Bu Blogda Ara

10 Haziran 2013 Pazartesi

Fikri Mülkiyet Hukuku

08D0C9EA79F9BACE118C8200AA004BA90B02000000080000000E0000005F0054006F0063003300350035003700380039003200380032000000
26 Şubat 2013

Konumuz fikri mülkiyet hukukudur.
Hocanın elindeki kitaplar: Borçlar Kanunu, Seçkin yayınlarının fikri mülkiyet mevzuatı, bir de kendi kitabı.
1995’ten beri fikri mülkiyet ile ilgili çok sayıda eser var. Tezler ve monografiler var. Bunların hepsini elde etmek mümkün değil. Bunlardan birisini kaynak olarak seçebilirsiniz.
Günal Tekinalp’in fikri mülkiyet diye bir eseri var. Onun son basısı olur.
“Sınai Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar” isimli kitap var. Sınai ve fikri haklardan oluşuyor. Sınai hakları özetleyip, fikri haklarla karşılaştırıyormuş. Derste izlenen yöntem de o olacaktır.
Fikri mülkiyet hukukuyla ilgili tek tek, münhasır konular ele alınarak yazılmış eserler var. İlgi duyan arkadaşlar hocaya başvurabilir. Örneğin fotoğraf üzerinde fikri haklar, şehir ve imar üzerinde fikri haklar. Eser nedir gibi müstakil olarak sadece o konuya özgü eserler de var. Ama bu yoğunlukta bu eserleri elde etmek mümkün değildir.
Dersteki not büyük oranda ihtiyacı karşılar ama mutlaka bir rehber eser de elinizde bulunsun.
Hoca geçmiş yıllarda bazen bir özet yapmış ve ödev vermiş. Kendiniz araştırın demiş. Ama böyle bir vakit artışı olmadı. Bu sene de öyle diyelim. Hoca başlasın götürebildiği yere kadar götürsün. Bir veya birkaç kişiye ödev de verebilirmiş.
Derse devam gereklidir. İster yüksek lisans ister doktora öğrencisi olun ortak konular var.

FİKRİ MÜLKİYET

Fikri mülkiyet ne demektir, neleri kapsar, diğer eşya mülkiyeti ile ilintisi nedir? Neden bu kavram kullanılmaktadır onu halledelim önce.

Fikir

İki sözcükten oluşuyor: fikir ve mülkiyet. Kişilerin fikir yaratımları üzerindeki hak sahipliğini fikri mülkiyet kavramıyla ifade ediyoruz. Buradaki fikir düşünceyi, kişilerin zihinsel faaliyetlerinin sonucu olan yaratımları ifade eder. O halde hangi ürün üzerindeki hak sahipliği? Fikri çaba sonucu yaratılan ürün üzerindeki hak sahipliği. O halde eşya sahipliği değil fikir ürünleri üzerindeki sahipliktir.
Bu bizi şuna götürür. Fikri mülkiyet, ancak ve ancak zihinsel çaba sonucu yaratılan ürünleri kapsar. O halde hak sahipliği, fikri çaba sonucu yaratılan ürünlere ilişkindir. Bu ürünler üzerindeki hak sahipliğini ifade eder.
            Fikri bir çaba olmalıdır. Eğer eldeki ürün fikri bir çabanın sonucu değilse, bir yenilik yok ise hak sahipliğinden söz edilemez. O halde fikir sözcüğü bizi düşünmeye sevk etmelidir. Eşya mülkiyetinde kişi bir obje üzerinde hak sahibidir. Ama o objenin kendi çabası sonucu yaratılmasının gereği yoktur. Onda kişinin eşya üzerindeki hâkimiyeti, yasalar tarafından o hâkimiyet olanağının tanınmış olması gerekir. O obje bir başkasının fikri çabası sonucunda da yaratılmış olabilir. Bu durumda kişi eşya mülkiyeti sahibidir. O halde başkasının fikir ürünü üzerindeki hak sahipliği eşya mülkiyetidir. Hocanın yazdığı bir eser üzerinde, kitap üzerinde siz eşya mülkiyetine sahipsiniz. Ama fikri mülkiyet sahibi değilsiniz.
Fikri mülkiyetten söz edebilmemiz için o objeyi yaratan fikir sahibinin bulunması gerekir. O objeyi yaratan fikir kime aittir, o tablo kim tarafından yaratılmıştır. Sizin icra ettiğiniz beste yazıya dökülmüş olabilir. Siz mesela bir kitap alınca eşya mülkiyetiniz olur ama fikri mülkiyet hakkına sahip değilsinizdir.
O halde fikri mülkiyette yaratıcı kimdir? Yaratan kişi hak sahibidir. Hak sahipliği, düşünce babasına aittir. Orada fikri mülkiyet vardır. Siz hocanın kitabını, tablosunu çoğaltırsanız çoğaltan kişi olarak size karşı hoca yasal yollara başvurabilir. Bir başkası onu taklit ederse hak sahibi olmadığınızdan yasal olanaklardan yararlanamazsınız. Zira fikir size ait değildir.
Fikri mülkiyet kavramı içindeki fikir sözcüğü çok şey anlatır. Fikri mülkiyet bir yeniliktir. Fikri mülkiyetten söz edebilmemiz için, yaratım sizin fikrinizin ürünü olmalıdır. O halde FM yeniliği koruyan bir hukuk disiplindir. Bu unsur taklit, korsan, intihali ayırt etmemize yarar. Bunlar hak sahibi değildirler. Bunlarda orijinallik yoktur. Bunlarda mevcudu tekrar vardır. Başkasının düşüncesini gasp etmek vardır.
Fikir yaratımdır, yeniliktir, orijinalliktir. Ayırt edici niteliktir. O halde fikri mülkiyetten söz edebilmemiz için yaratıcı güç ortaya konulmalıdır. Başkasının fikrini taklit eden hak sahibi değildir. Orada korsan, taklit, intihal vardır.
Fikri mülkiyetin sınai haklar disiplini ve fikri haklar disiplininin ortak bir yönü vardır. Her iki disiplin de yaratıcı olanı, ayırt edici olanı korur. O halde yaratıcı bir çaba yoksa ve tekrar varsa (tekrarda yenilik yoktur, tekrar taklittir) fikri mülkiyet bunu korumaz. Bu disiplinlerin farklarını ve benzerliklerini işleyeceğiz.

Mülkiyet

İkinci kavrama gelelim. Mülkiyet. Ayni haklardaki mülkiyet ile karıştırmamak gerekir. Buradaki mülkiyet hak sahipliğini ifade eder. Mülkiyet, elle tutulur obje üzerindeki bir haktır. Fikri mülkiyette korunan obje değildir, korunan düşüncedir. Düşünce bir objeye dökülse bile korunan yine obje değil obje içerisindeki düşüncedir.
O halde mülkiyeti eşya mülkiyetinden ayırt etmek gerekir. Mülkiyet, fikir üzerindeki hak sahipliğini ifade etmek içindir. Orada da çaresizler. Almanlar “Geises Eingenthum” diyorlar. Onlar da düşünce mülkiyeti demişler. Eşya mülkiyeti ile fikri mülkiyet arasında derin farklar var. Hukukta maddi mallar üzerinde olan hak sahipliği ve maddi niteliği olmayan mallar üzerindeki hak sahipliği olarak ayrıma tutulmuştur. Burada maddi niteliği olmayan eşya üzerinde bir hak vardır.
En önemli fark à Eşya mülkiyetinde koruma süresi yoktur. Ama fikri mülkiyet hukukunda süreli bir koruma vardır. Koruma süreleri vardır. Eşya mülkiyetinde bir obje üzerinde hak sahipliği gündeme geldiği için istihkak davası açabilirsiniz. Zilyetliğin iadesi davası açarsınız. Fikri mülkiyette ise bu davalar yoktur. İmha vardır. Benim düşüncelerimi rızam dışında biçimlendirdiyseniz onun imha edilmesi vardır. 5846’da bu vardır.
Fikri hak sahipliği ile eşya mülkiyeti arasında paralel olan noktalar var ama onlara sonra değineceğiz. Eşya mülkiyetinde ölüm ile birlikte sınırsız bir miras hakkı var. Ama fikri mülkiyet hukukunda miras hukukunun farklı özellikleri vardır (Bu konuyla ilgili tez yazılabilir. 5846’nın 19 ve 63. maddelerini ele alacağız. Oradaki farklı nitelikleri ortaya çıkaracağız göreceğiz.).
O halde özet -- > Fikri mülkiyet, düşünce üzerinde hak sahipliğini ifade eden bir kavramdır. Yaratıcı gücü korur ve onun üzerindeki hak sahipliğini ifade eder. Eşya mülkiyeti ile FM arasında farklar vardır. FM, maddi niteliği olmayan varlıklar üzerindeki hak sahipliğidir (intangable goods). Ama eşya mülkiyeti gibi mutlak bir haktır. Burada belki bu yüzden biraz oturmaktadır. FM hakkına sahip olan kişi bu hakkını herkese karşı ileri sürebilir. Ama sınırlı koruma süreleri vardır: 5846 Eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl geçtikten sonra eser artık anonim olur. Mozart’ın vs.nin eserlerini tepe tepe kullanabilirsiniz. Ama gidip onun evini işgal edemezsiniz. Bu da bize geçti diyemezsiniz.
FM’i oluşturan iki sözcüğün anlamları budur.

Fikri Mülkiyetin Dalları (Disiplinleri)

İki ana dalı vardır. Birincisi fikri haklar, ikincisi sınai haklar. Fikri haklar ile sınai haklar arasında benzerlikler de var farklılıklar da vardır. Önemli farklar var. O yüzden ayrım yapıyoruz. Bunların uygulamaya ilişkin sonuçları var. Fikri hak (fikri mülkiyet değil), fikir ve sanat eserleri üzerindeki haktır. O halde sahibinin hususiyetini taşıyan (5846’da yeniliği ifade eder) ve yasada öngörülen 4 eser grubundan birine girmesi gereken fikir ve sanat ürünleri üzerindeki haktır. O halde fikri haktan söz edebilmek için de yine fikir ve hak unsurlarına ihtiyaç var. Yine fikir babası olacaksınız. Ama yarattığınız ürün eser olacaktır. Fikri hak, eserleri koruyan haktır. Fikri haklarda eser unsuru aranır. O halde fikri hakla sınai hakkın fikri mülkiyet şemsiyesi altında olmasının bir farkı yoktur. Her ikisinde de fikir ve hak olacak. Ama sınai haklardan farklı olarak sanat eseri de olabilir. Ve sınai haklardan farklı olarak bir eseri gerektirir. Eser nedir? à 3-4 adet monografi vardır. Hangi niteliklere sahip olan ürün eserdir onları göreceğiz.
Fikri hak, eser üzerindeki haktır. O halde bu disiplinin harekete geçmesi için, uyuşmazlığı fikri haklar üzerinde çözmeniz için ortada yaratılan fikri çabanın fikir ve sanat eseri olması gerekir. Yasalar bunu korumaktadır. İlim ve edebiyat eserleri, güzel sanat eserleri, besteler, sinema eserleri fikri hakkın konusunu oluştururlar. O halde eser niteliğine sahip olan ürün fikri hak konusudur ve fikri hak ile ilgili kaynaklardan harekete geçilecek ve çözüm orada bulunacaktır.
Sınai haklar, sanayi ve endüstride kullanılabilen fikir ürünleri veya işaretler veya adlar üzerindeki haklardır. Sizin fikri hakkı sanayide kullanmanıza gerek yoktur. Şiiri yazıp yayınlamayabilirsiniz. Yayınlamamışsınız ne olacak diyemez. Savunduğunuz yüksek lisans tezini kullanma mecburiyetiniz, aleniyete ulaştırma zorunluluğunuz yoktur. Sizin bu teziniz yayınlanırsa amacından aşılır. Ama sınai haklarda sanayi ve endüstri de kullanma mecburiyeti vardır. Sabri Özel’i adınıza tescil ettirdiniz. Niye tescil ettiriyorsunuz? à Kullanmak için, üretim için. Orada bu amaç vardır.
Ayrıca sınai haklar ad ve işaretleri de koruyan bir disiplindir. Buradaki ad ve işaretleri fikri çaba sonucu oluşturulması gerekmez. Ama bir özellik vardır; her iki disiplinde de yenilik ve ayırt edicilik korunmaktadır. İki disiplin arasında ne gibi farklar ve benzerlikler var bu bizim birkaç haftamızı alacaktır. Şu anda bilmemiz gereken à1) İki disiplinin hakkın doğumu bakımından (fikri haklar ne zaman doğar, sınai haklar ne zaman doğar?) , 2)  Bu hakkın bir yere kayıt ve tescil zorunluluğunun bulunup bulunmaması bakımından, 3) Bu hakkın koruma süresi bakımından, 4) Hakların miras yoluyla intikali bakımından, 5) Hak sahibi sayısı bakımından ve 6) diğer farklar vardır.
 Bunun ayrımın yapılmasının tarihsel sebepleri ve pratik sonuçları vardır. İhlal üzerine açılacak davalar açısından farklar vardır. 5846’nın 68. maddesi vardır. Farazi sözleşme ilkesine dayanan bir telif tazminatı hesabı öngören bir düzenlemedir. Bunun için elinizdeki ürünün bir eser olması gerekmektedir. Yani marka filan olmaz.

Uyuşmazlıkta Görevli ve Yetkili Mahkemeler

Her iki disiplin açısından yargı yolu ve görevli mahkemeyi de bir ifade edelim. Şimdi ister fikir haklarda ister sınai haklarda görevli ve yetkili mahkemelere bakalım. Burada bir genel kuralı koyalım.
Görev konusunda 1995’te yürürlüğe konulan mevzuat çerçevesinde; uzman mahkemeler öngörülmüştür. İster fikri ister sınai haklar alanında bir uyuşmazlık doğduğunda
a)      Hukuk davaları için Fikir ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri
b)      Ceza davaları için (ihlal suç teşkil ediyorsa) Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemeleri görevlidir.
O halde iş uzmanlığı gerektirir. Mevzuata göre, TPE ve uzman mahkemelerin kurulması gerekir. Bu mahkemeler kurulduysa o mahkeme, kurulmadıysa HSYK’nun gösterdiği mahkemeler uyuşmazlıkları bu sıfatla çözeceklerdir.
Yetki konusunda genel düzenleme HMK’nda öngörülmektedir. Genel kuralımız davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Ama biz hep haksız fiilleri ele alırız. FM haklarının ihlali aynı zamanda haksız fiil teşkil eder. Haksız fiillerle ilgili yetki kuralı uygulanır. Burada da haksız fiillerin işlendiği yer kuralı uygulanır. HMK 7 ve civarında var bu. O halde rahat olun, bir eser nerede çoğaltılmış, nerede dağıtılmışsa orada da haksız fiil söz konusudur. Bana ait olan senaryo Kanal D tarafından gösterime sunuldu. Burada Şanlıurfa Akçatepe Mahkemesinde bile açabilirsiniz. Bunun dışında istisnaları var.
HMK'ndaki davalının yerleşim yerinde açılır kuralı gittikçe eriyor. Zarar göreni korumak için davacının yerleşim yeri mahkemesine doğru bir gidişat var. FM’te de bunu görüyoruz.
İstisnalar vardır. Markaya tecavüz. Ostim'de üretilen mallarda kullanılmış. Edirne’deki vatandaş Ankara’da da açabilir ama kendi yerleşim yeri mahkemelerinde de açabilir.

Fikri Mülkiyet Hukukunun Önemi

Neden böyle bir disiplin gelişmiştir ve koruma ihtiyacı doğmuştur?
Varlıklar, maddi varlıklar (tangible goods) ve maddi niteliği (intangable goods) olmayan varlıklar olarak ikiye ayrılır.  Fikri mülkiyet ürünleri, kişilerin maddi nitelikte olmayan varlığı üzerindeki bir hak grubunu oluşturur.
Fikir bir madde içerisinde cisimlenmiş olsa bile hak sahipliği maddede değil içindeki düşüncededir. O objeyi yaratıcı fikrî çabadadır. Benim tablom Halk Bankası’nda olabilir. Ama Halk Bankası benim tablomu duvar takvimine çeviremez.
Hatta göreceğiz eseri bozma ve yok etme yasağı da vardır. Ama o tablo dediğimiz cismi Halk Bankası satabilir. Sattığı şey objedir. Eşya mülkiyetini devretmektedir. Ama o tablodan çoğaltalım dediğinde artık benim fikrimi çoğaltıyor.
Benim tablomu beğendi aldı. Bundan promosyon olarak duvar takvimi yapıp 1 milyon tane üretelim dedi. Bu durumda benim FM’imi ihlal etti. Niçin FM korunmaktadır. Toplumların fikir ve sanat alanında, sanayide gelişmesi, vizyon elde edebilmesi için bu alandaki fikir emekçilerinin korunmasını gerekir. Uygarlık fikri yaratımlardadır. Düşünce ve düşünce ürünleri korunmalıdır. Yeni yaratımlar, yeni fikirler, daha iyisine ulaşabilme bu alandaki fikri çabanın desteklenmesini gerektirir. Bu alanda koruma sağlanmazsa fikir emekçileri yeni ürünler yaratmak istemezler. Benim yazdığım ders kitabı ben daha ekonomik gelir elde etmeden, korsan olarak basılıyor ve orijinalleri raflarda duruyorsa canı çıksın bu ülkenin deyip bir daha üretmem o eseri.
Benim oluşturduğum güzel sanat eseri kullanılırsa bir daha üretmem. Benim yarattığım bir marka başkası tarafında kullanılıyorsa bu durumda markalaşmaya gerek yoktur, nasıl olsa benim şöhretimi kullanıyor deriz.
Toplumların FM’i koruyan mevzuatı oluşturma amacı, yeniliği teşvik etmektedir. Bu bir yarıştır ve yarışı teşvik etmektedir. Eğer yer alırsanız ilerlemek istersiniz. FM yaratıcı güçtür. Onu korumazsanız toplumun fikri mülkiyet alanında gelişmesini engellersiniz. Çıkış noktası budur. O halde niçin yazar, şair, müzisyen korunmalıdır? Emeksiz kazancı önlemek için. FM bu mantıktan doğmuştur ve bu alanda etkin koruma sağlayan toplumlar diğer toplumların önüne geçmiştir.
Bu düşünce Avrupa’da başlayan Rönesans ve Reformda fikir ön plandadır ve yarış vardır. Fikir sahipleri yarışmaktadır. Marka kalite demektedir. Patent buluş demektir. Türkiye’de bu hukuk disiplini 95’ten sonra oluşmaya başlamıştır.
Peki, hangi disiplin ön plana çıkmış dendiğinde; bu güçtür ama fikri haklar alanındaki duyarlılık sınai haklardan önceliklidir denilmektedir.
FM hukukunun gelişmesi, toplumların FM alanında yani yenilik ve ayırt ediciliğin, orijinali yaratmanın teşvik ve tahrik edilmesi için güçlü korumaya ihtiyaç vardır. Bu kişisel koruma ile olmaz, devlet koruması gerekir. Bu da hukuk devletlerinde yasal düzenleme ile olmaktadır. Bu koruma tek başına yaratıcı ile sağlanamaz. Bu koruma için yasal mevzuat gereklidir. Ayrıca sadece ülke sınırları içindeki koruma etkili bir koruma değildir. Eseri götürü Bulgaristan’da çoğaltır Türkiye’ye sokar. Markanızı götürüp Romanya’daki ürünlere yapıştırır ithal eder. O halde devletlerin iç mevzuat ile FM hukuku alanında çabaları tek başına etkin değildir. Yeterli değildir. Bu bizi şu noktaya götürür. FM hukuku sadece iç hukukta değil uluslararası alanda korunmalıdır. Ben korudum Almanya korumuyorsa gidip orada ihlal olur. O nedenle gelin birlikte koruyalım diyorlar. Uluslararası anlaşmaların çıkış noktası budur. Birliktelik devletlerin birlikteliğidir. Dünya üzerinde koruyalım ve bu koruma etkin bir koruma olsun amaca hizmet etsin denmiştir. Bu nedenle, Avrupa’da 1860’lı yıllarda Victor Hugo önderlik yapmış ve fikri haklar alanında bir uluslararası anlaşmanın çekirdeğini oluşturmuştur. Bu anlaşmanın adı Bern Birliği Anlaşması’dır. Çok sayıda anlaşmadan söz edilecek. Bu anlaşmaların tarihini bilmek kolay değildir. Ama bu anlaşmalar hangi şehirde yapıldıysa onun adı ile adlandırılır. Paris Anlaşması, Nis Anlaşması, Stockholm Anlaşması gibi anlaşmalar vardır. Yani yapıldığı kentin ismi ile anılmaktadır. Demek ki eşya mülkiyetinin korunmasında bu denli bir birlikteliğe ihtiyaç yoktur. İç mevzuat ile de etkin koruma sağlayabilirsiniz. Ama FM alanında fikrin yabancı ülkeye taşınması çok kolaydır. İç mevzuat çok güzeldir ama Amerika’daki sinema filmi vizyona girmeden İstanbul’da gösterime sunuluyor. Ama ABD’nin dâhil olduğu bir anlaşma yapılmazsa bu koruma eksik kalır. Bu korumayı sağlarken temel çıkış noktaları koyarsınız. Temel çıkış noktası şudur. FM ürününün tanımı. FM üzerindeki hak sahipliğini belirlersiniz. Mirasçılar hak sahibi diyeceksiniz. Yoksa ölünce herkes kullanır. Koruma süresi bakımından anlaşılacaktır. Sinema eseri ABD’de 70 iken burada 10 yıl olursa hemen 10 yıl sonra yayınlanır. Açılabilecek davalar bakımından direktifler konulacaktır. Manevi tazminat korunmalıdır mesela. O halde bu tür anlaşmalar genel çerçeve çizer.
Mesela Türkiye’de eskiden yabancı dildeki eserlerin Türkçe’ye çevrilmesinde 28. maddede süre 70 yıl değil 10 yıldır. O eskidendi artık onu kaldır diyor AB ülkeleri. Sinema eserleri 20 yıldır artık onu kaldır diyor. 52’de seni masum ve haklı bulmuştuk ama tamamdır artık yoksa seni anlaşmadan atarım, yaptırım uygularım diyor. O halde korunmasındaki çıkış noktasının ne olduğunu gördük: Ülkenin sanat düzeyi, kültür düzeyi, sınai alanda kalkınması için yaratıcı gücün (beynin) koruyacağız. O koruma sayesinde yenilik yaratılabilir. Ödülün amacı onun yeteneğinden ziyade yeni ödül sahiplerini tahrik ve teşvik etmektir. Bunun için etkin koruma sağlanmıştır. Şimdi çerçeve böyle olduktan sonra gelelim mevzuata.

FM Alanındaki Yasal Düzenlemeler (Mevzuat) – FM Hukukunun Kaynakları

Fikri Haklar Alanındaki Kaynaklar

TMK madde 1’de ifade edilen yazılı kaynaklar ve yazılı olmayan kaynaklar burada da geçerli. Ve yazılı kaynaklar en önemli kaynaklardır. Yazılı kaynakları iç kaynaklar ve uluslararası kaynaklar ayrımına tabi tutabiliriz. Bunu fikri haklar ve sınai haklar ayrımında ele almakta fayda var. Çünkü her ikisinde de gerek milli hukuk gerekse milletlerarası hukuk farklı seyir göstermiştir.
Fikri haklar alanındaki tarihsel süreç şu şekilde özetlenebilir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde FM hukukuna duyarlılık gösterilmemiştir. Avrupa’da Rönesans ve Reform sonucu bir fikir ve sanat alanında devrim yarış başlatılmıştır. O yüzden fikri haklar açısından bir uyanış başlamıştır. Birisi Vatikan’ı yaparken ötekisi Vontane Trieri yaratmıştır. Birisi bir heykel yapmış diğeri başka bir heykel yapmıştır. Müzikte böyle, güzel sanatta böyle. AB’de Victor Hugo başkanlığında çalışmalar yapılıyor ve sonuçta Bern Birliği adı altında anlaşma yapılıyor. Eserlerin bu anlaşmaya dâhil ülkeler arasında korunması bakımından anlaşıyorlar. Tanzimat’la birlikte Osmanlı’da da bir uyanış yaşanıyor. Mecelle 1876’dır ve çok iyi bir eserdir. Mecelle-i Ahkâmı Adliyye bir uyanıştır. Mecelle bir torba yasadır. 1850 civarında maddeden oluşan bir torba yasadır. İçinde çok şey vardır. O dönemden itibaren Mecelle ile birlikte telif haklarının korunması için Hakk-ı Telif Kanunu çıkmıştır. Bugünkü anlamda gelişmiş bir kanun değildir ama bir başlangıçtır. Osmanlı fikri haklar korunmalıdır denmiştir. Telif korunmalıdır demiştir. Eseri tanımlamaya çalışmış, açılacak dava belirlenmiştir. Hakk-ı Telif, 5846 tarafından ortadan kaldırılmıştır. Bu bir başlangıçtır ama yeterli değildir. Çünkü Avrupa’daki Bern Birliği korumaları çok daha farklı ve sistematiktir. Eser nedir, birlikte eser sahipliği nedir, ihlaldeki davalar ve zamanaşımı koruma süreleri vs. Hepsini belirtmiş yani neredeyse kanun hazırdır.
Türkiye Sevr’i yıkıp Lozan Antlaşması’nı yapıyor. Türkiye o noktada hep zayıf noktasından sıkıştırılıyor. Türkiye, Lozan Anlaşması’nın ticarete ilişkin kısmında Bern Birliği’ne dâhil olmayı ve bir fikir ve sanat eserleri kanunu çıkarmayı taahhüt etmiştir. 5846 sayılı kanunun çıkış noktası Lozan’daki bir taahhüdümüzdür. Lozan Anlaşması’ndaki şunu söylüyor: Avrupa’da yeni çıkmış bir sinemayı Beyoğlu’nda harıl harıl gösteriyorsunuz, bizim yeni romanlarımız habire korsan basılıp dağıtılıyor sizde. Bizim fikir emekçilerimiz zarar görüyor. Bu yüzden Bern Birliği’ne tabi olup buna uygun bir kanun kabul edeceksiniz demiştir. Ve 1952 yılında Türkiye Bern Birliği Anlaşmasına taraf oluyor. Anlaşma bazı çekincelerle kabul ediliyor. Bazı koruma süreleri için hükümlere çekince koyuyor. Benim vatandaşımın bu tür eserlere ihtiyacı var. Benim vatandaşım 50 değil 10 yıl olsun, sinema için de 20 olsun denmiştir. Yani bazı maddelere çekince konarak dâhil olmuştur. Arkasından Ernest Hirsch, adalet bakanlığı tarafından bir fikir ve sanat eserleri kanunu yapmaklar görevlendirilmiştir. Almanya’da Hitlerin zulmünden kaçan birçok bilim adamı Türkiye’ye yerleşmiştir. Yahudi asıllı bu bilim adamları üniversitelerde güçlü eserler vermiş, birçok kanununun hazırlanmasını sağlamışlardır. Schwartz Roma hukukunun kurucusudur burada. Ankara Hukuk Mektebinde Hirsch’e görev verilmiştir. Hirsch, Alman FM Kanunu temel olarak bir taslak hazırlanmıştır. Ve bu kabul edilip yürürlüğe konulmuştur. Yasa 13.12.1951’de yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu 1951’de bir uyanıştır. FM alanında önemli bir kaynaktır. Yasa uzun yıllar uygulanmamıştır. Üniversitelerde çok ilgi görmemiştir. Bazı fakültelerde seçimlik ders olmuştur. 1995’e gelinmiştir. 95 AB’ye girme konusundaki çabalarının bir dönüm noktasıdır. TC, AB’ye girme konusundaki taahhütlerinden biri olarak FM hukuku alanında etkin koruma sağlayan yasaları yürürlüğe koymayı taahhüt etmiştir. Çünkü saman altından çok sular akmıştır. 51’den 95’e kadar teknik gelişmiştir. 95 FM bakımından Türkiye’de bir devrim olmuştur:
1)      5846 sayılı yasada çok köklü değişiklikler yapılmıştır ve bunların çıkış noktası da korsanla mücadele olmuştur. Bandrol alma, koruma sürelerinin ayrım yapılmaksızın 70 yıla çıkarılması, meslek örgütlerinde tekelin kaldırılıp çoğaltılması bu değişikliklere örnektir. Eskiden 4 meslek örgütü vardı (İLESAM, GESAM, SESAM ve MESAM). Bilgisayar eserlerinin korunması kabul edildi. 51’de bilgisayar yoktu (2. maddeye dâhil edildi).
Özet: 51 bir atılım bir açılım. 95 bir devrim. Fikri haklar bakımından bu. Sınai haklar alanında ise ilk 95’te KHK’ler kabul edilmiş ve yürürlüğe konulmuştur. Fikri haklar alanında küçük, sınai haklar alanında büyük bir devrim olmuştur.
95’te ilk düşünce şuydu. Yasadaki terim kargaşasını anlamanız içindir. Siyasi iktidar şu düşünceyi savundu. Doğruydu ama başaramadı. 5846’yı kaldıralım yepyeni bir yasa yapalım dedi. 40-50 madde değişiyor yamalı bohça olacak dendi. Bir kanun taslağı hazırlandı, ama çok kötüydü. Meclise kadar geldi, meclis iyi bir dönüş yaptı. Uzman ve bilen kişiler tarafından aranmamıştı. Bu eleştiriler karşısında yeni taslağı değil, AB’nin bizden acil istediği neler var? Meslekteki tekelin kaldırılması,  bilgisayarın korunması, koruma süresini uzatılması vs. dedi. O halde 30 maddeyi değiştirelim demiştir. İşte bu yüzden böyle bir kavram karışıklığı vardır. Mesela sahibinin hususiyeti yerine yaratan denmiştir. Bu yasayı incelerken bu kavramları göreceğiz.
Bandrol sistemi getirilmiştir (kültür bakanlığına başvuracak arkasına bandrol alacak), işletme belgesi sistemi getirilmiştir (eser çoğaltma dağıtma işiyle ilişkin kişiler için.).
Fikri haklar bakımından en önemli yasa 5846. Onun dışında sinema eserlerinin korunmasına iliğin bir kanun çıkarılmıştır Bunlara değineceğiz. Bu genel mevzuat dışında BK’nun yayın sözleşmesine ilişkin hükümleri de fikri haklar bakımından bizi ilgilendiren hükümlerdir. Yayımcı ile eserin sahibi arasındaki sözleşmeyi düzenleyen iş görme sözleşmesidir.

05.03.2013

 

Sınai Haklar Alanındaki Yazılı Kaynaklar

Sınai haklar alanındaki kaynakları ele alacağız. Bu alandaki kaynakları da Cumhuriyet öncesi ve sonrası ayrımına tabi tutarak ele almakta fayda var. C. öncesinde mevzuat konusunda bugünkü anlamda bir yasal düzenleme mevcut değildi. Sınai haklar alanı bilinmeyen bir alandı. Diğer ülkelerde bu alanda çalışmalar olmasına rağmen bir duyarsızlık dönemi söz konusuydu. Ancak o dönemde, patentlerle ilgili olarak İhtira Beratı Hakkında Kanun en önemli yasa olarak yürürlüğe konmuş ve 551 sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin KHK’nin yürürlüğe konulduğu 1995’e kadar hizmet etmiştir. Oldukça ağdalı bir dili vardır. Kanun yapma tekniği bakımından yapıldığı tarihten sonrası için çok elverişli olmayan bir kanundu. İhtiraları düzenlemekteydi. Yani buluşların korunmasına ilişkin kanun.
C. sonrasında Markaların Korunması Hakkındaki Kanun, daha sonra Markalar Kanunu 1995 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Kabul ediliş yılı itibariyle, markalarla ilgili oldukça önemli ve kapsamlı hükümler içeren yasalar olarak ülkeye hizmet etmiştir. 1995 yılına gelinceye kadar; yani Cumhuriyetten 1995’e kadar dönemde, iç hukukta 1) Osmanlı imparatorluğu döneminde kabul edilmiş olan İhtira Beratı Hakkında Kanun,2) Cumhuriyet sonrasında Markaların Korunması Hakkında Kanun ve Markalar kanunu çıkmıştır. Bunların dışında tasarımlar, coğrafi işaretler ve bitki ıslahçı hakkı (yani yeni bitki çeşitlerinin korunmasına ilişkin ıslahçı hakkı) ve entegre devrelerin korunmasına ilişkin yasal düzenleme mevcut değildi. 1995 yılında AB direktifleri yönünde TC, topluluk ülkelerindeki mevzuatı kabul edip yürürlüğe koyma taahhüdünü yerine getirmek üzere 4 KHK kabul etmiştir. 5846 sayılı yasada önemli değişiklikler yapmış ve aynı yıl aynı meclisten sınai haklarla ilgili 4 önemli KHK yürürlüğe konmuştur.
1) 551 sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin KHK,
2) 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK,
3) 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların korunmasına ilişkin KHK ve
4) 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK kabul edilip yürürlüğe konmuştur.
Bu dört KHK incelendiğinde, topluluk ülkelerinde çıkarılmış olan çerçeve yasaların ilkeleri aynen benimsemiş olduğu görülür. Bu yasalarda yer alan düzenlemeler aynı ilke ve mantıktan hareket ettiği için çıkış noktaları, amaçları, düzenleme şekli, kapsam ve sınırları örtüşmektedir. O halde her 4 KHK de incelendiğinde, korunan sınai hakkın tanımı (tanımlar, patent nedir marka nedir endüstriyel tasarım nedir, coğrafi işaretler nelerdir), 2 hak sahipliği (tek hak sahipliği- birden fazla hak sahipliği; birden fazla hak sahipliğinin iki türü olan paylı(müşterek) hak sahipliği ve el birliği hak sahipliği) [Hak sahibinin tanımı ve sayı bakımından ayrımları] 3) Tanınan haklar (bu yasalarda ne gibi haklar vardır. Hakların tanım ve sınırları belirlenmektedir. Buluş hakkı sahibi kimdir ve bunun ne gibi hakları vardır? Endüstriyel tasarımlar üzerinde hak sahibi kimdir? Bunların kapsam ve sınırları ortaya konulmaktadır. Şablon hükümlerdir.) 4) Tanınan haklar ve bu hakların ihlali halinde başvurulabilecek yasal yollar [En önemli konu budur] (açılabilecek davalar. Ve hepsinde tablo şudur: Kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar, kusur ve zarar koşulu gerektiren davalar. Tecavüzün men’i davası, tecavüzün ref’i davası, tespiti davası; kusur için maddi ve manevi tazminat, fiili zarar, kazanç kaybı, elde edilen kazancın iadesi davası. Ve bazı sınai haklarda itibar tazminatı. Bunlar düzenlenmiştir. Demek ki topluluk hükümlerindeki çerçeveler burada şablon hüküm olarak yer almıştır.) 5) Hakların intikali, a) bu haklarla ilişkin hukuksal işlemler (hukuksal işleme dayalı olarak hakkın veyahut kullanım hakkının devri. Orada bakıyoruz yine şablon hüküm. Lisans, inhisari lisans ve inhisari olmayan lisans olarak ikiye ayrılır. Demek ki bir buluş sahibi, marka sahibi sözleşmeyle bu hakları 1) devredebilir 2) lisans hakkı verebilir. Lisansı da ikiye ayırmış inhisarı lisans ve inhisari olmayan lisans. İnhisari lisans şudur sana veriyorum ve başkasına vermeyeceğim. Mesela Türkiye’ye verdim ama Bulgaristan’a da veririm demişse, yani lisans veren bir başkasına da lisans verme hakkını saklı tutmuşsa inhisari olmayan lisans vardır. b) miras yoluyla intikal (bu haklar miras yoluyla intikali mümkün haklardır. Bunlar bir mutlak haklardır iki miras yoluyla intikal edebilen haklardır. Buluş sahibi markasını ÖBT ile bir başkasına bırakabilir. Coğrafi işaretlerin diğer sınai haklardan ayrıldığı noktalar vardır.) ve son konu şablon düzenlemeler olarak: 6) zamanaşımıdır. Bu haklarla ilgili zamanaşımı süreleri nelerdir. Koruma süreleri nelerdir? Bunu göreceğiz.
Fikri mülkiyet hakları eşya mülkiyetinden farklı olarak sınırlı koruma süresine tabidirler. O süre geçtikten sonra o hak anonim haline gelir. Koruma sürelerini düzenle diyor. Topluluk ülkelerinde bu anlaşmaya dâhil olan ülkeler FM hukukuyla ilgili iç düzenlemesinde koruma sürelerinde paralellik olacaktır. Her ikisinde de aynı süre olacaktır. Koruma süreleri patentlerde 20 yıl deniyor. Markalarda 10’ar yıllık koruma süresi ve ebediyen uzatma. Çerçeve bu şekilde.
Şimdi bu dört yasa dışında sonradan ülkemize kazandırılan iki yeni sınai hak türü kabul edilmiştir. Bunlardan birisi; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin kanun.
KHK ile kanun arasındaki farkı biliyorsunuz. Şu sıkıntılar ortaya çıkmıştır, o sınai hakların ihlali halinde suç ve cezalara yer verilmiştir. KHK ile buluş hakkı sahibinin hakkı ihlal edilince 1-3 yıl arası hapis cezasına hükmedilir denmiştir. O halde KHK, hakların ihlali halinde hukuk davalarının yanında ceza hükümlerine yer vermiştir. AYM bir başvuru üzerine KHK ile suç ve ceza ihdas edilemeyeceği gerekçesiyle bu KHK’deki hükümleri AY’ya aykırı bularak iptal etmiştir. O nedenle burada bir boşluk oluşmuştur. AYM iptal edince eylem suç olmaktan çıkmıştır.
Buna karşı şimdi ele alacağımız iki yasa kanundur. Aşağı yukarı 9 yıl sonra 5042 sayılı yeni bitki yaratan ıslahçı haklarına ilişkin kanundur. Burada da sanayide ve endüstride kullanılan bir buluş söz konusu. Patent gibi bir buluş var ama bu yeni bir bitki çeşidine ilişkin. Mesela siyah gül üretimi, daha yüksek verim sağlayacak narenciye türü . Bu da fikri çaba sonucu yaratılmış bir yenilik ama bitki çeşidine ilişkin bir buluştur. Bu alandaki emeğin, yeniliğin ve buluşun da korunması amacıyla Islahçı Hakkına İlişkin Kanun (kısaca) yürürlüğe konulmuştur.
Bunu takiben 5147 sayılı Entegre Devre Topografyaların Korunmasına İlişkin Kanun. (Entegre Devreler Kanunu diye kısaltılabilir) Son iki yasayı 4 KHK ile karşılaştırınca yine şablon hükümleri vardır. Birisi hakkında yeterli bilginiz varsa hepsinin mantığı aynı: mesela hepsinde davalar aynıdır. BK’na yollama yapmış haksız fiile ilişkin hükümlere. Mesela koruma süreleri farklı ve başlangıç tarihi farklıdır. Burada da ilk 4 KHK’den hareket edilip benzer hükümler vardır.
Bu kavram ayrımına yasa koyucu çok riayet etmiyor. Maddi varlığı olan bir şeyin (gözle görülür varlığı olan eşyanın) kullanım hakkının devri kiradır. Elle tutulamayan bir varlığın devri ise lisanstır. O yüzden BK maddi varlığın kirasını düzenler. Hakkın kullanılmasının bir başkasına devri kira değil lisanstır. O yüzden FMH’nda kira değil lisans vardır. FM’de siz düşünce ürününüzü bir başkasına kiralıyorsunuz. Show TV’ye 10 adet filmin gösterim hakkını bırakıyorsunuz. Bir FM ürünü söz konusu. Bu hakkın kullanılmasının devri bir mal varlığına bağlı bile olsa o madde değil fikirdir. Bu nedenle bu ayrım önemlidir.
O nedenle yasalarda da hakkın devrine ilişkin hükümler vardır. Hakkın devri adeta mülkiyetin devridir. Ama lisans söz konusu olunca haktan vaz geçmiyorsun. Kullanım hakkını bir başkasına devrediyorsun. Entegre Devre Kanununda da bir emek, fikir vardır. Örneğin bir entegre devre oluşturuyor ve sabah saat 8’de beni uyandır diyorsunuz. Entegre devre yaratılmıştır ve bunun korunması lazımdır.
Şimdi iç hukuk düzenlememizde bu temel 4 yasa önemli yasalar. Bu yasalar 95’te yürürlüğe konulduktan sonra TC il kez bununla karşılaşıyor. Tabi yasaların hataları vs. olmuştur, o yüzden sık sık değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerde bitecek zannetmeyin. Teknik geliştikçe bu yasaların değiştirilmesi gündeme gelecektir.
Fikri haklar alanında da aynı şey vardır. Fikri haklar alanında teknik geliştikçe yasayı değiştirmek gerekiyor. İnternet üzerinde FM’in ihlali çok bilinmiyordu yaygınlaşınca bu koruma nasıl sağlanır diye değişiklik yapma veya yeni yasa koyma mecburiyeti olabilir. Bu nedenle FMH bugün son sözünü söylemiş değildir. Eksiklikleri vardır yeniliklere açıktır.
Kültür Bakanlığı durmadan değişiklik çalışmaları yapmaktadır.
Şimdi iç mevzuatımızın temel direği olan 6 yasa bu şekilde.
Gelelim sınai haklar ve fikri haklar alanında uluslararası anlaşmalara. Dış kaynaklara gelelim.

Dış Kaynaklar

Bu dünya entegrasyonu içerisinde yalnız yaşamak mümkün değildir. Yalnız yaşayan ülkelerin fikri çabasını koruması her zaman yetersiz kalmıştır. Bu yüzden etkin koruma için anlaşmalar yapma mecburiyetinde kalınmıştır. Eğer uluslararası koruma olmaz ise bu eksik bir koruma olur.
FM’te dolaşım hızlıdır. Bu nedenle fikri ve sınai hakların taşınması günümüz teknolojisinde çok kolaydır. Bu nedenle diğer mevzuatlarda uluslararası anlaşmaya gerek duymayabilirsiniz. Ama bugün bir Avrupa fikri mülkiyet mevzuatı bir ihtiyaçtır. Orada da çalışma var. Temel yasaların genel çerçevesi çizilmek suretiyle bu çerçeveye uygun mevzuatı yapılması çalışması var. AB borçlar yasası çalışması yapılmakta İtalya’da ama orada aciliyet ve ihtiyaç ikinci plandadır. FM haklarının dolaşımı hızlı olmaktadır. Türkiye’de yayınlanan romanın Almanya’ya çevrilip çoğaltılması an meselesidir. İşte bu gerçek karşısında FM’te uluslararası anlaşmalara çok fazla ihtiyaç olmuştur.
Bu tür anlaşmaların olumlu yönü Türkiye’nin de bu konuda uyanışının sağlanmasıdır. Sanatçılar ve emekçiler daha etkin bir şekilde korunmaya başlanmıştır. Şimdi uluslararası alanda da bu anlaşmalar son sözünü söylemiş değildir. Gelişen teknoloji ve ihtiyaçlar karşısında, yeni tekniklerin ortaya çıkması hususundan dolayı bu anlaşmalar da hep oynaktır. Yani devamlı ve bitmeyen bir çalışma ve gayret bulunmaktadır.
Bu alanda mevcut olan çok sayıda UA anlaşmalar var. Bunların bir listesini vermek zordur. Yeri gelince değinilecektir.
Şimdi bu anlaşmalara birkaç örnek verelim.
Her şeyden önce dünya ekseninde FM ürünlerinin etkin bir şekilde korunması için Anlaşmaların yapılması yetersiz bulunmuş ve bunun için bir teşkilata ihtiyaç duyulmuştur. Bu yüzden Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı kurulmuştur. 14 Haziran 1967 Stockholm’de yapılmıştır. Buna tabi olanlar WIPO’ya tabi olmaktadır. WIPO üye ülkelere uyarıda bulunmaktadır. Mevzuat var ama uygulama az diyor ve bunu uyarıyor. Koruma süren düşük diyor bu yetmez diyor. Uzman mahkeme kuracaksın diyor. Bu yüzden 1995’te ihtisas mahkemesi kurulmuştur. WIPO’nun amacı budur. Mevzuat ve uygulama kapsamında üye ülkelerde FM haklarının korunmasıdır. WIPO’ya 180 ülke dâhildir. Demek ki örgüt Stockholm’de kurulmuştur.
2) Sınai Mülkiyet Haklarının Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi. 1883 Paris Sözleşmesi. Türkiye’de bu sözleşmeye dâhildir. 2004 Tarihinde 166 ülke dâhildir. Şu andaki sayısını tam bilmiyoruz şu anda. Anlaşma sınai hakların korunmasına ilişkin. Yani patent, marka, coğrafi işaretler, entegre devreler ve ıslahçı hakları.
3) Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin Madrid Anlaşması’dır. WIPO tüm fikri mülkiyete ilişkin. Sınai Haklara İlişkin Paris Sözleşmesi tüm sınai haklara ilişkindir. Madrid Anlaşması ise sadece markalara ilişkindir. Markaların uluslararası alanda korunmasını genişletiyor. O halde bu anlaşmaya dâhil olan bir ülke kendi ülkesinde tescil edilmese dahi anlaşmaya dâhil bir başka ülkede tescilli ise Madrid Anlaşması’na imza atmışsanız Türkiye’de gelip tescil yoktu o yüzden ben bu markayı kullandım diyemezsiniz. Bu anlaşmaya dâhil ülkelerden herhangi birinde tescilli olan bir marka bütün ülkelerde tescilli gibi koruma sağlanmıştır. Bir ülkede tescil edilmiş olmak yeterlidir. Belgeyi getirince başka ülkedeki tescil belgesini hiç araştırma yapmadan tescil ediliyorsunuz.  Normalde marka tescili için 1 yıl sürüyor. Ama buna tabiyseniz başka bir araştırma yapmaksızın, itirazları değerlendirmeksizin tescil ediyor. 1 günlük iştir. Hatta gelmesine bile gerek yoktur internet üzerinden de yapılıyor. Bu anlaşmaya dâhil çok sayıda ülke var. Yaklaşık 80 ülke civarında üye ülke var.
4) Endüstriyel Tasarımların Uluslararası Tesciline İlişkin La Haye Anlaşması var. 1925 yılında La Haye kentinde kabul edilmiş olan bir anlaşmadır. Önce 4 ülke tarafından kabul edilmiş ve daha sonra 79 yılı itibariyle 23 ülke anlaşmaya dâhil olmuştur. Bu anlaşmanın amacı, aynen markalar gibi endüstriyel tasarımların da korunmasıdır. Bir kumaş tasarımı geliştirdiniz, bir gözlük tasarımı geliştirdiniz. Bu tasarımların taklidi mümkündür.
5) Gelelim bir başka anlaşmaya. Uygulamada çok önemli bir anlaşma olan Nisch anlaşması. Markaların tescilinde mal ve hizmetlerin sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma. 1957 yılında yapılmıştır. Türkiye de dâhil. Şu anda 72 ülke anlaşmaya dâhildir. Bu anlaşmanın amacı da markaların korunması. Anlaşma mal markaları ile hizmet markaları ayrımı yaparak sınıflandırma yapıyor. İnşaat sektörüne ilişkin markalarda çimento, tuğla ayrımı yapıyor. Sınıflandırma yapılıyor yani. Bir marka hangi türde tescil edildiyse o tescil korunuyor. Siz inşaat sektöründe hazır beton üreticisisiniz. Sizin inşaat sektöründe tescil ettirdiğiniz markayı meşrubat sektöründe bir başkası kullanabilir. Tescil ettirebilir. Bir marka hangi hizmet sınıfı için tescil edilmişse o hizmetle sınırlı olarak korunur (Markalar korumadan yararlanmak için kullanılmalıdır. Eğer marka tescil edilip kullanılmıyorsa ilgililer bu tescili kaldırtabilir.). Bu ayrımın tek istisnası tanınmış markalardır. Bunlarda hangi sınıf için tescil edilmiş olursa olsun tescil edilmemiş türler için de kullanma yasağı vardır. Örneğin Coca-Cola meşrubat ama siz deterjan üretirseniz bu markayla üretim yapamazsınız. Tescil talebinize itiraz eder Coca-Cola. Bu yüzden tescil iptal edilir. Buna rağmen tescil varsa hükümsüzlük davası açılır.
Her yıl yeni mal ve hizmet sınıfı listesi yapmakta ve bunlarla sınırlı koruma olanağı sağlamaktadır. Markalarla ilgili bu sınırlandırmaya ilişkin bir başka anlaşma:
6) Lo Carno anlaşması. Endüstriyel tasarımların uluslararası sınıflandırılmasına ilişkin anlaşmadır. Tasarımlar sınıflarına göre korunmaktadır. Bir üye ülkede bir tasarım tescil edilmişse, yine o tescil belgesiyle hiçbir araştırma yapılmaksızın tescil belgesi alınmasına olanak sağlar. Almanya ve Türkiye buna dâhildir. Birisi Almanya’da tasarımı tescil ettirdiyse, Alman gelip Türkiye’de başka araştırma yapılmaksızın tescil ettirebilir.
7) Bir başka önemli anlaşması ise 1970’te yapılan Patent İş Birliği Antlaşması’dır. Bunun da amacı patentlerin korunması ve bu patentlerin korunması için iş birliği yapmaktır. PCT anlaşmasına 123 ülke dâhil bulunmaktadır. Buluşun korunması ve patentlenmesi hem masraflı hem zaman alıcıdır. Patentler dünya ölçeğinde korunurlar bu nedenle buluşunuzun dünya ölçeğinde yeni olması gerekir. Dünya üzerinde bilinmeyen veya bilineni aşan bir yenilik gerekir. Bugün Türkiye’de bir buluş geliştirdiğinizde; basit bir örnek, telefondur. Eskiden sabit telefona mahkûmduk. Örneğin sabah dokuzda gidermiş hoca öğleden sonra 3’te gel dermiş PTT. O zamana anca bağlanırmış çok yakın bağlantılar bile. Bu yüzden cep telefonu bir buluştur. Örneğin bir cep telefonu var. Tekniğin bilinen buluşu aşmanız gerekiyor.
Yeni bir yelek bulmuşlar. Yeleğin içinde helyum gazı varmış. Böylece bayanların diz kapağı sorunu çözülmeye çalışıyormuş. Dolayısıyla bu bir buluştur. Tekniğin bilinen durumu aşmıştır. Tekniğin bilinen durumu aşıp aşmadığı ve yenilik niteliği inceleniyor bu buluşlar için. İki merkez var bu yüzden dünyada; Moskova ve Londra’da varmış bu merkezler. Bunlar tespit ediyormuş. O yüzden patent işbirliği anlaşması var. Dâhil ülkelerden birinde bir buluş patent belgesine bağlanmışsa bu takdirde anlaşmaya bağlı herhangi bir ülkede tescil ve korunma imkânı sağlanıyor.
Patent sınai hakları çerisinde en zor olanı ama insanlığa en büyük hizmeti bunlar sağlıyor. Ama helyum yeleği, elektrik, cep telefonu, bilgisayar gerçekten birer buluştur. Bu buluşlar kıymetli ama bu kıymeti haiz olması için yenilikçi ve bilinen tekniğin üstüne çıkması gerekiyor.
8) Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Strazburg Anlaşması var. Anlaşma 1971’de yapılmış, 79’da ciddi tadilatlara uğramıştır.
Başka anlaşmalar da var.
9) Son olarak Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması’ndan da söz edelim 146 üyenin bulunduğu bu anlaşma, fikri mülkiyet haklarıyla bağlantılı dünya ticaret örgütü anlaşmasıdır. En son ve kapsamlı olan bir anlaşmadır. TRIP's FMH ile bağlantılı olan Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması taraflarınca kabul edilmiştir. Ve sadece biri değil hepsinin korunması sağlanmaya çalışılmıştır.
Bunlardan bahsettikten sonra; hakları özet gibi ele alıp tanıyalım. Sınai hakları. Arkasından fikri haklara bakalım. Sonra karşılaştıralım.

SINAİ HAKLAR

1)      Patentler (Buluşlar)

551 sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin KHK, 174. maddesinde 23 Mart 1879 tarihli İhtira Beratı Kanunu’nun yürürlükten kaldırıldığını hükme bağlamıştır. O halde bu KHK 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe konulmuş ve o tarihe kadar yani 1879’dan 1995’e kadar yürürlükte kalan İhtira Beraatı Hakkındaki Kanun’u yürürlükten kaldırmıştır.
Patent nedir? Neyi korur? Bunu ele alalım. à Patent buluş için verilen belgenin ismidir. O halde patent, buluşlar üzerindeki hakların korunmasını sağlayan bir belgedir. Bir buluşun patent verilmek suretiyle korunabilmesi için 551 sayılı yasada öngörülen nitelik ve koşulları içermesi gerekir. O halde iki tür buluş vardır. 1) Patentlenmiş buluşlar, 2) patent belgesine bağlanmamış buluşlar. Patent verilerek bir buluşun korunması 551’e tabidir. Ve 551’İn nimetleri vardır. Bunun öngördüğü elverişli korunma olanakları vardır. 551’den faydalanmak isteyen biri patent için başvurur. O halde patentlenmemiş buluşlar genel hükümlere göre korunur. Bu durumda buluşun size ait olduğunu ispatlamada zorlanacaksınız, zamanaşımı süreleri de kısadır. Ve ayrıca haksız rekabet ilişkin hükümlerde davalar sınırlıdır.
Hangi buluşlar 551 ile korunur? à Patent verilmiş buluşlar. O halde patent için başvuru gerekir. Bu başvuru sözünü ettiğimi kararnamelerin yürürlüğe konulduğu tarihte TPE’ye (Türk Patent Enstitüsüne) yapılan başvuru ile temin edilebilir. TPE tüm sınai haklara ilişkin başvuru merkezidir. Sınai haklar, belgeler verilerek bu KHK ile korunma isteniyorsa TPE’nin prosedürü ve hükümlerinin incelenmesi gerekir.
554’sayılı KHK TPE’yi yetkili kılmıştır.
“Marifet iltifata tabidir.” Bir kimsenin marifetini iltifatla karşılarsanız onu teşvik edersiniz. Bu nedenle yasa bunu dile getiriyor. Ben patentleri korumak suretiyle başka kişilerin de buluşlarının geliştirilmesini sağlamak istiyorum diyor. Ne zaman bir başvuruda patent haklıdır? à Bir buluşun patentlenebilmesi için patent isteme hakkının koşullarının bulunması gerekir. Nedir o koşullar? à 11. maddede belirlenmiştir. Patent isteme hakkı buluşu yapana veyahut da haleflerine aittir diyor. Ya da [bu önemlidir] buluşun patentlenmesi hakkının yani buluşun patente bağlanmasını başvuru hakkı devredilen kişiye aittir. Yani patent isteme hakkının başkalarına devri mümkündür. O halde patentlerde iki devir vardır. Birincisi buluş patentlenmemiştir başvuru hakkı patentlenir, iki başvuru vardır o halde patent hakkının devri vardır. Demek ki henüz, başvuru aşamasında başvuruda bulunma, başvuruda bulundunuz o halde patent hakkını devredebilirsiniz. Ve başvuru yapma hakkının devri durumunda, başvuru tarihinde itibaren tüm haklar başvuru sahibine aittir. Başvuru tarihinden önceki üretimlere bir şey yapamazsınız. Demek ki patent hakkı patent belgesinin verilmesinden itibaren değil başvuru yapılmasından itibaren hak sahipliği sağlıyor.
Patent isteme hakkı birden fazla kişiye ait olabilir. Birlikte buluş. Bu takdirde bu kişiler müştereken patent hakkı sahibi olmalıdırlar. Müştereken patent başvuru hakkı sahibi ve patent hakkı sahipliği olmalıdır.
O halde patent hakkı sahipliği, tek patent hakkı sahipliği ve birden fazla patent hakkı sahipliği olmak üzere ikiye ayrılır.
Başvuru hakkını devralan kişi patent isteme hakkına sahiptir. Sen kimsin? à Buluşu yapan kişi değilsin ama buluşu yapan beni noterde bu hakkı devretti. O halde başvuruyu yaptıktan sonra, başvuruda bulunmuş olsaydı buluşu yapan kişinin sahip olacağı bütün haklara sahip olursunuz.
Patent başvurusu talebinde bulunabilecek kişileri belirledik. Başvuru üzerine hangi esasa ilişkin koşullarla bir buluş patentlenebilir? Buluşun patentlenebilmesinin koşulları: Yeni, tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulanabilir olan buluşlar patent verilerek korunabilir.
O halde bir buluştan söz edebilmemiz ve patent verilebilmesi için üç koşul vardır:1) buluş yeni olacaktır.  Yenilik FMH’nun özüdür. Bütün ürünler yeni olacak. O halde fikri mülkiyetin fikri ürün olan kesitinde daima yenilik olmalıdır. Ad ve işarete dayanan FM’te ise yenilik unsuru aranmaz. Orada da yeniliğe benzer bir özellik var, yani benzerlerinden ayrıt edilebilecek olan bir ad veya işareti tescil edebilirsiniz. Ama orada fikri bir çaba olması zorunlu değildir. Korunan fikri mülkiyet ürünleri à Ad veya işaretler ve de patent filan işte.
Patentler yeni olacaktır. Yeni demek; dünya ekseninde bilinmeyen demektir. Mevcudu tekrar etmek intihal veya korsan buraya girmez. Buluşunuz yenilik arz edecektir. Mevcudu tekrarda yenilik yoktur. Taklit vardır. Bu nedenle mevcut tekniği allayıp pullayın ama burada yenilik yoktur. O halde fikri haklarda sahibinin hususiyetini taşıma neyse, patentlerde de yenilik unsuru budur.
Fikri haklarda sahibinin hususiyetini taşımada tekrar, taklit filan olmayacaktır.
Mevcudu daha elverişli hale getirme, ıslah etme yenilik değildir, faydalı model konusu olabilir.
2)      Tekniğin bilinen durumunu aşma.
Buluş bir üretim aracıdır. Patent sanayi ve endüstri de üretim aracıdır. Motorlu araçtaki motoru geliştirdiniz. Bu nedenle buluşların diğer sınai haklardan farklı bir cephesi vardır. Markada ve tasarımda tekniğin bilinen durumunu aşma diye bir şey yoktur. Buluş sanayide kullanılabilen ürünler için yaratılabilir. Yeni olabilir ama tekniğin bilinen durumunu aşmamıştır. Un değirmeni bir buluştur. Ama un değirmeninde yeni bazı teknikler olabilir. Bu yeni olur ama tekniğin bilinen durumunu aşma unsuru yoktur.
3)      Sanayiye uygulanabilir olma.
Patenti diğer sınai haklardan ayrıt edilen şey sanayiye uygulanabilir olma unsurudur. Buluş sanayiye uygulanabilir değilse bu hususun eksikliği nedeniyle patent başvurusu reddedilebilecektir. Bu ana koşulumuzdur.
Bu unsurlara sahip olunduğu halde patent talebinin reddedilebileceği durumlar da vardır. Adam 3 unsuru da getiriyor ama şu hallerde bunlar patent verilerek korunamaz. Başka korumalardan yararlanırsınız. –Matematik metotları, -ilim ve edebiyat eserleri, - estetik niteliğe sahip güzel sanat eserleri,- bilgisayar yazılımları patent verilerek korunamaz. Patentlenemez ama tasarım olarak koruma sağlanabilir. İlim ve edebiyat eserleri fikri hak olarak korunur. 5846 sayılı kanun kapsamındadır. Bunların korunması başka hükümlere tabidir.
Şimdi 5846 kapsamındaki eserler marka olarak korunabilir. Bir heykeli bir marka haline getirebilirsiniz. Sesi marka haline getirebilirsiniz. Bir sinema eserinde sinema üreticisi firma müzik eserini kendi markasının parçası haline getirebilir. O halde fikri haklar patent verilerek korunamaz. Ama fikri hak konusu olan eserler tasarım haline getirilebilir. 6. maddeyi okuyun orada düzenlenmiştir. Tıbbi tedavi yöntemleri, cerrahi ve tedavi usulleri patentlenemez. İnsan sağlığıyla ilgili olduğu için bunlar patentlenerek tekel oluşturulmasın diye yapılıyor. Tıbbi tedavi yöntemleri marka haline gelebilir ama röntgen cihazının tıbbı tedavi yöntemi patent verilerek korunabilen bir ürün değildir.
Bir örnek daha verelim; kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı buluşlar patent verilerek korunamaz. Kamunun esenliğine zarar verecek buluşlar patent verilerek korunamaz. Ahlaksız bir icat yapıyorsunuz, utanç verici bir buluş geliştiriyorsunuz. Örneğin seks teknikleri diye bir buluşunuz var ama bu patentle korunamaz deniyor.
Ütünün kendisi bir buluştur ama buhar basması bir buluş değildir. Bu tekniğin bilinen durumunu aşmıyor. Sadece kolaylaştırıyor.

12 Mart 2013


Eski İhtira Beratı Hakkında Kanunu Hümayun'dan bahsettik. Patent buluş için verilen bir belgedir. O halde patentin FM konusu buluştur. Yasa diyor ki; şu buluşlar patent verilmek suretiyle korunabilir. O halde buluşların patent verilerek korunması yasanın uygulanması bakımından önem taşır. Eğer korumadan yararlanmak istiyorsanız patent almak zorundasınız. Almazsanız genel hükümlere göre koruma gündeme gelebilir.
Kim patent isteyebilir? à Buluş yapan kişi. FM’te yaratıcı güç insandır. Tüzel kişiler yaratıcı güç değildir. Tüzel kişiler gerçek kişilerin yarattığı FM ürünleri üzerindeki hakları kullanan kimselerdir. O halde tüzel kişi bir koruma talep ettiğinde şu gerçeği bileceğiz ki, bu tüzel kişiye FM hakkını yaratan bir gerçek kişi vardır. Tüzel kişi hakkı devralan veya lisans alan kişidir. Bu yüzden tüzel kişiler yaratan değildir. Yaratma olgusu gerçek kişiye aittir. Fikir insan denilen kişiye aittir. Bu yüzden tüzel kişiler yaratan değildir.
FM’te korunan ürün nedir? à A) fikir ürünleri, B) ad ve işaretler. O halde bazen fikri çaba ürünü olmadığı halde bazı ad ve işaretler de FM konusu olabilmektedir. Marka örneğidir. 5846 sayılı yasadaki 83. madde buna ilişkindir.
Burada patentte korunan ad ve işaret değil fikir üründür. Buluştur. Buluş sahibinin hakları korunmaktadır. Kim buluşun patent verilmek suretiyle korunmasını isteyebilir gördük: Yaratan kişi, halefleri veyahut başvuru hakkı sahibi.
Şu ad ve işaretler marka olarak kullanılamazlar. Markalarda patentlerden farklı olarak, mutlak ret sebepleri ve nisbi ret sebepleri olmak üzere ikili bir ayrım yapılmıştır. Patentte böyle bir ayrım yoktur. Yasanın altıncı maddesinde patent verilemeyecek haller ifade edilmiştir. Kişilerin tedavisi, cerrahi müdahaleler gibi insan sağlığıyla ilgili cerrahi ve tedavi usullerinin patentlenmesi yasaklanmıştır. Buradan şunu soracaksınız. Peki, ilaç patenti nasıl verilir? Yasa, buraya ilaç dâhil değil diyor. Yani terkik ve maddelerin üretimine (yani ilaç üretimine ilişkin) şeyler patent verilerek korunur diyor.
Mideye endoskopi (alet sallamak suretiyle) tespit yöntemi tedavi yöntemidir. Bu nedenle endoskopi patentle korunamaz. Ama bu ülserin tedavisi için geliştirilen ilaç patent verilerek korunabilir. Yani teşhise kadar ki kısım patentle korunmuyor sonrası korunuyor denilebilir.
Patent gerçek kişilere aittir dedik ve gerçek kişiler buluşu yapandır. Ama bu kişi haklarını başkasına devredebilir. Bu durumda da buluş sahibi değişmez. Buluş için patent başvuru hakkı tüzel kişiye ait olsa bile buluşun kime ait olduğunu gösterme mecburiyeti vardır. Yani gerçek kişi olarak kim olduğunu gösterme mecburiyeti vardır.
Buluş sahibi birden fazla kişi olabilir. Bütün sınai haklarda şablon hüküm vardır. Yani birden fazla hak sahibi söz konusu olabilir. Birden fazla buluş yapan varsa bunlar müştereken malik olur diyor. O halde yasa müşterek mülkiyet ile ilgili hükümlere yollama yapmıştır. Bu kişiler müştereken patent sahibidirler diyor. Patent isteme hakkı hepsine aittir. Taraflar başka türlü kararlaştırmadıysa tabi.
Buluş üzerinde birden fazla hak sahipliği; a) paylı mülkiyet, b) el birliği mülkiyet şeklinde gündeme gelebilir. Mesela mirasçılar elbirliği ile hak sahibi oluyor.
Başvuru bir karine sağlıyor. Bu ilk başvuran kişinin buluşun sahibi olduğu karinesidir. Patent almak için ilk başvuran kişi aksi sabit oluncaya kadar buluşun sahibidir. Bunun aksini ileri sürenler iddialarını ispat etmekle yükümlüdür.
Başvuru yapan, buluşu yapan, halefleri ve başvuru hakkı sahibidir. Bunlar başvuru yapan kişilerdir.

Çalışanların Fikri Mülkiyet Hakkı

Çalışanların FM hakkı önem taşımaktadır. Acaba istihdam müstahdem ilişkisi varsa, yaratılan FM hakkı kime aittir?. Fikri haklarda göreceğiz, BK’nda yayım sözleşmesi var ve ona da kısmen değineceğiz. BK 487 vd. Dershane sahibisiniz öğretmen istihdam ediyorsunuz. Çocuklara soru kitapçığı hazırlayacaksınız. Ama sorular benim. Acaba bu durumda öğretmeni istihdam eden mi FM sahibidir yoksa onu üretenler mi? Yayın sözleşmesinde ve 5846’da hüküm var.
Aynı sorun patentte de gündeme geliyor. Çalışanların buluş üzerindeki hakları gündeme geliyor. Aynı sorun tasarımlarda da gündeme geliyor. Sitelerde mobilya imalatı yapıyorsunuz. Yanınızda mühendis veya tasarımcılar çalıştırıyorsunuz. Acaba endüstriyel tasarım belgesi isteme çalıştırana mı yoksa çalışana mı aittir.
Bu konuya her FM hakkı için değineceğiz.
Önümüzdeki sorun buluşlar üzerinde çalışanların ve çalıştıranın sahip olduğu hak ve yetkiler. Bu konu 551. KHK’de 34 vd. nda düzenlenmiştir. Hizmet buluşu yani, istihdam müstahdem ilişkisi varsa hizmet buluşunda buluş hakkı kime aittir? à İşveren işçilere hizmet sözleşmesinin konusuyla ilgili olarak çalışması sırasında işçinin yarattığı buluşlar üzerinde uygun bedel ödemek suretiyle buluş hakkının kendisine ait olmasını sağlayabilir. Yani uygun bedel karşılığında hizmetlinin yarattığı buluşun FM hakkına yani patent hakkına sahip olabilir.
Bu konuda taraflar arasında bir sözleşme olabilir. Yani ben çalışmama sırasında bir buluş gerçekleştirebilirim diyebilir. Bunlar genellikle sınai ve endüstriyel alandaki iş kollarında gündeme gelebilir. Kimyager ve mühendisler çalışıp buluş gerçekleştirebilir. Sözleşmeye hüküm konulabilir. Yoksa 551 sayılı KHK gündeme gelir. Uygun bir bedel karşılığında işverenin buluş üzerindeki hakları kullanabileceğini öngörülmüştür. Tabi sözleşme hakkaniyete aykırı hükümler içeriyorsa bu sözleşmeyi geçersiz de saymıştır. Yasanın 17. maddesi işçi buluşlularını ikiye ayırıyor. Hizmet buluşu ve serbest buluşlar olmak üzere. İşçi işin görülmesi sırasında bir buluş gerçekleştirince bunu işverene bildirmekle yükümlüdür. Bildirme, ihbar etme yükümlülüğü vardır. Bu ihbardan itibaren işverene bu hakların kendisine ait olduğu iddia etme hakkı verilmiş. Yani gecikmeksizin hakkın kendisine ait olduğunu bildirmeli işveren de. Bu hak kullanılırsa hizmet buluşu üzerindeki patent hakkı işverene ait olmaktadır. Bedelde bir uyuşmazlık doğar ise, yasa bu takdirde bedelin uygun olması koşulunu ön görmüştür. Yargının tayin edeceği bedel üzerinden kullanılacağını söylemiştir.
Buna yasal alım hakkı da diyebiliriz. İşçinin iradesine bakılmaksızın işveren yasadaki makul sürede yazılı bildirim ile işçinin buluşunu bedel karşılığı kendisine mal etmektedir.
Hocam bunun tersi mümkün müdür? à Hayır, çünkü zaten işçi kendisi hak sahibidir.
Hocam bu uygun bir uygulama mı? à İşverenin esas meşgalesi odur. O olanaklar, laboratuvar vs. olmasaydı işçi de bu buluşu gerçekleştiremezdi diyoruz. Koşulları varsa işçinin karşı çıkma hakkı yoktur. Kimyagersiniz ama buluşunuz ilaç ise, kimyagerliğinizle ilgisi yoksa o durumda işverenin makul bedel karşılığında işçi buluşu üzerinde, hizmet buluşu üzerinde hakkı doğuyor.
Hocam buna önalım hakkı diyebilir miyiz? àHayır, çünkü o sadece 3. kişiye satımda gündeme gelir.
İstihdam ilişkisinin devam ettiği sırada yapılan buluşlar için işverenin bu hakkı vardır.
Şimdi 551 sayılı KHK iki tür lisans öngörüyor. Biri ihtiyari lisans, diğeri zorunlu lisanstır. Lisans buluş üzerindeki kullanım hakkının bir başkasına tanınmasıdır. Bu ilaç patentiyle üretim yapmak için size lisans tanıyor. Bu iki tür olur. İhtiyari ve zorunlu olabilir. İhtiyari lisans sözleşmeye dayanan lisanstır Mesela sözleşme ile Bayer’in ürettiği ilacı siz 10 süreyle üretip satacaksınız. Zorunlu lisans patent sahibinin iradesine bakılmaksızın tanınan lisanstır. 551 KHK’de 99 vd. zorunlu lisans başlığı altında ele alınmıştır ve ayrıntılı hükümler oluşturulmuştur. Hangi hallerde belirli kişilere lisans verme mecburiyeti olduğunu söylemektedir.
Bunun başında kamu yararı geliyor. 103. madde. Mesela bir silah geliştiriyorsunuz kamu yararı var ama siz vermem diyorsanız bu madde ile zorunlu lisans olabilir.
Diğeri ise kullanmama nedeniyle zorunlu lisanstır. Bir ilaç var kanserde çok etkili ama üretim yapmıyorsunuz. Kullanılmama nedeniyle de zorunlu lisans talep edilebilir. 99/A bendinde var bu. İlanın bültende yayınından itibaren 3 yıl içinde gerçekleştirmek zorundadır. Eğer kullanmaz ise mesela silah üretim firmaları kullanılmayan patente bağlı buluş üzerinde kendisine zorunlu lisans tanınmasını isteyebilir.
Bir başka madde varà 79. maddede var. Burada daha farklı koşullar var. Patent konularının bağımlılığı. Diğer bir patentle bağımlılığı olan bir buluş için de zorunlu lisans olur diyor.
Zorunlu lisans denilince karşılık olmadığı anlaşılmasın, yine uygun bir bedel ödenmesi söz konusudur.
Hocam peki başka birisi kullanılmamadan dolayı lisans isterse ne olur? Başkasına veremez.

Patentle İlgili Hukuksal İşlemler

Gelelim patent üzerindeki hukuksal işlemlere. à Patentler, sağlar arası veya ölüme bağlı hukuksal işlemlere konu olabilir. Sağlar arası hukuksal işlemler: 1) Hakkın devrine ilişkin işlemler 2) Lisans işlemleridir.
Hakkın devrini mülkiyet hakkının devrine benzetebilirsiniz. Burada patent sahibi patent ile ilgili bütün hakları bir başkasına devretmektedir.
FM hukuku şekilci bir hukuktur. BK md. 12’deki geçerlilik şartı kanunda yoksa diyor ya, kanundaki şekil unsurunun yaygın şeklinin FM’te görüyoruz.
Patent üzerindeki sağlar arası işlemler yazılı şekle tabiidir. Bu geçerlilik şeklidir.
Ölüme bağlı hukuksal işlemler miras hukuku hükümlerine tabidir. Yani patent üzerindeki haklar miras yoluyla intikal eder diyor. Yani yasal mirasçılık ve ÖBT’a dayalı mirasçılık ayrımı olabilir. Miras hukukunun da şekilci bir hukuk olduğunu biliyorsunuz.
Patent hakları miras yoluyla intikal eder. Patentler üzerinde ÖBT yapılabilir.
İster hukuksal işlem sonucu patent üzerinde hak sahipliği söz konusu olsun, ister patentle ilgili haklar bir başkasına devredilmesin, yasa hak sahiplerinin patenti kullanma zorunluluğundan bahsetmiştir. Fikri haklar ile sınai haklar arasında bu önemli bir farktır. FH’da kullanma zorunluluğu yoktur, SH’da bu vardır. Bu kural patentte 99. maddede dile getirilmiştir. 3 yıl içinde kullanmama haklı nedene dayanıyorsa ihlal söz konusu değildir. Ama 3 yıl içinde patentin kullanılmaması zorunlu lisansa veya patentin hükümsüzlüğüne yol açabilir. İlgili kişiler patentin hükümsüzlüğünü talep edebilir.
Haklı nedenler torba hüküm. Hastaydım, trafik kazası geçirdim filan olabilir. Bu üç yıllık süre son kullanmadan itibaren 3 yıldır.

Hakların İhlali Halinde Başvurulabilecek Yasal Olanaklar ve Açılabilecek Davalar

Hakların ihlali iki şekilde gerçekleşebilir. Sözleşemeye aykırılık veya haksız fiil söz konusu olabilir. Taraflar arasında bir sözleşme varsa BK hükümleri uygulanır. Mesela belirli bir mal veya hizmet sınıfında marka kullanımına lisans verdiniz,, başka mal veya hizmette kullanılmaya başlandı. Tasarımınızı verdiniz o tahrif etti. Bu durumda sözleşmeye aykırılık vardır. Bunu 551 düzenlememiştir. Genel hükümlere yani BK’na tabidir.
Asıl olan ihlaller hukuka aykırı olanlardır. Yani sözleşme ilişkisi olmaksızın FM haklarının ihlali düzenlenmiştir. Patentlerde ihlal denilince anlaşılan sözleşmeye aykırılık değil haksız fiildir. Patentten doğan hakka tesadüf sayılan fiiller. Şimdi iş kolaydır. Bunların hepsi şablondur. FH ile SH arasındaki mantık aynıdır.
Bütün haksız fiil davaları ikiye ayırılır: Kusuru gerektiren veya gerektirmeyen davalar. MK 25’te vardır. Birinci gurup kusuru gerektiren, ikinci gurup ise kusuru gerektirmeyen davalardır. 5846’yı açın 67-70’i. Orada da aynıdır.
Birinci grup haksız fiilin 3 koşulunu gerektirir. Eylem, hukuka aykırılık ve illiyet bağı. İkinci grupta ise artı hukuka aykırılık artı kusur gerekiyor.
Mesela efendim ben bilmiyordum diyor. Ben iyi niyetliyim diyor. İyi niyetli olması yayının durdurulmasının şartı değildir. Bu davalarda kusur aranmadığı için yayın yine durur. Üretimi durdur diyor. Ben ne bileyim Patent Enstitüsü’nden bana da lisansını verdi. Bana hemen devretti. Ama hayır sen bir yayını durdur diyor. Zararı yok. Olsun zarar olmasa da durdur diyor.

Kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar:

1) Haksız kullanmanın, hukuka aykırılığın tespiti veya hakkın kime ait olduğunun tespiti : Tespit sayesinde işi kolaylaşıyor. Şöyle bir burnumu sokayım. Yeni HMK 1 Kasım 2011’den itibaren eski tartışmaları sildi büyük oranda. Eskiden şu söylenirdi. Eda davası açmak mümkünken tespit davası açılmaz diyordu. Şimdi açılabilir diyor. Bu nedenle sınai haklarda tespit davası sayılmış zaten 6 yasada da. Yasa açıkça tespit davasından söz ediyor. Bu olmasa bile yine yeni HMK ile bu mümkün olur.
(Ek bir bilgi var. HMK md. 107’de böyle bir hüküm var diyor. 10 liralık dava açınca 10 yıl sonra 100 liralık dava açabilir diyor. Olmaz böyle bir şey. Ama zamanaşımı usul işi değildir, esas işidir. Zamanaşımı kamu düzenini ilgilendirir ve yorumla arttırılamaz.)
Tespit kusur ve zarar koşulunu gerektirmez. Davacı patent üzerindeki hakkın kime ait olduğunu ve hukuka aykırılığın tespitini isteyebilir.
2) Tecavüzün durdurulması: Bu eski deyimiyle tecavüzün men’idir. Madem Türkçeleştirdin tecavüze de saldırı de bari. Burada şudur davanın amacı; zararı önlemektir. Dava iyi işletilirse zarar doğmadan zararı önlüyorsunuz. Duydum benim patentimle un üretecek. O fabrika buluşu bana aittir. Kanser hasatlığına çare reklamlar. Tecavüz fiilinin durdurulması davası, henüz zarar doğmadan zarar tehlikesini önleme davasıdır.  Henüz ortada üretim yok ama yapılacaktır.
Bu neye bağlıdır. Hızlı bir sonuç alınmasına bağlıdır. Daha ilk belirtilere göre siz saldırı tehlikesinin ciddiyeti, varlığı ve haklılığı konusunda mahkemede bir kanaat uyandırmalısınız. Yani ciddi bir tedbir gerektiriyor. Bu tedbir 137’de var. İhtiyati tedbir ile ilgili HMK cepteki kekliktir. Onu hep yaparsınız. HMK teminat karşılığı tedbir der. Ama TMK 199 eşin malına tedbirde teminat gereği yoktur. Bu çok elverişli bir tedbirdir. Hem daha basit koşulları olan bir teminattır. 137. maddede de teminat ön görülmemiş. Yani tecavüzün önlenmesi için tedbir gerekirse tedbir alınabilir diyor. Geçici olarak üretim araçları müsadere edilebilir diyor.
551 sayılı KHK’nın 151. maddesi daha geniş hükümler içeriyor. à FM alanında hep yasa koyucu ihtiyati tedbirle ilgili özel hükümler getirmektedir. 5846’da da 77. maddede var. 551’de 151. maddede var. Markalarda da var. Hepsinde şablon hüküm tekrar edilmiş. Yani yasa koyucu HMK’ndan sapma göstererek daha yumuşatılmış bir ihtiyati tedbir kurumu ile korumayı arttırmak istemiştir.
Bu tedbire karar vermek için, çok uzun dilekçe yazmayın. Ek belgelerde sebepleri gösterin. Lisans verenin başkalarına lisans verme hakkının bulunmadığını belgelendirin. Çünkü hâkimler okumuyor.
HMK’nun bir yeni versiyonu da şudur. Tedbir gıyapta, tedbire itiraz duruşmayla oluyor. Hâkim tedbire itirazı gıyapta değerlendiremiyor, duruşma yapılıyor. Duruşmada tarafları dinleyerek karar veriyor. Duruşmada inanırsan kaldır. Ama bir daha koyma diyor. Tedbire itiraz haklı bulunursa davanın sonuna kadar selamettesiniz. Ama bu dünyanın sonu değil. Yeni gelişmelerle yeniden tedbir talep edilebilir.
3)Tecavüzden iştinap, tecavüzün ref’i davası, saldırının önlenmesi davası: Tecavüzün giderilmesi diyor yasa. Tecavüzün giderilmesi yani saldırının önlenmesi, burada saldırının tekrarı veya etkilerinin devam etmesi söz konusudur. Yani burada birinci davadan farklı olarak saldırı gerçekleşmiş ama tekrar etme ihtimali var. 10 bin adet üretmiş. Piyasa yeniden ihtiyaç duysun tekrar üretecek. Yani saldırı doğdu, saldırının durdurulması gündeme gelmez. Saldırının önlenmesi vardır. Bu davada da kusur şartı aranmaz. Ve yine hızlı sonuçlanması gerektiğinden etkili bir tedbir sistemine ihtiyaç vardır. Burada teminattan söz etmiyor yasa. Ama ileride telafisi güç zararlara yol açabilir. Bu takdirde teminata bağlayabilir misiniz? à Şu şekilde 551 ihtiyati tedbirle ilgili durumu ön görmüyor ama burada HMK uygulanır dediğinden, bir yandan tedbire karar veriyor, bir yandan bu adam mahvolacak tedbir olunca, ama ben 151’İ değil HMK uyarınca %15’i kadar teminata hükmediyorum diyebilir.
4) Bir dava daha var. Hoca makalesinde eleştirmiş ama bir değişiklik yokmuş. Şimdi maddi zarar kalemleri arasında diğer tarafın elde ettiği kazancın iadesine de yer verilmiş. Davalının iade ettiği kazancın iadesini de maddi zarar kapsamında değerlendirmiş. Bu yanlıştır. Niye? à 140 yoksun kalınan zarar diyor ve tazminat içinde değerlendiriyor. Şimdi yoksun kalınan kazanç davacının mahrum kaldığı zarardır. Bu üretimi yaptığı için, benim stoklarım elde kaldı. Ben 100.000 adet üretmiştim. Bu davalının benim patentimi kullanarak yaptığı üretim nedeniyle stoklar elimde kaldı Onun üretim yaptığı 6 ay boyunca yaprak kımıldamadı. Bir baktı bu adam bizim üretimi yapıyor. Tamam, bu zarar. O halde yoksun kalınan kazanç, kâr kaybıdır. Kâr kaybı saldırıya uğrayan kişinin cephesinde meydana gelen bir kayıptır ve maddi zararın kalemidir. Maddi zarar, fiili zarar ve kâr kaybıdır. Fiili zarar bin adet ürünü imha ettik. Bu fiili zarardır. Bunları satsaydım %25 kârla satacaktım, sipariş vardı bu yoksun kalınan kazançtır. Burada ise haksız eylem nedeniyle fail benim sırtımdan kazanç elde etmiştir. O failin cephesinde meydana gelen haksız kazançtır. Kâr kaybı saldırıya uğrayanın cephesinde meydana gelen eksilme, elde ettiği kazancın iadesi ise saldıranın cephesinde meydana gelen bir durumdur.
Bu ikincisi 5846 70. maddede doğru düzenlenmiştir. Orada kusur ve zarar koşulunu gerektirmiyor. Ama sınai haklarla ilgili bütün şablon hükümlerde (belki çeviri hatası, belki başka bir şey) bu maddi tazminat kalemlerinden biri olarak düzenlenmiştir. Elde ettiği kazancın iadesini kusur koşuluna bağlarsınız adamı pirelendirmiş olursunuz. Birincisi zararı gerektirmez. Yani 10000 şişe satmış. Ondan elde ettiği kazancı bana ver diyorsunuz. Benim zararım yok. Var o maddi zarar ayrıdır. Senin kârın var diyor burada. Bu inceliğe rağmen sınai haklarla ilgili bütün düzenlemelerde elde edilen kazancın iadesi maddi zarar tazminat kalemlerinden biri olarak düzenlenmiştir. Tazminat zarar ve kusur koşulunu gerektirir. Hâlbuki burada zarar değildir. Zarar koşulana tabi değildir. Ama peşinen bilelim ilerideki çarpıcı örnekler olmasına rağmen.
Kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen dava deyince bunu da söylemek lazım ama sınai Haklarda bu kusuru ve zarar koşulunu gerektiren davalar olarak düzenlenmiş.

Kusur ve zarar koşulunu gerektiren davalar:

Davalının kusurunu ve zararınızı siz ispatlayacaksınız. Müddei iddiasını ispatla yükümlüdür. Genel kuraldır. Medeni kanunda da HMK’nda da var. Bu kural 42 ve yeni 50’de haksız fiille ilgili olmuştur. Benim çevremde ne olup bittiğini ben bilirim. Zararı yoktur. Benim ticari hayatıma girecek, bankama girecek, aileme girecek. O nedenle zarar gören, zararının varlığı ve miktarını en iyi bilen kişidir. Bu mantıktan hareketle ispat yükü davacıya yüklenmiştir.
İlk üç koşul yanında iki koşulu da kanıtlaması şartıyla. Buluşunun rızası dışında kullanılmasında davalının kusuru vardır (kast daraltır kusuru genişletir ihmali de kapsar). Yani biliyordu veya bilmesi gerekirdi diyor. Mesela suyla çalışan, enerji tasarrufu sağlayan bir değirmen. Adam vallahi bunu tornacı Hasan üretti zannediyordum. Tornacı Hasan ne bilsin yahu demen gerekirdi. O yüzden senin kusurun vardır.
Hangi davalar var? Maddi tazminat ve manevi tazminat davaları.
Maddi zararı söyledik. Manevi zarar; buluşun kötü bir taklidi sebebiyle duyulan elemi, ticari itibar kaybını, buluşun şöhretine gölge düşürme hallerini kapsar.
Manevi tazminat konusunda karşımıza şu sorun çıkıyor: patent sahibi patentten doğan haklarını bir tüzel kişiye devretmişse, tüzel kişinin manevi tazminat talep edebilir mi? Zaman zaman çıkışlar oluyor ama tüzel kişilerin de manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmekte. Acı, ıstırap insana özgüdür tüzel kişiler bunu duyamaz denmesine rağmen, Türk öğreti ve yargı kararları bu konuda müttefiktir. Ve buna itibar etmemektedir.
49. madde tartışıldı. 1977 basısında İsviçre’de Frans Wricklin diye birisi. İsteyemez diyor. Federal mahkemede tüzel kişi de isteyebilir. Buna örnek olarak partim küçük düşürüldü diyor. Parti kim yahu? Ama bu kabul edilmiyor.
İtibar tazminatı var. Patentlerde yasa itibar tazminatına yer vermemiştir. Markalarda 68. madde, itibar tazminatına yer vermiş. Bir de endüstriyel tasarımlarla ilgili 54. madde yer vermiştir. İlginç bir tazminattır. Demek ki sınai haklarda markalarla ilgili 68 ile endüstriyel tasarımlarda 54. madde itibar tazminatı altında bir tazminata yer vermiş. Ama bu patentlerde yoktur. Patentlerde sadece maddi ve manevi tazminat davaları vardır.

Hükmün ilanı

Son olarak hükmün ilanı davası var. Bu da bir genellemedir. Patent ile ilgili açıklamalarımız sayesinde ileriki derslerde tasarruf edeceğiz. Hükmün ilanı en etkili ilaçtır. FM ile ilgili kamuoyundaki yanlış algının ortadan kaldırılması gerekir. Bu nedenle bütün FM mevzuatında hukuksal koruma olanakları arasında hükmün ilanı hükmüne de yer verilmiştir. Nedir bunun anlamı? à Anlamı şudur: Bana ait olan bir buluş başka firma tarafından kullanılmış ve çok sayıda kitleler yanlış anlayışa sahibi olmuştur. Bu yanlış anlaşılmasının da kaldırılması lazımdır. Benim markam şöhretli bir marka. Ama siz bu markayı kullanarak piyasada yer etmeye çalışıyorsunuz. Bana ait olan bir eseri bir başkası kullanılıyor diyor.
Hocanın kitabından infial yapmış elemanın teki. Hoca için tazminattan ziyade fikirlerin hocaya ait olduğunu bilinmesi önemli olduğu için hükmün ilanı önem taşıyor. Özellikle FM hukukunda bu çok önemli.
O halde patentlerde de bu mantık var ve FM hukuku alanında patentlerde de hükmün ilanı talep edilebilir. Hükmün ilanı talebe bağlıdır. Özel hukukta taleple bağlılık ilkesi vardır. Ama bundan şu sonuç çıkartılmamalıdır. İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara. Talep edilecek ama hükmün mutlaka ilan edilecek olması gerekmiyor. Hükmün ilanı fer’idir. Yani asıl bir dava olacak onun fer’i olarak hükmün ilanı söz konusu olabilir. Bu mantıktan hareket eder 147, yani haklı sebebin dışında ilan için de haklı bir sebebiniz olacaktır. Sadece Aksaray ili ve hudutları dâhilinde ihlal olmuş. Talebini reddediyorum. İki dava çok uzun sürdü, menfaatin artık yok. Alevlendirmeye gerek yok diyor.
Bu durumda nasıl olsa iyi olur? à Siz gidip ilan edersiniz. Makbuzu alıp ilamlı takip yaparsınız çünkü hükmün ilamı diye bir ilamınız var ve karşı tarafa yüklensin diye var.
Ama bundan öncekiler için bunu zarar olarak gösterebilirsiniz. Yargı kararına dayanan hükmün ilanında kamuoyu haa haklı çıkmış der. Hüküm kesinleşmeden icra edilemeyen kararlar vardır. Ayni haklara ilişkin kararlar ve hükmün ilanı olur.
İlanın şekli ve kapsamını kararda hâkim belirler diyor. Doğru diyor.
Bu da ilginçtir. İlamların icrası 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Ama ilamda hükmün ilamı varsa 3 aydır. 5846’da da sanırım 6 aydır. Neden çünkü külleniyor. Yani ilan yoluyla istenen amaca ulaşmaz. İki hüküm içermektedir. Asıl hüküm. Saldırının önlenmesi vs. 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Hükmün ilanı ise 3 aya tabidir.

Patentle İlgili Haklarda Koruma Süresi

Koruma süresi nedir? à Hukuksal niteliği nedir? à Bir zamanaşımı süresi değildir. Zamanaşımı alacak hakkıyla ilgilidir. Burada alacak hakkı değil FM hakkının korunmasına ilişkin bir süre söz konusudur. Alacak hakkı zamanaşımına uğrar. Koruma süreleri hakkın özüyle ilgilidir. Bu nedenle koruma süreleri zamanaşımından çok hak düşürücü süre olarak nitelenebilir. Koruma süresinde de hak düşüyor. Koruma süresi geçmiş ise hâkim re’sen nazara alır.
Koruma süreleri; hukuksal niteliği, koşulları hükümleri iyi bir tez konusu olur. Bilimsel araştırmaya adım attınız. Konu seçimi çok önemlidir. Ağızda sakız olmuş konular seçmeyin. Akademiysen için seçtiği konu kendisi için bir yatırımdır. İleride bir yer kapmak istiyorsanız iyi bir konu seçin. Bilinen konuyu seçmeyin. Kötü bir taklit olur. Çok yazılmış olmasın az yazılmışta olmasın. Çok yazılmışta da az yazılmışta da bir şey yazamazsınız. En güçlü araştırmalar doktora ve yl tezleridir. Güncel konu seçin. Konu seçiminde kaybedilen zaman kayıp değildir. Kötü konuda çıkmaza girer çöpe atarsınız. O nedenle zaman kaybı değildir. Konuyu seçerken önce en azından bir iki kaynağa girip ısınmaya çalışın.
Değer artışı alacağı, katkı karinesi, edinilmiş mallara katılmayı al diyoruz. Seçtiğiniz konular çok kanun maddesi olmasın. Asıl az maddeyle ilgili şeyler seçerseniz, daha derine gidebilirsiniz.
İkincisi iyi bir plan. Konu seçimi yarısı plan ¼’ü dedik. Geriye kaldı 1/4tür. İncelemelerinizde fazlalık olsun. Sonra atarsınız ama makale yaparsınız. İleride yazdıkça anlarsın. O nedenle planı yaparken çok geniş bir plan yapın. Detaylı.
FM hukukuna özgü bir kavramdır koruma süreleri. Eşya mülkiyeti ile FM arasındaki bir farktır. Fikri mülkiyet hukukunda ilelebet süren koruma süreleri yoktur. Dedenizden size besteleri size intikal etmez. Niçin? à Yasa koyucu şu mantıkla hareket etmiştir. FM hukukundaki fikri ürünler zaman içinde eskir. Teknik değişir. Ama atıl hale geldiğinde yine de bundan yararlanmak isteyen olabilir, hak sahibi bunu engellemesin anonim hale gelsin deniyor. O halde FM hakkı kullanılsın. Fikri haklar alanında klasikler. Belirli bir süre sonra insanlar o klasiklere ulaşabilmelidir. Kamunun yararı vardır.
İncelemeli patent zor bir patent. İncelemeli patentin koruma süresi uzundur. 20 yıldır. İncelemesizde aranan belgeler az ve masrafsız bir patenttir.
Haftaya markayla başlayalım.
Memur olmazmış işçi buluşu için, sözleşme ilişkisidir. Akademisyenler ve silahlı kuvvetler için zorunlu lisans var.
1)      Zorunlu lisanstaki bedel ödemeyi kim belirliyor?
-Ya taraflar anlaşıyor önceden sözleşmeyle, ya sonradan ya da hâkim belirliyor.
2)      İşverenin imkânlarıyla o konu dışında bir buluş yaparsa ne oluyor? Yani bir konuda buluş yap diye para veriyor ama o buluş yapmıyor bu durumda ne olur?
-
3)      Memurlar ne oluyor özellikle akademisyenler.
4)      Koruma süresi sonunda genel hükümlere göre koruma sağlanabilir mi patentte?

19.03.2013

2) Marka

Ulusal ve uluslararası hukuku ifade etmiştik. 1995’te yürürlüğe konulan 556 sayılı KHK markalarla ilgili toplu yasal düzenlemeyi içermektedir. Bunun dışında uluslararası hukukta Türkiye’nin tarafı olduğu çok sayıda anlaşmalar var. Bunlar değişiklik veya yeni anlaşma şeklinde devam etmektedir.
556 sayılı KHK tescilli markalar için uygulanan bir yasadır. O halde Türk hukukunda tescil edilmiş ve edilmemiş marka ayrımı yapılabilir. Tescilli markalar 556 sayılı KHK’nin kapsamına girer ve öngörülen korumadan yararlanabilir. Marka tescil edilmemişse genel hükümlere yani haksız rekabet hükümlerine tabidir. Bu tabi ki 556’ya nazaran daha zayıf bir koruma temin etmektedir. YTTK madde 54 vd. nda var bu düzenlemeler. Uluslararası marka, tanınmış marka gibi şeyler haksız rekabette söz konusu değildir. Tescilli markanın tescilsize göre korunması kolaydır. Zira tescil belgesi hak sahipliğinin kanıtını oluşturmaktadır.
Marka tescil edilmişse resmi bir kurum olan TPE’nün resmi kayıtlarına bakıldığında hangi tarihte tescilin verildiği, hak sahibinin kim olduğu ve bu marka üzerinde uyuşmazlık tarihi itibariyle hak veya lisans sahibinin kim olduğu resmen tespit edilebilir. Bu kolaylığı vardır.
Marka nedir? à Marka ürünleri birbirinden ayırt etmeye yarayan bir işarettir. O halde kişileri birbirinden ayırt eden, adlar A) gerçek kişilerde isim (MK 26 vd.), B) tüzel kişilerde aa) şirketler için bb) derneklerde dernek veya vakıf ismi koruma sağlar.
Marka kişilerin ürettikleri ürünleri ayırt eden ad veya işarettir. Ad ise kişileri ayırt etmeye yarar. O halde marka ürünü ayırt eder ve aidiyetini ortaya koyar.
Bu sayede ürünlerin kalite, menşei, imalat yeri itibariyle birbirinden ayırt edilmesi sağlanır. Marka sayesinde kişilerin ürünlerinin kalitesini birbirinden ayırt etmek kolaylaşır. O halde markalaşma kaliteyi arttıran bir olgudur. Rekabete teşvik eder. Marka sayesinde daha iyisini yaratma, daha kalitesini yaratma ve kaliteyi koruma olanağı elde edilir. Demek ki markanın rekabeti sağlayıcı, kaliteyi koruyucu ve ayırt edici unsurları vardır.
Başkasının şöhretinden, mal veya hizmet üretimine ilişkin şöhretinden haksız kazanç elde etmeyi markalaşma önler. O halde kaliteli mal veya hizmetin, bu nitelikte olmayanlardan ayırt edilmesi ve kaliteli markanın sırtından haksız kazanç elde edilmesinin önlenmesi markalaşma sayesinde olmaktadır. Kişinin yatırımları kaliteli bir seviyeye ulaşmışsa bunun gelirlerinin o kişiye ait olması gerekir. Markanın önemi budur.
O halde hangi ad veya işaretler marka olarak tescil edilebilir? Markanın içereceği işaretler ve marka başvurusunun kabul ya da ret nedenleri 556 5. madde vd. nda düzenlenmiştir. Madde okundu.
O halde bir markadan söz edilmesi için, ad veya işaretin marka olarak tescil edilip korunması için şu koşullara ihtiyaç vardır.
A)    Kişi adları, sözcükler (kelimeler), şekiller, harfler, sayılar marka olarak tescil edilebilir.  O halde marka, ad ve işaretten oluşan ayırt edici bir unsurdur. Ayırt edilmeyi sağlayan bir unsurdur. Bu ad kişi adı da olabilir. Mesela Sabri Özel tekstilde marka. Sarar öyle keza. Buna karşılık ad veya ad yanında diğer şekiller (sözcükler) Tuzcuoğlu nakliye de bir marka. İsmin yanında işaretler de olabilir.  Mesela 3M Migros. Marka, ad ve işaretle birlikte ambalaj biçimleri şeklinde de gerçekleşebilir.  O halde ambalajın rengi, kapsamı da tescil edilebilir. Örneğin Coca-Cola ambalajıyla ve rengiyle tescil ediliyor. Milangaz da tüp şekli ve rengiyle tescil ediliyor.  Hekimoğlu un (Hekimoğlu markadır. Addır. Ama bunun yanında Adnan Hekimoğlu adı ve soyadıyla bir marka), ambalaj şekli, paketin rengi, paket üzerindeki işaret ve renkler marka olarak tescil edilebiliyor.
B)    Çizimle görüntülenebilen veya benzer şekilde ifade edilebilen ad ve işaretlerin olması. Bir adın veya işaretin marka olarak tescil edilebilmesi, çizimle görüntülenebilme veya benzer şekilde ifade edilebilmesine bağlıdır. Buradan bakınca koku marka haline getirilebilir mi? à Çizimi mümkün değil ama benzer şekilde ifadesiyle marka haline getirilebilir mi? Örneğin ses marka olabilir mi? Yasa diyor ki benzer şekilde ifade de yeterlidir diyor. Bu halde ses de marka olarak tescil edilebilir. Amerikan filmlerinde firmanın markası bir sesle birlikte tanıtılıyor. O sözcükle birlikte kükreyen aslan sesi marka olarak tescil edilmiştir.
C)    Baskı yoluyla çoğaltılabilme ve yayınlanabilme de aranan diğer bir koşul.
Markanın tescilinde mal ve hizmet ön plandadır. Marka, mal markası ve hizmet markası ayrımına tabi tutulmaktadır. Mühendislik hizmetleri, sağlık hizmetleri, nakliye hizmetleri, acentelik hizmetleri gibi hizmetler için markalaşmak mümkündür. O hizmeti sunan teşebbüs, aynı sektörde diğer firmaların ürettiği hizmetlerden ayırt edilebilmek için ad veya işareti marka haline getirilebilmektedir.
Mallar için de ad veya işaretler marka olabilir.
Şu sorun vardır? à Marka hangi mal veya hizmet sınıfı için tescil edilmişse sadece o mal veya hizmet sınıfı için korunmaktadır. Bu nedenle mal veya hizmetler sınıflandırılmaktadır. Unlu mamuller, yedek parça, motorlu araçlar, mühendislik hizmetleri gibi. Sağlık hizmetleri alanında bir marka tescil edilmişse o markanın müşavirlikte korunması mümkün değildir. Bu kuralın tek istisnası tanınmış markalardır. Paris Sözleşmesi Ek madde 6 gereği; tanınmış markalar için sınıf ayrımı yoktur. Tanınmış markalar, tescil edildikleri mal ve hizmet sınıfına ek olarak diğer sınıflarda da koruma bulmaktadır.
Gıda ürünleriyle ilgili sınıflar var. O sınıfta tescil edilmiş bir markanın, kozmetik alanındaki üretimde korunması mümkün değildir. Hizmet sınıfında korunması mümkün değildir.
Paris Anlaşması’nda böyle bir istisna öngörülmesinin sebebi, tanınmış markaların sırtından haksız kazanç elde edilmesini önlemektir. Yani tanınmış markanın tescil sınıfı ne olursa olsun koruma sağlanacaktır.
Markanın o üretim alanında, ambalajla, malla birlikte tescil ettirilebileceği kabul edilmiştir.
Yasa bu genel kuralları koyduktan sonra bazı istisnalara yer vermiştir. Şu hallerde tescil talebi reddedilir diyor. Yani 5. maddede öngörülen koşullar mevcut olsa dahi, bazı hallerde tescil mümkün değildir. Madde 7 ve 8 bu konuda bir ayrım yapmıştır. Birincisi mutlak ret sebepleri, ikincisi nispi ret sebepleridir.

Mutlak Ret Nedenleri

7. madde mutlak ret sebeplerini düzenlemiştir. Bunlardan biri varsa marka tescil edilemez. Bir şekilde tescil edilmişse hükümsüzlük davası açılabilir.        
1)      Yasanın 5. maddesinde öngörülen niteliklere sahip olmayan işaretler tescil edilemez.
2)      Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili ikili bir ayrım var. Bir markanın aynısı, aynı ad ve işaretlerle tescil edilemez. Aynı olmadığı halde, aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markaların da tescili yasaktır.
3)      Cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmalar marka olarak tescil edilemez. Örneğin; ayakkabı, un, dondurma, şeker tek başına marka olarak tescil edilemez. İyi, meşhur, mükemmel gibi vasıf belirten işaretler de tek başına marka olarak tescil edilemez.
4)      Malın özgün doğal yapısına ilişkin şekiller marka olarak tescil edilemez. Bir başak, bir çiçek tek başına marka olarak tescil edilemez.
5)      Yanıltıcı markalar. Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markalar tecil edilemez.
6)      Tanınmış markalar (Paris Sözleşmesi md. 6)
7)      Dini değerleri ve sembolleri içeren markalar.
8)      Kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı olan markalar tescil edilemez.

Nisbi Ret Nedenleri

Nisbi ret nedenleri 556 sayılı KHK’nin 8. maddesinde düzenlenmiştir. Mutlak ret nedenleri re’sen göz önünde tutulur. Nisbi ret nedenleri mevcutsa marka sahibinin itiraz etmesi gerekir. Ancak itiraz üzerine tescil talebi reddedilir.
            Burada da mutlak ret nedenleri sayılmıştır.

Markada Hak Sahipliği

Markada hak sahipliği başvuru tarihinden itibaren işler. O halde marka sonradan tescil edilse bile koruma başvuru tarihinden itibaren olmaktadır. O halde tescil bir anlamda bildirici nitelik taşımaktadır. Başvuru tarihinden itibaren üretim yapılabilir. Reddedilirse ilgili kişiler yasal yollara başvurabilir. Marka tescil talebi haklı bulunduğunda başvuru tarihinden itibaren kullanım haklıdır.
Fikri haklardan farklı olarak sınai haklarda tescil ile birlikte kayıt sistemi ön görülmüştür. Tescilli bir markaya ilişkin korumadan faydalanmak isteyen yani 556 sayılı KHK’den yararlanmak isteyen kişi TPE’ne başvuruda bulunacak ve marka oluşturmak istediği ad veya işaretin tescilini talep edecektir. Marka üzerindeki hak sahipliği marka sahibine marka üzerinde:
 1) Hukuksal işlemler yapabilme yetkisini temin eder (hukuksal işlemler hakkın devri veya lisans verilmesi ile ÖBT’da bulunulabilmesini ifade eder).
 2) Tüm fikri mülkiyet ürünlerinde hak sahibi FM ürününü rehnedebilir. Marka, rehnin konusu olabilir.
3) Marka üzerindeki haklar da haczedilebilir. O halde marka sahibinin borcu nedeniyle markanın haczi mümkündür. O halde taahhüt, tasarruf işlemleri, rehin ve haczedilebilme niteliği markalar için mümkün olan haklardır.

Kullanma Mecburiyeti

Markalarda da, fikri haklardan farklı olarak, diğer sınai haklarda olduğu gibi kullanma zorunluluğu vardır. Bunun sebeplerini ifade etmiştik. Burada da geçerlidir. Marka sahibi haklı bir sebep olmaksızın markanın kullanılmasına 5 yıl süre ile ara verirse ilgili kişiler markanın iptalini talep edebilir. Bütün sınai haklarda koruma süreleri ve kullanma mecburiyetinde başlangıç başvuru değil tarihi değil tescil tarihidir. O halde kullanma mecburiyetine uyulmamasının yaptırımı iptaldir.
Koşulları :      1) Kullanmama à marka kullanılmamış olmalıdır. Her türlü delille kanıtlanabilir. Hiç fatura olmaması, hiç imalat yapılmamış olması vs. gibi hallerde söz konusu olabilir. Bunlar maddi vakıa olduğu için her türlü delille kanıtlayabilirsiniz. Şirket söz konusuysa şirket kayıtlarında yapılan incelemede o markanın ölü marka olduğu, atıl olduğu tespit edilirse birinci koşul gerçekleşmiş olur.
2)      Haklı bir nedenin bulunmaması à Örneğin markaya ilişkin itiraz yapılmıştır. İnceleme kurulunda görüşülmektedir. Arkasından tescil edilmiştir. Arkasından tescilin iptali davası açılmıştır. Bu süreler 5 yıllık sürede hesaba katılmaz. Yargılama olması haklı nedendir. Kişinin işiyle ilgili doğal afet yaşanmıştır. Şirket tasfiye edildiyse bunlar haklı sebeptir. Haklı sebep ortadan kalktıktan sonra markanın kullanılmaması gerekir.
3)      Tescil tarihinden itibaren 5 yıl geçmesi gerekir. Bu süre hak düşürücü süredir. Re’sen göz önünde tutulur. Bu beş yıllık süre kesintisiz olarak markanın kullanılmamasını kapsamalıdır. Yani bir 2000de bir 2003’te üretim yaptıysa bu şart gerçekleşmiş olmaz.
14. madde kullanma karinesine ilişkin hallere yer vermiş. Okununca anlaşılacaktır.

Markalarda Lisans

Markalarla ilgili sağlar arası hukuksal işlemin yaygın türü lisanstır. Marka lisans sözleşmesi, (MLS) yazılı geçerlilik şekline tabi bir sözleşmedir.  Aynen patentlerde olduğu gibi iki tür lisans öngörülmüştür: A) inhisari lisans, B) inhisari olmayan lisans. Ne olduklarını söylemiştik.
Yazılı geçerlilik koşuluna tabi olarak yapılan lisans sözleşmesi TPE’ne tescil edilmelidir. O halde kayıt ve tescil ilkesi sadece markanın doğuşu anında değil, markayla ilgili yapılan devir ve lisans sözleşmelerinde de aranmaktadır.
Tescil edilmemenin sonucu şudur: Yani sözleşme var ama tescil yoksa iyi niyetli 3. kişilere karşı lisans sözleşmesi ileri sürülemez. Yani A’dan marka lisansını alan B; tescil ettirmediyse; A’nın halen yaptığı üretim nedeniyle lisans hakkını 3. kişilere karşı kullanamaz. 3. kişilerin iyi niyeti lisansın tescili ile engellenmektedir. Ama kişi sicil dışında markanın lisansının verildiğini başka yollarla öğrendiyse iyi niyetli olduğunu ileri süremez. Yani tescil iyi niyeti bertaraf etmeye yöneliktir.
Bunu da aradan çıkarıp sınai haklarda bir daha tekrar etmeyelim. Acaba lisans alan kişi başkasına lisans verme hakkına sahip midir? Yani alt lisans mümkün müdür? Bunu alt kiraya benzetebilirsiniz. Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa lisans sahipleri, lisanstan doğan haklarını 3. kişilere devredemezler. O halde kural olarak alt lisans yasaktır. BK’nda da alt kira yasaktı. Sözleşmede tanınmışsa alt lisans mümkündür. Aksi halde marka sahibinin hakkı ihlal edilmiş olur.
Lisans sahibi lisans süresince marka sahibinin tüm hak ve yetkilerden yararlanabilir. Bu hak ve yetkiler, tecavüz halinde başvurulabilecek davaları ifade eder. O halde kusur gerektiren veya gerektirmeyen davaları lisans sahibi de açabilecektir.
Aranan şekil adi yazılı şekildir. Tabi TPE’nün lisansı için adi yazılı şekil olmasına rağmen güven ilkesince ikisinin de hazır olması aranır. Ama noterde yapılırsa tek kişi gitse de olur.
Detayları için kanunu okuyun, şablon hükümdür.

Koruma Süresi

Bütün FM hukuku alanında koruma süresinin ne olduğunu söyledik. Bir hak düşürücü süreye benzetilebilir. Bir zamanaşımı süresi değildir. Zamanaşımında hak değil dava ve takip yetkisi ortadan kalkar. Hak düşürücü sürede buna ek olarak talep hakkı da ortadan kalkar. Koruma süresi 10 yıldır. Ancak markalar için her sürenin sonunda yenileme mümkündür. Bunun için bir üst sınır yoktur. İncelemeli patentte 20, incelemesizde 7 yıllık koruma süresi vardır. Markalarda ise üst sınır yoktur. Yani markalarda 10’ar yıllık süreler sonunda marka sahibi kesintisiz kullanmaya devam eder. Asırlık markaların olmasının sebebi budur. Yani 10 yıllık koruma süresi ve sınırsız uzatım süresi vardır.
40. maddeye göre tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır ve bunlar yenilenebilir.
Yenilemenin koşulları nedir? à Ücret ödenecek, belgeler verilecek. Hangi sürede kayıt ve yenileme başvurusu yapılacak? Koruma süresi artı 6 ay içinde başvurulacak. Yani ek bir süre var. Yani onuncu yılın bitiminde marka kamunun malı olmuyor, 6 ay bekleyeceğiz. Başvuruyu yenileme hakkı lisans sahibine de verilmiştir. 41. madde yenilemede ne gibi işlemler yapılacağını belirlemiştir.

Markanın Hükümsüzlüğü Davası

42. maddede düzenlenmiştir. Mahkeme tarafından bir markanın hükümsüz hale gelmesine hükümsüzlük davası diyoruz.
1) Hükümsüzlük davası ilk olarak, nisbi ret sebebi olduğu halde her nasılsa markanın tescil edilmiş olduğu hallerde açılabilir. Ret sebebi bulunmasına rağmen tescil edilen markanın, mahkeme kararıyla hükümsüz kılınması söz konusu.
İltibas var mı yok mu, bu somut olaya göre belirlenir. Yazım ifade, kulağa geliş şekli, ortalama vatandaşın iki ürünü karıştırma ihtimali gibi unsurlar ayrıt edilebilme ölçüsü oluyor. Aynı da bir sıkıntı yok. Bunda yasa karışma olup olmayacağını arıyor. Aynı markanın aynı mal ve hizmet sınıfında tescili yasaktır. Buna karşılık aynı olmayıp benzeri aynı mal veya hizmet ürününde bir mal olursa benzerlik mümkündür. Ama ayırt edilemeyecek kadar yakınlık varsa o zaman tescil edilemez diyoruz.
Benzer marka ayırt edilememe kaydıyla yasaktır. İltibas karıştırma kargaşa yaratmak demektir.
Şimdi, birincisi budur. Yani tescil başvurusunda her nasılsa marka tescil edilmişse hükümsüzlüğü talep edilebilir. Hükümsüzlük davasında hem TPE’nü hem de kendi adına tescil edeni birlikte hasım gösteriyorsunuz. Çünkü TPE atlamış.
2) Tanınmış markaları her nasılsa kendi adına başka mal veya hizmet sınıfında tescil edenlere karşı da hükümsüzlük davası açılabilir. Bu durumda tescilden itibaren 5 yıl içinde hükümsüzlük davası açılmalıdır. İstisnası ise kötü niyettir. Tanınmış markalarda tescilden itibaren 5 yıl içinde hükümsüzlük davası açılabilir. 5 yılı geçirdiniz. Duydunuz Koçhisar’da Sony marka CD’leriniz üretiliyor. Size ait olan parfüm markası Konya Seydişehir’de sizin ambalajınızda piyasaya sürülüyor. Davalı diyor 8 yılı geçti. Yasa diyor ki kötü niyet varsa bu takdirde süre yoktur. Sen bu markanın Eyüp Sabri Tuncer olduğunu biliyordun. EFT’nin ambalajında malları piyasaya sürüyorsun.
Orada sorun marka tanınmış mıdır? à Tanınmışlık uluslararası alanda tanınmışlık değil yöresel tanınmışlık da buraya girer. Önemli olan zaman veya coğrafi bölge değil. O marka az çok üretimin yapıldığı alanda bilinen bir marka mıydı buna bakıyoruz.
3) Kullanmama nedeniyle hükümsüzlük.
4)Kullanılan marka, o mal veya hizmetle ilgili o ürünün kalite, nitelik veya coğrafi menşei açısından yanılgıya yol açıyorsa, hükümsüzlük davası sonucu iptal edilebilir.
Hükümsüzlüğün tam değil kısmi olması da mümkündür. Yani markanın tamamının elinden alınması yerine belirli mal veya hizmet sınıfı için elinden alınması mümkündür diyoruz. Bu markayı bundan böyle temizlik malzemelerinde kullanmayacaksın ama gıda malzemelerinde kullanman mümkündür diyebiliyoruz.
Hükümsüzlük davasını ilgili kişiler, cumhuriyet savcıları veya ilgili resmi makamlar açabilir. Yani: A) ilgililer b) cumhuriyet savcıları ve c) ilgili resmi makamlar (gıda ürünleriyle ilgili iltibas var diye gıda ve hayvancılık bakanlığı) dava açabilir.
Hükümsüzlük geçmişe etkili sonuçlar doğurur. Tescil tarihinden itibaren zarar ve ziyan talebinde bulunulabilir.
Markalarda ve patentlerde genel bilgiyi de not edelim sınai haklarla ilgili olarak. Sınai haklar tescile tabi olan haklardır. Tescil edildiği takdirde bu imkânlardan yararlanılır. Başvuru tarihinden tescil tarihine kadar ki aşama idari işlem aşamasıdır. Ancak bu aşama ile ilgili uyuşmazlıklar da adli yargıya gidilir. Yani TPE idare diye idari yargıya gidilmez. Adli yargıya gidilir. Bu aşamaya kadar TPE’nün işlemi söz konusudur. Bu aşama için davalı TPE’dür. Çünkü başvuru sahibi tescil ile hak sahibi olmamıştır. Tescilden sonraki aşamada hak sahibi vardır. Muhatabımız tescil belgesi alan kişidir. Davalı hak sahibidir. Onun yanında TPE vardır, markanın nisbi veya mutlak ret sebebi varken tescili varsa. Marka sahibi ve TPE vardır. Tescil alana kadar muhatap sadece idaredir. Tescilden sonra hem idare hem de hak sahibi vardır. Bu sadece sınai haklarda vardır. Fikri haklarda tescil ve kayıt sistemi yoktur. Orada başka bir şey vardır. Bu aşamadan sonra da her iki evrede de doğacak uyuşmazlıklarda doğacak yargı yolu adli yargıdır. Ama birinci aşamanın bir özelliği vardır. Birinci aşamada TPE kesin karar verinceye kadar ki işlemlere karşı dava yolu kapalıdır. İtiraz yolu vardır. O halde başvuru tarihinden tescil tarihine, TPE’nin o sınai hakla ilgili elini çektiği, tescil veya tescil talebini reddettiği ana kadar ki aşama birinci aşamadır. Bu aşamada enstitünün verdiği her karar dava yolu açık olan bir karar değildir. Yasa itiraz olanağını öngörmüştür. İtiraz yolu varken dava açılamaz. TPE marka başvurusunu kabul etti, vatandaşın itirazını ise reddetti. Bu tescil talebinin kabul veya reddine ilişkin işlem için bir itiraz imkânı vardır. Yeniden inceleme ve değerlendirme kuruluna başvurulmadan dava açılamaz. Yani tescil veya ret işlemine karşı itiraz yolu açıkken, itiraz hakkı kullanılmadan dava açılamaz. İtiraz süresini geçirdiniz, TPE kararı kesinleşti. Bu durumda yargı yolu açıktır.
Yargı yolu itiraz yollarının tüketildiği andan itibaren başlar. Henüz inceleme aşmasında yargı yolu yoktur. YİDK’na başvuru süresi geçmemişse, bu hak kullanılmadan yargıya gidilemez. Bu bütün sınai haklarda böyledir.

Davalar

Kusur ve zarar koşulunu gerektiren veya gerektirmeyen davalar ayrımına tabidir. 61 vd. bununla ilgilidir.
Söylediğimiz ayrım burada da geçerlidir. Lisans verdiysen mesela sözleşmeye aykırılıktır. Bir de haksız fiil vardır. Yani sözleşme dışı söz konusuysa haksız fiil söz konusuysa, tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüzün giderilmesi, maddi zarar kalemlerinin tazmini (62. madde d ve e bentlerinde var) 64’te neler girer belirlemiş. Yoksun kalınan kazancı maddi zararın kalemi olarak düzenlenmiştir.
Sınai haklar alanında açılabilecek davalardan bir ilginç dava türü daha vardır. O da marka ve endüstriyel tasarıma özgü bir dava olan itibar tazminat davasıdır. Bu dava 68. maddede düzenlenmiştir. Bu itibar tazminatı güzel bir yüksek lisans veya doktora tezi olabilir. Tezlerde giriş gelişme ve sonuç olur. Yani girişte ne demek istiyorum diye anlatıyorum. Yine giriş kısmında gelişmeye geçerim. Sonuçta da hüküm ve sonuç kısımları olur sonuçta da.

Zamanaşımı

Zamanaşımı şablon hükümdür. Yani genel hükümler uygulanacaktır. O halde sözleşmeden doğan borçlarda madde 146, haksız fiil söz konusuysa 72 söz konusu olacaktır. FM ihlali hep 72’deki süreye tabi olacaktır. Uzun ceza zamanaşımı vardır. Haksız fiil aynı zamanda suç teşkil eder. Dolayısıyla ceza davası zamanaşımı süresi hep ikiden fazladır. Asgari 5 veya 10 dur. Bu nedenle 2’yi kaçırınca heyecana kapımayım.
İhtiyati tedbirler önemlidir. 5846’da bizi ilgilendiren özel tedbir hükümleri vardır. Yani HMK 389’da ön görülen tedbir dışında FM hukuku alanında yasa koyucu bu alanın hassas bir alan olduğunu ve tedbir hükmünün önemli olduğunu, ancak bununla etkili koruma sağlanacağını düşünerek özel bir düzenleme öngörmüştür. Yani genel tedbir hükmüyle yetinmemiştir. Orada teminat karşılığı tedbir vardır. Telafisi mümkün olmayan zarar vardır. FM’te ise telafisi mümkün olmayan zarar bir karine olarak vardır her zaman.

Görevli ve Yetkili Mahkeme.

Etkin bir FM koruması sınırlarda olur, o yüzden şablon hükümler vardır. Gümrüklerde el koyma tedbiri vardır. Memurun bile el koyma yetkisi vardır. Çünkü FM hukukunda sadece iç hukukta tanınmış olan bir koruma daima eksiktir. Bu tür hakların ihlali genellikle sınır ötesinde gerçekleşmektedir. Almanya’daki fason üretimi Türkiye’ye sokarken sınırda yakalayacaksınız ki Almanya’daki markayı koruyacaksınız.
Yetki haksız fiillerde her yer mahkemesi. FM hukukunda fikri ürünü haksız bir eylem sonucu ihlal edilmişse HMK’ndaki haksız fiilin işlendiği her yer mahkemesi kuralına tabi olabilirsiniz. Görevli mahkeme genel kurallara tabidir. Eskiden ticaret mahkemesi ile asliye mahkemesi arasındaki ilişki bir görev ilişkisi değildi iş bölümü ilişkisiydi. Şimdi HMK’nda ticaret ve asliye mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisidir. O yüzden görevsizlikle ilgili kurallara tabidir. Ticari işletme ile ilgili FM ihlallerinde ticaret mahkemeleri görevlidir. TTK 4. maddede herhalde FM’den doğan davalar ticari davalardır diyor. Ama son fıkrasında bir şey daha var. O halde 4. maddeyi dikkatlice okuyunuz.
556 sayılı KHK’de 71. maddede düzenlenmiştir.

3) Endüstriyel Tasarımlar

Konu 554 sayılı KHK ile ilgilidir. Türk hukukuna ilk kez tasarımlarla ilgili koruma bu KHK ile getirilmiştir. Yenidir. Tasarımları bilmiyorduk. Diğer yasalarla birlikte yürürlüğe girmiştir.
Tasarım önemlidir. Günümüzde çok sayıda tasarımlar günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Tekstil sektöründe tekstil tasarımları, yazım alanında yazılım tasarımları önemli fikri mesaiyi gerektirmektedir. Tasarımda da yaratıcı korunmaktadır. O tasarımı gerçekleştirmek bir zihin faaliyetidir. O tasarımı yaratırken kişi yaratıcı gücünü kullanmaktadır. Bu nedenle bu çaba da korunmalıdır. O halde tasarımlarda korunan fikri ürünüdür.
Şimdi fikri mülkiyetin konuları: fikir ürünleri – ad ve işaretlerdir. Fikir ürünü olarak korunan fikri mülkiyet dalları: Patent, endüstriyel tasarım, bitki çeşitleri, entegre devreler ve fikri haklardır (Bunlarda fikir ürünleri korunmaktadır. Tabi orada göreceğiz bağlantılı hak sahipleri var. Onların korunan hakları fikri ürün değil, fikir ürünü olan yaratımın tüketiciye ulaşımı için araç olan kişilerdir. Şimdi ses sanatçısı olmasa besteniz beş para etmez. Beste fikir ürünü, ses sanatçısı bağlantılı hak sahibidir. Bağlantılı hak sahibi fikir sahibi değildir onu canlandırandır.). Ad ve işaret türündeki fikri hak konuları ise: Markalar, coğrafi işaretler ve eser niteliğinde olmasa bile ad ve alametler (Şark Çıbanı, Şu Çılgın Türkler; eserin adıdır. Ama bu adı başkası kullanır ise benim fikri hakkımı değil adımı taklit etmiş olur. O takdirde Şu Çılgın Türkler kitabının içindeki fikri almıyor. Sadece adından haksız kazanç sağlıyor. 5846’nın 83. maddesi bunu düzenliyor.).
FM’in konusu olan ürünler: Patentlenmiş buluş, endüstriyel tasarım, yeni bitki çeşidi, entegreler, fikir ve sanat ürünleri. Ad ve işaretler: markalar (Marka fikri ürün değildir. Markada korunan ad ve işarettir. Ama FM ile bağdaşan tarafı ayırt ediciliktir), coğrafi işaretler, eser niteliğinde olmasa bile esere ilişkin ad ve işaretler. [Hoca tekrar ediyor]
Endüstriyel tasarımda da FM olarak korunan ürün fikir ürünüdür. Kişinin yarattığı bir tasarımdır. Bir ayakkabı alıyorsunuz. Ayakkabının bir tasarımı vardır. Ortopedik olsun diye öyle bir tasarımı var ki, düztaban da olsa kişinin ortopedik olarak sağlığını bozmuyor.
Eğer Lazoni’yi marka olarak basarsınız markasını ihlal etmiş olursunuz. Ama Bahar adı altında Lazoni mobilyalarına benzer mobilya üretirseniz Lazoni’nin tasarımını ihlal etmiş olursun.
Bir otomobilin motoru patent, adı marka, kaportası tasarımdır.
Tasarım dış görüntüdür. 5 duyu ile algılanacak bir şekildir. Ürünler belirli bir marka altında. Ama belirli bir tasarım belirli bir marka altında olur.
Etkin bir tasarım koruması sayesinde yeni dizaynlar oluşturulabilir. Bu nedenle önemlidir.
Burada da bir ayrım yapılıyor. Tescil edilerek tescil belgesine bağlanmış, endüstriyel tasarım belgesi almış tasarımlar 554’ten yararlanır. Bundan yararlanma koşulu tescil edilmiş olmasıdır. Tescil edilmemiş tasarımlarda korunur ama genel hükümlere göre. Ama 554’ün artıları vardır. Örneğin hak sahipliği konusunda tescil güçlü bir koruma sağlıyor. Artı bu tescil sayesinde tasarım üzerinde işlemler yapma hakkı doğuyor. Koruma sürelerine tabidir. Bir tecavüz halinde açılabilecek davalar, haksız rekabetle ilgili hükümlerden daha etkilidir.
Mimari projeler buna mı giriyor? à Bina bir projedir. Bu durumda da FM konusudur. Ya güzel sanat eseri konusudur ya da ilmi çalışma konusudur. Yani projenin içinde o binanın tasarımı vardır. Proje binalarda tasarımdır ayrıca korunmaz.  Bu kolay bir konu değil anlatacağız.
Şimdi endüstriyel tasarımda da 554’ün nimeti var. ET’da da korunan yaratıcı güçtür ve yeniliktir. Bu nedenle bir tasarımın tasarım belgesi verilmek suretiyle korunabilmesi için de benzerlerinden ayırt edici niteliğe sahip olması gerekir. Bütün FM alanında yaratıcı güç, yenilik, ayırt edicilik korunmaktadır. Mevcudu aynen veya iltibas etmek suretiyle tekrar bir yenilik değildir.
554 sayılı KHK gereğince bir tasarımın tasarım belgesi verilerek korunması için iki ana koşul ön görmüştür: Yeni ve ayırt edici niteliktir. Patentte yeni ve tekniğin bilinen durumunu aşma, markada aynısı olmayacak taklit olmayacak diyor. Yani burada da yenilik var.
Yenilik ve ayırt ediciliği ayrı ayrı ele alalım

Yenilik

Bir tasarımın başvuru veya rüçhan tarihinden önce aynısı ya da ayırt edilemeyecek benzeri ortaya konulmamışsa yenidir diyor. Detaylardaki farklılık yenilik değildir. Mesela onun ayakkabısının 2 deliği vardı bende 3 delik var olmaz diyor. Genelde yapılan da küçük ayrıntılar konularak farklılık iddiasında bulunulması. Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda kabul ediliyorsa, yani ürünün esas gövdesi dışındaki farklılıklar onun aynı tasarım olması sonucunu ortadan kaldırmaz.
Yenilik unsuru 6. maddede ifade edilmiş. Yenilik ve ayırt edici niteliğe sahip olma koşulundan söz etmiş. Yenilik detaylarda (yan unsurlarda) değil ana unsurda olacak diyor. Yani ana teması aynı ise bu aynıdır. O kamuflajdır. O ayniyeti ortadan kaldırmak amacıyla yapılmış detaylardır.

Ayırt Edicilik

İkinci unsur ayırt edicilik. Yeni olmasına rağmen ayırt edici niteliği olması gerekir. Yani bilgilenmiş kullanıcının genel izlenimi vardır. Yani yeniliği var ama bu yine bu ortopedik ayakkabının taklididir diyor. Yani yenilik var ama ayırt edici değil diyor. Mesela özü itibariyle bu onun tekrarı deniyor.
Yenilik de ayırt edicilik de ulusal değil uluslararası alanda söz konusu olmalıdır.

26 Mart 2013

 

Endüstriyel Tasarım

Tasarım, insanın beş duyusuyla algılayabileceği, ürünlerin üretiminde dış görünüşleri, şekilleri ve bunların tamamıdır. O halde çizgi, şekil, biçim, renk, doku, malzeme ve esneklik gibi insan duyularıyla algılanabilen unsur ve özelliklerin tamamı endüstriyel tasarımdır.
Demek ki ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasında uygulanan her türlü algılanma yeteneğine sahip biçimler tasarımdır. Tasarım buluşa nazaran daha esnek, daha kolay tescil edilebilme niteliğine sahip ve tekniğin bilinen durumunu aşma özelliğinin aranmadığı basit buluşlardır. Buluşta yeni ve tekniğin bilinen durumunu aşma özelliği vardır, tasarımda da yenilik vardır ama mevcut tekniği kullanmaya engel değildir. O halde mevcut tekniklerin şekil değiştirerek kullanılması, farklı yöntem ve biçimlerle uygulanması ise tasarım hakkına sahip olmaya engel teşkil etmez.
554’ün 3. maddesinde tasarımın tanımı ve ondan çıkarılacak unsurlar verilmiştir. Tasarım da tescil ile korunabilen bir sınai hak türüdür. Bundan şu sonuç çıkar: Buluş ve markalarda olduğu gibi tescil edilmemiş tasarımlar 554’e göre değil genel hükümlere göre koruma bulurlar. 554’ün getirdiği olanaklardan yararlanmak isteyen ürün sahibi, bu ürünü tasarım tescil belgesine bağlamalıdır.
Tescilin koşulları diğer sınai haklardaki başvuru koşullarına benzer. TPE’ne başvuru yapılacaktır. Başvuru tarihinden itibaren o tasarım üzerindeki sınai haklar kullanılmaya başlanır. Tescil gerçekleştirildiğinde başvuru tarihinden itibaren hak sahipliği söz konusu olur. Başvuru tarihinden itibaren hak sahibi tasarımı üzerinde hukuksal işlemler yapabilir, tasarrufta bulunabilir. Yani hak sahipliği başvuru tarihinden itibaren gerçekleşmektedir.
Yasa bu tür başvurularda TPE nezdinde Tasarım Bülteni’nde yayın koşulu ön görmüştür. Bütün sınai haklarda başvuru hak sahipliği için yeterli değildir. İlgililerin talepleri itirazları gözden geçirilmelidir. O halde ilanın amacı başvuru ile ilgili hak sahiplerinin haklarının korunmasıdır. Korsan, intihal ve tekrarın önlenmesidir. Tescile ilişkin engeller varsa bunların gözden geçirilmesi ve bunlara dikkat çekilmesi amacı vardır.
İtiraz tasarımın tescilini engelleyen koşullara yönelik olacaktır. Tasarımın tescil edilebilmesi için yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olması gerekir. Yenilik bütün sınai hakların vaz geçilmez unsurudur. Ama tasarımlarda buna ek olarak ayırt edici niteliğe sahip olması aranmaktadır. Yani yeni olacak ayrıca ayırt edilecek nitelikte olacak. Ayniyeti, başkalarının fikir ürünlerinden haksız kazanç elde etmeyi önleme amacı vardır.
Yeniliğin ve ayırt edici niteliğin neler olduğunu yasanın 6 ve 7. maddelerinde sayılmış ve bunların unsurlarına yer verilmiştir. Bu koşullar mevcut ise tescil talebi kabul görecek, itiraz varsa itirazlar reddedilecek ve hak sahibi endüstriyel tasarım belgesi verilerek korunacaktır. Bu belgeler başvuru tarihinden itibaren 5 yıllık koruma süresine tabidir. İncelemeli patentte 20, incelemesiz patentte 7 yıl, markalarda 10’ar yıl ama süresiz uzatma, burada da 5 yıl koruma vardır ama 25 yıla kadar 5’er yıl süre ile yenilenebilir. Yani en fazla 25 yıllık bir koruma süresi vardır.
Endüstriyel tasarımlarda da hak sahipliği, asli hak sahipliği ve halefiyete dayanan hak sahipliği ayrımına tabi tutulmaktadır. Asli hak sahipliği bütün sınai haklarda sınai hakkı ilk kez kendi adına tescil ettiren kişiye aittir. Halef ise bu kişiden hakkı devralandır. Bu sözleşme ile olabilir. Kanundan doğabilir. Miras kanundan kaynaklanan devrin yaygın bir örneğidir.
Endüstriyel tasarımlarda da, patentlerde olduğu gibi çalışanların fikri haklarına ilişkin 14. maddede bir düzenleme getirilmiştir. Acaba çalışanların o işle ilgili olarak yarattıkları tasarım üzerindeki hak sahipliği kime aittir? à Bu önemli bir konudur. Bu hem 5846 18. maddede hem de patentlerde üniversite, silahlı kuvvet vs. buluşları olarak düzenlenmiştir. Ayrıca burada da 14. maddede düzenlenmiştir. Acaba işverene bağlı olarak çalışan işçilerin ürettiği tasarıma ait hak sahipliği kime aittir?
“Aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken tasarladıkları tasarımların sahipleri bunları çalıştıranlardır.” diye düzenlenmiş. Bu özel sözleşme veya mahiyet meselesi aslında şablon hükümdür.
Şimdi istihdam müstahdem ilişkisi tasarım yaratmaya yönelikse ve işverenin işçiden beklentisi budur dediğimiz anda bu tasarım üzerindeki hak sahipliği işverene aittir. Bu durumda ise tescil talep etme hakkı işverene tanınmıştır. Tabi aynen buluşlarda olduğu gibi burada da yasa uygun bir bedelin ödenmesini öngörmüştür. Yani önemine bakılarak bir bedele hakkı olur.  Bu bedel tayin edilirken, aralarındaki hizmet sözleşmesi gereğince ücret miktarı, çalışma süresi, işverenin tanıdığı olanakların etkisi göz önünde tutulmaktadır.
Taraflar bedel konusunda anlaşabilirler. Anlaşılamazsa bedeli mahkeme tayin eder. Bu buluşta da böyleydi.

Tasarım Üzerindeki Hukuksal İşlemler

1)      Sağlar arası hukuksal işlemler
a.       Tasarıma ilişkin hakkın devri
b.      Tasarım üzerinde lisans hakkı
                                                              i.      İnhisari lisans
                                                            ii.      İnhisari olmayan lisans
2)      Ölüme bağlı hukuksal işlemler. Burada da ÖBT yapılması mümkündür.
Tasarım üzerindeki haklar, tescil edilmiş olan haklar miras yoluyla intikal edebilen haklardır. Yine tasarım üzerindeki hakkın sağlar arası veya ölüme bağlı hukuksal işlemle devredilmesi dışında, tasarımın haczedilmesi, rehne konu olması kanunda öngörülmüştür. 39. maddede var bu.
Bütün bu işlemler, sınai haklar üzerinde yapılan her türlü işlem TPE’de olmaktadır. Yani tescil sadece hakkın doğumuyla sınırlı değil o hakla ilgili aranan her türlü işlem için aranan bir koşuldur. Tescil ile birlikte hak başkasına devredilebilir. Hak rehnedilince sadece tescil ile doğabilir diyoruz.

Açılabilecek Davalar

Önceden söylediğimiz davalar burada da gündeme gelecektir. Bunlar : 1) Kusur ve zarar koşulunu gerektiren davalar 2) Kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar)
Endüstriyel tasarımlarda yasa koyucu itibar tazminatı adı altında bir tazminat ele almıştır. Madde 54’te itibar tazminatı düzenlenmiştir.
Bir sınai hakkın ihlali halinde o sınai hakkın kamuoyundaki itibarının şöhretinin gölgelenmesi ve bunun yarattığı zararların giderilmesi demektir. O halde kamuoyunda o sınai hakla ilgili oluşan yanlış kanaat nedeniyle kişinin itibarı, şöhreti bir zarar görmüş ise bu zararında giderilmesi marka ve endüstriyel tasarımda kabul edilmiştir.
İtibar tazminatı a) maddi tazminat b) manevi tazminat olarak karşımıza çıkabilir.
Sınai hakkın ihlal edilmesi sebebiyle maddi zarara uğranılabilir. Ciro düşebilir. O sınai hakka olan ilgi azalabilir. Bu yüzden hak sahibi maddi bİr zarar uğrayabilir. Ayrıca hak sahibi manevi zarara da uğrayabilir. İtibar kaybı nedeniyle hak sahibinin bu itibar kaybından doğan manevi zararı gündeme gelebilir.
Acaba bu doğru bir yaklaşım mıdır? à Türk hukukunda yeni bir maddeye bu şekilde ihtiyaç var mıydı sorusu sorulabilir. Bu özel düzenleme olmasa dahi, bir ihlal olunca hak sahibinin itibar kaybını hem maddi hem de manevi tazminat olarak giderilmesi mümkündür. Maddi tazminat olarak giderilmesi mümkündür. Ürünün şöhretinin gölgelenmesi, kişinin uğradığı bir fiili zarardır. Fiili zarar kalemleri içinde ele alınabilir. Ayrıca o tecavüz nedeniyle elde etmesi muhtemel kazançtan yoksun kalmıştır, bu da bir maddi zarar kaleminde gündeme gelebilir. Bu şekilde ayrı bir düzenlemeye gerek olmaksızın kişinin zararı karşılanabilir. İtibar tazminatı için böyle bir özel düzenlemeye gerek yoktur. Manevi zarar, bu ürünün ihlali için duyduğu ıstırap ve acıdır. Bu yüzden itibar tazminatı adı altında özel bir düzenlemeye gerek duymaksızın manevi zarara ilişkin genel hükümler altında sorunu çözmek mümkündür. Ticari itibarı zarara uğramıştır. O halde aynen haksız rekabette olduğu gibi kişinin FM ürünlerinin itibarının gördüğü zarar manevi zarara yol açmışsa, hak sahibi manevi eksilme duymuş ise bunun için ayrı bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Buna rağmen, topluluk direktifi yönünde, yanlış anlaşılmayı önlemek için maddi ve manevi zarar kalemlerinde çözmek yerine marka ve endüstriyel tasarımlarda böyle bir çözüme gidilmiştir.
Patentlerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı halde o alanlarda da itibar tazminatına yer verilmemiştir diye maddi ve manevi tazminat talebinin engellenmesi mümkün değildir. Yani fiili zarar ve yoksun kalınan kazanç altında maddi tazminat kalemi sayılabilir. Diğeri ise ıstırap ve acı duyduğu için, sanatçının sanat itibari ihlal edildiği için bu konu hem fikri haklarda hem de diğer sınai haklar alanında genel hükümlerden hareketle çözülebilir.
Hocam bu itibar tazminatı tekerrür oluşturmayacak mı? à Otomobilin dikiz aynası bir başka kişi tarafından kullanıldı. Ama öyle bir tasarım yapıldı ki bakan kişi görünce aşağılıyor. O halde sizin ürettiğiniz gerçek tasarımlarda bu olumsuzluktan etkileniyor. Siparişler geri alınıyor. Fiili zarar. Bu siparişler iptal edilmeseydi yoksun kalınan kazanç. Fiili zarar nedir? à Ciro düştü. Yoksun kalınan kazanç nedir? Siparişler iptal edildi. Bir de itibar tazminatı varsa ne olacak? à Hâkim şuna bakacaktır: Acaba bu tasarımın şöhreti kamuoyunda lekelenmiş midir? à  O halde ayrı bir kalem halinde itibar tazminatı talep edildiğinde bu maddi zarara ve manevi zarara eklenmeyecektir. Maddi zarar kaleminde bu değerlendirilmediyse ayrıca yer almalıdır.
İtibarın iadesinin yolu başkadır. Burada zararın giderilmesi vardır. Yani hükmün ilanı, malların toplanılması vs. itibarin iadesidir.
Manevi zarar içinde itibar kaybı olmayabilir. Rızanız dışında kullanılınca siz üzülürsünüz. Sizin meşrubatı çok güzel bir şekilde kullansın. Başkasının kullanması itibarınıza zarar vermese bile manevi zarar yol açabilir. Ama bu manevi zararın dışında, beni perişan etti diyor. Tüm dostlar beni arıyor dikiz ayna çift gösteriyor dedi. Sizin ayrıca mükemmel bir üretim olsa bile marka itibarına zarar düşmese bile doğan zararınız manevi zarar. Ayrıca bu ürünler için kamuoyunda yanlış anlaşılmaya sebep olmuşsa manevi zararınız daha fazladır. Ayrıca bu manevi tazminat miktarı takdir edilirken taklit ürünlerin markanın itibarına gölge düşürmüş olması nedeniyle de tazminat miktarı 10 iken 20 olmuştur diyeceğiz.
Hocam o zaman bunun miktarını ben mi belirliyorum? à Tek unsur talep değildir. Ayrıca sizin delillerinize filan bakıyor hâkim. Yani siz ne kadar isterseniz o kadar vermiyor. Belirsiz alacak davası başkadır. Çalışma gücünü %30 kaybettiniz trafik kazası sonucu. Mesela bir parmağını kaybedenle kolunu kaybeden arasındaki çalışma gücü kaybı farklıdır. Bir de bunun üzerine benim gelecek yıllara ilişkin çalışma gücümün karşılığı nedir bunu belirleyemiyorsunuz. Bu 107’de düzenlenmiştir.
Manevi tazminat tecezzi etmez. Acı, ıstırap çoğaltılamaz, bölünemez. Acım 100’dü şimdilik 10 istiyorum denilemez. Yani manevi tazminatta belirsiz alacak davası olmaz. Maddi tazminat için belirsiz alacak davası gündeme gelebilir. Yani hesaplarda bir belirsizlik varsa sadece maddi tazminat için gündeme gelebilir. Bu nedenle itibar manevi tazminatında belirsiz alacak davası olmaz. İtibar maddi zararında belirsiz alacak davası olabilir.
(dip not) 107 zamanaşımını keser anlayışı Türk hukukuna yapılacak en büyük kötülüktür. Belirsiz olarak açılan miktar sonradan belirlenen miktar için de zamanaşımını keser demek, 15 yıl sonra açılan davayı zamanaşımına bakmaksızın kabul edeceğiz.
Haksız fiilde iki süre vardır. Sözleşmede ise bir süre vardır. Yasa koyucunun mantığı şudur. Hiçbir zararın ve failin belli olmaması en fazla 10 yıl sürer diyor. Sonradan öğrense dahi uzun zamanaşımı nedeniyle bu nedenle reddi gerekir. Ama siz belirsiz alacak davası ile uzun zamanaşımı süresini dahi keser derseniz yasa koyucunun uzun süreyi koyma amacını ortadan kaldırırsınız. Tasarıda 20’ydi o yüzden 10’a çekildi. Toplumda her dava bir huzursuzluk kaynağıdır. O yüzden 20 yıl boyunca huzursuzluğu uzatmak doğru değildir. Yasa koyucunun tercihi budur. 10 yılı aşamazsınız. Öğrenmeden itibaren 2 yıldır. Sözleşmeden doğanlar ise 10 yıl. Ötekisi 147’de 5 yıldır. 10 yıl yeterli bir süredir.
Cevap: 107’de olsa belirsiz alacak davası da olsa manevi tazminat davası olamaz. Manevi tazminat davası belirsiz alacak davası değildir. Bugün trafik davası sonucu hastaneden taburcu oldun manevi tazminatı 10 istedin. Sonra bir daha ameliyat oldun aynı sebepten dolayı. Yeni bir zarar ortaya çıktığı için yeni bir süre işler. O yüzden zarar yeni meydana çıkmıştır. O yüzden belirsiz alacak davası değildir bunun çözümü. Bunun çözümü zararın başlangıcıdır.

4) Coğrafi İşaretler

Coğrafi işaretler ilk kez 95’te tanınmış ve Türk hukukuna girmiştir. Eskiden genel hükümlerle korunmaya çalışılıyordu. Burada korunan bir fikir ürünü değil bir işarettir. Bir işaret FM hakkı olarak korunmakta ve coğrafi işaret olarak verilmektedir. Üretim tekniğini, tadını, sunum şeklini vs. belirli bir coğrafyadan alan ürünlerin diğerlerinden ayırt edilmesini sağlayan işaretlere coğrafi işaretler diyoruz. Burada da bu işaretin büyük bir işlevi var. O coğrafyadaki ürünün dejenere edilmesini, taklidini, kötüleşmesini önlüyor. Kalecik Karası. Sadece o yöredeki üzümlerden elde edilen bir şarap. Siz bunu korursanız o coğrafyayı korursunuz. Başka yerde üretilene Kalecik Karası adını verirseniz bunu dejenere etmiş olursunuz.
Taşpınar halıları vardır. Aksaray’a 20 km mesafede Hasan Dağı’nın eteğinde Taşpınar Köyü vardır. Halıda koyu renkler hakimdir. O halıya o rengi veren, Hasan Dağı eteğinde yetişen bir kök boya. Bir başka yörede o boyayı elde etmek mümkün değildir. O boya sebebiyle o boya Taşpınar halısıdır. Bu Taşpınar halısını coğrafi işaret olarak koruma altına alarak koruyabilirsiniz. Bu FM hakkı olarak korunmalıdır. Ona bir işaret verirsiniz. Taşpınar halısı işareti verirsiniz. O coğrafyaya özgüdür, üretim tekniğini, rengini, kokusunu o yöreden alıyordur. Mudurnu tavuğu.
Kangal köpeği coğrafi olarak korunuyor. Bunun bir özelliği var. Kafası en iyi çalışan hayvandır. Hassas, duyarlı, duygusal bir hayvandır. Sahibini çok koruyan bir hayvanmış bu Kangal. Onun için bunu bir işaret ile koruyorsunuz. Ve bir başkası Kangal köpeği altında genlerle oynayarak üretim yaparsa dava açabiliyorsunuz. O bizim yöreye özgüdür, sen buna Kangal köpeği diyemezsin diyoruz. Dava açıp toplatıyorsunuz.
Burada coğrafi işaretin ne olduğu tanımlar kısmında belirleniyor.

Korumadan Yararlanacak Kişiler

Burada hak sahipliği diğer sınai haklardan farklıdır. Coğrafi işaretlerde hak sahipliği gerçek kişilere ait değildir. Gerçek kişiler coğrafi işaret üzerinde hak sahibi değildir. Kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine bu işaret hakkı sağlanmıştır. Mesela Taşpınar halısını koruma derneği başvurabilir.
Mesela Şanlıurfa isotu için à Üretimi yapan özel veya kamu hukuku tüzel kişisi. Muhtar, köy, il özel idaresi, belediye başvurabilir. Yani yaratan gerçek kişidir ifadesinin istinası coğrafi işarettir. Tescil başvurusunu isteyen kişinin hakkı değil o, o yörede üretim yapan herkesin hakkıdır.
1) Sadece bir kişiye ait değildir. O coğrafyada üretim yapan herkesin koruması vardır.
2) Coğrafi işaretler hukuksal işlemlere konu olamaz. Lisans veremezsiniz.
3) Miras yoluyla intikal etmez. Kalıcıdır. O coğrafyanın anonim malıdır.
4) Haczedilemez, rehnedilemez.
5) Koruma süresi yoktur. İlelebet korunur.

Başvurulabilecek Yasal Yollar

Diğer FM haklarıyla aynıdır. Açılabilecek davaları belirlemiştir.
Taşpınar Belediyesi davacı. Taşpınar halılarını Trabzon’da üretiyor. Bir üretimin durdurulması davası söz konusu. İkincisi o zamana kadar ki zarar ziyanı talep etti. Bunu belediye alabilir. Ancak ayrıca gerçek kişiler de zarar görürse zararı talep edebilir.

Zamanaşımı

FM haklarının ihlali nedeniyle zamanaşımı konusu özel olarak düzenlenmemiş ve BK’na yollama yapılmıştır.

FİKRİ HAKLAR

Yasal durumun ne olduğunu ifade etmiştik. Telif Kakları Nizamnamesi, Hakk-ı Telif Kanunu ve 5846 sayılı yasa.à 5846’ya şöyle bir tarihi seyir izledik. Lozan Anlaşması’ndaki taahhüdün bir sonucu olarak hazırlandığını, Alman Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundan esinlenildiği ifade edildi. Bu yasa 1995’e kadar çok rağbet gören bir kanun değildi.
1995’ten itibaren bu yasa güncelleştirildi. Özellikle gelişen teknoloji karşısında fikri haklara pervasız saldırılılar nedeniyle yapılan değişiklikler sonucu bu yasa etkin bir korumaya kavuşturuldu. Özellikle 1995’te TPE’nin kurulması, müzik eserlerinde işletme belgesi alma mecburiyeti, ilim ve edebiyat eserlerinde bandrol uygulaması, korsanla mücadele için getirilen etkin araçlar ortaya çıkmaktadır.
Bugün geldiğimiz noktada, 5846’de her şey vardır. Ama sorun yasada değil uygulamadadır. Yasada ön görülen hukuksal araçlar uygulamada tam karşılık görmemektedir. Çünkü kayıt dışı ekonomi vardır. Kayıt dışılık yaygındır. Denetim eksikliği vardır. Ve takip yetersizlikleri vardır. Bunlar bu yasanın tam amacına uygun olarak uygulanmasına yönelik engellerdir.
Bugün 5846’da yer alan düzenlemenin batıdakinden farklı olduğunu söylemek mümkün değildir. O halde sorun yasada değil uygulamadadır. Buna yönelik olarak ihtisas mahkemesinin kurulması ön görülmüştür. Bu amaçla büyük kentlerde birer uzman mahkeme olan, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk ve Ceza Mahkemeleri kurulmuştur. Bu mahkemelerin kurulmadığı yerlerde, HSYK o yargı çevresindeki bu tür davalara bakmaya yetkili olan mahkemeleri tayin etmektedir. Bir uyuşmazlık doğduğunda fikri ve sınai haklar mahkemesi var ise görev tanımının yapılması gerekir.  Yok, ise o tür davaya bakmakla görevli (ki bunlar asliye hukuk mahkemeleridir) mahkemeye o sıfatla talepte bulunmak gerekir.
Şimdi bu ulusal kaynaklar dışında milletler arası kaynakları ifade edelim.
1)      Bern Birliği Anlaşması à Buna tabi ülkeler toplanmakta ve gelişmelere paralel olarak yeni düzenlemeler öngörmektedirler.
2)      Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü à Fikri ve sınai haklar için, dünya ölçeğinde FM haklarının korunmasıyla ilgili bir teşkilattır. Her ülkede temsilcileri vardır. Ve o ülkelerle fikri hakların daha etkin bir şekilde korunması amacıyla iş birliği yapılmaktadır.
3)      Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPs) à Yani bunun içinde fikri hakların korunmasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.

Fikri Hakların Konusu

Bunların konusu fikri ve sanat eserleridir. O halde FH’dan, FH ile ilgili ihtisas mahkemesine başvurudan, FH sahipliğinden söz edebilmemiz için bir fikir ve sanat eseri dediğimiz bir ürünün bulunması gerekir. Eser sahipliğinden doğan hakların ön koşulu bir eserin olmasıdır.
Tanımlarla ilgili 1-b maddesi vardır.
Bu yasa bir yamalı bohçadır. Bir yıl kadar önceye gittiğimizde yine bir tasarı vardı. Bu kanun yamalı bohçadır. 95’te AT dedik bandrol sistemi getir. Yerel yönetimlere yetki ver dedi. Cezai yaptırımları arttır dedi. 95’te bir çalışma. Eskiyi aratacak kötü bir taslak var. O zaman bunların istediği şeyleri koyalım deyip günü kurtardılar.
Gelelim tanıma.
Eser: Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini, ifade eder.
Sizin eser sahibi olarak korunmanız için de bir esere ihtiyacınız vardır. O halde fikri hakların çıkış noktası, mihenk taşı eserdir. Eser varsa fikri hak gündeme gelir. Yarattığınız ürün eser değilse genel hükümlere göre korursunuz. Yarattığınız ürün eser değilse haksız rekabete ilişkin hükümlerden yararlanırsınız. Şimdi fikri haklar eser ve eser niteliği olmasa bile korunabilen ürünlerden söz etmektedir. Ama fikri hakkın özü eserdir. Eser olmasa dahi 83. maddede korunan ürünler de var.
O halde fikri haklar neyi korur? àEseri korur. Bu nedenle fikri çalışmamız eser niteliğine ulaşmalıdır. Yarattığınız fikri ürün eser değilse acaba koruma olmayacak mı? à Olacak. Haksız fiil, haksız rekabet veya 5846 sayılı yasanın 86, 81. maddelerine göre koruma sağlanabilecektir.
Şimdi bir kapak bir fikir ürünü değildir. Ama logoları, işaretleri aynen kullanırsanız ben eser sahibi olarak size karşı yasal yollara başvuramam. Haksız rekabet yapıyorsunuz. Şu mavi kitabı ver diyorsunuz. Ama bana ait ad ve alameti korudunuz. Bu ad ve alamet eser değil.
Kuşların sesini CD’ye alıyorsunuz. Sizin fikri çabanız var mı? Hayır. Bir nakil var. Siz fikri çabanız var mı? Hayır. Birisi bu sesi taklit etti zil sesi yaptı. Eser değildir ama eser gibi korumalardan yararlanır.
Bir fotoğraf çektiniz. Sel suyunda çocuğunu taşıyan bir baba çektiniz. Bu bir eser midir? à Değildir. Çünkü sizin fikri çabanız yoktur. Bu yüzden başkası bu fotoğrafı haber yaparsa, dava açarsanız bu eser değildir der. Eser değil ama haksız rekabet hükümlerine göre korunmuştur. YTTK 54 vd. ndaki koşullara bak. Bir gayreti var. Eser değil ama bir şeyi vardır.
Fikri haklar sadece eseri, ya da eser olmasa bile bu tür ürünlerin haksız rekabet hükümlerine ilişkin korunmasını sağlamaz; bağlantılı hak sahipliğini de korur. Yani 95’ten önce icracı sanatçı vardı. Ama artık bağlantılı hak sahipliği diyor.
Eseri yaratan ile tüketici (Doğru bir tabir değil ama anlaşılsın diye) arasında eserin canlanması, yorumlanmasını sağlayan kişilerdir. Mesela sinema yönetmeni eserin sahibidir. Ama oyuncunun da hakkı var.
Eseri yaratan veya bağlantılı hak sahipleri vardır.

02.04.2013

           

YAYIM SÖZLEŞMESİ

Temel yasa 5846. BK’nun yayım sözleşmesine ilişkin hükümleri, fikri haklarla yakından alakalı. Eski BK. 372 vd., yeni BK 487 vd. maddelerinde yayım sözleşmesi düzenlenmiştir.
            Bir iş görme sözleşmesi türü olarak, eser sözleşmesinin ardından düzenlenmiş. Hukuki niteliği itibariyle tam iki tarafa borç yükleyen bir iş görme sözleşmesi.
            Fikir ve sanat eserlerinin yayımlanmasına ilişkin tarafların hak ve borçlarını düzenler. Bir yayım söz konusu olduğunda yayım sözleşmesi gündeme gelir.
            Yayım, buna ilişkin tekniklerin uygulanması sonucu eserin orijinalinden çoğaltma yapmaktır. Yayımcı, eser sahibinin veya haleflerinin rızasıyla eseri çoğaltan kişidir.
            Burada eser sahibi, mali haklarından olan çoğaltma yapma hakkını yayımcıya devreder. Dağıtım yapma hakkı da yayımcıya devredilebilir.
            Sözleşmenin tarafları; eser sahibi veya halefleri ve yayımcıdır. Konusu, yayım teknikleri ile çoğaltılabilen bir fikir ürününün çoğaltılmasıdır.
            BK, 5846 sayılı kanun md. 52 ile uyum sağlamak için yayım sözleşmesini yazılı geçerlilik koşuluna bağlamıştır.

Tarafların Hak ve Yükümlülükleri:         

Yayımcının hakları: Yayımcı, eser sahibinden ve haleflerinden eserin yayımlanmaya elverişli aslını veya nüshasını talep etme hakkına sahiptir. Yayım sözleşmesi ile eser sahibine ait mali haklar yayımcıya geçer.
            Eser sahibi veya halefleri (yayımlatan-müellif), söz konusu eser üzerinde hak sahibi olduklarını yayımcıya garanti eder. Yayımcının, eser sahibi ve haleflerine karşı ayıba karşı garanti hakları vardır. Eser üzerindeki hakların yayımlatana ait olmaması durumunda bu hakları kullanabilir.
            Yayımcı sözleşmede öngörülen, sürede ve sayıda çoğaltma ve gerektiğinde dağıtma hakkını elde eder. Mali haklar, süreyle veya sayıyla sınırlı olarak devredilir.
            Yayımcı, sözleşme ile kendisine tanınmış olan süre veya sayı tükenmedikçe eser sahibinin veya haleflerinin aynı mali hakları kullanmasını engelleyebilir. Bu süre veya sayı tükenmedikçe eser sahibi ve halefleri, bu hakları kendileri kullanamayacakları gibi başkalarına da devredemezler.
            Yayımcının sözleşmede öngörülen hakları, sözleşmede aksine hüküm yoksa tek bası için geçerlidir. Müteakip basılar için yayımcının, eser sahibinden veya haleflerinden tekrar muvafakat alması gerekir.  
            Nitelikli bir geçerlilik koşulu öngörülmüş. Süre ve sayı sözleşmede yer almalıdır.
            Sözleşme ile yayımcıya müteakip bası yapma imkânı verildiği halde yayımcı bu hakkı kullanmazsa temerrüde düşer. Yayımlatan uygun bir mehil vererek müteakip basılar için yayımcıya tanıdığı mali haklardan dönebilir. Borçlunun temerrüdüne ilişkin özel bir düzenleme yapılmış burada.
            Yayımcının eserde değişiklik yapması yasaklanmış. Bu eser sahibine ait olan manevi bir haktır.
            Satış bedelini tayin etme yayıncıya tanınmış bir hak. Kural olarak eser sahibi buna karışamaz. Ancak satışı güçleştirecek fahiş bir ücret tayin edilmişse eser sahibi buna müdahale edebilir.   
            Yeni kanun eskisinde olmayan bir hüküm getirmiş. Buna göre yayımcı, müteakip basılar içi eser sahibinin eserde gerekli düzeltmeleri ve iyileştirmeleri yapmasına katlanmak zorundadır. Eserde düzeltme ve iyileştirme yapma hakkı eser sahibine, güncelleştirme yapma hakkı ise haleflerine tanınmıştır. Güncelleştirme, sınırlı bir değişikliktir. Halefler ancak güncelleştirme yapabilir. Örneğin madde numarasını, kanun adını değiştirebilirler. Eserde değişiklik ve iyileştirme yapma, yalnızca eser sahibine tanınan manevi bir haktır.
            Yayımcı, eser sahibine bu imkânı tanımdan yeni bir bası yapamaz.
            BK md. 501’e göre sipariş üzerine yaratılan eserlerde mali haklar yayımcıya aittir. Çalışanlar ücreti hak eder. Ücret sözleşmeye göre, sözleşmede hüküm yoksa bu iş için verilecek ücrete göre belirlenir Eski kanunda da bu hüküm mevcuttu.
Eser sahibinin (Yayımlatanın) hakları:  İlk hakkı bedel talep hakkı (BK md. 496): Yayın sözleşmesi kural olarak bedel karşılığı akdedilen bir sözleşme. Ancak bedelsiz olarak da yapılabilir. Yasa bedeli sözleşmenin zorunlu bir unsuru olarak görmemiştir.
            Sözleşme ile bedel tayin edilmiş ya da bedelin tayinine ilişkin ölçüler koyulmuş olabilir. Genellikle baskı sayısı*belirli bir oran belirleniyor ölçü olarak.
            Bedel ödenmesi öngörülmüş ama herhangi bir ölçü öngörülmemiş. Bu durumda uyuşmazlık mahkemede çözülür. Telif bedeli bu, eser sahibinin mali hakkının karşılığı olarak ödenen bedel. Fikri hak, telif hakkından ibaret değildir. Telif hakkı, eserle ilgili mali hakkın bir başkasına devri durumunda ödenmesi gereken bedeldir.
            BK md. 506’da öngörülen bedel telif bedelidir.
            İkinci hak, bedelsiz nüsha talep hakkı (ayrı bası hakkı). Aksi kararlaştırılmadıkça yayımcı yayımlatana teamül uyarınca öngörülen sayıda (genellikle 50 adet) bedelsiz nüsha vermekle yükümlüdür. 
            Eser sahibi (yayımlatan), yayımcıyı hasardan sorumlu tutma hakkına da sahiptir. Yayımlanmak üzere yayımcıya verilen eserin beklenmedik bir hal nedeniyle yok olması, hasara uğraması söz konusu. Teslimden itibaren öngörülemeyen nedenlerle eser yok olursa, eser sahibinin bedel isteyebileceği düzenlenmiş. Hasara yayımcı katlanır, eserin telif bedelini eser sahibine öder.
            Yayımcının sorumlu tutulabilmesi için; sözleşme kurulmuş, eser teslim edilmiş olmalı. Ayrıca yayınlatanda eserin başka bir nüshası olamamalı. Hasar, eser sahibinde eserin başka nüshasının bulunmaması durumunda söz konusu olur. Eser sahibinde başka örnek varsa bunu yayımcıya vermelidir.
Özet: Yeni kanunda en önemli değişiklik yazılı geçerlilik koşulunun öngörülmesi. Sadece ilim ve edebiyat eseri denmemiş, fikir ve sanat eseri denmiş. Böylece hükmün kapsamı genişletilmiş. Eser sahibinin yeni basılarda değişiklik yapma hakkının olduğu, haleflerinin ise sadece güncelleme yapma hakkı olduğu düzenlenmiş.

ESER

Eser, sahibinin hususiyetini taşıyan ve yasada öngörülen dört eser grubundan birine giren fikir ürünleridir. Fikri hakkın, 5846’nın, yayım sözleşmesinin devreye girebilmesi için elde eser dediğimiz bir ürün olmalıdır. İlk adım eserin söz konusu olması. İkinci adım eser sahibinin tespiti.
            Bir fikri çabanın eser sayılabilmesi için iki unsura ihtiyaç var. Bunlar:
            1) Sübjektif unsur: Yaratanla ilgili olan, kişiye özgü olan unsur.  Bu unsur yasada “sahibinin hususiyetini taşıma” olarak ifade edilmiştir. O fikri, zihinsel çaba o kişiye ait olmalı, onun damgasını taşımalıdır. Bu unsur yeniliği ifade eder. Fikri haklar yeniliği korur. Bu unsur sınai haklardaki yenilik ve ayırt ediciliği, buluşlardaki yeni ve tekniğin bilinen durumunu aşmayı, entegre ve ıslahçı haklarındaki orijinalliği ifade eder. Orijinal ürün, sahibinin hususiyetini taşıyan üründür. Bu unsur bizi korsandan, intihalden, tekrardan, taklitten ayırt eder. Tüm fikri mülkiyet hukukunda amaç, yeniliği, ayırt edici gücün korunmasıdır.                                                                                                                        Bu özellik ancak insan için vardır. Bu nedenle fikri mülkiyet hukukunda yaratıcı güç insandır. Tüzel kişiler eser yaratamazlar. Yaratılmış eserlerle ilgili haklara sahip olabilirler, bunların arkasında daima bir gerçek kişi vardır.                                                                                                                    Eser yaratımı maddi bir vakadır, hukuki işlem değildir. Bu nedenle kişinin ayırt etme gücüne sahip olması gerekmez. Akıl hastası kişinin yaratımı da eserdir.                                                              Yararlanma ile yaratımı ayırt etmek gerekir. Yararlanma, sınırları içinde kalırsa meşrudur, hukuka uygundur. Bu nedenle bir eserin yaratılmasında başka eserlerden yararlanma ve esinlenme meşrudur. Aslında bu bilimsel çalımlarda zorunludur. Bilimsel çalışma, mevcudun üstüne koyulan yeni bir tuğladır. Burada önemli olan iktibasın sınırıdır. İktibas meşrudur, bir hukuka uygunluk nedenidir. 5846 md. 53’de de iktibasın serbest olduğu ifade edilmiştir. Sınırı aşan alıntı, iktibas ise gayrimeşrudur. Bu nedenle 2. madde ile 35. maddeyi birlikte değerlendirmek gerekir. Sınırı aşıyorsanız siz eser sahibi olarak hususiyetinizi ortaya koyamamış oluyorsunuz. Başkasının hususiyetini ortaya koymuş oluyorsunuz. Bu nedenle 35. maddede iktibas için sıkı koşullar öngörülmüştür.                                                                                                                         İktibas, 1) açıklık yani yararlanılan eserin açık kimliğinin ortaya konulması                                      2) maksadın haklı gösterdiği sınırların aşılmaması ilkeleri gerçekleştiğinde meşrudur. “Asıl esere duyulan ihtiyacı ortadan kaldıran iktibaslar gayrimeşrudur.” deniyor bazı Yargıtay kararlarında. Bu durumda sahibinin hususiyetini taşıma unsuru gerçekleşmemiş oluyor.                                    Eseriniz, fikri çabanız orijinal olmalı, diğerlerinden farklı olmalı.                                                   Bilinen gerçekler, anonim olan fikir ve sanat eserleri herkese aittir. Bunların kişiler tarafından mal edinilmesi gayrimeşrudur. Bu eserlerde sahibinin hususiyetini taşıma unsuru yoktur.              Orijinal olmayan, herkes tarafından bilinen cümleler, sloganlar sahibinin hususiyetini taşımaz.         Eserin sahibinin hususiyetini taşıması için alenileşmesi gerekmez. Fikri haklarda yaratım ilkesi vardır, eser yaratıldığı anda fikri hak doğar. Sınai haklarda bu yeterli değildir tescil gerekir.                 Yayımlanmamış, alenileşmemiş olsa dahi eser söz konusudur. Yaratıldığı anda eser sahipliği söz konusu olur.                                                                                                                      Sahibinin hususiyetini taşıma ile nakilleri birbirinden ayırt etmek gerekir. Kişi kendi fikri çabasını kullanarak değil belirli teknikleri kullanarak tespitler yapıyorsa sahibinin hususiyetini taşıyan bir fikri çaba yoktur. Örneğin; ormanda kuş seslerinin kaydedilmesi. Bu bir tespittir bir eser değildir. Burada eser niteliği olmadığı halde genel hükümlere göre (haksız rekabet hükümlerine göre) koruma sağlanır.
            Eserlerin ad ve alametleri de fikri çaba ürünü değildir, bunlar işarettir. Bir tespitten ibarettir. Sahibinin hususiyetini taşıyan üründen söz edebilmek için fikri çaba sonucu ortaya çıkan bir eserin olması gerekir. Burada da insan aklının kullanılması sonucu ortaya çıkan bir ürün var, ama eser niteliğinde olmadığı için haksız rekabet hükümlerine göre korunur (md. 83). İşaret, resim ve ses için md. 84’te haksız rekabet hükümlerine göre koruma öngörülmüş. Burada kişinin tacir olması aranmıyor.
            2) Objektif unsur: Yasada öngörülen eser gruplarına girme. Dört eser grubundan birine giren fikri ürünler eserdir. Dört grubun koşulları ve sonuçları birbirinden farklıdır.                            Sübjektif unsurun varlığı yeterli değil. Fikri yaratımımız bu dört gruptan birine girmiyorsa genel hükümlere göre korunuz.
a. İlim ve Edebiyat Eserleri (md. 2): “Herhangi bir şekilde dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması koşuluyla bunların hazırlık tasarımları,
Her nevi rakılar, yazılı koreografi eserleri, Pandomimalar ve buna benzer sözsüz sahne eserleri
Bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit  mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri.”
Sanatsal niteliği bulunanlar güzel sanat eseri, bulunmayanlar ilim ve edebiyat eseri. Eser, güzel sanat eseri ise eserde bir değişiklik yapıldığında eser sahibi bunun kaldırılmasını (eserin eski hale getirilmesini), eserden adının silinmesini isteyebilir.
İlim ve edebiyat eseri sayılması için mutlaka yazı ile ifade edilebilme gerekmez. Dil veya yazı ile ifade edilebilen eserlerden söz ediyor kanun.        
b. Musiki Eserleri (md. 3): Musiki eserleri, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir. Burada söz edilen besteler; söylenenler, yorumlar değil. Yorum, bağlantılı haklardır.
Müzik eserlerinin icrasına, tüketiciye(!) ulaşıncaya kadar 3 aşama söz konusu:
1. Söz aşaması.                  Burada ilim ve edebiyat eseri söz konusu.
2. İlim ve edebiyat eserinin beste haline getirilmesi.         Müzik eseri söz konusu.
3. Bestenin icra edilmesi.         Müzik eseri söz konusu.
Sözsüz bestelerde birinci aşama yoktur, notalar vardır.
Müzik eserinin icra edilme zorunluluğu yoktur, İcra edildiğinde karşımıza hak sahibi olarak icracı sanatçı çıkar. İcracı sanatçı müzik eseri sahibi değil, bağlantılı hak sahibidir. Bu nedenle eser sahibine tanınan hakların bir kısmını kullanabilir.
c. Güzel Sanat Eserleri (md. 4): “Güzel sanat eserleri, estetik değere sahip olan;
             1. Yağlı ve suluboya tablolar; her türlü resimler, desenler, pasteller, gravürler, güzel yazılar ve tezhipler, kazıma, oyma, kakma veya benzeri usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen eserler, kaligrafi, serigrafi,
             2. Heykeller, kabartmalar ve oymalar,
             3. Mimarlık eserleri,
             4. El işleri ve küçük sanat eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri ile tekstil, moda tasarımları,
             5. Fotoğrafik eserler ve slaytlar,
             6. Grafik eserler,
             7. Karikatür eserleri,
             8. Her türlü tiplemelerdir.”
Burada ana koşul         estetik değere sahip olma
            yan koşul         4. maddede sayılan gruplara girmedir.
Başvuru yollarında, uygulanacak yaptırımlarda farklılıklar mevcut.
Güzel sanat eserlerinde eser sahibi yapının, ürünün kendisi üzerinde hak sahibidir.
Estetik değere, her somut olayda değerlendirme yapılarak belirlenir. Tereddüt halinde bu alanda uzman olan kişilerin görüşlerine başvurulur.
Yasada 8 bent halinde estetik niteliğe sahip güzel sanat eserleri sayılmıştır. Bunlardan bazılarını inceleyelim:
Mimarlık eserleri         Estetik değere sahip ise güzel sanat eseri, aksi halde ilim ve edebiyat eseridir.
            Proje ile mimarlık eseri birbirinden ayrılmalı. Mimari eser bir yapıdır, burada mimari eser üzerinde hak sahipliği söz konusu. Projenin uygulandığı bir yapı mevcut. Bu durumda proje müellifi proje üzerinde, mimari eser sahibi yapı üzerinde hak sahibidir. Projede değişiklik proje müellifinin hakkını ihlal eder, projede değişiklik yapılmaksızın eserde değişiklik yapılması müellifin hakkını ihlal etmez. Bu güzel sanat eseri ise projede değişiklik yapılsın veya yapılmasın yapıda izinsiz olarak yapılan her değişiklik eser sahibinin hakkını ihlal eder.(burada biraz karışıklık olmuş olabilir. Kendi notunuza bakınız!!!)
            Burada ana koşul estetik değer, yan koşul yapı.
Fotoğraf eserleri         Üçlü bir ayrım yapabiliriz:
1. İlim ve edebiyat eseri olan fotoğraf eserleri (md.2 b. 3). Estetik değere sahip olmaması koşuluyla teknik ve ilmi fotoğraf eserleri bu gruba girer.
2. Güzel sanat eseri olan fotoğraf eserleri (md. 4 b. 5). Estetik ve sanatsal değere sahip olma koşulu aranır.
3. Eser niteliğinde olmayan fotoğraf eserleri. Örneğin gazetecinin çektiği bir fotoğraf. Bu eser haksız rekabet hükümlerine göre korumadan yararlanır. Burada makinenin marifetine dayanan bir tespit söz konusudur.
Resmedilen kişi ile resmedenin hakkını ayırt ediyoruz. Resmedilenin hakkı kişilik hakkı. 5846 resmedenin haklarını düzenliyor.
            d. Sinema Eserleri (md. 5): “Sinema eserleri, her nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.”
            Alman Medeni Kanunu’nda bunun karşılığı “film eserleri”dir. 5. madde sadece sinemada oynatılan film eserlerini korumuyor, bunun dışındaki eserleri de koruyor.
            Film üzerine tespit edilebilen her türlü ses ve görüntü kayıtları sinema eseridir.
            Eser sahipliği: 1.Tek eser sahipliği
                                   2. Birden fazla eser sahipliği
                                               a. Kanundan doğan
                                               b. Sözleşmeden doğan          
            Sinema eserleri kanundan dolayı birden fazla eser sahipliğinin söz konusu olduğu eserlerdir. 8. maddenin 3. fıkrasına göre sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler.
            Sinema eserlerini, dar anlamda sinema eserleri (sadece sinemada vs. oynatılabilen eserler) ve ilmi, teknik her nevi film (cd, dvd, kaset vs.) üzerine kayıt edilebilen eserler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Dar anlamda sinema eserleri birlikte hak sahipliğine yol açar.
            Sinema eserinde yer alan oyuncuların hakkı bağlantılı hak sahipliğidir. Bunlar esere bağlantılı olarak hak sahibi olan kişilerdir, bağımsız hak sahibi değildirler.
            Bu eser grupları dışında yasa 6. maddesinde işlenme ve derlemelerden söz ediyor. İşlenme, dört eser grubunda yer alan bir eserin bir başka eser grubuna veya eserin aynı gruptaki başka bir esere dönüştürülmesidir. Yani grubu veya eser türünü farklılaştırma söz konusu.
            Romanı dizi haline getiriyorsunuz, şiiri dizi haline getiriyorsunuz. İlim ve edebiyat eseri, film eseri haline getirilmiş oluyor.
            İşlenmeler 6. maddede sınırlı olarak sayılmış. İşleme de eserdir, işleyen de eser sahibidir. İşleme, bağımlı bir eserdir. Her işlemede bir asıl eser, bir de işlenen eser söz konusudur. Romanı sinema eseri haline getirdiniz. Siz işleme eser üzerinde eser sahibi olarak haklarınızı kullanabilirsiniz.
            6. madde kapsamına girmeyenler işleme değil, eser sayılmıyor.
            Çeviri, bir dilde yazılan ilim ve edebiyat eserinin bir başka dile çevrilmesi. Çeviri de işlemedir. Siz çeviri eser üzerinde eser sahibi olarak hak sahibisiniz.

09.04.2013

           

İşleme bağımsız bir eser değildir, bağımlı eserdir. Daima asıl eseri ve eser sahibinin iznini gerektirir. İşleme de bir eserdir. Bağımlı bir eserdir. İşleyen kişi de eser sahibidir
Eserin iki unsuru var. Sübjektif unsur, sahibinin hususiyetini taşıma. Orijinalite olacak, tekrar olmayacak. Bunlar olursa sahibinin hususiyetini değil başkasının hususiyetini tekrar olur. Objektif unsur ise eserin sayılan dört eser grubundan birine girmesi veya işleme olmasıdır.

ESER SAHİBİ

Eser sahibi kimdir? à Yasa bunu 8 vd. maddelerinde düzenlemiştir. Eser sahibi, eseri meydana getiren kişidir, fikrin babasıdır. Kim o fikri mesaiyi göstermiş ve alın terini ortaya koymuşsa, kim benzerinden ayırt edici nitelik ortaya koymuşsa eser sahibi odur. Başkasından nakleden, intihal eden, başkasını tekrar eden eser sahibi değildir ve bundan doğan hakları kullanamaz. O halde korsan yapan kişi, bu eserle ilgili hak sahipliğini ileri süremez. Toplanan kanıtlardan başkasının eserinin varlığı tespit edilirse, eser sahibi olmadığından eser sahipliğinden doğan hakları kullanamayacağını söyleriz.
İşlenmede de aynı kural var. Asıl eser sahibinin hakları saklı kalmak üzere onu işleyen kişi eser sahibidir. Bunda eser sahibi kimdir? à Asıl eser sahibinin hakları saklı kalmak üzere onu işleyen kişidir.
Fikri yaratım daima gerçek kişiyi gerektirir. Eğer fikir ürünü varsa yaratıcı güç daima gerçek kişidir. Bu kural fikri haklar alanında mutlaktır. Ad ve işaret eser değildir. Bu nedenle esere ilişkin ad ve alametler haksız rekabet hükümlerine göre korunur. Bu nedenle kapak dizaynı gibi şeyler eser değildir. Tabloya verilen isim eser değil işarettir. Ad ve alamet gibi işaretlerde haksız rekabet gündeme gelebilir. Bu nedenle eserle eserin ad ve alametlerini birbirinden ayırt ediyoruz.
Korunan eserdir, eser sahipliğidir. Eser ile esere ilişkin ad ve alametler arasındaki farklar nelerdir? Eser 5846’daki düzenlemelerden yararlanan fikri çabadır. 68. madde çok önemlidir. FM mahkemelerinde en çok kullanılan maddedir. Bu özellikli bir maddedir. Bu maddeden yararlanabilmek için ortada eser ve eser sahipliği olmalıdır.
68. maddeye göre eser sahibi, davalıyla sözleşme yapmış olsaydı talep edeceği telif bedelinin üç katını isteyebilir. Çoğu eser sahibi tazminat davasında sadece zararı istiyor. Hâlbuki 68’e göre 3 katını isteyebiliyor. Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü. Rus opera sanatçısının haklarını koruyan X meslek örgütü olarak Alman şirketine devretmiş. Haklarımı sen takip et demiş. DOB Alman şirketini bulup bunları sahnelemek istiyoruz diyor. DOBG nasıl olsa anlaşacağız diye sergilemiş. Şirket sipere yatmış ve sonra ortaya çıkmış, üç kat fazlasıyla isteriz diyor. Anlaşsa telif bedeli 60 iken şimdi her gösterim için 180 olacak. Bundan yararlanmak için eser ve eser sahipliği gerekiyor. Haksız rekabette zarar neyse onu istiyorsunuz. 83 budur.
Güneydoğu Anadolu’da şark çıbanı vardı. Özelliği şudur, bir sivrisinek türü peyda olmuş sene 1940 ve 1946’ya kadar. Nereyi ısırırsa yara oluyor ve kaşıdıkça oyuk oluşuyor. 1946’da devlet büyük bir mücadele başlatıyor ve sivrisineğin bu türünün soyunu kurutuyor. 1956’da şark çıbanı ile ilgili bir roman yazıldı. 1988’e gelince Mardin Kızıltepe'de bir albay teröristler tarafından araç içinde öldürüldü. Karısı çıktı “Şark Çıbanı” diye roman yazdı. Bu romanda da terörü anlatıyor. Şarkta çıban haline gelmiş terörü anlatıyor. Sivrisinek sahibi J (Galiba adı aynı ama konusu farklı olan bir kitap yazılmıştı. İlk kitap bu sivrisinek türüyle ilgiliydi) dava açtı. Hakkımı ihlal etti diyor. Olay bize geldi. Yok dedik, farklı içerikte o romanın adını kullanmış. Esere ait olan ad eser değildir. Burada madde 83 uygulanır yani ad ve alametler haksız rekabet hükümlerine göre korumadan yararlanır. Bu yüzden zararını ispat et diyoruz. Hâlbuki eser olsa 68 diyeceğiz ve farazi sözleşme ile 3 katını vereceğiz.

Eser Sahibinin Sayısı

Şimdi eser sahibi yaratan, işlemelerde işleyen. Eser sahipliği 1) tek eser sahipliği 2) birden fazla eser sahipliği olarak ikiye ayrılır[9, 10. Maddede var]. Tek eserde sorun yok. Birden fazla olunca sorunlar doğuyor. Bunun iki türü vardır. a) paylı eser sahipliği (madde 9), b) elbirliği halinde eser sahipliği (madde 10). Birincisinde birden fazla eser sahipliği var ve her bir eser sahibinin yaratımı ve payı bellidir. Yani yarattığı kısım bellidir ve o kısmın eserden ayrılması mümkündür. Kısımlara ayrılması mümkünse yaratan o kısmın sahibi sayılır. Üç yazar bir araya gelip bir kitap yazıyor. Burada elbirliği eser sahipliği mi paylı eser sahipliği mi söz konusu nasıl belirlenecek? Ölçümüz kısımlara ayrılmasının mümkün olup olmadığı. Yani fikri çabasının sınırı belliyse olur bu. Açıyorsunuz, borçlar genel hükümleri x ve özel hükümleri y isimli yazar tarafından yayımlanmıştır diyor. Dava olunca dur diyor, bizim aramızda anlaşma var. Bu takdirde paylı eser sahipliği var. Burada şu sorun olur, gel yeni basısını yapalım. Yok, yapmayacağız diyor. Öldü mirasçılarına diyoruz. Yeni basısını yapalım diyorsunuz. Aksi kararlaştırılmış olmadıkça eseri vücuda getirenlerden her biri eserin değiştirilmesini veya çoğaltılıp yayınlanmasını talep edilebilir. Diğeri haklı bir sebep olmazsa karşı çıkarsan ne olur? à Mahkemeye gidilir. Bu durumda mahkeme diğer tarafın iradesinin yerine geçmek üzere kara verir. Bunu genellikle mirasta görüyoruz. Mirasçılar yüksek para istiyor vs.
10. madde, birden fazla kişi tarafından meydana getirilen eser, ayrılmaz bir bütün teşkil ediyorsa eser sahipliği el birliği ile hepsine aittir diyor. Burada adi şirkete ilişkin hükümler uygulanır diyor. Ama adi şirkettir demiyor, o hükümlerden yararlanılır. Burada da yine haklı sebep olmaksızın eser sahiplerinden biri katılmazsa yine mahkemeye başvurulur diyor.
Kitapta her cümlede emeğimiz var. Kısımlara ayırmak mümkün değil. İsviçre’de bir yazar öldüğünde veya hayattayken diğer bir yazar ona bir şey eklemek istediğinde onunla anlaşır ve seninkini yenileyim der. Von Tuhr / Peter gibi. Böylece ortak eserler gündeme geliyor. Burada şu sorun var. Mirasçılar izin vermiyor. Yayınevi arıyor sizi. Burada da paylı mülkiyete ilişkin çözüm benimsenmiş. O halde birden fazla eser sahipliği varsa yaratanlardan biri mahkemeye başvurarak diğerlerinin iradesi yerine geçmek üzere izni alabilir. Burada yayınlama yetkisi vermesi ona mal etmesi söz konusu değil, sadece aynı adlar ile yayınlanması söz konusu.
Eser sahiplerinden her birinin birlik menfaatlerine tecavüz edilince tek başına dava açma hakkı vardır. El birliği ile mülkiyette mecburi dava arkadaşlığı vardır. Yani burada bir istisna söz konsu. El birliği söz konusuysa madde 10/2 son cümle tek başına tecavüzün men’i davası açma yetkisi vermiştir.
Birden fazla eser sahipliğinden söz edilmesi için her birinin yaratıcı gücü eserin yaratılmasında etkili olmalıdır. Eğer eserin yaratılmasında bu düzeyde bir çabası yoksa bu kişi eser sahibi değildir. O halde paylı veya el birliği mülkiyette her bir eser sahibinin hususiyetini taşıyan bir çaba getirmesi gerekir. Eserin yaratılmasında yardımcı hizmetlerde, teknik hizmetlerde veya teferruata ilişkin yardımda bulunanlar eser sahibi değildir. Altındağ Belediyesi, Ankara Kalesini güzelleştirme konusunda bir proje yarışması yaptı. Turistik hale getireceğiz dedi. Grup olacak ve projeyi birlikte yapacaksınız dedi. Jüriler şunlar ve en iyiye ödül verecek ve en iyi projeyi de kalede uygulayacağız dendi. Bir grup proje verdi. Ödül aldı, uygulama projesi için anlaşma yapılacak biri geldi benim de hakkım var dedi. Bana ödülden pay ver ayrıca uygulamada benim de rızam aransın dedi. Bunu söyleyen kişinin, eserin yaratılmasında hususiyeti varsa onun da eser sahipliği var diyoruz. Bu kişi ozalit yaptırmış vs. yani ayak işleri yapmış. Bu durumda çaycı da eser sahibiyim derse bu uzağa gider. Bu kim, teknik hizmetlerde bulunmuş ama eser sahipliğine yol açmaz.
O halde yan hizmetler, teknik hizmetler, detaya ilişkin hizmetlerden dolayı eser sahipliği doğmaz. Bu takdirde eser sahibi olunmaz.
Şimdi, eser sahipliği tartışmalı olabilir. Acaba eser sahibinin tartışmalı olduğu hallerde ispat yükü kime düşecektir. Kim eser sahibi olduğunu kanıtlama yükümü altında olacaktır konusu önem taşımaktadır. Benim yarattığımı bir şiir var. Tuttunuz siz zula bir yerde şiir kitabını kendi adınızla yayınladınız. Acaba açılan davada ben o kitabın bana ait olduğunu kanıtlamak zorundayım yoksa o kişi lehine bir karine var mıdır? à Yasa 11 ve 12. maddelerinde eser sahipliği ile ilgili karineler koymuştur. Bunlar adi karinedir ve de ispat yükünü ters çeviren karinelerdir.  Buna göre bir eserde adı görünen kişi karine olarak eser sahibidir. Bana ait olan beste yayınlanmadan başkası aldı yayınlandı. Bir şiiri meydanda okudum ve siz onu yayınladınız. Yayınlanmış olan eser nüshasında veya güzel sanat şeyinde adı yer alan kişi karine olarak eser sahibidir. O halde siz benim eserimi adınızı koyup yayınlayınca siz güçlü durumdasınız. Kitabın düzeltilmesi için asistana verdim ama asistan gitmiş yayınlamış. Ben ispat edeceğim.
Adı belirtilmeyen eserlerde yayınlayan, o belli değilse çoğaltan eserin sahibi sayılır diyor. Mesela kanun kitabının adı yok. Kimseye ait değil. Ama yayınevi Seçkin diyor. Ama ben gidip, ne yaptın benim kanunumu ismimi silip yayınlamışın deyince benim ispat etmem gerekiyor.
Eser sahibi gerçek kişidir. Tüzel kişiler eser sahipliğinden doğan hakları kullanma yetkisine sahip olan işilerdir. O halde tüzel kişi yaratan değildir. Tüzel kişi fikri haklarda eser sahibinden hakları devralan haleflerdir.
Birden fazla eser sahipliği sözleşmeden veya kanundan doğabilir. Kanundan doğan birden fazla eser sahipliğinin tipik örneği sinema eserlerindedir. Yönetmen, senaryo sahibi vs. birlikte eser sahibidir. Bu nedenle film şirketleri yönetmenden, senaryo yazarından ve özgün müzik bestecisinden mali hakları devralır. Plak şirketleri, tüzel kişidir bunlar eser sahibi değildir. Plak şirketi bestekârdan eserin mali haklarını devralır. Plak şirketi müzik eseri olan bestekârdan sonra sanatçıyla anlaşır. Sanatçı bağlantılı hak sahibidir. Bu nedenle bir plak şirketi bestekârdan mali hakları devralıp, bir sanatçıya yorumlattıktan sonra ihlal gerçekleşirse ne olur? à Bir eser sahibinin, iki bağlantılı sanatçının, üç plak şirketinin mali hakları ihlal edilmiş olur.

Eser Sahipliğinden Doğan Haklar

Burada ilginç bir hak ayrımı vardır. Burada iki hak söz konusudur. Mali hak ve manevi hak. Bu ayrım fikri haklar alanına özgüdür ve lisans seviyesinde hak ayrımı konusundaki ayrımdan bir fakrı yoktur. Eşya hukukunda ayni hak, şahsi hak dediniz. Mutlak haklar, nisbi haklar dediniz. Şahıs varlığı, malvarlığı hakları dediniz. Bu ayrımı herkese karşı ileri sürülüp sürülememesine, hangi varlık üzerinde hak sahipliği olduğuna göre yaptınız. Bu yasa da iki hak grubu öngörmüştür. Bu iki grup birbirinden derin çizgilerle ayrılmıştır. Mali hak, manevi hak ayrımını; maddi zarar ve manevi zararla karıştırmayın. Manevi hak, manevi zarar değildir. Burada hakkın türü konusunda yapılan bir ayrım vardır, hakkın ihlalinin sonucu bakımından yapılan bir ayrım söz konusu değildir. Nasıl ki mal varlığı ve şahıs varlığı haklarının ihlalinde sonuçlar farklıysa mali ve manevi hak ihlalinde de sonuçlar farklıdır. Bu hakların ihlali halinde doğan zarar maddi veya manevi zarar olabilir. Mal varlığı hakları ihlal edilince de böyledir. Mesela düğün kasetlerini aldı parçaladılar. Kasetin maddi değeri vardı. 50.000 TL. Bunun yanında yıkıldınız bir daha mı düğün yapalım dedi, manevi zarar da söz konusu.
Haksız eylemin yöneldiği varlık ile bunun sonucunu karıştırmayın. Yani şahıs varlığı haklarının ihlali eşittir manevi zarar yanlıştır. Örneğin hastaneye gittik maddi zarar meydana geldi.
İşte bu ayrım bilinmediği için 5846 sayılı yasanın yasa koyucu büyük bir hata yaptı. Manevi hakkın ihlali manevi zarara yol açar dedi. Manevi hakkın ihlalinde de maddi zarar söz konusu olabilir. Bu yanlışlık, ayrımın bilinmemesinden kaynaklanmıştır. Uygulamada artık uzmanlaştığınız için bu hatayı yapmayacaksınız. Uygulamada halen manevi hak, ihlali halindende manevi zarar yol açan hak olarak algılamaktadır.
Ayrım nedir? à Mali hak, eser sahipliğinin eseri ile olan ekonomik olarak bağlantısıdır. Almanlar buna ververtungs rechts diyor. Eseri değerlendirme hakkı. Mali hak, eser sahibinin eserle olan ekonomik, mali parasal haklarıdır. Onu değerlendirme hakkıdır. Eseri ekonomik olarak değerlendirme hakkıdır. Eserle olan mali bağlarıdır. Manevi hak ise eserle olan manevi bağlarıdır. Parasal nitelik taşımayan bağlarıdır. Şimdi bu ayrımdan şu sonuçlar doğar:
1)      Eser sahipliğinden doğan mali haklar başkasına devredilebilir. Manevi haklar başkasına devredilemez. Manevi hak eser sahibinin şahsına bağlı haktır. Esere eser sahibinin damgasını vuran niteliklerdir. O damga kalkınca eser dejenere olur. Bu nedenle manevi haklar başkasına devredilemez.
2)      Mali haklar miras yoluyla intikal eder. Manevi haklar miras yoluyla terekeye dâhil parasal değerleri oluşturmazlar. O halde manevi haklar terekede değer olarak yer almazlar. O halde eser sahibinin ölümünde mali hakları terekeye dâhildir. Ama manevi hak olan eserde değişiklik yapma hakkı eser sahibine aittir. Eserde değişiklik yapma yetkisi ne kadar eder diyemezsiniz. Manevi haklar terekeye giren haklar değildir.
3)      Yine nitelikten doğan bir sonuç. Mali haklar rehnedilebilir, haczedilebilir. Ama manevi haklar rehin ve haciz konusu olamaz çünkü parayla ölçülemez.
4)      Koruma süreleri mali haklar için öngörülmüştür. Manevi haklarda koruma süresi yoktur. Goethe’nin eserini çoğaltabilirsiniz ama bunun bir paragrafını çıkararak piyasaya süremezsiniz.

16.04.2013


Eser sahibini gördük, birden fazla eser sahipliğini gördük, eser sahipliğinden doğan hakları gördük. Bir hak türü ayrımı olduğunu söyledik. Mali ve manevi haklardan kasıt, fikir ve sanat eserleri kanunu anlamında eser sahipliğinden doğan hak ayrımıdır. Bu nedenle mali haklar ihlal edilince maddi zarar, manevi hak ihlal edilince manevi zarara yol açar hak şeklindeki bir anlayış doğru değildir.
Mali haklar, eser sahibinin eserle olan mali ve ekonomik ilişkilerine dayanan haklardır. Parayla ölçülebilen haklardır. Manevi haklar ise eser sahibinin eserle ilişkili olan ekonomik nitelik taşımayan haklarıdır dedik. Bunun bir sonucu olarak mali haklar ve manevi hakların sonuçları bakımından dört farkını ifade ettik.

Mali Haklar

1)     İşleme hakkı: Eserin işlenmesi bir mali haktır. İşleyen de eser sahibidir. Eser sahibi, eserin işlenmesine rıza gösterip göstermeme, bunun kapsamını belirleme hakkına sahiptir. Türkçeye çevrilen bir Almanca eserin başka dile çevrilme hakkı orijinal eserin sahibine aittir.
2)     Çoğaltma hakkı: Bir eserin aslının veya kopyalarının herhangi bir teknik kullanmak suretiyle çoğaltılmasıdır. Eserin orijinali veya aslında çoğaltma yapılabilir. Kullanılan teknik önemli değildir. Manuel olarak çoğaltılması da çoğaltma hakkının ihlalidir. Fotokopi böyledir. İlla araç ile çoğaltma gerekmiyor. Çoğaltma bütün eser türleri için söz konusu olur. Sadece ilim ve edebiyat için değil güzel sanat eserleri içinde bu mümkündür, bir heykelin resmedilmesi gibi. Yani işlemek suretiyle çoğaltma hakkının ihlali olabilir. Müzik eserleri için olabilir. Ve günümüzde en çok kullanılan teknik bilgisayar programlarının çoğaltılmasıdır
3)     Yayma (dağıtma) hakkı: Eserin aslı veya çoğaltılmış nüshalarının, kiralama veya satışa çıkarma gibi yollarla dağıtılmasıdır. Siz çoğaltma hakkını başkasına devredebilirsiniz. Ama bunu yayarsa ayrıca bu hakkı ihlal etmiş olacaktır.
4)     Temsil hakkı: Ses, işaret, resim nakline yarayan eserin araçlarla umumi mahallerde okunması, çalınması, oynanması gösterime sunulması temsil hakkıdır. O halde umumi mahal koşulu vardır. Ayrıca bu tekniklerin kullanılması gerekiyor. Bunlarla sınırlı değildir. Çünkü gibi sözcüğünü kullanıyor. Mesela el ilanı yapıştırma gibi teknikler de olabilir. O halde burada kullanılan teknik ses işaret ve resim nakline yarayan her hangi bir teknik. Reprodüksiyon aleti, megafonla okuma, bir şiirin okunması, bir filmin gösterime sunulması, bir tiyatro eserinin, sahnelenmesi de buraya girer.
5)     İşaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı : Temsil hakkına umuma belirli bir teknikle gösterim girmektedir. Kahvehanede gösterim temsildir. Buna karşılık televizyonda gösterim buraya girer. Yasanın 23. maddesini takiben 25’te hükme bağlanmıştır.  O halde 24 ile 25’i ayırt edeceğiz. 24 temsil hakkı iken, 25 kitle iletişim aracı ile umuma iletim hakkı olacaktır. Neler olacak? à Maddede yazıyor.

6)      Güzel sanat eserlerinde pay isteme hakkı

Manevi Haklar

1)     Umuma arz yetkisi: Eserini ne zaman, nerede kamuya sunacağına karar verme yetkisi eser sahibine tanınmıştır. Bir eserin umuma arzı yani kamuoyuyla paylaşma hakkı bu yetki içerisinde düzenlenmiş bir haktır. Madde 14 bunu ön görmektedir. O halde eserin kamuoyuyla paylaşıma yetkisi eser sahibine aittir. Bir filmin gösterime sunumunun mevsimini en iyi tayin eden eser sahibidir. Resim sergisinin ne zaman umuma arz edileceğini tayin eden kişi ressamın kendisidir.  Umuma arz yetkisi yayma hakkıyla iç içe girmiş olan bir haktır, yayma hakkından ayırt edilemeyen bir haktır. Yani yayma hakkı temin eden eser sahibinin bu eserin umuma arz edileceğini bildiği kabul olunur. Çünkü yayma kamuyla paylaşmadır, yayma hakkının içeriğinde umuma arz yetkisi de vardır. Ayrıca bu yetkinin tanınmasına gerek yoktur. Yayma hakkı tanınca umuma arz yetkisini de elde edilir. Eser sahibi bu yetkiyi bir başkasına bırakabilir. Bu takdirde bu yetkiyi elde eden kişinin umuma arzı, eser sahibinin şeref ve haysiyetini zedelemeyecek şekilde, ortamda kullanma mecburiyeti vardır. O halde umuma arz yetkisi eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek şekilde kullanılmamalıdır.
2)     Adın belirtilmesi salahiyeti: Buradaki addan kasıt eserin adı değildir. Eser sahibinin adıdır. Eserin adı bir manevi hak teşkil etmez. Eserin adı koşulları varsa haksız rekabet teşkil edebilir. Eser sahibi, eserini gerçek adıyla mı yoksa takma adıyla mı piyasaya süreceğine kendisi karar verir. Eserin nasıl karşılanacağından emin olmayan eser sahibi takma ad ile eserini sunabilir. O halde takma ad ile sunum hakkı da eser sahibine tanınmıştır. Yani ister gerçek adını ister takma adını belirtebilir.
Bir eser değiştirilmeden piyasa sürülmüş ise manevi haklardan adın belirtilmesi hakkının ihlali vardır, ayrıca mali haklardan yayma hakkı ihlal etmiştir. Eğer bir de değişiklik yapılmışa, bu ikisine ek olarak değişiklik yapma hakkı da ihlal edilmiş olur. Güzel sanat eserlerinde yapının uygun bir yerinde adın gösterilmesini isteme hakkı vardır. O halde eser sahibi adını eserin uygun bir yerinde belirtebilir. Yazıyla ifade ediliyorsa eserin üstüne yazılır. Tablolarda, takma ad veya adı yazılır. Yapılarda ise eser sahibinin adı yapının uygun bir yerinde belirtilir. Bunu isteme hakkı manevi bir haktır. Yani sonradan yok edilmesi vs. eser sahibinin manevi hakkının ihlalidir. Dil ile ifade olunan eserlerde eser sahibinin adı okunmak, anons edilmek suretiyle belirtilir. O halde meydanda okunan şiirin kime ait odluğu anons edilir. Eğer ad belirtilmezse adın belirtilmesi salahiyeti ihlal edilmiş olur. İktibaslarda bu önem taşır. Yani adının ve eserin kimliğinin açıkça belli olacak şekilde ortaya konması gerekir. Aksine tutum iktibas hakkının ihlalidir. O halde iktibasta şekil ve içerik koşulları vardır. Yani şekle ilişkin ve esasa ilişkin koşulları vardır. Şekle ilişkin olarak; iktibas eserin adı ve eser sahibinin adı açıkça belirtilmelidir, esasa ilişkin olarak sınırların aşılmaması gerekmektedir.
3)     Eserde değişiklik yapılması hakkı: Eser orijinalliğini korumalıdır. Yasa bu nedenle sıkı bir koşul öngörmüştür. Çünkü eser sahibinin hususiyetini taşımalıdır. Madde 16’da belirtilmiştir. Bundan feragat edilemez. Feragat olursa eser eser olmaktan çıkar ve kimin eseri olduğunu tespit mümkün olmaz.  3. fıkrayı okuduk. Eserde değişiklik ancak yan noktalarda olabilir. Onun dışındaki değişiklik yapma yetkisi sözleşme ile bile verilemez diyor. Düşünce sahibini tespit edilmesi mümkün olmalıdır yoksa eser olmaz. Ayrıca başkasının adıyla yayınlama rızası hukuka aykırıdır ve geçersizdir. A) şeref ve haysiyeti ihlal edecek değişiklik yapılamaz, b) eserin özünü, mahiyetini, niteliğini bozamaz. Yayım sözleşmesinde gördük bunu. Eser sahibi eseri değiştirebilir halefleri ise güncelleme yapabilir diyoruz. Yani siz yeni maddeleri düzenleyebilirsiniz, çünkü bu özünü değiştirmez ama borçlu temerrüdünü sen yaz denemez çünkü bu özünü değiştirir. Eserde değişlik çoğu zaman iktibasın sınırlarını aşma şeklinde karşımıza çıkar. Bir değişikliğe uğramaksızın, fikir ürünü olmaksızın yapılan değişiklik, asıl eserin tekrarı veya intihaldir. Yani değişiklik öze ilişkin olmalıdır. Kelimelerin ve cümlelerin yeri değiştirmek suretiyle çoğaltılınca, eserim değiştirilmiş ve çoğaltılmıştır diyor. Buradaki çıkış noktası şu olmalıdır. Yapılan değişiklik midir yoksa intihal midir? Yapılan değişiklik değil intihaldir, korsandır denilebilir. Yani teknik inceleme ile öz aynı ama detaylar farklıysa, eserde değişikliği ayırt etmek gerekir. Eserde değişiklik eser sahibinin rızasına bağlıdır.
4)     Eser sahibinin zilyet ve maliklerine karşı hakkı: Yani eser sahibinin eşya malikine karşı hakları. Eser sahibinin eseri ziyaret hakkı da denmektedir. O halde eser sahibi eserin biçimlendiği eşyanın malikinden orijinal eserin kendisine bir müddet incelemek üzere verilmesini isteyebilir. Bunun sebebi eser sahibinin yarattığı eserden esinlenerek yeni eser yaratmasını teşvik etmektir. Orijinalleri dağıtılmış. Halk Bankası’nda vs. Eser sahibi ressam, güzel sanat eseri sahibi heykeltıraş bir giriş iznine tabi tutulmuş. Malik güvenlik önlemi aldırmış vs. Bu mekândaki güzel sanat eseri olan yapı var. Eser sahibi bunu ziyaret etmek istiyor. Burada bir tarafta eşya malikinin mülkiyet hakkı öteki taraftan eser sahibinin yeni eser yaratmak konusundaki hakkı çatışmaktadır. Bu 5846 sayılı kanun md. 17’de belirtilmiştir. Yasa geçici bir süre için eserin kendisine verilmesini talep hakkı vardır diyor. Bu malikin mülkiyetine getirilmiş tahkiktir. Bu güzel bir tez konusu olabilir. [Eser sahibinin esere ulaşma hakkı, ziyaret hakkı] Ressam Sakıp Sabancı Müzesi’nde tüm tabloları sergilemek istiyor. Sattığı kişilerden alacak. Bunları bir müzede sergilemek istiyor. Bu takdirde her türlü önlemi almak için geçici bir süreyle mülkiyetini sınırlıyor. Bu madde esere ulaşma, ziyaret etme ve sergilerde kullanma hakkı veriyor.
5)     Eser sahibinin eserin bozulması ve yok edilmesini, esere zarar verilmesini önleme hakkı:  1995’te 17. maddeye eklenen yeni bir hükümdür. à Eserin üzerinde cisimlendiği eşyanın maliki, eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak eseri yok edemez, bozamaz ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.
Eşyanın malikinin eseri kullanma mecburiyeti yoktur. Örneğin heykel siparişi verdiniz. Bunu kullanmayabilirsiniz. Ama onu yok edemezsiniz. Bu anlamda bir kabartma yapan kişi, bu güzel sanat eseri bozulur, yok edilirse bu madde gereğince manevi hakların ihlalini ileri sürebilir. Buna ilişkin örnekler vardır. Yasa koyucu bu hükümle birer kültür mirası olan eserlerin muhafaza edilmesini istemiştir. Eşya maliki eseri yok edemez, eseri bozamaz. Eserin yok edilmesi varlığının ortadan kaldırılmasıdır. Buna karşılık bozmada eserin aslı duruyor ama eser tanınmaz hale getiriliyor. Yok edilmiyor ama bozuluyor. 1964’lü yıllarda, sendikaların önem kazanması üzerine Türk-İş güçlü bir teşekkül haline geliyor. Kızılay’da Türk-İş binası yapıldı. Ve buraya büyük bir duvara işçi haklarını temsil eden bir kabartma kararlaştırıldı. Bunu sanatçı yaptı. Bronz üzerine bir kabartma. Zaman içinde Türk-İş değişiklik yapmak istiyor, restorasyon gerekiyor. Ve boya badana sırasında bütün o bronzlar duvar boyasıyla boyanıyor. Eser sahibi benim eserim bozuldu dedi. Haklıydı. Eser bozulmuş çünkü. Bir başka örnekte, AOÇ’nde Atatürk’ün evinin yanında, merdivenlerden çıkınca heykelin yanında kabartma var. Zaman içinde oksitlenme sonucu paslanmış. Hatta bazı parçaları satılmış. Bir kısmı ise ulu ağaç haline gelmiş, fidanlar kapatmış. Eser sahibi dava açıyor, korumadılar çalındı, oksitlendi ayrıca ağaçların arasında kayboldu ve bozuldu diyor. Eski hale getirilsin diyor. Neye dayanıyor? à Eserde değişiklik yok. Burada doğa koşulları sebebiyle eser bozulmuş. Kısaca bozma hakkı korunmasını isteme hakkını da içerir. Bu ucube mevzuu da bu şeye hukuka aykırı olmuştur.
Yapıyla bütünleşikse ne olacak? à Ortaya çıkan zaruretler, ihtiyaçlar eserin yok edilmesin gerektirebilir. Bir binanın dışında kabartma var. Heykel var. O eser binayla birlikte yıkılabilir. Ama bağımsız bir kimliğe sahip olan eserse onun bozulmaması gerekiyor. Burada sadece eser sahibi ve eşya malikinin menfaati değil kamunun menfaati de göz önüne alınmıştır.

Eser Sahipliğinden Doğan Haklara Getirilen Tahditler

Buna hukuka uygunluk sebepleri de diyebilirsiniz. FM hukuku alanında hak sahipliğine getirilen sınırlandırmalar var. Sınai haklarda zorunlu lisans var. Bu hak sahipliğine getirilen sınırlamadır. Koşullar varsa sınai hakkı üreten kişinin, karşılığı ile başkasına hakkın devri var dedik. Patent ve tasarımdaki zorunlu lisansı gördük. Kamu yararı ve kamu düzeni için bir buluşun ilgili kuruma verilmesi hakkını söyledik. Kamu yararı ve kamu düzeni yani. Bu mantık fikri haklarda da vardır. Burada üç kısıtlama var:
1)     Kamu düzenine dayanan tahditler : 30. maddede düzenlenmiştir. Burada yargı organları tarafından bir eserin, eser sahibinin rızası dışında çoğaltılması söz konusudur. Yayın yoluyla işlenen suçlarda, hazırlık soruşturması aşamasında veya yargılamaya karar verilince, suç teşkil ettiği iddia edilen yayının savcılık tarafından çoğaltılması mümkündür. Savcı 50 sanık olunca 50 avukat varsa bunlar için çoğaltacaksınız. Suç teşkil eden yayını aldınız. Bize suç teşkil eden yayından örnek ver deyince izin mi isteyecek eser sahibinden. Hayır. İşte burada kamu düzeni hukuka uygunluk sebebidir. O halde hazırlık soruşturması, yargılama aşamalarında eserin izinsiz çoğaltılması mümkün olabilir. Suç teşkil eden bir durum olunca, (küçükleri muzur neşriyattan koruma kanunu var) mesela küçüğe zarar verici film tespit ettiniz bakalım ne diye çoğaltıyorsunuz. Çoğaltma nedir mali haktır. Ama eser sahibinin rızası olmadan çoğaltma bu durumda meşrudur.
a.     Yasalar ve içtihatlar (md.31): Kamu düzeni değil kamu yararı söz konusu. Kamu düzeninde bir yargılama var. Kamu yararında kamusal menfaat var. Yani kamu yararı eser sahibinin mali haklarının kullanımını gerektiriyor. Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz denilen bir düzende kanunlar ve içtihatlar kişiden yasaklanamaz. O halde bunlar herkesin kullanımına açıktır. O halde bunları oluşturanlar eser sahibiyim diyerek bunların kullanımı yasaklanamaz. Bunlar kamunun malıdır. O halde Yargıtayın tüm içtihatları böyledir. Yani kimsenin tekelinde değildir. Madde 31 bunu ifade etmektedir. Yasalar ve içtihatların kendisi kimsenin tekelinde değildir. Ama bunlara ilişkin yorumlar fikir ürünüdür ve eser sahipliği söz konusudur. İçtihadı ele alıyorsunuz. Bu durumda artık sizin malınız. Ama o eserde tırnak içindeki içtihadı siz de kullanınca içtihat benimdir diyemezsiniz. Yorum fikirdir, eserdir. Yasa sadece kanun değil, tüzük, genelge tebliğ hepsini kapsar. Yani mevzuat diyor yasa.
b.    Nutuklar: Belirli yerlerdeki söylevler ve maksadın haklı göstereceği kapsamda serbestçe alınabilir. Yer ve kapsam olarak iki koşul var. Yani hukuka uygunluk nedeninin söz konusu olabilmesi için iki koşul var. Yer ve kapsamı önemlidir. Yani nutuktan ne kadar kısmı alacaksınız. Meclis, kongre, mahkeme, umumi toplantı buralardaki nutuklar var. Bir nişan töreninde iki değerli fertleri filan diye kutluyorsunuz. Düğün merasiminde nutuk çekiyorsunuz. Ona ek olarak siyasi söyle oluyor. Bu umumi değil. Umumi toplantı herkesin serbestçe girip çıkabileceği toplantıdır. Umumi toplantı, açık hava toplantısı veya bir kongre olabilir. İkincisi ise kapsamdır. Yani haber ve bilgi vermek maksadıyla diyor. Bu tür etkinliklerden halkın haberdar olma hakkı vardır. Adamın baştan sona söylediğini yazdınız. Burada haber ve malumat amacı değil eseri tekrar amacı vardır. Aksine halkı bilgilendirmek için belli kısımları verilebilir.
c.    Temsil: Eğitim ve öğretim amacına yönelik olarak yayımlanmış eserlerin temsil edilmesi serbesttir. Örneğin tiyatro topluluğu bir yazara ait olan tiyatro eserini sahneliyor. Madde 33’teki temsil serbesttir. Bir eserin oynanması, çalınması, söylenmesi temsildir dedik. Eser, sahibinin rızası dışında temsil edilemez. Ama burada istisnası var.  O da eğitim amacıyla. AÜHF tiyatro topluluğu eğitim öğretim amacıyla yapıyor. Burada kâr amacı yoktur. Bu girişi parasız olacak demek değildir. Örneğin kostümü, ses düzenine vs. harcama yaptı girişe beş lira dedi. Maliyeti kurtarıyorsa mantığı var. Ama 25 lira dersen kâr amacı vardır diyoruz. Kâr amacı gütmeksizin serbesttir diyor. Eğitim öğretimi dar yorumlamak gerekir diyoruz. Çünkü her umuma yönelik oynama bir eğitim öğretim amacını içerir. Örneğin tüzel kişilerin mensuplarını eğitmek için yaptığı yayınlar var. Burada eğitim öğretim amacı yoktur. Bunu ilköğretim, ortaöğretim, üniversite ile sınırlı olarak anlamak gerekir. Yoksa bu şekilde genişletirseniz, her yayınlama eğitim öğretim amacına sokulur. Fotokopiciler kâr amacı güdüyor.
d.   Eğitim-öğretim amacıyla seçme ve toplama eserler: Örneğin orta eğitimde seçme ve toplama eserleri gördünüz. Çağdaş Türk şiirleri dediniz. Yeni kuşak şiirlerini size parçalar halinde verdiler. Burada bir iktibas vardır. Ama özel bir türü vardır. Burada da eğitim öğretim amacı ve maksadın haklı göstereceği sınırlar içinde olması gerekiyor. Burada maksadın haklı olup olmadığını, seçme ve toplamanın kapsamına göre belirleyeceğiz. Örneğin 1300 şiiri olan kişinin 20 şiirini almak haklıdır ama 20 şiiri olan kişinin 10’unu almak haklı görülemez.
e.    İktibas: En çok ihlal edilen hukuka uygunluk nedenidir. Yasa çok sıkı koşullar aramıştır. Burada yine şekil ve esasa ilişkin koşulların gerçekleşmesi gerekir. Şekli koşul, eser sahibinin adı ve soyadı ile eserin kimliğinin açıkça gösterilmesidir. Kaynakçada göstermek yetmez. Alıntı yaptığınız her sayfada bunu belirtmeniz gerekir. Şekle uygun olmalı. Aynen alıntı tırnak içinde olmalıdır. Eğer özet alıntı varsa her paragrafta atıf yapılmalıdır. Esasa ilişkin koşul ise maksadın haklı gösterdiği sınırların aşılmamasıdır. Buradaki maksat başka eserlerden yararlanarak yeni eser oluşturmak olmalıdır. O binaya bir tuğla koymamışsa bu takdirde iktibas değil korsan vardır. İşte kaynakçada gösterdim diyor. Olmaz kurallara aykırıdır. İlim eserlerinde iktibasın alındığı yer de gösterilir. Ama burada sayfa 1 tırnağı açıp sayfa 100 tırnağı kapattınız. Olmaz bu tekrar etme olur.
f.     Gazete münderecatı (içerikleri): Burada basın alıntıları söz konusudur. Sabahleyin bazen günlük gazetelerdeki özetler veriliyor. Acaba bu özetler hangi kapsamda geçerlidir. Cumhuriyet’in hepsini baştan sona anlatıyor. Bu mu? Hayır değildir. Halkı aydınlatmak ve haber verme amacıyla sınırlı kalmak üzere basın özetleri bir hukuka uygunluk nedenidir.  İkili bir ayrım yapmak gerekir.
                              i.     Haberler
                            ii.     Yorumlar
Günlük haber ve havadisler, kaynak göstermek şartıyla serbestçe iktibas olunabilirler. AA’dan aldığımız habere göre diyoruz. Haberlerde sınır yok. Günlük haber ve havadislerde sınır yok. Daha geniş iktibas olanağı vardır. Buna karşılık yorumlar, gazetenin veya gazetenin çalıştırdığı kişilerin fikir ürünüdür. X isimli köşe yazarınız yorum yapıyor olaylarla ilgili. Eğer iktibas haklı saklı tutulduysa ancak özet halinde iktibas edilebilir. O yoruma olan ihtiyacı ortadan kaldırmayacak kapsamda yorumla ilgili özet verilebilir. O yorumu özetlerken de yine kaynağa gönderme yapılacaktır. Hangi ajanstan aldığınızı açıklayacaksınız. O halde gazete içerikleri bir iktibastır. Günlük haberler ve havadisler için özel bir iktibas vardır. İkili ayrım yapıyoruz. Haberlerde kaynak varsa iktibas geniş. Yorumlarda ise iktibas hakkı saklı tutulmuşsa, kaynak göstermek ve özet niteliğindeki yorumlar tekrar edilebilir. Eğer iktibas hakkı saklı tutulmadıysa bu değer yargıları aynen haberler gibi nakledilebilir. Bu nedenle radyo ve televizyonlarda basın özetleri, haberler için geniş ve yorumlar için dar tutulmuştur. Bir köşe yazarının bir yorumu rızası dışında günlük haber özetlerinde tekrar edilirse bu madde gereğince ihlal edilmiştir. Çünkü tamamını verirseniz o gazeteye ihtiyaç ortadan kalkıyor.
g.    Sanat haberleri: Karıştırmayın yukarıdaki ile. Burada da iktibas var. Ama özel türleridir. Genel iktibas ve özel iktibas vardır. Burada fikir ve sanat etkinlikleriyle ilgili haberlerin verilmesi söz konusudur. Vizyona giren filmi aynen tekrar ediyorsunuz. Artık filme gitmenize gerek yok. Maksadın amacına aykırı davranmayacaksın. Sınırlı olarak verilirse bu takdirde eserin sahibi eser sahipliğinden doğan hakkın ihlalini ileri süremeyecektir. Maç acaba eser midir? Bu başkadır. Spor gösterileri bir eser değildir. O gösteriyi yapan kişi veya kuruluşun hak sahipliği söz konusudur. Futbol gösterisi bir sanat eseri değildir. Orada durum şudur. Futbol federasyonu kuruluş kanununda gösterilerin, (her spor dalına ilgili federasyon) gösterim hakkına sahiptir. Bu federasyon ihale açıyor. Ama federasyon ihaleyi yaptığı kişilerle ilgili bir hüküm koyuyor. Gösterinin tamamını gösterme hakkı sana ait ama diğer her kanala da özet verme hakkı vardır. Örneğin bir 1,5 saatlik bir futbol maçında bir iki dakika özet yapma yetkisi tanıyor. Burada ki borçlar kanuna dayanan üçüncü kişi lehine şarta dayanıyor.

Pratik Kur

(M) mimardır. Antalya’da bir bina ile ilgili bir proje çizmiştir. Sonradan, rızası alınmaksızın, binada asma katın tam kata dönüştürüldüğünü, giriş holünün ve garaj rampasının üzerinin kullanıma açıldığını, bunlar için rızasının alınmadığını, bu değişikliklerin imar kanununa da aykırı olduğunu, eserde yapılan değişiklik nedeniyle projeye aykırılıkların giderilmesini, yapının eski hale getirilmesini dava etmiştir.
Davalı banka ise savunmasında “Projenin yetersiz kalması nedeniyle bu değişiklikleri yapmak zorunda kaldığını, değişikliklerin projeye aykırılık teşkil etmediğini, binaya zarar vermediğini, kaldı ki tadilatın yapılmasının üzerinde bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, tadilatların binaya fayda sağladığını; taşıyıcı unsurları etkilemediğini (burada taşıyıcı kolondur), davacının projesinin bir eser olmadığını, davacının bu davadan önce 250.000 mark gibi fahiş bir talepte bulunduğunu, haksız davanın reddi gerektiğini “ ifade etmiştir.
Mahkemece tayin edilen bilirkişiler; bankanın proje tadilatı yapıp, davacının müsaadesinin alınmasının gerektiğini, yapılan değişikliklerin taşıyıcı sisteme zarar vermediğini, yapılan değişikliklerin kat mülkiyeti kanunu gereğince ortak yerlerle ilgili olduğunu ve yıkılması gerektiğini, bankanın kat maliki olmadığı için bunu yapamayacağını, beyan etmişlerdir.
Sorular:
1)      Olayda bir eser var mıdır? Ne tür bir eser söz konusudur?
2)      Davacının iddiasına göre, eser sahipliğinden doğan hangi haklar ve ihlali söz konusudur?
3)      Dava konusu tadilatların, 3194 sayılı ve 634 sayılı kanunlara aykırı veya uygun olması bu davada önemli midir?
4)      Davacı taleplerinde haklı mıdır?
5)      Bilirkişi raporu isabetli midir?
Pratik Kur 2:
Davacı 2009 yılında Ankara Gölbaşında 10 adet fotoğraf eserinin kendisi çektiğini ileri sürmektedir. Davalının kendisinden izin almadan bu resimleri, Ankara Haber TV isimli sitesinde internet sitesinde Şubat-Ağustos aylarında yayınladığını, eser sahipliğinden doğan haklarını ihlal ettiğini ve bu nedenle maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı fotoğrafların doğaya ilişkin olduğunu, bir özelliğinin bulunmadığını, eser niteliği taşımadığını bu nedenle davanın haksız olduğunu reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yapılan incelemede, fotoğrafların renkli ve dijital fotoğraflar olduğu, çiçek fotoğrafları niteliği taşıdığı, dünyada sadece Ankara’da yetişen ve yok olan tehlikesi olan Sevgi Çiçeği (Latince bir isim Lipa de Çitafelli) olduğu tespit edilmiştir. Teknik bilirkişi diyor ki etkileyici fotoğraflardır.
Soru:
1)      Fotoğraf bir eser midir? Eser ise ne tür bir eserdir?
2)      Olayda bir fikir ürününün eser olması için gerekli koşullar var mıdır?
3)      Davalının bu fotoğrafları internet sitesinde yayınlaması, bunlar ise eser sahibinin hangi hak veya haklarını ihlal etmiştir?
4)      Davacı haklı mıdır?

24.04.2013


Eser sahipliğinden doğan hakları ve bunlara getirilen kısıtlamaları gördük.

3) Şahsen Kullanmaya Dayanan Sınırlandırmalar

Konu madde 38 vd. ile ilgili. Bu konu uygulamada çok suiistimal edilmektedir. Ne demektir bu şahsi yararlanmaya dayanan kısıtlama? à Madde 38’i okuduk. Burada iki koşul vardır. a) Şahsen kullanım olacak, b)kâr amacı güdülmemesi gerekir. Bu iki koşul mevcut değil ise şahsen kullanımdan bahsedilemeyecektir. Yasa koyucu bilimsel araştırmaları teşvik ve bu alanda yeni ürünlerin yaratılmasını temin amacıyla böyle bir istisnaya yer vermiştir. Ama günümüzde gelişen teknoloji karşısında bu istisna amacından sapmakta ve eser sahibinin mağduriyetine yol açmaktadır. Bir adet fotokopi veya bir adet cd çoğaltılması meşrudur ve şahsen kullanıma yöneliktir. Bu yüzden meşrudur. Ama bunun şahsi kullanım için olması gerekir.
Bu anlamda fotokopicilerin ve korsan CD’cilerin çoğaltma yapmasında kâr amacı güdüldüğü için bu maddeden yararlanılamaz. AB’de buna çözüm olarak, çoğaltma teknikleri araçlarının (fotokopi, bilgisayar) yani basma ve yayma tekniklerini ithal edenlerin ithalat sırasında bir bedel ödemesi, bununla bir fon oluşturulması ve eser sahiplerine bu fondan bedel ödenmesi ileri sürülmektedir. Ama bunun kesin çözüm olmayacağı düşünülmektedir.
Madde 39 kötüye çok kullanıldığından kaldırıldı. Şimdi sıra 38’deki şahsen kullanım istisnasının kullanımına gelmiştir.
Kopya ve teşhirà Madde 40. Umumi mahallere konulmuş olan eserlerin kopya ve teşhir edilmesi mümkündür. O halde Ayasofya, Vatikan, Anıtkabir teşhir edilebilirler. Yani görüntülenebilirler vs. Mimari yapılarda sadece dış görünüşlere ilişkin bu istisna uygulanabilecektir. İçyapıya uygulanamayacaktır.

Eser Sahipliğinden Doğan Hakların Kullanılması

1)     Eser sahibi (yani fikri hakkın asıl sahibi) yaratımıyla ilgili, eser sahipliğinden doğan tüm hakları kullanabilir
2)     Çalışanların yarattıkları fikir ürünleri üzerinde hak sahipliği kime aittir? à Yaratma ilkesi gereğince bu ürünü yaratan kişi hak sahibidir. Bu nedenle yaratan dışında başkalarının fikri mülkiyet hakkına sahip olması yaratanın iznine tabidir. Fikir ürünleri üzerinde hakları kullanım yetkisi yaratanın izniyle mümkündür. Acaba, fikri mülkiyet hak sahibi olan kişinin yarattığı ürün üzerinde hak sahipliği onları çalıştıranlara ait olabilir mi? à Çalıştıranların, çalışanların fikri ürünleri üzerinde hakları kullanma yetkisi var mıdır?
                             i.           Patentlerde işçi buluşları madde 16 vd., hizmet buluşu ve serbest buluş ayrımı yapılmak suretiyle çözüme kavuşturulmuştur. Hizmet buluşları, işçinin hizmetini görürken yarattığı buluşlardır. İşçi hizmet buluşunu işverene vermek zorundadır. Aksine davranış hizmet sözleşmesinin feshi sebebidir. İşveren bu bildirim üzerine işçinin hizmet buluşu üzerinde hakları kullanım yetkisine sahiptir. Burada çalıştıranın, çalışanın yaptığı buluş üzerinde patent talep etme hakkı vardır. Yasa bir menfaat dengesi sağlamak amacıyla buluşu gerçekleştiren işçiye uygun bir bedel ödemesi öngörmüştür. Serbest buluşlar, işin görülmesiyle ilgili olmayan ve işin görülmesi sırasında yaratılmayan buluşlardır. Burada sadece bildirim yükümlülüğü vardır işçinin, ama işverene bu buluş için patent alma hakkı tanınmamıştır.
                           ii.          Kamu hizmetinde çalışanlara gelince, memurların buluşlarına ilişkin 551 sayılı KHK’nin 39. maddesi işçi buluşlarına ilişkin hükümlere yollama yapmıştır. Dolayısıyla hizmet buluşu ve serbest buluş ayrımı yapılmıştır.
                         iii.          Silahlı kuvvet mensuplarının buluşları için işçi buluşlarına yollama yapmıştır.
                         iv.          Üniversite mensuplarının yarattıkları buluşlar da serbest buluş sayılmıştır.  Ve çalıştıranlara, üniversite mensuplarının buluşları üzerinde patent talep hakkı yani yasal alım hakkı tanınmamıştır.
                           v.          Endüstriyel tasarımlarda, endüstriyel tasarım belgesi düzenlenmesini isteme hakkı uygun bir bedel karşılığında çalıştırana verilmiştir.
                         vi.          Marka ve coğrafi işaretlerde bu yoktur.
                         i.          Gerçek kişilerde: Madde 18. Mali hakların kullanım yetkisi eser sahibine aittir. Yaratma ilkesi eser sahipliğinden doğan hakların eser sahibine olmasını gerektirir. Kural budur. İstisna, fikir işçisinin yarattığı fikir ürünleri üzerinde onları çalıştıranlara mali hak tanınmasıdır. 18/2’de vardır. Yani aksine düzenleme mevcut değilse, memur ve işçilerin hizmetini görürken meydana getirdiği haklar üzerinde mali hakların kullanım yetkisi onları çalıştıranlara verilmiştir. Hangi koşullar altında? à
                     1- Taraflar arasında çalışan çalıştıran ilişkisinin bulunması. Böyle bir ilişki yoksa kişinin yarattığı fikir ürününde başkasının bir hakkı yoktur.
                     2- Çalışan ve çalıştıran ilişkisi a- memur, b- hizmetli niteliğinde olması gerekmektedir. Memurun ne olduğu belli. Hizmetliyi hizmet sözleşmesi ile çalışanlarla sınırlı tutarsanız maddeyi daraltırsınız. Ama hizmetli olarak çalışma şeklinde derseniz maddenin alanı genişlemiş olur. Genellikle söylenen buraya hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın girdiğidir. Yani istisna sözleşmesinde bu yoktur ve o takdirde bu uygulanmaz deniyor. Ama hocaya göre bu yanlıştır. Yani eser sipariş sözleşmesi bu maddeye girmelidir. Yani iş sahibi nitelikleri belirterek bir eser sipariş vermişse iki aşama vardır. Birincisi eserin yaratım aşaması istisna sözleşmesi. İkincisi ise bundan doğan mali hakların kime ait olacağıdır. Yani bu durumda eserin yaratımına kadar eser sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır. Yani ifa zamanı vs. Eser yaratıldıktan sonra sipariş veren eser üzerinde yaratanın mali haklarına sahip midir? Hocaya göre evet. Yani sipariş verilen bir mimari proje, ilim veya edebiyat eseri söz konusuysa iş sahibi 18/2 gereğince yaratılan eserle ilgili mali hakları kullanım yetkisine sahip olmalıdır düşüncesinde hoca.
                     3- Eser işin görülmesi sırasında yaratılmış olmalıdır. Eser paydos saatinde bir fikir ürünü oluşturuyorsa buraya girmez. Mesela 5 hukukçu istihdam etmiş kanun serisi çıkarıyor. Burada yaratılan 18/2’ye göre yayın evine aitti mali haklar. Ama öğretmenler mesai saati dışında bir eser meydana getirirlerse burada mali haklar çalıştırana ait değildir.
                       ii.          Tüzel Kişiler: Tüzel kişilerin uzuvları hakkında da bu kural uygulanır diyor. Yani tüzel kişi adına organların yarattığı eserler de organa değil tüzel kişiye aittir.
                     iii.          Sinema Eserlerinde: Burada kanunda doğan birlikte eser sahipliği söz konusudur. Yönetmen, senaryo yazarı ve özgün müzik bestecisi birlikte eser sahibidir. Ama yönetmen eserin yaratılması sırasında diğer mali hakları devralmışsa tüm haklar kendisine ait olur.

Eserle İlgili Hukuksal İşlemler

Eser sahibi eserle ilgili mali haklara ilişkin, a) sağlar arası hukuksal işlemler, b) ölüme bağlı hukuksal işlemler yapabilir. Bu ikisi arasındaki farkı biliyorsunuz.  Sağlar arasında mali hakların a)devrine, b) kullanım hakkının devrine ilişkin sözleşme yapabilir. Birincisinde bir hak devri ikincisinde ise kiraya benzer bir kullanım hakkının devri mevcuttur. Birincisine hak devri ikincisine lisans sözleşmesi diyoruz.
Gerek fikri haklarda gerek sınai haklarda FM hak sahibi bu haklarla ilgili her iki türden sözleşmeler yapabilir. Önce fikri haklarla ilgili sağlar arası hukuksal işlemleri ele alalım.

Fikri haklarla ilgili sağlar arası hukuksal işlemler (md. 52)

Mali haklara ilişkin sözleşmeler:
1) BK’nun sözleşmelerin geçerliliğine ilişkin hükümlere uygun olmalıdır. Eğer bu konuda sorun varsa BK’nun ilgili hükümleri devreye girecektir. Eser sahibi birden fazla kişi ise eserle ilgili sözleşme yapma ehliyeti oy birliğini gerektirir. O halde birlikte eser sahipliğinin söz konusu olduğu hallerde bir veya bir kısım bu sözleşmeyi yapmaya ehil değildir. Haklı bir neden olmaksızın sözleşme yapmaktan kaçınırsa bu durumda mahkeme kararı gerekir. Bu durum özellikle eser sahibinin ölümü halinde mirasçılarının mali haklarını kullandırmamasında söz konusu olur. *
2)Şekil, 52. madde yazılı şekil aramıştır. Ama nitelikli yazılı şekil aranmıştır. Taraf iradeleri yazıya dökülmeli ve hangi mali hakla ilgili olduğu sözleşmede gösterilmeli.
Hak devri veya lisans olsun hangi mali hakkı içerdiği gösterilmeli. Buna aykırı sözleşme geçersizdir, kesin hükümsüzdür. BK 12 burada da uygulanır. Fakat geçersizliği ileri sürülmesi dürüstlük kuralına aykırı ise bu uygulanmaz. Bu durumda şekle aykırılık iddiası TMK md. 2 ile aşılmalı. Telif bedelini alıyor daha sonra mızıkçılık yapıyor yüksek bir bedel istiyor ve sonra toplatma talep ediyor mahkemeden. Yazılı yapılmadı veya yazılı yapıldı ayrı ayrı gösterilmedi. Bu takdirde dürüstlük kuralına aykırılıkla bu şekle aykırılık kuralı aşılmalıdır.
3)Sözleşmenin konusu hakkın devri veya ruhsat (lisans)la ilgili olabilir. Hakkın devrinde ilgili mali hak kullanım ve FM hakkı başkasına geçirilmektedir. Devir alan kişi başkalarına lisans verme hakkını elde etmiştir.
5846 lisans yerine ruhsat demiştir ama maddeden bunun lisans olduğu anlaşılıyor. Bütün fikri haklar alanında inhisari ve inhisari olmayan lisans ayrımı vardır. Tam lisans inhisari, basit lisans ise inhisari olmayan lisanstır.  İnhisari lisansta lisans veren kişi başkasına da lisans verme yetkisini kaybetmektedir. Kullanım hakkı bir tek kişiye tanınmıştır, başkasına verme hakkı bulunmamaktadır. Basit lisansta yani inhisari olmayanda lisans veren başkalarına da lisans verme hakkını saklı tutmaktadır. Lisansın söz konusu olduğu hallerde karşımıza şu sorun çıkar. Alt lisans mümkün müdür? à Skoda arabalarının Türkiye’de 20 yıl mühletle üretim hakkını aldınız. Yani patent ve tasarımını kullanım hakkını 20 yıl süreyle aldınız. Acaba siz bu Skoda otomobillerinin üretim hakkını Türkiye’de bir başkasına tanıyabilir misiniz? Kural olarak bu mümkün değildir. Ama istisnai olarak sözleşme ile öngörülebilir. Yani sözleşmede kararlaştırılmadıysa lisans alan alt lisans verme hakkına sahip değildir. Ama sözleşmede varsa bu mümkündür. Bu kural bütün FM hukuku alanında hâkim olan kuraldır. O halde sağlar arası hukuksal işlemler 1) hakkın devri 2) lisans. İkinci kuralımız alt lisansın kural olarak yasak olması ama aksinin kararlaştırılabileceği.

Sınai Haklarda Sağlar Arası Hukuksal İşlemler

Yasa koyucu şekilci bir anlayış izlemiştir. Bütün sınai hakları incelediğimizde yazılı geçerlilik şartının arandığını görüyoruz. Fikri haklarla sınai haklarda sağlar arası hukuksal işlemin konusu bakımından fark var. Fikri haklarda sözleşmenin konusu mali haklardır, sınai haklarda sözleşmenin konusu sadece tescil edilmiş olan sınai hak değildir, tescil başvuru hakkı da devredilebilir. O halde hakkın veya başvuru hakkının devri sınai haklarda kabul edilmiştir.

Ölüme Bağlı Hukuksal İşlemler

Fikri haklarda:

Bütün FM hukukunda ÖBT yapılabileceği kabul edilmiştir. Fikri haklarda bir kural vardır, intikal mali haklara ilişkindir. Manevi haklar intikal eder ama terekeye dâhil olmaz. Çünkü kullanım yetkisi intikal eder. Aksini söylerseniz 19. maddeyi inkâr etmiş olursunuz. İkisi arasındaki fark şudur, eser sahibi öldüğünde mali haklar parayla ölçülebildiği için terekeye dâhildir ama buna karşılık eserde değişiklik yapma hakkı parayla ölçülemediği terekeye dâhil olmaz. Manevi hakları kullanım yetkisi mirasçılara intikal eder.
63. madde mali haklara intikalini düzenler. Burada bir özellik yok. 19. madde ise genel miras hükümlerinden sapılarak düzenlenmiştir. 63’te sıralama yoktur, genel miras hükümlerine yollama yapılmıştır. Ancak 19. maddede sıralama vardır. 19. maddeyi okuduk. Bu madde çok sıkıntılı. Miras bırakan her zaman vasiyeti tenfiz memuru atamış olmaz. Bunu miras bırakan ancak bir ÖBT ile tayin edebilir. Ölümden sonra tayin edilen vasiyeti tenfiz memuru değil tereke temsilcisi olur. Büyük çoğunlukta bu tayin edilmez. Yani miras hukukundaki 3 zümreden farklı bir düzenleme vardır. Manevi hakları kullanma yetkisi: 1- vasiyeti tenfiz memuruna, 2- eş ve çocuklara, 3- mansup mirasçılara (bunlar ÖBT ile tayin edilmiş mirasçılardır), 4-anne baba ve kardeşlere aittir.
19. maddede sayılan kişiler esere ilişkin manevi hakları kullanmayacak olursa ne yapacaksınız? à Borçlar hukuku kitabını eline geçen basıyor, değiştiriyor. Mirasçılar ilgilenmiyor. Bu takdirde mali hak sahipleri bu hakları kullanırlar. O halde burada bir sıralama var. Yani burada yukarıdakine ek olarak son sıraya mali hak sahipleri ekleniyor. Ardından kamu yararı varsa Kültür Bakanlığı’nın bu hakları kullanabileceği öngörülmüş.

Sınai haklarda:

Sınai haklarda hep mirasa hükümlerine yollama yapılıyor. O yüzden orada mirasçı kimse ona bakılıyor.
Bütün fikri mülkiyet yasal mirasçılığı ve ÖBT mirasçılığı kapsar. (ÖBT’da yasal mirasçıların tenkis veya iptal davası açabileceğini biliyorsunuz. İptal ve tenkisi biliyorsunuz.)

30.04.2013

Davalara Girmeden Önce şu başlığı işleyelim.

Mali Haklarla İlgili Devredenin Sorumluluğu

Eser sahipliğinden doğan mali hakların sağlar arası ve ÖBT olabileceğini ifade ettik. ÖBT’da vasiyet veya miras sözleşmesiyle eser sahibi veya halefleri eserle ilgili mali haklarını ÖBHİ’ye konu yapabilir. Sağlar arası hukuksal işlemlerde şu sorunla karşılaşırız. Mali haklarla ilgili bir lisans veya hakkın devri sözleşmesinde devreden kişi acaba devrettiği hak veya lisansla ilgili bir garanti yükümlülüğüne tabi tutulabilir mi? Devredenin bir garanti sorumluluğu var mıdır? àEserle ilgili mali haklar spekülasyonlara açıktır. Kişi eserle ilgili mali hakkın halefi veya maliki olduğunu iddia edince bu iddia gerçekçi olmayabilir. Zira fikri haklar sınai haklardan farklı olarak kayıt ve tescil sistemine tabi değildir. Fikri hakta hak sahipliğini gösteren bir merkezi kayıt sistemi yoktur. Yani bir marka üzerinde bir lisans veya hak devri söz konusu olunca bu markanın kimin adına dolduğunu filan tespit mümkün. Patent için de mümkün. Ama fikri haklarda kayıt ve tescil mümkün olmadığından, bu hakkın karşı tarafa ait olduğuna güvenerek teslim alıyorsunuz. Hak sahipliğine ilişkin iddianın gerçek dışı olma ihtimali vardır. Bu durumda devralan kişi devredeni sorumlu tutabilir mi? à Bunu alacağın devrindeki (madde 183 vd.) devreden kişinin alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünde sorumlu değil. Alacağı devreden kişinin sözüne güvenilerek yapılan bir devirdir. Acaba devreden gerçekten böyle bir alacağa sahip midir ve borçlunun ödeme gücü var mıdır bilmiyor. Bu risktir. Bizim kanun da benzer bir mantığı gütmüştür. Eser sahipliğiyle ilgili kayıt ve tescil mümkün olmadığından, sağlar arası işlem konu yapan kişinin hak sahibi olmama ihtimali vardır. Burada devralan devredeni nasıl sorumlu tutacaktır? à Burada alacağın temliki hükümlerine yollama yapmış kanun. Siz televizyona bir dizi veriyorsunuz. Siz gösterime başlıyorsunuz, başkası gelip durdur yayını diyor bu benim eserimdir diyor. Bir dizi ile ilgili yaşanan olayda, Ahmet Muhit Duranas’ın fahri abla şiiri dizi haline getirildi. Eser sahibi Ahmet Muhit Duranas. Ve ölmüş. Geride sağ kalan eşi var mirasçısı olarak. Kişi çıkıyor Show TV ile anlaşma yapıyor. Show TV güveniyor ve lisans olarak devralıyor. Mirasçı sağ kalan eş dava açıyor, tek mirasçı benim durdurun diyor. Hak sahibi benim diyor. Benim rızam dışı bu çevirmeyi yapamazsınız diyor. Devralan bu durumda mağdur oldu. Bu takdirde kime başvuracak? -_> kendisine bu hakkı temin eden kişiye.  Yani mali hakkın devri veya lisans sözleşmesinde devreden kişiye bakacak. Bu hüküm bulunmasaydı genel hükümlerle çözüm olabilirdi ama kanun koyucu alacağın temliki hükümlerine yollamada bulunmuş. Eserin mali haklarının varlığından dolayı sorumluluk devreden kişiye bu yüzden doğan zarar ve ziyandan bu hüküm gereğince tazmin edilecektir. Sebepsiz zenginleşme ve haksız fiil hükümleri saklıdır. Yani bile bile sahte bir noter senedi yapmışsa burada haksız fiil olur. Burada haksız fiil nedeniyle zarar ziyanı talep hakkı saklıdır.

Hakkın mevcut olmaması nedeniyle devredenin sorumluluğu alacağın temliki.

İkinci husus acaba sağlara arası işlemlerde iyi niyet korunur mu? à Mesela bir kişiyi getirmiş bu eşi filan demiş. Bu konu da 54. Maddede düzenlenmiştir. Burada iyi niyetin korunmaması kuralı vardır. Demek ki eserle ilgili mali hakların devrinde devralan veya ondan devralan diğer kişiler iyi niyetli olsa bile bu iyi niyetleri korunmayacaktır. Ben nerden bileyim noter senedi sahte. Yani noter senedi yapmış ama sonra iptal etmiş. Benim burada bu senedin iptal edildiğini bilme ihtimalim yoktu ben iyi niyetliyim diyebilir mi? 54. Madde hayır diyor. İyi niyet korunmaz. Bu nedenle esre sahibi olduğunu iddia eden kişinin iddiasının güçlü kanıtları olsa bile devralan kişi iyi niyeti ileri sürerek bu niyetten yararlanamayacaktır.
İyi niyetin koruna bilmesi için mali hakkı devreden kişinin bunu bilmemesi bunu bilebilecek durumda olmaması gerekir. 54/2 de bunu düzenlemektedir.

Eser Sahipliğinin İhlali Halinde Açılabilecek Davalar


Fikri mülkiyetin ihlali halinde açılabilecek davaları iki gruba ayırmıştık. Birincisi kusur ve zarar koşulunu gerektiren ve gerektirmeyen davalar şeklindeydi. Bunun ne olduğunu ifade ettik. Bunun tüm FMH’de böyle olduğunu gördük. Yasa bu başlıklar altında böyle bir ayrım yapmamış. Ama pedolojik olarak bu ayrımı yapıyoruz. Eylem hukuka aykırılık iki unsurdur. Ve yeterlidir. Eylem var ve FM hakkının ihlalinde hukuka uygunluk yoksa kusur koşulu gerekmez tazmin açılabilir. Eğer iki unsur varsa tüm FM alanında kusur ve zarar koşulu gerekmeyen davaları açabilir. Bu davalarda iki koşul tartışılmayacaktır. Zarar ve kusur koşulu tartışılmayacaktır. Fikri haklar alanında 1) Tespit davası, 2) önleme davası, 3) durdurma davasıdır. Buna bir dördüncüsünü ekleyebiliriz. 70. Maddede ön görülen elde ettiği kazancının iadesi davasıdır. Bu da kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen bir davadır.

Tespit Davası

5846’yı incelediğimizde açıkça tespiti talep edilebilir demiyor. Ama gerek HMUK’ta gerek HMK’da bu konu düzenlenmiştir. O hadle genel hükümlerde hareketle eser sahibinin haklarının ihlali tespit davasına konu olabilir. HMUK’ta açık bir düzenleme olmamasına rağmen yararı varsa açılabileceği tartışmasız kabul ediliyordu belli koşullarda. HMK ise açılabilecek davalarda açıkça saymıştır. Bu yüzden genel hükümlerde tespit davası açılabiliyor. Ama eda davası açılabilirken tespit davası açılamaz diye usul ekonomisi kuralı vardı. Ama onu aşıyorsa bu davayı açabilir.

Tecavüzün Ref’i Davası

Madde 66’da düzenlenmiştir bu. Bunu saldırının önlenmesi şeklinde anlayabiliriz. Burada kişi eser sahipliğinden doğan mali haklarını ihlaline yönelik haksız eylemin durdurulması talebinde bulunmaktadır. O halde burada manevi ve mali hakkı tecavüze uğrayan kişi tecavüzün ref’ini yani durdurulmasını talep edebilir diyor. Eylem doğmuş ve devam etmektedir. Bu takdirde durdurma değil önleme davası; ikisi birlikte gündeme gelebilir. Saldırının durdurulmasında kişinin eser sahipliğinden haklarına devam eden saldırıyı durdurma amacı vardır. TV diziyi gösterime sundu, yayınevi basıma başladı. Yayın yapılıyor. Çoğaltma mevcut ve tekrar ediliyor. Satışa sunulmuş satışı devam ediyor örneklerinde esre sahibi bu dava ile bu saldırıya son verilmesini talep etmektedir. İyi işleyen bir tecavüzün ref’i davası etkin bir koruma sağlar. Bu dava fikri haklarda ön görüldüğü gibi daha önce ele aldığımız sınai haklar için de kabul edilmiştir. Zarar doğmadan veya zararı asgariye indirmek amacıyla kaynakta kurutmayı sağlayan bir davadır.
3. fıkrayı okuduk. Bu davanın ve bir sonra ele alacağımız önleme davasının amacına ulaşabilmesi etkin bir tedbir kurumuyla mümkündür. O halde durdurma ve önlenme davalarının fikri ve sınai haklar alanında etkin bir şekilde amacına ulaşabilmesi için kurum gerekmektedir. Davanın esastan karar bağlanması davanın hedefi ve amacıyla bağdaşmaz. Eğer siz bu dava ile yargılamanın bitmesin beklerseniz aldığınız ilam hiçbir şeyi durdurmaz. Bunu göz önünde tutan kanun koyucu özel bir tedbir hükmü getirmiştir. O halde yasa HMUK 101, HMK(?)’daki hükümleri yeterli görmemiş ve bu hükme ihtiyaç duymuştur. Madde 66/3 genel tedbirden farklı olarak özel bir tedbir düzenlemesi vardır. Davacının haklarını ihlal eden davalının, bu kanıtlardan böyle bir hakkın mevcudiyeti ve ihlali kanaatine varılırsa bu özel tedbir hükmü uygulanacaktır. FM hukuku alanında bu tedbir hükümleri etkin araçlardır. BU hükümler işletilirse kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar anlamlı ve anlaşılırdır. Tedbir hükmü her zaman gözden geçirilebilen hükümdür. Hâkim özel duruşuma günü açmak suretiyle tarafları dinleyerek bir kanaate sahip olacaktır. O halde tedbir değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Neler? à Saldırının kapsamı, yani sinema gösterime girdi bitti. Burada artık kusur ve zarar koşulunu gerektiren dava gündeme gelir. Tekrarı tehlikesi vardır veya dizidir dizi devam etmektedir. Saldırının kapsamı kusurun olup olmadığı ( bu dava aslında kusuru gerektirmiyor ama kusuru varsa bu durumda tedbire çok daha rahatlıkla karar verilir) varsa ağılığı (demek ki şart değil) bu saldırı nedeniyle muhtemel zararlar (zarar tehlikesi) göz önünde tutularak lüzum gördüğü her türlü tedbiri alabilir diyor. O halde baskısını durdur. Yayınını durdur.  Gösterime sunmayı durdur. Serginin açılmasını ertele. Reyonlardan kaldır. Reklamlardan kaldır örneklerinde verilen tedbir saldırının durdurulması amacına yöneliktir.
Bu saldırı mali veya manevi hakka yönelik olabilir. Yasa genel kuralı koyduktan sonra 67. Maddede manevi haklara saldırı halinde mali haklara saldırının durdurulması nasıl olacak kapsamlı hükümler getirmiştir. Manevi hakları gördük. BU haklardan birinin ihlal edilme tehlikesi varsa veya ihlal devam ediyorsa bu takdirde 67. Madde ön görülmüştür. Eserde değişiklik yapma hakkınız ihlal edilmiş. Dizide 8 bölüm var ve 6. Bölüm rızadan farklı olarak çekime tabi tutulmuş. Bu takdirde o bölümle ilgili değişiklik yapabilecektir. Bir güzel sanat eseri varsa nasıl durdurulacak. Yasa son fıkrada düzenleme getirmiştir. Bir mimari yapıda, tabloda eser sahibinin rızası dışında değişiklik yapılmış. Mimari yapıda çatı değiştirilmiş örneklerinde güzel sanat eserlerinde eser sahibinin rızası dışında manevi hakkın ihlali yapılmıştır. Davacının talepleri şunu içerecektir: a) Eski hale getirme, b) eserden adının kaldırılmasını isteme, c) eserde yapılan değişikliklerin sonradan yapıldığını açıklatma yetkisi. İş bu mimari yapıda yapılan 2013 yılındaki değişiklikler mimarın rızası dışında yapılmıştır. Benim ismimi şu girişten kaldır. Son olarak da eski hale getir. Terası çatıya dönüştürmüşsün geri terasa dönüştür. O halde eserde değişiklik yapma hakkı ihlal edilmişse saldırının durdurulması talebi bu üçünden birini içerir. Ama eski hale getirmesini isteme hakkı yasada sıkı koşullara bağlanmıştır. Değişikliğin izalesi ammenin veya malikin menfaatlerini ağır şekilde ihlal ederse. Altındağ Belediye’sinin mimarı (melih Karaaslan sene 1996). Öldü eşi Şule Hanım davaya devam etti. Altındağ Tepesinde Ankara manzarasına hâkim, güzel bir sanat eseri. Alt katı sütunlar arası boşluk ve panoramik bir görüntü mevcut. Altındağ Belediye’si alan kazanmak için sütunların arasını kapatıp büro alanını sağlamış. Gittik baktık. Israrla eski hale getirilsin diyor. Şimdi buna bakınca üç hak var. Mimarlar genellikle dayanışma içindedirler. Ama burada çarpıcı dayanışma var. Ama burada bir kamunun iki malikin menfaatini ihlal edecektir. Şu alanın yıkılıp eski hale getirilmesinin maliyeti neredeyse binanın maliyetin ¼. Yıkınca milli servet. Ayrıca Altındağ belediyesinin çok büyük zarar var. Eski hale getirme talep edilse bile diğer alternatifleri kullanacaktır. Değişikliklerin eser sahibine ait olmadığını ifade etsin diyor. Yani milli servete ve eşya malikinin menfaatlerini ağır şekilde ihlal etmiyorsa eski hale getirilebilir. Bu olmazsa diğer haklar kullanılır diyoruz.

Mali hakkın ihlali halinde Saldırının Durdurulması

Burada mali hakkın ihlali nedir? Çoğaltma, yayma. Çoğaltma hakkı ihlal edilmiş. Rızanız olmadığı halde eseriniz çoğaltılmış. Bilgisayar programı şahsen ihtiyaç nedeni dışında çoğaltılmış. Kitap rızanız dışında çoğaltılıp satıma sunulmuş ve sunumu da devam etmekte. Sadece temsil hakkı verdiğiniz halde kitle iletişim araçlarında gösterime sunulmuş. Sinema eseri televizyonda gösterime sunulmuş. Örneklerinde mali haklara tecavüz ve tecavüzün devamı söz konusudur. Çoğaltmanın durdurulması, basımın durdurulması, çoğaltılmış nüshaların imhası ve de çoğaltma araçlarının imhası madde 68’dedir. Bu sayede saldırı durdurulabilir diyor. Bunların dışında yasada etkin bir koruma aracı olarak tecavüzün ref’i davasının mali haklarla ilgili bir özel türü telif tazminatıdır.
Telif tazminatı ne demek ve nasıl hesaplanır? à Birinci ve son fıkrada; taraflar arasında bir sözleşme yapılmış olsa idi hak sahibinin talep edeceği bedel ve bu bedelin en çok 3 kat fazlasını da isteyebilir diyor. Son fıkrada ise sözleşme yapmış olması halinde haiz olacağı bütün hak ve yetkileri ileri sürebilir. Buna uygulamada farazi sözleşme ilkesi diyoruz. Farazi sözleşme ilkesi veya varsayılan sözleşme ilkesine dayanan tazminat kusur ve zarar koşulunu gerektiren bir dava değildir. Çünkü düzenleme yeri 68’dir. Ve tecavüzün ref’idir. Mali haklarda tecavüzün ref’ini düzenlemektedir. Bu 68 ile 70 arasındaki önemli bir farktır.
Yasa fikir işçilerinin, emekçi olan sanatçıların haklarının korunması bakımından 68. Maddede özel bir tazminat türü ön görülmüştür. Bu sadece eser sahipliğinden doğan mali hakkın ihlali halinde gündeme gelir. Burada var sayıma dayanan hesap tarzına dayanmasıdır. Bu nedenle farazi sözleşme ilkesine dayanan tazminat diyoruz. O halde burada bir varsayımdan hareket ediyoruz. Kusur ve tazminat koşulunu gerektiren bir dava değildir. Yani davacının kusuru olmasa ve zarar olmasa bile bir tazminat hesabı yapıyoruz. O halde tazminatın hesaplanması yöntemi 70. Maddeden farklıdır. Yasa koyucu bu tür ihlallerde her zaman gerçek zararın kanıtlanması mümkün olmayacağını düşünmüştür. Bundan dolayı etkin koruma sağlamak için faraziye kabul etmiştir. Aksi halde her zaman ihlal eden kazançlı çıkacaktır. Baskın yapıyorsunuz, kitap 20 tane kalmış. Ben bunu ödeyim derseniz olmaz. Bu tür korsanı yapan kişiler genellikle kayıt dışıdır. Ticari kayıttan hareketle gerçek zararı kanıtlayamazsınız. Kayıt dışı olduğundan elde ettiği kazancın iadesini de talep edemezsiniz. İlim ve edebiyat eserlerinde veya CD’lerde rıza dışında eser sahipliğinden doğan mali hakların ihlali nedeniyle ne kadar bir ihlal vardır tespit her zaman mümkün değildir. Korsanla müdahalede bu etkin bir koruma aracıdır. Benim bildiğim 6 aydan beri bu CD’leri basıp dağıtıyormuş. Ama şimdi geldik 20 tane cd yakaladık dediğinizde davacı eser sahibinin değil davalıyı korursunuz. Yani hem kusur ve zarar gerektirmiyor, bir varsayıma dayanan hesap tarzıdır. Yani sözleşme yapılsaydı telif neyse o hesaplanacaktır. Son olarak da can yakıcı olsun bir daha tekrar olmasın diye 3 kat istenecektir. Bu güne kadar hocaya gelen dosyaların %99’unda eser sahibinin zararını 70’e dayanarak hesaplamak mümkün değildir. Ama orada da davacı ben 68’e dayanan tazminatı istiyorum demeli. 68 çok güzel. 70’te bir zarar ispatı gerekiyor, ikinci olarak 3 katı yok. O yüzden 68 ballı börektir.
Hocam 3 kata kadar diyor ya burada hâkim mecbur mu? à 68. Madde 4110 sayılı yasayla değiştirilmeden önce burada 3 kat yerine %50 fazlası vardı. Ama etkin bir koruma sağlamıyordu. Bu nedenle yasa koyucu korsanla mücadele için 3 katı isteyebilir diyor. Burada kendisi artı üç kat değil. Yani 100 çarpı 3 eşittir 300. Yani yüz artı 300 değildir. Mahkemeler genellikle 3 katına hükmediyor. Uygulamamızda böyle oluyor. Ama hâkim somut olayın niteliğinde göre 2 katına hükmedebilir. Ama olmuyor işte.
Madem uygulamadaki en çok karşılaştığımız ve işe yarayan tazminat türü bu. Bunu varsayılan sözleşme, farazi sözleşme ilkesine dayanan bir tazminat hesabıdır. Sözleşme yapılmış olması halinde bir varsayımdır. Bundan farklı olarak 3 kat fazlası. İlim ve edebiyat eserlerinde karşılaşılan durum çoğaltma ve yayma. Bize ne gerekli? à
A(eser sahibi) ß à B (kosan)
Baskı sayısı X telif bedeli X satış bedeli
 Bunların arasında bir sözleşme olsaydı talep edeceği telif bedeli ne olurdu?
Neler üzerinde duracağız? à
1)                 Sözleşme yapılsaydı baskı sayısı ne olurdu? A sözleşme yapsaydı acaba kaç adet üzerinden anlaşırlardı. Bilinmeyenlerden birincisi budur.
2)                 Muhtemel telif bedeli (oranı) ne olurdu?  Bu iki unsur
3)                 Muhtemel satış bedeli ne olurdu?
Bunların içinde bilinenler olabilir. Bilinmeyenler varsayılır. Bir adet alıyorsunuz. 50 TL tutuyor. Bilmiyorsa bilirkişiye diyorsunuz. 3000 adet kitap için. Telif bedeli muhtemelen %20 olan bir kitabın satış bedeli ne olur. Bilirkişi mutlaka 50 TL’ye satılır diyor. 3000 X %20 X 50 = 30000 etti. Bu durumda 30000 TL verecektir.
Bu bir telif tazminatı. Bu bir gerçek zarar değil. Varsayımdır. Burada 30000 bulduk.  Ben telif sözleşmesi yapsaydım zaten bunu öderdim diyor. Yani yakalanmazsam ödemem. Yakalanırsam zaten bunu ödüyorum olmasın diyor. Bu durumda yetmez. 30000 X 3 = 90.000 isteyecektir.
82’de YÖK kuruldu. Bütün üniversitelerde İngilizce mecburi dil haline getirildi. Elde İngilizce hocası da yok. Et balık kurumundaki “I am going” diyen adamı İngilizce hocası yaptılar. İngilizce kitapları leblebi gibi satılıyor. Ve longman2ın bütün kitapları korsan. Davalı hep savunuyor. Efendim reyonda 5 tene yakaladılar. Hayır diyoruz. Bu kitap mecburi ders kitabı haline getirildi. Bu kitaptan sen 5000 basmazsın. Azami 3000 basarsın dedik. Ama depoda 10000 varsa yine 3000 demeyeceğiz tabi ki de. Somut olaya göre bir tahminde bulunuyorsunuz. Eğer gerçek bir rakam mevcut değilse olayın albenisine göre 1000’le 3000 olacaktır.  (satış bedeli maliyetin %20’si eklenerek bulunur)

Tecavüz’ün Men’i Davası (saldırının Önlenmesi davası)

Madde 69’da var bu. Burada saldırı tehlikesi var. Saldırı doğmuş değil. Durdurmada saldırı doğmuş devam etmektedir. Önlemede saldırı doğmamış doğma tehlikesi var. Veya bitmiş tekrarı tehlikesi var. Yoğun istek üzerine kitabın müteakip baskıyı yapacağız diyor. O halde burada da amaç kaynakta kurutmadır.
Bu dava da sadece 5846’da Fikri Haklarla sınırlı olmayıp sınai haklar alanında da söz konusu olan bir dava türüdür. Daha önce ifade ettiğimiz gibi sınai haklar alanında da saldırının önlenmesi davası etkin bir koruma sağlamaktadır. 4 KHK ve 2 yasada. Sınai haklara bir saldırı tehlikesi veya tekrarı tehlikesi mevcut ise hak sahibi mahkemeden bunun önlenmesi talebinde bulunacaktır. Bu davanın da ister Fikri İster sınai haklarda olsun, amacına erişmesi etkin bir ihtiyati tedbir ile mümkündür. Bu nedenle genel tedbirle ilgili 389 vd. hükümleriyle yetinilmemiş, özel olarak sözü edilen bütün yasalarda mahkemenin gerekli önlemleri alabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. 5846/2 bunu ifade etmektedir. 4. Fıkra malum tedbirle ilgiliydi. Bu neden yargılamanın bitmesini beklediğinizde bu konuda vereceğiniz kararın hiçbir koruma etkisi olmayacaktır. Bu nedenle koşulları mevcutsa talep üzerine ilk etapta talep etmeli ve mahkeme buna göre bir hüküm vermelidir.
Zarar ve kusur koşulunu gerektirmez. Saldırı tehlikesi veya saldırının tekrarı bulunması yeterlidir. Hukuka uygunluk mevcutsa tedbir veya yargılama sonucunda dava esastan reddedilecektir. Burada da tedbir geçicidir, her zaman gözden geçirilebilir, kaldırılabilir veya verilememişse konulabilir.

Elde Edilen Kazancın İadesi Davası

Ta 1952’de de mevcuttu. Bu dava daha sonra TTK’da haksız rekabetle ilgili olarak (ETTK 56 vd., YTTK 51 vd.) Elde edilen kazancın haksız rekabette hak sahibine verilmesini düzenliyor. Daha sonra 88’de yapılan eski 24A maddesi şimdi 25. Maddeye eklenmiştir. Ve 1995’te yürürlüğe konulan 4 KHK ile daha sonra yürürlüğe konulan iki yasada ıslahçı hakları ve bütünleşmiş devrelerle ilgili kanunlarda bu davaya ve talebe yer verilmiştir.
Fikri haklarda elde edilen kazancın talebi daha açık ve net düzenlenmiştir. Sınai haklarda ise bu talep maddi zararın sanki bir kalemiymiş gibi düzenlenmiştir. Hâlbuki davalının elde ettiği kazancın talebi zarar ve kusuru gerektiren bir dava değildir. Zararı ve kusuru gerektirmez. Sınai haklarda ise maddi tazminat davasında zarar taleplerinden birini oluşturuyor düzenlenmesi vardır. Bu yanılgıya götürebilir.  Bun edenle 5846 madde 70 daha isabetli şekilde düzenlenmiştir. Elde edilen kazancın iadesi talebi ile davacının kazanç kaybını ayırt etmek lazımdır.
Elde edilen kazancın iadesi davası bu haksız eylem sonucu elde ettiklerinin iadesidir. O halde bu dava davalının cephesinde tartışılan bir davadır. Korsan basmıştır. Ticari kayıtlarına göre 5000 adet satmıştır. Burada %20 kâr etmiştir. Bunun verilmesine. Efendim ne zararı var ki diyemez. Buna karşılık davacının kazanç kaybı maddi zarar yol açar. Ve maddi zararın bir kalemidir. Davacının cephesinden ele alınması gereken bir hesap tarzıdır. Davalının elde ettiği kazancın iadesi kusur ve zararı gerektirmez buna karşılık davacının kardan yoksun kalması zarar ve kusuru gerektirir.
5846 madde 70 fıkra üçü okuduk. Zarar uğradım ispat. Zararını ispat. Elde ettiği kazancı talep ediyorum zararım şart değil. Eser sahibi maddi zarara uğradığını iddia ve ispat edebilir. Bu takdirde maddi tazminata hükmedilir. Ama karşı tarafın elde ettiği kazancın iadesi denildiğinde kusur ve zarar gerekmez. İyi işleyen bir sistemde. Kayıt dışı ekonomini n olmadığı sistemde en etkili koruma elde edilen kazancın iadesidir. Ama bizde böyle olmadığı içine en etkilisi 68.
Şimdi talim ve terbiye kuruluna basılması için bir kitap verilmiş. İhtar etmişler. 10 yıldan fazla olmuş tabi sözleşmeye göre. Yine basmış ben basarım diye. İhtarlara rağmen 4 bası daha basıldı. İşimiz kolay. Mahkeme yazı yazdı. Kaçar adet bastın? à Resmi kurumda baskı sayısı belli elde ettiği kazanç bellidir. Ahmet Mumcu zarara uğradım dediğine ispat edeceksin. Ama buna gerek yok. Bu sayıdan hareketle kâr bellidir. 10000 adette 2 lira kar varsa 20000 kar vardır. Resmi kurum ve kuruluş söz konusuysa elde edilen kazancın iadesi ballı börektir. Şimdi sözleşme var diyor karşı taraf ama bu zamanaşımına tabidir. 10 yıllık zamanaşımına. (kanuna muhalefetten birkaç bürokrat yargılanmış kanuna muhalefetten. Madde 71 ve 72’ye bak)
Başka bir olay. Türk hukuk Kurumu, bir dernektir. Türk Tarih ve Türk Hukuk Kurumu aynı dönemde kurulmuştur. Türk hukuk Kurumunun çok iyi bir eseri var. 1956’da basılmış Türk Hukuk Lügatı. Üzerinden 70 yıl geçmek üzere. Dedik 70. Yıl dolarsa herkes basamaya başlayacak. Şimdi karar verdik ama para yok. O sırada mesut Yılmaz başbakan. Rica edelim dedik. Gittiler. Kabul etmiş, başbakanlık basım evine 10.000 adet basın dedik. 10.000 adet üzerinde güzel bir telif de aldık. Sonra ikinci basıyı yaptı başbakanlık. Dava etmiş THK.  Bu davada kusur ve zarar koşulu gerekmiyor.

Zarar ve Kusur Koşulunu gerektiren Davalar

Maddi Tazminat

Fiili zarar

Fikri mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle kişinin fiilî zararı var. Aynı markadan üretiliyor doğu Anadolu’da mal kımıldamıyor.
Zararı ve kusuru kanıtlamanız gerekir. Bunu ispat etmek davacıya düşer. BK’nın haksız fiillerdeki genel kuralları burada aynen geçerlidir. Her türlü delille kanıtlamak mümkündür. Davacı kanıtlamada sıkıntı içindeyse, o kitaba talep yoktu. Demode olmuş bir bilgisayar programıydı. Ama 68. Madde her zaman uygulanabilir. 68. Madde tecavüzün ref’ine dayalı telif tazminatla ilgilidir.
70. maddeye dayanan eser sahibinin hakkı ihlalinde ihlal edilen hakka göre bir ayrım yapılıyor. Mali hakların ihlali halinde a) maddi b) manevi tazminat; manevi hak ihlalinde ise a)manevi tazminat, b) maddi tazminat?
Şimdi çoğaltma hakkını ihlal ettiniz. TV’de benim şiirim rızam dışında okunuyor. CD’lerde benim sözlerim beste haline getirilmiş çoğaltılıyor. Bundan üzüntü duyarım bu manevi zarar. Çoğaltma hakkı ihlal edildiği için manevi zarar. O halde mali hakkın ihlali = maddi zarar değil manevi zarar da olabilir. O yüzden bu şekilde mali hakkın ihlalinde ikili ayrım yapıyoruz.
Mali hakkın ihlali halinde zararı güç olabilir. Madde 68. 68 sadece farazi sözleşme ilkesine dayanan maddi zarar hesabıdır. Manevi zarar 70’tir. Mali hakların ihlali nedeniyle davacı zararı varsa ve kanıtlarsa maddi tazminat talep edebilir. Ama ikinci olarak manevi tazminat talep edebilir. Madde 70 BK’ya yollama yapıyor. BU nedenle TBK 58’deki koşullar varsa olacaktır. 70. Maddede ihlal edilen kişilik hakkı değildir, kişinin eser sahipliğinden doğan hakkıdır. Aşağılanmam şart değil. Televizyonda okudunuz. Güzel sanat eseri olan tablomu yayınladınız. Mimarlık eserimi çoğalttınız. Mimarlık eserimden kartpostal yaptınız. Mimari projemi başka bir yapıda kullandınız. Mali hakkım ihlal edildi. O halde eser sahipliğinden doğan mali hakkın ihlali halinde manevi tazminat kişilik hakları ihlal edildiği içinde değil, haksız eylem mali hakkın ihlaline yönelik olduğu içindir. Oradaki acının sebebi kişilik hakkı değil, oradaki manevi zararın acı ıstırabın sebebi mali hakkı ihlal edilmiş olmasıdır. Mali hak nedeniyle manevi tazminat.
Manevi hakkın ihlali halinde. Yani eserde değişiklik yapmış. Dizide benim senaryom tahrif edilmiş. Ağrı dağı eteğindeki senaryom bir yayla olayına dönüştürülüyor.  Eserde değişiklik yapma hakkı ihlal etmiştir. Bu takdirde maddi ve manevi zarar doğabilir. Ama 70. Maddedeki bir değişiklikle yanlış bir algılama sonucu sadece manevi zarar talep edilebilir denmiştir. Hâlbuki manevi hakkın ihlali halinde eserdeki değişiklik yüzünden maddi zararınız olabilir. Sipariş iptal olmuş. Bundan dolayı da ağır bir üzüntü duydum diyor. Beste haline getirirken sözleş değiştirilmiş anlam kaymış. Maddede sadece manevi tazminat talep edilebilir diyor. İlk değişiklikte bunun gözden geçirilip eski şekline dönüşmesi gerekir. Eski şekli doğruydu ve şuydu: “ Eski 49 kusurun ağırlığı kalktı. Yanlış anlaşılamaz olmuştur.
Haftaya bitirme ihtimalimiz olabilir. Haftaya zamanaşımını ele alalım. Sınav tarihini konuşalım.

07 Mayıs 2013


Zamanaşımı konusunu irdeleyelim. Daha sonra eser üzerinde hak sahiplerinden bağlı hak sahiplerini inceleyelim.
Açılacak davalardan söz ettik. Şimdi bu eser sahipliğinden ve sınai hak sahipliğinden doğan davalar. Bununla ilgili birkaç konudan sonra zamanaşımına geçelim.
Şimdi fikri haklar alanında bunların ihlali halinde açılabilecek davalar eser ve eser sahibi olma koşulunu gerektirmektedir. Bu yasal olanaklar dışında 5846’da bu olanaklar dışında, iki grup yasal yol daha ön görülmüştür. 1) Haksız Rekabet Hukukuna dayanan yasal yollar, 2) Kişilik haklarının korunmasına dayanan yasal yollar. Bu ne demek? à Sınai haklarda böyle bir durum yok. Sınai haklarda tescil ettiğimiz sınai haklar KHK hükümleri çerçevesinde koruma bulur, tescil yoksa haksız rekabet hükümlerince koruma bulur dedik. Fikri haklar alanında eser ve eser sahibi koşulu aranmaksızın haksız rekabet ve kişilik haklarının ihlaline dayalı hükümlerden yararlanma olabilir. Bu açıdan ikisi arasında paralellik olabilir fikri ve sınai haklarda. Yani tescil edilmemesi veya eser olmasa dahi benzer olabilir. Ancak kişilik haklarının ihlaline ilişkin olarak sadece fikri haklarda var.
Burada iki hal görülmüş, A) ad ve alametlerin B)resim işaret seslerin haksız rekabet hükümlerine göre korunması. Bu iki halde yine bir fikri çaba sonucu. Ama mutlaka eser niteliğinde olması mecburi değil. O halde eser niteliğinde olmasa bile bazı fikri çabaların korunması ön görülmüştür.
A) ad ve alametler: Burada eser yok ama eserle bütünleşme söz konusu. Eser niteliğindeki bir fikri çaba sonucu değildir. Eserle bütünleşen esere o ad ile şöhret veren veya eseri o belirtilerle simgelerle çizgilerle o kapakla tanıtan şeyler söz konusudur. Ad ve belirteler. Yani alametler.
Madde 83 ad ve alametler haksız rekabete göre korunur diyor. Burada iki özellik vardır. 1) Ayırt edici nitelikte bir ad ve alamet olmalıdır. Yani markalardaki renk, cins, nitelik, mahreç gibi unsurlar söz konusu ise bu takdirde ayırt edici niteliği vardır. Yani her ad ve alamet değil. Özelliği olan ad ve alamet olması gerekiyor. Yani genel nitelikteki ad ve alamet olmaması gerekmektedir.  Ayırt edici nitelik olursa koruma gündeme gelir. Borçlar hukuku rutin bir addır. Eşya hukuku şerhi. Tipik herkes tarafından kullanılan addır. Matematik Dersleri. Bunlar herkes tarafından kullanılan anonim olan ad ve alametlerdir. O halde anonim olan ad ve alametler kimsenin tekelinde değildir. Tıbbî deontoloji kongresi. Tıbbi deontoloji derneği dava açılıyor. O isim bize ait diyor. Ama tıbbi deontoloji ayırt edici niteliği olmayan bir addır. O halde haksız rekabette burada söz konusu olmaz. O halde her ad ve alamet değil, diğer esrelerden ayırt etme niteliği mevcut olan ad ve alametlerdir. Önceki örnekler; Şark Çıbanı, Şu Çılgın Türkler. 2) Haksız rekabet hükümlerinden yararlanmak için, hakları ihlal edilen veya taciz eden kişinin tacir olmasını gerektirmez. Normalde haksız rekabet eylemi tacir tarafından işlenen bir eylemdir. Tacir olmayanın haksız rekabeti olmaz. Ama yasa buna da bir istisna getiriyor. Bunların tacir olması şart değildir. Siz öğrenci olduğunuz halde haksız rekabet hükümleri uygulanacaktır. 5846nın 68. Maddesi uygulanmaz. Çünkü burada eser niteliğindeki şey yoktur. Haksız rekabet hükümleri de yine
2) İşaret resim veya ses:  İkinci yani ad ve alametten sonraki koruma şeyi. Kuş seslerini CD’ye almışsınız. Yunus sesi kaydetmişsiniz. Burada sahibinin hususiyetini taşıyan bir özellik yok. Yunus balığının hususiyetini taşıyan bir tespit var. Vahşi hayvanların hususiyetini taşıyan bir tespit var. Burada eser yok. Ama o tespiti, işareti sesi tespit eden kişinin bu tespitine karşı çoğaltma ve yayma hükümleri haksız rekabet hükümlerine tabidir. 5846 84. Madde. Burada da yine tacir olmasa dahi bu hüküm uygulanır diyor. Buraya resim giriyor. Resim eser mahiyetinde olmayan her türlü fotoğrafı kapsar. O halde fotoğraf, fotoğraf üzerindeki haklar. 1) İlim ve edebiyat eseri niteliğindeki fotoğraflar, 2) Güzel sanat niteliğinde olan fotoğraflar, 3) Sahibinin hususiyetini taşıma özelliği olmayan bir fotoğraf var. Ve bu üçüncüsü haksız rekabet göre kullanılır.

Kişilik hakları üzerindeki koruma

 Burada iki ürün vardır. Madde 85 ve 86. Birincisi mektuplar ve diğeri portreler.
Mektuplar: Mektup bazen fikri ürün içerir. Fikri ürün içeren ve sahibinin hususiyetini taşıyan düşünceler içeren mektuplar olabilir. Bunlar bu durumda eserdir. Mektuplar eser niteliğinde ve eser niteliğinde olmayan mektuplar diye ayrılır. Birincisi eser sahipliğinden doğan hakları gündeme getirir. Devlet yöneticilerinin, siyasal yazışmaları mesela. Atatürk’ün İnönü’ye Türkiye’nin kurtuluşuna ilişkin yazıları. Açıp bakıyorsunuz parlak fikirler var. Sosyal, siyasal, ekonomik yapısına ilişkin fikirler var. Size bir mektup yazıyorum ve borçlar yasamızda 10 sayfalık eksikleri yazıyorum. Bu nedir? à Bir fikirdir. Benim rızam dışında bunu kullanmanız benim eser sahipliğinden doğan hakkımın ihlalidir. Bu nitelikte olmayan mektuplar. Kişilik haklarının kullanılmasından yararlanır.
Bu nedenle eser mahiyetinde olmayan benzer yazılar, yazanın ve yazarın rızası dışında yayınlanamaz. Yasa 10 yıllık süre öngörmüş. Yasa, yazarın ölümünden 10 yıl geçmeden yayınlanmasını yasaklamış. Mektup eser mahiyetinde olmasa dahi düşünce üründür. Aşağılayıcı olsun olmasın, eser olsun olmasın, yazanın ölümü üzerinden 10 yıl geçmedikçe yayınlanamaz diyor. Hocam e-posta bu kapsamda olur mu? à Olur tabi. Mektubun nasıl kaleme alındığı önemli değil.
A)     Eserse eser sahipliğinden doğan haklar var, b) eser niteliğinde olmasa bile rıza olmayınca ölümünden itibaren 10 yıl geçmedikçe yayınlanamaz, c) kişilik haklarını ihlal eden ve 10 yıl geçse bile yayınlanamayan mektuplar vardır. Mesela sevgilisine yazdığı mektupta bu olur. D) mektubun yayımında da kişilik haklarının ihlalinin olmaması gerekiyor. [Mirasçılar burada yansıma yoluyla zarar dolayısıyla dava açıyor.] à Örnek; Hüseyin Rahmi Göktürk. 85’te vefat etti. Üç oğlu var. Uğur, Kayhan ve Sadık. Sadık Amerika’da diğerleri Ankara'da yaşıyor. 2012 yılında Hüseyin Rahmi Göktürk’ün tecavüz ettiği gazeteci diye bir yazı çıkıyor. Diyor ki Hüseyin rahmi üst düzey yöneticiyken röportaja gittiğimde beni taciz etti diyor. Sadık vekil tayin etmiş. Dava açılmış. Kime karşı açıldı?--> Gazeteye karşı ve bu haberin yazıcıları. Mirasçıları babama karşı yapılan her açıklama benim kişilik hakkımı ihlal etmiştir diyor. Anne veya babanız öldüğü halde her aşağılama sizin duygu yaşamınızı ihlal eder. Orada 49’u yani yeni 58’i uyguladık. 47’yi karşılayan 56’da, vücut bütünlüğüne yapılan saldırılarda yakınları da ister dedi. Ama İsviçre Federal Mahkemesi, kişilik hakkı ihlal edilenin yakınları da manevi tazminat ister dedi. Kendileri de bundan acı ve ıstırap duymuşlardır dedi. Yargıtay 4. Hukuk da sonradan kabul etti. Bunların dışında kalan kişilerde kendi kişilik hakları ihlali nedeniyle dava açabilir. Ölenin acısı olmaz. Kendi kişilik hakkının ihlali nedeniyle dava açılabilir. Bu günkü düzenleme karşılığında bu ihtiyaçlar geçerli midir? à Şöyle denebilir. 56’da sadece bedensel zararlar için saldırıya uğrayanının tazminat açma hakkı verilmiştir. Ama şimdi kişilik hakkı saldırıya uğrayanın yakınlarının bundan duyduğu üzüntüden dolayı dava açılıp açılmayacağı tartışmalıdır. Bu nedenle bu eleştiriliyor. Madem böyle yaptınız 56’ya da koydunuz. 58’e de koyun. Benim kızımın saçından tutulup darp edilmesiyle, resminin hayat kadını diye yayınlanması benim açımdan aynı üzüntüdür.
B)      Resim ve portreler: Resim elle yapılan görüntü tespiti. Fotoğraf makine ile görüntü tespitidir. Eser mahiyetinde olmasa bile portreler 10 yıl geçmedikçe yayınlanamaz diyor. Ama istisna verilmiş, aktif kişiler demiş. Bunlar için bu kural geçerli değil. Futbolcu, bakanlar, cumhurbaşkanlarının resim ve portreleri rıza dışında yayınlanabilir diyor. Bu önemlidir. Resmedilen kişinin yan unsuru olarak yer aldığı resimler. Anıtkabirdeki bir tören. Törende bir kişi de yer alıyor. Bir görüntü tespit ediyorsunuz. Yan unsur olarak tesadüfen oradaki bir kişi yer alabilir. Madde 86/2. Kanal FB-Benfica maçını gösteriyor. Seyirciler arasındasınız. Sizi bu yüzden görüntüleyebilir yan unsur olarak. Ama zoom yapıp çekerse ne oluyor ya beni asli unsur yapma diyebilirsiniz. Kamuoyunun bu tür aktivitelerine katılanların görüntüleneceğini göze almak zorunda olması gerektiğini söyler. Son olarak 3) günlük olaylardaki görüntüler haber olarak yayımlanabilir. BU haller yoksa bu takdirde resmin ve portrenin rıza dışında yayınlanmasından kaynaklanarak kişilik hakları korumasından yararlanabilirsiniz.

Zamanaşımı

Her FM hakkının ihlalinde. İhlal edilen hak dolayısıyla alacak hakkını (tazminat alacağı hakkının) bir zamanaşımı süresi vardır. O halde FM haklarının ihlali nedeniyle tazminat alacakları da zamanaşımına tabidir. FM hukukuyla ilgili mevzuatların hiçbirinde zamanaşımı genel olarak düzenlenmemiştir. Yer yer süreye ilişkin özel hükümler yer almış olabilir. Ama zamanaşımı BK 146-162’de düzenlenmiştir. Bu hükümler uygulanacaktır. O halde zamanaşımını kesen sebepler vs. gibi konular çıkmaktadır. Bu konuların tamamı, FM hukuku mevzuatında yoktur. Burada bir ayrım yapmak gerekiyor; sözleşmeye dayanan borçlarda sözleşmeye aykırılık nedeniyle, sözleşme yoksa haksız fiile ilişkin hükümlere göre zamanaşımı söz konusu olabilir.
Sözleşme ilişkisi varsa, sözleşmeye ilişkin zamanaşımı süresi 146 ve 147. Maddeleri var. Madde 146 10 yıl, 147 5 yıllık zamanaşımı süresi ön görmüştür. Lisans sözleşmesi yaptınız sözleşmeyi aykırı olarak kullandı. Patent lisansı verdiniz başkasına alt lisans verdi. Bu yüzden tazminat alacağınız zararınız doğdu. Zamanaşımı sözleşmeye aykırıya ilişkin hükümlere tabi yani 146 10 yıldır.
FM hakkı sözleşme ilişkisi olmaksızın rıza dışında bir haksız eylem ile ihlal edilmiş ise süre hariç madde 148 vd. süre ise 72. Maddedir.
Kusur ve zarar koşulunu gerektiren veya gerektirmeyen davalarda bir tazminat gündeme gelince tazminat zamanaşımı gündeme gelir.
Patentlerde 145, tasarımlarda 54, markalarda 70, coğrafi işaret ve entegre devrelerde 29, bitki ..’de 65. Şablon hüküm vardır. Hepsinde genel hükme yollama yapılmıştır. Şimdi Fikri haklarda özel hüküm yoktur. Zamanaşımı süresi haksız fiil olması nedeniyle genel hükümlere tabidir.
Yollama eski 60’aydı. Şimdi 72 nedir. Bu 72 3 zamanaşımı vardır. Kısa süresi 2 yıla çıktı birden. Uzun süre değişmedi 10 yıldır. Kısa sürenin işlemeye başlaması zararı ve faili öğrenmeden itibaren. Uzun sürenin başlama tarihi ise olay tarihidir. Eylem eğer suç teşkil ediyorsa (ki rahatlıkla FM ihlali aynı zamanda suç teşkil eder. Bütün mali hakların ihlaline ilişkin eylemler suç sayılır. 551 sayılı KHK ceza hükmü getirmiş) ceza zamanaşımı süresine tabidir. Uzun ceza zamanaşımı süresi FM hakları ihlalinde genellikle uygulama bulacaktır. Uzun ceza zamanaşımı süresi uygulanması için eylemin suç teşkil etmesi yeterlidir. Bu nedenle hükmün açıklanmasının ertelenmesi CMK 210, af, suçtan zarar görenin müdahil olup olmaması uzun ceza zamanaşımının uygulanmasını engellemez. Bu nedenle kısa zamanaşımı süresi olayların büyük çoğunluğunda gündeme gelmez. Bakın5846 madde 71-72’ye. Bunlarda ön görülen ceza davası zamanaşımı süresi hep 2 yıldan fazladır. BU durumda da tazminat davasına da bu süre uygulanır. Yani 2 yıllık süre çoğu zaman işlemez. Çünkü burada eylem aynı zamanda suçtur. 2-4 yıl diyor genelde. Böyle bir durumdaki ceza zamanaşımı süresi 5 yıl oluyor. Hangi süreyi uzatıyorsa o uzuyor. Yani sadece uzun süre değil. Kısa süreyi de uzatabilir.
AYM iptal etti. Suçu sayan kanun olabilir. Ama hocanın hatırladığına göre kanun çıktı zaten iptalden sonra.

Bağlı haklar

Eserle ilgili hak sahipleri 1) eser sahibi, 2) bağlı hak sahibi. Birincisini gördük. Şimdi gelelim bağlantılı hak sahiplerine.
Önceden ifade etmeye çalışmıştık. Çocuklar, fikir ürünü üzerinde hak sahibi olan kişi yaratandır, yaratan eser sahibidir. Sahibinin hususiyetini taşıyan ürün eserdir. Sınai haklarda da fikir ürünü olan sınai haklarda da hak sahibi o ürünü yaratan kişidir. Buluşun sahibi tasarımın sahibi hak sahibidir. Şimdi bağlantılı hak sadece Fikri mülkiyetin fikri haklar alanında söz konusu olan bir kurumdur. Eseri yaratmayan ama yaratıcı ile eseri seyreden, eseri dinleyen, eseri okuyan arasında rol alan kişilerdir. Yani eseri canlandıran kişilerdir. Eserin piyasaya çıkmasını sağlayan aracı kişiler var. Bunu üretici ile tüketici arasındaki aracılara benzetebilirsiniz. Bunlar olmaksızın eserin tüketiciye ulaşması, seyredilmesi, dinlenmesi mümkün değil. BU aradaki kişilerin de bir fikir ve sanat yeteneği ortaya konmaktadır. Bunlar eser sahibi değil ama eser sahibine ait bazı hakları kullanabilen kişilerdir. Ses sanatçısı olmasa beste yorumlanamaz. Sinema sanatçısı olmasa sinema eseri yaratılamaz. Tiyatro oyuncusu olmazsa tiyatro eseri canlandırılamaz. Plak ve CD üreten firmalar olmasa, plak ve CD’ler yani fikri ürünler tüketiciye ulaşamaz. Film yapımcıları, bunların tespitini gerçekleştirenler olmasa sinema filmlerinin (ne kadar mükemmel olursa olsun) ilk tespitini yapanlar olmazsa filmin seyredenlere ulaştırılması mümkün olmayacaktır. O nedenle bunları yaratan kişi değil ama yaratanın eserinin canlanması ve hayatiyet kazanması için mesai harcayan kişilerdir. Bunlar genellikle sanatçılar, yorumcular fonografçılardır. Bu anlamda olmak üzere 5846 sayılı yasa 1952’den 1990 yılına kadar, komşu hak sahipleri adı altında bu tür emekçileri de korumuştur. 90’a kadar sadece komşu hak sahiplerini kabul ediyordu. Bunlar kimler? à İcracı sanatçılar. Fonogram yapımcıları. Radyo ve televizyon yapımcılarıdır. Komşu hak eser sahibinin hakkına komşu olan haktır. NachbarRecht. Almancadan birebir çeviridir. Hirsch bu şekilde çevirmiş. Çünkü başka bir şey bulamamış. Bunun bir üst kavramı olarak 1990 bağlantılı hak kavramı getirildi. Madde 80. Dolayısıyla bir üst kavram olarak bağlantılı hak kavramı getirildi. Bunlar şunlardır. 1) Komşu haklar. 2) Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları.
Kısaca ifade edelim.

1) Komşu Haklar.

a) İcracı sanatçılar:

Bunlar eseri oynayan canlandıran kişilerdir. Sinema oyuncuları, ses sanatçıları, tiyatro oyuncuları buraya girer. 80. Madde birinci sırada bunların haklarını düzenlenmiştir. Ne gibi hakları vardır? à i) İcralarının tahrif edilmesinin önlenmesi hakkı. Bir besteyi yorumlayan kişinin,  yorumunun tahrifi, bir paragrafının düşmesi tahriftir. Bir sinema oyuncusunun oynadığı bazı sahnelerin rızası dışında imha edilmesi. O halde icrasının değiştirilmesini önleme hakkı bir manevi haktır. İcracı sanatçıların manevi hakkı. Yine bunların içinde manevi hakkı tahrif edilmesini imha edilmesini önleme hakkı. ii) Adların gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bu nedenle gösterim başlarken ve sonucunda yazılır. Bunun sebebi 5846’dır. Burada icracı sanatçının icracı olduğu gösterilmezse adın belirtilmesini isteme hakkı ihlal edilmiştir. Manevi haklar adın belirtilmesini isteme hakkı. Adımı zikret diyordu. Burada da icracı oyuncu Fadime X benim X ismimi göster diyor. Bestekârın kendi adının zikredilmesini isteme hakkı vardır. Adı gösterilmeksizin CD’nin piyasaya çıkması ihlaldir. ii) 2) izin verme hakkı. Kayahan’la anlaşıyorsunuz. Bu besteyi okurum ama 5 bin adet basacaksınız. Bundan fazla basarsa mali hakkı ihlal etmiş oluyor. İcracı sanatçının izni olmaksızın icra çoğaltılamaz dağıtılamaz. Sayısından fazla çoğaltılıp dağıtılamaz. ii) hakları devretme hakkı.
O halde özet: birincisi manevi hakkı tahrifi engelleme hakkı Adın belirtilmesini isteme hakkı. İki mali hakları vardır. Çoğaltma yayma dağıtmada izni alınacak, hakkın verilmesi veya lisans verilmesi icracının iznini tabidir.

b) Fonogram Yapımcıları:

Seslerin tespitini yapan kişiler. Ses yapımcılarıdır. Plak şirketleri, kaset şirketleri. Kasetlerinin rızası dışında kullanılmasını önleme hakkı vardır. Raks’ın bir CD’sini çoğaltıyorsunuz.  Bakın ses sanatçısının rızası dışında okuduğunuz CD’ler çoğaltılmış. İcracı sanatçı icrasının çoğaltılmasını dava edebilir. Onlar dava etsin etmesin ayrıca fonogram yapımcısı, ses tespitini yapan firma fonogramlarının çoğaltılmasını önleme hakkına sahiptir. Yani ses sanatçısı yasal yola başvurmasa da fonogram yapımcısı başvurabilir.

c)Radyo ve televizyon yayınları üzerinde hakları:

90’da girdi bu. 52’de televizyon yoktu zaten. Programa katılan kişilerin hakları var. Bunlar eser sahibi olabilir. Bu eser niteliğinde olmazsa haksız rekabet olabilir. Ama bizzat bu programı kayda alan radyo ve televizyon kuruluşlarının da hak sahipliği vardır. Kim milyoner olmak ister? Bir formatı var. Bu RTL’nin bir yayını. Alman televizyon kanalının bir yayını. Kim milyoner ister Türkiye 'de de var. Burada Türkiye’de kanalD RTL’deki kim milyoner olmak ister programını sunan kişinin sesini görüntüsünü almıyor. Formatı alıyor. Bu takdirde RTL kuruluşu yayın üzerindeki hakkını kullanan kanalD’ye karşı dava açıyor. Benim rızam dışında benim televizyon yayını üzerindeki hakkımı ihlale ettin. Bu ve benzeri örnekler. Yayın formatının bir eser niteliğinde olma şartı yoktur.
TRT muhabirini gönderiyor. Hindistan açıklarında yer altı belgeseli düzenliyor. Yayına sunuyor. Ulusal yayın yapan bir televizyon kuruluşu arkasından habire gösteriyor. Eser değil ama TV yayıncısının yayın üzerinde hakkı var. Yayın üzerindeki hakkı ihlal edilmiş. TRT muhabirini göndererek su altı belgeseli tanzim edilmiş. Veya açıkoturum düzenliyorsunuz. Ama Fırat TV de gösterime sunuyor. Açıkoturuma katılan kişinin düşünceleri eserdir. Onun hakkını ihlal etmiştir. O ayrı. Ama TV yayıncısının hakkını da ihlal etmiştir.

2)İlk tespitini gerçekleştiren Film Yapımcıları:

Sinema filmi eseri sahibinin rızası dışında mali veya manevi hakları ihlal edilenin (bu ayrı bir konudur). Siz TV dizisini X isimli kanala veriyorsunuz Y isimli kanalı da yayımlıyor. Eser sahibi olarak Y’yi dava edebilirsiniz. Ama X de yayın hakkının ihlali dolayısıyla hakkını ihlal ediyor.
Kısaca bu kadar.

Hocam: Farazi Sözleşme ilkesine dayanarak telif tazminatı olarak 3 katı talep edilebiliyordu. Hocam bu davalar birlikte açılabilir mi? à Tabi ikisinin koşulları farklı. Ayrıca tazminat istiyorum diyebilirsin. Yani farazi sözleşme ilkesine dayalı telif tazminatı ayrıca başka bir şey isteyebilirsiniz. Bir tek elde edilen kazancın talebi olursa telif tazminatı olamaz.
Telif tazminatı bastığın çoğalttığın miktardaki eserle ilgili seninle bir sözleşme yapmış olsaydım sana ait olacaktı. Sana ait olduğum ürünleri toplatırsam bu ikisi çelişir. O yüzden hem telif tazminatı hem toplama ya da üretim araçlarının imhası istenemeyecektir. Bu bir seçim hakkıdır. Ya o ya onu seçeceksiniz.
Ders bu kadar. Sınavda hepinize başarılar diliyorum.


1 yorum:

  1. JTM Hub - Casino, Dining, Entertainment, & more - JRM Hub
    JTM is your hub to discover the wonders of 충주 출장마사지 the East Coast, and explore the 세종특별자치 출장마사지 many opportunities in 창원 출장마사지 the heart 포천 출장샵 of 안양 출장마사지 Central Oregon.

    YanıtlaSil