşıyanın sorumluluğu bahsinde
söyleyeceğiz. Ancak yükleten izni vermiş ama eğer taşıyan bu yükü ambara
yüklemişse o zaman o güverteye yüklenen mallar için istisna vardır taşıyanın
sorumluluğundaki istisna, işte bu istisnadan faydalanamaz. Onun için güverteye
yükleme taşıyanın sorumluluğundaki istisnanın söz konusu olabilmesi için, hem
güvertede taşınacağının kabul edilmesi lazım yükleten tarafından, navlun
sözleşmesine veya konşimentoda hüküm bulunması lazım ve de malın da fiilen
güvertede taşınması lazımdır. Güvertede taşımayıp da ambara koyarsa normal
sorumluluk hükümlerine tabi olur o istisna gerçekleşmiş olmaz.
Şimdi güverte
de küpeştede diyor. Küpeştede geminin dış kısmıdır. Şimdi ticari teamül veya
mevzuat gereği diyor. Biz hiçbir mevzuata rastlamadık. Böyle bir mevzuat
yoktur. Daha çok teamüldür. Bunda da şu rol oynar. Hiç kimse malının hasar
görmesini istemez. Hasar ihtimali daha yüksektir. O zaman bu teamül nasıl
belirlenmiştir? à
Neye bakacağız? à
Deniz suyuyla ıslanmak suretiyle hasar görmeyecek eşya güverteye konulabilir.
Kuru yük gemilerinde olur güverte. Bu konteynır taşımacılığı olabilir. Onun
bazı özellikleri vardır. Çünkü konteynır dediğimiz yükün özelliği şu, o
konteynır içinde ambalajlı yükler yükleniyor. Ama birçok yük yükleniyor. Genelde
kırkambar sözleşmelerinde oluyor. İçinde birçok kişiye ait yüklerdir. O gemiler
sadece güverte şeklindedir. Ambar yok onda. Yani konteynır ambar rolü oynuyor.
Konteynırı geminin bir ambarı olarak kabul ediyoruz. Ne faydası var
konteynırın? à
Yükleme boşaltmayı hızlandırıyor ve de hasar görme ihtimalini azaltıyor. Bir
özelliği de şu, konteynır gemiye ait oluyor. Yük sahibinin fabrikasına
yollanıyor. Yük sahibi kendi yerinde yükleniyor. Onu tıra koyuyorlar. Gemiye
kadar götürüyor tır. Ama burada kapatılıyor yüklenince. Böyle olunca birçok
hukuki mesele ortaya çıkıyor. Yükleme tabi burada konteynırın içine koymak mı
yoksa geminin içine koymak mıdır? à Tabi ki geminin içine
koymaktır. Bizim kanunda hüküm yok ama anlaşmalar var.
Şimdi bu
eşyayı güvertede taşıyamaz derken bunları söyledik. Ama konteynır güvertede
taşınır. Hatta hepsi güvertede taşınır.
Bir de şunu
söyleyelim ondan sonra süreye geçeriz. Yükleme masrafları; 1143. maddeye bakın.
II- Yükleme giderleri
MADDE 1143- (1)
Sözleşme, yükleme limanı düzenlemeleri ve bunlar yoksa yerel teamül ile aksi
öngörülmüş olmadıkça, eşyanın gemiye kadar taşıma gideri taşıtana, yükleme
gideri ise taşıyana aittir.
Şimdi eşyanın
malın gemiye kadar götürülmesi demek, gemi vincinin alabileceği yere götürmek
demektir. Yani tam yanına götürecektir. Buradaki masraflar taşıtana ait tabiî
ki de. Oradan geminin içine alma masrafları taşıyana aittir tabi ki. Burada yer
almayan ama uygulamada çok alan bir clause var. O da şudur; şimdi sözleşmeye
bir şart konuyor. Bunların ilk harfleri FIO bunun açılımı Free In and Out.
Burada şu demek, in demek gemiye almak out ise gemiden çıkarmak. Yani in ile
yüklemeyi out ile boşaltmayı bahsediyor. Free’de şu anlama geliyor yani FIO
şartı şu anlama geliyor. Yükleme ve boşaltma masrafları taşıtana veya yükletene
aittir deniyor. Hatta bazılarının sonuna S geliyor. Yani FIOS oluyor. Store
olarak açılımı ve istif deniyor buna da. Yani istiflemek de taşıtana ait oluyor
o zaman. Yalnız burada bir özellik var; bunu sadece masraf bakımından söylüyoruz.
Yani bu şart sadece yükleme ve boşaltma şartlarının yükle ilgiliye ait olması
demektir. Yüklemede taşıtan boşaltmada da gönderilene ait olmasıdır.
İngilizlerdeki mana esasen budur. Yalnız kara Avrupa’sında, Türk hukukunda bunu
bir sorumluluk hükmü olarak da kabul ediyoruz. Yani masraf ve sorumluluk olarak
kabul ediyoruz. Bunun ayrıntısını taşıyanın sorumluluk bahsinde göreceğiz.
Burada sadece masraf açısından gördük.
2. Saat (Eksik Ders)
Yüklemede
taşıtan, boşaltmada gönderilen à İngiliz sistemi
Yükleme
taşıyana, boşaltma taşıtana ait genel olarak.
Yükleme
(kanuni bir süredir bu. Taraflar arasında anlaşma yapılmasına ihtiyaç yoktur.
Ne zaman başlar? Haz. Bildiriminin varması + ilk takvim günü) ve bekleme süresi:
zaman ister ve iki süre vardır.
Yükleme süresi
sözleşmede söylenmemişse à yüklemenin 24 saatlik…
“5 tonluk yük,
gemiye yüklenecek, günde 1 ton yüklemek mümkünse, yükleme süresi 5 gün olur.”
**Sürastarya Süresi:
Yükleme
süresinden çok önemli bir farkı var. Mutlaka sözleşmede buna ilişkin bir hüküm
olmalı. Kanuni değil, akdi bir süredir.
Yükleme süresinde
yüklemenin bitirilemeyeceğinden bahisle bir ek süre konur, işte bu sürastarya
süresidir. (ücrete tabidir. Taşıtan taşıyana veriyor.)
!Yükleme
süresi için kanun yeni olarak, taraflar isterse ücret kararlaştırılabilir
diyor.
Sözleşmede
sürastarya süresi var denmiş ama belli edilmemişse, on gündür diyor kanun. Bu
süre bitince kaptan gidecek.
*Yükleme
hakkındaki hükümler à Emredici değildir.
*Sürenin
başlaması, yükleme, yükleme bitmeyip de yükleme süresi bitince sürastarya
süresi başlar.
*Yükleme
süresi + sürastarya süresi = bekleme süresidir.
Yükleme
süresinde ücret kararlaştırma imkânı var.
1155 madde /2.
fırkaà
sürastarya parası belirlenmişse daha fazlasını isteyemez taşıyan.
Sürastarya
ücreti à
yüklemeye devam için geminin bir süre daha taşıtanın yanında bekletilmesidir. O
nedenle hiçbir şekilde tazminat vs. değildir hukuki mahiyeti. Zarar vs. gerek
yoktur. Ek bir ücrettir.
1155/3:
sürastarya ücreti kararlaştırılmamışsa à taşıyanın yaptığı
zorunlu ve yararlı giderler istenir.
Sürastarya
süresinin borçlusu alacaklısı kimdir?
1155/4 à
Ödenmedikçe taşıyan yola çıkmaz ve çıkmadığı sürece uğradığı masrafları
isteyecek taşıtandan.
*Eski kanunda
bu hüküm yoktu, hareket ediyordu bu sefer vardığı yerde gönderilenden o parayı
almaya çalışıyordu. İhtilaflara yol açıyordu.
Sürastarya
parası, süre sonunda doğar ve muaccel olur.
Ödenmezse ne
olacak dava mı açacak? Hayır, yola çıkmaz (hakkı var artık) Eskiden
bekleyemiyordu yola çıkması gerekiyordu. Artık bunu yapabilirler.
Sürastarya ve
yükleme süresi nasıl işleyecek?
Sürenin
işlemesi sırasında bazı engeller çıkar à (1) taşıyanın faaliyet
alanında, à
(2) taşıtanın faaliyet alanında à (3) her ikinsin faaliyet alanında çıkabilir.
1156/2: Taşıtanın
faaliyet alanı
Yükün gemiye
kadar getirilmesi à Taşıtanın faaliyet alanıdır ve masrafları taşıtana
ait kusurla alakası olmayan engeller çıkabilir.
Mesela tırla
başka şehirden geliyor yük. Kaza oldu, kusur vs. yok, tesadüfî bir olay ama
sonuçta gecikme oldu. Sonucu ne? Süre işlemeye devam eder! Taşıyanın lehine bir
durumdur, sonunda sürastarya başlayacak.
Hazırlık
gününün ertesi günü süre başlayacak ama fiili yükleme olmayacak çünkü yük yok
gelmedi! (Çok önemli !!)
1156/3:
Taşıyanın faaliyet alanı:
Bu alanda bir tesadüfî
sebep oluşursa ne olur? Süre durur.
Mesela
kaptanın adamları grev yapıyor, gemi vinci arıza yapmıştır. Yükün gemiye
alınması mümkün değil, o sebep yüzünden.
3. kategori;
her iki faaliyet alanında ortak tesadüfî sebep oluşursa?
Fırtına, buz
istilası olursa ikisini de etkileyen?
Süre işler ama
o duran süre sonra eklenir o süreye. Yani süre sayacak à Taşıtanın lehine ama
taşıtan da taşıyana belli bir para ödeyecek o süre için à taşıyanın lehine ( o
engel süresince süre uzuyor ve her uzayan gün için sürastarya parası ödeniyor)
1156/5:
tamamen bir açıklama hükmü aslında
Bugün engel
çıktı, süre durdu. Engel kalktı à Kaldığı yani durduğu yerden devam edecek, zaten
başka ihtiyaç yok.
1156/6: Bu
sebeplerin kusurla ilgisi yok dedik. Ama şu olabilir; taşıyanın faaliyet
alanında mesela, eğer sebebin ortaya çıkmasında kusur varsa taşıyan için o
hüküm uygulanmaz. (çok önemli)
Kusur ilkesi,
faaliyet ilkesinin üstüne bu koşullarda çıkar. Taşıtanın faaliyet alanı olsa,
taşıyanın kusuru varsa, kendi lehine olan sonuçlardan yararlanamaz.
Eğer taşıtan,
yüklemeyi söz konusu sözleşmedeki sürelerden önce sonra erdirmişse, bu geminin
lehinedir, vakit kaybetmeksizin ticaret yapmış olacak çünkü. Kalan süre için,
taşıyan, taşıtana bir para verir. Bu paraya yeni kanun “hızlandırma primi”
demiştir. (sözleşmede kararlaştırılabilir bu para, hüküm konabilir.)
Uygulamada bu
para, sürastarya ücretinin yarısı olarak kararlaştırılır.
2 Aralık 2011
Navlun sözleşmesinde boşaltma
limanı gösterilmese de olur derler. Ama kürsünün asi veledi ben deniz mutlak
suretle boşaltma limanın gösterilmesi lazımdır derim. Çünkü taşıtanın iradesi
olması lazımdır diyorum. Ama onlar gönderilen de boşaltma limanında olması
zorunlu değildir derler. Yani götür Marmara’nın ortasına boşalt olabilir
derler. Bense olmak zorunda diyorum. Çünkü taşıma sözleşmesinde (navlun
sözleşmesi taşıma sözleşmesinin alt kavramıdır. Taşıma karayı, havayı, denizi
ve demir yolunu da kapsar.) irade nedir? à Yükün buradan alınıp
oraya götürülmesi ve orada teslim edilmesidir. Öbür türlü sıradan bir hizmet
sözleşmesi vardır. Orada iradem taşıma değildir. Beni bu pislikten kurtar
diyorum taşıyana. İradem buradan oraya götürülüp ve orada birisine yani bana ya
da sattığım kişiye gönderiyorum yani onun bunu alması olmasıdır. Malın ortadan
kaldırılması ise taşıma iradesi değil başka bir iradedir. Burada faraziye ne
oluyor? à
Taşıtan sıfatını alan yani burada bu sıfatı alamayacaktır bana göre,
mülkiyetini devrediyor. Burada bir terk vardır. Mülkiyeti terk ediyor. Götür at
şunu diyor. Belki cezai yaptırım var o malı elinde tutmasında (çevre kirlenmesi
ayrı onu bir kenara bırakıyoruz.) ama mülkiyetinin terk iradesi var. Gemiye
vermekle iradesi beni bundan kurtar. Ben bunun mamelekimin dışına bırakıyorum
diyorum. Ama doktrin çoğunlukla bu fikirdedir. Siz kendinize göre karar
verirsiniz. Çoğunluk benim karşı tarafımda.
Boşaltma limanının navlun
sözleşmesinde gösterilmesi tabi gerekir ama şart değil. Şöyle ki, yol boyu
taşıyana talimat verilmesi mümkündür. Belli bir bölge veya coğrafi alan veya
koordinatlar verilerek ve şurada talimat verilecek. Bu önemli ama. Nihai
boşaltma yerini sefer sırasında taşıyana ihbar etmeyi taşıtan bir hak olarak
elinde tutabilir ama navlun sözleşmesinde bu talimat en geç ne zaman ve nerede
verilecek diye. Denir ki Baltık limanları, kuzey Avrupa limanları doğu Akdeniz
limanları, Akdeniz’deki bir Türk limanı bunun da en geç diyelim ki Kıbrıs
civarındayken şeklinde bildirilecektir diye belirtilmesi gerekir. Aksi takdirde
taşıyan ilk bulduğu yere boşaltır. Öyle ya verilmedi talimat, alacaklı
temerrüdü var. Borçlar hukukunu hiçbir zaman unutmayın. Dolayısıyla taşıyan
getirecek gemiyi orada hazır edecek boşaltmaya. Yine boşaltma limanı olarak
yine iki şart var. Bir liman olarak belirtilebilir, birde spesifik nokta olarak
belirtilebilir. Birinci şıkka örnek; İstanbul limanı (tarifi yeşil köyde fener
var oradan Kadıköy burunu ama nereye) bu mümkün. Veyahut da, Haydarpaşa, Salı
pazarı üç numaralı iskele gibi spesifik nokta da verilebilir. Bu biraz zordur çünkü
liman o gün dolu olabilir, gemi yanaşamayabilir. Çoğunlukla liman denilir.
İstanbul limanı gibi. Geldiği zaman kaptan der ki, geldim nereye yanaşacağım.
Dolayısıyla 1166. maddeye bir göz atarsınız. 2. fıkrasına bakın.
I- Demirleme yeri
MADDE 1166- (1)
Kaptan, eşyayı boşaltmak için gemiyi sözleşmede kararlaştırılan yere demirler.
(2) Sözleşmede yalnızca, geminin boşaltma yapacağı liman veya bölge
kararlaştırılmamışsa, gemi, bu liman veya bölge için tahsis edilmiş bekleme
alanında boşaltma yerinin belirlenmesini bekler.
Kararlaştırılmamışsa diyor ama
oradaki ama fazladır. O zaman kaptan talimat bekleyecek. Hazırlık ihbarında
bulunacak. Ben geldim nereye yanaşayım diye. Şimdi iki şık var. Ya kaptana
doğru dürüst talimat gider ya da gitmez. Doğru dürüst talimat gittiği zaman
kaptan gemiyi oraya getirmekle yükümlüdür. İstanbul limanına girdi, liman
hudutları içine girmesi lazımdır ama. Çanakkale’den ben geldim demesi yetmez.
Marmara adasının oralarda ben geldim demesi yetmez. Zaman kazanmak için
kaptanlar çok yapar. İstanbul limanı hudutları içine girmiş olacaktır. Her
limanda bekleme yerleri vardır. Onlar yine liman yönetmeliklerinde
koordinatlarıyla bellidir. Bizde de bellidir. Kaptana talimat geldi o zaman
kaptan oraya götürmeye mecburdur. Kaptana talimat gelmedi veya gelen talimat
uyulması mümkün değil çünkü geminin yanaşabileceği yer değil. Gemi dolu oraya
yanaşamayacak. Draft’ı el vermiyor geminin. Bizim dilde su çekeni derler.
Yüklemede de aynı şey. Yüklemede de geldi yüklemeye hazırım dedi. Gir filan iskelede
hazır ol dendi. Kaptan ben gidemem dedi. Niye dediler. Yükledikten sonra
çıkamam ben oradan dediler. Draftım el vermez dediler. Uygulaması hem ilginç
hem de kılçıklıdır yani. Eğer yer gösterilmezse veya oraya gitmesi mümkün
değilse o zaman kaptan orada bekler getir der yükünü buraya ne yaparsan yap
beni ilgilendirmez derler. Ya yeniden bir talimat verilir. O zaman da yine ya
gider ya da kalır yerinde duruma göre.
Ama ben geldim hazırım dediği an
yani hazırlık ihbarını yaptığı andan sonraki ilk takvim günü boşaltma süresi
başlar. Aynen yüklemede olduğu gibi. Mevcut kanunda derdi ki, hazırlık ihbarı
ben hazırım yüklemeye veya boşaltmaya, geldim talimat bekliyorum ihbarı; bu
ihbar iş günleri ve iş saatleri içinde yapılacak. Varması gereken bir beyandı ve
şimdi de öyle varması gereken bir beyandır. Ve hükümlerini muhatabına vardıktan
sonra doğuracaktır. Süre ilk iş günü başlayacaktır derdi eski kanun.
Dolayısıyla cumartesi tatil varsayıyoruz. Cumartesi ihbarda bulundu ben geldim
diye. Bu ihbar pazartesi yapılmış sayılacaktır ve süre Salı başlayacaktır 30 Haziran
2012’ye kadar. Yani bu beyan iş günü yapılacak o zaman diğer iş günü süre
başlayacak. Ama iş günü dışında yapılırsa sonraki ilk iş gününde yapılmış
sayılacak ve süre ondan sonraki iş gününde başlayacaktır. Cuma günü geldi
ihbarı yaptı, iş günü okey, diğer iş günü pazartesi süre başlayacaktır. Bugünkü
yeni kanunda hepsi takvim günüdür. Tatil-iş günü ayrımı yoktur. (İş hukuku
derslerinden söylendi mi bilmiyorum. Mevzuatımıza göre cumartesi iş günüdür.
Hafta tatili kanuna göre Pazar günü hafta tatili olarak kabul edilmiştir.
Cumartesi iş günüdür. 1974 senesinde bakanlar kurulu bir karar çıkardı ve dedi
ki, kamu personeli için cumartesi çalışma olmayacaktır dendi. Tabi bu kararın
çıktığı günün ertesi günü sendikalar harekete geçti. Toplu iş sözleşmelerinde
cumartesi Pazar tatil günü olarak yazıldı. Gerisinde de adım adım bu yerleşti.
Yani artık cumartesi tatil oldu ama kanunen cumartesi tatil değildir. İş
yerinizden 5 gün izin alırsınız cumartesi işe gitmeniz gerekiyor.)
İkinci ders pratiğe başlayacağım
ama şunu da söyleyeyim; yüklemede ve boşaltmada ihbarın ertesi günü başlardan
kasıt bir sonraki günün ilk vardiyası ilk mesaisiyle başlar. Bunu bilmek
zorundasınız siz. Bu limanda mesai şartı ve çalışma kurallarını bilmek
zorundasınız. Mesai 9-18 olabilir o zaman 9’da orada olacaksınız. Mesai 3
vardiyaysa mesela, o zaman 00.00’da orada olacaksınız ertesi günün ilk
vardiyası o olduğu için. Yani ihbarın vardığı günün ertesi gününün ilk çalışma
zamanında başlar süre.
Yüklemeye mütenazır olarak
boşaltmada da belli bir masraf paylaşımı kuralı var. Hepsi sözleşmeye açık
yalnız onu tekrar edeyim. Bütün bu söylediklerimiz ve söyleyeceklerimiz akdi
ilişki içerisinde cereyan eden olaylarıdır. Yani taraflar akdi ilişki ile
düzenleyebilirler bu söylediklerimizi. Mesela varınca ihbar yapılacak ama
ihbardan 3 gün sonra yükleme başlayacak şeklinde olabilir. Taşıyan hazırlık
ihbarını limana 12 saat kaldığı zaman yapabilir. Hepsi sözleşmeye açıktır.
Taraflar anlaşmamışlarsa, uyuşmazlık doğduysa yargıç kanuna bakacak eğer
anlaşma varsa anlaşmaya bakacaktır. Yükleme ve boşaltmada masraflarda da aynı
şey. Prensip olarak taşıtan yükün gemiye alınabileceği noktaya kadar getirmekle
yükümlüdür. Ondan sonrası taşıyana aittir. Boşaltma limanında ambardan yükü
alıp kaldırıp karaya indirmek taşıyanın sorumluluğundadır ondan sonrasına
taşıyan karışmaz gönderilene aittir kalanı. Bununda aksi sözleşmeye kararlaştırılabilir.
Yükleme masrafları taşıtana, boşaltma masrafları gönderilene aittir
denilebilir. Kim ekonomik açıdan ağır basıyorsa onun sözü geçer sonuçta
sözleşme serbestesi vardır.
1168/5 ile 1169/1 biraz öncede
söylediğim gibi hazırlık ihbarı karşı tarafa varacak vardıktan sonra da süre
işlemeye başlayacaktır. Peki, süre ne kadar olacaktır? Gemi ne kadar bekleyecek
yüklemek için ve gemi ne kadar bekleyecektir boşaltmak için? à
İkisinde de kanun aynı formülü getirmiş. Bu avukatlık mesleği için son derece
müjdeli bir madde. Hâkimler için oldukça sıkıntı verecektir. Ama bilirkişiler
ve avukatlar bu madde sayesinde çok para kazanacaklar. Çünkü dünyada bundan
daha büyük bir zırva çıkmadı. Diyor ki; bu limanda bu yükün (liman şartları,
geminin imkânları, çevresel ortamlar dikkate almak kaydıyla) bu gemiye ne
kadarda yüklenirse, kaç günde veya saatte yüklenir. Keza ne kadar sürede
boşaltılabilir. İşte kanun taraflara şöyle diyor; nerede yükleyeceksiniz bunu,
orada kaç vardiya çalışıyorlar. Bu yük ne kadarda yüklenir? à
24 saatte yüklenir. Tek vardiyayla çalışıyorsa liman. Demek ki 3 tane 8 saate
ihtiyacı var yüklemenin. Boşaltmada da aynı şekilde. Mesela 30 saatimiz alır. O
zaman 4 güne ihtiyacımız var gibi. Bu hesap yapılır mı kolay kolay? à
Denizcilikte böyle zaman harcamak kimsenin haddine değil. Belki bir buçuk
asırdır gelen mesai var. Mesela tip konşimentolar tip sözleşmeler var. Yani
kimse oturup da günlerce haftalarca sözleşme hazırlamıyor. Her bir yük için ve
değişik yörelerde yapılacak sözleşmeler için hazır çarter partiler var. Navlun
sözleşmeleri var. Erbabı bunu biliyor. Şimdi bütün bunları atıyoruz sebep ne
para kazanmak. Peki, biz bunları saatlerce hesaplayacağız. Bu ancak uzun uzun
ve uykusuz geçirilmiş gecelerden sonra icat edilmiş bir metindir. İleride hâkimlerin
çok başını ağrıtacak ve avukatlar ve bilirkişilerde çok para kazanacak.
Bu süre ücretsizdir. Yükleme
süresi için ayrıca para istenmez. Aksi kararlaştırılabilir. Yükleme süresi şu
kadardır saat başına 5000 $dır denilebilir. Yükleme süresi de bittiği anda
taşıyan çeken gider. Boşaltma süresi öyle hesap edildi böyle hesap edildi
taşıyan çeker gider. Buna bekleme süresi diyoruz. Yüklemede ya da boşaltmada
tarafların aralarında kararlaştırdıkları veya kanunun bu komik formülüyle
belirlenen süredir. Ücretsizdir. Buna astarya deriz uygulamada. Taraflar
anlaşıp önden mutlaka anlaşmış gerekiyor (ama zımni de olabilir tabi) bitmezse
yükleme ya da boşaltma taşıyan o anlaşılan süre kadar daha beklemek zorundadır.
Ama bunun sözleşmeyle saptanması gerekiyor. Ama sözleşmeyle saptanmamışsa yani
taraflar bu konuda mutabık değilse gemi daha fazla beklemez. Buna da sür
astarya diyoruz. Nedense staryayı sevmiyor bizim kanun koyucu ama sürastaryayı
seviyor. Bekleme süresi yükleme süresi diyor. Fazla bekleme süresini sürastarya
diye kullanıyor. Madde 1170 sürastarya süresi 1171 sürastarya parası. Madde
1154, 1155’de de yüklemede sürastarya. Ama astarya demiyor. Pekâlâ diyoruz
bizde. Fazladan beklemesi için taşıyanın bekleneceğinin kararlaştırılması
gerekiyor. Zımnen de olsa yeter ki iki taraf geminin yükü almadan gitmeyeceğini
ya da yükü boşaltmadan gitmeyeceğini aralarında kararlaştırması gerekiyor. Ama
sürastarya ücretlidir. Bu süreyi diledikleri gibi kararlaştırılabilirler. Eğer
kararlaştırılmamışsa bizim kanun 10 gün diyor. Eski kanunda ise eğer sür
astarya kararlaştırılmış ama süre belirlenmemişse staryanın yarısı kadardır
diyor kanun. Böyle ortalama bir şey yapmış kanun. Temmuzdan sonra ise
sürastarya süresi 10 gün olarak kabul edilecektir. Ama ister yüklemede 1154.
madde ister boşaltmada 1170. maddedir. Ama bu 10 gün maksimum tabi. Bu günkü
rejimde de sürastarya astaryanın yarısıdır da maksimum süredir. Mesela 10 gün
astarya, eski kanuna göre 5 günlük sürastarya süresi olur o zaman. Ama 2 gün
içinde bitmiş boşaltma. Bu durumda 2 gün için ücret öder ve kaptan 2 gün sonra
çeker gider. Yani bu sürenin kullanıldığı kadar para öder. (astarya= bekleme
süresi, sürastarya= fazladan bekleme süresidir.) Sürastarya için mutlaka
anlaşılması lazım dedik ama bu anlaşma tabi sözleşme tadiliyle de yapılabilir.
Mesela taşıtan yükleyemiyor süresinde arar taşıyanı ve taşıyanda kaptanı arar 3
gün daha bekle şeklinde de olabilir.
Ücrete gelince ne mevcut kanunumu ne yeni kanunumuz spesifik bir şey
vermiyor. Şartlara göre diyor. Yine taraflar anlaşabilirler ücret için. Eğer
öyle bir anlaşma yoksa iş sonunda hâkim ya da hakeme gider. Mahkeme bütün
şartları dikkate alaraktan objektif faktörlere göre ücreti tayin eder.
Sürastarya süresi için yürürlüğe girecek kanunda yine bir garabet vardır.
1171/3 de diyor ki, Sözleşmede miktarı kararlaştırılmamışsa, sürastarya parası
olarak, boşaltma süresini aşan bekleme nedeniyle taşıyanın yaptığı zorunlu ve
yararlı giderler istenebilir. Zorunlu gideri anladım da yararlı gider ne
yapabilir taşıyan? Yüklemede de aynı şey bu madde 1155/3’de. Ne gibi bir
yararlı gider yapabilecek taşıyan. Mevcut kanunumuz bunu doğru dürüst
söylüyordu. Hâkim olsanız neye bakarsınız? à Fazladan beklediği
için adam. Kaçırdığı navlunlara bakarsınız. Bu yararlı gider değildir ki. Yani
zorunlu gider artı mahrum kaldığı kar diyor cari kanun. Ama yeni kanun yararlı
gider diyor. Herhalde borçlar kanunuyla karıştırdı bunu.
Sürelerin hesabında aynen
yüklemede olduğu gibi kelime kelime kanun 1156. maddeyi 1172. maddede tekrar
etmiştir. Kusur aramadan (cari kanunda öyledir madde 1055’te) objektif
vakıalara bakıyor. Taşıtanın faaliyet sahasındaki engeller, taşıyanın faaliyet
sahasındaki engeller. Yükleme yapılamadı niçin? à Taşıyan yükü
getirmedi. E starya süresi belli bekliyor ama süre eklenecek midir? à
Taşıtanın faaliyet sahasındaki engeller hesap edilir. 5 gün starya denildi. 5.
günü akşamüstü kamyonlarla demir yükü geldi, kaptan da akşam 5’te düüt dedi
gitti. 5 gün bekledim ondan sonra gittim artık kimse karışamaz. Meğerki
sürastarya süresi belirlenmişse. Boşaltmada da aynı şeydir. Taşıyanın faaliyet
sahasındaki engeller onlar sayılmaz süreye eklenir. Vinçler çalışmadı, taşıyan
genç geldi, yükü boşaltacağız ama yükün üstüne sonradan başka yük konulmuş.
Önce o yükü çıkaralım sonra diğeri çıkaracağız ama 2 günümüzü alacak bu süreye
eklenir. Ortak problemse hem taşıyanın hem taşıtanın faaliyet sahasını
etkileyen, seferberlik savaş gibi ekstrem olaylar, o zaman süreyi sayarız ama
öbür taraftan sürastarya süresi olur. Yani gemi bekleyecek, süre bitince çek
git yok ama o zaman da sürastarya parası verilecek.
2. SAAT
Önce konuya bakalım neymiş
problem.
SS olursaà steamship (buharlı
gemi), MV àmotor
vessels (MS motorships de olur) . Bunları başına koyduktan sonra ( SS veya MV)
arkaya gemi diye yazmayacaksınız.” SS Ege Gemisi” derseniz iki kere gemi demiş
olursunuz onun için “SS Ege” yeterlidir.
Derince’den Bulgaristan’a varmaya
30000 ton suni gübre taşıyacak. Yükü taşımaya tahsis edilmiştir, her kelimenin
anlamı var. Demek ki burada bir charter var gemiyi tahsis ettik. 30000 tonluk
gemiyse tamamı 60000 tonluk gemiyse yarısı (part charter- kısmi charter).
Sürastarya halinde günlük 20bin sürastarya ödeneceği kararlaştırılmış. Bakın
parasını konuşmuşlar, süreden bahis yok ama sürastarya geçmiş. Sürastarya
söylenmiş yani bekleyeceğiz demiş taşıyan, öyle yani sıradan “bekleriz abi
merak etme seninkini almadan yola çıkmayız” gibi yuvarlak laflar bile yeterli
ya neyse. Gemi de yükleme limanına 30 Eylül Pazar günü teşrif etmiş. Kaptan
hazırlık ihbarında da bulunmuş. Taşıtan da yükü ancak 4 Ekim Perşembe sabahı
limana getirmiş, öğle saatlerinde saat 12de yüklemeye başlamış. Fabrikasında
arıza varmış, bütün parti hazır edilememiş ve geç kalmış. 5 Ekim Cuma günü
geminin elektrik donanımında arıza olmuş vinçler çalışmamış yani o gün yükleme
yapılamamış.
Şimdi yükleme olsun boşaltma olsun
böyle bir soru geldiği zaman, ilerde meslek hayatınızda da keza takvime bakıp
shortcut'lar yapmaya uğraşmayın, üşenmeyin alt alta o takvimi çıkarın.(1inden
11ine kadar günleri yazdı tahtaya hoca). Şimdi yükleme ne zaman bitebilir?
Şimdi bir şey vereyim size, günde 5bin ton yüklenebiliyor. Dedik ya maddede
çarpacaksın böleceksin, şimdi onun sonelerini veriyorum; limanın çalışma
şartları, teçhizat gibi şeyler dikkate alınıp Derince limanından mevcut
şartlara göre günde 5bin ton, çuvallar içinde suni gübre yüklenebiliyor. Liman
24 saat 3 vardiya çalışıyor non-stop. Şimdi evvela bakalım kanun maddesine göre
bunun formülü burada. Yükleme kaç günde bitebilir? 6 günde. Buna göre 6 güne
ihtiyaç var. Şimdi fiilen yükleme ne zaman bitecek? Kanunun ilgili cümlelerini
bir kez daha hatırlayın bakalım. Hazırlık ihbarının verileceği günün herhangi
bir kısıtlama var mı? Bayramdı seyrandı yılbaşıydı vs. YOK. Varması üzerine
muhataba yani taşıtana erişmesi şart. Ondan sonra ne gün yükleme başlayacak,
taksimetre ne zaman çalıştırılacak bir kısıtlamamız, şartımız var mı? İp gibi gidiyor(yeni kanundan bahsediyoruz).
Hiçbir kesintimiz yok yeter ki karşı tarafa varsın. Hazırlık ihbarında bulunmuş
Pazar günü, bunun vardığını varsayınız. Hazırlık ihbarını Pazar günü hemen
elden tutuşturdu, acenteye verdi. Hazır ihbarı nasıl verilir? Madde1 Türk
mevzuatına göre ki aşağı yukarı dünyanın bütün devletlerinde de bu aynı kural
geçerlidir. Geminin mutlaka o limanda bir acentesi olacak. Kaptan acentesini
bildirmemişse o gemiyi içeri sokmazlar çünkü liman idaresi ve dolayısıyla o
ülkenin kamu otoritesi daha da özetle “devlet baba”, kara sularına giren çıkan
gemileri takip etmek ister. Bir de işin mali tarafı var. O geminin limana
girmesi, çıkması, rıhtıma yanaşması, yük alması yük vermesi hep para. Liman
vergisi var, palamar vergisi tabir edilir(bağlama). Şamandıra resmi, fener
resmi; gemi geçiyor yol gösteren fenerleri kamu hizmeti olarak devlet yürütüyor
ama kamu hizmetinde de bir katkı payı var. Onun için her gelen geçen geminin
belli bir ücret ödemesi gerekiyor. Nereden alacağım ben bu parayı devlet
olarak? Taşıyan vermezse, kaptan kaçarsa nerden alacağım; acentesinden
alacağım. Onun için gemi mutlaka bir acente gösterecek. İstanbul limanına ilk
defa geliyorsa da taşıyan arayıp soracak ve burada bir acenteyle hemen anlaşıp
onu acentem diye gösterecek. Ondan sonra zaten o geminin gelişini gidişini acente
takip eder ve liman idaresine acente bildirir. Kaptan o işlerle uğraşmaz,
kaptan acenteyi bildirir, acente der ki bugün ETA (estimated time of arrival,
ETD- estimated time of departure),kaptan limana hangi saatte ne zaman
varacağını tam bilemez onun için acentesine ETA şudur der ondan sonra acente
takip eder. Acente hem liman idaresine
der ki gemi yaklaşık 19.30da bağlayacak hem de hazırlık ihtarını acente yapar. Akıllı
bir acente da zaten yazar onu altına imzasını atar, on behalf of carrier ya da
on behalf of master of the ship diye (geminin kaptanına captain demezler master
derler, ondan sonrakilere de gemi zabiti derler officer) master adına acente
imzalar gönderir, kuryeler onu elden teslim eder imzasını alır gelir. Pazar
günü saat bilmem kaçta, gemi Çanakkale’den geçer 5 saat sonra İstanbul’a
erişir, acenteyi uyarır acente hazırlık ihbarını hemen gönderir, daha gemi Haydarpaşa’ya
yanaşmadan hazırlık ihbarı taşıtanın eline varmış olur. Eğer gemi ertesi sabah
yükü alamazsa, yetişemezse o zaman taşıyanın faaliyet sahasındaki engel
dolayısıyla süre başlar uzamaya. Onun için hazırlık ihbarları kaptan yanaşacak
da demirleme yerine vardığı zaman falan ohooooo kim bekler onu. Kaptan takribi
olarak ne zaman varacağını garantilesin yeter. Onu acentesine bildirir acente
de hemen ETA 19.30dur der ve sabah 00.01de taksimetre çalışmaya başlar.
Şimdi biz ne yapmışız burada. Yük
bize Perşembe günü gelmiş, 5inde Cuma günü de elektrik arızası olmuş. Bu
senaryo içinde yükleme müddeti, starya, ne zaman başladı? İhbar Pazar günü
yapıldığına göre starya pazartesi başladı. (Ondan sonra sayıyor hoca Salı
Çarşamba Perşembe 4 oldu). Cuma? Gemide
bir arıza taşıyanın faaliyet sahası. Taşıyan yükü alamıyor gemiye o halde
burada starya yok. Cumartesi kaçıncı günü oluyor staryanın? Beşinci günü. Pazar
6. Bizim hesabımıza göre starya ne kadar olması gerekiyor? 6 gün. Süreler
kesintisiz, 30 Haziran 23.59a kadar tatil günleri staryadan sayılmaz. Biz yeni
kanunla uğraştığımız için sayıyorum ama mukayeseli bilgi; 30 Haziran 23.59a
kadar staryaları eğer taraflar aksine anlaşma yapmamış ise Pazar ve tatil
günlerini katmayacaksınız. Bugünkü kanuna göre işlem yapacak olsaydık starya 4
taşıyanın faaliyet alanında olduğu sayılmayacaktı, pazartesi 5. gün olacaktı
staryanın. Cumartesi pazarı saymayacaktık. Ama yeni kanunda süreler devamlıdır
diyor, takvim günüdür diyor, kesintisiz gider diyor. Şu halde 1 Temmuz sabah
00.01den itibaren bu böyle olacak. (kararlaştırılmamış ise staryaya 10 gün
diyor kanun ama yükleme bittimi daha fazla beklemeyecek, daha fazla para
isteyemez)
Peki, söyleyin bakalım bu yükleme
ne zaman biter? Fiilen yükleme ne zaman biter? Şimdi Cuma günü zaten bir şey
yok buraya kadar günde 5bin ton yüklediğimize göre perşembenin 24 saatlik
süresi içinde kaç ton yüklemiş olabiliriz? 2500ton yükledik. Kalanları Cuma
günü yapılmadı. ((Yine imtihanlarda veyahut günlük hayatta da daima 00.01den
23.59a kadar hesap edin. Sabah 9dan akşam 5e kadar bir gün diyen oluyor çok
böyle hata yapıyorlar. Perşembe günü, Cuma günü, cumartesi günü falan diyorlar
ama perşembe günü ne zaman? 00.01den 23.59a kadar.)) Dolayısıyla saat 12de
başladıysak yüklemeye 24e kadar 2500 ton yükledik. Şimdi elimizde ne kaldı?
Cuma yükleme yapılmadı (cumayı atladı 5 gün saydı) geriye 2500 daha kaldığı
için saat 12de biteceğini varsayıyoruz.
Hoca anlamayanlar için tekrar
anlatıyor: 5bin ton günde yüklüyoruz. Bu gemi 6 günde yüklenir çünkü miktar
belli(30bin ton). 6 gün içinde bu iş bitecek, 6 tane 24 saat kullanacaksınız.
Çünkü liman 24 saat çalışıyor. Kanunda diyor ki yükleme süresini taraflar
aralarında kararlaştırabilir 3gün 5gün 10gün her neyse. Eğer
kararlaştırmamışlarsa yükleme süresi (ki ücretsiz süre olduğu için taşıyanın
burada menfaati yüksek. Orada boşuna bekliyor. Boş duran gibi fil gibi yatar,
gemi çalışacak ki para kazansın) kanun diyor ki ey taşıyan, taşıtan eğer
aranızda oturup da şu kadar gün bekleyeceğiz demediyseniz o limandaki şartlar,
o geminin şartları, yükün niteliği gibi objektif bir takım faktörleri dikkate
alarak bu kadar yük ne kadarda yüklenebilir bunun hesabını yaparsınız ve işte
size yükleme süresi. Yanlış bir formül, bir kanunda rastlanılması beklenmeyen
bir düzenleme tarzı ama ne yapalım kanun böyle. Geldik buraya dedik ki 30bin
ton yük, 5bin ton yüklüyor Derince niçin? Vinçleri böyle, rıhtım şartları bu, o
öyle bu böyle, geminin ambarları böyle, ambar kapaklarının boyu şu vs. bunların
hepsini alt alta koyduğu zaman tecrübeli bir kaptan dedi ki “arkadaş bu gemiye
derince limanından bu yük günde 5bin ton yükler daha fazla yükleyemez.” Demek ki bizim starya süremiz 6 gün oldu.
İşte 6 günü burada bulduk madde diyor. Bu 2500 ton olabilirdi günde, 3bin ton
olabilirdi limanın şartlarına göre, yükün niteliğine göre vs. Taraflar önden
hesap yapar sonra oturup konuşurlar biri ben 7 gün olarak hesapladım diyor
öteki de tamam derse mukaveleye yazıyorlar. Mesela diğeri 7 değil 9 gün olur
dedi işte işçilerin molası var falan filan dedi tamam dedik 9 güne anlaştık.
Aranızda anlaşacaksınız diyor kanun anlaştığımız takdirde mesele yok.
Anlaşamazsanız hesap böyle yapılır.
Hesabı yaptınız, yapmadınız,
anlaştınız, anlaşamadınız ama sonunda patırtı çıktı. Çoğu konuda olduğu gibi
bir uyuşmazlık oldu hır çıktı hadi mahkemeye. Hâkim diyecek ki bunun normal
starya süresi ne olmalıydı? Ey taşıyan sürastarya olarak sen 9 günlük
sürastarya istiyorsun neye göre bu süreyi istiyorsun? O da dedi ki efendim biz
bu gemiyi şu kadar sürede boşalttık. Hâkim sonra bilirkişiye o kadar sürede mi
boşaltılabilirdi ey bilirkişi diye soracak. Bilirkişi diyecek ki o limandaki
şartlar, o gemideki şartlar, o yükün niteliği ve kanunun bu maddesine göre bu
yük 7 günde boşaltılır. Hâkim de ona göre karar verecek. Yoksa bu madde elbette
navlun sözleşmesi yapılırken tarafların aralarında kullanmasıyla bitecek madde
değil. Uyuşmazlık çıktığı zaman da bilirkişi buna bakacak, hâkim kararını buna
göre verecek. Starya ne zaman bitti Pazar günü bitti yükleme ne zaman bitti
(öğrenciler Perşembe 12 de dedi) sürastarya var mı şimdi?(öğrenciler: var 3,5
gün) kaç para ödeyeceğiz ona göre hesaplayacaksınız işte gördüğünüz gibi zor
değil. Ne tam 12de başlar ne tam 12de biter ufak tefek kaymalar olur tabi.
Biri gemi yüklerken 2 tarafın da
parasal menfaati var ve her iki taraf da menfaatini korumak ister. Ne yapılır?
Puantaj denir, bunu yapanlara da puantör denir. Bir tarafta puantör taşıyan
adına kayıt tutar. Gemiye ne yüklendi ne kadarda yüklendi hepsini yazarlar
puantaj yaparlar yani. Taşıtan da kendi hesabını tutar. Sonra bunlar karşılıklı
getirilir mutabakat sağlanır. İki taraf birbirini teyit etti etti, etmedi mi
işte bir şekilde çözüme gidilir. Ona göre kesin sonuç çıkar. Der ki şu kadar
gün şu kadar saat bekledim öteki der ki hayır bu iş bu kadarda bitti
abartıyorsun ya da yanlış tutulmuş hesap der. Ve buna da tell record(emin
değilim) denirdi eski Türkçesine de evkat cetveli denir.
3. SAAT
Staryanın az olması menfaat, ne
kadar az sürede yükler ve yeni bir sefere çıkarsa taşıyanın menfaatine.
Dolayısıyla taşıyanın orda fazladan bekleme durumu varsa bu taşıyana angarya
olur. O zaman taşıyan diyor ki taşıtana, senin yüzünden beklersem verirsin
bana. Yani kanun diyor ki taşıtana; bak arkadaş diyor 4 gün bu adam seni
beklemeyi kabul etti, 4 günden daha fazla bekletirsen parasını verirsin. Aynı
şekilde taşıtan açısından, gemi ne kadar çok beklerse onun menfaatine. Daha
rahat gemiyi yükler, telaşsız gemiyi yükler, gündüz yükler gece yüklemez.
Dolayısıyla taşıtan da uzun süre kalsın ister. Kanun da diyor ki taşıyana: ama
diyor senin yüzünden yükleme yapılamazsa fazladan beklersin ve para alamazsın.
Yine süreler sayılır ne olur o zaman burada olduğu gibi starya bitiyor
sürastaryaya geçiyoruz. Starya süresi kesin olarak tarif edilmiş sürastaryadan
hiç söz edilmemişse gemi beklemez gider. Sürenin bitiminde kaptanın bekleme
yükümlülüğü yoktur.
Prensip 1: yükleme süresi(starya)
bitti sürastaryaya kalınacağı şart edilmemiş ise kaptan çeker gider, taşıyan
beklemez. Sürastaryaya kalınacağı kararlaştırılmışsa bekler ama sürastarya
bitince kalkar gider daha fazla beklemez.
Prensip 2: prensip 1i dengeleyen
öbür kuraldır. Peki, bu starya süresi nasıl hesaplanacak? Senin yüzünden ben
yükleme yapamazsa yine mi çekip gideceksin? Diyor taşıtan. Kanun koyucuya diyor
ki taşıtan hey kanun koyucu beni de düşün, bu adamın yüzünden ben yükleme
yapamadım ondan sonra ben gidiyorum dedi. Yok diyor kanun koyucu taşıyana; eğer
senin yüzünden yükleme yapılamadıysa bu süre starya süresinden sayılmaz eklenir
üstüne. Taşıtana da diyor ki; senin yüzünden gemi beklediyse günü doldu mu
gider diyor.
Kanunun tanımına göre sürastarya
ücreti kararlaştırılmış ise taşıyan onun üzerinde bir para isteyemez. Ama o
para isteyemez demek fazla sürastarya isteyemez demek.( birisi cezai şart
koyabilirler mi dedi onun üstüne bunu söyledi hoca) sürastarya günde 20bin
dedik, taşıyan dedi ki kardeşim bu günde 20bin beni kurtarmadı, geminin burada
yatması günde 25bin dolara geliyor sen bana bir 5bin daha ver gün başına. İşte
bunu isteyemez. Ama onun dışında başkaca masraflar zuhur etmişse onu
isteyebilir, sözleşmeye yazabilir.
Biri sürastarya süresi
kararlaştırılmamışsa bedel isteyebilir mi karşı taraf diye sordu. Hoca:
sürastarya süresi kararlaştırılmamışsa gemi zaten beklemeyecek. Sürastarya için
geminin starya(yükleme süresi)dan daha fazla beklemesi için(sürastarya diye
beklemesi için) onun kararlaştırılması lazım. Sürastarya süresi tamamen akdi.
Sürastarya süresi
kararlaştırılmamışsa kaptan beklemez çeker gider. Kararlaştırılmışsa bekleyecek
kanun en fazla 10 gün bekler diyor. Sürastarya süresi maksimum 10 gündür diyor.
10 günden fazla beklemek mecburiyetinde olmaz taşıyan. Ama yükleme veya boşalma
daha erken biterse tabi gider. Bunu da kanun bize şöyle tarif ediyor;
kullanılmayan günler için para istenemez. Dolayısıyla ben 10 günlük o maksimum
sürastarya süresinin 7. Gününde yüklemeyi bitirmişsem kalkıp gideceğim o 3 gün
için tabi isteyemeyeceğim para, sebepsiz zenginleşmeye girer. Ama sürastaryadan
hiç söz edilmemiş, hiç sürastarya telaffuz edilmemiş, öyle bir anlaşma yok o
zaman staryanın bittiği gün çeker gider kaptan dolayısıyla sürastarya ücreti
diye bir şey söz konusu olmaz. Ama sürastarya süresi belirlendi, geminin
fazladan kalacağı kararlaştırıldı 3–5–6 gün 20 gün o da olabilir, Tarafların
arasındaki akit yoksa 10 günle sınırlıyor kanun. İki taraf da basiretli
işadamı, ona göre iki taraf da diyebilir ki biz bu yüklemeyi şu kadar sürede
bitiremeyebiliriz şu kadar sürastarya olsun. Güzel de o dönemde buz başlıyor, o
yörede birtakım dönemsel fırtına başlıyor. Ona yakalanırsak biz 15 gün limandan
çıkamayız onun için sürastaryaya gel 30 gün diyelim diyebilir kim ne karışır.
Ama hiçbir süre belirlenmemişse kanun diyor ki sürastarya 10 gündür 10. günün
sonunda hala iş bitmemişse kaptan beklemek zorunda değil. Ücret kararlaştırılabilir.
Kararlaştırılmamışsa mahkeme şartlara bakar ve takdir eder.
Kanun ne diyor; aksine anlaşma
olmadıkça yükün gemiye getirilmesi taşıtanın gemiye alınması taşıyanın
masrafında. Boşaltmaya gelince gemiden çıkarılması taşıyanın, oradan alınıp
götürülmesi gönderilenin. Tabi burada bu kadar fit bir şekilde karşılaşacağınız
hiçbir ihtimal yok. Bu kadar böyle net olmaz, en fazla konteynır yüklemesinde
görebilirsiniz. Konteynırı alırlar vinçle bırakırlar zaten geminin yapacak bir
şeyi kalmaz orada. Ama kanunun bu düzenlemesine göre bu iş şöyle yürür;
yükleten yükü taşıyanın minimum enerji ve minimum eforla gemisine alacağı
noktaya kadar getirmekle yükümlüdür. Taşıtan masrafıyla, enerjisiyle, iş
yüküyle oraya getirecek; taşıyan ise oradan içeri masrafıyla, enerjisiyle, iş
yüküyle taşıyacak. Bu her zaman böyle olmaz akit yoluyla taraflar bu işi
birbirlerinin sırtına yıkabilirler değişik kapsamlar içinde. Bunun için de
kullanılan çok tipik bir clause vardır. Bunun tipik modeli FİO clause’udur(
free in and out). FİO taşıyanın yönünden bakarak yorumlamaya ulaşacaksınız.
Taşıyan diyor ki yani “ I Shall be free from loading, unloading”. Yani ben
yükleme boşaltma angaryasından mesul değilim. O halde taşıtan bunun ceremesini
çekecek.
fio clause u 2 anlama gelir: 1-
masraf 2- sorumluluk
Değişik hukuklarda, değişik
yörelerde teamül, mevzuat farklı düzenlemeler getirmiş olabilir. Bunu da
taşıyanın ve taşıtanın bilmesi varsayılır, beklenilir. Bir anlamıyla FIO sadece
masraftır. Yükleme boşaltma masrafları kime ait olacak, bunun ceremesini kim
çekecek taşıyan mı taşıtan mı? FİO clause u konulursa bunun masrafları taşıtana
aittir. Yükleme ve boşaltmada bu işin masrafı neyse parası neyse işçilerin
çalışması, saati, ücreti vs.ni taşıtan üstlenir. İkinci anlamı sorumluluk
anlamında; yükleme ve boşaltma sırasında yüke veya gemiye bir zarar gelirse
bundan taşıtan sorumlu olur. Hem ceremesini çeker maddi olarak, hem de
sorumluluğunu çeker. Gemiye mal yüklenirken mal hasar görürse, yük hasar
görürse FİO yani taşıyan diyor ki “ı shall be free from” yani ne parasına
karışırım ne yükün uğradığı hasara karışırım hepsi sana aittir. Boşaltırken de
keza öyle. Çoğunlukla FİO konur ama yine taşıyan yapar yüklemeyi boşaltmayı
çünkü taşıtanın adamı yok nereden bulacak taşıtan yükleme boşaltma işçisini,
bunlar uzmanlık isteyen işler. Bunun için FİO clause konur altına da bir takım
ilave maddeler girer, taşıyanın elemanları yükleme boşaltma sırasında taşıtanın
adamı olacaktır diye clause konur. Böylece o taşıtanın adamı durumunda yüklemede
boşaltmada bir zarar gelirse yüke, taşıtanın sırtında kalır sorumluluk. Gemiye
bir zarar gelirse, diğer yüklere bir zarar gelirse yine taşıtanın
sorumluluğunda olur. Çünkü gemi adamı taşıyanın adamı ama o işlerde, o
operasyon için taşıtanın adamı oldu çünkü ücretini taşıtan veriyor. Yükleme
operasyonu biter yine demin söylediğim tell recordlar(evkat cetveli) çıkar. Kaç
saat çalışılmış her bir girişte, kaç adam çalışmış her bir yükün gemiye
alınmasında bunun toplamı nedir faturayı çıkarır tell record'da arkasına ekler
taşıtana yıkar. Bunun içinde yemesi, içmesi, o döneme isabet eden sosyal
sigorta primleri kuruşu kuruşuna hesap edilir. Taşıtan da tıkır tıkır öder. Bu
FİO clause’unun tipik karşılığı. Artı sorumluluk o da mevzuata göre veyahut
navlun sözleşmesindeki clause’lara göre. Sadece parasıyla bitmez çoğunlukla
yükleme boşaltmadaki bu free olmak bu operasyonlar sırasında yüke gelecek
zarar, gemiye gelecek zarar, diğer yüklere gelecek zarar da taşıtanın sırtına
yıkılır. FİO clause da bu kadarla bitme buna birde S ve T eklenir.(S:
stowage(istif), T:anlamadım(ince ayar manasında)). [FIOST]. T: ince ayar yani
geminin dengesini koruması için, yalpalamasın fırtınada diye. Baş-kıç dengesi
de buna girer.
Bir geminin yüklenme ve
boşaltmasında sorumluluk 2. zabite aittir. Gemide kaptan vardır, geminin
hâkim-i mutlak'ıdır. Ondan sonra birinci zabit, 2.zabit, 3.zabit öyle gider.
Gemi adamlarının yeterliliği ve sayısı hakkında kurallar vardır. Geminin boyuna
posuna, yapılacak sefere göre gemide 4ünün birden bulunması gerekir veya 1
kaptan 1 zabit de gidebilir yakın mesafede. Onun kuralları vardır, normları
vardır. Full complement (tam kadro)
gidecekse 1.zabit geminin yükleme ve boşaltma operasyonlarından sorumlu
olan kişidir. Şunu da ekliyim de; eskiden kaptan 1. Sıradaki süvari ondan
sonrakilere 2.kaptan 3.kaptan 4.kaptan denirdi. Ve oradan kalma alışkanlık
çoğumuzda ama tatbikatta olsun ama hukukta olsun yükleme-boşaltma işi
2.kaptanındır. İşte bilmem ne vardiyasına kıç üstüne 4.kaptan gider diye birden
ağzımızdan kaçıverir. Sonra bundan 7 veya 8 sene evvel gemi adamları ile ilgili
mevzuatta değişiklik yapıldı da bu rütbe, elemanlar yenilendi. Biraz da İngiliz
düzeni kaptan bir tane 2.si 3.sü 4.sü yok. Kaptan tabi gemiyi sadece yanaştırır
ve kaldırır onun dışında kamarasında kamarotu vardır, uşağı, garsonu, aşçısı
vardır, ayakkabıları boyanır, traşı yapılır vs. bunlar 8er saat vardiya
tutarlar, süvari(kaptan) vardiya tutmaz sadece gemiyi yanaştırır ve kaldırır.
Demek ki İstanbul-New York süvarinin tek işi İstanbul limanından gemiyi
çıkarmaktır. New York’a gelinceye kadar karışmayın keyfine. Gemide en düşük
rütbeli silici bile (paspasçı değil makine dairesinde yağları falan silen
eleman) eğer silicinin bile küçük parmağındaki nasırdan ötürü canı yanarsa
kaptana sorarlar. Her şey kaptanda başlar kaptanda biter. O yüzden kaptanlık
iyidir ama geminin batması etmesi bir yana en düşük rütbeli iki adam birbiriyle
küfürleşse kaptana sorarlar ne oluyor ne oldu senin geminde yine diye ve
siciline geçer. Zabitler 8er saat vardiya tutarlar, geminin fiili kontrolü
bunlardadır. Ancak gemide 8 saat vardiya ciddi bir yüktür 4er 4er gider. 4
tutar 8 saat boşluk, 4 tutar 8 saat boşluk falan. Eski korsanlık döneminde ise
captain. Captain zaten aynı zamanda geminin sahibi. Bir yerden dolandırmış
etmiş oturmuş geminin üstüne nasıl hak ettiyse etmiş. O da tayfaların içinde en
eli ayağı tutar, ensesi kalın, tercihen sabıkalı birini First Mate seçer.(
Birkaç dakika Captain Onedin dizisini anlatıyor burada (dizinin adı the onedin
line imdb puanı 7,6) izleyin güzel dizi panpa falan diyor.)
İşte yükleme-boşaltmanın da ıvırı
zıvırı bu. Bunları unutmamaya çalışın çünkü mecbursunuz eğer bu konulara girmek
istiyorsanız tatbikatı bileceksiniz. Hiçbir zaman aile hukuku boşanma davaları
falan için 3 kere 5 kere evlenip boşanmak şart değil ama burada bunu bilmek
şart.
Önümüzdeki Perşembe günü
sorumluluğa başlayacağız. Taşıyanın sorumluluğu. 1178 vd. eski kanunda 1061dir.
Maddelere bakın!
08.12.2011
Taşıyanın Sorumluluğu
Çok önemli ve kesin sınavda çıkar
bunlar. Zararı tazmin etmekle ilgilidir.
Donatanın sorumluluğunda olduğu
gibi taşıyanınki de navlun ile ilgili hükümlerin odak noktasıdır. BU konuyu
daha evvel biraz da olsa inceledik. Donatanın sorumluluğunu incelerken durduk
biraz. İşin tekniğine inmeye çalışacağız burada da.
İşin teorisini filan bırakırsanız
her şeyin özünde para var. Para olmadı mı gerisi pasa fasa fiso. Yani alt yapı
ekonomidir hukuk üst yapıdır. Yani hukuka yön veren ekonomik kurallardır.
Donatan ve taşıyanı bu açıdan ele aldığınız zaman donatan özellikle taşıyan ama
donatan olsun olmasın üreticidir. Kİ donatan olursa daha bellidir bu. Hizmet
üretilen bir sektördür. Burada üretmek kelimesi yanlış kullanılıyor. Normalde
sunmak kullanılması lazım. Özetle burada bir hizmet sektörü söz konusudur. Öbür
taraf da otomatikman tüketici konumunda oluyor. O zaman taşıyanın, büyük
kısmının donatan olduğunu düşünürseniz hizmet sunuyorlar. Yük ve yolcu ama
bizim konumuz yüktür. Yük sahipleri de bu adamların hizmetlerinden yararlanmak
istiyor. Dolayısıyla karşımızda ekonomik ortamda yer alan iki aktör var.
Hizmeti arz eden ve hizmetten yararlanan şeklinde. O halde taşıyanın
sorumluluğu nasıl düzenlensin diyor kanun koyucu ve bu iki menfaat grubunu
dikkate alıyor. Sermaye kısmının bir araya gelmesi kolaydır. Çünkü çok fazla
donatan yoktur. Bunlar bir araya gelip kanun koyucuya baskı uyguluyorlar kanuni
yollardan. Aynı şey taşıtanların da hakkı. Ama bunları tanımlayamıyorsunuz ki,
bugün var yarın yoktur. Devamlı olarak taşıtanlık durumunda olanlar az odluğu gibi
belirsizde. Bir araya nasıl gelecekler. Bir sürü tüccar var dünya üzerinde.
Taşıyana neden gidilir? à Ya ithalat ya da ihracat yapacaksınızdır o yüzden
gidersiniz.
Dolayısıyla bütün konvansiyonlar
ve kanunlar taşıyanların baskıları ve güçsüz olan taşıtanları yenmiştir ve
kendi yararlarına düzenlemeler çıkmıştır. Böyle olunca eskiden navlunları
elinize alınca bakıyordunuz ki taşıyan hiçbir şeyden sorumlu değildi. Nasıl
vereceksin sen bu adama yükünü. Bunlara exculpatoch clause veya negligence
clause deniyor. Yani kusurdan sorumlu değilim diyor. Anglo-sakson kısmında e
sen böyle bir sözleşme yapmadın mı biz bu durumda ne yapalım senin sözleşme serbestisi
var filan diyorlardı. Yani kısaca taşıyanın sorumluluğu çok nadir ve neredeyse
sıfıra yakındı. Ama Amerika'da öyle değildir çünkü o ithalat ve ihracat için
denize muhtaç onlar. İş böyle olunca biz artık üretim yapamıyoruz diyor
taşıtanlar. Mallarımızı veriyoruz ama mahvolduk diyorlar ve kongre
sıkıştırılmaya başlanıyor artık. İşte bu durumda kongre diyor ki bir denge
kurmamız gerekiyor diyor. Ve zarar nelerden doğuyor diye bakıyorlar. Sonuç
olarak HARTER act ortaya çıkıyor. Yani olay şu kısaca taşıyanlar sermaye gurubu
olduğu için kolayca baskı yaptılar ve istedikleri oldu ama dengesizlik herkesi
vurdu bu durumda da denge koyma zorunluluğu doğdu devletin. Yani kanun koyucu
hangi konularda özellikle taşıyanlar sorumluluk kabul etmeyeceğim diyor ve ona
göre bakalım diyorlar. İşte bu durumda harter actle birlikte başlıyorlar;
1) Kardeşim sen bu gemiyi adam
gibi yola çıkartacaksın. Yani gemi gibi yola çıkacak diyorlar. Orasında
burasında çatlak delik deşik olmayacak diyorlar. Eğer böyle bir şey varsa hiç
gelme karşımıza diyorlar. Sen borcunu öde sonrasına bak diyorlar. Yani ne kadar
sorumsuzluk kaydın olsa da gelip ağlama karşımızda diyor. “Gemi seferi başında
elverişli olmalıdır.” Yani elverişlilik kendi
içinde 3 unsuru barındırır. Denize elverişli, yola elverişli ve de yüke
elverişlilik vardır. Bunlardan biri ya da daha fazlası yoksa artık
elverişsizdir ve artık bitti sorun.
2) Bakıyorlar ki, navigational
error yani “sevk kusuru”; taşıyanlar bizi bundan sorumlu tutmayın diyor. Biz
geminin başında değiliz ki kaptana veriyoruz diyorlar. Kaptan zaten seçilmiş
kişi olmuş oluyor. Zaten kaptanı düzgün seçmezsem bu durumda gemi elverişsiz
olur. Çünkü elverişliliğin içinde personelde bunun içine giriyor. Yani yakıtı
suyu olduğu kadar sevk ve idare edenler açısından da olacak yeterli şekilde
diyorlar. Yani ben gelişi güzel seçersem personeli bu durumda elverişsiz olur diyor.
Ama ben düzgün kaptan seçtim ama nihayetinde kaptan da insan ve kusurludur.
İşte bizi bu yüzden sorumlu tutmayın diyorlar.
3) Kalıyor idare yani teknik
yönetim, yani management oluyor. Eğer gemiyi elverişli olarak çıkardıysam yolsa
o halde teknik yönetimindeki hatalardan da bizi sorumlu tutmayın diyorlar.
4) Yangın=Fire, ben yangın
söndürme donanımını düzgünce kurdum ben geminin başında bile değilim o halde
sorumlu olmayım diyorlar. Eğer tamam değilse yine elverişsiz. Ama donanım olsa
bile mürettebat kullanmayı bilmediği için yangın söndürülemedi bu durumda
mürettebat yeterli bilgisi olmadığı için gemi yine elverişsiz olabilir.
5) Bir diğer problemde özen yani
due diligence, seyir sırasında yükün nasıl saklanması lazım veya yük
yüklenirken nelere dikkat edilmesi lazım vs. yani kısaca yükün istediği
ihtimamın yani yükün selametle teslime dilmesi için ne yapılması lazım ona
uyulmadıysan artık sorumlusun diyorlar. Yani biz buna ticari kusur demiştik
hatırlarsınız.
Harter act taşıyanın
sorumluluğunu böyle bir şekilde düzenleyip ortaya koyuyor. Yani karşı taraf
buna karşı koyulan clause’lara rağmen bu kurallara göre ne olursa olur
sorumluluk vardır deniyor. Yani bu koyulan clauselar kurtuluşu göstermez
diyorlar. Yani sen özen göstereceksin yüke ve ayrıca gemiyi elverişli bir
şekilde yola çıkaracaksın… Yani sevk, idare ve yangından kurtulursanız,
elverişsizlik ve özensizlikten kurtulamazsınız. Kİ zaten elverişsizlik çok
geniş yani bir şemsiye hüküm gibi hepsini kapsayabiliyor ve çok geniştir.
Ayrıca mesela elverişsizlikte konuşacağız yine eğer zarar varsa illiyet bağı da
aranmaz.
Bizde buna çok benzer bir şekilde
düzenleme yapmışızdır. Bugün de taşıyan geminin elverişsizliğinden ve yüke
göstermesi gereken özeni göstermediyse sorumludur. Navigasyon, teknik yönetimden
doğan ya da yangından dolayı bir zarar varsa sorumsuzluk kayıtları geçerlidir
ayrıca yine sorumsuzdur. Gemi zaten elverişsizliğe giriyorsa taşıyanın şansı
sıfıra iniyor. Bir de şahsi kusuru varsa taşıyanın o halde hiçbir clause’dan
faydalanamaz.
2. saat
Bundan sonra yine Amerika da
düzenlenen COGSA düzenlenmiştir. “carriage of goods by sea acts”dir. Prensip
aynıdır biraz daha düzenlenmiştir. Daha sonra İngilizler aynı COSGA çıkarttı
daha sonra amerikanınkine US İngilizlerinkine ise UK eklendi ve ayırt etme
kolaylaştı. Harter act amerikanın kanunu onun dışında İngilizler devam
ediyorlar. Bakıyorlar olacak gibi değil donatanlar mahkeme huzurunda sıkışmaya
başlıyorlar. Ve sonra dolayısıyla bir araya geliyorlar ve 1921’de La Haye ’de bir konferans
düzenleniyor ve bu konferansta tartışıp donatanlar peki diyorlar ve belli bir
takım kuralarda anlaşıyorlar. Yine harter Act’in devamı niteliği taşıyor bu da.
Hague Rules yani La Haye
kuralları diye oluşuyor. BU diplomatik bir toplantı dolayısıyla bir treaty
niteliğinde değildir. O yüzden bir tavsiye mahiyetindedir. Yani diyorlar ki her
şeyin bir sınırı vardır ve artık exculpator clause koymayın dediler. Ve kimse
dinlemedi devam etti.
1924’te Brüksel’de bir
uluslararası konferans toplandı ve bu bir diplomatik bir konferanstı. Ve orada
kabul edilen konvansiyon, 1956’da Türkiye’de onayladı bunu. Taşıyanın
sorumluluğu 1857’deki buradan almıştır. Konşimentoyu esas aldılar. Eğer
konşimento düzenlenmişse taşıyanın sorumluluğu emredici hükümlerle düzenlenmiş
olacaktır. Yani konşimentonun düzenlenmesini şart koşmuşlardır. Ama sonradan
uyanmış bizimkiler ve 1116. Maddeyi koymuşlar. Ve Türk limanları arasında
konşimento düzenlenmese bile bu hükümler geçerlidir demişlerdir. Brüksel
konvansiyonu her yerde La Haye
kurallarından alındığı için La
Haye kuralları diye geçiyor. Ama aslında Brüksel
konvansiyonudur bu.
1958’de Brüksel'de toplanan bir
konvansiyon ile 1924’te toplanan Brüksel konvansiyonu geliştirildi. Ve bu Visby
kuralları şeklinde anılmaya başlandı.
1876’da daha sonra Hamburg
kuralları ile revize edildi konvansiyon.
Son olarak da Rotterdam kuralları
2009 ile tekrar taşıyanın sorumluluğu modifiye edildi. Bir özelliği vardır, tek
başına deniz yoluyla yapılan taşımalarda uygulanmaz. Karma taşımalar dediğimiz
birden fazla ortamda taşınan yüklerde uygulanır. Karayoluyla taşıma ile demir
yoluyla taşıma apayrı düzenlerdir. Tren karada gitse de kamyonla mukayese
edilmeyecek kadar farklıdır. Yani karma taşıma işte birden fazla ortamda
taşınan yüklerin taşınmasıdır. Rotterdam işte karma taşımalar için
düzenlenmiştir. Ama bir kural vardır bir bacağı mutlaka deniz yolu olmalıdır.
Eğer yoksa uygulanmaz. Ama sadece deniz yolu olursa taşıma yine Rotterdam
uygulanmaz. Rotterdam henüz yürürlüğe girmedi. Hamburg kuralları yürürlüktedir
ve Visby yürürlüktedir ama Türkiye taraf değildir. Bir tek bürüksele tarafız.
Gemi denize, yola, yüke elverişli
halde olmalıdır. Bunun için taşıyan sorumludur. Önceden dediğimiz gibi
taşıyanın elverişsizliğinden kurtuluşu hiç yoktur. Eski kanunda tek maddedeydi
bu. Yeni kanunda ise 932. Maddede düzenlendi bu kurallar. Denize, yola ve yüke
elverişli gemiyi tarif ettiler. Eski kanunun 1019. Maddesiydi. Tekrar ediyoruz.
Geminin kendisi fizik yapısı itibariyle, donanımı, teçhizatı, makineleri,
yakıtı vs. ve gemi adamları (ilki statik bir kavram ikincisi ise dinamik bir
kavramdır.) yola elverişli olması lazımdır. Arkasından da işin ticari yönü
geliyor. Geminin yükü korumak, hem diğer yüklerden hem gemiden korumak
gerekiyor.
Yükü alıp içeri sonra karaya
koyma da yüke elverişliliğe dâhildir. Dolayısıyla vinçleri ve bunu yapacak
insanları yani her şeyiyle yüke elverişli olması gerekiyor.
Teorik olarak ön görülen hep
seferin başlayacağı sıradaki denize elverişlilik ortaya çıkıyor. Peki, gemi
sefer sırasında elverişsiz hale gelirse ne olacaktır? à Bu durumda sonraki
elverişsizlik kavramı ortaya çıkıyor. Bu durumda maddi olayın niteliğine göre
teknik veya ticari kusura girebilir. Geminin teknik yönetiminden doğmuştur veya
ticari kusur vardır. Mesela mürettebat soğutma sistemini kullanamamıştır. Bu
durumda teknik kusur mu ticari kusur mu tartışılabilir.
Ondan sonra ise due diligence
ortaya çıkıyor. İşine yüzde yüz sadık ve konuyu bilen uzman bir taşıyan ne
yapar idi? Kriter budur. Ona göre taşıyan gemiyi sefere çıkarmak için basireti
bir taşıyan ne yapardıysa ona kadar sorumludur. Yani bu işin piri ne yapardı
gemiye bunu yapardı ama bu yine eksik kalır mıydı? Kalabilirdi o zaman gizli
kusura geliyor iş. Ondan sonrası için taşıyan sorumlu değildir. Yani en iyisini
yapmışsa bile gözden kaçmışsa artık sorumlu olmaz. Ama kurtuluş beyyinesi
yoktur burada. Yani ben bakmadım ama baksam da göremeyecektim diyemez. Bizzat
bakmak zorundadır. Yani her şeyi yaptıysa bizzat artık navigasyon idari kusur
ve yangın kavramına girebilecektir.
Sonraki elverişsizlik de ise
somut olaya göre tartışacağız. Eğer gemi baştan düzgün yola çıktıysa
başlangıçtaki elverişsizlik aşaması bitiyor. Ama gemi adamlarının yeterli
bakımı yapamadığı için hasar olduysa yani gemi adamları yeterli değilse yine
başlangıçtaki kusura gidilebilir ama işte tartışmak gerekiyor.
Başlangıçtaki kusurdan ise
taşıyan her şeyi yaptı ve bu işteki iyi bir kişinin yapması gerekeni yaptı ama
olmadıysa sorumlu olmaz.
Kanununda dediği gibi göreceli
bir kavramdır. Yapacağı yolculuğun tehlikelerine karşı koyabilecek gemi diyor.
Yani mücbir sebep dışında, yapacağı yolculuğun tehlikelerine karşı koyabilecek
bir gemidir. Yani geminin sefere elverişliliğinde yapacağı yolculuk kriterleri
esas alınacaktır. Hem yerler arası hem de zaman olarak somut olarak kriter esas
alınacaktır. Yani bu yolculuk için bu gemi elverişlimiydi sorusunu soracağız.
Bunun içine özellikle mürettebatla ilgili çok önemli şeyler girer. Gemi
adamlarıyla ilgili mevduattan çıkıyor bu.
Kısaca 3lü bir matriks düşünün.
Geminin niteliksel elverişliliği (geminin boyu posu), sonra nereye yolculuk
yapacak yani sefer ve son olarak mürettebat için kriterler esas alınacaktır.
Yani bu şekilde irdelenmesi lazımdır. Bu geminin sefere elverişli olmasıyla
ilgili olan kriterlerdir.
Görecelilik birde şurada var:
Mücbir sebep konusunda. Yani taşıyan hangi riskleri görebilirdi. Yani iyi bir
taşıyan neleri görebilirdi taşıyan ne gördü. Ona göre sorumluluğu vardır.
Bir de geminin aşamalı olarak
denize elverişli hale getirilmesi ile ilgili bir savunma vardır. Bu özellikle
yakıtla filanla ilgilidir. Mesela ben İstanbul’dan başladım New York’a
götüreceğim. Ama işte Barselona da yakıtı alacağım Atlantik’i geçmek için filan
gibi bir plan yapıldıysa bir sefer planı içinde olması halinde olağan üstü bir
sebepten dolayı yakıt biterse yine sorumlu olmaz taşıyan.
09.12.2011
Taşıyanın sorumluluğuna devam
ediyoruz. Şimdi taşıyanın şahsi kusuru yoksa 3 halde sorumluluktan
kurtulabildiğini söylemiştik.
İkinci önemli borç ise taşıma ve
yüke özen gösterme ki biz özen göstermeye ise ticari kusur olarak
nitelendiriyoruz. Bununda kaynağı 1061 (YTTK 1178) maddedir.
Yük tabiattan zarar görmeyecek,
gemiden zarar görmeyecek, ayrıca başka yüklerden de zarar görmeyecek. Yani yükü
kollama, koruma borcu.
Malın ne zaman taşıyana geçtiği
konusunda yüklemenin ne zaman olduğu önemlidir. İşte vinç bağlandığı anda
yükleme başlamış demektir.
ÖZEN BORCU
Mevcut kanunumuzda en önemli
sorumlu kaynaklardan birine yer verilmemişti. Bu da gecikmeden doğan
sorumluluk. BK’yla çözerdik o konuyu. Şimdi ise yeni kanunda düzenledik.
Navlun sözleşmesi istisna akdidir
ama vekâlet diyenlerde vardır. Bu eski kanunda istisna hükümlerine gidelim
diyenler vardır ve BK genel hükümlere gidelim diye görüşler vardır.
Zıya, Hasar, Gecikme
Zıya
Malın kaybolmasıdır. Kayıp yani
ziya; taşıyanın aldığı yükü aldığı gibi teslim etme gücünden mahrum olması
halidir. Yani taşıyan aldığını geri veremiyor. Bunun içini doldurmak size
kalmıştır. Mesela yük denize uçtu, yük yandı, yük çalındı, ekonomik kullanım
imkânı tamamen sıfıra inmişse, satacaksanız bunu artık piyasaya veremeyeceğiniz
kadar. Hasar ve zıyanın gri alanı çoktur yani ak ve karadır diyemezsiniz. Yani
hem somut olaya hem de sizin yorumunuza bakar ne olduğu.
Mesela 12 kişilik antika yemek
takımı, tuzluğu çatladı artık siz onu masaya çıkaramazsınız. Dolayısıyla burada
bir ziya vardır. Tamamı kullanılamaz hale gelmedi ama artık o antika takımı
değil o. Bu şekilde sizin yorumunuza bakabilir işte. Mesela 5000 çuval çimento
verdiniz o ıslandı size geldi. Artık ziyadır çünkü beton olmuştur hep.
Ama normalde bir malın bir
parçası eksik çıktıysa burada artık zıya değil hasar vardır. Yani ekonomik
değeri tamamen sıfır olmadıysa ama tam olarak arz etmesi gereken değeri tam
olarak karşılayamıyorsa ya da ekonomik değeri azaldıysa bu artık hasardır.
3. ise gecikmedir. Burada ne loss
ne damage var. Sadece geç geldi. Deniz yolunda denize tam olarak güvenemezsiniz
o yüzden eski metinlerde yok gecikme zararlarında. Çoğunlukla kabul görürdü ama
artık değişti bu. Liablility for delay konvansiyonlarda yer almaktadır.
Eskiden kalma ama çok güzel bir
formül varmış: Olayın özelliklerine göre, 1178. Maddede, tedbirli bir
taşıyandan eşyanın tesliminin makul olarak istenebileceğiz süre içinde yani
kısacası Hâkim bakacak bu ne kadar zaman da teslim edilebilirdi, ne kadar
sürede teslim edildi tamam zarar o kadar. Gemisi, yükleme şartları, yüklenen
eşyanın şartları, yok, fiziki şartlar, tabiat şartları, limanın durumunu vs.
alarak gecikip gecikmediği anlaşılacaktır.
Gecikme dolayısıyla, gecikmenin sonunda
yükte bir hasar, kayıp vs. olduysa gecikme hükümleri bir kenara bırakılıp kayıp
ve hasarla ilgili hükümleri uygularız. Yani gecikmenin sonunda yük geldi ama
bir baktınız yük yok. Şimdi gecikme değil zıyaya ilişkin hükümler uygulanır.
Dolayısıyla gecikme sorumluluğu hiç hasar ve zıya yoksa ekonomik bir külfet
bindiyse o halde odur. Dolayısıyla gecikme tamamen ekonomik nitelikli zararlar
içindir. Yani formül evvela maddi zarar arkasında gecikmenin yol açtığı ilave
zararlardır. Yani her ikisi birlikte de uygulanabilir.
Taşıyanın bu sorumluluğu kusur
sorumluluğudur. Mutlak sorumluluk henüz bize yerleşmedi. Bu da 1179. Maddede
düzenlenmiştir. Taşıyan kendisinin ve gemi adamlarının verdiği zararlardan
sorumludur. Yani kendi adamları kim gemi adamları kimlerdir bunları zaten
biliyorduk ama ikinci fıkrada kanun kendine şerh koymuştur.
2. Saat
Taşıyanın sorumluluğu dedik kusur
sorumluluğudur. Mutlak sorumluluk değildir. Liability based on fault’tur. BK
hukuk konseptine göre kusuru varsa sorumludur. Ama işi tek başına yapmıyor
adamlarıyla yapıyor. Dolayısıyla taşıyanın sorumluluğunda çalıştırdığı
kişilerin sorumluluğu vardır. Ama eğer gemi maliki değilse taşıyan aynı zamanda
gemi adamlarının yaptığından da sorumludur. Yeni kanunda diyor ki taşıyanın ve
adamlarının kusurundan sorumludur diyor. Sonra da adamlarının kim olduğunu
altındaki fıkrada açıklamıştır.
Kusurluluğunun takdirinde
kullanılacak kriterde 1178’de söyleniyor. Tedbirli bir taşıyandan beklenen gibi
davranması gerekiyor. Yani kişinin kendi işindekini gösterdiği özen mi yoksa bu
işin ustası nasıl yapardı onun gibi yapsaydı mı? İşte ikincisidir. Eğer bu
gösterilmişse taşıyan sorumluluktan kurtulabilir.
Kast, ağır ve hafif ihmalden
sorumluluk vardır.
Eğer doğan zarar bir navigasyon
kusuru bir teknik kusur veya yangın sonucu ise taşıyan sorumsuzdur. Kanuni
sorumsuzluk halleridir. 1180. Madde ve bugünkü 1062. Maddededir. Fazla hızlı
gidildi, gemi çok ağır gidildi ve hasar gördü bu yüzden artık taşıyan kurtulur.
Teknik kusurdan ve yangınsa yine kurutulur. Kurtulamayacağı şey ise şahsi
kusuru varsa ve gemi denize elverişsiz çıkmışsa olur bu.
1179. maddede taşıyan kendi kusur
ve kendi adamlarının kusurlarıyla verilen zararlardan sorumludur.
Kanun diyor ki; eskiden de
öyleydi bugün biraz ayrıntı gelmiştir: Taşıyan yük kendi egemenlik alanı
içindeyken sorumluluk taşır. Kendi egemenlik alanı dışındayken sorumlu olmaz.
Peki, taşıyanın egemenlik alanı neresidir? à Burada eskiden ufak
tefek tartışma oluyordu. Uluslar arası konvansiyonlarda “in his charge” ve
“take charge of” diye geçer. Hukuki karşılığı zilyetlik olarak kabul ediliyor.
Yük taşıyanın zilyetliği altına girmezse taşıma sözleşmesi olmuyor. Yani
taşıyan yükün doğrudan ve fer’i zilyedi olacaktır. Doğrudan zilyedi olmazsa onu
sorumlu tutamazsınız. Take charge ne anlama gelir? à Ticari hayat bu kadar
basit olmuyor. Yani taşıyana taşıtan veriyor o yüklüyor şeklinde olmuyor. Araya
başka kuruluşlar giriyor. Liman idaresi giriyor araya bir kere. İhracat ithalat
işlemlerinde gümrük giriyor araya. Peki, bu mal nerede ne zaman taşıyanın
zilyetliğin geçti ve ne zaman iade etti.
FIO/S/T clause’u her şeyi
bitirmez. Taşıyanın yine sorumluluğu devam ediyor. Problem nerede? à
Gümrük, liman işletmeleri kimin adına bu işi yapıyor? Taşıyan yükü indirdiği
zaman liman idaresine veriyor, gümrüğe iniyor bu süre içinde yükten kim
sorumludur? BU çok tartışmalara yol açmıştır. Çoğunlukla denirdi ki bizim
doktrinimizde, liman idareleri taşıtanın tarafındadır çünkü taşıyan bu liman
idaresini bilmez etmez. Gelmiş yükü alacaktır. Genellikle taşıtanın tarafında
olur deniyordu. Yeni kanunda 1178. Maddenin 3. Fıkrasında çözümlendi: Eşya
yükleten veya onun adına hareket eden bir kişiden alındığı andan yahut yükleme
limanında uygulanan kanun ve düzenlemeler uyarınca eşyanın kendilerine teslimi
zorunlu makamlardan başlayıp gönderilene teslim edildiği ana ya da zorunlu
makamlara teslim edildiği ana kadar sorumlu sayılır. Kanun kısaca fiilen al
efendi bunu al diye vermesi lazımdır. Yani zorunlu makamlara verilmesinde
taşıyan daha işin içinde değildir. Yani taşıyan bunu daha egemenliği altına
almış olmaz. Aynı şekilde limana verilmiş, mal gemiden indi tamam sen rahat
ettin. Ama gönderilene bir irade verildi mi hayır? à Yani ara durumlarda
taşıtanın egemenliğindedir yani taşıyanın egemenliğinde değildir. Kısaca
taşıtan oraları bildiği için onun üstüne kalmıştır diye hatırlayabiliriz.
A) Taşıyanın sorumluluğu
I- Genel olarak
MADDE 1178- (1)
Taşıyan, navlun sözleşmesinin ifasında, özellikle eşyanın yükletilmesi, istifi,
elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve boşaltılmasında tedbirli
bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdür.
(2) Taşıyan, eşyanın zıyaı veya hasarından yahut geç tesliminden doğan
zararlardan, zıya, hasar veya teslimde gecikmenin, eşyanın taşıyanın hâkimiyetinde
bulunduğu sırada meydana gelmiş olması şartıyla sorumludur.
(3) Eşya, yükleten veya onun adına veya hesabına hareket eden bir
kişiden yahut yükleme limanında uygulanan kanun ve düzenlemeler uyarınca
eşyanın taşınmak üzere kendilerine teslimi zorunlu makamlardan ya da üçüncü
kişilerden taşıyanca teslim alındığı andan;
a) Taşıyan tarafından gönderilene teslim edildiği ana veya
b) Gönderilenin eşyayı teslim almaktan kaçındığı hâllerde sözleşme veya
kanun hükümlerine yahut boşaltma limanında uygulanan ticari teamüle uygun
olarak gönderilenin emrine hazır tutulduğu ana ya da
c) Boşaltma limanında geçerli kanun ve düzenlemeler uyarınca eşyanın
kendilerine teslimi zorunlu makamlara veya üçüncü kişilere teslim edildiği ana,
Kadar taşıyanın hâkimiyetinde sayılır.
(4) Eşya, navlun sözleşmesinde belirlenen boşaltma limanında açıkça
kararlaştırılmış olan süre veya açıkça kararlaştırılmış bir süre yoksa olayın
özelliklerine göre tedbirli bir taşıyandan eşyanın tesliminin makul olarak
istenebileceği süre içinde teslim edilmediği takdirde teslimde gecikme olduğu
varsayılır.
(5) Eşyanın zayi olmasına dayanarak tazminat isteminde bulunabilecek
kişi, dördüncü fıkra uyarınca teslim süresinin dolmasından itibaren aralıksız
altmış gün içinde teslim olunmayan eşyayı zayi olmuş sayabilir.
Kural kısaca taşıyan kara
zararlarından sorumlu değildir ama serbest piyasanın getirdiği şartlar ayrıdır.
Yani siz gidip kendiniz karar zararlarından da sorumlu değildir. FIO clause’u
varsa gemiye indiği anda sorumluluğu oluyor.
Yolculuktaki zararlarda
bakacağız: Bu zararın sebebi geminin sefere elverişsiz çıkarılması mıdır? Eğer
değilse ikinci bir analiz? Teknik kusur mu navigasyon mu bakılır.
Şimdi taşıyan normalde yükleme ve
boşaltmadan da sorumludur. Fakat FIO clause koyarak bu sorumluluktan
kurtuluyor. Ama yine de istiflemede vs. belli bir nezareti sağlayacaktır. Çünkü
ne yükleten ne boşaltan teorik olarak denizci değildir. Yani FIO cause’u koyup
tamamen kurtulamıyorsunuz.
Hasar varsa ne olacaktır?
Gönderilen de taşıyan da ve
taşıyanı temsilen kaptan da yük teslim edileceği anda yükün muayene edilmesini
isteme hakkına sahiptir. Araya kimseyi sokmadan basitçe anlatalım diyor.
Gönderilen ben buradayım bir dakika ben muayene istiyorum diyorum. Aynı şekilde
taşıyan da gönderilene ben getirdim ama buna bakalım ki sen sonra bana kabahat
bulma diyor.
Limanlarda gözetme şirketleri
vardır. Yük gemiden indikçe, niteliğine göre daha ambarda denetimi yapılıyor.
Hal ve durumunu, hem de ölçü veya tartısını denetleyecekler. Yani hem durumuna
hem de miktarına bakılacaktır. Bunun denetimini istemek hakkına sahiptir. Ve
sonuca göre derhal bunun bildirilmesi gerekir. Bütün bunlar tesellümden önce
yapılacaktır. Tesellümden önce rapor çıkacaktır. Bilirkişi tespit edecek ve onu
taşıyana ihbar edecek. Gizli ayıp için de kanun 3 günlük bir süre veriyor. O
kadardır. Görünürde bir şey yok ama daha sonra ortaya çıkabilir. Ziya veya
hasarın en geç gönderilene teslimi sırasında yazılı olarak gönderilmesi
şarttır. Madde 1184’te belirtilmiştir. Ayrıca bildirim süreleri 1185’te var.
Bunun ayrıntılarını ve taşıyanın
sorumluluk sınırlarını daha sonra işleyeceğiz.
3. saat
PRATİK
2. Pratik
İstanbul’dan gemiyi yüklemişler
Bremen’e ham deri yüklemişler. Yükleme sırasında bir takım problemler yaşanmış.
İstif işlemleri problemler yaratmış. Sefer boyunca havalı sistemler yaşanmış.
Teslim sırasında yüklerde küflenme tespit edilmiş. İnceleme yapılmış yükler
tesellüm edilmeden. Hemen ihbar yapılmış ve incelenmiş sonuç çıkmış ki, geminin
elektrik donanımı bir şirkete ihale edilmiş ve soğutma sistemindeki bağlantılar
hatalı yapılmış. Dolayısıyla elektrik donanımı istenilen şekilde revizyondan
geçmemiş oluyor. Aynı sefer sırasında Marsilya’dan da Hamburg’a gitmek üzere
sabun yükleniyor gemiye. Sabun yükleri aynı ambara konuluyor. Sonra bir bakıyorlar
mis gibi sabunlar deri kokuyor. Her iki konşimentoda da yükün maruz kalacağı
zararlardan da sorumlu olmayacağına dair sorumsuzluk kayıtları vardır. Şimdi ne
olacaktır? Evvela gemi yükünün avukatı olun buna ne dersiniz?
Cevap: Sorunun içinde biraz kopya
var zaten. Yükleme sırasında elektrik sıkıntıları çıkmış zaten. Kanun diyor ki
sen bunu kendi elinle kontrol edeceksin.
Eğer zarara yol açan maddi vakıa
sefere elverişsizlik ise o zaman ne navigasyon ne teknik kusura bakılır. Yani
gemiyi işletmeyi biliyorsan bunun garantisini de bizzat sağlayacaksın. Ancak
ondan sonra sen kaptan hata yapmışsa, gemi adamı hata yapmışsa ben ne yapayım
dersin diyor. Lisanslı diplomalı gemi adamı kaptan vs. Yani ben ne anlarım
gemiye konan yakıttan, ne anlarım saçlarının aşınıp aşınmadığından ya da
elektrikten. Yani bizzat bakacaktır. Yani bakmadım ama baksaydım da bu zarar
olacaktı def’iyi burada yoktur. İstihdam edenin sorumluluğunda olduğu olan şey
burada yoktur.
Peki, sabun yükünü ne yapacağız? à
Şimdi geminin elverişsiz olmasında illiyet bağı aranmaz demiştik ama burada
şunu unutmayın yine de o zarar o kusurdan doğmuş olması gerekiyor. Yani illiyet
bağına hiç bakmıyor değilmişiz. Burada tartışma bekliyoruz. Taşıyan yükü
korumak kollamak zorundadır. Tedbirli taşıyan değil, herhangi bir insan bilir
ki deri bulunduğu yere yanaşılmaz. Kanun ne diyor 932. Maddeyi eski kanun 1019,
soğutma tesisatı da dâhil olmak üzere eşyanın kabulüne, muhafazasına elverişli
bir şey elverişli gemi sayılır deniyor. Bir kere bu açıdan taşıyanın
sorumluluğunu gerektirir. Diye bilirsiniz ki taşıyan 1178’e göre taşınması
gözetimi, tedbirli bir taşıyandan beklenen özeni göstermesi gerekiyor. Bu da
böyle bir özen değil dolayısıyla ticari bir kusur vardır. Her iki şıkta da
sorumsuzluk kaydı geçerli değildir. Her ikisi de makbuldür. İmtihanda karşınıza
gri alanlar çıkar ve bunlarda tartışmanız gerekmektedir.
15.12.2011
Şimdi derste şu bahse gelinmiş.
Şimdi navlun sözleşmesinde taşıyan sorumlu olduğu zaman ispat meseleleri çok
önemlidir. Yani kim neyi ispat edecektir. Yük sahibi alacağını dava edebilmesi
için kim neyi ispat edecektir. Bu tabi akdi bir sorumluluktur. Nasıl olur
böyleyken? à
Alacaklı yükün gemiye sağlam yüklendiğini ispat edecek. Varma limanında da yük
kendisini teslim edildiği anda yükün zarar gördüğünü ispat edecektir. Yani
zarar var diyecek yükümde. Bunları ispat ederse taşıyan sorumludur. Taşıyan
sorumluluktan kurtulmak için taşıyan ise kurtuluş için taşıyanın adamlarının
sorumlu olmadığını ispat edecektir. Söz konusu kusur sorumluluğudur.
Bu şekilde yük sahibine ispat
kolaylığı sağlanması için kanun tamamen açıklık ve kolaylık sağlamak üzere
hüküm koymuş. Bu zararın tespiti ve beyanı şeklinde. 1184 ve 1185. maddeler
vardır. Bunlar sırf ispatla ilgilidir yoksa sorumluluğunun kaldırılması ile
ilgili değildir bunlar.
V- İnceleme ve bildirim
1. İnceleme
MADDE 1184- (1)
Gönderilen; eşyayı teslim almadan, taşıyan, kaptan veya gönderilen, eşyanın hâl
ve durumunu, ölçü, sayı veya tartısını tespit ettirmek amacıyla onları
mahkemeye veya yetkili diğer makamlara ya da bu husus için yetkili uzmanlara
inceletebilir. Mümkün oldukça diğer taraf da incelemede hazır bulundurulur.
(2) İnceleme giderleri, başvuruda bulunana aittir. İnceleme için,
gönderilen başvuruda bulunup da sonuçta taşıyanın tazminat vermesi gereken bir
zıya veya hasar belirlenirse inceleme giderleri taşıyana ait olur.
Tespiti ya
mahkemeye veya yetkili diğer makamlara diyor kanun. Şimdi 1. fıkra genelde
mahkemeyle yapılıyor. Yani diğer makam derken başka bir makama gidilmiyor. Tabi
bu diğer makam kamu makamı olacaktır. Bizde böyle başka makam yoktur. Yani
tespit edilecektir. Ya yük sağlamdır, hiçbir hasar yoktur. Tabi dışarıdan
bakılacak yüke. Ama çuval delindiyse filan bunlar dışarıdan da görülebilir.
1.si budur. İkincisinde ise Eşyanın yükün gönderilene teslimi sırasında,
buradan şunu anlamak lazımdır. Hepsi
teslim edilecektir. Yani mesela 1000 çuval varsa hepsinin verilmesi demektir.
Yoksa ortasında filan diye anlamayın. Hepsi teslim edilecek ki gönderilen
görecek bunu. Eğer dışarıdan görülen bir hasar varsa gönderilen taşıyana
bildirim yapılacaktır. Taşıyan derken genelde kaptana yapılır onun temsilcisi
olduğu için. Bazen teslim edilir ama bu dışarıdan görülemeyecek durumdadır.
Eğer böyleyse bu teslimden itibaren hesaplanacak aralıksız 3 gün içersinde bu
ihbarı göndermesi lazımdır taşıyana. Bu 1185. birinci fıkrasında yazıyor.
2. Bildirim
MADDE 1185- (1)
Zıya veya hasarın en geç eşyanın gönderilene teslimi sırasında taşıyana yazılı
olarak bildirilmesi şarttır. Zıya veya hasar haricen belli değilse, bildirimin
eşyanın gönderilene teslimi tarihinden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak
üç gün içinde gönderilmesi yeterlidir. İhbarnamede zıya veya hasarın neden
ibaret olduğunun genel olarak belirtilmesi gereklidir.
(2) Eşyanın incelenmesi tarafların katılımıyla mahkeme veya yetkili
makam ya da bu husus için resmen atanmış uzmanlar tarafından yapılmışsa
bildirime gerek yoktur.
(3) Gerçek veya muhtemel
bir zıya veya hasarın söz konusu olması hâlinde taşıyan ve gönderilen, eşyanın
incelenmesi ve koli sayısının belirlenmesi için birbirlerine uygun olan her
türlü kolaylığı göstermekle yükümlüdürler.
(4) Eşyanın zıya veya hasarı ne bildirilmiş ne de tespit ettirilmiş
olursa, taşıyanın eşyayı denizde taşıma senedinde yazılı olduğu
gibi teslim ettiği ve eğer eşyada bir zıya veya hasarın meydana geldiği
belirlenirse, bu zararın taşıyanın sorumlu olmadığı bir sebepten ileri geldiği
kabul olunur. Şu kadar ki, bu karinelerin aksi ispat olunabilir.
(5) Eşyanın teslimindeki gecikmenin, gönderilen tarafından, onun
kendisine teslimi tarihinden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak altmış gün
içinde taşıyana yazılı olarak bildirilmesi şarttır. Süresinde bildirim
yapılmayan gecikme zararları için tazminat ödenmez.
(6) Eşya, fiilî taşıyan tarafından teslim edilmişse, bu madde
uyarınca kendisine yapılan her bildirim taşıyana yapılmış gibi ve taşıyana
yapılan her bildirim de fiilî taşıyana yapılmış gibi hüküm ifade eder. Kaptan
ve sorumlu gemi zabiti dâhil olmak üzere, taşıyan veya fiilî taşıyan ad ve
hesabına hareket eden bir kişiye yapılan bildirim, taşıyana veya fiilî taşıyana
yapılmış sayılır.
Teferruata ait şeyleri size
anlatmıyorum temel noktaları söylüyorum. Mesela 3. fıkra var bunu anlatmak için
vakit kaybetmem. Bunun için kanun hükmü gerekli mi değil mi size kalmıştır.
Şimdi iki yol var. Yani birisi
teslimden önce tespit diğeri tespit anında bildirimdir. İşte bildirim için eğer
dışarıdan belli olmuyorsa 3 gün içinde bildirim olacaktır. Bunlardan biri
yeterlidir.
Şimdi bunlar yapılmışsa biraz
önce söylediğim ispat durumu işleyecektir. Taşıyan artık bu hasardan sorumlu
olmadığını ispat etmesi lazım. Taşıyan nasıl ispat edecek? à
Önce hasara hangi olay sebep olmuş diye tespit edilmesi lazımdır. Yazın sebze
yükü taşıyordur. Bunun için bir tertibat vardır. O tertibatı çalıştırmamıştır.
Bir zararın meydana gelmesinde kusurun olmadığı nasıl ispat edilir. Burada iki
şey ispat edilmesi lazım. Birincisi zararın meydana gelen olayı ispat edecek
ikincisi ise bu olayda kusuru olmadığını ispat edilecektir. Eğer edemezse
sorumludur.
Şimdi 1185/4’de bakıyoruz. Burada
bir karine vardır. Şuradan da anlıyoruz. Sonraki cümlede karineyi söylemiştir.
Şimdi bunun aksi nasıl ispat edilecektir. Az önce söylediğim ispat külfeti
gönderilene geçecektir. Bu sefer gönderilenin durumu çok ağırlaşacaktır.
Gönderilen önce zararı ispat edecek. Bu kolaydır. Ancak taşıyanın sorumlu oluğu
bir sebepten bu hasarın meydana geldiği şeyin ispatı çok zordur tabi. Yani yine
olayı ispat edecek ve de taşıyanın veya adamlarının kusurlu olduğunu ispat
edecektir. Bu çok zordur ama mümkündür tabi. Yani zor denilince olmaz
anlaşılmasın ama gönderilenin işi zordur.
Gecikme zararını da söyleyelim.
Yeni kanunda hem hasar ziya var hem de gecikme varsa 5. fıkra uygulanır. Şimdi
burada geciken teslimden itibaren 60 gün içinde bildirim şarttır diyor.
Şimdi dedik ki 1184 ve 1185’teki
durumlar yapılmazsa ne olur anlattık. İspat edecek yoksa gönderilene geçecek
ispat külfeti filan dedik. Bunu tabi ki dava açıp yapacaktır. Bu dava 1188.
madde birinci fıkraya göre zıya ve hasar için ve geç teslimden dolayı taşıyana
karşı her türlü tazminat istemi 1 yıl içinde yargı yoluna başvurulmadığı
takdirde düşer diyor. Bu hak düşürücü süre kabul edilir. Hak düşürücü süre ile
zaman aşımı arasındaki farkı biliyorsunuz herhalde. Bilmiyorsanız açın öğrenin.
Yani yargı yolu derken dava açabilir veya takibe de başlayabilir.
Hiç mal teslim edilmemişse ne
olacaktır? à
O zaman bu süre sözleşme ve konşimento hükmüne göre teslim edilmesi gereken
tarihten itibaren olacaktır. Bu da 1188/2’de var.
1. Hak düşürücü süre
MADDE 1188- (1)
Eşyanın zıyaı veya hasarı ile geç tesliminden dolayı taşıyana karşı her türlü
tazminat istem hakkı, bir yıl içinde yargı yoluna başvurulmadığı takdirde
düşer.
(2) Bu süre taşıyanın eşyayı veya bir kısmını teslim ettiği veya eşya
hiç teslim edilmemişse, onun teslim edilmesinin gerektiği tarihten itibaren
işlemeye başlar.
(3) Sorumlu tutulan kişinin rücu davası, birinci fıkrada öngörülen hak
düşürücü sürenin sona ermesinden sonra da açılabilir. Ancak, rücu davası açma
hakkı, bu hakka sahip olan kişinin, istenen tazminat bedelini ödediği veya
aleyhine açılan tazminat davasında dava dilekçesini tebellüğ ettiği tarihten
itibaren doksan gün içinde kullanılmadıkça düşer.
(4) Bu süre, tarafların dava sebebinin doğmasından sonra yapacakları
bir anlaşma ile uzatılabilir.
3. fıkrayı
fiili taşıyandan sonra söyleyelim. Biz hemen bildirimi yapmış mı yapmamış mı
yoksa ispat yükü yer değiştirdiği için hemen ona bakıyoruz.
Şimdi şemadaki
ikinci oka geldik. Yani bu tazminat ödeme borcunun sınırlanmasına geldik.
Tazminat Ödeme Borcunun Sınırlanması
VI- Sorumluluğu sınırlandırma hakkı
1. Sorumluluk sınırları
MADDE 1186- (1)
Eşyanın uğradığı veya eşyaya ilişkin her türlü zıya veya hasar nedeniyle
taşıyan, her hâlde, hangi sınır daha yüksek ise o sınırın uygulanması kaydıyla,
koli veya ünite başına 666,67 Özel Çekme Hakkına veya zıyaa ya da hasara
uğrayan eşyanın gayri safî ağırlığının her bir kilogramı için iki Özel Çekme
Hakkını karşılayan tutarı aşan zarar için sorumlu olmaz; meğerki, eşyanın cinsi
ve değeri, yüklemeden önce yükleten tarafından bildirilmiş ve denizde taşıma
senedine yazılmış olsun. Özel Çekme Hakkı, fiilî ödeme günündeki veya
taraflarca kararlaştırılan diğer bir tarihteki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca
belirlenen değerine göre Türk Lirasına çevrilir.
(2) Taşıyanın ödemesi gereken tazminatın toplamı, eşyanın navlun
sözleşmesine uygun olarak gemiden boşaltıldığı veya boşaltılması gereken
yerdeki ve tarihteki değerine göre hesaplanır. Eşyanın değeri, borsa fiyatına
veya böyle bir fiyat yoksa, cari piyasa fiyatına veya her ikisinin de yokluğu
hâlinde aynı nitelikte ve kalitede eşyanın olağan değerine göre belirlenir.
(3) Eşya topluca bir konteyner, palet veya benzeri bir taşıma gerecine
konmuş ise, denizde taşıma senedine söz konusu taşıma gerecinin içeriği olarak
yazılmış her koli veya ünite, ayrı bir koli veya ünite sayılır. Aksi hâlde,
böyle bir taşıma gereci, tek bir koli veya ünite sayılır. Bizzat taşıma gereci
zıyaa veya hasara uğrarsa, taşıyana ait veya onun tarafından sağlanmış
olmadıkça, taşıma gereci ayrı bir koli sayılır.
(4) Yükletenin birinci fıkra uyarınca yaptığı bildirim denizde taşıma
senedine yazılmışsa, bu kayıtlar karine oluşturur, ancak, bu karine taşıyan
bakımından bağlayıcı değildir; 1239 uncu maddenin üçüncü fıkrası, söz konusu
kayıtlar hakkında uygulanmaz.
(5) Yükleten, eşyanın cinsini veya değerini kasten gerçeğe aykırı
bildirmişse, taşıyan, her hâlde, eşyanın uğradığı veya eşyaya ilişkin zıya veya
hasar nedeniyle sorumlu olmaz.
(6) Taşıyanın, taşıma süresinin aşılmasından doğan sorumluluğu, geciken
eşya için ödenecek navlunun iki buçuk katı ile sınırlıdır; şu kadar ki, bu
tutar, navlun sözleşmesine göre ödenecek toplam navlun miktarından fazla
olamaz.
(7) Taşıyanın,
birinci ve altıncı fıkraların birlikte uygulanması hâlinde toplam sorumluluğu,
eşyanın tam zıyaından sorumluluğu hâlinde birinci fıkra gereğince tazminle
yükümlü olacağı tutarı geçemez.
(8) Taraflar, birinci ve altıncı fıkralarda öngörülen sınırlardan daha
yüksek tutarlar kararlaştırabilirler; şu kadar ki, birinci fıkra bakımından
tarafların kararlaştırdığı sınır, o fıkrada öngörülen sınırlardan hangisi
yüksek ise, o sınırdan daha düşük olamaz.
Şimdi deniz hukukunda sınırlı
sorumluluk vardır. Borçta da sorumlulukta da sınırlandırıyorlar. Daha fazlaysa
ne olacak zarar diye hep sorulur. Bizde diyoruz o zaman sigortaya gidilir
diyoruz.
Eğer navlun sözleşmesi yapılırken
yükleme yapılırken yükleten yükün cinsi ve değerinin bildirilip konşimentoya
yazılması lazımdır. Yükün değerinin yazılmaması bunun konşimento niteliğini
ortadan kaldırmaz. Eğer değeri yazılmamışsa (bazen çok değerli yükler vardır)
konşimentoda, o zaman yük zararı için tazminat ödeme borcuna bir sınır
konmuştur. Eğer değer yazılmışsa ona göre alacak ama değer yazılmamışsa şimdi
anlatacaklarımız yani 1186 olacaktır.
Özel çekme hakkını size
anlatmıştık. Özel çekme hakkının karşılığı ekonomi gazetelerinde çıkar her gün.
Yani koli veya ünite başına 666,67 ÖÇH olur. Yani iki sınır koyuyor. Ya koli ya
da ünite başına 666,67 ÖÇH ya da gayri safî ağırlığının her bir kilogramı için
iki Özel Çekme Hakkını karşılayan tutarı için olarak sınır olmuştur. Şimdi
burada koli veya ünite deniyor. Bunlar ne demektir? à Koli yükü deniz
tehlikelerinden koruyabilecek nitelikteki ambalaj içine almaktır. Bunu deniz
tehlikelerine karşı yükü koruyacak şekilde olan ambalajlardır. Karton kutu, cam
vs olabilir. Yükün cinsine göre ambalaja denir. Birbirinden ayrılabilecek
şekilde olanlara koli denir. Koli ambalajlı yüklerde olur.
İki tür yük var biri bu
şekildedir. Diğeri ise dökme yüklerdir. Dökme yüklerde ise oradaki bir
birimdir. Burada şu alınıyor. Navlun neye göre hesap ediliyorsa, genelde ton
başına şu kadar deniliyor.
Peki, burada yükün değeri nasıl
tespit edilir? à
2. fırkada söylüyor. Boşaltma limanında tespit edilir diyor.
3. fıkra var birde. Konteynır
taşımaları var. Bir de palet diyor. İkisi de kanunda geçiyor. Konteynır büyük
kocaman sandıklardır. Palet nedir peki? à Palet üstü açıktır.
Tahtadan, işte üstüne yük yüklenir. Konteynır ya da palet varsa buna ne
diyeceğiz? à
Konteynır kapalıdır. İşte bu koliye benziyor. Ama koli dersek içinde birçok yük
vardır. O zaman bu Hamburg kurallarından bazı hükümler almışlardır. Konteynırın
içine ambalajlı yük yükleniyor. İçine dökme yük yüklenen yük yok Türkiye’de.
Konteynırın üzerine yazılmışsa her biri ayrı koli olur. Eğer yazılmamışsa
bütünü bir koli olur. Ama uygulamada daima yazılır. Palette ise üstündeki
paketler zaten gözüküyor o yüzden her biri ayrı koli teşkil eder. Demek ki 3.
fıkrada benim söylediklerim yazıyor.
5. fıkra var birde. Şimdi
yükleten eşyanın cinsini ya da değerini kasten gerçeğe aykırı bildirmişse,
taşıyan her halde sorumluluktan kurtulur. [Hocaya teneffüste soru sordum: Hocam
peki taşıtan yanlış değer bildiriminde bulundu. Fakat taşıtan bunu anladı
nasılsa sorumlu değilim mahvolsun adi herif diye kasten zarar verdi. Bu durumda
yine sorumlu olmaz mı? à Şimdi sorumlu olmayacağı şey deniz hukuku ile ilgili
sorumlu olmayacağı şeylerdir. Burada kanunun amacı yanlış bildirim olmamasıdır.
O yüzden böyle sizin söylediğiniz gibi istisnai durumlar için genel hükümlere
gidilebilir. Yani borçlar kanundaki kasten zarar verme haksız fiile filan
gidilebilir. Ya da borca aykırılığa… Herhalde sorumlu olmayacağı kısım deniz
hukukuna göre sorumlu olacağı şeylerdeki sorumluluğu kalkar.]
Şimdiye kadar normaldi şimdi 6.
fıkra da ise gecikmeden doğan sorumluluk anlatılmıştır. Gönderilen yükün
kendisine geç teslim edilmiş olmasından dolayı bir zarar görmüşse bu zararı
tabi taşıyana bildirecektir. Bunun için taşıyanın sorumluluğu o yük için
ödenecek navlunun 2,5 katı ile sınırlıdır. Şu kadar ki bu tutar navlun
sözleşmesiyle ödenecek toplam navlun miktarından fazla olamaz diyor.
Demek ki 1186. maddenin 1, 2, 5,
6. fıkralar önemlidir.
2. Saat
2. Sorumluluğu sınırlandırma hakkının kaybı
MADDE 1187- (1)
Zarara veya teslimdeki gecikmeye, kasten veya pervasızca bir davranışla ve
böyle bir zararın veya gecikmenin meydana gelmesi ihtimalinin bilinciyle
işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edildiği takdirde
taşıyan, 1186. maddede öngörülen sorumluluk sınırlarından yararlanamaz.
(2) Zarara veya teslimdeki gecikmeye, kasten veya pervasızca bir
davranışla ve böyle bir zararın veya gecikmenin meydana gelmesi ihtimalinin
bilinciyle işlenmiş bir fiilinin veya ihmalinin sebebiyet verdiği ispat edilen
taşıyanın adamları da 1190. maddenin ikinci fıkrası hükmüne dayanarak 1186.
maddede öngörülen sorumluluk sınırlarından yararlanamazlar.
Bir şekilde borç altına girme
yani tazminat ödeme borcunun sınırlarını görmüş olduk.
Fiili Taşıyan
Bugün son olarak fiili taşıyanı
anlatacağım. Şimdi fiili taşıyanı yeni kanunumuz getirmiştir. Madde 1191’de
düzenlenmiştir. Alman, Fransız kanununda yoktur. Hamburg kurallarında vardır.
Kimse ona rağbet etmedi ama bizim kanun yapıcılar Hamburg Kurallarındaki
meseleyi getirmişlerdir. Ama bir meseleyi çözüyor tabi.
IX- Fiilî taşıyanın sorumluluğu
1. Genel olarak
MADDE 1191- (1)
Taşımanın gerçekleştirilmesi, kısmen veya tamamen bir fiilî taşıyana
bırakıldığı takdirde, taşıyan, navlun sözleşmesine göre böyle bir bırakma
hakkına sahip olup olmadığı dikkate alınmaksızın, taşımanın tamamından sorumlu
kalmaya devam eder. Taşıyan, fiilî taşıyanın ve onun taşıma borcunun ifasında
kullandığı ve görevi ve yetkisi sınırı içinde hareket eden adamlarının fiil ve
ihmallerinden de bu Kanun hükümlerine göre sorumludur.
(2) Bu Kanunun taşıyanın sorumluluğuna ilişkin olan tüm hükümleri,
fiilî taşıyanın bizzat gerçekleştirdiği taşımadan sorumluluğu hakkında da
geçerlidir. Fiilî taşıyanın adamlarının aleyhine dava açılması hâlinde 1187.
maddenin ikinci fıkrası ile 1190. maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları
uygulanır.
(3) Taşıyanın kanunen kendisine yüklenmeyen bir borç veya yükümlülüğü
üstlenmesi veya tanınan bir haktan vazgeçmesi sonucunu doğuran özel anlaşmalar,
açık ve yazılı onayı olmadıkça, fiilî taşıyan hakkında hüküm ifade etmez;
fakat, bu hususta yapılmış olan özel bir anlaşma fiilî taşıyanın onayı olmasa
da taşıyanı bağlamaya devam eder.
(4) Taşıyanın ve fiilî taşıyanın, aynı zarardan sorumlu oldukları
takdirde ve ölçüde sorumlulukları müteselsildir.
(5) Taşıyan, fiilî taşıyan ve bunların adamları tarafından ödenecek
tazminatın toplamı, bu Kanunda öngörülen sorumluluk sınırlarını aşamaz.
(6) Bu madde hükümleri, taşıyan ile fiilî taşıyan arasındaki rücu
ilişkisini etkilemez.
Şimdi 1. fıkrayla başlıyoruz.
Şimdi bu hüküm taşıyanın çok aleyhine yük sahiplerinin lehine bir şeydir. Fiili
taşıyan yani taşımayı fiilen yapacak olan kişi kim olabilir? Gemi
kullanabilecek bir kişi olabilir. Demek ki fiili taşıyan dediğimiz kişi mutlaka
bir gemi kullanabilecek bir kimse olması lazımdır. Tabi burada %90 ihtimalle
donatan veya gemi işletme müteahhididir. Donatan veya gemi işletme müteahhidi
olmayan bir şey düşündük. Geriye bir tek zaman üzerine çarter sözleşmesi yapan
kişidir. Şimdi burada şunu söylüyor maddede; taşıyan navlun sözleşmesi yaparken
ben şuna taşıtacağım gibi bir kayıt olmasa bile taşıyan fiili taşıyana yükün
tamamını veya bir kısmını bırakabilir diyor. Buradaki bırakabilirin hukuki
karşılığı nedir? à
Taşıma sözleşmesi yapacak tabiî ki de. Uygulamada ise iki tane konşimento
oluyor. Taşıyan bir konşimento verir ondan sonra taşıyan fiili taşıyandan bir
konşimento alır.
Şimdi bugünkü kanunda şöyle bir
şey var. A ile B taşıma sözleşmesi yapıyor. A B’ye karşı taşıyandı. Ama A’nın
gemisi olmadığı için bir donatan ile eski terime göre navlun sözleşmesi yapıyor
C ile. Daima donatanla yapılan navlun sözleşmesine asıl navlun sözleşmesi
diyorduk. Ötekine ise alt taşıma sözleşmesi diyorduk. Çünkü gemi sahibidir
donatan. Şimdi B ile C arasında navlun
sözleşmesi yoktur. C’nin B’ye karşı sıfatı donatandır. A, B’den navlun alacak
ama C’ye de navlun ödeyecektir. Uygulamada çok kere A, B’den navlunu alıyor ama
C’ye vermiyor. Donatanın navlun alacağı vardır. Böyle olunca yük üzerinde rehin
hakkı oluyordu. ver diyor. Bu şekilde karşımıza çok uyuşmazlık çıktı. Böyle
olunca B iki kere navlun ödüyordu. B ikisini de dava ediyordu sonradan. A ile
akdi ilişki olduğu için ona göre dava açıyordu. Ama C’ye ise donatan olarak
yani akit dışı olarak dava açıyordu. Ama yeni kanunda bu fiili taşıyan
düzenlenerek bu yine akdi ilişki ile dava açabiliyor.
Yeni kanuna göre A taşımanın
tamamından her türlü sorumludur. Ama zarar fiili taşıyanın ve adamlarının
kusuru ile meydan gelmişse onlardan da sorumlu diyor. İkinci fıkra için ise,
fiili taşıyanı da yük sahibi dava edebiliyor akdi ilişkiye yani navlun
sözleşmeye göre.
4. fıkrada ise aynı zarardan
sorumlu oldukları takdirde ikisi de müteselsil sorumluluk olurdu.
5. fıkra ise açıklama
niteliğindedir.
Şimdi demiştim ki 1188/3. fıkrayı
anlatacaktım. 1188’de hak düşürücü süreyi söylemiştik. Hak düşürücü süre 1 yıl
demiştik. 3. fıkrada ise diyor ki, sorumlu tutulan kişinin rücu davası diyor.
(kimin kime açacağı rücu davası? à Burada kastettiği taşıyan sorumlu ise fiili taşıyana
rücu’u ya da tam tersi şeklindedir.)
Böyle olunca rücu davası açma hakkı 90 gün daha ek süre veriyor. Bunu
vermeseydi 1 yıl içinde davayı açardı tazminatı verirdi ama rücu için dava
açamazdı. Ama işte bu yüzden rücu için 90 gün daha ek süre verdi.
Fiili taşıyanın başka hükümleri
de var ama sizi fazla yormayalım.
16.12.2011
Konşimento
Haftaya emredici hükümleri
işleyeceğiz. Taşıyanın mesuliyetini işleyeceğiz. Son hafta da deniz kazaları ve
takıldığınız soruları cevaplarız.
Kanunda konişmento diye geçiyor
ama konşimento da derseniz sorun değildir. Zaten adı değil içeriği önemlidir.
Mühim olan tarafların iradesi hangi noktada birleşmiştir bu önemlidir.
Nedir konişmento? à
Yükün bileti (Bill of Lading)
Değişik taşıma modlarında
kullanılan değişik senetler vardır. Havada airway bill var. Bütün bunların
içinde konişmentonun eşsiz vasfı kanunen kıymetli evrak olmasıdır. Dolayısıyla
başlıca fonksiyonu yükü temsil eder. Böyle olduğu için devri ile (emre
yazılabildiği için ciro yoluyla devredilebilir. Böyle olunca ciro yoluyla rehin
tesis edilebilir.)
Kara yoluyla yapılan taşımalar
eskiden çok kısıtlıydı. Hayvan gücüyle gidiyorsunuz nerden nereye gidiyorsunuz.
Ama gemi öyle değildir. Dolayısıyla insanoğlunun uzak mesafelere bedavaya çok
miktarda mal taşıma denizcilikle oluyor. Hayvan ise yem ister su ister vs. Tren
keza kömür istiyor vs. Yegane tabiatın gücüyle giden gemi vardı. Tabi motorlu
gemiler çıkınca yine ona da para ödeniyor. İşte bu yüzden insanoğlunun en çok
geliştirdiği taşıma denizyoluyla taşıma olmuştur.
İşte yükü veren yüküyle ilgili
hukuki tasarrufları elinden kaçırmak istemiyor. Bunun tek çözümü yükü
belgelemektir. Onun da tek çözümü bunu kıymetli evrak olarak düzenlemektir. Havacılıkta
kullanılmadığı için konşimentonun “unique” ayrıt edici fonksiyonu kıymetli
evrak olmasıdır. Diğer taşıma türlerinde konişmento diye bir belge olmaz.
Konişmento sadece yükle ilgilidir
yolcu taşınmaz. Konişmentonun bir ispat fonksiyonu vardır ve navlun sözleşmesinin
varlığının ispatıdır. Navlun sözleşmesi olmadan konşimento düzenlenmez. Yani
aralarında illa bir navlun sözleşmesi vardır ki mal gemiye yüklenip konişmento
verilir.
Madde 1228à madde 1 navlun sözleşmesinin
varlığını ispat eder. Madde 2 malın taşıyan tarafından malın zilyetliğinin
kabul edildiğini gösteriyor. Yani malın gemiye yüklendiğinin karinesi vardır.
Konişmentoyu almadan da kaptan malı vermez. Verirse gırtlağına kadar belaya
boğulur. Çünkü öteki onu dolandırmıştır. Gerçek mal sahibi gelir ve kıyamet
kopar. Konişmentoyu evvela acente alır. Acente ona karşılık ordino adında bir
belge verilir. Ordiona ile gidersiniz rıhtımdan yükünüzü çıkartırsınız. Yani
ayrıntılı olarak acenteye veriliyor. O da aldığını imzalatıyor ve ona ordino
veriyor. O ordino yükün ona tesliminin mümkün olduğunu söyler.
A) Konişmento
I- Tanımı, türleri ve düzenlenmesi
MADDE 1228- (1)
Konişmento, bir taşıma sözleşmesinin yapıldığını ispatlayan, eşyanın taşıyan
tarafından teslim alındığını veya gemiye yüklendiğini gösteren ve taşıyanın
eşyayı, ancak onun ibrazı karşılığında teslimle yükümlü olduğu senettir.
(2) Yükletenin izniyle, taşınmak üzere teslim alınan fakat henüz gemiye
yükletilmemiş olan eşya için “tesellüm konişmentosu” düzenlenebilir. Eşya
gemiye alınır alınmaz taşıyan, onun teslim alındığı sırada verilmiş olan geçici
makbuz veya tesellüm konişmentosunun geri verilmesi karşılığında yükletenin
istediği kadar nüshada “yükleme konişmentosu” düzenlemekle yükümlüdür. Tesellüm
konişmentosuna eşyanın ne zaman ve hangi gemiye yüklenmiş olduğuna dair şerh
verildiği takdirde bu konişmento “yükleme konişmentosu” hükmündedir.
Konişmento, kaptan veya taşıyanın yahut kaptanın bu hususta yetkilendirdiği bir
temsilcisi tarafından taşıyan ad ve hesabına düzenlenebilir.
(3) Konişmento, nama, emre ve hamile yazılı olarak düzenlenebilir. Aksi
kararlaştırılmadıkça yükletenin istemi üzerine konişmento gönderilenin emrine
veya sadece emre olarak düzenlenir. Bu son hâlde “emre” yükletenin emrine
demektir. Konişmento gönderilen sıfatıyla taşıyanın veya kaptanın namına da
yazılı olabilir.
(4) Konişmentonun bütün nüshaları aynı metni içermeli ve her birinde
kaç nüsha hâlinde düzenlendiği gösterilmelidir.
(5) Yükleten, istem üzerine,
konişmentonun kendisi tarafından imzalanmış olan bir kopyasını taşıyana vermek
zorundadır.
İki tür konişmento vardır.
Yükleme konişmentosu (On board B/L (O/b-B/L)) ve tesellüm konişmentosu
(Recieved for shipment B/L). Loading kamyona da uçağa da olabilir. Shipment ise
gemiye yüklenmişse kullanılır. Yani shipment daha spesifik bir terimdir. à
Şimdi siz gemi gelince malı alsın diye götürdünüz ya da yükleme sırasında taşıyan
tesellüm konişmentosu verir. (Tartışmalı olarak tesellüm konişmentosu kıymetli
evrak değildir.) Ama mal gemiye yüklendikten sonra yükleme konişmentosu
verilir. Tesellüm konişmentosunun üstüne
yüklemenin bittiği gün ve saat işlenir imzalanıp kaşelenirse olur size yükleme
konişmentosu. Hangi gemiye ve yüklemenin fiilen bittiği saat de gösterilerek
şerh edilirse yükleme konişmentosuna dönüşür ve o zaman kıymetli evrak
niteliğini kazanır.
Kaptan donatanın da taşıyanın da
kanuni temsilcisidir. Tabi kaptan esas olarak donatanın adamı durumunda.
Taşıyan mutlaka gemi maliki olmayabilir ama kaptan taşıyanı da temsil eder.
Dolayısıyla konişmentoyu kaptan da kesebilir, taşıyanın acentesini da
kesebilir. Yükün alındığı ikrarını içerir. Yükün gemiye yüklendiğini de gün ve
saat göstererek ihtiva eder. Ve bunun ancak onun ibrazı karşılığında teslim edileceğini
kabul etmiş olur. à Burada bir eksik vardır. Onu başka maddede
düzenlemiştir. Kim ibraz edecektir? à Meşru hamili ibraz
edecek. Ya ciro silsilesine bakacaksınız. Nama yazılıysa temlik beyanlarına
bakacaksınız. Tabi %90 konişmento emre yazılır. O zaman ciro ile
devredilebilir. O zaman ciro zincirine bakacaksınız. Taşıyan bunu meşru
hamilinin ibrazı halinde o kişiye teslim etmekle yükümlüdür. 1230’da
düzenlemişlerdir sonradan akıllarına geldiği için.
Yani karine olarak konişmento; 1
navlun sözleşmesini ispat ediyor, ikincisi teslim alındığını, ilk ikisi karine
olmasına rağmen sonuncusu karine değildir ama zaten bellidir teslim etme
borcunu ifade eder.
Konişmentoyu taşıyan düzenliyor.
Çünkü konişmento yükün biletidir. Navlun sözleşmesinin tarafları da taşıtan ve
taşıyandır. Konişmentoyu temsilen kaptan ya da acente ya da kaptan ya da özel vekâletnameye
dayanarak başka kimselerde düzenleyebilir ama ilk üçü kanuni olarak yapabilecek
kişilerdir. (Kaptan veya acentesi yapabiliyor kanunen bunu unutmayın.)
Konişmento ile taşıyan kim ise
onunla karşı taraf (konişmento hamili) arasındaki ilişkiyi düzenliyor. Yani
taşıyan ve konişmento arasındaki ilişkiyi düzenliyor. Taşıtan ve taşıyan
arasındaki ilişki navlun sözleşmesi hükümlerine tabidir. Kanunun böyle
yapmasının sebebi, konişmentonun kıymetli evrak olmasıdır. Elden ele
gezebilmesi için taşıtanın elinden çıkar. Artık konişmentoyu ciro eder taşıtan
ve onun elinde çıkar. %1 Yükünü bizzat varma limanından alacak kişi meşru hamil
olarak taşıtan olabilir. Ama onun dışında taşıtan koyar buradan ve konişmentoyu
ciro eder kendisine gönderir ki yükü alsındır. Navlun sözleşmesi yine taşıtan
ve taşıyan arasındaki ilişkiyi düzenlemeye devam eder. Konişmento demek ki daha
çok gönderilen ile taşıyan arasındaki düzenlemiş oluyor eğer yük batmadıysa
filan. Ama normal akışında konişmento sonunda gönderilen diye nitelenecek
kişinin eline ulaşıyor ki adam yükünü alsın.
1237. madde de bunu görüyoruz. MADDE 1237- (1) Taşıyan ile konişmento
hamili arasındaki hukuki ilişkilerde konişmento esas alınır. (2) Taşıyan ile
taşıtan arasındaki hukuki ilişkiler navlun sözleşmesinin hükümlerine bağlı
kalır. (3) Konişmentoda, yolculuk çarteri sözleşmesine gönderme varsa,
konişmento devredilirken çarter partinin bir suretinin de yeni hamile ibraz edilmesi gerekir.
Bu takdirde çarter partide yer alan hükümler, nitelikleri elverdiği ölçüde
konişmento hamiline karşı da ileri sürülebilir. Ancak, 1245 inci maddenin
birinci fıkrasının ikinci cümlesi hükmü saklıdır.
Taşıyan
konşimento düzenlemek zorunda değildir ancak bunu yükleten talep eder.
Konşimento
düzenlenip de, madde 1234. madde dersin başında söylediğim hususu yansıtıyor.
b) Konişmentonun eşyayı temsili
aa) Genel olarak
MADDE 1234- (1)
Eşya, kaptan veya taşıyanın diğer bir temsilcisi tarafından taşınmak üzere
teslim alınınca konişmentonun, konişmento gereğince eşyayı teslim almaya
yetkili olan kişiye teslimi, 1235 inci madde hükümleri saklı kalmak şartıyla,
Türk Medenî Kanununun 957 ve 980 inci maddelerinde yazılı hukuki sonuçları
doğurur.
à
İşin özeti ise 957 (rehin- emtiayı temsil eden kıymetli evrak rehnedilmekle mal
rehnedilmiş olur diyen maddedir) 980. madde ise kıymetli evrakın teslimi ile
yükün teslimini ifade eder diyor. Yani kıymetli evrakın iki özelliğini
söylüyor. Malın devrini, rehin cirosu ya da rehin temliğini ifade eder.
Burada çoğunlukla
karıştırılan bir konu vardır. Konişmento malı temsil ediyor. Prensip olarak da
konişmento da ne bilgilerin bulunması lazım 1229. madde de yazıyor. Konişmento
yükletenin talebi üzerine düzenlenir. Kaptan ne bilsin içinde ne var diye. Ve
konşimentoya yükün cinsi sayısı tartısı, tanımı vs yazar. Bunlar yazılınca
bunlar karine teşkil ediyor. Kaptan ne bilsin. Konişmentonun bilgi yansıtma ile
taşıyanın sorumluluğu arasında bir çelişki vardır. Taşıyanın sorumluluğu
aldığını teslim etmektir. Yazanı teslim etmek değildir. Kanun taşıyana özen
borcunda yükü korumak gözetmek, zarardan uzak tutmak konusundaki özen
borcundaki kapsamı budur. Yani aldığını aldığı gibi teslim edecektir.
Konişmento da yazdığı gibi değildir. Peki, konişmento neye yarıyor? à
Karine işine yarıyor. Yani yükle ilgili bilgiler taşıyana nasıl ne kadar ve ne
teslim edilmiş diye bir takım bilgiler yansıyor. Ama bunlar karine
niteliğindeki bilgilerdir. Yani aksi ispat edilebilir.
Taşıyan
yükletenin verdiği bilgiye göre konişmento düzenleniyor. Böyle olunca
düzenleyen kişinin sorumlu olmaması lazımdır. Dolayısıyla iş daha fazlasına
gitmiyor. Yani konişmento yükletenin beyanı üzerine dolduruluyor. Taşıyanın ne
aldığına, ne kadar aldığına filan bakacaktır. Ama bu her zaman mümkün
olmayabilir. Geminin yüklenmesi sırasında tane tane bütün yükleri
denetleyemezsiniz. İki tarafta rapor tutar. Konişmento ona göre yazılır. Bu
raporlar karşılaştırılarak yazılır. Ama taşıyan her zaman tane tane sayması
beklenemez. Dolayısıyla konişmento bir karinedir aksinin ispatı kabildir.
Dolayısıyla
birinci alternatif vardır. 5 sandık yazıyor 4 sandık verilmiş. Bu durumda
taşıyan bunu ispat ederse kurtulur. Ya da çatlak sandıklar var. Bu durumda
taşıyan bunu ispat ederse kendi yapmadığını ispat ederse bana öyle verdiler deyip
ispat ederse kurtulur. Peki, bunun ispatı kolay mı acaba? à
Malı İstanbul'dan aldınız götürdünüz Singapur’a. Nerde bulacaksınız yükleme
limanında şahitlik edecek adamı. O zaman ne yapacak taşıyan? à
Kanun diyor ki seni ben bu külfetten kurtarırım. Konişmentoya şerh koymak hakkı
vardır. Yani taşıyan öyle bir şerh koyuyor ki konişmentonun değeri tamamen
değişiyor. Mesela 500 çuval çimento yüklendi ama taşıyan altına geliyor ve sayı
belli değil diye şerh koyuyor. Bu durumda karine yer değiştiriyor. Yani yükletilen
ispat edecektir artık 500 çuval verdiğini.
Yani
yükletenin beyanlarını yazmaya mecbursun. Ama bu beyanları sıfıra indirecek bir
cümle koyma hakkınsa sahipsin. O da şerh koymaktır. Sayı belli değil deyince bu
500 rakamı hiçbir değer ifade etmemeye başlıyor. Gönderilenin derdi varsa artık
taşıtan ispat edecek. O da zor. Ya da mesela çimento yazdı ama altına içindeki
belli değil diyor. İşte bu durumda yükletenin beyanı bir şey ifade etmiyor.
Kaptan şunları yazabilir “content unknown”, “weight unknown” ya da said to
clauseları vardır. Dedi ki anlamındadır. Devam eder “ said to weight 36.000” yani bu demek ki
onlar dedi ama ben saymadım tartmadım demektir.
Taşımanın
ekonomik yönü olduğu için kısaltmalar filan vardır. Burada da bana dediler ki çuvalların içinde
çimento vardır demek yerine ya da İngilizce they have told me filan yazmak
yerine said to clause koyarsa bunu dediği anda karine yer değişir. Yani ben
yükletenin beyanlarına yazdım ama garanti etmiyorum o halde karine yer
değiştiriyor.
E bu sefer de
taşıtana çok ağır yük biniyor. Yani bu kaydı ihtirazı kayıtları, geçerli olarak
koyabilmek için şartlar vardır. Taşıyan canı çektiği için bunları yazamaz eğer
yazarsa da anlam taşımaz. Mutlak suretle bir takım gerekçelere sebeplere
dayanması lazımdır. Madde 1239’da söylüyor kanun. Yani taşıtanın üstüne binen yükü dengelemek
için yapılmıştır. Madde 1) yükletenin beyanlarının doğru olmadığını biliyorsa (Bilgi), 2) haklı şüphe varsa yani haklı
olarak şüphe acenteye zeytinyağı bana mısır yağı demiş vs. (haklı
şüphe) mesela kömür yüklüyoruz. 1 numara kok kömürü diyor taşıtan. O değil
belli değil o halde kaptan kimyasal test mi yaptıracak. Cinsi belli değil diyor
geçer gider sonra. 3) Elinde kontrol imkanı yoksa (kontrol imkansızlığı) mesela dökme tahıl yüklüyorsunuz. Ya da
açıkta fırtınalı hava da yük yüklüyorsunuz. Yani kontrol şansı yoksa bunu
söyleyebilir. Ancak bu 3 şıkta konacak rezerv clauselar geçerli olur ve karine
öbür tarafın aleyhine döner. Ve geçerli durumda gerçek durumda rezervleri
koyduğunu ispat yine taşıyanın üzerindedir. Ben sayı belli değil yazdım çünkü
kontrol imkanın yoktu, niye işte bunu taşıyan ispat edecektir. Ve bu objektif
bir şey olacak keyfi olmayacaktır. Mesela konteynırlar geç getirildi ve biz de
fırtınalı hava da hemen yükledik. Yükleten emir verdi fazla bekleme çık yola
diye. Dolayısıyla beyanların doğru olmadığını bildiğini ve bunda şüphelenmekte
haklı olduğunu ispat ederse o zaman tutar bunlar. O zaman da kardeşim bana bunu
verdiler al sana yükün derler.
c) Eşyanın genel olarak cinsini, işaretlerini, koli veya parça
adedini, ağırlık ve miktarını ispat
MADDE 1239- (1)
Konişmento eşyanın genel olarak cinsi, işaretleri, koli veya parça adedi,
ağırlık veya miktarı hakkında beyanları içerip de taşıyan, bu beyanların fiilen
teslim alınan veya yükleme konişmentosu düzenlenmiş olması hâlinde, fiilen
yüklenen eşyayı doğru ve tam olarak göstermediğini biliyor veya gösterdiğinden
haklı sebeplerle şüphe ediyorsa yahut bu beyanları kontrol etmek için yeterli
imkâna sahip değilse, konişmentoya bu beyanların gerçeğe uymadığını, şüphesini
haklı gösteren sebepleri veya yeterli kontrol imkânının bulunmadığını açıklayan
bir çekince koymak zorundadır.
(2) Taşıyan, eşyanın haricen belli olan hâlini konişmentoda beyan
etmeyi ihmal ederse, konişmentoda eşyanın haricen iyi hâlde olduğuna dair
beyanda bulunulmuş sayılır.
(3) Birinci fıkraya dayanarak konişmentoya hakkında çekince konulan
beyanlar saklı kalmak üzere, konişmento, taşıyanın eşyayı konişmentoda beyan
edildiği gibi teslim aldığına veya yükleme konişmentosu düzenlenmiş olduğu
takdirde, yüklediğine karine oluşturur. Bu karinenin aksi, konişmentoyu,
içerdiği eşya tanımına güvenerek, gönderilen de dâhil olmak üzere, iyi niyetle
devralan üçüncü kişiye karşı ispatlanamaz; 1186 ncı maddenin dördüncü fıkrası
saklıdır.
2. Saat
Hoca ilk saat anlattıklarını
tekrar etti.
Taşıyan bildiğini, haklı
şüphesini, imkansızlığı kanıtlamak zorundadır. Yazmaya mecburdur taşıtanın
söylediklerini. Eğer bu tür rezerv causleları yoksa eğer buna temiz konişmento
denir. Ona clean on board B/L denir. Temiz konişmento düzenlenmiş ise o zaman
taşıyan ispat imkanı elden gidiyor. Konişmento daha bir kıymetli evrak oluyor.
Ondan sonra artık ben yükü öyle değil böyle aldım imkanı elde değil. O yüzden
kaptan şerh koymayı tercih eder. Ama eğer temizse üstüne bir de damga vurulur
temiz konişmento diye. Artık temiz konişmento varsa ve 3. şahsın elindeyken
artık taşıyanın eli kolu bağlıdır. Ama temiz konişmento da olsa yükleten ise
haklı hamili, belgeden kaynaklanan dışındaki def’ileri ileri sürebilirsiniz.
Mantıklı olan ve işin özünde olan kıymetli evraklara göre iyi niyetli 3.
kişilere belgeden kaynaklanan dışında def’ileri ileri süremiyorsunuz.
Temiz konişmento iyi niyetli 3.
kişiye geçtiği anda artık taşıyanın sorumluluğu kesindir. Ama rezerv clause’u
varsa ispat yükü öbür tarafa geçer. Akretif nedir? à Banka işleridir.
İthalat ihracat ben malı ithal edeceğim o da ihraç edecektir. Peki, mal mı para
mı? Ben diyeceğim ki evvela mal o diyecek ki evvela para. Banka sistemi bunu
halleder. Gidersiniz bankaya akretif açtırırsınız. Kısacası banka der ki paran
bende sen malı yolla. Akretifin özü budur. Getir bana konişmentoyu paranı al.
Ama clean bill of lading olacak diyor. Çünkü bankanın da teminatı konişmento. O
yüzden bütün bankalar akretif işlerinde temiz konişmento isterler.
İşte gördüğünüz gibi kaptanlarla
yükletenler arasında sık sık bu tür müzakereler olur. Yani uygulamaya gelince
kaptana derler ki biz de biliyoruz ama sen bu konişmentoya rezerv clause’u
koymasan derler. Onun için koymak ya da koymamak üzere anlaşırlar ve belli
paralar döner. Kanun buna karşı da bir tedbir almıştır. 1241. maddedir. Özeti
şudur yükleten derse ki bana temiz konişmento ver eğer bir şey olursa ben sana
bunun zararını öderim diyor. Kanun bu taahhüt geçersizdir diyor. Siz ipek var
dediniz içinde ama aslında kartonlar var. Ama işte bir şekilde temiz konişmento
istedin benden sen benden garanti mektubunu verdin ya öde diye. Taşıtan
ödemiyorum diyor. İşte bu pazarlıkları elemine edebilmek için kanun böyle bir
şey görmüştür. Yoksa o pazarlıklar yapılır. Oracıkta halledilir. Çünkü resmen
3. şahsı kandırma vardır.
e) Yükleten tarafından verilen garantiler
MADDE 1241- (1)
Konişmentoya konulan eşya ile ilgili kayıtlar hakkında 1145 inci madde
uygulanır.
(2) Taşıyan veya onun bir temsilcisi tarafından konişmentonun,
yükletenin konişmentoya konulmak üzere bildirdiği kayıtlara veya eşyanın
haricen belli olan hâl ve niteliğine ilişkin bir çekince eklenmeksizin
düzenlenmesi yüzünden taşıyanın uğrayacağı zararı yükletenin tazmin edeceğine
dair her taahhüt veya anlaşma, konişmentoyu, gönderilen de dâhil olmak
üzere, iyi niyetle iktisap eden bütün üçüncü kişilere karşı geçersizdir.
(3) Böyle bir taahhüt veya anlaşma, taraflar arasında geçerlidir; meğerki
taşıyan veya onun bir temsilcisi, ikinci fıkrada belirtilen çekinceyi koymamak
suretiyle, eşyanın konişmentodaki tanımına güvenerek hareket eden, gönderilen
de dâhil, üçüncü kişileri aldatma amacı gütsün. Bu durumda, konişmentoya
konulmayan çekince, yükleten tarafından konişmentoya yazılmak üzere bildirilen
kayıtlara ilişkinse, taşıyan, 1145 inci madde uyarınca yükletenden tazminat
isteyemez.
(4) Üçüncü fıkrada belirtilen aldatma kastının varlığı hâlinde taşıyan,
konişmentodaki kayıtlara güvenerek hareket eden, gönderilen de dâhil, üçüncü
kişilere karşı, 1186 ncı maddede öngörülen sorumluluk sınırlarından
yararlanmaksızın sorumludur.
Bugünkü kanunumuz buraya nokta
koyardı. Şimdi bir şey daha söylemem lazımdır. 1242. madde bir de diğer denizde
taşıma senetleri diye bir şey attı önümüze.
B) Diğer denizde taşıma senetleri
MADDE 1242- (1)
Taşıyanın taşınacak eşyayı teslim aldığını göstermek üzere düzenlediği
konişmentodan başka her tür senet, taşıma sözleşmesinin yapılmış ve eşyanın
senette yazılı olduğu gibi taşıyan tarafından teslim alınmış olduğuna karine
oluşturur; ancak bu karinenin aksi ispatlanabilir.
Başka senetlerdeki herhangi bir
taahhüt karine oluşturur diyor. Demek ki tesellümü beyan ediyor o kadar. Eşyayı
tanımlıyor. Eşyanın senetle yazılı olduğu gibi teslim alındığını dediğine göre
o halde senette yüke bazı şeylerin yazılması gerekiyor.
Taşıtanı koruyan bir şey daha var
konişmentonun. Taşıyan tarafından düzenlenir dedik. Taşıyanın da adının şanının
yazılı olması gerekiyor. Eğer konişmentodan taşıyanın kim olduğu
anlaşılamıyorsa. Donatanın taşıyan olduğu kabul edilir. Çünkü donatanı bulmak
kolaydır sicili vardır. Ayrıca uluslar arası taşıtan işaretleri vardır.
Donatanın tespiti kolay ama taşıyan kaybolabilir. E gemiye haciz koymak
isterseniz donatanı bulmanız lazım. Şu halde taşıtanın korunması için
getirilmiş bir hükümdür. Taşıtan şu veya bu şekilde navlun sözleşmesinin kötü
ifası, gecikmesi karşısında akdi muhatabını bulamazsa donatana gidecektir. O
zaman da donatanların üzerine başka bir yük geliyor ama donatan başkasına
gemisini verirken dikkatli olsun. Özetle konişmentodan taşıyanın kim olduğu
anlaşılamıyorsa, donatan tarafından düzenlenmiş bir konişmento ve donatanın
aynı zamanda taşıyan olduğu kabul edilir. Madde 1238’de düzenlenmiştir. 2.
fırkaya bakınız.
3. Saat
3 Numaralı Pratik
III. Donatan “Trans Rapid A.O”, “ABC Modüler Mobilya Ltd. Şti.” ile
yapmış olduğu navlun sözleşmesi gereğince, Finlandiya’dan İstanbul’a, 25.000
ton kereste taşımaktadır. Yük, beheri 25 metreküp hacminde
üniteler halinde yüklenmiştir.
Düzenlenen konişmentoda yükün
güvertede taşınacağı ve taşıyanın gemi adamlarının kusurlarından sorumlu
olmadığı kayıtları yer almaktadır. Yük konişmentoda belirtildiği üzere
güvertede taşınmıştır. Konişmentoda, taşıtan gönderilen olarak yazılmıştır.
Yükün taşıyandan alındıktan sonra
“ABC Modüler Mobilya Ltd. Şti.” deposuna nakledilmesi 10 gün sürmüştür.
Yüklerin depoda istiflenmesi sırasında eksik olduğu fark edilmiştir. Bunun
üzerine gönderilen mahkeme aracılığı ile tespit yaptırmış ve 10 ünitenin, iyi
bağlanmadığı için denize uçtuğu, 15 ünitenin ise, deniz suyu ile ıslanmış
oldukları için kullanılamaz hal aldığı ortaya çıkmıştır.
Bunun üzerine, “ABC Modüler
Mobilya Ltd. Şti.”, taşıyan aleyhine dava açmıştır.
1. Taşıyan, zarar ihbarının
süresinde yapılmadığını ileri sürmekte ve gerek eksik teslimden ve gerekirse de
ıslanmadan ileri gelen zarardan sorumlu tutulamayacağını ileri sürmektedir.
2. Taşıyan esasen konişmento
kayıtları gereğince de, yük zıya ve hasarlarından sorumlu tutulamayacağını iddia
etmektedir.
SORULAR:
1. Taşıyan bu savunmalarında
haklı mıdır?
2. Taşıtanın avukatı olsa idiniz,
taşıyanın bu savunmalarını nasıl değerlendirirdiniz?
Finlandiya’dan yük geliyor. Orman
ürünleri geliyor. 25bin ton kereste 25 metreküplük hacimler halinde
paketlenmiştir. Belli yükler aşağı yukarı standardize edilmiş birimlere göre
sınıflandırılır ve ona göre ifade edilir. Mesela kuru yükler ton hesabıyla
taşınır. Bazı yükler metreküp hesabıyla ifade edilir. İşlenmiş veya işlenmemiş
orman ürünleri. Mesela akaryakıt varil hesabıdır. Varil 36 küsür litre içeren
belli bir birimdir. Dolayısıyla ufak tefek istisnalar dışında belli yükler için
ölçüler vardır ve navlun da buna göre tayin edilir.
Konşimento da kayıt var yük
güvertede taşınacak diye. Yük güverteye alınmıştır. Ayrıca konşimentoya gemi
adamlarının kusurlarından sorumlu olmayacağını taşıyan yazmıştır. Akdin tarafı
olan taşıtan gönderilen olarak yazılmıştır. Gemi İstanbul’a gelmiş ve depoda
istiflenirken bir bakmışlar ki yük eksiktir. Tespit yapılmış ve beyanlar sonucu
anlaşılmış ki bunlardan 10 ünite denize uçmuş, 15 ünite deniz suyuyla ıslanmış.
Yani hem eksik hem hasar vardır. Taşıyanın avukatı savunma yapıyor. Diyor ki;
zarar bize zamanında bildirilmedi. Belli bir süresi vardı o yüzden ben zarardan
sorumlu olmam. Ayrıca kayıt konulmuştur. Siz karşı tarafın avukatı olsanız ne
yaparsınız? à1185.
maddeye göre mal, yük geldiği zaman evvela bakılacak diyor. Kanundan
gönderilene teslimi sırasında yani zilyetliğin devri işlemi tamamlanmadan bu
operasyonlar sırasında yükte bir hasar var mı diye bunu bir külfet olarak
gönderilenin sırtına yüklüyor. (Eski madde 1066dır. Büyük değişiklik yoktur.)
Dolayısıyla ziya ve hasar bunun en geç teslim sırasında yapılması lazımdır.
1184 bunu hem de hak olarak gösteriyor. Gönderilen eşyayı teslim almadan önce
gönderilene bir yükümlülüğü vardır. Senin inceletmen lazımdır. En geçte teslim
almadan önce bildirmen lazımdır. Ama eğer gizli ayıpsa 3 gündür diyor.
Dolayısıyla anında kontrol tespit ve ihbar diyor. Eğer iki taraf da hazırsa bu
tespit sırasında bir daha ihbara gerek yoktur diyor. Çünkü o da gördü ne
olduğunu diyor.
Olayda ise yükün taşıyandan
alındıktan sonra 10 gün sonra diyor. Peki, şimdi dava ret mi edilecek? à
Hayır. Eğer hasar varsa eksik gedik varsa hemen oracıkta söyleyeceksin diyor
kanun. Yok, aldın malı eğer gizli bir ayıp varsa boş durma yine bak diyor 3
günün var diyor bunun için. 3 gün içince incelemeni yapıp ihbar edeceksin. İşte
bu süreden sonra çıkarsa o zaman taşıyan ne aldıysa onu teslim etmiş varsayılır
diyor. Eğer sen halen aksin söylüyorsan ispat et diyor. Yani ispat külfeti yer
değiştiriyor. Dolayısıyla taşıyanın avukatının biz süre geçince artık sorumlu
değiliz demesi doğru değil süre geçince hak yanmıyor hak düşürücü süre değil bu
sadece ispat yükünün değişikliği içindir. Normalde süre içinde ihbar yapılsaydı
karine neydi, sen böyle aldın ama bunu bana eksik ve hasarlı getirdin ver
tazminatımı. Bu durumda taşıyan artık ispat etmesi lazımdır çünkü ispat yükü
taşıyandadır. O zaman taşıyan şunu ispat ederse kurtulur bana da böyle verildi
der ve ispat ederse bu sorumluluktan kurtulurdu. Ama işte olayımızda bu olay
böyledir. Bu tazminat isteme hakkının yanma ihtimali var mı? à
Evet var. Çünkü kanunda diyor 1188’de teslimden itibaren bir sene geçerse hak düşer
diyor.
Devam edelim. Öbür taraf diyor ki
konişmento da hüküm vardır. Ben gemi adamlarının ve yüke gelecek hasar ve
zıyadan sorumlu değilim diyor. Taşıyanın yüke özen borcu bir temel kuraldır.
Bundan kurtuluş yoktur. Sadece kanun bir takım istisnalar ile taşıyanın
durumunu kolaylaştırıyor. Dolayısıyla taşıyanın durumunu kolaylaştırırken
nereye kadar. Bir özen borcundan kurtuluş yoktur. Malın güvertede taşınmasını
kabul etmiş taşıtan. Ama yine de güvertede taşımak için de yine özen
gösterecektir. Yani normal olarak bu yük güvertede giderken de hasar görmemesi
için gereken önlemler alınacak ama belli bir ölçüde olacak bunlar. Ama eğer
taşıyan bu yükü güvertede taşırken bunu adam gibi koyduysa o zaman
sorumluluktan kurtulur. Ama minimum ilgiyi göstermeden bağladıysa o zaman
bundan dolayı uçtuysa artık sorumluluktan kurtulamaz.
Şimdi gelelim deniz suyundan
hasar görmüş yüklere. Kanun taşıyanın sorumluluğu ile ilgili hükümlerin bir
grubunu emredici hüküm olarak ön görüyor ve bunların biri de denize elverişliliktir.
Ama bu istisnanın da istisnası vardır. Bir konişmento düzenlendiğinde kanun,
amir hükümler konşimentolu taşımalar içindir diyor kanun. Yani konişmento
taşıyanla konişmento hamili arasındaki ilişkiyi düzenler dedik. Yoksa taşıyan
taşıtan arsasındaki ilişki navlun sözleşmesine kalmış olur. Burada gönderilen
aynı zamanda taşıtan olduğuna göre; taşıyanla gönderilen arasındaki ilişki
navlun mukavelesine bağlıdır konişmentoya değildir. Navlun mukavelesine
istediğiniz sorumsuzluk kaydını koyarsınız. Sorumsuzluk kaydı geçersizdir
konişmento düzenlenmiş ve 3. şahsın eline gitmişse. Konişmento düzenlenmiş ama
3. şahsa ciro edilmemişse, taşıtan hem gönderilen hem taşıtan, ya da konişmento
düzenlenmemişse gemi adamlarının zararlarından gelecek kusurlardan sorumlu
değilim şartı geçerli değildir. Olayımızda da geçerli olur. Çünkü taşıtan
konişmentoyu elinde tutan kişi olarak gelmiştir. Konişmento düzenlenmiş ve iyi
niyetli 3. şahsa devredilmemişse, konişmento esas alınmıyor.
Ama konişmento düzenlenmişse ve
devredilmemişse konişmento ne işe yarayacaktır? à konişmentonun
fonksiyonu şudur; navlun mukavelesinde ne yazıyor? Navlun sözleşmesi yazılı
olması gerekmiyor. Peki, taşıyanla taşıtan arasındaki ilişki neye göre
belirlenecektir? àTaşıyan
booking note gönderir ve taşıyan acentesi da onu kaşeler ve iade eder. Navlun
sözleşmesi kuruldu. Ondan sonra konişmento kesildiği zaman konişmentodaki
kayıtlar şartlar navlun sözleşmesinin yerine geçer. Karine olarak, konişmento
düzenlenince navlun sözleşmesinde olmayan şartlar uyuşmazlık halinde navlun
sözleşmesinde olduğu kabul edilir. Ancak bu karinedir yani aksi ispat
edilebilir.
Ders biter ama iyi dersti yani
çok iyi çok güzeldi gelmeyerek ne biçimde eğlenceleri kaçırdın ey okuyan?
Deniz Ticareti Hukuku Pratik Çalışmaları – YTK – II
2011–2012 Güz Dönemi
I. m/v Ege isimli kuru yük gemisi, Derince limanında Bulgaristan’ın
Varna limanına 30.000 ton sun’i gübre yükü taşımaya tahsis edilmiştir.
Sürastarya halinde günlük 20.000 TL sürastarya parası ödeneceği
kararlaştırılmıştır. Gemi yükleme limanına 30 Eylül – Pazar günü ulaşmış ve
kaptan aynı gün hazırlık ihbarında bulunmuştur. Taşıtan, fabrikasındaki bir
arıza sebebi ile, yükü ancak 4 Ekim – Perşembe sabahı limana getirebilmiş ve
saat 12:00’de yükleme başlamıştır. 5 Ekim – Cuma günü, gemiler Elektrik
sistemindeki arız sebebi ile yükleme tesisatı çalıştırılamadığından yükleme
yapılmamıştır.
SORU:
1. Yükleme ne zaman bitebilir?
2. Sürastarya alacağı doğmuş
mudur? Doğmuşsa tutarını belirtiniz.
II. Taşıyan “T” m/v Albatros’a,
İstanbul’dan Bremen’e taşımak üzere yüklediği ham deri yükü ile 8 Kasım 2011
günü hareket etmiştir. Yükleme sırasında, üç numaralı ambardaki lâmbalar zaman
zaman yanmamış, yükleme ve istif işlemleri de gecikmeye uğramıştır. Sefer boyunca,
yükün havalandırılması için gereken sistemler çalıştırılamamış ve teslim
sırasında yüklerde küflenme olduğu tespit edilmiştir.
Yapılan incelemede; seferden
yaklaşık bir ay önce geminin elektrik donanımının “ABC Havalandırma ve Soğutma
Sistemleri Ltd. Şti.” tarafından revizyon geçirildiği, fakat ambardaki soğutma
sisteminin bağlantılarının hatalı düzenlenmiş olması dolayısı ile yüklerin
havalandırılamamış olduğu ortaya çıkmıştır.
Taşıyan 14 Kasım 2011 günü
Marsilya’dan Hamburg’a taşınmak üzere, karton ambalajlar içinde onbeş ton sabun
yükü almış ve bunları üç numaralı ambara koymuştur. Bu yüklerin teslimi
sırasında yapılan kontrolde, sabunlara deri kokusu sinmiş olduğu görülmüştür.
Gerek deri ve gerekse de sabun
yükü için düzenlenmiş olan konişmentolarda, taşıyanın yükün maruz kalacağı
zararlardan sorumlu olmayacağına dair kayıt vardır.
SORULAR:
1. Taşıyan “T”, deri yükünün
gönderilenine karşı sorumlu tutulabilir mi?
2. Taşıyan “T” sabun yükünün
gönderilenine karşı sorumlu tutulabilir mi?
III. Donatan “Trans Rapid A.O”, “ABC Modüler Mobilya Ltd. Şti.” ile
yapmış olduğu navlun sözleşmesi gereğince, Finlandiya’dan İstanbul’a, 25.000
ton kereste taşımaktadır. Yük, beheri 25 metreküp hacminde
üniteler halinde yüklenmiştir.
Düzenlenen konişmentoda yükün güvertede
taşınacağı ve taşıyanın gemi adamlarının kusurlarından sorumlu olmadığı
kayıtları yer almaktadır. Yük konişmentoda belirtildiği üzere güvertede
taşınmıştır. Konişmentoda, taşıtan gönderilen olarak yazılmıştır.
Yükün taşıyandan alındıktan sonra
“ABC Modüler Mobilya Ltd. Şti.” deposuna nakledilmesi 10 gün sürmüştür.
Yüklerin depoda istiflenmesi sırasında eksik olduğu fark edilmiştir. Bunun
üzerine gönderilen mahkeme aracılığı ile tesbit yaptırmış ve 10 ünitenin, iyi
bağlanmadığı için denize uçtuğu, 15 ünitenin ise, deniz suyu ile ıslanmış
oldukları için kullanılamaz hal aldığı ortaya çıkmıştır.
Bunun üzerine, “ABC Modüler
Mobilya Ltd. Şti.”, taşıyan aleyhine dava açmıştır.
1. Taşıyan, zarar ihbarının
süresinde yapılmadığını ileri sürmekte ve gerek eksik teslimden ve gerekirse de
ıslanmadan ileri gelen zarardan sorumlu tutulamayacağını ileri sürmektedir.
2. Taşıyan esasen konişmento
kayıtları gereğince de, yük zıya ve hasarlarından sorumlu tutulamayacağını
iddia etmektedir.
SORULAR:
1. Taşıyan bu savunmalarında
haklı mıdır?
2. Taşıtanın avukatı olsa idiniz,
taşıyanın bu savunmalarını nasıl değerlendirirdiniz?
IV. Taşıyan “T” ile taşıtan “A” arasında Mersin’den Bremen Limanına
5.000 ton portakal taşınması hususunda bir navlun sözleşmesi yapılmıştır.
Sözleşme ile, yükleme-boşaltma ve istifin yükleten ve gönderilene ait olduğu
(FIOS), yükleme-boşaltma işlemlerinin her birinin 5 günlük sürede
gerçekleştirileceği, sürastaryaya geçilmesi halinde günlük 10.000 Amerikan
Doları sürastarya ödeneceği, yükleme ve boşaltmada 5 günlük starya
süresinin-gemi yanaşmış olsun olmasın- hazırlık ihbarının verildiği günün
ertesi günü işlemeye başlayacağı kararlaştırılmış; ayrıca boşaltma limanında
kullanılan sürastaryadan gönderilenin sorumlu olduğu kabul edilmiş, fakat bu
kayıt gönderilen “G”nin hâmili bulunduğu konişmentoya yazılmamıştır. Gemi, 15
Mart- Pazartesi günü saat 14:00’de Bremen Limanına ulaşmış, aynı gün saat
14:30’da hazırlık ihbarı verilmiştir. Boşaltma işlemine 17 Mart – Çarşamba günü
başlanabilmiş, 18 Mart – Perşembe ve 19 Mart – Cuma günlerinde liman
tesislerindeki arıza sebebi ile boşaltma yapılamamış, boşaltma işlemi 24 Mart-
Çarşamba günü tamamlanmıştır.
SORU:
Sürastarya ücreti alacağının
doğup doğmadığını, doğmuşsa bu ücreti kim ödemekle yükümlü olduğunu
açıklayınız.
V. Donatan “General Cargo Lines”, taşıtan “Karayakıt A.O.” ile
akdettiği navlun sözleşmesi ile, Ereğli’den Varna’ya 60.000 ton kömür taşımayı
taahhüt etmiştir. Sözleşmede şu hükümler yer almaktadır:
1) Yüklemede starya on gündür.
2)Sürastaryada gün başına 20.000
TL ödenecektir.
3) Yüklemede liman tesisleri
kullanılacaktır.
4)Yükleme ve boşaltma “General
Cargo Lines”ın gemi adamları tarafından yapılacak, ancak yevmiyeleri ile diğer
ödemeler ve iaşe bedelleri, boşaltma işlemelerinin sonunda “Karayakıt A.O.”
tarafından “General Cargo Lines”a ödenecektir.
Gemi yükleme limanına 1 Nisan –
Pazar günü ulaşmış ve kaptan aynı gün hazırlık ihbarında bulunmuştur. Taşıtan,
kömür madenlerindeki bazı sorunlar sebebi ile yükü zamanında hazır edememiş ve
yükleme 4 Nisan – Çarşamba günü başlamıştır.
Liman tesislerine kapasitesi
günde 5.000 ton yükleme yapmaya müsaittir. 8 Nisan – Pazar günü, liman
tesislerinde revizyon yapıldığı için, yükleme durmuştur. Gemi adamları, bağlı
oldukları sendikanın almış olduğu karar gereğince, 9 Nisan –Pazartesi ve 10
Nisan – Salı günleri iş bırakmıştır. Sonraki günlerde yükleme devam etmiştir.
SORULAR:
1. Yükleme işlemi ne zaman
tamamlanabilir?
2. Sürastarya ücreti ödenmesi
gerekir mi? Gerekirse, tutarı ne olur?
VI. Taşıyan T, taşıtan A ile akdettiği navlun sözleşmesi ile
Mersin’den Gürcistan’ın Batum limanına, Karadeniz isimli gemi ile 20.000 ton
çimento taşımayı taahhüt etmiştir. Söz konusu yük için düzenlenen konişmentoda
yüke ilişkin olarak; “her biri 20
kg . ağırlığında 1.000 torba çimento – sayı belli değil”
kaydından başka, “taşıyanın başlangıçtaki elverişsizlikten ileri gelen
zararlardan sorumlu olmayacağı kaydı” ve “fio” şartı yer almaktadır. Gemi
yetersiz yakıtla 5 gün gecikme ile tamamlanabilmiştir. Varma limanında yük
sahil vinçleri boşaltılırken vinç operatörünün dikkatsizliği sonucunda 2
palette 50 torba çimento denize düşürülmüştür. Gönderilen G’ye toplam 750 torba
yük teslim edilmiştir.
SORULAR:
Gönderilen G’nin:
1. Yolculuğun 5 gün gecikme ile
tamamlanabilmesi yüzünden, yapmakta olduğu inşaatının durması,
2. 100 torba çimentonun denize
düşürülmesi,
3. 150 torba çimentonun teslim
edilememesi,
Dolayısı ile uğradığı zararlardan
taşıyan T’nin sorumlu tutulup tutulamayacağını açıklayınız.
22 Aralık 2011 (part 2)
Emredici Hükümler
1243. madde 1. fıkraya göre emredici hükümler
konişmentoların hepsinde uygulanırken navlun sözleşmelerinden kırkambar için
uygulanır.
A) Genel olarak
MADDE 1243- (1)
Bir navlun sözleşmesinde veya konişmentoda yahut diğer bir denizde taşıma
senedinde yer alıp da;
a) Taşıyanın borç ve sorumluluklarına ilişkin 1141, 1150, 1151 ve 1178
ilâ 1192 nci maddeler,
b) Taşıtan ve yükletenin borç ve sorumluluklarına ilişkin 1145 ilâ
1149, 1165 ve 1208 inci maddeler,
c) Denizde taşıma senetlerine ilişkin 1228 ilâ 1242 nci maddeler,
hükümlerinden kaynaklanan borç ve sorumluluklar doğrudan veya dolaylı
olarak önceden kaldıran veya daraltan bütün kayıt ve şartlar geçersizdir.
(2) Sigortadan doğan hak ve alacakların taşıyana devredilmesi veya
taşıyana buna benzer menfaatler sağlanması ve kanunlarla düzenlenmiş bulunan
ispat yükünün taşıyan lehine tersine çevrilmesi sonucunu doğuran bütün kayıt ve
şartlar birinci fıkra hükümlerine tabidir.
(3) Sorumluluğu kaldıran veya daraltan kayıt ve şartların geçersizliği,
navlun sözleşmesinin veya konişmentonun yahut diğer bir denizde taşıma
senedinin geri kalan hükümlerinin geçersizliği sonucunu doğurmaz.
(4) Taşıyanın borçlarını ve sorumluluğunu genişleten veya ağırlaştıran
kayıt ve şartlar ise geçerlidir.
Burada navlun sözleşmesi diyor peki her türlü navlun
sözleşmesi mi? Hayır, 1245. maddeye göre yolculuk çarteri sözleşmesine
uygulanmaz diyor. Ama eğer burada da konişmento düzenlenirse yine uygulanacak.
Çünkü her türlü konişmentoya uygulanacaktır. Geriye ne kalıyor? à
Kırkambar sözleşmesi kalıyor. Bunda genelde uygulamada kırkambar sözleşmesi
yapıldığında sözleşme yapılmadığını görüyoruz. Genelde konişmento veriyor o
sözleşmenin şartlarını da uygulanacaktır. Ama kırkambar sözleşmesiyse
sözleşmeye ama her halükarda konişmentoya uygulanacaktır.
Bu emredici hükümler konişmentoya uygulanacaktır ama kime
karşı olacaktır? à
Konişmentonun 3. kişi haklı hamiline karşı uygulanacaktır. Yani bunların
sözleşmenin tarafı bakımından bir önemi yoktur. Yalnız kırkambar sözleşmesinde
vardır. Hep dikkat edeceğiniz nokta varma limanında ki konişmentonun haklı
hamili
1141. madde diyor. Neydi 1141? à elverişsizlik
meselesini düzenliyordu. Birincisi buydu. Ondan sonra 1150 diyor. Bu neydi?
Sonra 1151, güverteye konacak eşyayı düzenliyordu. Ondan sonra 1178 ila 1192.
maddedir. Taşıyanın sorumluluğu hakkındaki bütün hükümlerdir. İla deyince
arasındakiler de dâhil oluyordu hatırlıyorsanız. Oradaki maddelerin hepsi de
emredici diyor. Bunlardan önemli olan 1178. madde çünkü asıl sorumluluk
meselesini o düzenliyor. Şimdi bunlar emredici niteliktedir. Yani konişmentoya
bunların aksine bir şart konursa bu geçersiz olur. Gönderilene karşı geçersiz
olacaktır.
Konişmentoya nasıl clause konur ondan bahsetmiş Bülent Bey.
Onun için ben ayrıca söylemiyorum.
Şimdi geldik b bendine. Burada taşıtan ve yükletenin
sorumluluklarına ilişkindir. 1145’te taşıtanın doğru bildirme yükümlülüğünü
filan diyor.
Gelelim c bendine… 1228 ila 1242 hükümlerinin hepsi emredici
nitelikte diyor kanun. Şimdi 1. fıkranın sonunda kaldıran veya daraltan diyor.
4. fıkra ise bu yarı emredici diyor. Yani ağırlaştırılabilir ama hafifletilemez
diyor. Yani taşıyanın sorumluluğunu ağırlaştıran hükümler geçerlidir. Yani bu
hükümlere göre sorumluluğu kaldıran veya daraltan bir şart konmuşsa bu
geçersizdir. Ama ağırlaştıran bir şart konmuşsa o geçerlidir. Ama siz tahmin
edersiniz ki hiçbir taşıyan daha ağırı kabul etmez ama ola ki böyle bir şey
olursa bunu hatırlayın. Buna işte yarı emredici derler.
Kanunun 3. fıkrasında kanun yine herkesin bildiği bir şeyi
hüküm olarak koymuştur. Bunu yazmış ne olur ne olmaz diye…
2. fıkra da çok önemli değildir. Asıl önemli olan
sorumluluğu ortadan kaldıran clauselar. Onunda nasıl olduğunu anlatmıştık.
Ancak 1244. maddede kanun bazı haller sayıyor, bu hallerde
(istisna diyoruz işte) yukarıda saydığımız emredici hükümler emredici olmaktan
çıkıyorlar.
B) İstisnalar
MADDE 1244- (1)
Aşağıda yazılı hâllerde 1243 üncü maddenin birinci fıkrası uygulanmaz:
a) Navlun sözleşmesinin canlı hayvanlara veya 1151 inci maddenin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi uyarınca denizde taşıma senedinde güvertede
taşınacağı yazılı olup da fiilen böyle taşınan eşyaya ilişkin bulunması.
b) Mutat ticari taşıma işlerinden olmamakla beraber ticaretin olağan
akışı içinde yapılan eşya taşımasına ilişkin bulunup da eşyanın özel
nitelikleri veya taşımanın özel şartlarının haklı gösterdiği anlaşmalar; bu
durumda taşıma senedinin bu anlaşmaları ve “emre değildir” kaydını
içermesi şarttır.
c) Taşıyana, eşyanın yüklenmesinden önce ve boşaltılmasından sonra
düşen yükümlülükler.
(2) 1243 üncü madde, konişmentoya, müşterek avaryaya ilişkin kayıtların
konulmasına engel değildir.
(3) Sorumluluğu önceden kaldıran veya daraltan kayıt ve şartlar
hakkında Türk Borçlar Kanununun emredici hükümleri saklıdır.
Yani burada hüküm kalkmıyor sadece emredici olma vasfı
kalkıyor. Şimdi hangi haller bunlar. Bunlardan birincisi (birinci fıkranın a
bendi) yükün cinsi canlı hayvanlara aitse diyor. Yani a bendinde iki hususu
(konvansiyonda da böyledir) birincisi yükün cinsi ikincisi ise yükün güvertede
taşınacağıyla ilgilidir. Eğer navlun sözleşmesinin konusu canlı hayvan ise
(bütün hepsi buraya dâhildir) yukarıdaki emredici hükümler emredici olmaktan
çıkıyor. Ne için koymuş bunu? à Şimdi canlı hayvan olunca, navlun sözleşmesinde
taşıyanın sorumluluğunun esası neydi? à Yüke özen
gösterecektir. Şimdi canlı hayvan olunca öyle bir şey ki, o daha gemiye
yüklenmeden bir hastalık olabiliyor. Yani taşıyan tüm özeni göstermesine rağmen
canlı olabilir. Bunun için risk fazla olduğu için orada taşıyanı emredici
hükümlerle bağlamıyor. Yani hükümler yine var ama aksine clause koyabilir.
İkincisi ise taşıma
senedinde güvertede taşınacağı yazılı olup da fiilen böyle taşınan eşyaya
ilişkin bulunması. Fiilen de taşınması lazımdır ki, bu istisnadan faydalansın.
Yoksa faydalanamaz. Niye böyle çünkü? à Güvertede risk
fazladır ve bu yüzden korumak istemiştir kanun. Konteynırları artık güvertede
bu tehlikeye maruzdur diyemeyiz. O yüzden konteynırları güvertede taşıyor
olarak kabul etmeyiz.
Şimdi b
bendinde, burada mesele şudur; bu normal bir ticari yükün taşınması değildir.
Her türlü yük taşınabilir sonuçta ama bazen özel durumlar olabilir. Mesela
bizim Topkapı’daki bazı şeyleri Amerika da sergilemek için götürdüler. İşte
denizle götürüldü. Tabi burada mutat olmayan derken bundan bahsediyor. Böyle
farklı bir durum olacaktır. Böyle olunca yine emredici hükümler devreye
girmiyor.
C bendi çok
önemli. Biz taşıyanın sorumluluğu hangi alanda başlıyor. Teslim ile başlıyor.
Şimdi biliyorsunuz yüklemeden önce de yük teslim edilebilir. Demek ki bu
teslimdir. Teslimden sonra ikinci aşama geliyor. Yükleme aşaması. Sonra hangisi
geliyor? à
Boşaltma geliyor. Ondan sonra teslim geliyor tekrar varma limanında. Demek ki
taşıyanın sorumluluk alanında böyle 3 kademe olabilir. (4 tane noktayı
birleştirip çizerseniz daha rahat anlarsınız) Şimdi teslimden yüklemeye kadar
olan ve boşaltmada teslime kadar olan hükümlerde emredici hükümlerin
istisnasıdır. Şimdi o alanda meydana gelen zararlara kara zararları deniyor ama
mutlaka karada meydana gelmesi şart değildir. Tabi genelde karada oluyor o
yüzden bu isim verilmiş ama zorunlu değildir. Nasıl olmaya bilir? à
Gemi rıhtıma yanaşamadığı için açığa demirlemiştir. Açığa demirleyince de küçük
gemileri gönderiyoruz. Vinçle o gemilere konuyor oradan karaya getiriliyor.
İşte burada zarar gelirse denizde oluyor ama adı kara zararıdır. Neyse sonuç
olarak yükleme ile boşaltma arasında emredici hükümler. Taşımayı yapan ana
gemide olduğu sırada sorumluluğu doğuracak zarar sebep olan olay meydana
geldiyse hükümler emredicidir. Ama onun dışında bir zarar meydana gelmişse ama
bir şart varsa bir sorumsuzluk kaydı o halde bu kayıt geçerlidir ve taşıyan
sorumlu olmaz. (sınavda büyük ihtimalle iki ayrı zarar verilecek. Biri gemideyken
diğeri gemiden boşaltıldıktan sonra zarar olacaktır. [Yükleme veya boşaltma
sırasında meydana gelirse FIO şartı varsa yükle ilgiliye aittir. Ama yoksa
taşıyan sorumludur. Yani buradaki hükümlerde emredici değildir.]
Müşterek
avarya çok komplikedir. Kurtarma yardım ve çarpma daha olay çıkaran olduğu için
onu anlatacağız. Müşterek avarya öyle bir konu ki hiçbir ülkenin kanunda
emredici hüküm yoktur. Müşterek avarya navlun sözleşmesinin dışında bir şeydir.
Özel kendine mahsus kuralları vardır. Kanunda hüküm vardır ama emredici
değildir. Bizim kanunda da bazı devletlerin yaptığı gibi atıf usulü ile
benimsenmiştir. Yorg anders kuralları dediğimiz (konvansiyon olmayan) bir
kurallar var. En son tarihlisi 2004’te yapılmıştır. İşte yeni kanun bu
kuralların uygulanacağına atıf yapılmıştır. Ama işte iç hukukumuz haline geldi
konvansiyon olmamasına rağmen. İşte müşterek avarya ne zaman vardır ne olur
için york anders kuralları uygulanacaktır. İşte müşterek avarya için de
emredici değildir diyor.
Son fıkra ise,
hani dedik ya emredici hükümlerin devreye girmeyeceği hallerde sorumsuzluk
kaydı koyabilir diyoruz. Ama o kadar da eli kolu serbest değildir. Bakınız 3.
fıkra TBK’nın emredici hükümleri halen saklıdır diyor. Yani hangi hallerde bu
sorumsuzluk geçerlidir onunla ilgili emredici hükümler saklıdır. Pek çıkmaz
karşınıza ama bunu da bilmeniz gerekiyor. Yani çok eli kolu serbest değildir.
Emredici
hükümler için size bunu anlattım.
Sınavda kesin olarak navlun sözleşmesi olacak yani deniz
ticaretinin özü olan taşımadan soru gelecek illa ki. O yüzden bunlar önemlidir
(emredici hükümler).
2. Saat
Geçen ders anlattığımızın bir hususunu tamamlayalım. Dedik
ki konişmentonun 3. kişi hamiline karşı bu hükümler uygulanır dedik. Bunu
1245’de söylüyor. Diyor ki yolculuk çarterine uygulanmaz.
C) Yolculuk çarteri sözleşmesi
MADDE 1245- (1)
Yolculuk çarteri sözleşmelerine 1243 üncü madde hükmü uygulanmaz. Ancak, böyle
bir sözleşmeye dayalı olarak konişmento düzenlenirse, taşıtan olmayan
konişmento hamili ile taşıyan arasındaki ilişkide 1243 üncü madde hükmü
uygulanır.
Demek ki, taşıtan elindeyken konişmento gelirse artık
sorumsuzluk kaydı geçerli olur.
Taşıyanın Hakları
En önemli hakkı navlun dediğimiz ücret hakkı vardır. Navlun
borcu bir para borcudur. Navlun borcunda hangi hususları inceleyeceğiz? Bir
borçlusu kim, nasıl tayin edilir, ödenmezse ne gibi teminatları vardır bu
hususları inceleyeceğiz.
1. Miktarı
a) ölçü, tartı veya sayı üzerine navlun
MADDE 1193- (1)
Navlun, eşyanın ölçüsü, tartısı veya sayısı üzerine kararlaştırılmışsa,
tereddüt hâlinde, navlun miktarı gönderilene teslim edilen eşyanın ölçü, tartı
veya sayısına göre belirlenir.
b) Zaman üzerine navlun
MADDE 1194- (1)
Zaman üzerine kararlaştırılmış olan navlun, yüklemenin belli bir günde
başlayacağı öngörülmüşse o günden, değilse 1152 nci madde uyarınca hazırlık
bildiriminde bulunulduğu günü izleyen günden itibaren işlemeye başlar. Safra
ile yolculukta ise, yolculuğa hazır olunduğunun haber verildiği günü izleyen
günden ve bu haber yolculuğun başlamasından bir gün öncesine kadar
verilmemişse, geminin yola çıktığı günden itibaren işlemeye başlar.
(2) Sürastarya öngörülmüşse, sürastarya süresince zaman üzerine
kararlaştırılmış navlun işlemez.
(3) Zaman üzerine kararlaştırılmış navlun, boşaltmanın tamamlandığı
günden sonra işlemez.
(4) Taşıyanın kusuru olmaksızın yolculuk gecikir veya kesilirse, zaman
üzerine kararlaştırılmış navlun, 1221 inci maddenin birinci fıkrası ve 1222 nci
maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, araya giren günler için
de ödenir.
Önce navlun sözleşmesinde navlun tayin edilir. Neye göre
tayin edilir. Bunu 1193 ve 1194. maddelerde söylemiştir. Şimdi yükün taşınma
şekline göre, ölçüsüne göre, sayısına göre navlun belirlenebilir. Ölçüden kastı
hacimdir. Sayı olarak konteynır, palet gibi, rulo olarak eşyalar varsa sayı
olarak belirlenir. Ama uygulamada genel olarak ağırlık yani ton olarak
belirlenir.
Zaman üzerine diyor 1194’te tabi bu zaman üzerine çarter
sözleşmesinde oluyor. Bunun ne şekilde işleyeceği kanun anlatıyor teferruatına
girmiyoruz.
İkincisi navlun sözleşmede tespit edilmemişse bunu 1195.
madde hallediyor.
MADDE 1195- (1)
Taşınmak üzere teslim alınan eşya için navlun miktarı kararlaştırılmamışsa,
yükleme zamanı ve yerinde mutat olan navlun ödenir.
(2) Taşınmak üzere teslim alınan eşya kararlaştırılmış olandan fazla
ise, fazlası için de sözleşmede belirlenen miktarın oranlanmasına göre navlun
ödenir.
Şimdi mesele şu navlun borcu ne zaman doğar? à
Navlunun ne şekilde ödeneceği? à Paradır navlun. Para yerine mal verilmesi kabul
edilemez. 1198. maddede söylüyor bunu.
Şimdi ne zaman tahakkuk eder ne zaman ödenir? à
Aslında tam iki taraflı akittir. Aslında taşıyan edimini ifa edince tahakkuk
olur. Kanunca muacceliyet diyor demek ki tahakkuk edince muaccel oluyor.
Uygulamada bazen navlun peşin olarak ödeniyor. Hatta ödendiği konişmento
üzerine yazılıyor. (Pre-paid diye damga basılıyor) Tabi navlunun borcunun
tahakkuk etmesi ve ne zaman ödeneceği başkadır. Sözleşmede peşin ödenecek
denmişe basılır. Eğer değilse sonra ödenecektir. Varma limanında.
Şimdi acaba navlun borcunun doğmadığı veya ortadan kalktığı
bir hal var mı? à
1199. madde
4. Zıyaa uğrayan eşyanın durumu
MADDE 1199- (1)
Boşaltma süresinin sonuna kadar bir kaza sonucunda zıyaa uğrayan eşya için
navlun ödenmez ve peşin ödenmiş ise geri alınır. Navlun götürü kararlaştırılmış
ise eşyanın bir kısmının zıyaı, navlunun o oranda indirilmesini istemeye hak
verir.
(2) Niteliği itibarıyla, özellikle içinden bozulma, kendiliğinden
eksilme ve olağan akma ve sızma yüzünden zıyaa uğrayan eşya ile yolda ölen
hayvanlar için, teslim edilmiş olup olmadıklarına bakılmaksızın navlun ödenir.
(3) Müşterek avarya dolayısıyla feda edilmiş olan eşyaya düşen navlun
için ödenecek garame payları hakkında müşterek avarya hükümleri uygulanır.
Peşin ödenmişse geri alınır diyor çünkü navlun doğmuyor
burada o zaman geri alınır. Kazanın anlamı nedir burada? à
Yani kimsenin sorumlu olmadığı bir sebepten yük zayı olmuştur bunu kastediyor.
Şimdi böyle söyleyince şu soru çıkıyor karşımıza, kanun kaza ile dediğine göre
(kısmen hasar varsa devam eder bu olmaz o zaman), peki taşıyan sorumlu ise yük
zayı olmuş varma limanında yük teslim edememiş. Acaba burada navlun borcu var
mıdır? à
Maddedeki ifadeden var olması lazımdır. Çünkü kimsenin sorumlu olmadığı diyor.
Ama doktrinde bazı yazarlar diyorlar ki, efendim yükü teslim edememiş
gönderilene bir de üstelik navlun mu alacak diyorlar. BU ifade hukuki bir ifade
değildir. Bu yüzden bir hukuki sonuca varamayız. Ama taşıyanın sorumluluğu
varsa tazmin edecek ama navlununu da alacaktır.
(ben anlamadım bir daha sormak lazım hocaya?) (Tekrar; eğer yük kazaya
uğramışsa o zaman navlun borcu doğmuyor. Bunun sonucu olarak taşıyan sorumluysa
navlun borcu doğar, çünkü tazmin edecek taşıyan. O yüzden o malın yerine
tazminat geçeceği için navlunu alması gerekiyor. Aksine fikir var ama bu fikir
hocaya daha doğru geliyor.)
İkincisi, dedik ki kaza sonucu zayı olmuşsa ödenmez dedik.
Ona istisna 2. fıkra da getirilmiştir. İkinci fıkrasında birinci fıkraya
istisna geliyor. Bunlarda navlun ödeniyor. Zıya sadece yok olması değildir yük
niteliğin kaybetmişse tamamen o da bir zıyadır artık. Aynı malı vermesi
lazımıdır. Burada kendiliğinden bozulma varsa o zaman navlun ödenir dedik.
3. fıkra müşterek avareyi söylüyor. Onu geçiyoruz.
Navlunun borçlusu kimdir? à Taşıtandır. Ancak
acaba taşıtandan başka birisi yani gönderilen acaba navlunun borçlusu haline
gelebilir mi? à
Gönderilen navlun sözleşmesine taraf değildir. Sözleşmenin tarafı olmayan kişi
için taraflar borç tahsis edemezler. Ancak gönderilenin borçlu olabilmesini bir
hali vardır. Navlun sözleşmesiyle onu borçlu kılamayız bu mümkün değildir. Ama
bir mekanizmayla olabiliyor. 1203. madde… Şimdi şöyle; yük tabi varma limanında
gönderilene teslim edilecektir. Navlun sözleşmesinde, navlunun yani
konşimentoda navlunun gönderilen tarafından ödeneceği hükmü var ama bu hükümle
henüz borçlu hale gelmez. Konişmento da diyor ki efendim navlun gönderilen
tarafından ödenecektir. Bunun dendiği anda gönderilen borçlu hale gelmez. Yük
varma limanına gelir. Şimdi gönderilen sıfatının ortaya çıkmasının hangi hukuki
niteliğe dayanır? à 3. kişi lehine akittir. Burada sözleşmede taraf
olmayan kişinin lehine bir hak tesis ediliyor. Bunun için 3. kişiye bir şart
koşulabilir mi? à
Olabilir. BK kabul ediyor bunu. Burada hangi şart? à Ödemeye yetkili
kılındığı dediği şey şartı söylüyor. Teslim almak için yetkilisin ama bunun
için önce şart koştuk o da navlunu ödemendir. Ama bunun mutlaka konişmentoda
yazması lazımdır.
Eğer gönderilen gelmezse borçlu hale gelmez. Ve dava ile
zorlanamaz. Yani teslim almadıysa bir şey yapamaz taşıyan. Ama eğer yükü teslim
alırsa o borç doğar artık. Ama yükü teslim alırken bu şart yerine
getirilmemişse, teslimden sonra bu şart borç haline gelir. Bunu bizim hocamız,
bir nev’i borcun nakli şeklinde açıklamıştı hocamız. Ama borcun nakli değil
sadece benziyor. Şimdi bugünkü kanunda, benzer hüküm vardır. Ama bu kadar açık
değildir. Bazı hukukçular şu sonuca ulaşmıştır. Maddenin anlamı, gönderilen
yükü teslim alınca navlun borçlusu haline gelir diyor. Bu yanlıştır. Navlunu
ödeyeceği hususunda konişmentoda şart olması lazımdır. Hatta şunu diyor, bazı
konişmentolarda varma limanında ödenecektir kaydını bile biz geçerli görmezken
onlar geçerli görüyordu. Ama biz Türk alman hukukunda bunu kabul etmiyoruz.
Konişmentoya şart koymak lazımdır.
Gönderilen malı teslim almamışsa taşıyan taşıtana gidecek
tekrardan.
[Hocam; şimdi konişmento kıymetli evrak ya (kıymetli evrak
olmasının tek sonucu şudur ki, gönderiline sadece konişmento da yazan şeyleri
ileri sürüyoruz.) acaba 3. kişiye devrederken taşıtan burada kabul vardır
diyemez miyiz? Hayır. İç yüklenime filan girme canım. Bunu özel olarak
düzenlemiş kanun. Sade bir nev’i borcun nakli direk borcun nakli hükümleriyle
çözmeye çalışma…]
Navlun sözleşmesi ödenmezse ne olur? à Hapis hakkı vardır.
Hapis hakkı eşya taşıyanın zilyetliğindeyken devam eder. Eğer teslim edilmişse
teslimden sonra dahi 30 gün içinde mahkemeye müracaat edilmek ve eşya henüz
gönderilenin zilyetliğinde bulunmak takdirinde hapis hakkının sonuçlarından
faydalanabilir. Yani iki şart var. Bir 30 gün içinde mahkemeye müracaat edecek,
iki gönderilenin zilyetliğinde olacak. O zaman işte ödenmezse paraya
çevirebilecektir. (İcra iflas kanuna göre)
II- Hapis hakkı
1. Genel olarak
MADDE 1201- (1)
Taşıyan, navlun sözleşmesinden doğan bütün alacakları için Türk Medenî
Kanununun 950 ilâ 953 üncü maddeleri uyarınca eşya üzerinde hapis hakkına
sahiptir. Hapis hakkı, eşya, taşıyanın zilyetliğinde bulunduğu sürece devam
eder; teslimden sonra dahi, otuz gün içinde mahkemeye müracaat edilmek ve eşya
henüz gönderilenin zilyetliğinde bulunmak şartıyla, hapis hakkından doğan
yetkilerin kullanılması mümkündür.
(2) Hapis hakkı, sadece, üzerinde hapis hakkı kullanılan eşyanın
taşındığı yolculuktan doğan alacakları teminat
altına alır.
(3) Hapis hakkı ancak alacağı teminata alacak miktardaki eşya üzerinde
kullanılabilir; ancak, müşterek avarya ve kurtarma alacakları için taşıyan,
eşyanın tümü üzerinde hapis hakkı kullanabilir.
Gönderilene karşı da hapis hakkının kullanılacağı söylüyor
1204/1. Bildirimin ikisine de yapılacağını söylüyor 1204/2.
c) Gönderilenin eşyayı teslim almaması hâlinde
MADDE 1207- (1)
Gönderilen, eşyanın teslimini isteme hakkını kullanmazsa, taşıtan, navlun
sözleşmesi gereğince navlunu ve diğer alacakları taşıyana ödemekle yükümlüdür.
(2) Eşyanın taşıtan tarafından teslim alınmasında boşaltmayla ilgili
hükümler, gönderilen yerine taşıtan geçmek suretiyle uygulanır.
Eşyayı eğer taşıtan gelip teslim alacak olursa o gönderilen
yerine taşıtan geçecek diyor. 1207/2. fırkası.
Navlun sözleşmesi ile ilgili hükümler önemli kısaca…
23 Aralık 2011
Navlun Sözleşmesinin Sona Ermesi
Tekrar tekrar söylüyorum. Navlun sözleşmesi adı üzerinde
sözleşmedir. Özü itibariyle BK bilginize dayanacaksınız. Akit; taşıyan, taşıtan
var. Yani borçlu alacaklı. Taşıyanın
borcunu ve taşıtanın borçlarını gördük. Tam iki taraflı sözleşmedir. İrade
beyanlarının uyuşması ile kurulur. Time çarter, yolculuk çarter, gemi kirası
(BK’nın maddesi geçerli: tarafların kullandığı kelime değil hâkim gerçek
içeriğini uygulayacaktır. Yani time çarter dersiniz ama gemi kirası çıkabilir.)
var. Yani BK’nın genel prensipleri geçerlidir. İcap kabul icaba davet var.
Yazılı yapılması şart değildir. Sözlü olarak geçerli surette kurulur. Kanıtlama
için usul hukuku size kalmıştır. Kanunun ön gördüğü tüm sözlü olarak
kurulabilen akitler gibi karinelerden veya kanunun söylediği diğer ispat
yollarından faydalanabilirsiniz.
Taşıyan deyince aklınıza Temel Reyiz değil, bir anonim
şirketini canlandırın. Bugün artık tek başına taşıma yapan çok kalmadı. Sahil
kasabasında olan ufak tefek gemiler var. Ama onun dışına taşıma bir sektör
işidir. Taşıtanların da çoğunlu tüzel kişilerdir. Yani işletmelerdir. Uluslar
arası navlun mukavelesinin altında da genelde ithalat ihracat vardır. Yani
kısaca bunlar aklınızda bulunsun.
Sona ermesinde kanun iki hukuki yol gösteriyor. (1) Navlun
sözleşmesinin hükümden düşmesi diyor. (1209. maddeden itibaren başlıyor.) (2)
İkinci şık ise hepsinde olduğu gibi fesihtir. (1218. maddeden itibaren)
Hükümden düşmesi; akdin her iki tarafında yer alan aktörlere
ait maddi unsurlar ortadan kalktığı için hükümden düşüyor. Kişiler ortadan
kalkmıyor ancak navlun mukavelesinin maddi unsurları ortadan kalktığı için
hükümden düşüyor. Ya gemi ya da yüktür. Kanun eşya diyordu ama yük kullanılması
daha iyidir. (a) Gemi, (b)Yük ortadan kalkıyor. Ancak bu ortadan kalkmanın
umulmayan bir hal sonucu olması lazımdır. Kusurla değildir. Yine bir alt ayırım
daha var. İşin içinde taşıma olduğuna göre; taşıma sözleşmesi ani edimli bir
ifa değil sürekli edimli bir ifadır. [Gerçi burada da bir tartışma vardır. Bir
görüş sürekli edimli ifadır diyor. Çünkü taşıyanın bir takım yükümlülükleri
vardır diyor. Sonra teslim edecektir diyor. Öbür görüş diyor ki, diğer taraf taşıma
taahhüdü açısından alacaklı durumda olanın menfaati son durumda ortaya çıkar.
Yani yükünü aldı mı almadı mı? İşte olay budur diyor. Yani ifa budur diyor. Ama
hocaya göre sürekli ifa daha uygun düşüyor. Çünkü kanun taşıyana yükümlülük
getiriyor. Ticari kusur diyor ve emredici hüküm olarak düzenliyor. Yine amir
hüküm dün dinlediniz. Başka gemiye aktarmayacaksın diyor. (anlaşma olmadığı
takdirde)] Böyle olunca da kanunda yükleme başlamadan evvel, yolculuk
başladıktan sonra olarak ikiye ayırıyor.
Evvela madde 1209 dedik zaten. Yolculuk başlamadan evvel
gemi umulmayan bir sebepten zayı olursa navlun sözleşmesi hükümden düşer.
Sadece o vakte kadar doğmuş alacaklar varsa bunların ödenmesi gerekir. Ama onun
dışında her iki taraf da navlun sözleşmesinin getirdiği alacaklardan ve
borçlardan arınmış olurlar. Ne olabilir mesela? à Gemi batar, gemi
yanar, bir başka gemi bindirir harap olur. Hepsi objektif vakıalardır. Navlun
sözleşmesinin hükümden düşmesi için yeterlidir. Kanun 1213. maddede bir istisna
getiriyor. Elverişsiz bir hale gelmişse, geminin umulmayan bir hal yüzünden
zayı olma anlamına geliyor. Ancak orada bir özel hüküm var bunun mahkeme
kararıyla (tespit) olması gerekiyor diyor. Bunun sebebi de taşıyan navlundan
kurtulmak istiyorsa kendiliğinden yapamasın diye diyor.
Şimdi istisna olarak dedik ya birikmiş (önceden borçlar ve
alacaklar devam eder ve ödenmesi gerekir diye) alacağı vara taşıyanın bunun
ödenmesi gerekir. Mesela sefer bir yerden başlayacak ama gemi başka bir yerden
gelirken olmuş olay. İşte oraya kadar ki doğan alacak alınmalıdır.
Kanun 1212’de sözleşmenin ayakta durabilmesi için (her şeye
rağmen iki tarafında menfaati var) bir alternatif getiriyor. Eğer taşıyanın
yükü başka bir gemiye yükleme, taşıma sözleşmesinde gösterilen gemiden başka gemide
yapma hakkı varsa o zaman isterse o gemiyle o seferi yapar o zaman navlun
sözleşmeleri yürürlükte kalır. Bu taşıyana tanınmış bir haktır. Navlunlarda
genelde belirtilir. Dün konuştunuz amir hüküm olarak; eğer gemi ferden tayin edilmişse
bir başka gemiye yük yüklenemezdir. Ama sözleşmede aksi varsa (ki buna ikame
klozu denir, “substitutuion caluse”) o zaman taşıyan diyebilir ki taşıtana,
ihbarda bulunacak ama “ ben yükü bu gemiyle taşıyorum yükünü götüreceğim
sözleşme ayaktadır.” Derse olabilir. [Şimdi substitution clause ne amaçla
konmuşsa yoruma açık olarak her olaya göre değerlendirmek lazımdır. Yani
mecburiyet mi yoksa isterse mi konusunda bir soru oluşursa diye. Kırkambar
sözleşmelerinde genelde bu zorunluluk olarak olur. Çünkü dedik ya şehir içi otobüs
gibi diye dedik.]
Yolculuk başladıktan sonra olursa bu umulmayana bir sebep dolayısıyla
bir zıya olursa yine navlun sözleşmesi sona erer. Prensip aynı madde 1210’da
diyor bunu. Navlun sözleşmesi hükümden düşer. O tarihe kadar doğmuş bir alacak
varsa taşıyana ödenmesi gerekir. Burada bir artı geliyor. !!! Yükler emniyete
alınmış ve kıyıya çıkarılmış ise (herhangi bir limana teslim edilmişse) mesela
bir başka gemiye aktarılarak, yani taşıyan sonuna kadar taşıyan gibi davranım geminin
batmasına rağmen yükleri bir emniyete getirmişse o masraflar (çaba) için
ödenmiş paralar taşıyana ödenir. Buna da mesafe navlunu denir. (Sadece
masraflar mı yoksa taşıyanın kar ettiği miktar da verilir mi? Sadece külfeti
isteyebilir. 1210’un ikinci fıkrasında Mesafe navlunu kurtarılan eşyanın
miktarına, geminin zayi olduğu ana kadar alınan mesafeye, yolculuğun
giderlerine, süresine, katlanılan rizikolarına ve zorluk derecesine göre
hakkaniyete uygun bir şekilde hesap edilir. Diyor. Ama buna da bir sınır
getiriyor 3. fıkrada. Mesafe navlunu, kurtarılan eşyanın emniyet altına
alındığı yer ve tarihteki değerini aşamaz.
Diyor. Yani orada işine yaramayacak taşıtanın.]
Yük zayı olursa ne olacaktır? à Yine umulmayan bir hal
yüzünden. Yalnız burada bir alt ayrım daha var. Yük ferden mi tayin edilmiş
yoksa cins olarak mı duruyor. Yani bir parça mı yoksa nev’i borcu mu vardır.
Yük ferden tayin edilmişse navlun sözleşmesi ortadan kalkar. Çünkü o ferdi
borcun konusu ortadan kalkıyor o halde yük ortadan kalkmış olur ve bu durumda
navlun sözleşmesi ortadan kalkar. O vakte kadar olan borçlar tabi ki ödenir. Bu
iş burada biter.
Ferden tayin edilmiş olan yükün bir kısmı zayı olursa ne
olur? à
2 şık var burada. Ya taşıtan navlunun yarısını öder ve sözleşmeyi fesheder.
Yani bir kısmı zayı oldu kalanı göndersem ne olacak göndermesem ne olacak
diyor. Ben sözleşmeyi fesih edeceğim diyor. Ama navlunun yarasını ödeyecek. Ama
dikkat edin bunlar amir hüküm değil akdi hükümlerdir. Yedek hükümlerdir. Yani
taraflar bunun aksini kararlaştırabilirler. Ya da yeni yüklenir. Yani gemide
boş kalacak yere başka yük yükleyebilir. Ama tabi ki taşıyanın durumunu
güçleştirmemek kaydıyla… (yani ferden tayin edilmiş bir yük var ve yine yola
çıkmadan önce yükün bir kısmı zayı olduysa bu durumda 2 seçenek vardır.) [Rafine
petrol, ham petrol örneğini yaz.]
Yük ferden tayin edilmiş ise, navlun sözleşmesi devam eder.
Taşıyanın durumunu zorlaştırmamak, güçleştirmemek kaydıyla taşıtan istediği
yükü verebilir. Mesela buğday taşıyacağız zayı oldu onun yerine arpa verebilir
mesela. Çünkü sözleşme devam ediyor. Sebebi ise roma hukukundan kalan “nev’i
telef olmaz.” Kuralıdır. [Burada navlun sözleşmesinin niteliği, geminin içinde
başka yük var mı yok mu onlara bakmamız lazımdır. Yani somut olayı
değerlendirirken ezbercilik yapmayın biraz bakın işin içine. Taşıyanın
durumunun ağırlaşması çok geniştir burada.]
Yolculuk başladıktan sonra umulmayan bir hal yüzünden yükün
tamamı zayı olursa navlun sözleşmesi ortadan kalkar.
Hocam yüklendikten sonra nev’i borcu olabilir mi? à
hayır kanunda hüküm var 1215’te, yüklemeden sonra yük ferdileşmiş sayılır.
Fesih’e gelince… Madde 1218…
Kanun bir takım ihtimaller saymıştır. Bu fesih bir beyanla
olacak tabi ki, feshi ihbar yoluyla olacaktır. Kanun muhtelif şartları
saymıştır. Mesela gemi İstimval edilirse, ticaret yasaklanırsa (ithalat ihracat
yasağı konursa) abluka riski varsa tabi bunlar Numereus clauses değil benzer
durumlarda feshi ihbar yoluyla sona erdirebilir. Kanun belli şartları koymuş,
benzer olaylara da kapı açıktır. Bu durumda herhangi bir tazminat ödenmeden
navlun sözleşmesinin feshi caizdir.
2. Saat
Gemi kirası ile time çarter arasındaki fark nedir hocam? à
Zaman çarterindeki borç taşıma taahhüdüdür. Ama gemi kirasında yok böyle bir
şey. Ayrıca gemi kirası BK’ya tabi olması lazımdır. Ama time çarter ise navlun
sözleşmesi çeşididir. Zaman çarterinin özelliği şudur, belli bir süre için gemi
sizindir. Ne için bu gemiyi tuttunuz? à Para kazanmak için.
Ticari yönetim size verilmiştir. Geminin kâr getirici kullanım imkânını alıyorsunuz.
Yani geminin ekonomik menfaat sağlayıcı şekilde kullanılmasıdır. Çünkü time çarterde
ben gemiyi kendi yüklerimi taşıtmak için tutarsam ben ayrıca gelir elde
etmiyorum, giderden kurtuluyorum. Time çarterde navlun olarak ödenecek şey,
tipik geminin ana yatırım olarak onun maliyetini çıkaracak şekilde ve kâr
marjını ekleyerek navlun tespit edilir. Geminin yakıt giderleri, personelin
yemesi içmesi çarterer tarafından ödenir. Çünkü time çarterle bu gemiyi teslim
eden gemi nereye gidecek, ne kadar yakıt yakacak bilemez ki.
Time çarterde yapılmayacak olanlar yazılır. Bir ne
taşınmayacak şeyler yazılır. Bir de mıntıka olarak yani gemi nelere gidemeyecek
onlar yazılır. Onun dışında gemiyi tutan kişi gemiyi istediği yerden istediği
yere götürür, istediği yükü taşır, istediği kişiyle navlun mukavelesi yapar. Bu
amaçla da kaptana her türlü talimatı vermeye yetkilidir. Teknik yönetim,
geminin bakımı, cihazların değişimi filan gibi işler için kaptan donatandan
talimat alır veya kendine verilmiş olan yetkiyi kullanır ticari yönetime zıt
olsa bile. Taşıtan eğer aksine bir hüküm yoksa istediği kişiyle alt navlun
sözleşmesi yapılır.
Voyage çarter ise gemi sefer başına tahsis edilmiştir. 3 ana
türü vardır. Single voyage sadece İstanbul’dan Bremen’e gider. Return Voyage
Yani gidişte ve dönüşte taşınacaktır. Bir de consecutive voyage. İstanbul
Bremen Rotterdam Hamburg İzmir gibi bir art arda sefer yapılması üzerine çarter
sözleşmesi yapılmasıdır. Ama taşıtanın yegâne amacı yükünün belli tarihlerde
alınması ve yükünün her taşıma sözleşmesinde olduğu gibi belli bir özen
gösterilmesi ve zamanında teslim edilmesidir.
Kırkambarda sadece o malın götürülmesi vaat ediliyor. Yük
orada mı orada, yük yok mu kaptan basar gider almak için gidince yükü. Acenteler
bunu kaptana bildirmek zorundadır. Kırkambarda starya sürastarya yok. O sadece
yolculuk çarterinde. Time çarterde de yoktur. İstediğin süre kadar beklet,
istediğine götür.
Çarterer gemiyi alan kişidir. Diğeri ship ownerdır.
3. Saat
Pratik
Pratik 3
Konişmentoda yükün güvertede taşınacağı yazıyor. Ve gemi
adamlarının hareketlerinden sorumlu olmayacağı yazıyor. Şimdi konişmento
taşıtanın elinde kaldığı sürece akdin tarafı olması sebebiyle konişmento
kayıtlarına dayanamıyor. Çünkü navlun sözleşmesi hükümleri geçerlidir. Navlun
sözleşmesine de dilediği gibi sorumsuzluk kaydı koyabilir. Ancak sorumsuzluk
kayıtlarının sınırı ise BK hükümleridir. Eğer kasıttan da sorumlu değilim derse
o zaman bu kayıt geçerli olmaz yine. Olayda konişmentoya yazıldığı için ve 3.
bir kişinin eline geçmediği sürece navlun sözleşmesi gibi oluyordu. Ama 3.
kişiye geçince amir hükümler devreye giriyordu. Ama burada bir geçme olmamış
dolayısıyla amir hükümler devrede değil o yüzden sorumsuzluk kaydı konabilir.
Pratik 5
Donatan “General Cargo Lines”,
taşıtan “Karayakıt A.O.” ile akdettiği navlun sözleşmesi ile, Ereğli’den
Varna’ya 60.000 ton kömür taşımayı taahhüt etmiştir. Sözleşmede şu hükümler yer
almaktadır:
1) Yüklemede starya on gündür.
2)Sürastaryada gün başına 20.000
TL ödenecektir.
3) Yüklemede liman tesisleri
kullanılacaktır.
4)Yükleme ve boşaltma “General
Cargo Lines”ın gemi adamları tarafından yapılacak, ancak yevmiyeleri ile diğer
ödemeler ve iaşe bedelleri, boşaltma işlemelerinin sonunda “Karayakıt A.O.”
tarafından “General Cargo Lines”a ödenecektir.
Gemi yükleme limanına 1 Nisan –
Pazar günü ulaşmış ve kaptan aynı gün hazırlık ihbarında bulunmuştur. Taşıtan,
kömür madenlerindeki bazı sorunlar sebebi ile yükü zamanında hazır edememiş ve
yükleme 4 Nisan – Çarşamba günü başlamıştır.
Liman tesislerine kapasitesi
günde 5.000 ton yükleme yapmaya müsaittir. 8 Nisan – Pazar günü, liman
tesislerinde revizyon yapıldığı için, yükleme durmuştur. Gemi adamları, bağlı
oldukları sendikanın almış olduğu karar gereğince, 9 Nisan –Pazartesi ve 10
Nisan – Salı günleri iş bırakmıştır. Sonraki günlerde yükleme devam etmiştir.
SORULAR:
1. Yükleme işlemi ne zaman
tamamlanabilir?
2. Sürastarya ücreti ödenmesi
gerekir mi? Gerekirse, tutarı ne olur?
Cevap:
Şimdi adım adım gidelim. Yani ilk paragraftaki hükümde;
yevmiyesi, iaşe bedelini her şeyini taşıtan ödemeyi üstleniyor. Yüklemeyi
boşaltmayı taşıyanın adamları yapacak ama her şeyi taşıtan tarafından
üstlenilecek. Şu halde yükleme boşaltma işlemleri taşıtan tarafından
üstlenilecektir. Bu dolayısıyla FIO klozudur. Dolayısıyla yükleme ve boşaltma
kimin faaliyet alanı olmuş oldu? à Taşıtanın. Dolayısıyla engelleri değerlendirirken
hemen bir kere yükleme boşaltmanın kimin faaliyet sahasında olduğu ortaya
çıkacaktır.
2. Paragrafı okuduk. İhbarda bulunmuş olması geçerli midir? à
Pazar tatil günü değil mi? Olsun artık önemli değil. Artık 7/24 her türlü
hukuki işlem yapılabilir. O halde starya ne zaman başlayacaktır. 2 Nisan
Pazartesi ilk vardiyada başlayacaktır. Eğer üç vardiyada çalışılıyorsa
genellikle bu da gece yarısında başlar. Ondan sonra kömür madenlerindeki sorun
yüzünden yük gelmemiş. Bu durumda taşıtanın faaliyet alanında olduğu için
taşıtan sorumlu bundan. FIO klozu olmasa bir şey değişir miydi? Hayır, çünkü
yine taşıtan getirecek yükü. Çünkü geminin yükü başkaca bir külfete katlanmadan
alıp ambarına alacağı yere koyacaktır. Buna liman şartları, gümrük mevzuatı
şekil verecektir buna. Yani malın gelmemiş olması yine taşıtanın hâkimiyet
alanındadır.
Liman tesislerinde tadilat yapılıyor. Bu kimin faaliyet
alanındadır? à
Yüklemeyi taşıtanın faaliyet alanına koyduk mu bir kere? à
Taşıtanın faaliyet alanında bir engel vardır. Bitti. Dikkat edin kanun, kusur,
mücbir sebep aramıyor. Kimin faaliyet sahasında diyor. Ayrıntıya girip de kusur
kavramını ortaya atıp da lüzumsuz yere dava uzasın istemiyor. Objektif olarak
bakıyor kimin faaliyet sahasındadır. Artık bundan sonra taşıyan beni
ilgilendirmez, ben süreyi sayarım diyor. --> Ortak alan, fırtına, buz
istilası filan diye söylemiştir. 1156. maddede söylüyor. 4. fıkrada her iki alanın
faaliyet alanını ilgilendiren sebepler için süre uzar diyor. Yani olay önemli
burada.
Taşıyanın fonksiyon
u değil midir? à Ücretleri, yemeleri,
içmeleri taşıtan tarafından karşılanacak ve vinçlerde arızalandı. Yani 3. madde
yok navlunda. Ama 4. madde vardır. Yani taşıyan yapacaktır. Ama ücretini
taşıtan ödeyecektir. àBöyle bir kloz varsa yani parasını ben ödüyorsam
artık benim müstahdemim olur. Şimdi geminin vinçleri arızalanırsa ne olur? à
Şimdi liman vinçleri zaten taşıtanın faaliyet alanında kalmış oluyor otomatikman
burada tartışma yoktur. Ama vincin kendi arızalanırsa. Çünkü yükleme boşaltma
taşıyanın fonksiyonu değil mi? à Bana devrediyor. Ama bu onun bu iş için araçları
sağlam teslim edilmesinin sorumsuzluğunu getirmiyor. Bu faraziye olsaydı süre
dururdu.
Şimdi maddi olayı değerlendirmek çok önemlidir. Bir talepte
bulunurken taleple olay arasındaki illiyet bağı aramayacak mısınız?
FIO klozunu sınavda nasıl anlayacağız? à
Önemli olan iradelerini yansıtılmalarıdır. Yani hâkimiyet alanını devretme
iradesidir.
Ders biter…
merhaba,öncelikle emeğinize sağlık çok yardımcı ders notları edindim..Ancak bir sorum olacaktı,deniz ticareti notunun en sonundaki pratik çalışmasının cevapları mevcut mu blog içerisinde?Vereceğiniz cevap için şimdiden teşekkür ederim:)
YanıtlaSilMalesef notlarımda da bulamadım cevaplarını. Çözülmemiş pratik çalışma olarak değerlendirebilirsiniz.
Silemeğinize sağlık broker agency freight forwarder için geldim neler buldum
Sil