26
Şubat 2013
Konumuz
fikri mülkiyet hukukudur.
Hocanın
elindeki kitaplar: Borçlar Kanunu, Seçkin yayınlarının fikri mülkiyet mevzuatı,
bir de kendi kitabı.
1995’ten
beri fikri mülkiyet ile ilgili çok sayıda eser var. Tezler ve monografiler var.
Bunların hepsini elde etmek mümkün değil. Bunlardan birisini kaynak olarak
seçebilirsiniz.
Günal
Tekinalp’in fikri mülkiyet diye bir eseri var. Onun son basısı olur.
“Sınai
Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar” isimli kitap var. Sınai ve fikri
haklardan oluşuyor. Sınai hakları özetleyip, fikri haklarla karşılaştırıyormuş.
Derste izlenen yöntem de o olacaktır.
Fikri
mülkiyet hukukuyla ilgili tek tek, münhasır konular ele alınarak yazılmış
eserler var. İlgi duyan arkadaşlar hocaya başvurabilir. Örneğin fotoğraf
üzerinde fikri haklar, şehir ve imar üzerinde fikri haklar. Eser nedir gibi
müstakil olarak sadece o konuya özgü eserler de var. Ama bu yoğunlukta bu
eserleri elde etmek mümkün değildir.
Dersteki
not büyük oranda ihtiyacı karşılar ama mutlaka bir rehber eser de elinizde
bulunsun.
Hoca
geçmiş yıllarda bazen bir özet yapmış ve ödev vermiş. Kendiniz araştırın demiş.
Ama böyle bir vakit artışı olmadı. Bu sene de öyle diyelim. Hoca başlasın götürebildiği
yere kadar götürsün. Bir veya birkaç kişiye ödev de verebilirmiş.
FİKRİ MÜLKİYET
Fikri
mülkiyet ne demektir, neleri kapsar, diğer eşya mülkiyeti ile ilintisi nedir?
Neden bu kavram kullanılmaktadır onu halledelim önce.
Fikir
İki
sözcükten oluşuyor: fikir ve mülkiyet. Kişilerin fikir yaratımları üzerindeki
hak sahipliğini fikri mülkiyet kavramıyla ifade ediyoruz. Buradaki fikir
düşünceyi, kişilerin zihinsel faaliyetlerinin sonucu olan yaratımları ifade
eder. O halde hangi ürün üzerindeki hak sahipliği? Fikri çaba sonucu yaratılan
ürün üzerindeki hak sahipliği. O halde eşya sahipliği değil fikir ürünleri
üzerindeki sahipliktir.
Bu
bizi şuna götürür. Fikri mülkiyet, ancak ve ancak zihinsel çaba sonucu
yaratılan ürünleri kapsar. O halde hak sahipliği, fikri çaba sonucu yaratılan
ürünlere ilişkindir. Bu ürünler üzerindeki hak sahipliğini ifade eder.
Fikri
bir çaba olmalıdır. Eğer eldeki ürün fikri bir çabanın sonucu değilse, bir
yenilik yok ise hak sahipliğinden söz edilemez. O halde fikir sözcüğü bizi
düşünmeye sevk etmelidir. Eşya mülkiyetinde kişi bir obje üzerinde hak sahibidir.
Ama o objenin kendi çabası sonucu yaratılmasının gereği yoktur. Onda kişinin
eşya üzerindeki hâkimiyeti, yasalar tarafından o hâkimiyet olanağının tanınmış
olması gerekir. O obje bir başkasının fikri çabası sonucunda da yaratılmış olabilir.
Bu durumda kişi eşya mülkiyeti sahibidir. O halde başkasının fikir ürünü
üzerindeki hak sahipliği eşya mülkiyetidir. Hocanın yazdığı bir eser üzerinde, kitap
üzerinde siz eşya mülkiyetine sahipsiniz. Ama fikri mülkiyet sahibi değilsiniz.
Fikri
mülkiyetten söz edebilmemiz için o objeyi yaratan fikir sahibinin bulunması
gerekir. O objeyi yaratan fikir kime aittir, o tablo kim tarafından
yaratılmıştır. Sizin icra ettiğiniz beste yazıya dökülmüş olabilir. Siz mesela
bir kitap alınca eşya mülkiyetiniz olur ama fikri mülkiyet hakkına sahip
değilsinizdir.
O
halde fikri mülkiyette yaratıcı kimdir? Yaratan kişi hak sahibidir. Hak
sahipliği, düşünce babasına aittir. Orada fikri mülkiyet vardır. Siz hocanın
kitabını, tablosunu çoğaltırsanız çoğaltan kişi olarak size karşı hoca yasal
yollara başvurabilir. Bir başkası onu taklit ederse hak sahibi olmadığınızdan
yasal olanaklardan yararlanamazsınız. Zira fikir size ait değildir.
Fikri
mülkiyet kavramı içindeki fikir sözcüğü çok şey anlatır. Fikri mülkiyet bir
yeniliktir. Fikri mülkiyetten söz edebilmemiz için, yaratım sizin fikrinizin
ürünü olmalıdır. O halde FM yeniliği koruyan bir hukuk disiplindir. Bu unsur
taklit, korsan, intihali ayırt etmemize yarar. Bunlar hak sahibi değildirler.
Bunlarda orijinallik yoktur. Bunlarda mevcudu tekrar vardır. Başkasının
düşüncesini gasp etmek vardır.
Fikir
yaratımdır, yeniliktir, orijinalliktir. Ayırt edici niteliktir. O halde fikri
mülkiyetten söz edebilmemiz için yaratıcı güç ortaya konulmalıdır. Başkasının
fikrini taklit eden hak sahibi değildir. Orada korsan, taklit, intihal vardır.
Fikri
mülkiyetin sınai haklar disiplini ve fikri haklar disiplininin ortak bir yönü
vardır. Her iki disiplin de yaratıcı olanı, ayırt edici olanı korur. O halde
yaratıcı bir çaba yoksa ve tekrar varsa (tekrarda yenilik yoktur, tekrar
taklittir) fikri mülkiyet bunu korumaz. Bu disiplinlerin farklarını ve
benzerliklerini işleyeceğiz.
Mülkiyet
İkinci
kavrama gelelim. Mülkiyet. Ayni haklardaki mülkiyet ile karıştırmamak gerekir.
Buradaki mülkiyet hak sahipliğini ifade eder. Mülkiyet, elle tutulur obje
üzerindeki bir haktır. Fikri mülkiyette korunan obje değildir, korunan
düşüncedir. Düşünce bir objeye dökülse bile korunan yine obje değil obje
içerisindeki düşüncedir.
O
halde mülkiyeti eşya mülkiyetinden ayırt etmek gerekir. Mülkiyet, fikir
üzerindeki hak sahipliğini ifade etmek içindir. Orada da çaresizler. Almanlar “Geises
Eingenthum” diyorlar. Onlar da düşünce mülkiyeti demişler. Eşya mülkiyeti ile
fikri mülkiyet arasında derin farklar var. Hukukta maddi mallar üzerinde olan
hak sahipliği ve maddi niteliği olmayan mallar üzerindeki hak sahipliği olarak
ayrıma tutulmuştur. Burada maddi niteliği olmayan eşya üzerinde bir hak vardır.
En
önemli fark à
Eşya mülkiyetinde koruma süresi yoktur. Ama fikri mülkiyet hukukunda süreli bir
koruma vardır. Koruma süreleri vardır. Eşya mülkiyetinde bir obje üzerinde hak
sahipliği gündeme geldiği için istihkak davası açabilirsiniz. Zilyetliğin
iadesi davası açarsınız. Fikri mülkiyette ise bu davalar yoktur. İmha vardır. Benim
düşüncelerimi rızam dışında biçimlendirdiyseniz onun imha edilmesi vardır.
5846’da bu vardır.
Fikri
hak sahipliği ile eşya mülkiyeti arasında paralel olan noktalar var ama onlara
sonra değineceğiz. Eşya mülkiyetinde ölüm ile birlikte sınırsız bir miras hakkı
var. Ama fikri mülkiyet hukukunda miras hukukunun farklı özellikleri vardır (Bu
konuyla ilgili tez yazılabilir. 5846’nın 19 ve 63. maddelerini ele alacağız. Oradaki
farklı nitelikleri ortaya çıkaracağız göreceğiz.).
O
halde özet -- > Fikri mülkiyet, düşünce üzerinde hak sahipliğini ifade eden
bir kavramdır. Yaratıcı gücü korur ve onun üzerindeki hak sahipliğini ifade
eder. Eşya mülkiyeti ile FM arasında farklar vardır. FM, maddi niteliği olmayan
varlıklar üzerindeki hak sahipliğidir (intangable goods). Ama eşya mülkiyeti
gibi mutlak bir haktır. Burada belki bu yüzden biraz oturmaktadır. FM hakkına
sahip olan kişi bu hakkını herkese karşı ileri sürebilir. Ama sınırlı koruma
süreleri vardır: 5846 Eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl geçtikten sonra
eser artık anonim olur. Mozart’ın vs.nin eserlerini tepe tepe
kullanabilirsiniz. Ama gidip onun evini işgal edemezsiniz. Bu da bize geçti
diyemezsiniz.
FM’i
oluşturan iki sözcüğün anlamları budur.
Fikri Mülkiyetin Dalları (Disiplinleri)
İki
ana dalı vardır. Birincisi fikri haklar, ikincisi sınai haklar. Fikri haklar
ile sınai haklar arasında benzerlikler de var farklılıklar da vardır. Önemli
farklar var. O yüzden ayrım yapıyoruz. Bunların uygulamaya ilişkin sonuçları
var. Fikri hak (fikri mülkiyet değil), fikir ve sanat eserleri üzerindeki
haktır. O halde sahibinin hususiyetini taşıyan (5846’da yeniliği ifade eder) ve
yasada öngörülen 4 eser grubundan birine girmesi gereken fikir ve sanat
ürünleri üzerindeki haktır. O halde fikri haktan söz edebilmek için de yine
fikir ve hak unsurlarına ihtiyaç var. Yine fikir babası olacaksınız. Ama
yarattığınız ürün eser olacaktır. Fikri hak, eserleri koruyan haktır. Fikri
haklarda eser unsuru aranır. O halde fikri hakla sınai hakkın fikri mülkiyet
şemsiyesi altında olmasının bir farkı yoktur. Her ikisinde de fikir ve hak
olacak. Ama sınai haklardan farklı olarak sanat eseri de olabilir. Ve sınai
haklardan farklı olarak bir eseri gerektirir. Eser nedir? à
3-4 adet monografi vardır. Hangi niteliklere sahip olan ürün eserdir onları
göreceğiz.
Fikri
hak, eser üzerindeki haktır. O halde bu disiplinin harekete geçmesi için,
uyuşmazlığı fikri haklar üzerinde çözmeniz için ortada yaratılan fikri çabanın
fikir ve sanat eseri olması gerekir. Yasalar bunu korumaktadır. İlim ve
edebiyat eserleri, güzel sanat eserleri, besteler, sinema eserleri fikri hakkın
konusunu oluştururlar. O halde eser niteliğine sahip olan ürün fikri hak
konusudur ve fikri hak ile ilgili kaynaklardan harekete geçilecek ve çözüm
orada bulunacaktır.
Sınai
haklar, sanayi ve endüstride kullanılabilen fikir ürünleri veya işaretler veya
adlar üzerindeki haklardır. Sizin fikri hakkı sanayide kullanmanıza gerek yoktur.
Şiiri yazıp yayınlamayabilirsiniz. Yayınlamamışsınız ne olacak diyemez.
Savunduğunuz yüksek lisans tezini kullanma mecburiyetiniz, aleniyete ulaştırma
zorunluluğunuz yoktur. Sizin bu teziniz yayınlanırsa amacından aşılır. Ama
sınai haklarda sanayi ve endüstri de kullanma mecburiyeti vardır. Sabri Özel’i
adınıza tescil ettirdiniz. Niye tescil ettiriyorsunuz? à
Kullanmak için, üretim için. Orada bu amaç vardır.
Ayrıca
sınai haklar ad ve işaretleri de koruyan bir disiplindir. Buradaki ad ve
işaretleri fikri çaba sonucu oluşturulması gerekmez. Ama bir özellik vardır;
her iki disiplinde de yenilik ve ayırt edicilik korunmaktadır. İki disiplin
arasında ne gibi farklar ve benzerlikler var bu bizim birkaç haftamızı
alacaktır. Şu anda bilmemiz gereken à1) İki
disiplinin hakkın doğumu bakımından (fikri haklar ne zaman doğar, sınai haklar
ne zaman doğar?) , 2) Bu hakkın bir yere
kayıt ve tescil zorunluluğunun bulunup bulunmaması bakımından, 3) Bu hakkın
koruma süresi bakımından, 4) Hakların miras yoluyla intikali bakımından, 5) Hak
sahibi sayısı bakımından ve 6) diğer farklar vardır.
Bunun ayrımın yapılmasının tarihsel sebepleri
ve pratik sonuçları vardır. İhlal üzerine açılacak davalar açısından farklar
vardır. 5846’nın 68. maddesi vardır. Farazi sözleşme ilkesine dayanan bir telif
tazminatı hesabı öngören bir düzenlemedir. Bunun için elinizdeki ürünün bir
eser olması gerekmektedir. Yani marka filan olmaz.
Uyuşmazlıkta Görevli ve Yetkili Mahkemeler
Her
iki disiplin açısından yargı yolu ve görevli mahkemeyi de bir ifade edelim.
Şimdi ister fikir haklarda ister sınai haklarda görevli ve yetkili mahkemelere
bakalım. Burada bir genel kuralı koyalım.
Görev
konusunda 1995’te yürürlüğe konulan mevzuat çerçevesinde; uzman mahkemeler öngörülmüştür.
İster fikri ister sınai haklar alanında bir uyuşmazlık doğduğunda
a) Hukuk
davaları için Fikir ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri
b) Ceza
davaları için (ihlal suç teşkil ediyorsa) Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemeleri
görevlidir.
O
halde iş uzmanlığı gerektirir. Mevzuata göre, TPE ve uzman mahkemelerin
kurulması gerekir. Bu mahkemeler kurulduysa o mahkeme, kurulmadıysa HSYK’nun
gösterdiği mahkemeler uyuşmazlıkları bu sıfatla çözeceklerdir.
Yetki
konusunda genel düzenleme HMK’nda öngörülmektedir. Genel kuralımız davalının
yerleşim yeri mahkemesidir. Ama biz hep haksız fiilleri ele alırız. FM
haklarının ihlali aynı zamanda haksız fiil teşkil eder. Haksız fiillerle ilgili
yetki kuralı uygulanır. Burada da haksız fiillerin işlendiği yer kuralı
uygulanır. HMK 7 ve civarında var bu. O halde rahat olun, bir eser nerede
çoğaltılmış, nerede dağıtılmışsa orada da haksız fiil söz konusudur. Bana ait
olan senaryo Kanal D tarafından gösterime sunuldu. Burada Şanlıurfa Akçatepe
Mahkemesinde bile açabilirsiniz. Bunun dışında istisnaları var.
HMK'ndaki
davalının yerleşim yerinde açılır kuralı gittikçe eriyor. Zarar göreni korumak
için davacının yerleşim yeri mahkemesine doğru bir gidişat var. FM’te de bunu
görüyoruz.
İstisnalar
vardır. Markaya tecavüz. Ostim'de üretilen mallarda kullanılmış. Edirne’deki
vatandaş Ankara’da da açabilir ama kendi yerleşim yeri mahkemelerinde de açabilir.
Fikri Mülkiyet Hukukunun Önemi
Neden
böyle bir disiplin gelişmiştir ve koruma ihtiyacı doğmuştur?
Varlıklar,
maddi varlıklar (tangible goods) ve maddi niteliği (intangable goods) olmayan
varlıklar olarak ikiye ayrılır. Fikri
mülkiyet ürünleri, kişilerin maddi nitelikte olmayan varlığı üzerindeki bir hak
grubunu oluşturur.
Fikir
bir madde içerisinde cisimlenmiş olsa bile hak sahipliği maddede değil içindeki
düşüncededir. O objeyi yaratıcı fikrî çabadadır. Benim tablom Halk Bankası’nda
olabilir. Ama Halk Bankası benim tablomu duvar takvimine çeviremez.
Hatta
göreceğiz eseri bozma ve yok etme yasağı da vardır. Ama o tablo dediğimiz cismi
Halk Bankası satabilir. Sattığı şey objedir. Eşya mülkiyetini devretmektedir.
Ama o tablodan çoğaltalım dediğinde artık benim fikrimi çoğaltıyor.
Benim
tablomu beğendi aldı. Bundan promosyon olarak duvar takvimi yapıp 1 milyon tane
üretelim dedi. Bu durumda benim FM’imi ihlal etti. Niçin FM korunmaktadır.
Toplumların fikir ve sanat alanında, sanayide gelişmesi, vizyon elde edebilmesi
için bu alandaki fikir emekçilerinin korunmasını gerekir. Uygarlık fikri
yaratımlardadır. Düşünce ve düşünce ürünleri korunmalıdır. Yeni yaratımlar,
yeni fikirler, daha iyisine ulaşabilme bu alandaki fikri çabanın
desteklenmesini gerektirir. Bu alanda koruma sağlanmazsa fikir emekçileri yeni
ürünler yaratmak istemezler. Benim yazdığım ders kitabı ben daha ekonomik gelir
elde etmeden, korsan olarak basılıyor ve orijinalleri raflarda duruyorsa canı
çıksın bu ülkenin deyip bir daha üretmem o eseri.
Benim
oluşturduğum güzel sanat eseri kullanılırsa bir daha üretmem. Benim yarattığım
bir marka başkası tarafında kullanılıyorsa bu durumda markalaşmaya gerek yoktur,
nasıl olsa benim şöhretimi kullanıyor deriz.
Toplumların
FM’i koruyan mevzuatı oluşturma amacı, yeniliği teşvik etmektedir. Bu bir
yarıştır ve yarışı teşvik etmektedir. Eğer yer alırsanız ilerlemek istersiniz.
FM yaratıcı güçtür. Onu korumazsanız toplumun fikri mülkiyet alanında
gelişmesini engellersiniz. Çıkış noktası budur. O halde niçin yazar, şair,
müzisyen korunmalıdır? Emeksiz kazancı önlemek için. FM bu mantıktan doğmuştur
ve bu alanda etkin koruma sağlayan toplumlar diğer toplumların önüne geçmiştir.
Bu
düşünce Avrupa’da başlayan Rönesans ve Reformda fikir ön plandadır ve yarış
vardır. Fikir sahipleri yarışmaktadır. Marka kalite demektedir. Patent buluş
demektir. Türkiye’de bu hukuk disiplini 95’ten sonra oluşmaya başlamıştır.
Peki,
hangi disiplin ön plana çıkmış dendiğinde; bu güçtür ama fikri haklar
alanındaki duyarlılık sınai haklardan önceliklidir denilmektedir.
FM
hukukunun gelişmesi, toplumların FM alanında yani yenilik ve ayırt ediciliğin, orijinali
yaratmanın teşvik ve tahrik edilmesi için güçlü korumaya ihtiyaç vardır. Bu
kişisel koruma ile olmaz, devlet koruması gerekir. Bu da hukuk devletlerinde
yasal düzenleme ile olmaktadır. Bu koruma tek başına yaratıcı ile sağlanamaz.
Bu koruma için yasal mevzuat gereklidir. Ayrıca sadece ülke sınırları içindeki
koruma etkili bir koruma değildir. Eseri götürü Bulgaristan’da çoğaltır Türkiye’ye
sokar. Markanızı götürüp Romanya’daki ürünlere yapıştırır ithal eder. O halde
devletlerin iç mevzuat ile FM hukuku alanında çabaları tek başına etkin
değildir. Yeterli değildir. Bu bizi şu noktaya götürür. FM hukuku sadece iç
hukukta değil uluslararası alanda korunmalıdır. Ben korudum Almanya korumuyorsa
gidip orada ihlal olur. O nedenle gelin birlikte koruyalım diyorlar.
Uluslararası anlaşmaların çıkış noktası budur. Birliktelik devletlerin
birlikteliğidir. Dünya üzerinde koruyalım ve bu koruma etkin bir koruma olsun
amaca hizmet etsin denmiştir. Bu nedenle, Avrupa’da 1860’lı yıllarda Victor Hugo
önderlik yapmış ve fikri haklar alanında bir uluslararası anlaşmanın
çekirdeğini oluşturmuştur. Bu anlaşmanın adı Bern Birliği Anlaşması’dır. Çok
sayıda anlaşmadan söz edilecek. Bu anlaşmaların tarihini bilmek kolay değildir.
Ama bu anlaşmalar hangi şehirde yapıldıysa onun adı ile adlandırılır. Paris Anlaşması,
Nis Anlaşması, Stockholm Anlaşması gibi anlaşmalar vardır. Yani yapıldığı
kentin ismi ile anılmaktadır. Demek ki eşya mülkiyetinin korunmasında bu denli
bir birlikteliğe ihtiyaç yoktur. İç mevzuat ile de etkin koruma
sağlayabilirsiniz. Ama FM alanında fikrin yabancı ülkeye taşınması çok
kolaydır. İç mevzuat çok güzeldir ama Amerika’daki sinema filmi vizyona girmeden
İstanbul’da gösterime sunuluyor. Ama ABD’nin dâhil olduğu bir anlaşma
yapılmazsa bu koruma eksik kalır. Bu korumayı sağlarken temel çıkış noktaları
koyarsınız. Temel çıkış noktası şudur. FM ürününün tanımı. FM üzerindeki hak
sahipliğini belirlersiniz. Mirasçılar hak sahibi diyeceksiniz. Yoksa ölünce herkes
kullanır. Koruma süresi bakımından anlaşılacaktır. Sinema eseri ABD’de 70 iken
burada 10 yıl olursa hemen 10 yıl sonra yayınlanır. Açılabilecek davalar
bakımından direktifler konulacaktır. Manevi tazminat korunmalıdır mesela. O
halde bu tür anlaşmalar genel çerçeve çizer.
Mesela
Türkiye’de eskiden yabancı dildeki eserlerin Türkçe’ye çevrilmesinde 28. maddede
süre 70 yıl değil 10 yıldır. O eskidendi artık onu kaldır diyor AB ülkeleri.
Sinema eserleri 20 yıldır artık onu kaldır diyor. 52’de seni masum ve haklı
bulmuştuk ama tamamdır artık yoksa seni anlaşmadan atarım, yaptırım uygularım
diyor. O halde korunmasındaki çıkış noktasının ne olduğunu gördük: Ülkenin
sanat düzeyi, kültür düzeyi, sınai alanda kalkınması için yaratıcı gücün
(beynin) koruyacağız. O koruma sayesinde yenilik yaratılabilir. Ödülün amacı
onun yeteneğinden ziyade yeni ödül sahiplerini tahrik ve teşvik etmektir. Bunun
için etkin koruma sağlanmıştır. Şimdi çerçeve böyle olduktan sonra gelelim
mevzuata.
FM Alanındaki Yasal Düzenlemeler (Mevzuat) – FM Hukukunun Kaynakları
Fikri Haklar Alanındaki Kaynaklar
TMK
madde 1’de ifade edilen yazılı kaynaklar ve yazılı olmayan kaynaklar burada da
geçerli. Ve yazılı kaynaklar en önemli kaynaklardır. Yazılı kaynakları iç
kaynaklar ve uluslararası kaynaklar ayrımına tabi tutabiliriz. Bunu fikri
haklar ve sınai haklar ayrımında ele almakta fayda var. Çünkü her ikisinde de
gerek milli hukuk gerekse milletlerarası hukuk farklı seyir göstermiştir.
Fikri
haklar alanındaki tarihsel süreç şu şekilde özetlenebilir. Osmanlı
İmparatorluğu döneminde FM hukukuna duyarlılık gösterilmemiştir. Avrupa’da
Rönesans ve Reform sonucu bir fikir ve sanat alanında devrim yarış
başlatılmıştır. O yüzden fikri haklar açısından bir uyanış başlamıştır. Birisi
Vatikan’ı yaparken ötekisi Vontane Trieri yaratmıştır. Birisi bir heykel yapmış
diğeri başka bir heykel yapmıştır. Müzikte böyle, güzel sanatta böyle. AB’de
Victor Hugo başkanlığında çalışmalar yapılıyor ve sonuçta Bern Birliği adı
altında anlaşma yapılıyor. Eserlerin bu anlaşmaya dâhil ülkeler arasında
korunması bakımından anlaşıyorlar. Tanzimat’la birlikte Osmanlı’da da bir
uyanış yaşanıyor. Mecelle 1876’dır ve çok iyi bir eserdir. Mecelle-i Ahkâmı
Adliyye bir uyanıştır. Mecelle bir torba yasadır. 1850 civarında maddeden
oluşan bir torba yasadır. İçinde çok şey vardır. O dönemden itibaren Mecelle
ile birlikte telif haklarının korunması için Hakk-ı Telif Kanunu çıkmıştır.
Bugünkü anlamda gelişmiş bir kanun değildir ama bir başlangıçtır. Osmanlı fikri
haklar korunmalıdır denmiştir. Telif korunmalıdır demiştir. Eseri tanımlamaya çalışmış,
açılacak dava belirlenmiştir. Hakk-ı Telif, 5846 tarafından ortadan
kaldırılmıştır. Bu bir başlangıçtır ama yeterli değildir. Çünkü Avrupa’daki
Bern Birliği korumaları çok daha farklı ve sistematiktir. Eser nedir, birlikte
eser sahipliği nedir, ihlaldeki davalar ve zamanaşımı koruma süreleri vs.
Hepsini belirtmiş yani neredeyse kanun hazırdır.
Türkiye
Sevr’i yıkıp Lozan Antlaşması’nı yapıyor. Türkiye o noktada hep zayıf
noktasından sıkıştırılıyor. Türkiye, Lozan Anlaşması’nın ticarete ilişkin
kısmında Bern Birliği’ne dâhil olmayı ve bir fikir ve sanat eserleri kanunu
çıkarmayı taahhüt etmiştir. 5846 sayılı kanunun çıkış noktası Lozan’daki bir taahhüdümüzdür.
Lozan Anlaşması’ndaki şunu söylüyor: Avrupa’da yeni çıkmış bir sinemayı Beyoğlu’nda
harıl harıl gösteriyorsunuz, bizim yeni romanlarımız habire korsan basılıp
dağıtılıyor sizde. Bizim fikir emekçilerimiz zarar görüyor. Bu yüzden Bern Birliği’ne
tabi olup buna uygun bir kanun kabul edeceksiniz demiştir. Ve 1952 yılında Türkiye
Bern Birliği Anlaşmasına taraf oluyor. Anlaşma bazı çekincelerle kabul ediliyor.
Bazı koruma süreleri için hükümlere çekince koyuyor. Benim vatandaşımın bu tür
eserlere ihtiyacı var. Benim vatandaşım 50 değil 10 yıl olsun, sinema için de
20 olsun denmiştir. Yani bazı maddelere çekince konarak dâhil olmuştur.
Arkasından Ernest Hirsch, adalet bakanlığı tarafından bir fikir ve sanat
eserleri kanunu yapmaklar görevlendirilmiştir. Almanya’da Hitlerin zulmünden
kaçan birçok bilim adamı Türkiye’ye yerleşmiştir. Yahudi asıllı bu bilim
adamları üniversitelerde güçlü eserler vermiş, birçok kanununun hazırlanmasını
sağlamışlardır. Schwartz Roma hukukunun kurucusudur burada. Ankara Hukuk
Mektebinde Hirsch’e görev verilmiştir. Hirsch, Alman FM Kanunu temel olarak bir
taslak hazırlanmıştır. Ve bu kabul edilip yürürlüğe konulmuştur. Yasa
13.12.1951’de yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu 1951’de bir uyanıştır. FM
alanında önemli bir kaynaktır. Yasa uzun yıllar uygulanmamıştır. Üniversitelerde
çok ilgi görmemiştir. Bazı fakültelerde seçimlik ders olmuştur. 1995’e
gelinmiştir. 95 AB’ye girme konusundaki çabalarının bir dönüm noktasıdır. TC,
AB’ye girme konusundaki taahhütlerinden biri olarak FM hukuku alanında etkin
koruma sağlayan yasaları yürürlüğe koymayı taahhüt etmiştir. Çünkü saman
altından çok sular akmıştır. 51’den 95’e kadar teknik gelişmiştir. 95 FM
bakımından Türkiye’de bir devrim olmuştur:
1) 5846
sayılı yasada çok köklü değişiklikler yapılmıştır ve bunların çıkış noktası da
korsanla mücadele olmuştur. Bandrol alma, koruma sürelerinin ayrım yapılmaksızın
70 yıla çıkarılması, meslek örgütlerinde tekelin kaldırılıp çoğaltılması bu
değişikliklere örnektir. Eskiden 4 meslek örgütü vardı (İLESAM, GESAM, SESAM ve
MESAM). Bilgisayar eserlerinin korunması kabul edildi. 51’de bilgisayar yoktu (2.
maddeye dâhil edildi).
Özet: 51 bir atılım bir
açılım. 95 bir devrim. Fikri haklar bakımından bu. Sınai haklar alanında ise
ilk 95’te KHK’ler kabul edilmiş ve yürürlüğe konulmuştur. Fikri haklar alanında
küçük, sınai haklar alanında büyük bir devrim olmuştur.
95’te
ilk düşünce şuydu. Yasadaki terim kargaşasını anlamanız içindir. Siyasi iktidar
şu düşünceyi savundu. Doğruydu ama başaramadı. 5846’yı kaldıralım yepyeni bir
yasa yapalım dedi. 40-50 madde değişiyor yamalı bohça olacak dendi. Bir kanun
taslağı hazırlandı, ama çok kötüydü. Meclise kadar geldi, meclis iyi bir dönüş
yaptı. Uzman ve bilen kişiler tarafından aranmamıştı. Bu eleştiriler karşısında
yeni taslağı değil, AB’nin bizden acil istediği neler var? Meslekteki tekelin
kaldırılması, bilgisayarın korunması,
koruma süresini uzatılması vs. dedi. O halde 30 maddeyi değiştirelim demiştir.
İşte bu yüzden böyle bir kavram karışıklığı vardır. Mesela sahibinin hususiyeti
yerine yaratan denmiştir. Bu yasayı incelerken bu kavramları göreceğiz.
Bandrol
sistemi getirilmiştir (kültür bakanlığına başvuracak arkasına bandrol alacak),
işletme belgesi sistemi getirilmiştir (eser çoğaltma dağıtma işiyle ilişkin
kişiler için.).
Fikri
haklar bakımından en önemli yasa 5846. Onun dışında sinema eserlerinin
korunmasına iliğin bir kanun çıkarılmıştır Bunlara değineceğiz. Bu genel
mevzuat dışında BK’nun yayın sözleşmesine ilişkin hükümleri de fikri haklar
bakımından bizi ilgilendiren hükümlerdir. Yayımcı ile eserin sahibi arasındaki
sözleşmeyi düzenleyen iş görme sözleşmesidir.
05.03.2013
Sınai Haklar Alanındaki Yazılı Kaynaklar
Sınai
haklar alanındaki kaynakları ele alacağız. Bu alandaki kaynakları da Cumhuriyet
öncesi ve sonrası ayrımına tabi tutarak ele almakta fayda var. C. öncesinde
mevzuat konusunda bugünkü anlamda bir yasal düzenleme mevcut değildi. Sınai
haklar alanı bilinmeyen bir alandı. Diğer ülkelerde bu alanda çalışmalar
olmasına rağmen bir duyarsızlık dönemi söz konusuydu. Ancak o dönemde,
patentlerle ilgili olarak İhtira Beratı Hakkında Kanun en önemli yasa olarak
yürürlüğe konmuş ve 551 sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin KHK’nin
yürürlüğe konulduğu 1995’e kadar hizmet etmiştir. Oldukça ağdalı bir dili
vardır. Kanun yapma tekniği bakımından yapıldığı tarihten sonrası için çok
elverişli olmayan bir kanundu. İhtiraları düzenlemekteydi. Yani buluşların
korunmasına ilişkin kanun.
C.
sonrasında Markaların Korunması Hakkındaki Kanun, daha sonra Markalar Kanunu
1995 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Kabul ediliş yılı itibariyle,
markalarla ilgili oldukça önemli ve kapsamlı hükümler içeren yasalar olarak
ülkeye hizmet etmiştir. 1995 yılına gelinceye kadar; yani Cumhuriyetten 1995’e
kadar dönemde, iç hukukta 1) Osmanlı imparatorluğu döneminde kabul edilmiş olan
İhtira Beratı Hakkında Kanun,2) Cumhuriyet sonrasında Markaların Korunması
Hakkında Kanun ve Markalar kanunu çıkmıştır. Bunların dışında tasarımlar,
coğrafi işaretler ve bitki ıslahçı hakkı (yani yeni bitki çeşitlerinin
korunmasına ilişkin ıslahçı hakkı) ve entegre devrelerin korunmasına ilişkin
yasal düzenleme mevcut değildi. 1995 yılında AB direktifleri yönünde TC,
topluluk ülkelerindeki mevzuatı kabul edip yürürlüğe koyma taahhüdünü yerine
getirmek üzere 4 KHK kabul etmiştir. 5846 sayılı yasada önemli değişiklikler
yapmış ve aynı yıl aynı meclisten sınai haklarla ilgili 4 önemli KHK yürürlüğe
konmuştur.
1)
551 sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin KHK,
2)
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK,
3)
554 sayılı Endüstriyel Tasarımların korunmasına ilişkin KHK ve
4)
555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması Hakkında KHK kabul edilip yürürlüğe
konmuştur.
Bu
dört KHK incelendiğinde, topluluk ülkelerinde çıkarılmış olan çerçeve yasaların
ilkeleri aynen benimsemiş olduğu görülür. Bu yasalarda yer alan düzenlemeler
aynı ilke ve mantıktan hareket ettiği için çıkış noktaları, amaçları, düzenleme
şekli, kapsam ve sınırları örtüşmektedir. O halde her 4 KHK de incelendiğinde,
korunan sınai hakkın tanımı (tanımlar, patent nedir marka nedir endüstriyel
tasarım nedir, coğrafi işaretler nelerdir), 2 hak sahipliği (tek hak sahipliği-
birden fazla hak sahipliği; birden fazla hak sahipliğinin iki türü olan
paylı(müşterek) hak sahipliği ve el birliği hak sahipliği) [Hak sahibinin
tanımı ve sayı bakımından ayrımları] 3) Tanınan haklar (bu yasalarda ne gibi
haklar vardır. Hakların tanım ve sınırları belirlenmektedir. Buluş hakkı sahibi
kimdir ve bunun ne gibi hakları vardır? Endüstriyel tasarımlar üzerinde hak
sahibi kimdir? Bunların kapsam ve sınırları ortaya konulmaktadır. Şablon
hükümlerdir.) 4) Tanınan haklar ve bu hakların ihlali halinde başvurulabilecek
yasal yollar [En önemli konu budur]
(açılabilecek davalar. Ve hepsinde tablo şudur: Kusur ve zarar koşulunu
gerektirmeyen davalar, kusur ve zarar koşulu gerektiren davalar. Tecavüzün
men’i davası, tecavüzün ref’i davası, tespiti davası; kusur için maddi ve
manevi tazminat, fiili zarar, kazanç kaybı, elde edilen kazancın iadesi davası.
Ve bazı sınai haklarda itibar tazminatı. Bunlar düzenlenmiştir. Demek ki
topluluk hükümlerindeki çerçeveler burada şablon hüküm olarak yer almıştır.) 5)
Hakların intikali, a) bu haklarla ilişkin hukuksal işlemler (hukuksal işleme
dayalı olarak hakkın veyahut kullanım hakkının devri. Orada bakıyoruz yine
şablon hüküm. Lisans, inhisari lisans ve inhisari olmayan lisans olarak ikiye
ayrılır. Demek ki bir buluş sahibi, marka sahibi sözleşmeyle bu hakları 1)
devredebilir 2) lisans hakkı verebilir. Lisansı da ikiye ayırmış inhisarı
lisans ve inhisari olmayan lisans. İnhisari lisans şudur sana veriyorum ve
başkasına vermeyeceğim. Mesela Türkiye’ye verdim ama Bulgaristan’a da veririm
demişse, yani lisans veren bir başkasına da lisans verme hakkını saklı tutmuşsa
inhisari olmayan lisans vardır. b) miras yoluyla intikal (bu haklar miras
yoluyla intikali mümkün haklardır. Bunlar bir mutlak haklardır iki miras
yoluyla intikal edebilen haklardır. Buluş sahibi markasını ÖBT ile bir
başkasına bırakabilir. Coğrafi işaretlerin diğer sınai haklardan ayrıldığı
noktalar vardır.) ve son konu şablon düzenlemeler olarak: 6) zamanaşımıdır. Bu
haklarla ilgili zamanaşımı süreleri nelerdir. Koruma süreleri nelerdir? Bunu
göreceğiz.
Fikri
mülkiyet hakları eşya mülkiyetinden farklı olarak sınırlı koruma süresine tabidirler.
O süre geçtikten sonra o hak anonim haline gelir. Koruma sürelerini düzenle
diyor. Topluluk ülkelerinde bu anlaşmaya dâhil olan ülkeler FM hukukuyla ilgili
iç düzenlemesinde koruma sürelerinde paralellik olacaktır. Her ikisinde de aynı
süre olacaktır. Koruma süreleri patentlerde 20 yıl deniyor. Markalarda 10’ar
yıllık koruma süresi ve ebediyen uzatma. Çerçeve bu şekilde.
Şimdi
bu dört yasa dışında sonradan ülkemize kazandırılan iki yeni sınai hak türü kabul
edilmiştir. Bunlardan birisi; Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının
Korunmasına İlişkin kanun.
KHK
ile kanun arasındaki farkı biliyorsunuz. Şu sıkıntılar ortaya çıkmıştır, o
sınai hakların ihlali halinde suç ve cezalara yer verilmiştir. KHK ile buluş
hakkı sahibinin hakkı ihlal edilince 1-3 yıl arası hapis cezasına hükmedilir denmiştir.
O halde KHK, hakların ihlali halinde hukuk davalarının yanında ceza hükümlerine
yer vermiştir. AYM bir başvuru üzerine KHK ile suç ve ceza ihdas edilemeyeceği
gerekçesiyle bu KHK’deki hükümleri AY’ya aykırı bularak iptal etmiştir. O nedenle
burada bir boşluk oluşmuştur. AYM iptal edince eylem suç olmaktan çıkmıştır.
Buna
karşı şimdi ele alacağımız iki yasa kanundur. Aşağı yukarı 9 yıl sonra 5042
sayılı yeni bitki yaratan ıslahçı haklarına ilişkin kanundur. Burada da sanayide
ve endüstride kullanılan bir buluş söz konusu. Patent gibi bir buluş var ama bu
yeni bir bitki çeşidine ilişkin. Mesela siyah gül üretimi, daha yüksek verim
sağlayacak narenciye türü . Bu da fikri çaba sonucu yaratılmış bir yenilik ama
bitki çeşidine ilişkin bir buluştur. Bu alandaki emeğin, yeniliğin ve buluşun da
korunması amacıyla Islahçı Hakkına İlişkin Kanun (kısaca) yürürlüğe
konulmuştur.
Bunu
takiben 5147 sayılı Entegre Devre Topografyaların Korunmasına İlişkin Kanun.
(Entegre Devreler Kanunu diye kısaltılabilir) Son iki yasayı 4 KHK ile
karşılaştırınca yine şablon hükümleri vardır. Birisi hakkında yeterli bilginiz
varsa hepsinin mantığı aynı: mesela hepsinde davalar aynıdır. BK’na yollama
yapmış haksız fiile ilişkin hükümlere. Mesela koruma süreleri farklı ve
başlangıç tarihi farklıdır. Burada da ilk 4 KHK’den hareket edilip benzer
hükümler vardır.
Bu
kavram ayrımına yasa koyucu çok riayet etmiyor. Maddi varlığı olan bir şeyin
(gözle görülür varlığı olan eşyanın) kullanım hakkının devri kiradır. Elle
tutulamayan bir varlığın devri ise lisanstır. O yüzden BK maddi varlığın
kirasını düzenler. Hakkın kullanılmasının bir başkasına devri kira değil
lisanstır. O yüzden FMH’nda kira değil lisans vardır. FM’de siz düşünce
ürününüzü bir başkasına kiralıyorsunuz. Show TV’ye 10 adet filmin gösterim
hakkını bırakıyorsunuz. Bir FM ürünü söz konusu. Bu hakkın kullanılmasının
devri bir mal varlığına bağlı bile olsa o madde değil fikirdir. Bu nedenle bu
ayrım önemlidir.
O
nedenle yasalarda da hakkın devrine ilişkin hükümler vardır. Hakkın devri adeta
mülkiyetin devridir. Ama lisans söz konusu olunca haktan vaz geçmiyorsun.
Kullanım hakkını bir başkasına devrediyorsun. Entegre Devre Kanununda da bir
emek, fikir vardır. Örneğin bir entegre devre oluşturuyor ve sabah saat 8’de
beni uyandır diyorsunuz. Entegre devre yaratılmıştır ve bunun korunması
lazımdır.
Şimdi
iç hukuk düzenlememizde bu temel 4 yasa önemli yasalar. Bu yasalar 95’te
yürürlüğe konulduktan sonra TC il kez bununla karşılaşıyor. Tabi yasaların
hataları vs. olmuştur, o yüzden sık sık değişikliğe uğramıştır. Bu
değişikliklerde bitecek zannetmeyin. Teknik geliştikçe bu yasaların
değiştirilmesi gündeme gelecektir.
Fikri
haklar alanında da aynı şey vardır. Fikri haklar alanında teknik geliştikçe
yasayı değiştirmek gerekiyor. İnternet üzerinde FM’in ihlali çok bilinmiyordu
yaygınlaşınca bu koruma nasıl sağlanır diye değişiklik yapma veya yeni yasa
koyma mecburiyeti olabilir. Bu nedenle FMH bugün son sözünü söylemiş değildir.
Eksiklikleri vardır yeniliklere açıktır.
Kültür
Bakanlığı durmadan değişiklik çalışmaları yapmaktadır.
Şimdi
iç mevzuatımızın temel direği olan 6 yasa bu şekilde.
Gelelim
sınai haklar ve fikri haklar alanında uluslararası anlaşmalara. Dış kaynaklara
gelelim.
Dış Kaynaklar
Bu
dünya entegrasyonu içerisinde yalnız yaşamak mümkün değildir. Yalnız yaşayan
ülkelerin fikri çabasını koruması her zaman yetersiz kalmıştır. Bu yüzden etkin
koruma için anlaşmalar yapma mecburiyetinde kalınmıştır. Eğer uluslararası
koruma olmaz ise bu eksik bir koruma olur.
FM’te
dolaşım hızlıdır. Bu nedenle fikri ve sınai hakların taşınması günümüz
teknolojisinde çok kolaydır. Bu nedenle diğer mevzuatlarda uluslararası
anlaşmaya gerek duymayabilirsiniz. Ama bugün bir Avrupa fikri mülkiyet mevzuatı
bir ihtiyaçtır. Orada da çalışma var. Temel yasaların genel çerçevesi çizilmek
suretiyle bu çerçeveye uygun mevzuatı yapılması çalışması var. AB borçlar
yasası çalışması yapılmakta İtalya’da ama orada aciliyet ve ihtiyaç ikinci
plandadır. FM haklarının dolaşımı hızlı olmaktadır. Türkiye’de yayınlanan
romanın Almanya’ya çevrilip çoğaltılması an meselesidir. İşte bu gerçek karşısında
FM’te uluslararası anlaşmalara çok fazla ihtiyaç olmuştur.
Bu
tür anlaşmaların olumlu yönü Türkiye’nin de bu konuda uyanışının sağlanmasıdır.
Sanatçılar ve emekçiler daha etkin bir şekilde korunmaya başlanmıştır. Şimdi
uluslararası alanda da bu anlaşmalar son sözünü söylemiş değildir. Gelişen
teknoloji ve ihtiyaçlar karşısında, yeni tekniklerin ortaya çıkması hususundan
dolayı bu anlaşmalar da hep oynaktır. Yani devamlı ve bitmeyen bir çalışma ve
gayret bulunmaktadır.
Bu
alanda mevcut olan çok sayıda UA anlaşmalar var. Bunların bir listesini vermek
zordur. Yeri gelince değinilecektir.
Şimdi
bu anlaşmalara birkaç örnek verelim.
Her
şeyden önce dünya ekseninde FM ürünlerinin etkin bir şekilde korunması için
Anlaşmaların yapılması yetersiz bulunmuş ve bunun için bir teşkilata ihtiyaç
duyulmuştur. Bu yüzden Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı kurulmuştur. 14 Haziran
1967 Stockholm’de yapılmıştır. Buna tabi olanlar WIPO’ya tabi olmaktadır. WIPO
üye ülkelere uyarıda bulunmaktadır. Mevzuat var ama uygulama az diyor ve bunu
uyarıyor. Koruma süren düşük diyor bu yetmez diyor. Uzman mahkeme kuracaksın
diyor. Bu yüzden 1995’te ihtisas mahkemesi kurulmuştur. WIPO’nun amacı budur.
Mevzuat ve uygulama kapsamında üye ülkelerde FM haklarının korunmasıdır.
WIPO’ya 180 ülke dâhildir. Demek ki örgüt Stockholm’de kurulmuştur.
2)
Sınai Mülkiyet Haklarının Korunmasına İlişkin Paris Sözleşmesi. 1883 Paris Sözleşmesi.
Türkiye’de bu sözleşmeye dâhildir. 2004 Tarihinde 166 ülke dâhildir. Şu andaki
sayısını tam bilmiyoruz şu anda. Anlaşma sınai hakların korunmasına ilişkin.
Yani patent, marka, coğrafi işaretler, entegre devreler ve ıslahçı hakları.
3)
Markaların Uluslararası Tesciline İlişkin Madrid Anlaşması’dır. WIPO tüm fikri
mülkiyete ilişkin. Sınai Haklara İlişkin Paris Sözleşmesi tüm sınai haklara
ilişkindir. Madrid Anlaşması ise sadece markalara ilişkindir. Markaların
uluslararası alanda korunmasını genişletiyor. O halde bu anlaşmaya dâhil olan
bir ülke kendi ülkesinde tescil edilmese dahi anlaşmaya dâhil bir başka ülkede
tescilli ise Madrid Anlaşması’na imza atmışsanız Türkiye’de gelip tescil yoktu
o yüzden ben bu markayı kullandım diyemezsiniz. Bu anlaşmaya dâhil ülkelerden
herhangi birinde tescilli olan bir marka bütün ülkelerde tescilli gibi koruma
sağlanmıştır. Bir ülkede tescil edilmiş olmak yeterlidir. Belgeyi getirince
başka ülkedeki tescil belgesini hiç araştırma yapmadan tescil
ediliyorsunuz. Normalde marka tescili
için 1 yıl sürüyor. Ama buna tabiyseniz başka bir araştırma yapmaksızın,
itirazları değerlendirmeksizin tescil ediyor. 1 günlük iştir. Hatta gelmesine
bile gerek yoktur internet üzerinden de yapılıyor. Bu anlaşmaya dâhil çok
sayıda ülke var. Yaklaşık 80 ülke civarında üye ülke var.
4)
Endüstriyel Tasarımların Uluslararası Tesciline İlişkin La Haye Anlaşması var.
1925 yılında La Haye kentinde kabul edilmiş olan bir anlaşmadır. Önce 4 ülke tarafından
kabul edilmiş ve daha sonra 79 yılı itibariyle 23 ülke anlaşmaya dâhil olmuştur.
Bu anlaşmanın amacı, aynen markalar gibi endüstriyel tasarımların da korunmasıdır.
Bir kumaş tasarımı geliştirdiniz, bir gözlük tasarımı geliştirdiniz. Bu
tasarımların taklidi mümkündür.
5)
Gelelim bir başka anlaşmaya. Uygulamada çok önemli bir anlaşma olan Nisch
anlaşması. Markaların tescilinde mal ve hizmetlerin sınırlandırılmasına ilişkin
anlaşma. 1957 yılında yapılmıştır. Türkiye de dâhil. Şu anda 72 ülke anlaşmaya dâhildir.
Bu anlaşmanın amacı da markaların korunması. Anlaşma mal markaları ile hizmet
markaları ayrımı yaparak sınıflandırma yapıyor. İnşaat sektörüne ilişkin
markalarda çimento, tuğla ayrımı yapıyor. Sınıflandırma yapılıyor yani. Bir
marka hangi türde tescil edildiyse o tescil korunuyor. Siz inşaat sektöründe
hazır beton üreticisisiniz. Sizin inşaat sektöründe tescil ettirdiğiniz markayı
meşrubat sektöründe bir başkası kullanabilir. Tescil ettirebilir. Bir marka
hangi hizmet sınıfı için tescil edilmişse o hizmetle sınırlı olarak korunur (Markalar
korumadan yararlanmak için kullanılmalıdır. Eğer marka tescil edilip kullanılmıyorsa
ilgililer bu tescili kaldırtabilir.). Bu ayrımın tek istisnası tanınmış
markalardır. Bunlarda hangi sınıf için tescil edilmiş olursa olsun tescil
edilmemiş türler için de kullanma yasağı vardır. Örneğin Coca-Cola meşrubat ama
siz deterjan üretirseniz bu markayla üretim yapamazsınız. Tescil talebinize itiraz
eder Coca-Cola. Bu yüzden tescil iptal edilir. Buna rağmen tescil varsa
hükümsüzlük davası açılır.
Her
yıl yeni mal ve hizmet sınıfı listesi yapmakta ve bunlarla sınırlı koruma
olanağı sağlamaktadır. Markalarla ilgili bu sınırlandırmaya ilişkin bir başka
anlaşma:
6)
Lo Carno anlaşması. Endüstriyel tasarımların uluslararası sınıflandırılmasına
ilişkin anlaşmadır. Tasarımlar sınıflarına göre korunmaktadır. Bir üye ülkede
bir tasarım tescil edilmişse, yine o tescil belgesiyle hiçbir araştırma
yapılmaksızın tescil belgesi alınmasına olanak sağlar. Almanya ve Türkiye buna dâhildir.
Birisi Almanya’da tasarımı tescil ettirdiyse, Alman gelip Türkiye’de başka
araştırma yapılmaksızın tescil ettirebilir.
7)
Bir başka önemli anlaşması ise 1970’te yapılan Patent İş Birliği Antlaşması’dır.
Bunun da amacı patentlerin korunması ve bu patentlerin korunması için iş
birliği yapmaktır. PCT anlaşmasına 123 ülke dâhil bulunmaktadır. Buluşun
korunması ve patentlenmesi hem masraflı hem zaman alıcıdır. Patentler dünya
ölçeğinde korunurlar bu nedenle buluşunuzun dünya ölçeğinde yeni olması gerekir.
Dünya üzerinde bilinmeyen veya bilineni aşan bir yenilik gerekir. Bugün
Türkiye’de bir buluş geliştirdiğinizde; basit bir örnek, telefondur. Eskiden
sabit telefona mahkûmduk. Örneğin sabah dokuzda gidermiş hoca öğleden sonra 3’te
gel dermiş PTT. O zamana anca bağlanırmış çok yakın bağlantılar bile. Bu yüzden
cep telefonu bir buluştur. Örneğin bir cep telefonu var. Tekniğin bilinen
buluşu aşmanız gerekiyor.
Yeni
bir yelek bulmuşlar. Yeleğin içinde helyum gazı varmış. Böylece bayanların diz
kapağı sorunu çözülmeye çalışıyormuş. Dolayısıyla bu bir buluştur. Tekniğin bilinen
durumu aşmıştır. Tekniğin bilinen durumu aşıp aşmadığı ve yenilik niteliği
inceleniyor bu buluşlar için. İki merkez var bu yüzden dünyada; Moskova ve
Londra’da varmış bu merkezler. Bunlar tespit ediyormuş. O yüzden patent işbirliği
anlaşması var. Dâhil ülkelerden birinde bir buluş patent belgesine bağlanmışsa
bu takdirde anlaşmaya bağlı herhangi bir ülkede tescil ve korunma imkânı
sağlanıyor.
Patent
sınai hakları çerisinde en zor olanı ama insanlığa en büyük hizmeti bunlar
sağlıyor. Ama helyum yeleği, elektrik, cep telefonu, bilgisayar gerçekten birer
buluştur. Bu buluşlar kıymetli ama bu kıymeti haiz olması için yenilikçi ve
bilinen tekniğin üstüne çıkması gerekiyor.
8)
Patentlerin Uluslararası Sınıflandırılmasına İlişkin Strazburg Anlaşması var. Anlaşma
1971’de yapılmış, 79’da ciddi tadilatlara uğramıştır.
Başka
anlaşmalar da var.
9)
Son olarak Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması’ndan da söz edelim 146 üyenin
bulunduğu bu anlaşma, fikri mülkiyet haklarıyla bağlantılı dünya ticaret örgütü
anlaşmasıdır. En son ve kapsamlı olan bir anlaşmadır. TRIP's FMH ile bağlantılı
olan Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması taraflarınca kabul edilmiştir. Ve sadece
biri değil hepsinin korunması sağlanmaya çalışılmıştır.
Bunlardan
bahsettikten sonra; hakları özet gibi ele alıp tanıyalım. Sınai hakları.
Arkasından fikri haklara bakalım. Sonra karşılaştıralım.
SINAİ HAKLAR
1) Patentler (Buluşlar)
551
sayılı Patentlerin Korunmasına İlişkin KHK, 174. maddesinde 23 Mart 1879
tarihli İhtira Beratı Kanunu’nun yürürlükten kaldırıldığını hükme bağlamıştır.
O halde bu KHK 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe konulmuş ve o tarihe kadar
yani 1879’dan 1995’e kadar yürürlükte kalan İhtira Beraatı Hakkındaki Kanun’u
yürürlükten kaldırmıştır.
Patent
nedir? Neyi korur? Bunu ele alalım. à Patent buluş
için verilen belgenin ismidir. O halde patent, buluşlar üzerindeki hakların
korunmasını sağlayan bir belgedir. Bir buluşun patent verilmek suretiyle
korunabilmesi için 551 sayılı yasada öngörülen nitelik ve koşulları içermesi
gerekir. O halde iki tür buluş vardır. 1) Patentlenmiş buluşlar, 2) patent
belgesine bağlanmamış buluşlar. Patent verilerek bir buluşun korunması 551’e
tabidir. Ve 551’İn nimetleri vardır. Bunun öngördüğü elverişli korunma
olanakları vardır. 551’den faydalanmak isteyen biri patent için başvurur. O
halde patentlenmemiş buluşlar genel hükümlere göre korunur. Bu durumda buluşun
size ait olduğunu ispatlamada zorlanacaksınız, zamanaşımı süreleri de kısadır. Ve
ayrıca haksız rekabet ilişkin hükümlerde davalar sınırlıdır.
Hangi
buluşlar 551 ile korunur? à Patent verilmiş buluşlar. O halde
patent için başvuru gerekir. Bu başvuru sözünü ettiğimi kararnamelerin
yürürlüğe konulduğu tarihte TPE’ye (Türk Patent Enstitüsüne) yapılan başvuru
ile temin edilebilir. TPE tüm sınai haklara ilişkin başvuru merkezidir. Sınai
haklar, belgeler verilerek bu KHK ile korunma isteniyorsa TPE’nin prosedürü ve
hükümlerinin incelenmesi gerekir.
554’sayılı
KHK TPE’yi yetkili kılmıştır.
“Marifet
iltifata tabidir.” Bir kimsenin marifetini iltifatla karşılarsanız onu teşvik
edersiniz. Bu nedenle yasa bunu dile getiriyor. Ben patentleri korumak
suretiyle başka kişilerin de buluşlarının geliştirilmesini sağlamak istiyorum
diyor. Ne zaman bir başvuruda patent haklıdır? à Bir buluşun
patentlenebilmesi için patent isteme hakkının koşullarının bulunması gerekir.
Nedir o koşullar? à 11. maddede belirlenmiştir. Patent
isteme hakkı buluşu yapana veyahut da haleflerine aittir diyor. Ya da [bu
önemlidir] buluşun patentlenmesi hakkının yani buluşun patente bağlanmasını
başvuru hakkı devredilen kişiye aittir. Yani patent isteme hakkının başkalarına
devri mümkündür. O halde patentlerde iki devir vardır. Birincisi buluş
patentlenmemiştir başvuru hakkı patentlenir, iki başvuru vardır o halde patent
hakkının devri vardır. Demek ki henüz, başvuru aşamasında başvuruda bulunma,
başvuruda bulundunuz o halde patent hakkını devredebilirsiniz. Ve başvuru yapma
hakkının devri durumunda, başvuru tarihinde itibaren tüm haklar başvuru
sahibine aittir. Başvuru tarihinden önceki üretimlere bir şey yapamazsınız.
Demek ki patent hakkı patent belgesinin verilmesinden itibaren değil başvuru
yapılmasından itibaren hak sahipliği sağlıyor.
Patent
isteme hakkı birden fazla kişiye ait olabilir. Birlikte buluş. Bu takdirde bu
kişiler müştereken patent hakkı sahibi olmalıdırlar. Müştereken patent başvuru
hakkı sahibi ve patent hakkı sahipliği olmalıdır.
O
halde patent hakkı sahipliği, tek patent hakkı sahipliği ve birden fazla patent
hakkı sahipliği olmak üzere ikiye ayrılır.
Başvuru
hakkını devralan kişi patent isteme hakkına sahiptir. Sen kimsin? à
Buluşu yapan kişi değilsin ama buluşu yapan beni noterde bu hakkı devretti. O
halde başvuruyu yaptıktan sonra, başvuruda bulunmuş olsaydı buluşu yapan
kişinin sahip olacağı bütün haklara sahip olursunuz.
Patent
başvurusu talebinde bulunabilecek kişileri belirledik. Başvuru üzerine hangi
esasa ilişkin koşullarla bir buluş patentlenebilir? Buluşun
patentlenebilmesinin koşulları: Yeni, tekniğin bilinen durumunu aşan ve
sanayiye uygulanabilir olan buluşlar patent verilerek korunabilir.
O
halde bir buluştan söz edebilmemiz ve patent verilebilmesi için üç koşul
vardır:1) buluş yeni olacaktır. Yenilik FMH’nun
özüdür. Bütün ürünler yeni olacak. O halde fikri mülkiyetin fikri ürün olan
kesitinde daima yenilik olmalıdır. Ad ve işarete dayanan FM’te ise yenilik
unsuru aranmaz. Orada da yeniliğe benzer bir özellik var, yani benzerlerinden
ayrıt edilebilecek olan bir ad veya işareti tescil edebilirsiniz. Ama orada
fikri bir çaba olması zorunlu değildir. Korunan fikri mülkiyet ürünleri à
Ad veya işaretler ve de patent filan işte.
Patentler
yeni olacaktır. Yeni demek; dünya ekseninde bilinmeyen demektir. Mevcudu tekrar
etmek intihal veya korsan buraya girmez. Buluşunuz yenilik arz edecektir.
Mevcudu tekrarda yenilik yoktur. Taklit vardır. Bu nedenle mevcut tekniği
allayıp pullayın ama burada yenilik yoktur. O halde fikri haklarda sahibinin hususiyetini
taşıma neyse, patentlerde de yenilik unsuru budur.
Fikri
haklarda sahibinin hususiyetini taşımada tekrar, taklit filan olmayacaktır.
Mevcudu
daha elverişli hale getirme, ıslah etme yenilik değildir, faydalı model konusu
olabilir.
2) Tekniğin
bilinen durumunu aşma.
Buluş
bir üretim aracıdır. Patent sanayi ve endüstri de üretim aracıdır. Motorlu
araçtaki motoru geliştirdiniz. Bu nedenle buluşların diğer sınai haklardan
farklı bir cephesi vardır. Markada ve tasarımda tekniğin bilinen durumunu aşma
diye bir şey yoktur. Buluş sanayide kullanılabilen ürünler için yaratılabilir.
Yeni olabilir ama tekniğin bilinen durumunu aşmamıştır. Un değirmeni bir
buluştur. Ama un değirmeninde yeni bazı teknikler olabilir. Bu yeni olur ama
tekniğin bilinen durumunu aşma unsuru yoktur.
3) Sanayiye
uygulanabilir olma.
Patenti
diğer sınai haklardan ayrıt edilen şey sanayiye uygulanabilir olma unsurudur.
Buluş sanayiye uygulanabilir değilse bu hususun eksikliği nedeniyle patent
başvurusu reddedilebilecektir. Bu ana koşulumuzdur.
Bu
unsurlara sahip olunduğu halde patent talebinin reddedilebileceği durumlar da
vardır. Adam 3 unsuru da getiriyor ama şu hallerde bunlar patent verilerek
korunamaz. Başka korumalardan yararlanırsınız. –Matematik metotları, -ilim ve
edebiyat eserleri, - estetik niteliğe sahip güzel sanat eserleri,- bilgisayar
yazılımları patent verilerek korunamaz. Patentlenemez ama tasarım olarak koruma
sağlanabilir. İlim ve edebiyat eserleri fikri hak olarak korunur. 5846 sayılı
kanun kapsamındadır. Bunların korunması başka hükümlere tabidir.
Şimdi
5846 kapsamındaki eserler marka olarak korunabilir. Bir heykeli bir marka
haline getirebilirsiniz. Sesi marka haline getirebilirsiniz. Bir sinema
eserinde sinema üreticisi firma müzik eserini kendi markasının parçası haline
getirebilir. O halde fikri haklar patent verilerek korunamaz. Ama fikri hak
konusu olan eserler tasarım haline getirilebilir. 6. maddeyi okuyun orada
düzenlenmiştir. Tıbbi tedavi yöntemleri, cerrahi ve tedavi usulleri
patentlenemez. İnsan sağlığıyla ilgili olduğu için bunlar patentlenerek tekel oluşturulmasın
diye yapılıyor. Tıbbi tedavi yöntemleri marka haline gelebilir ama röntgen
cihazının tıbbı tedavi yöntemi patent verilerek korunabilen bir ürün değildir.
Bir
örnek daha verelim; kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı buluşlar patent
verilerek korunamaz. Kamunun esenliğine zarar verecek buluşlar patent verilerek
korunamaz. Ahlaksız bir icat yapıyorsunuz, utanç verici bir buluş geliştiriyorsunuz.
Örneğin seks teknikleri diye bir buluşunuz var ama bu patentle korunamaz
deniyor.
Ütünün
kendisi bir buluştur ama buhar basması bir buluş değildir. Bu tekniğin bilinen
durumunu aşmıyor. Sadece kolaylaştırıyor.
12 Mart 2013
Eski
İhtira Beratı Hakkında Kanunu Hümayun'dan bahsettik. Patent buluş için verilen
bir belgedir. O halde patentin FM konusu buluştur. Yasa diyor ki; şu buluşlar
patent verilmek suretiyle korunabilir. O halde buluşların patent verilerek
korunması yasanın uygulanması bakımından önem taşır. Eğer korumadan yararlanmak
istiyorsanız patent almak zorundasınız. Almazsanız genel hükümlere göre koruma
gündeme gelebilir.
Kim
patent isteyebilir? à Buluş yapan kişi. FM’te yaratıcı güç
insandır. Tüzel kişiler yaratıcı güç değildir. Tüzel kişiler gerçek kişilerin
yarattığı FM ürünleri üzerindeki hakları kullanan kimselerdir. O halde tüzel
kişi bir koruma talep ettiğinde şu gerçeği bileceğiz ki, bu tüzel kişiye FM
hakkını yaratan bir gerçek kişi vardır. Tüzel kişi hakkı devralan veya lisans
alan kişidir. Bu yüzden tüzel kişiler yaratan değildir. Yaratma olgusu gerçek
kişiye aittir. Fikir insan denilen kişiye aittir. Bu yüzden tüzel kişiler
yaratan değildir.
FM’te
korunan ürün nedir? à A) fikir ürünleri, B) ad ve işaretler.
O halde bazen fikri çaba ürünü olmadığı halde bazı ad ve işaretler de FM konusu
olabilmektedir. Marka örneğidir. 5846 sayılı yasadaki 83. madde buna ilişkindir.
Burada
patentte korunan ad ve işaret değil fikir üründür. Buluştur. Buluş sahibinin
hakları korunmaktadır. Kim buluşun patent verilmek suretiyle korunmasını
isteyebilir gördük: Yaratan kişi, halefleri veyahut başvuru hakkı sahibi.
Şu
ad ve işaretler marka olarak kullanılamazlar. Markalarda patentlerden farklı olarak,
mutlak ret sebepleri ve nisbi ret sebepleri olmak üzere ikili bir ayrım
yapılmıştır. Patentte böyle bir ayrım yoktur. Yasanın altıncı maddesinde patent
verilemeyecek haller ifade edilmiştir. Kişilerin tedavisi, cerrahi müdahaleler
gibi insan sağlığıyla ilgili cerrahi ve tedavi usullerinin patentlenmesi
yasaklanmıştır. Buradan şunu soracaksınız. Peki, ilaç patenti nasıl verilir?
Yasa, buraya ilaç dâhil değil diyor. Yani terkik ve maddelerin üretimine (yani
ilaç üretimine ilişkin) şeyler patent verilerek korunur diyor.
Mideye
endoskopi (alet sallamak suretiyle) tespit yöntemi tedavi yöntemidir. Bu
nedenle endoskopi patentle korunamaz. Ama bu ülserin tedavisi için geliştirilen
ilaç patent verilerek korunabilir. Yani teşhise kadar ki kısım patentle korunmuyor
sonrası korunuyor denilebilir.
Patent
gerçek kişilere aittir dedik ve gerçek kişiler buluşu yapandır. Ama bu kişi
haklarını başkasına devredebilir. Bu durumda da buluş sahibi değişmez. Buluş
için patent başvuru hakkı tüzel kişiye ait olsa bile buluşun kime ait olduğunu
gösterme mecburiyeti vardır. Yani gerçek kişi olarak kim olduğunu gösterme
mecburiyeti vardır.
Buluş
sahibi birden fazla kişi olabilir. Bütün sınai haklarda şablon hüküm vardır. Yani
birden fazla hak sahibi söz konusu olabilir. Birden fazla buluş yapan varsa
bunlar müştereken malik olur diyor. O halde yasa müşterek mülkiyet ile ilgili
hükümlere yollama yapmıştır. Bu kişiler müştereken patent sahibidirler diyor. Patent
isteme hakkı hepsine aittir. Taraflar başka türlü kararlaştırmadıysa tabi.
Buluş
üzerinde birden fazla hak sahipliği; a) paylı mülkiyet, b) el birliği mülkiyet
şeklinde gündeme gelebilir. Mesela mirasçılar elbirliği ile hak sahibi oluyor.
Başvuru
bir karine sağlıyor. Bu ilk başvuran kişinin buluşun sahibi olduğu karinesidir.
Patent almak için ilk başvuran kişi aksi sabit oluncaya kadar buluşun sahibidir.
Bunun aksini ileri sürenler iddialarını ispat etmekle yükümlüdür.
Başvuru
yapan, buluşu yapan, halefleri ve başvuru hakkı sahibidir. Bunlar başvuru yapan
kişilerdir.
Çalışanların Fikri Mülkiyet Hakkı
Çalışanların
FM hakkı önem taşımaktadır. Acaba istihdam müstahdem ilişkisi varsa, yaratılan
FM hakkı kime aittir?. Fikri haklarda göreceğiz, BK’nda yayım sözleşmesi var ve
ona da kısmen değineceğiz. BK 487 vd. Dershane sahibisiniz öğretmen istihdam ediyorsunuz.
Çocuklara soru kitapçığı hazırlayacaksınız. Ama sorular benim. Acaba bu durumda
öğretmeni istihdam eden mi FM sahibidir yoksa onu üretenler mi? Yayın
sözleşmesinde ve 5846’da hüküm var.
Aynı
sorun patentte de gündeme geliyor. Çalışanların buluş üzerindeki hakları
gündeme geliyor. Aynı sorun tasarımlarda da gündeme geliyor. Sitelerde mobilya
imalatı yapıyorsunuz. Yanınızda mühendis veya tasarımcılar çalıştırıyorsunuz.
Acaba endüstriyel tasarım belgesi isteme çalıştırana mı yoksa çalışana mı
aittir.
Bu
konuya her FM hakkı için değineceğiz.
Önümüzdeki
sorun buluşlar üzerinde çalışanların ve çalıştıranın sahip olduğu hak ve yetkiler.
Bu konu 551. KHK’de 34 vd. nda düzenlenmiştir. Hizmet buluşu yani, istihdam
müstahdem ilişkisi varsa hizmet buluşunda buluş hakkı kime aittir? à
İşveren işçilere hizmet sözleşmesinin konusuyla ilgili olarak çalışması
sırasında işçinin yarattığı buluşlar üzerinde uygun bedel ödemek suretiyle
buluş hakkının kendisine ait olmasını sağlayabilir. Yani uygun bedel
karşılığında hizmetlinin yarattığı buluşun FM hakkına yani patent hakkına sahip
olabilir.
Bu
konuda taraflar arasında bir sözleşme olabilir. Yani ben çalışmama sırasında
bir buluş gerçekleştirebilirim diyebilir. Bunlar genellikle sınai ve
endüstriyel alandaki iş kollarında gündeme gelebilir. Kimyager ve mühendisler
çalışıp buluş gerçekleştirebilir. Sözleşmeye hüküm konulabilir. Yoksa 551
sayılı KHK gündeme gelir. Uygun bir bedel karşılığında işverenin buluş
üzerindeki hakları kullanabileceğini öngörülmüştür. Tabi sözleşme hakkaniyete
aykırı hükümler içeriyorsa bu sözleşmeyi geçersiz de saymıştır. Yasanın 17. maddesi
işçi buluşlularını ikiye ayırıyor. Hizmet buluşu ve serbest buluşlar olmak
üzere. İşçi işin görülmesi sırasında bir buluş gerçekleştirince bunu işverene
bildirmekle yükümlüdür. Bildirme, ihbar etme yükümlülüğü vardır. Bu ihbardan
itibaren işverene bu hakların kendisine ait olduğu iddia etme hakkı verilmiş.
Yani gecikmeksizin hakkın kendisine ait olduğunu bildirmeli işveren de. Bu hak
kullanılırsa hizmet buluşu üzerindeki patent hakkı işverene ait olmaktadır.
Bedelde bir uyuşmazlık doğar ise, yasa bu takdirde bedelin uygun olması
koşulunu ön görmüştür. Yargının tayin edeceği bedel üzerinden kullanılacağını
söylemiştir.
Buna
yasal alım hakkı da diyebiliriz. İşçinin iradesine bakılmaksızın işveren
yasadaki makul sürede yazılı bildirim ile işçinin buluşunu bedel karşılığı
kendisine mal etmektedir.
Hocam
bunun tersi mümkün müdür? à Hayır, çünkü zaten işçi kendisi hak
sahibidir.
Hocam
bu uygun bir uygulama mı? à İşverenin esas meşgalesi odur. O
olanaklar, laboratuvar vs. olmasaydı işçi de bu buluşu gerçekleştiremezdi
diyoruz. Koşulları varsa işçinin karşı çıkma hakkı yoktur. Kimyagersiniz ama
buluşunuz ilaç ise, kimyagerliğinizle ilgisi yoksa o durumda işverenin makul
bedel karşılığında işçi buluşu üzerinde, hizmet buluşu üzerinde hakkı doğuyor.
Hocam
buna önalım hakkı diyebilir miyiz? àHayır, çünkü o
sadece 3. kişiye satımda gündeme gelir.
İstihdam
ilişkisinin devam ettiği sırada yapılan buluşlar için işverenin bu hakkı vardır.
Şimdi
551 sayılı KHK iki tür lisans öngörüyor. Biri ihtiyari lisans, diğeri zorunlu lisanstır.
Lisans buluş üzerindeki kullanım hakkının bir başkasına tanınmasıdır. Bu ilaç
patentiyle üretim yapmak için size lisans tanıyor. Bu iki tür olur. İhtiyari ve
zorunlu olabilir. İhtiyari lisans sözleşmeye dayanan lisanstır Mesela sözleşme
ile Bayer’in ürettiği ilacı siz 10 süreyle üretip satacaksınız. Zorunlu lisans
patent sahibinin iradesine bakılmaksızın tanınan lisanstır. 551 KHK’de 99 vd.
zorunlu lisans başlığı altında ele alınmıştır ve ayrıntılı hükümler
oluşturulmuştur. Hangi hallerde belirli kişilere lisans verme mecburiyeti olduğunu
söylemektedir.
Bunun
başında kamu yararı geliyor. 103. madde. Mesela bir silah geliştiriyorsunuz
kamu yararı var ama siz vermem diyorsanız bu madde ile zorunlu lisans olabilir.
Diğeri
ise kullanmama nedeniyle zorunlu lisanstır. Bir ilaç var kanserde çok etkili
ama üretim yapmıyorsunuz. Kullanılmama nedeniyle de zorunlu lisans talep
edilebilir. 99/A bendinde var bu. İlanın bültende yayınından itibaren 3 yıl
içinde gerçekleştirmek zorundadır. Eğer kullanmaz ise mesela silah üretim
firmaları kullanılmayan patente bağlı buluş üzerinde kendisine zorunlu lisans
tanınmasını isteyebilir.
Bir
başka madde varà 79. maddede var. Burada daha farklı
koşullar var. Patent konularının bağımlılığı. Diğer bir patentle bağımlılığı
olan bir buluş için de zorunlu lisans olur diyor.
Zorunlu
lisans denilince karşılık olmadığı anlaşılmasın, yine uygun bir bedel ödenmesi
söz konusudur.
Hocam
peki başka birisi kullanılmamadan dolayı lisans isterse ne olur? Başkasına
veremez.
Patentle İlgili Hukuksal İşlemler
Gelelim
patent üzerindeki hukuksal işlemlere. à Patentler, sağlar
arası veya ölüme bağlı hukuksal işlemlere konu olabilir. Sağlar arası hukuksal işlemler:
1) Hakkın devrine ilişkin işlemler 2) Lisans işlemleridir.
Hakkın
devrini mülkiyet hakkının devrine benzetebilirsiniz. Burada patent sahibi
patent ile ilgili bütün hakları bir başkasına devretmektedir.
FM
hukuku şekilci bir hukuktur. BK md. 12’deki geçerlilik şartı kanunda yoksa
diyor ya, kanundaki şekil unsurunun yaygın şeklinin FM’te görüyoruz.
Patent
üzerindeki sağlar arası işlemler yazılı şekle tabiidir. Bu geçerlilik şeklidir.
Ölüme
bağlı hukuksal işlemler miras hukuku hükümlerine tabidir. Yani patent
üzerindeki haklar miras yoluyla intikal eder diyor. Yani yasal mirasçılık ve ÖBT’a
dayalı mirasçılık ayrımı olabilir. Miras hukukunun da şekilci bir hukuk
olduğunu biliyorsunuz.
Patent
hakları miras yoluyla intikal eder. Patentler üzerinde ÖBT yapılabilir.
İster
hukuksal işlem sonucu patent üzerinde hak sahipliği söz konusu olsun, ister
patentle ilgili haklar bir başkasına devredilmesin, yasa hak sahiplerinin
patenti kullanma zorunluluğundan bahsetmiştir. Fikri haklar ile sınai haklar
arasında bu önemli bir farktır. FH’da kullanma zorunluluğu yoktur, SH’da bu
vardır. Bu kural patentte 99. maddede dile getirilmiştir. 3 yıl içinde
kullanmama haklı nedene dayanıyorsa ihlal söz konusu değildir. Ama 3 yıl içinde
patentin kullanılmaması zorunlu lisansa veya patentin hükümsüzlüğüne yol
açabilir. İlgili kişiler patentin hükümsüzlüğünü talep edebilir.
Haklı
nedenler torba hüküm. Hastaydım, trafik kazası geçirdim filan olabilir. Bu üç
yıllık süre son kullanmadan itibaren 3 yıldır.
Hakların İhlali Halinde Başvurulabilecek Yasal Olanaklar ve Açılabilecek Davalar
Hakların
ihlali iki şekilde gerçekleşebilir. Sözleşemeye aykırılık veya haksız fiil söz
konusu olabilir. Taraflar arasında bir sözleşme varsa BK hükümleri uygulanır.
Mesela belirli bir mal veya hizmet sınıfında marka kullanımına lisans verdiniz,,
başka mal veya hizmette kullanılmaya başlandı. Tasarımınızı verdiniz o tahrif
etti. Bu durumda sözleşmeye aykırılık vardır. Bunu 551 düzenlememiştir. Genel
hükümlere yani BK’na tabidir.
Asıl
olan ihlaller hukuka aykırı olanlardır. Yani sözleşme ilişkisi olmaksızın FM
haklarının ihlali düzenlenmiştir. Patentlerde ihlal denilince anlaşılan
sözleşmeye aykırılık değil haksız fiildir. Patentten doğan hakka tesadüf
sayılan fiiller. Şimdi iş kolaydır. Bunların hepsi şablondur. FH ile SH
arasındaki mantık aynıdır.
Bütün
haksız fiil davaları ikiye ayırılır: Kusuru gerektiren veya gerektirmeyen
davalar. MK 25’te vardır. Birinci gurup kusuru gerektiren, ikinci gurup ise
kusuru gerektirmeyen davalardır. 5846’yı açın 67-70’i. Orada da aynıdır.
Birinci
grup haksız fiilin 3 koşulunu gerektirir. Eylem, hukuka aykırılık ve illiyet
bağı. İkinci grupta ise artı hukuka aykırılık artı kusur gerekiyor.
Mesela
efendim ben bilmiyordum diyor. Ben iyi niyetliyim diyor. İyi niyetli olması
yayının durdurulmasının şartı değildir. Bu davalarda kusur aranmadığı için
yayın yine durur. Üretimi durdur diyor. Ben ne bileyim Patent Enstitüsü’nden
bana da lisansını verdi. Bana hemen devretti. Ama hayır sen bir yayını durdur
diyor. Zararı yok. Olsun zarar olmasa da durdur diyor.
Kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar:
1) Haksız
kullanmanın, hukuka aykırılığın tespiti veya hakkın kime ait olduğunun tespiti
: Tespit sayesinde işi
kolaylaşıyor. Şöyle bir burnumu sokayım. Yeni HMK 1 Kasım 2011’den itibaren
eski tartışmaları sildi büyük oranda. Eskiden şu söylenirdi. Eda davası açmak
mümkünken tespit davası açılmaz diyordu. Şimdi açılabilir diyor. Bu nedenle
sınai haklarda tespit davası sayılmış zaten 6 yasada da. Yasa açıkça tespit
davasından söz ediyor. Bu olmasa bile yine yeni HMK ile bu mümkün olur.
(Ek
bir bilgi var. HMK md. 107’de böyle bir hüküm var diyor. 10 liralık dava açınca
10 yıl sonra 100 liralık dava açabilir diyor. Olmaz böyle bir şey. Ama
zamanaşımı usul işi değildir, esas işidir. Zamanaşımı kamu düzenini
ilgilendirir ve yorumla arttırılamaz.)
Tespit
kusur ve zarar koşulunu gerektirmez. Davacı patent üzerindeki hakkın kime ait
olduğunu ve hukuka aykırılığın tespitini isteyebilir.
2) Tecavüzün
durdurulması:
Bu eski deyimiyle tecavüzün men’idir. Madem Türkçeleştirdin tecavüze de saldırı
de bari. Burada şudur davanın amacı; zararı önlemektir. Dava iyi işletilirse
zarar doğmadan zararı önlüyorsunuz. Duydum benim patentimle un üretecek. O
fabrika buluşu bana aittir. Kanser hasatlığına çare reklamlar. Tecavüz fiilinin
durdurulması davası, henüz zarar doğmadan zarar tehlikesini önleme
davasıdır. Henüz ortada üretim yok ama
yapılacaktır.
Bu
neye bağlıdır. Hızlı bir sonuç alınmasına bağlıdır. Daha ilk belirtilere göre
siz saldırı tehlikesinin ciddiyeti, varlığı ve haklılığı konusunda mahkemede
bir kanaat uyandırmalısınız. Yani ciddi bir tedbir gerektiriyor. Bu tedbir
137’de var. İhtiyati tedbir ile ilgili HMK cepteki kekliktir. Onu hep yaparsınız.
HMK teminat karşılığı tedbir der. Ama TMK 199 eşin malına tedbirde teminat
gereği yoktur. Bu çok elverişli bir tedbirdir. Hem daha basit koşulları olan
bir teminattır. 137. maddede de teminat ön görülmemiş. Yani tecavüzün önlenmesi
için tedbir gerekirse tedbir alınabilir diyor. Geçici olarak üretim araçları
müsadere edilebilir diyor.
551
sayılı KHK’nın 151. maddesi daha geniş hükümler içeriyor. à
FM alanında hep yasa koyucu ihtiyati tedbirle ilgili özel hükümler getirmektedir.
5846’da da 77. maddede var. 551’de 151. maddede var. Markalarda da var.
Hepsinde şablon hüküm tekrar edilmiş. Yani yasa koyucu HMK’ndan sapma
göstererek daha yumuşatılmış bir ihtiyati tedbir kurumu ile korumayı arttırmak
istemiştir.
Bu
tedbire karar vermek için, çok uzun dilekçe yazmayın. Ek belgelerde sebepleri
gösterin. Lisans verenin başkalarına lisans verme hakkının bulunmadığını
belgelendirin. Çünkü hâkimler okumuyor.
HMK’nun
bir yeni versiyonu da şudur. Tedbir gıyapta, tedbire itiraz duruşmayla oluyor. Hâkim
tedbire itirazı gıyapta değerlendiremiyor, duruşma yapılıyor. Duruşmada
tarafları dinleyerek karar veriyor. Duruşmada inanırsan kaldır. Ama bir daha
koyma diyor. Tedbire itiraz haklı bulunursa davanın sonuna kadar
selamettesiniz. Ama bu dünyanın sonu değil. Yeni gelişmelerle yeniden tedbir talep
edilebilir.
3)Tecavüzden
iştinap, tecavüzün ref’i davası, saldırının önlenmesi davası: Tecavüzün giderilmesi
diyor yasa. Tecavüzün giderilmesi yani saldırının önlenmesi, burada saldırının tekrarı
veya etkilerinin devam etmesi söz konusudur. Yani burada birinci davadan farklı
olarak saldırı gerçekleşmiş ama tekrar etme ihtimali var. 10 bin adet üretmiş.
Piyasa yeniden ihtiyaç duysun tekrar üretecek. Yani saldırı doğdu, saldırının
durdurulması gündeme gelmez. Saldırının önlenmesi vardır. Bu davada da kusur
şartı aranmaz. Ve yine hızlı sonuçlanması gerektiğinden etkili bir tedbir
sistemine ihtiyaç vardır. Burada teminattan söz etmiyor yasa. Ama ileride
telafisi güç zararlara yol açabilir. Bu takdirde teminata bağlayabilir misiniz?
à
Şu şekilde 551 ihtiyati tedbirle ilgili durumu ön görmüyor ama burada HMK
uygulanır dediğinden, bir yandan tedbire karar veriyor, bir yandan bu adam mahvolacak
tedbir olunca, ama ben 151’İ değil HMK uyarınca %15’i kadar teminata
hükmediyorum diyebilir.
4)
Bir dava daha var. Hoca makalesinde eleştirmiş ama bir değişiklik yokmuş. Şimdi
maddi zarar kalemleri arasında diğer tarafın elde ettiği kazancın iadesine de
yer verilmiş. Davalının iade ettiği kazancın iadesini de maddi zarar kapsamında
değerlendirmiş. Bu yanlıştır. Niye? à 140 yoksun
kalınan zarar diyor ve tazminat içinde değerlendiriyor. Şimdi yoksun kalınan
kazanç davacının mahrum kaldığı zarardır. Bu üretimi yaptığı için, benim
stoklarım elde kaldı. Ben 100.000 adet üretmiştim. Bu davalının benim patentimi
kullanarak yaptığı üretim nedeniyle stoklar elimde kaldı Onun üretim yaptığı 6
ay boyunca yaprak kımıldamadı. Bir baktı bu adam bizim üretimi yapıyor. Tamam,
bu zarar. O halde yoksun kalınan kazanç, kâr kaybıdır. Kâr kaybı saldırıya
uğrayan kişinin cephesinde meydana gelen bir kayıptır ve maddi zararın
kalemidir. Maddi zarar, fiili zarar ve kâr kaybıdır. Fiili zarar bin adet ürünü
imha ettik. Bu fiili zarardır. Bunları satsaydım %25 kârla satacaktım, sipariş
vardı bu yoksun kalınan kazançtır. Burada ise haksız eylem nedeniyle fail benim
sırtımdan kazanç elde etmiştir. O failin cephesinde meydana gelen haksız
kazançtır. Kâr kaybı saldırıya uğrayanın cephesinde meydana gelen eksilme, elde
ettiği kazancın iadesi ise saldıranın cephesinde meydana gelen bir durumdur.
Bu
ikincisi 5846 70. maddede doğru düzenlenmiştir. Orada kusur ve zarar koşulunu
gerektirmiyor. Ama sınai haklarla ilgili bütün şablon hükümlerde (belki çeviri hatası,
belki başka bir şey) bu maddi tazminat kalemlerinden biri olarak düzenlenmiştir.
Elde ettiği kazancın iadesini kusur koşuluna bağlarsınız adamı pirelendirmiş
olursunuz. Birincisi zararı gerektirmez. Yani 10000 şişe satmış. Ondan elde
ettiği kazancı bana ver diyorsunuz. Benim zararım yok. Var o maddi zarar
ayrıdır. Senin kârın var diyor burada. Bu inceliğe rağmen sınai haklarla ilgili
bütün düzenlemelerde elde edilen kazancın iadesi maddi zarar tazminat
kalemlerinden biri olarak düzenlenmiştir. Tazminat zarar ve kusur koşulunu
gerektirir. Hâlbuki burada zarar değildir. Zarar koşulana tabi değildir. Ama
peşinen bilelim ilerideki çarpıcı örnekler olmasına rağmen.
Kusur
ve zarar koşulunu gerektirmeyen dava deyince bunu da söylemek lazım ama sınai
Haklarda bu kusuru ve zarar koşulunu gerektiren davalar olarak düzenlenmiş.
Kusur ve zarar koşulunu gerektiren davalar:
Davalının
kusurunu ve zararınızı siz ispatlayacaksınız. Müddei iddiasını ispatla
yükümlüdür. Genel kuraldır. Medeni kanunda da HMK’nda da var. Bu kural 42 ve
yeni 50’de haksız fiille ilgili olmuştur. Benim çevremde ne olup bittiğini ben
bilirim. Zararı yoktur. Benim ticari hayatıma girecek, bankama girecek, aileme
girecek. O nedenle zarar gören, zararının varlığı ve miktarını en iyi bilen
kişidir. Bu mantıktan hareketle ispat yükü davacıya yüklenmiştir.
İlk
üç koşul yanında iki koşulu da kanıtlaması şartıyla. Buluşunun rızası dışında
kullanılmasında davalının kusuru vardır (kast daraltır kusuru genişletir ihmali
de kapsar). Yani biliyordu veya bilmesi gerekirdi diyor. Mesela suyla çalışan,
enerji tasarrufu sağlayan bir değirmen. Adam vallahi bunu tornacı Hasan üretti
zannediyordum. Tornacı Hasan ne bilsin yahu demen gerekirdi. O yüzden senin
kusurun vardır.
Hangi
davalar var? Maddi tazminat ve manevi tazminat davaları.
Maddi
zararı söyledik. Manevi zarar; buluşun kötü bir taklidi sebebiyle duyulan elemi,
ticari itibar kaybını, buluşun şöhretine gölge düşürme hallerini kapsar.
Manevi
tazminat konusunda karşımıza şu sorun çıkıyor: patent sahibi patentten doğan
haklarını bir tüzel kişiye devretmişse, tüzel kişinin manevi tazminat talep
edebilir mi? Zaman zaman çıkışlar oluyor ama tüzel kişilerin de manevi tazminat
isteyebileceği kabul edilmekte. Acı, ıstırap insana özgüdür tüzel kişiler bunu
duyamaz denmesine rağmen, Türk öğreti ve yargı kararları bu konuda müttefiktir.
Ve buna itibar etmemektedir.
49.
madde tartışıldı. 1977 basısında İsviçre’de Frans Wricklin diye birisi.
İsteyemez diyor. Federal mahkemede tüzel kişi de isteyebilir. Buna örnek olarak
partim küçük düşürüldü diyor. Parti kim yahu? Ama bu kabul edilmiyor.
İtibar
tazminatı var. Patentlerde yasa itibar tazminatına yer vermemiştir. Markalarda
68. madde, itibar tazminatına yer vermiş. Bir de endüstriyel tasarımlarla
ilgili 54. madde yer vermiştir. İlginç bir tazminattır. Demek ki sınai haklarda
markalarla ilgili 68 ile endüstriyel tasarımlarda 54. madde itibar tazminatı
altında bir tazminata yer vermiş. Ama bu patentlerde yoktur. Patentlerde sadece
maddi ve manevi tazminat davaları vardır.
Hükmün ilanı
Son
olarak hükmün ilanı davası var. Bu da bir genellemedir. Patent ile ilgili
açıklamalarımız sayesinde ileriki derslerde tasarruf edeceğiz. Hükmün ilanı en
etkili ilaçtır. FM ile ilgili kamuoyundaki yanlış algının ortadan kaldırılması
gerekir. Bu nedenle bütün FM mevzuatında hukuksal koruma olanakları arasında
hükmün ilanı hükmüne de yer verilmiştir. Nedir bunun anlamı? à
Anlamı şudur: Bana ait olan bir buluş başka firma tarafından kullanılmış ve çok
sayıda kitleler yanlış anlayışa sahibi olmuştur. Bu yanlış anlaşılmasının da
kaldırılması lazımdır. Benim markam şöhretli bir marka. Ama siz bu markayı
kullanarak piyasada yer etmeye çalışıyorsunuz. Bana ait olan bir eseri bir
başkası kullanılıyor diyor.
Hocanın
kitabından infial yapmış elemanın teki. Hoca için tazminattan ziyade fikirlerin
hocaya ait olduğunu bilinmesi önemli olduğu için hükmün ilanı önem taşıyor.
Özellikle FM hukukunda bu çok önemli.
O
halde patentlerde de bu mantık var ve FM hukuku alanında patentlerde de hükmün
ilanı talep edilebilir. Hükmün ilanı talebe bağlıdır. Özel hukukta taleple
bağlılık ilkesi vardır. Ama bundan şu sonuç çıkartılmamalıdır. İsteyenin bir
yüzü vermeyenin iki yüzü kara. Talep edilecek ama hükmün mutlaka ilan edilecek
olması gerekmiyor. Hükmün ilanı fer’idir. Yani asıl bir dava olacak onun fer’i
olarak hükmün ilanı söz konusu olabilir. Bu mantıktan hareket eder 147, yani
haklı sebebin dışında ilan için de haklı bir sebebiniz olacaktır. Sadece
Aksaray ili ve hudutları dâhilinde ihlal olmuş. Talebini reddediyorum. İki dava
çok uzun sürdü, menfaatin artık yok. Alevlendirmeye gerek yok diyor.
Bu
durumda nasıl olsa iyi olur? à Siz gidip ilan edersiniz. Makbuzu alıp
ilamlı takip yaparsınız çünkü hükmün ilamı diye bir ilamınız var ve karşı
tarafa yüklensin diye var.
Ama
bundan öncekiler için bunu zarar olarak gösterebilirsiniz. Yargı kararına
dayanan hükmün ilanında kamuoyu haa haklı çıkmış der. Hüküm kesinleşmeden icra
edilemeyen kararlar vardır. Ayni haklara ilişkin kararlar ve hükmün ilanı olur.
İlanın
şekli ve kapsamını kararda hâkim belirler diyor. Doğru diyor.
Bu
da ilginçtir. İlamların icrası 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Ama ilamda
hükmün ilamı varsa 3 aydır. 5846’da da sanırım 6 aydır. Neden çünkü külleniyor.
Yani ilan yoluyla istenen amaca ulaşmaz. İki hüküm içermektedir. Asıl hüküm.
Saldırının önlenmesi vs. 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Hükmün ilanı ise 3 aya
tabidir.
Patentle İlgili Haklarda Koruma Süresi
Koruma
süresi nedir? à
Hukuksal niteliği nedir? à Bir zamanaşımı süresi değildir.
Zamanaşımı alacak hakkıyla ilgilidir. Burada alacak hakkı değil FM hakkının
korunmasına ilişkin bir süre söz konusudur. Alacak hakkı zamanaşımına uğrar.
Koruma süreleri hakkın özüyle ilgilidir. Bu nedenle koruma süreleri
zamanaşımından çok hak düşürücü süre olarak nitelenebilir. Koruma süresinde de
hak düşüyor. Koruma süresi geçmiş ise hâkim re’sen nazara alır.
Koruma
süreleri; hukuksal niteliği, koşulları hükümleri iyi bir tez konusu olur.
Bilimsel araştırmaya adım attınız. Konu seçimi çok önemlidir. Ağızda sakız
olmuş konular seçmeyin. Akademiysen için seçtiği konu kendisi için bir
yatırımdır. İleride bir yer kapmak istiyorsanız iyi bir konu seçin. Bilinen
konuyu seçmeyin. Kötü bir taklit olur. Çok yazılmış olmasın az yazılmışta
olmasın. Çok yazılmışta da az yazılmışta da bir şey yazamazsınız. En güçlü
araştırmalar doktora ve yl tezleridir. Güncel konu seçin. Konu seçiminde
kaybedilen zaman kayıp değildir. Kötü konuda çıkmaza girer çöpe atarsınız. O
nedenle zaman kaybı değildir. Konuyu seçerken önce en azından bir iki kaynağa
girip ısınmaya çalışın.
Değer
artışı alacağı, katkı karinesi, edinilmiş mallara katılmayı al diyoruz.
Seçtiğiniz konular çok kanun maddesi olmasın. Asıl az maddeyle ilgili şeyler
seçerseniz, daha derine gidebilirsiniz.
İkincisi
iyi bir plan. Konu seçimi yarısı plan ¼’ü dedik. Geriye kaldı 1/4tür. İncelemelerinizde
fazlalık olsun. Sonra atarsınız ama makale yaparsınız. İleride yazdıkça
anlarsın. O nedenle planı yaparken çok geniş bir plan yapın. Detaylı.
FM
hukukuna özgü bir kavramdır koruma süreleri. Eşya mülkiyeti ile FM arasındaki
bir farktır. Fikri mülkiyet hukukunda ilelebet süren koruma süreleri yoktur.
Dedenizden size besteleri size intikal etmez. Niçin? à
Yasa koyucu şu mantıkla hareket etmiştir. FM hukukundaki fikri ürünler zaman
içinde eskir. Teknik değişir. Ama atıl hale geldiğinde yine de bundan
yararlanmak isteyen olabilir, hak sahibi bunu engellemesin anonim hale gelsin
deniyor. O halde FM hakkı kullanılsın. Fikri haklar alanında klasikler. Belirli
bir süre sonra insanlar o klasiklere ulaşabilmelidir. Kamunun yararı vardır.
İncelemeli
patent zor bir patent. İncelemeli patentin koruma süresi uzundur. 20 yıldır.
İncelemesizde aranan belgeler az ve masrafsız bir patenttir.
Haftaya
markayla başlayalım.
Memur
olmazmış işçi buluşu için, sözleşme ilişkisidir. Akademisyenler ve silahlı
kuvvetler için zorunlu lisans var.
1)
Zorunlu lisanstaki bedel ödemeyi
kim belirliyor?
-Ya
taraflar anlaşıyor önceden sözleşmeyle, ya sonradan ya da hâkim belirliyor.
2)
İşverenin imkânlarıyla o konu
dışında bir buluş yaparsa ne oluyor? Yani bir konuda buluş yap diye para
veriyor ama o buluş yapmıyor bu durumda ne olur?
-
3)
Memurlar ne oluyor özellikle
akademisyenler.
4)
Koruma süresi sonunda genel
hükümlere göre koruma sağlanabilir mi patentte?
19.03.2013
2) Marka
Ulusal
ve uluslararası hukuku ifade etmiştik. 1995’te yürürlüğe konulan 556 sayılı KHK
markalarla ilgili toplu yasal düzenlemeyi içermektedir. Bunun dışında
uluslararası hukukta Türkiye’nin tarafı olduğu çok sayıda anlaşmalar var. Bunlar
değişiklik veya yeni anlaşma şeklinde devam etmektedir.
556
sayılı KHK tescilli markalar için uygulanan bir yasadır. O halde Türk hukukunda
tescil edilmiş ve edilmemiş marka ayrımı yapılabilir. Tescilli markalar 556
sayılı KHK’nin kapsamına girer ve öngörülen korumadan yararlanabilir. Marka
tescil edilmemişse genel hükümlere yani haksız rekabet hükümlerine tabidir. Bu
tabi ki 556’ya nazaran daha zayıf bir koruma temin etmektedir. YTTK madde 54 vd.
nda var bu düzenlemeler. Uluslararası marka, tanınmış marka gibi şeyler haksız
rekabette söz konusu değildir. Tescilli markanın tescilsize göre korunması
kolaydır. Zira tescil belgesi hak sahipliğinin kanıtını oluşturmaktadır.
Marka
tescil edilmişse resmi bir kurum olan TPE’nün resmi kayıtlarına bakıldığında
hangi tarihte tescilin verildiği, hak sahibinin kim olduğu ve bu marka üzerinde
uyuşmazlık tarihi itibariyle hak veya lisans sahibinin kim olduğu resmen tespit
edilebilir. Bu kolaylığı vardır.
Marka
nedir? à
Marka ürünleri birbirinden ayırt etmeye yarayan bir işarettir. O halde kişileri
birbirinden ayırt eden, adlar A) gerçek kişilerde isim (MK 26 vd.), B) tüzel
kişilerde aa) şirketler için bb) derneklerde dernek veya vakıf ismi koruma
sağlar.
Marka
kişilerin ürettikleri ürünleri ayırt eden ad veya işarettir. Ad ise kişileri
ayırt etmeye yarar. O halde marka ürünü ayırt eder ve aidiyetini ortaya koyar.
Bu
sayede ürünlerin kalite, menşei, imalat yeri itibariyle birbirinden ayırt
edilmesi sağlanır. Marka sayesinde kişilerin ürünlerinin kalitesini birbirinden
ayırt etmek kolaylaşır. O halde markalaşma kaliteyi arttıran bir olgudur.
Rekabete teşvik eder. Marka sayesinde daha iyisini yaratma, daha kalitesini
yaratma ve kaliteyi koruma olanağı elde edilir. Demek ki markanın rekabeti
sağlayıcı, kaliteyi koruyucu ve ayırt edici unsurları vardır.
Başkasının
şöhretinden, mal veya hizmet üretimine ilişkin şöhretinden haksız kazanç elde etmeyi
markalaşma önler. O halde kaliteli mal veya hizmetin, bu nitelikte
olmayanlardan ayırt edilmesi ve kaliteli markanın sırtından haksız kazanç elde
edilmesinin önlenmesi markalaşma sayesinde olmaktadır. Kişinin yatırımları
kaliteli bir seviyeye ulaşmışsa bunun gelirlerinin o kişiye ait olması gerekir.
Markanın önemi budur.
O
halde hangi ad veya işaretler marka olarak tescil edilebilir? Markanın
içereceği işaretler ve marka başvurusunun kabul ya da ret nedenleri 556 5.
madde vd. nda düzenlenmiştir. Madde okundu.
O
halde bir markadan söz edilmesi için, ad veya işaretin marka olarak tescil
edilip korunması için şu koşullara ihtiyaç vardır.
A) Kişi
adları, sözcükler (kelimeler), şekiller, harfler, sayılar marka olarak tescil
edilebilir. O halde marka, ad ve
işaretten oluşan ayırt edici bir unsurdur. Ayırt edilmeyi sağlayan bir
unsurdur. Bu ad kişi adı da olabilir. Mesela Sabri Özel tekstilde marka. Sarar
öyle keza. Buna karşılık ad veya ad yanında diğer şekiller (sözcükler)
Tuzcuoğlu nakliye de bir marka. İsmin yanında işaretler de olabilir. Mesela 3M Migros. Marka, ad ve işaretle
birlikte ambalaj biçimleri şeklinde de gerçekleşebilir. O halde ambalajın rengi, kapsamı da tescil
edilebilir. Örneğin Coca-Cola ambalajıyla ve rengiyle tescil ediliyor. Milangaz
da tüp şekli ve rengiyle tescil ediliyor.
Hekimoğlu un (Hekimoğlu markadır. Addır. Ama bunun yanında Adnan Hekimoğlu
adı ve soyadıyla bir marka), ambalaj şekli, paketin rengi, paket üzerindeki
işaret ve renkler marka olarak tescil edilebiliyor.
B) Çizimle
görüntülenebilen veya benzer şekilde ifade edilebilen ad ve işaretlerin olması.
Bir adın veya işaretin marka olarak tescil edilebilmesi, çizimle
görüntülenebilme veya benzer şekilde ifade edilebilmesine bağlıdır. Buradan
bakınca koku marka haline getirilebilir mi? à Çizimi mümkün
değil ama benzer şekilde ifadesiyle marka haline getirilebilir mi? Örneğin ses marka
olabilir mi? Yasa diyor ki benzer şekilde ifade de yeterlidir diyor. Bu halde
ses de marka olarak tescil edilebilir. Amerikan filmlerinde firmanın markası
bir sesle birlikte tanıtılıyor. O sözcükle birlikte kükreyen aslan sesi marka
olarak tescil edilmiştir.
C) Baskı
yoluyla çoğaltılabilme ve yayınlanabilme de aranan diğer bir koşul.
Markanın
tescilinde mal ve hizmet ön plandadır. Marka, mal markası ve hizmet markası ayrımına
tabi tutulmaktadır. Mühendislik hizmetleri, sağlık hizmetleri, nakliye
hizmetleri, acentelik hizmetleri gibi hizmetler için markalaşmak mümkündür. O
hizmeti sunan teşebbüs, aynı sektörde diğer firmaların ürettiği hizmetlerden
ayırt edilebilmek için ad veya işareti marka haline getirilebilmektedir.
Mallar
için de ad veya işaretler marka olabilir.
Şu
sorun vardır? à
Marka hangi mal veya hizmet sınıfı için tescil edilmişse sadece o mal veya
hizmet sınıfı için korunmaktadır. Bu nedenle mal veya hizmetler
sınıflandırılmaktadır. Unlu mamuller, yedek parça, motorlu araçlar, mühendislik
hizmetleri gibi. Sağlık hizmetleri alanında bir marka tescil edilmişse o
markanın müşavirlikte korunması mümkün değildir. Bu kuralın tek istisnası
tanınmış markalardır. Paris Sözleşmesi Ek madde 6 gereği; tanınmış markalar için
sınıf ayrımı yoktur. Tanınmış markalar, tescil edildikleri mal ve hizmet sınıfına
ek olarak diğer sınıflarda da koruma bulmaktadır.
Gıda
ürünleriyle ilgili sınıflar var. O sınıfta tescil edilmiş bir markanın,
kozmetik alanındaki üretimde korunması mümkün değildir. Hizmet sınıfında
korunması mümkün değildir.
Paris
Anlaşması’nda böyle bir istisna öngörülmesinin sebebi, tanınmış markaların
sırtından haksız kazanç elde edilmesini önlemektir. Yani tanınmış markanın
tescil sınıfı ne olursa olsun koruma sağlanacaktır.
Markanın
o üretim alanında, ambalajla, malla birlikte tescil ettirilebileceği kabul edilmiştir.
Yasa
bu genel kuralları koyduktan sonra bazı istisnalara yer vermiştir. Şu hallerde
tescil talebi reddedilir diyor. Yani 5. maddede öngörülen koşullar mevcut olsa
dahi, bazı hallerde tescil mümkün değildir. Madde 7 ve 8 bu konuda bir ayrım yapmıştır.
Birincisi mutlak ret sebepleri, ikincisi nispi ret sebepleridir.
Mutlak Ret Nedenleri
7.
madde mutlak ret sebeplerini düzenlemiştir. Bunlardan biri varsa marka tescil edilemez.
Bir şekilde tescil edilmişse hükümsüzlük davası açılabilir.
1) Yasanın
5. maddesinde öngörülen niteliklere sahip olmayan işaretler tescil edilemez.
2) Aynı
veya aynı türdeki mal veya hizmetlerle ilgili ikili bir ayrım var. Bir markanın
aynısı, aynı ad ve işaretlerle tescil edilemez. Aynı olmadığı halde, aynı
türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil
için başvurusu yapılmış bir marka ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olan
markaların da tescili yasaktır.
3) Cins,
çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya
malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve
hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmalar
marka olarak tescil edilemez. Örneğin; ayakkabı, un, dondurma, şeker tek başına
marka olarak tescil edilemez. İyi, meşhur, mükemmel gibi vasıf belirten
işaretler de tek başına marka olarak tescil edilemez.
4) Malın
özgün doğal yapısına ilişkin şekiller marka olarak tescil edilemez. Bir başak,
bir çiçek tek başına marka olarak tescil edilemez.
5) Yanıltıcı
markalar. Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi
kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markalar tecil edilemez.
6) Tanınmış
markalar (Paris Sözleşmesi md. 6)
7) Dini
değerleri ve sembolleri içeren markalar.
8) Kamu
düzenine ve genel ahlaka aykırı olan markalar tescil edilemez.
Nisbi Ret Nedenleri
Nisbi
ret nedenleri 556 sayılı KHK’nin 8. maddesinde düzenlenmiştir. Mutlak ret
nedenleri re’sen göz önünde tutulur. Nisbi ret nedenleri mevcutsa marka
sahibinin itiraz etmesi gerekir. Ancak itiraz üzerine tescil talebi reddedilir.
Burada da mutlak ret nedenleri
sayılmıştır.
Markada Hak Sahipliği
Markada
hak sahipliği başvuru tarihinden itibaren işler. O halde marka sonradan tescil
edilse bile koruma başvuru tarihinden itibaren olmaktadır. O halde tescil bir
anlamda bildirici nitelik taşımaktadır. Başvuru tarihinden itibaren üretim
yapılabilir. Reddedilirse ilgili kişiler yasal yollara başvurabilir. Marka
tescil talebi haklı bulunduğunda başvuru tarihinden itibaren kullanım haklıdır.
Fikri
haklardan farklı olarak sınai haklarda tescil ile birlikte kayıt sistemi ön
görülmüştür. Tescilli bir markaya ilişkin korumadan faydalanmak isteyen yani
556 sayılı KHK’den yararlanmak isteyen kişi TPE’ne başvuruda bulunacak ve marka
oluşturmak istediği ad veya işaretin tescilini talep edecektir. Marka
üzerindeki hak sahipliği marka sahibine marka üzerinde:
1) Hukuksal işlemler yapabilme yetkisini temin
eder (hukuksal işlemler hakkın devri veya lisans verilmesi ile ÖBT’da bulunulabilmesini
ifade eder).
2) Tüm fikri mülkiyet ürünlerinde hak sahibi
FM ürününü rehnedebilir. Marka, rehnin konusu olabilir.
3)
Marka üzerindeki haklar da haczedilebilir. O halde marka sahibinin borcu
nedeniyle markanın haczi mümkündür. O halde taahhüt, tasarruf işlemleri, rehin
ve haczedilebilme niteliği markalar için mümkün olan haklardır.
Kullanma Mecburiyeti
Markalarda
da, fikri haklardan farklı olarak, diğer sınai haklarda olduğu gibi kullanma zorunluluğu
vardır. Bunun sebeplerini ifade etmiştik. Burada da geçerlidir. Marka sahibi
haklı bir sebep olmaksızın markanın kullanılmasına 5 yıl süre ile ara verirse
ilgili kişiler markanın iptalini talep edebilir. Bütün sınai haklarda koruma
süreleri ve kullanma mecburiyetinde başlangıç başvuru değil tarihi değil tescil
tarihidir. O halde kullanma mecburiyetine uyulmamasının yaptırımı iptaldir.
Koşulları : 1) Kullanmama à marka kullanılmamış olmalıdır. Her
türlü delille kanıtlanabilir. Hiç fatura olmaması, hiç imalat yapılmamış olması
vs. gibi hallerde söz konusu olabilir. Bunlar maddi vakıa olduğu için her türlü
delille kanıtlayabilirsiniz. Şirket söz konusuysa şirket kayıtlarında yapılan
incelemede o markanın ölü marka olduğu, atıl olduğu tespit edilirse birinci koşul
gerçekleşmiş olur.
2) Haklı
bir nedenin bulunmaması à Örneğin markaya ilişkin itiraz
yapılmıştır. İnceleme kurulunda görüşülmektedir. Arkasından tescil edilmiştir.
Arkasından tescilin iptali davası açılmıştır. Bu süreler 5 yıllık sürede hesaba
katılmaz. Yargılama olması haklı nedendir. Kişinin işiyle ilgili doğal afet
yaşanmıştır. Şirket tasfiye edildiyse bunlar haklı sebeptir. Haklı sebep
ortadan kalktıktan sonra markanın kullanılmaması gerekir.
3) Tescil
tarihinden itibaren 5 yıl geçmesi gerekir. Bu süre hak düşürücü süredir. Re’sen
göz önünde tutulur. Bu beş yıllık süre kesintisiz olarak markanın
kullanılmamasını kapsamalıdır. Yani bir 2000de bir 2003’te üretim yaptıysa bu şart
gerçekleşmiş olmaz.
14.
madde kullanma karinesine ilişkin hallere yer vermiş. Okununca anlaşılacaktır.
Markalarda Lisans
Markalarla
ilgili sağlar arası hukuksal işlemin yaygın türü lisanstır. Marka lisans sözleşmesi,
(MLS) yazılı geçerlilik şekline tabi bir sözleşmedir. Aynen patentlerde olduğu gibi iki tür lisans
öngörülmüştür: A) inhisari lisans, B) inhisari olmayan lisans. Ne olduklarını
söylemiştik.
Yazılı
geçerlilik koşuluna tabi olarak yapılan lisans sözleşmesi TPE’ne tescil edilmelidir.
O halde kayıt ve tescil ilkesi sadece markanın doğuşu anında değil, markayla
ilgili yapılan devir ve lisans sözleşmelerinde de aranmaktadır.
Tescil
edilmemenin sonucu şudur: Yani sözleşme var ama tescil yoksa iyi niyetli 3. kişilere
karşı lisans sözleşmesi ileri sürülemez. Yani A’dan marka lisansını alan B;
tescil ettirmediyse; A’nın halen yaptığı üretim nedeniyle lisans hakkını 3.
kişilere karşı kullanamaz. 3. kişilerin iyi niyeti lisansın tescili ile
engellenmektedir. Ama kişi sicil dışında markanın lisansının verildiğini başka
yollarla öğrendiyse iyi niyetli olduğunu ileri süremez. Yani tescil iyi niyeti
bertaraf etmeye yöneliktir.
Bunu
da aradan çıkarıp sınai haklarda bir daha tekrar etmeyelim. Acaba lisans alan
kişi başkasına lisans verme hakkına sahip midir? Yani alt lisans mümkün müdür?
Bunu alt kiraya benzetebilirsiniz. Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa lisans
sahipleri, lisanstan doğan haklarını 3. kişilere devredemezler. O halde kural
olarak alt lisans yasaktır. BK’nda da alt kira yasaktı. Sözleşmede tanınmışsa
alt lisans mümkündür. Aksi halde marka sahibinin hakkı ihlal edilmiş olur.
Lisans
sahibi lisans süresince marka sahibinin tüm hak ve yetkilerden yararlanabilir.
Bu hak ve yetkiler, tecavüz halinde başvurulabilecek davaları ifade eder. O
halde kusur gerektiren veya gerektirmeyen davaları lisans sahibi de
açabilecektir.
Aranan
şekil adi yazılı şekildir. Tabi TPE’nün lisansı için adi yazılı şekil olmasına
rağmen güven ilkesince ikisinin de hazır olması aranır. Ama noterde yapılırsa
tek kişi gitse de olur.
Detayları
için kanunu okuyun, şablon hükümdür.
Koruma Süresi
Bütün
FM hukuku alanında koruma süresinin ne olduğunu söyledik. Bir hak düşürücü
süreye benzetilebilir. Bir zamanaşımı süresi değildir. Zamanaşımında hak değil
dava ve takip yetkisi ortadan kalkar. Hak düşürücü sürede buna ek olarak talep hakkı
da ortadan kalkar. Koruma süresi 10 yıldır. Ancak markalar için her sürenin
sonunda yenileme mümkündür. Bunun için bir üst sınır yoktur. İncelemeli
patentte 20, incelemesizde 7 yıllık koruma süresi vardır. Markalarda ise üst
sınır yoktur. Yani markalarda 10’ar yıllık süreler sonunda marka sahibi
kesintisiz kullanmaya devam eder. Asırlık markaların olmasının sebebi budur.
Yani 10 yıllık koruma süresi ve sınırsız uzatım süresi vardır.
40.
maddeye göre tescilli markanın koruma süresi başvuru tarihinden itibaren 10 yıldır
ve bunlar yenilenebilir.
Yenilemenin
koşulları nedir? à Ücret ödenecek, belgeler verilecek. Hangi
sürede kayıt ve yenileme başvurusu yapılacak? Koruma
süresi artı 6 ay içinde başvurulacak. Yani ek bir süre var. Yani onuncu yılın
bitiminde marka kamunun malı olmuyor, 6 ay bekleyeceğiz. Başvuruyu yenileme
hakkı lisans sahibine de verilmiştir. 41. madde yenilemede ne gibi işlemler yapılacağını
belirlemiştir.
Markanın Hükümsüzlüğü Davası
42.
maddede düzenlenmiştir. Mahkeme tarafından bir markanın hükümsüz hale gelmesine
hükümsüzlük davası diyoruz.
1)
Hükümsüzlük davası ilk olarak, nisbi ret sebebi olduğu halde her nasılsa
markanın tescil edilmiş olduğu hallerde açılabilir. Ret sebebi bulunmasına
rağmen tescil edilen markanın, mahkeme kararıyla hükümsüz kılınması söz konusu.
İltibas
var mı yok mu, bu somut olaya göre belirlenir. Yazım ifade, kulağa geliş şekli,
ortalama vatandaşın iki ürünü karıştırma ihtimali gibi unsurlar ayrıt edilebilme
ölçüsü oluyor. Aynı da bir sıkıntı yok. Bunda yasa karışma olup olmayacağını
arıyor. Aynı markanın aynı mal ve hizmet sınıfında tescili yasaktır. Buna
karşılık aynı olmayıp benzeri aynı mal veya hizmet ürününde bir mal olursa benzerlik
mümkündür. Ama ayırt edilemeyecek kadar yakınlık varsa o zaman tescil edilemez
diyoruz.
Benzer
marka ayırt edilememe kaydıyla yasaktır. İltibas karıştırma kargaşa yaratmak
demektir.
Şimdi,
birincisi budur. Yani tescil başvurusunda her nasılsa marka tescil edilmişse
hükümsüzlüğü talep edilebilir. Hükümsüzlük davasında hem TPE’nü hem de kendi
adına tescil edeni birlikte hasım gösteriyorsunuz. Çünkü TPE atlamış.
2)
Tanınmış markaları her nasılsa kendi adına başka mal veya hizmet sınıfında
tescil edenlere karşı da hükümsüzlük davası açılabilir. Bu durumda tescilden
itibaren 5 yıl içinde hükümsüzlük davası açılmalıdır. İstisnası ise kötü
niyettir. Tanınmış markalarda tescilden itibaren 5 yıl içinde hükümsüzlük
davası açılabilir. 5 yılı geçirdiniz. Duydunuz Koçhisar’da Sony marka CD’leriniz
üretiliyor. Size ait olan parfüm markası Konya Seydişehir’de sizin ambalajınızda
piyasaya sürülüyor. Davalı diyor 8 yılı geçti. Yasa diyor ki kötü niyet varsa
bu takdirde süre yoktur. Sen bu markanın Eyüp Sabri Tuncer olduğunu biliyordun.
EFT’nin ambalajında malları piyasaya sürüyorsun.
Orada
sorun marka tanınmış mıdır? à Tanınmışlık uluslararası alanda
tanınmışlık değil yöresel tanınmışlık da buraya girer. Önemli olan zaman veya
coğrafi bölge değil. O marka az çok üretimin yapıldığı alanda bilinen bir marka
mıydı buna bakıyoruz.
3)
Kullanmama nedeniyle hükümsüzlük.
4)Kullanılan
marka, o mal veya hizmetle ilgili o ürünün kalite, nitelik veya coğrafi menşei
açısından yanılgıya yol açıyorsa, hükümsüzlük davası sonucu iptal edilebilir.
Hükümsüzlüğün
tam değil kısmi olması da mümkündür. Yani markanın tamamının elinden alınması
yerine belirli mal veya hizmet sınıfı için elinden alınması mümkündür diyoruz.
Bu markayı bundan böyle temizlik malzemelerinde kullanmayacaksın ama gıda
malzemelerinde kullanman mümkündür diyebiliyoruz.
Hükümsüzlük
davasını ilgili kişiler, cumhuriyet savcıları veya ilgili resmi makamlar
açabilir. Yani: A) ilgililer b) cumhuriyet savcıları ve c) ilgili resmi
makamlar (gıda ürünleriyle ilgili iltibas var diye gıda ve hayvancılık
bakanlığı) dava açabilir.
Hükümsüzlük
geçmişe etkili sonuçlar doğurur. Tescil tarihinden itibaren zarar ve ziyan
talebinde bulunulabilir.
Markalarda
ve patentlerde genel bilgiyi de not edelim sınai haklarla ilgili olarak. Sınai
haklar tescile tabi olan haklardır. Tescil edildiği takdirde bu imkânlardan
yararlanılır. Başvuru tarihinden tescil tarihine kadar ki aşama idari işlem
aşamasıdır. Ancak bu aşama ile ilgili uyuşmazlıklar da adli yargıya gidilir.
Yani TPE idare diye idari yargıya gidilmez. Adli yargıya gidilir. Bu aşamaya
kadar TPE’nün işlemi söz konusudur. Bu aşama için davalı TPE’dür. Çünkü başvuru
sahibi tescil ile hak sahibi olmamıştır. Tescilden sonraki aşamada hak sahibi
vardır. Muhatabımız tescil belgesi alan kişidir. Davalı hak sahibidir. Onun
yanında TPE vardır, markanın nisbi veya mutlak ret sebebi varken tescili varsa.
Marka sahibi ve TPE vardır. Tescil alana kadar muhatap sadece idaredir.
Tescilden sonra hem idare hem de hak sahibi vardır. Bu sadece sınai haklarda
vardır. Fikri haklarda tescil ve kayıt sistemi yoktur. Orada başka bir şey
vardır. Bu aşamadan sonra da her iki evrede de doğacak uyuşmazlıklarda doğacak
yargı yolu adli yargıdır. Ama birinci aşamanın bir özelliği vardır. Birinci
aşamada TPE kesin karar verinceye kadar ki işlemlere karşı dava yolu kapalıdır.
İtiraz yolu vardır. O halde başvuru tarihinden tescil tarihine, TPE’nin o sınai
hakla ilgili elini çektiği, tescil veya tescil talebini reddettiği ana kadar ki
aşama birinci aşamadır. Bu aşamada enstitünün verdiği her karar dava yolu açık
olan bir karar değildir. Yasa itiraz olanağını öngörmüştür. İtiraz yolu varken
dava açılamaz. TPE marka başvurusunu kabul etti, vatandaşın itirazını ise
reddetti. Bu tescil talebinin kabul veya reddine ilişkin işlem için bir itiraz imkânı
vardır. Yeniden inceleme ve değerlendirme kuruluna başvurulmadan dava açılamaz.
Yani tescil veya ret işlemine karşı itiraz yolu açıkken, itiraz hakkı
kullanılmadan dava açılamaz. İtiraz süresini geçirdiniz, TPE kararı kesinleşti.
Bu durumda yargı yolu açıktır.
Yargı
yolu itiraz yollarının tüketildiği andan itibaren başlar. Henüz inceleme aşmasında
yargı yolu yoktur. YİDK’na başvuru süresi geçmemişse, bu hak kullanılmadan
yargıya gidilemez. Bu bütün sınai haklarda böyledir.
Davalar
Kusur
ve zarar koşulunu gerektiren veya gerektirmeyen davalar ayrımına tabidir. 61 vd.
bununla ilgilidir.
Söylediğimiz
ayrım burada da geçerlidir. Lisans verdiysen mesela sözleşmeye aykırılıktır.
Bir de haksız fiil vardır. Yani sözleşme dışı söz konusuysa haksız fiil söz konusuysa,
tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüzün giderilmesi, maddi zarar
kalemlerinin tazmini (62. madde d ve e bentlerinde var) 64’te neler girer
belirlemiş. Yoksun kalınan kazancı maddi zararın kalemi olarak düzenlenmiştir.
Sınai
haklar alanında açılabilecek davalardan bir ilginç dava türü daha vardır. O da
marka ve endüstriyel tasarıma özgü bir dava olan itibar tazminat davasıdır. Bu
dava 68. maddede düzenlenmiştir. Bu itibar tazminatı güzel bir yüksek lisans
veya doktora tezi olabilir. Tezlerde giriş gelişme ve sonuç olur. Yani girişte
ne demek istiyorum diye anlatıyorum. Yine giriş kısmında gelişmeye geçerim. Sonuçta
da hüküm ve sonuç kısımları olur sonuçta da.
Zamanaşımı
Zamanaşımı
şablon hükümdür. Yani genel hükümler uygulanacaktır. O halde sözleşmeden doğan
borçlarda madde 146, haksız fiil söz konusuysa 72 söz konusu olacaktır. FM
ihlali hep 72’deki süreye tabi olacaktır. Uzun ceza zamanaşımı vardır. Haksız
fiil aynı zamanda suç teşkil eder. Dolayısıyla ceza davası zamanaşımı süresi
hep ikiden fazladır. Asgari 5 veya 10 dur. Bu nedenle 2’yi kaçırınca heyecana kapımayım.
İhtiyati
tedbirler önemlidir. 5846’da bizi ilgilendiren özel tedbir hükümleri vardır. Yani
HMK 389’da ön görülen tedbir dışında FM hukuku alanında yasa koyucu bu alanın
hassas bir alan olduğunu ve tedbir hükmünün önemli olduğunu, ancak bununla
etkili koruma sağlanacağını düşünerek özel bir düzenleme öngörmüştür. Yani genel
tedbir hükmüyle yetinmemiştir. Orada teminat karşılığı tedbir vardır. Telafisi
mümkün olmayan zarar vardır. FM’te ise telafisi mümkün olmayan zarar bir karine
olarak vardır her zaman.
Görevli ve Yetkili Mahkeme.
Etkin
bir FM koruması sınırlarda olur, o yüzden şablon hükümler vardır. Gümrüklerde
el koyma tedbiri vardır. Memurun bile el koyma yetkisi vardır. Çünkü FM hukukunda
sadece iç hukukta tanınmış olan bir koruma daima eksiktir. Bu tür hakların
ihlali genellikle sınır ötesinde gerçekleşmektedir. Almanya’daki fason üretimi Türkiye’ye
sokarken sınırda yakalayacaksınız ki Almanya’daki markayı koruyacaksınız.
Yetki
haksız fiillerde her yer mahkemesi. FM hukukunda fikri ürünü haksız bir eylem
sonucu ihlal edilmişse HMK’ndaki haksız fiilin işlendiği her yer mahkemesi
kuralına tabi olabilirsiniz. Görevli mahkeme genel kurallara tabidir. Eskiden
ticaret mahkemesi ile asliye mahkemesi arasındaki ilişki bir görev ilişkisi
değildi iş bölümü ilişkisiydi. Şimdi HMK’nda ticaret ve asliye mahkemesi arasındaki
ilişki görev ilişkisidir. O yüzden görevsizlikle ilgili kurallara tabidir.
Ticari işletme ile ilgili FM ihlallerinde ticaret mahkemeleri görevlidir. TTK
4. maddede herhalde FM’den doğan davalar ticari davalardır diyor. Ama son
fıkrasında bir şey daha var. O halde 4. maddeyi dikkatlice okuyunuz.
556
sayılı KHK’de 71. maddede düzenlenmiştir.
3) Endüstriyel Tasarımlar
Konu
554 sayılı KHK ile ilgilidir. Türk hukukuna ilk kez tasarımlarla ilgili koruma
bu KHK ile getirilmiştir. Yenidir. Tasarımları bilmiyorduk. Diğer yasalarla
birlikte yürürlüğe girmiştir.
Tasarım
önemlidir. Günümüzde çok sayıda tasarımlar günlük yaşamımızın ayrılmaz bir
parçasıdır. Tekstil sektöründe tekstil tasarımları, yazım alanında yazılım
tasarımları önemli fikri mesaiyi gerektirmektedir. Tasarımda da yaratıcı
korunmaktadır. O tasarımı gerçekleştirmek bir zihin faaliyetidir. O tasarımı
yaratırken kişi yaratıcı gücünü kullanmaktadır. Bu nedenle bu çaba da korunmalıdır.
O halde tasarımlarda korunan fikri ürünüdür.
Şimdi
fikri mülkiyetin konuları: fikir ürünleri – ad ve işaretlerdir. Fikir ürünü
olarak korunan fikri mülkiyet dalları: Patent, endüstriyel tasarım, bitki
çeşitleri, entegre devreler ve fikri haklardır (Bunlarda fikir ürünleri
korunmaktadır. Tabi orada göreceğiz bağlantılı hak sahipleri var. Onların
korunan hakları fikri ürün değil, fikir ürünü olan yaratımın tüketiciye ulaşımı
için araç olan kişilerdir. Şimdi ses sanatçısı olmasa besteniz beş para etmez.
Beste fikir ürünü, ses sanatçısı bağlantılı hak sahibidir. Bağlantılı hak
sahibi fikir sahibi değildir onu canlandırandır.). Ad ve işaret türündeki fikri
hak konuları ise: Markalar, coğrafi işaretler ve eser niteliğinde olmasa bile
ad ve alametler (Şark Çıbanı, Şu Çılgın Türkler; eserin adıdır. Ama bu adı başkası
kullanır ise benim fikri hakkımı değil adımı taklit etmiş olur. O takdirde Şu Çılgın
Türkler kitabının içindeki fikri almıyor. Sadece adından haksız kazanç sağlıyor.
5846’nın 83. maddesi bunu düzenliyor.).
FM’in
konusu olan ürünler: Patentlenmiş buluş, endüstriyel tasarım, yeni bitki
çeşidi, entegreler, fikir ve sanat ürünleri. Ad ve işaretler: markalar (Marka
fikri ürün değildir. Markada korunan ad ve işarettir. Ama FM ile bağdaşan
tarafı ayırt ediciliktir), coğrafi işaretler, eser niteliğinde olmasa bile
esere ilişkin ad ve işaretler. [Hoca tekrar ediyor]
Endüstriyel
tasarımda da FM olarak korunan ürün fikir ürünüdür. Kişinin yarattığı bir
tasarımdır. Bir ayakkabı alıyorsunuz. Ayakkabının bir tasarımı vardır. Ortopedik
olsun diye öyle bir tasarımı var ki, düztaban da olsa kişinin ortopedik olarak
sağlığını bozmuyor.
Eğer
Lazoni’yi marka olarak basarsınız markasını ihlal etmiş olursunuz. Ama Bahar
adı altında Lazoni mobilyalarına benzer mobilya üretirseniz Lazoni’nin
tasarımını ihlal etmiş olursun.
Bir
otomobilin motoru patent, adı marka, kaportası tasarımdır.
Tasarım
dış görüntüdür. 5 duyu ile algılanacak bir şekildir. Ürünler belirli bir marka
altında. Ama belirli bir tasarım belirli bir marka altında olur.
Etkin
bir tasarım koruması sayesinde yeni dizaynlar oluşturulabilir. Bu nedenle
önemlidir.
Burada
da bir ayrım yapılıyor. Tescil edilerek tescil belgesine bağlanmış, endüstriyel
tasarım belgesi almış tasarımlar 554’ten yararlanır. Bundan yararlanma koşulu
tescil edilmiş olmasıdır. Tescil edilmemiş tasarımlarda korunur ama genel
hükümlere göre. Ama 554’ün artıları vardır. Örneğin hak sahipliği konusunda
tescil güçlü bir koruma sağlıyor. Artı bu tescil sayesinde tasarım üzerinde
işlemler yapma hakkı doğuyor. Koruma sürelerine tabidir. Bir tecavüz halinde
açılabilecek davalar, haksız rekabetle ilgili hükümlerden daha etkilidir.
Mimari
projeler buna mı giriyor? à Bina bir projedir. Bu durumda da FM
konusudur. Ya güzel sanat eseri konusudur ya da ilmi çalışma konusudur. Yani
projenin içinde o binanın tasarımı vardır. Proje binalarda tasarımdır ayrıca
korunmaz. Bu kolay bir konu değil
anlatacağız.
Şimdi
endüstriyel tasarımda da 554’ün nimeti var. ET’da da korunan yaratıcı güçtür ve
yeniliktir. Bu nedenle bir tasarımın tasarım belgesi verilmek suretiyle korunabilmesi
için de benzerlerinden ayırt edici niteliğe sahip olması gerekir. Bütün FM alanında
yaratıcı güç, yenilik, ayırt edicilik korunmaktadır. Mevcudu aynen veya iltibas
etmek suretiyle tekrar bir yenilik değildir.
554
sayılı KHK gereğince bir tasarımın tasarım belgesi verilerek korunması için iki
ana koşul ön görmüştür: Yeni ve ayırt edici niteliktir. Patentte yeni ve tekniğin
bilinen durumunu aşma, markada aynısı olmayacak taklit olmayacak diyor. Yani
burada da yenilik var.
Yenilik
ve ayırt ediciliği ayrı ayrı ele alalım
Yenilik
Bir
tasarımın başvuru veya rüçhan tarihinden önce aynısı ya da ayırt edilemeyecek
benzeri ortaya konulmamışsa yenidir diyor. Detaylardaki farklılık yenilik
değildir. Mesela onun ayakkabısının 2 deliği vardı bende 3 delik var olmaz
diyor. Genelde yapılan da küçük ayrıntılar konularak farklılık iddiasında
bulunulması. Tasarımlar sadece küçük ayrıntılarda kabul ediliyorsa, yani ürünün
esas gövdesi dışındaki farklılıklar onun aynı tasarım olması sonucunu ortadan
kaldırmaz.
Yenilik
unsuru 6. maddede ifade edilmiş. Yenilik ve ayırt edici niteliğe sahip olma
koşulundan söz etmiş. Yenilik detaylarda (yan unsurlarda) değil ana unsurda olacak
diyor. Yani ana teması aynı ise bu aynıdır. O kamuflajdır. O ayniyeti ortadan
kaldırmak amacıyla yapılmış detaylardır.
Ayırt Edicilik
İkinci
unsur ayırt edicilik. Yeni olmasına rağmen ayırt edici niteliği olması gerekir.
Yani bilgilenmiş kullanıcının genel izlenimi vardır. Yani yeniliği var ama bu
yine bu ortopedik ayakkabının taklididir diyor. Yani yenilik var ama ayırt
edici değil diyor. Mesela özü itibariyle bu onun tekrarı deniyor.
Yenilik
de ayırt edicilik de ulusal değil uluslararası alanda söz konusu olmalıdır.
26 Mart 2013
Endüstriyel Tasarım
Tasarım,
insanın beş duyusuyla algılayabileceği, ürünlerin üretiminde dış görünüşleri,
şekilleri ve bunların tamamıdır. O halde çizgi, şekil, biçim, renk, doku,
malzeme ve esneklik gibi insan duyularıyla algılanabilen unsur ve özelliklerin
tamamı endüstriyel tasarımdır.
Demek
ki ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasında uygulanan her türlü algılanma
yeteneğine sahip biçimler tasarımdır. Tasarım buluşa nazaran daha esnek, daha
kolay tescil edilebilme niteliğine sahip ve tekniğin bilinen durumunu aşma
özelliğinin aranmadığı basit buluşlardır. Buluşta yeni ve tekniğin bilinen
durumunu aşma özelliği vardır, tasarımda da yenilik vardır ama mevcut tekniği
kullanmaya engel değildir. O halde mevcut tekniklerin şekil değiştirerek
kullanılması, farklı yöntem ve biçimlerle uygulanması ise tasarım hakkına sahip
olmaya engel teşkil etmez.
554’ün
3. maddesinde tasarımın tanımı ve ondan çıkarılacak unsurlar verilmiştir.
Tasarım da tescil ile korunabilen bir sınai hak türüdür. Bundan şu sonuç çıkar:
Buluş ve markalarda olduğu gibi tescil edilmemiş tasarımlar 554’e göre değil
genel hükümlere göre koruma bulurlar. 554’ün getirdiği olanaklardan yararlanmak
isteyen ürün sahibi, bu ürünü tasarım tescil belgesine bağlamalıdır.
Tescilin
koşulları diğer sınai haklardaki başvuru koşullarına benzer. TPE’ne başvuru
yapılacaktır. Başvuru tarihinden itibaren o tasarım üzerindeki sınai haklar
kullanılmaya başlanır. Tescil gerçekleştirildiğinde başvuru tarihinden itibaren
hak sahipliği söz konusu olur. Başvuru tarihinden itibaren hak sahibi tasarımı üzerinde
hukuksal işlemler yapabilir, tasarrufta bulunabilir. Yani hak sahipliği başvuru
tarihinden itibaren gerçekleşmektedir.
Yasa
bu tür başvurularda TPE nezdinde Tasarım Bülteni’nde yayın koşulu ön görmüştür.
Bütün sınai haklarda başvuru hak sahipliği için yeterli değildir. İlgililerin
talepleri itirazları gözden geçirilmelidir. O halde ilanın amacı başvuru ile
ilgili hak sahiplerinin haklarının korunmasıdır. Korsan, intihal ve tekrarın
önlenmesidir. Tescile ilişkin engeller varsa bunların gözden geçirilmesi ve
bunlara dikkat çekilmesi amacı vardır.
İtiraz
tasarımın tescilini engelleyen koşullara yönelik olacaktır. Tasarımın tescil
edilebilmesi için yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olması gerekir. Yenilik
bütün sınai hakların vaz geçilmez unsurudur. Ama tasarımlarda buna ek olarak
ayırt edici niteliğe sahip olması aranmaktadır. Yani yeni olacak ayrıca ayırt edilecek
nitelikte olacak. Ayniyeti, başkalarının fikir ürünlerinden haksız kazanç elde
etmeyi önleme amacı vardır.
Yeniliğin
ve ayırt edici niteliğin neler olduğunu yasanın 6 ve 7. maddelerinde sayılmış
ve bunların unsurlarına yer verilmiştir. Bu koşullar mevcut ise tescil talebi
kabul görecek, itiraz varsa itirazlar reddedilecek ve hak sahibi endüstriyel tasarım
belgesi verilerek korunacaktır. Bu belgeler başvuru tarihinden itibaren 5
yıllık koruma süresine tabidir. İncelemeli patentte 20, incelemesiz patentte 7
yıl, markalarda 10’ar yıl ama süresiz uzatma, burada da 5 yıl koruma vardır ama
25 yıla kadar 5’er yıl süre ile yenilenebilir. Yani en fazla 25 yıllık bir
koruma süresi vardır.
Endüstriyel
tasarımlarda da hak sahipliği, asli hak sahipliği ve halefiyete dayanan hak
sahipliği ayrımına tabi tutulmaktadır. Asli hak sahipliği bütün sınai haklarda
sınai hakkı ilk kez kendi adına tescil ettiren kişiye aittir. Halef ise bu
kişiden hakkı devralandır. Bu sözleşme ile olabilir. Kanundan doğabilir. Miras
kanundan kaynaklanan devrin yaygın bir örneğidir.
Endüstriyel
tasarımlarda da, patentlerde olduğu gibi çalışanların fikri haklarına ilişkin
14. maddede bir düzenleme getirilmiştir. Acaba çalışanların o işle ilgili
olarak yarattıkları tasarım üzerindeki hak sahipliği kime aittir? à
Bu önemli bir konudur. Bu hem 5846 18. maddede hem de patentlerde üniversite,
silahlı kuvvet vs. buluşları olarak düzenlenmiştir. Ayrıca burada da 14. maddede
düzenlenmiştir. Acaba işverene bağlı olarak çalışan işçilerin ürettiği tasarıma
ait hak sahipliği kime aittir?
“Aralarındaki
özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça memur, hizmetli ve
işçilerin işlerini görürken tasarladıkları tasarımların sahipleri bunları
çalıştıranlardır.” diye düzenlenmiş. Bu özel sözleşme veya mahiyet meselesi
aslında şablon hükümdür.
Şimdi
istihdam müstahdem ilişkisi tasarım yaratmaya yönelikse ve işverenin işçiden
beklentisi budur dediğimiz anda bu tasarım üzerindeki hak sahipliği işverene
aittir. Bu durumda ise tescil talep etme hakkı işverene tanınmıştır. Tabi aynen
buluşlarda olduğu gibi burada da yasa uygun bir bedelin ödenmesini öngörmüştür.
Yani önemine bakılarak bir bedele hakkı olur.
Bu bedel tayin edilirken, aralarındaki hizmet sözleşmesi gereğince ücret
miktarı, çalışma süresi, işverenin tanıdığı olanakların etkisi göz önünde
tutulmaktadır.
Taraflar
bedel konusunda anlaşabilirler. Anlaşılamazsa bedeli mahkeme tayin eder. Bu
buluşta da böyleydi.
Tasarım Üzerindeki Hukuksal İşlemler
1) Sağlar
arası hukuksal işlemler
a. Tasarıma
ilişkin hakkın devri
b. Tasarım
üzerinde lisans hakkı
i.
İnhisari lisans
ii.
İnhisari olmayan lisans
2) Ölüme
bağlı hukuksal işlemler. Burada da ÖBT yapılması mümkündür.
Tasarım
üzerindeki haklar, tescil edilmiş olan haklar miras yoluyla intikal edebilen
haklardır. Yine tasarım üzerindeki hakkın sağlar arası veya ölüme bağlı
hukuksal işlemle devredilmesi dışında, tasarımın haczedilmesi, rehne konu
olması kanunda öngörülmüştür. 39. maddede var bu.
Bütün
bu işlemler, sınai haklar üzerinde yapılan her türlü işlem TPE’de olmaktadır.
Yani tescil sadece hakkın doğumuyla sınırlı değil o hakla ilgili aranan her
türlü işlem için aranan bir koşuldur. Tescil ile birlikte hak başkasına
devredilebilir. Hak rehnedilince sadece tescil ile doğabilir diyoruz.
Açılabilecek Davalar
Önceden
söylediğimiz davalar burada da gündeme gelecektir. Bunlar : 1) Kusur ve zarar
koşulunu gerektiren davalar 2) Kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar)
Endüstriyel
tasarımlarda yasa koyucu itibar tazminatı adı altında bir tazminat ele
almıştır. Madde 54’te itibar tazminatı düzenlenmiştir.
Bir
sınai hakkın ihlali halinde o sınai hakkın kamuoyundaki itibarının şöhretinin
gölgelenmesi ve bunun yarattığı zararların giderilmesi demektir. O halde kamuoyunda
o sınai hakla ilgili oluşan yanlış kanaat nedeniyle kişinin itibarı, şöhreti
bir zarar görmüş ise bu zararında giderilmesi marka ve endüstriyel tasarımda kabul
edilmiştir.
İtibar
tazminatı a) maddi tazminat b) manevi tazminat olarak karşımıza çıkabilir.
Sınai
hakkın ihlal edilmesi sebebiyle maddi zarara uğranılabilir. Ciro düşebilir. O
sınai hakka olan ilgi azalabilir. Bu yüzden hak sahibi maddi bİr zarar uğrayabilir.
Ayrıca hak sahibi manevi zarara da uğrayabilir. İtibar kaybı nedeniyle hak
sahibinin bu itibar kaybından doğan manevi zararı gündeme gelebilir.
Acaba
bu doğru bir yaklaşım mıdır? à Türk hukukunda yeni bir maddeye bu
şekilde ihtiyaç var mıydı sorusu sorulabilir. Bu özel düzenleme olmasa dahi,
bir ihlal olunca hak sahibinin itibar kaybını hem maddi hem de manevi tazminat olarak
giderilmesi mümkündür. Maddi tazminat olarak giderilmesi mümkündür. Ürünün
şöhretinin gölgelenmesi, kişinin uğradığı bir fiili zarardır. Fiili zarar
kalemleri içinde ele alınabilir. Ayrıca o tecavüz nedeniyle elde etmesi
muhtemel kazançtan yoksun kalmıştır, bu da bir maddi zarar kaleminde gündeme
gelebilir. Bu şekilde ayrı bir düzenlemeye gerek olmaksızın kişinin zararı karşılanabilir.
İtibar tazminatı için böyle bir özel düzenlemeye gerek yoktur. Manevi zarar, bu
ürünün ihlali için duyduğu ıstırap ve acıdır. Bu yüzden itibar tazminatı adı
altında özel bir düzenlemeye gerek duymaksızın manevi zarara ilişkin genel
hükümler altında sorunu çözmek mümkündür. Ticari itibarı zarara uğramıştır. O
halde aynen haksız rekabette olduğu gibi kişinin FM ürünlerinin itibarının
gördüğü zarar manevi zarara yol açmışsa, hak sahibi manevi eksilme duymuş ise
bunun için ayrı bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Buna rağmen, topluluk direktifi
yönünde, yanlış anlaşılmayı önlemek için maddi ve manevi zarar kalemlerinde
çözmek yerine marka ve endüstriyel tasarımlarda böyle bir çözüme gidilmiştir.
Patentlerle
ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı halde o alanlarda da itibar tazminatına
yer verilmemiştir diye maddi ve manevi tazminat talebinin engellenmesi mümkün
değildir. Yani fiili zarar ve yoksun kalınan kazanç altında maddi tazminat
kalemi sayılabilir. Diğeri ise ıstırap ve acı duyduğu için, sanatçının sanat
itibari ihlal edildiği için bu konu hem fikri haklarda hem de diğer sınai
haklar alanında genel hükümlerden hareketle çözülebilir.
Hocam
bu itibar tazminatı tekerrür oluşturmayacak mı? à Otomobilin
dikiz aynası bir başka kişi tarafından kullanıldı. Ama öyle bir tasarım yapıldı
ki bakan kişi görünce aşağılıyor. O halde sizin ürettiğiniz gerçek tasarımlarda
bu olumsuzluktan etkileniyor. Siparişler geri alınıyor. Fiili zarar. Bu
siparişler iptal edilmeseydi yoksun kalınan kazanç. Fiili zarar nedir? à
Ciro düştü. Yoksun kalınan kazanç nedir? Siparişler iptal edildi. Bir de itibar
tazminatı varsa ne olacak? à Hâkim şuna bakacaktır: Acaba bu
tasarımın şöhreti kamuoyunda lekelenmiş midir? à O halde ayrı bir kalem halinde itibar
tazminatı talep edildiğinde bu maddi zarara ve manevi zarara eklenmeyecektir.
Maddi zarar kaleminde bu değerlendirilmediyse ayrıca yer almalıdır.
İtibarın
iadesinin yolu başkadır. Burada zararın giderilmesi vardır. Yani hükmün ilanı,
malların toplanılması vs. itibarin iadesidir.
Manevi
zarar içinde itibar kaybı olmayabilir. Rızanız dışında kullanılınca siz
üzülürsünüz. Sizin meşrubatı çok güzel bir şekilde kullansın. Başkasının
kullanması itibarınıza zarar vermese bile manevi zarar yol açabilir. Ama bu
manevi zararın dışında, beni perişan etti diyor. Tüm dostlar beni arıyor dikiz
ayna çift gösteriyor dedi. Sizin ayrıca mükemmel bir üretim olsa bile marka
itibarına zarar düşmese bile doğan zararınız manevi zarar. Ayrıca bu ürünler
için kamuoyunda yanlış anlaşılmaya sebep olmuşsa manevi zararınız daha
fazladır. Ayrıca bu manevi tazminat miktarı takdir edilirken taklit ürünlerin
markanın itibarına gölge düşürmüş olması nedeniyle de tazminat miktarı 10 iken
20 olmuştur diyeceğiz.
Hocam
o zaman bunun miktarını ben mi belirliyorum? à Tek unsur talep
değildir. Ayrıca sizin delillerinize filan bakıyor hâkim. Yani siz ne kadar
isterseniz o kadar vermiyor. Belirsiz alacak davası başkadır. Çalışma gücünü
%30 kaybettiniz trafik kazası sonucu. Mesela bir parmağını kaybedenle kolunu
kaybeden arasındaki çalışma gücü kaybı farklıdır. Bir de bunun üzerine benim
gelecek yıllara ilişkin çalışma gücümün karşılığı nedir bunu
belirleyemiyorsunuz. Bu 107’de düzenlenmiştir.
Manevi
tazminat tecezzi etmez. Acı, ıstırap çoğaltılamaz, bölünemez. Acım 100’dü
şimdilik 10 istiyorum denilemez. Yani manevi tazminatta belirsiz alacak davası
olmaz. Maddi tazminat için belirsiz alacak davası gündeme gelebilir. Yani
hesaplarda bir belirsizlik varsa sadece maddi tazminat için gündeme gelebilir.
Bu nedenle itibar manevi tazminatında belirsiz alacak davası olmaz. İtibar
maddi zararında belirsiz alacak davası olabilir.
(dip
not) 107 zamanaşımını keser anlayışı Türk hukukuna yapılacak en büyük
kötülüktür. Belirsiz olarak açılan miktar sonradan belirlenen miktar için de
zamanaşımını keser demek, 15 yıl sonra açılan davayı zamanaşımına bakmaksızın
kabul edeceğiz.
Haksız
fiilde iki süre vardır. Sözleşmede ise bir süre vardır. Yasa koyucunun mantığı şudur.
Hiçbir zararın ve failin belli olmaması en fazla 10 yıl sürer diyor. Sonradan
öğrense dahi uzun zamanaşımı nedeniyle bu nedenle reddi gerekir. Ama siz
belirsiz alacak davası ile uzun zamanaşımı süresini dahi keser derseniz yasa
koyucunun uzun süreyi koyma amacını ortadan kaldırırsınız. Tasarıda 20’ydi o
yüzden 10’a çekildi. Toplumda her dava bir huzursuzluk kaynağıdır. O yüzden 20
yıl boyunca huzursuzluğu uzatmak doğru değildir. Yasa koyucunun tercihi budur.
10 yılı aşamazsınız. Öğrenmeden itibaren 2 yıldır. Sözleşmeden doğanlar ise 10
yıl. Ötekisi 147’de 5 yıldır. 10 yıl yeterli bir süredir.
Cevap:
107’de olsa belirsiz alacak davası da olsa manevi tazminat davası olamaz.
Manevi tazminat davası belirsiz alacak davası değildir. Bugün trafik davası
sonucu hastaneden taburcu oldun manevi tazminatı 10 istedin. Sonra bir daha
ameliyat oldun aynı sebepten dolayı. Yeni bir zarar ortaya çıktığı için yeni
bir süre işler. O yüzden zarar yeni meydana çıkmıştır. O yüzden belirsiz alacak
davası değildir bunun çözümü. Bunun çözümü zararın başlangıcıdır.
4) Coğrafi İşaretler
Coğrafi
işaretler ilk kez 95’te tanınmış ve Türk hukukuna girmiştir. Eskiden genel
hükümlerle korunmaya çalışılıyordu. Burada korunan bir fikir ürünü değil bir
işarettir. Bir işaret FM hakkı olarak korunmakta ve coğrafi işaret olarak
verilmektedir. Üretim tekniğini, tadını, sunum şeklini vs. belirli bir
coğrafyadan alan ürünlerin diğerlerinden ayırt edilmesini sağlayan işaretlere
coğrafi işaretler diyoruz. Burada da bu işaretin büyük bir işlevi var. O
coğrafyadaki ürünün dejenere edilmesini, taklidini, kötüleşmesini önlüyor. Kalecik
Karası. Sadece o yöredeki üzümlerden elde edilen bir şarap. Siz bunu korursanız
o coğrafyayı korursunuz. Başka yerde üretilene Kalecik Karası adını verirseniz
bunu dejenere etmiş olursunuz.
Taşpınar
halıları vardır. Aksaray’a 20 km mesafede Hasan Dağı’nın eteğinde Taşpınar Köyü
vardır. Halıda koyu renkler hakimdir. O halıya o rengi veren, Hasan Dağı
eteğinde yetişen bir kök boya. Bir başka yörede o boyayı elde etmek mümkün
değildir. O boya sebebiyle o boya Taşpınar halısıdır. Bu Taşpınar halısını coğrafi
işaret olarak koruma altına alarak koruyabilirsiniz. Bu FM hakkı olarak
korunmalıdır. Ona bir işaret verirsiniz. Taşpınar halısı işareti verirsiniz. O
coğrafyaya özgüdür, üretim tekniğini, rengini, kokusunu o yöreden alıyordur.
Mudurnu tavuğu.
Kangal
köpeği coğrafi olarak korunuyor. Bunun bir özelliği var. Kafası en iyi çalışan
hayvandır. Hassas, duyarlı, duygusal bir hayvandır. Sahibini çok koruyan bir
hayvanmış bu Kangal. Onun için bunu bir işaret ile koruyorsunuz. Ve bir başkası
Kangal köpeği altında genlerle oynayarak üretim yaparsa dava açabiliyorsunuz. O
bizim yöreye özgüdür, sen buna Kangal köpeği diyemezsin diyoruz. Dava açıp
toplatıyorsunuz.
Burada
coğrafi işaretin ne olduğu tanımlar kısmında belirleniyor.
Korumadan Yararlanacak Kişiler
Burada
hak sahipliği diğer sınai haklardan farklıdır. Coğrafi işaretlerde hak
sahipliği gerçek kişilere ait değildir. Gerçek kişiler coğrafi işaret üzerinde
hak sahibi değildir. Kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine bu işaret hakkı sağlanmıştır.
Mesela Taşpınar halısını koruma derneği başvurabilir.
Mesela
Şanlıurfa isotu için à Üretimi yapan özel veya kamu hukuku
tüzel kişisi. Muhtar, köy, il özel idaresi, belediye başvurabilir. Yani yaratan
gerçek kişidir ifadesinin istinası coğrafi işarettir. Tescil başvurusunu
isteyen kişinin hakkı değil o, o yörede üretim yapan herkesin hakkıdır.
1)
Sadece bir kişiye ait değildir. O coğrafyada üretim yapan herkesin koruması
vardır.
2)
Coğrafi işaretler hukuksal işlemlere konu olamaz. Lisans veremezsiniz.
3)
Miras yoluyla intikal etmez. Kalıcıdır. O coğrafyanın anonim malıdır.
4)
Haczedilemez, rehnedilemez.
5)
Koruma süresi yoktur. İlelebet korunur.
Başvurulabilecek Yasal Yollar
Diğer
FM haklarıyla aynıdır. Açılabilecek davaları belirlemiştir.
Taşpınar
Belediyesi davacı. Taşpınar halılarını Trabzon’da üretiyor. Bir üretimin durdurulması
davası söz konusu. İkincisi o zamana kadar ki zarar ziyanı talep etti. Bunu
belediye alabilir. Ancak ayrıca gerçek kişiler de zarar görürse zararı talep
edebilir.
Zamanaşımı
FM
haklarının ihlali nedeniyle zamanaşımı konusu özel olarak düzenlenmemiş ve BK’na
yollama yapılmıştır.
FİKRİ HAKLAR
Yasal
durumun ne olduğunu ifade etmiştik. Telif Kakları Nizamnamesi, Hakk-ı Telif Kanunu
ve 5846 sayılı yasa.à 5846’ya şöyle bir tarihi seyir izledik.
Lozan Anlaşması’ndaki taahhüdün bir sonucu olarak hazırlandığını, Alman Fikir
ve Sanat Eserleri Kanunundan esinlenildiği ifade edildi. Bu yasa 1995’e kadar
çok rağbet gören bir kanun değildi.
1995’ten
itibaren bu yasa güncelleştirildi. Özellikle gelişen teknoloji karşısında fikri
haklara pervasız saldırılılar nedeniyle yapılan değişiklikler sonucu bu yasa
etkin bir korumaya kavuşturuldu. Özellikle 1995’te TPE’nin kurulması, müzik
eserlerinde işletme belgesi alma mecburiyeti, ilim ve edebiyat eserlerinde
bandrol uygulaması, korsanla mücadele için getirilen etkin araçlar ortaya
çıkmaktadır.
Bugün
geldiğimiz noktada, 5846’de her şey vardır. Ama sorun yasada değil
uygulamadadır. Yasada ön görülen hukuksal araçlar uygulamada tam karşılık
görmemektedir. Çünkü kayıt dışı ekonomi vardır. Kayıt dışılık yaygındır.
Denetim eksikliği vardır. Ve takip yetersizlikleri vardır. Bunlar bu yasanın
tam amacına uygun olarak uygulanmasına yönelik engellerdir.
Bugün
5846’da yer alan düzenlemenin batıdakinden farklı olduğunu söylemek mümkün
değildir. O halde sorun yasada değil uygulamadadır. Buna yönelik olarak ihtisas
mahkemesinin kurulması ön görülmüştür. Bu amaçla büyük kentlerde birer uzman
mahkeme olan, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk ve Ceza Mahkemeleri kurulmuştur. Bu mahkemelerin
kurulmadığı yerlerde, HSYK o yargı çevresindeki bu tür davalara bakmaya yetkili
olan mahkemeleri tayin etmektedir. Bir uyuşmazlık doğduğunda fikri ve sınai
haklar mahkemesi var ise görev tanımının yapılması gerekir. Yok, ise o tür davaya bakmakla görevli (ki
bunlar asliye hukuk mahkemeleridir) mahkemeye o sıfatla talepte bulunmak
gerekir.
Şimdi
bu ulusal kaynaklar dışında milletler arası kaynakları ifade edelim.
1) Bern
Birliği Anlaşması à Buna tabi ülkeler toplanmakta ve
gelişmelere paralel olarak yeni düzenlemeler öngörmektedirler.
2) Dünya
Fikri Mülkiyet Örgütü à Fikri ve sınai haklar için, dünya
ölçeğinde FM haklarının korunmasıyla ilgili bir teşkilattır. Her ülkede
temsilcileri vardır. Ve o ülkelerle fikri hakların daha etkin bir şekilde
korunması amacıyla iş birliği yapılmaktadır.
3) Ticaretle
Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPs) à
Yani bunun içinde fikri hakların korunmasına ilişkin düzenlemeler yer
almaktadır.
Fikri Hakların Konusu
Bunların
konusu fikri ve sanat eserleridir. O halde FH’dan, FH ile ilgili ihtisas
mahkemesine başvurudan, FH sahipliğinden söz edebilmemiz için bir fikir ve
sanat eseri dediğimiz bir ürünün bulunması gerekir. Eser sahipliğinden doğan
hakların ön koşulu bir eserin olmasıdır.
Tanımlarla
ilgili 1-b maddesi vardır.
Bu
yasa bir yamalı bohçadır. Bir yıl kadar önceye gittiğimizde yine bir tasarı
vardı. Bu kanun yamalı bohçadır. 95’te AT dedik bandrol sistemi getir. Yerel
yönetimlere yetki ver dedi. Cezai yaptırımları arttır dedi. 95’te bir çalışma.
Eskiyi aratacak kötü bir taslak var. O zaman bunların istediği şeyleri koyalım
deyip günü kurtardılar.
Gelelim
tanıma.
Eser: Sahibinin hususiyetini
taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak
sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini, ifade eder.
Sizin
eser sahibi olarak korunmanız için de bir esere ihtiyacınız vardır. O halde
fikri hakların çıkış noktası, mihenk taşı eserdir. Eser varsa fikri hak gündeme
gelir. Yarattığınız ürün eser değilse genel hükümlere göre korursunuz.
Yarattığınız ürün eser değilse haksız rekabete ilişkin hükümlerden
yararlanırsınız. Şimdi fikri haklar eser ve eser niteliği olmasa bile
korunabilen ürünlerden söz etmektedir. Ama fikri hakkın özü eserdir. Eser olmasa
dahi 83. maddede korunan ürünler de var.
O
halde fikri haklar neyi korur? àEseri korur. Bu nedenle fikri çalışmamız
eser niteliğine ulaşmalıdır. Yarattığınız fikri ürün eser değilse acaba koruma
olmayacak mı? à
Olacak. Haksız fiil, haksız rekabet veya 5846 sayılı yasanın 86, 81.
maddelerine göre koruma sağlanabilecektir.
Şimdi
bir kapak bir fikir ürünü değildir. Ama logoları, işaretleri aynen
kullanırsanız ben eser sahibi olarak size karşı yasal yollara başvuramam.
Haksız rekabet yapıyorsunuz. Şu mavi kitabı ver diyorsunuz. Ama bana ait ad ve
alameti korudunuz. Bu ad ve alamet eser değil.
Kuşların
sesini CD’ye alıyorsunuz. Sizin fikri çabanız var mı? Hayır. Bir nakil var. Siz
fikri çabanız var mı? Hayır. Birisi bu sesi taklit etti zil sesi yaptı. Eser
değildir ama eser gibi korumalardan yararlanır.
Bir
fotoğraf çektiniz. Sel suyunda çocuğunu taşıyan bir baba çektiniz. Bu bir eser
midir? à
Değildir. Çünkü sizin fikri çabanız yoktur. Bu yüzden başkası bu fotoğrafı
haber yaparsa, dava açarsanız bu eser değildir der. Eser değil ama haksız
rekabet hükümlerine göre korunmuştur. YTTK 54 vd. ndaki koşullara bak. Bir gayreti
var. Eser değil ama bir şeyi vardır.
Fikri
haklar sadece eseri, ya da eser olmasa bile bu tür ürünlerin haksız rekabet
hükümlerine ilişkin korunmasını sağlamaz; bağlantılı hak sahipliğini de korur.
Yani 95’ten önce icracı sanatçı vardı. Ama artık bağlantılı hak sahipliği
diyor.
Eseri
yaratan ile tüketici (Doğru bir tabir değil ama anlaşılsın diye) arasında
eserin canlanması, yorumlanmasını sağlayan kişilerdir. Mesela sinema yönetmeni
eserin sahibidir. Ama oyuncunun da hakkı var.
Eseri
yaratan veya bağlantılı hak sahipleri vardır.
02.04.2013
YAYIM SÖZLEŞMESİ
Temel
yasa 5846. BK’nun yayım sözleşmesine ilişkin hükümleri, fikri haklarla yakından
alakalı. Eski BK. 372 vd., yeni BK 487 vd. maddelerinde yayım sözleşmesi
düzenlenmiştir.
Bir iş görme sözleşmesi türü olarak,
eser sözleşmesinin ardından düzenlenmiş. Hukuki niteliği itibariyle tam iki
tarafa borç yükleyen bir iş görme sözleşmesi.
Fikir ve sanat eserlerinin
yayımlanmasına ilişkin tarafların hak ve borçlarını düzenler. Bir yayım söz
konusu olduğunda yayım sözleşmesi gündeme gelir.
Yayım, buna ilişkin tekniklerin
uygulanması sonucu eserin orijinalinden çoğaltma yapmaktır. Yayımcı, eser
sahibinin veya haleflerinin rızasıyla eseri çoğaltan kişidir.
Burada eser sahibi, mali haklarından
olan çoğaltma yapma hakkını yayımcıya devreder. Dağıtım yapma hakkı da
yayımcıya devredilebilir.
Sözleşmenin tarafları; eser sahibi
veya halefleri ve yayımcıdır. Konusu, yayım teknikleri ile çoğaltılabilen bir
fikir ürününün çoğaltılmasıdır.
BK, 5846 sayılı kanun md. 52 ile
uyum sağlamak için yayım sözleşmesini yazılı geçerlilik koşuluna bağlamıştır.
Tarafların Hak ve Yükümlülükleri:
Yayımcının hakları: Yayımcı, eser
sahibinden ve haleflerinden eserin yayımlanmaya elverişli aslını veya nüshasını
talep etme hakkına sahiptir. Yayım sözleşmesi ile eser sahibine ait mali haklar
yayımcıya geçer.
Eser sahibi veya halefleri
(yayımlatan-müellif), söz konusu eser üzerinde hak sahibi olduklarını yayımcıya
garanti eder. Yayımcının, eser sahibi ve haleflerine karşı ayıba karşı garanti
hakları vardır. Eser üzerindeki hakların yayımlatana ait olmaması durumunda bu
hakları kullanabilir.
Yayımcı sözleşmede öngörülen, sürede
ve sayıda çoğaltma ve gerektiğinde dağıtma hakkını elde eder. Mali haklar,
süreyle veya sayıyla sınırlı olarak devredilir.
Yayımcı, sözleşme ile kendisine
tanınmış olan süre veya sayı tükenmedikçe eser sahibinin veya haleflerinin aynı
mali hakları kullanmasını engelleyebilir. Bu süre veya sayı tükenmedikçe eser
sahibi ve halefleri, bu hakları kendileri kullanamayacakları gibi başkalarına
da devredemezler.
Yayımcının sözleşmede öngörülen
hakları, sözleşmede aksine hüküm yoksa tek bası için geçerlidir. Müteakip
basılar için yayımcının, eser sahibinden veya haleflerinden tekrar muvafakat
alması gerekir.
Nitelikli bir geçerlilik koşulu
öngörülmüş. Süre ve sayı sözleşmede yer almalıdır.
Sözleşme ile yayımcıya müteakip bası
yapma imkânı verildiği halde yayımcı bu hakkı kullanmazsa temerrüde düşer.
Yayımlatan uygun bir mehil vererek müteakip basılar için yayımcıya tanıdığı
mali haklardan dönebilir. Borçlunun temerrüdüne ilişkin özel bir düzenleme
yapılmış burada.
Yayımcının eserde değişiklik yapması
yasaklanmış. Bu eser sahibine ait olan manevi bir haktır.
Satış bedelini tayin etme yayıncıya
tanınmış bir hak. Kural olarak eser sahibi buna karışamaz. Ancak satışı
güçleştirecek fahiş bir ücret tayin edilmişse eser sahibi buna müdahale
edebilir.
Yeni kanun eskisinde olmayan bir
hüküm getirmiş. Buna göre yayımcı, müteakip basılar içi eser sahibinin eserde
gerekli düzeltmeleri ve iyileştirmeleri yapmasına katlanmak zorundadır. Eserde
düzeltme ve iyileştirme yapma hakkı eser sahibine, güncelleştirme yapma hakkı
ise haleflerine tanınmıştır. Güncelleştirme, sınırlı bir değişikliktir.
Halefler ancak güncelleştirme yapabilir. Örneğin madde numarasını, kanun adını
değiştirebilirler. Eserde değişiklik ve iyileştirme yapma, yalnızca eser
sahibine tanınan manevi bir haktır.
Yayımcı, eser sahibine bu imkânı
tanımdan yeni bir bası yapamaz.
BK
md. 501’e göre sipariş üzerine yaratılan eserlerde mali haklar yayımcıya
aittir. Çalışanlar ücreti hak eder. Ücret sözleşmeye göre, sözleşmede hüküm
yoksa bu iş için verilecek ücrete göre belirlenir Eski kanunda da bu hüküm
mevcuttu.
Eser sahibinin
(Yayımlatanın) hakları: İlk hakkı bedel talep hakkı (BK md. 496):
Yayın sözleşmesi kural olarak bedel karşılığı akdedilen bir sözleşme. Ancak
bedelsiz olarak da yapılabilir. Yasa bedeli sözleşmenin zorunlu bir unsuru
olarak görmemiştir.
Sözleşme ile bedel tayin edilmiş ya
da bedelin tayinine ilişkin ölçüler koyulmuş olabilir. Genellikle baskı sayısı*belirli
bir oran belirleniyor ölçü olarak.
Bedel ödenmesi öngörülmüş ama
herhangi bir ölçü öngörülmemiş. Bu durumda uyuşmazlık mahkemede çözülür. Telif
bedeli bu, eser sahibinin mali hakkının karşılığı olarak ödenen bedel. Fikri
hak, telif hakkından ibaret değildir. Telif hakkı, eserle ilgili mali hakkın
bir başkasına devri durumunda ödenmesi gereken bedeldir.
BK md. 506’da öngörülen bedel telif
bedelidir.
İkinci hak, bedelsiz nüsha talep
hakkı (ayrı bası hakkı). Aksi kararlaştırılmadıkça yayımcı yayımlatana teamül
uyarınca öngörülen sayıda (genellikle 50 adet) bedelsiz nüsha vermekle
yükümlüdür.
Eser sahibi (yayımlatan), yayımcıyı
hasardan sorumlu tutma hakkına da sahiptir. Yayımlanmak üzere yayımcıya verilen
eserin beklenmedik bir hal nedeniyle yok olması, hasara uğraması söz konusu.
Teslimden itibaren öngörülemeyen nedenlerle eser yok olursa, eser sahibinin
bedel isteyebileceği düzenlenmiş. Hasara yayımcı katlanır, eserin telif
bedelini eser sahibine öder.
Yayımcının sorumlu tutulabilmesi
için; sözleşme kurulmuş, eser teslim edilmiş olmalı. Ayrıca yayınlatanda eserin
başka bir nüshası olamamalı. Hasar, eser sahibinde eserin başka nüshasının
bulunmaması durumunda söz konusu olur. Eser sahibinde başka örnek varsa bunu
yayımcıya vermelidir.
Özet: Yeni kanunda en önemli
değişiklik yazılı geçerlilik koşulunun öngörülmesi. Sadece ilim ve edebiyat
eseri denmemiş, fikir ve sanat eseri denmiş. Böylece hükmün kapsamı
genişletilmiş. Eser sahibinin yeni basılarda değişiklik yapma hakkının olduğu,
haleflerinin ise sadece güncelleme yapma hakkı olduğu düzenlenmiş.
ESER
Eser,
sahibinin hususiyetini taşıyan ve yasada öngörülen dört eser grubundan birine
giren fikir ürünleridir. Fikri hakkın, 5846’nın, yayım sözleşmesinin devreye
girebilmesi için elde eser dediğimiz bir ürün olmalıdır. İlk adım eserin söz
konusu olması. İkinci adım eser sahibinin tespiti.
Bir fikri çabanın eser sayılabilmesi
için iki unsura ihtiyaç var. Bunlar:
1) Sübjektif unsur: Yaratanla ilgili olan,
kişiye özgü olan unsur. Bu unsur yasada
“sahibinin hususiyetini taşıma” olarak ifade edilmiştir. O fikri, zihinsel çaba
o kişiye ait olmalı, onun damgasını taşımalıdır. Bu unsur yeniliği ifade eder. Fikri
haklar yeniliği korur. Bu unsur sınai haklardaki yenilik ve ayırt ediciliği,
buluşlardaki yeni ve tekniğin bilinen durumunu aşmayı, entegre ve ıslahçı
haklarındaki orijinalliği ifade eder. Orijinal ürün, sahibinin hususiyetini
taşıyan üründür. Bu unsur bizi korsandan, intihalden, tekrardan, taklitten
ayırt eder. Tüm fikri mülkiyet hukukunda amaç, yeniliği, ayırt edici gücün
korunmasıdır. Bu
özellik ancak insan için vardır. Bu nedenle fikri mülkiyet hukukunda yaratıcı
güç insandır. Tüzel kişiler eser yaratamazlar. Yaratılmış eserlerle ilgili
haklara sahip olabilirler, bunların arkasında daima bir gerçek kişi vardır. Eser yaratımı maddi bir vakadır,
hukuki işlem değildir. Bu nedenle kişinin ayırt etme gücüne sahip olması
gerekmez. Akıl hastası kişinin yaratımı da eserdir. Yararlanma ile yaratımı ayırt
etmek gerekir. Yararlanma, sınırları içinde kalırsa meşrudur, hukuka uygundur.
Bu nedenle bir eserin yaratılmasında başka eserlerden yararlanma ve esinlenme
meşrudur. Aslında bu bilimsel çalımlarda zorunludur. Bilimsel çalışma, mevcudun
üstüne koyulan yeni bir tuğladır. Burada önemli olan iktibasın sınırıdır.
İktibas meşrudur, bir hukuka uygunluk nedenidir. 5846 md. 53’de de iktibasın
serbest olduğu ifade edilmiştir. Sınırı aşan alıntı, iktibas ise gayrimeşrudur.
Bu nedenle 2. madde ile 35. maddeyi birlikte değerlendirmek gerekir. Sınırı
aşıyorsanız siz eser sahibi olarak hususiyetinizi ortaya koyamamış oluyorsunuz.
Başkasının hususiyetini ortaya koymuş oluyorsunuz. Bu nedenle 35. maddede
iktibas için sıkı koşullar öngörülmüştür. İktibas,
1) açıklık yani yararlanılan eserin açık kimliğinin ortaya konulması 2)
maksadın haklı gösterdiği sınırların aşılmaması ilkeleri gerçekleştiğinde
meşrudur. “Asıl esere duyulan ihtiyacı ortadan kaldıran iktibaslar
gayrimeşrudur.” deniyor bazı Yargıtay kararlarında. Bu durumda sahibinin
hususiyetini taşıma unsuru gerçekleşmemiş oluyor. Eseriniz,
fikri çabanız orijinal olmalı, diğerlerinden farklı olmalı. Bilinen
gerçekler, anonim olan fikir ve sanat eserleri herkese aittir. Bunların kişiler
tarafından mal edinilmesi gayrimeşrudur. Bu eserlerde sahibinin hususiyetini
taşıma unsuru yoktur. Orijinal
olmayan, herkes tarafından bilinen cümleler, sloganlar sahibinin hususiyetini
taşımaz. Eserin sahibinin
hususiyetini taşıması için alenileşmesi gerekmez. Fikri haklarda yaratım ilkesi
vardır, eser yaratıldığı anda fikri hak doğar. Sınai haklarda bu yeterli
değildir tescil gerekir. Yayımlanmamış,
alenileşmemiş olsa dahi eser söz konusudur. Yaratıldığı anda eser sahipliği söz
konusu olur. Sahibinin
hususiyetini taşıma ile nakilleri birbirinden ayırt etmek gerekir. Kişi kendi
fikri çabasını kullanarak değil belirli teknikleri kullanarak tespitler
yapıyorsa sahibinin hususiyetini taşıyan bir fikri çaba yoktur. Örneğin;
ormanda kuş seslerinin kaydedilmesi. Bu bir tespittir bir eser değildir. Burada
eser niteliği olmadığı halde genel hükümlere göre (haksız rekabet hükümlerine
göre) koruma sağlanır.
Eserlerin ad ve alametleri de fikri
çaba ürünü değildir, bunlar işarettir. Bir tespitten ibarettir. Sahibinin
hususiyetini taşıyan üründen söz edebilmek için fikri çaba sonucu ortaya çıkan
bir eserin olması gerekir. Burada da insan aklının kullanılması sonucu ortaya
çıkan bir ürün var, ama eser niteliğinde olmadığı için haksız rekabet
hükümlerine göre korunur (md. 83). İşaret, resim ve ses için md. 84’te haksız
rekabet hükümlerine göre koruma öngörülmüş. Burada kişinin tacir olması
aranmıyor.
2) Objektif unsur: Yasada öngörülen eser
gruplarına girme. Dört eser grubundan birine giren fikri ürünler eserdir. Dört
grubun koşulları ve sonuçları birbirinden farklıdır. Sübjektif unsurun varlığı yeterli değil.
Fikri yaratımımız bu dört gruptan birine girmiyorsa genel hükümlere göre
korunuz.
a. İlim ve Edebiyat Eserleri (md. 2): “Herhangi bir şekilde
dil ve yazı ile ifade olunan eserler ve her biçim altında ifade edilen
bilgisayar programları ve bir sonraki aşamada program sonucu doğurması
koşuluyla bunların hazırlık tasarımları,
Her
nevi rakılar, yazılı koreografi eserleri, Pandomimalar ve buna benzer sözsüz
sahne eserleri
Bedii vasfı
bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi
haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait
maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve
projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri.”
Sanatsal
niteliği bulunanlar güzel sanat eseri, bulunmayanlar ilim ve edebiyat eseri.
Eser, güzel sanat eseri ise eserde bir değişiklik yapıldığında eser sahibi
bunun kaldırılmasını (eserin eski hale getirilmesini), eserden adının
silinmesini isteyebilir.
İlim ve edebiyat
eseri sayılması için mutlaka yazı ile ifade edilebilme gerekmez. Dil veya yazı
ile ifade edilebilen eserlerden söz ediyor kanun.
b. Musiki
Eserleri (md. 3):
Musiki eserleri, her nevi sözlü ve sözsüz bestelerdir. Burada söz edilen
besteler; söylenenler, yorumlar değil. Yorum, bağlantılı haklardır.
Müzik
eserlerinin icrasına, tüketiciye(!) ulaşıncaya kadar 3 aşama söz konusu:



Sözsüz
bestelerde birinci aşama yoktur, notalar vardır.
Müzik
eserinin icra edilme zorunluluğu yoktur, İcra edildiğinde karşımıza hak sahibi
olarak icracı sanatçı çıkar. İcracı sanatçı müzik eseri sahibi değil,
bağlantılı hak sahibidir. Bu nedenle eser sahibine tanınan hakların bir kısmını
kullanabilir.
c. Güzel Sanat
Eserleri (md. 4):
“Güzel sanat eserleri, estetik değere sahip olan;
1. Yağlı ve suluboya tablolar; her türlü resimler, desenler, pasteller,
gravürler, güzel yazılar ve tezhipler, kazıma, oyma, kakma veya benzeri
usullerle maden, taş, ağaç veya diğer maddelerle çizilen veya tespit edilen
eserler, kaligrafi, serigrafi,
2. Heykeller, kabartmalar ve oymalar,
3. Mimarlık eserleri,
4. El işleri ve küçük sanat eserleri, minyatürler ve süsleme sanatı ürünleri
ile tekstil, moda tasarımları,
5. Fotoğrafik eserler ve slaytlar,
6. Grafik eserler,
7. Karikatür eserleri,
8. Her türlü tiplemelerdir.”


Başvuru
yollarında, uygulanacak yaptırımlarda farklılıklar mevcut.
Güzel
sanat eserlerinde eser sahibi yapının, ürünün kendisi üzerinde hak sahibidir.
Estetik
değere, her somut olayda değerlendirme yapılarak belirlenir. Tereddüt halinde
bu alanda uzman olan kişilerin görüşlerine başvurulur.
Yasada
8 bent halinde estetik niteliğe sahip güzel sanat eserleri sayılmıştır.
Bunlardan bazılarını inceleyelim:

Proje ile mimarlık eseri birbirinden
ayrılmalı. Mimari eser bir yapıdır, burada mimari eser üzerinde hak sahipliği
söz konusu. Projenin uygulandığı bir yapı mevcut. Bu durumda proje müellifi
proje üzerinde, mimari eser sahibi yapı üzerinde hak sahibidir. Projede
değişiklik proje müellifinin hakkını ihlal eder, projede değişiklik
yapılmaksızın eserde değişiklik yapılması müellifin hakkını ihlal etmez. Bu
güzel sanat eseri ise projede değişiklik yapılsın veya yapılmasın yapıda
izinsiz olarak yapılan her değişiklik eser sahibinin hakkını ihlal eder.(burada
biraz karışıklık olmuş olabilir. Kendi notunuza bakınız!!!)
Burada ana koşul estetik değer, yan
koşul yapı.

1.
İlim ve edebiyat eseri olan fotoğraf eserleri (md.2 b. 3). Estetik değere sahip
olmaması koşuluyla teknik ve ilmi fotoğraf eserleri bu gruba girer.
2.
Güzel sanat eseri olan fotoğraf eserleri (md. 4 b. 5). Estetik ve sanatsal
değere sahip olma koşulu aranır.
3.
Eser niteliğinde olmayan fotoğraf eserleri. Örneğin gazetecinin çektiği bir
fotoğraf. Bu eser haksız rekabet hükümlerine göre korumadan yararlanır. Burada
makinenin marifetine dayanan bir tespit söz konusudur.
Resmedilen
kişi ile resmedenin hakkını ayırt ediyoruz. Resmedilenin hakkı kişilik hakkı.
5846 resmedenin haklarını düzenliyor.
d. Sinema Eserleri (md. 5): “Sinema eserleri, her
nevi bedii, ilmi, öğretici veya teknik mahiyette olan veya günlük olayları
tespit eden filmler veya sinema filmleri gibi, tespit edildiği materyale
bakılmaksızın, elektronik veya mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen,
sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisidir.”
Alman Medeni Kanunu’nda bunun
karşılığı “film eserleri”dir. 5. madde sadece sinemada oynatılan film
eserlerini korumuyor, bunun dışındaki eserleri de koruyor.
Film üzerine tespit edilebilen her
türlü ses ve görüntü kayıtları sinema eseridir.
Eser sahipliği: 1.Tek eser sahipliği
2. Birden
fazla eser sahipliği
a.
Kanundan doğan
b.
Sözleşmeden doğan
Sinema eserleri kanundan dolayı
birden fazla eser sahipliğinin söz konusu olduğu eserlerdir. 8. maddenin 3.
fıkrasına göre sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo
yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler.
Sinema eserlerini, dar anlamda
sinema eserleri (sadece sinemada vs. oynatılabilen eserler) ve ilmi, teknik her
nevi film (cd, dvd, kaset vs.) üzerine kayıt edilebilen eserler olmak üzere
ikiye ayırabiliriz. Dar anlamda sinema eserleri birlikte hak sahipliğine yol
açar.
Sinema eserinde yer alan oyuncuların
hakkı bağlantılı hak sahipliğidir. Bunlar esere bağlantılı olarak hak sahibi
olan kişilerdir, bağımsız hak sahibi değildirler.
Bu eser grupları dışında yasa 6.
maddesinde işlenme ve derlemelerden söz ediyor. İşlenme, dört eser grubunda yer
alan bir eserin bir başka eser grubuna veya eserin aynı gruptaki başka bir
esere dönüştürülmesidir. Yani grubu veya eser türünü farklılaştırma söz konusu.
Romanı dizi haline getiriyorsunuz,
şiiri dizi haline getiriyorsunuz. İlim ve edebiyat eseri, film eseri haline
getirilmiş oluyor.
İşlenmeler 6. maddede sınırlı olarak
sayılmış. İşleme de eserdir, işleyen de eser sahibidir. İşleme, bağımlı bir
eserdir. Her işlemede bir asıl eser, bir de işlenen eser söz konusudur. Romanı
sinema eseri haline getirdiniz. Siz işleme eser üzerinde eser sahibi olarak
haklarınızı kullanabilirsiniz.
6. madde kapsamına girmeyenler
işleme değil, eser sayılmıyor.
Çeviri, bir dilde yazılan ilim ve
edebiyat eserinin bir başka dile çevrilmesi. Çeviri de işlemedir. Siz çeviri
eser üzerinde eser sahibi olarak hak sahibisiniz.
09.04.2013
İşleme
bağımsız bir eser değildir, bağımlı eserdir. Daima asıl eseri ve eser sahibinin
iznini gerektirir. İşleme de bir eserdir. Bağımlı bir eserdir. İşleyen kişi de
eser sahibidir
Eserin
iki unsuru var. Sübjektif unsur, sahibinin hususiyetini taşıma. Orijinalite olacak,
tekrar olmayacak. Bunlar olursa sahibinin hususiyetini değil başkasının
hususiyetini tekrar olur. Objektif unsur ise eserin sayılan dört eser grubundan
birine girmesi veya işleme olmasıdır.
ESER SAHİBİ
Eser
sahibi kimdir? à Yasa bunu 8 vd. maddelerinde düzenlemiştir.
Eser sahibi, eseri meydana getiren kişidir, fikrin babasıdır. Kim o fikri mesaiyi
göstermiş ve alın terini ortaya koymuşsa, kim benzerinden ayırt edici nitelik
ortaya koymuşsa eser sahibi odur. Başkasından nakleden, intihal eden, başkasını
tekrar eden eser sahibi değildir ve bundan doğan hakları kullanamaz. O halde
korsan yapan kişi, bu eserle ilgili hak sahipliğini ileri süremez. Toplanan
kanıtlardan başkasının eserinin varlığı tespit edilirse, eser sahibi
olmadığından eser sahipliğinden doğan hakları kullanamayacağını söyleriz.
İşlenmede
de aynı kural var. Asıl eser sahibinin hakları saklı kalmak üzere onu işleyen
kişi eser sahibidir. Bunda eser sahibi kimdir? à Asıl eser sahibinin
hakları saklı kalmak üzere onu işleyen kişidir.
Fikri
yaratım daima gerçek kişiyi gerektirir. Eğer fikir ürünü varsa yaratıcı güç daima
gerçek kişidir. Bu kural fikri haklar alanında mutlaktır. Ad ve işaret eser
değildir. Bu nedenle esere ilişkin ad ve alametler haksız rekabet hükümlerine
göre korunur. Bu nedenle kapak dizaynı gibi şeyler eser değildir. Tabloya
verilen isim eser değil işarettir. Ad ve alamet gibi işaretlerde haksız rekabet
gündeme gelebilir. Bu nedenle eserle eserin ad ve alametlerini birbirinden
ayırt ediyoruz.
Korunan
eserdir, eser sahipliğidir. Eser ile esere ilişkin ad ve alametler arasındaki
farklar nelerdir? Eser 5846’daki düzenlemelerden yararlanan fikri çabadır. 68.
madde çok önemlidir. FM mahkemelerinde en çok kullanılan maddedir. Bu özellikli
bir maddedir. Bu maddeden yararlanabilmek için ortada eser ve eser sahipliği
olmalıdır.
68.
maddeye göre eser sahibi, davalıyla sözleşme yapmış olsaydı talep edeceği telif
bedelinin üç katını isteyebilir. Çoğu eser sahibi tazminat davasında sadece
zararı istiyor. Hâlbuki 68’e göre 3 katını isteyebiliyor. Devlet Opera ve Bale
Genel Müdürlüğü. Rus opera sanatçısının haklarını koruyan X meslek örgütü
olarak Alman şirketine devretmiş. Haklarımı sen takip et demiş. DOB Alman
şirketini bulup bunları sahnelemek istiyoruz diyor. DOBG nasıl olsa anlaşacağız
diye sergilemiş. Şirket sipere yatmış ve sonra ortaya çıkmış, üç kat fazlasıyla
isteriz diyor. Anlaşsa telif bedeli 60 iken şimdi her gösterim için 180 olacak.
Bundan yararlanmak için eser ve eser sahipliği gerekiyor. Haksız rekabette
zarar neyse onu istiyorsunuz. 83 budur.
Güneydoğu
Anadolu’da şark çıbanı vardı. Özelliği şudur, bir sivrisinek türü peyda olmuş
sene 1940 ve 1946’ya kadar. Nereyi ısırırsa yara oluyor ve kaşıdıkça oyuk
oluşuyor. 1946’da devlet büyük bir mücadele başlatıyor ve sivrisineğin bu
türünün soyunu kurutuyor. 1956’da şark çıbanı ile ilgili bir roman yazıldı.
1988’e gelince Mardin Kızıltepe'de bir albay teröristler tarafından araç içinde
öldürüldü. Karısı çıktı “Şark Çıbanı” diye roman yazdı. Bu romanda da terörü
anlatıyor. Şarkta çıban haline gelmiş terörü anlatıyor. Sivrisinek sahibi J
(Galiba adı aynı ama konusu farklı olan bir kitap yazılmıştı. İlk kitap bu
sivrisinek türüyle ilgiliydi) dava açtı. Hakkımı ihlal etti diyor. Olay bize
geldi. Yok dedik, farklı içerikte o romanın adını kullanmış. Esere ait olan ad
eser değildir. Burada madde 83 uygulanır yani ad ve alametler haksız rekabet
hükümlerine göre korumadan yararlanır. Bu yüzden zararını ispat et diyoruz. Hâlbuki
eser olsa 68 diyeceğiz ve farazi sözleşme ile 3 katını vereceğiz.
Eser Sahibinin Sayısı
Şimdi
eser sahibi yaratan, işlemelerde işleyen. Eser sahipliği 1) tek eser sahipliği
2) birden fazla eser sahipliği olarak ikiye ayrılır[9, 10. Maddede var]. Tek
eserde sorun yok. Birden fazla olunca sorunlar doğuyor. Bunun iki türü vardır.
a) paylı eser sahipliği (madde 9), b) elbirliği halinde eser sahipliği (madde
10). Birincisinde birden fazla eser sahipliği var ve her bir eser sahibinin
yaratımı ve payı bellidir. Yani yarattığı kısım bellidir ve o kısmın eserden ayrılması
mümkündür. Kısımlara ayrılması mümkünse yaratan o kısmın sahibi sayılır. Üç
yazar bir araya gelip bir kitap yazıyor. Burada elbirliği eser sahipliği mi
paylı eser sahipliği mi söz konusu nasıl belirlenecek? Ölçümüz kısımlara
ayrılmasının mümkün olup olmadığı. Yani fikri çabasının sınırı belliyse olur
bu. Açıyorsunuz, borçlar genel hükümleri x ve özel hükümleri y isimli yazar
tarafından yayımlanmıştır diyor. Dava olunca dur diyor, bizim aramızda anlaşma
var. Bu takdirde paylı eser sahipliği var. Burada şu sorun olur, gel yeni
basısını yapalım. Yok, yapmayacağız diyor. Öldü mirasçılarına diyoruz. Yeni
basısını yapalım diyorsunuz. Aksi kararlaştırılmış olmadıkça eseri vücuda getirenlerden
her biri eserin değiştirilmesini veya çoğaltılıp yayınlanmasını talep edilebilir.
Diğeri haklı bir sebep olmazsa karşı çıkarsan ne olur? à
Mahkemeye gidilir. Bu durumda mahkeme diğer tarafın iradesinin yerine geçmek
üzere kara verir. Bunu genellikle mirasta görüyoruz. Mirasçılar yüksek para
istiyor vs.
10.
madde, birden fazla kişi tarafından meydana getirilen eser, ayrılmaz bir bütün
teşkil ediyorsa eser sahipliği el birliği ile hepsine aittir diyor. Burada adi
şirkete ilişkin hükümler uygulanır diyor. Ama adi şirkettir demiyor, o
hükümlerden yararlanılır. Burada da yine haklı sebep olmaksızın eser
sahiplerinden biri katılmazsa yine mahkemeye başvurulur diyor.
Kitapta
her cümlede emeğimiz var. Kısımlara ayırmak mümkün değil. İsviçre’de bir yazar
öldüğünde veya hayattayken diğer bir yazar ona bir şey eklemek istediğinde
onunla anlaşır ve seninkini yenileyim der. Von Tuhr / Peter gibi. Böylece ortak
eserler gündeme geliyor. Burada şu sorun var. Mirasçılar izin vermiyor. Yayınevi
arıyor sizi. Burada da paylı mülkiyete ilişkin çözüm benimsenmiş. O halde
birden fazla eser sahipliği varsa yaratanlardan biri mahkemeye başvurarak
diğerlerinin iradesi yerine geçmek üzere izni alabilir. Burada yayınlama
yetkisi vermesi ona mal etmesi söz konusu değil, sadece aynı adlar ile
yayınlanması söz konusu.
Eser
sahiplerinden her birinin birlik menfaatlerine tecavüz edilince tek başına dava
açma hakkı vardır. El birliği ile mülkiyette mecburi dava arkadaşlığı vardır.
Yani burada bir istisna söz konsu. El birliği söz konusuysa madde 10/2 son
cümle tek başına tecavüzün men’i davası açma yetkisi vermiştir.
Birden
fazla eser sahipliğinden söz edilmesi için her birinin yaratıcı gücü eserin
yaratılmasında etkili olmalıdır. Eğer eserin yaratılmasında bu düzeyde bir
çabası yoksa bu kişi eser sahibi değildir. O halde paylı veya el birliği mülkiyette
her bir eser sahibinin hususiyetini taşıyan bir çaba getirmesi gerekir. Eserin yaratılmasında
yardımcı hizmetlerde, teknik hizmetlerde veya teferruata ilişkin yardımda
bulunanlar eser sahibi değildir. Altındağ Belediyesi, Ankara Kalesini güzelleştirme
konusunda bir proje yarışması yaptı. Turistik hale getireceğiz dedi. Grup
olacak ve projeyi birlikte yapacaksınız dedi. Jüriler şunlar ve en iyiye ödül
verecek ve en iyi projeyi de kalede uygulayacağız dendi. Bir grup proje verdi.
Ödül aldı, uygulama projesi için anlaşma yapılacak biri geldi benim de hakkım
var dedi. Bana ödülden pay ver ayrıca uygulamada benim de rızam aransın dedi. Bunu
söyleyen kişinin, eserin yaratılmasında hususiyeti varsa onun da eser sahipliği
var diyoruz. Bu kişi ozalit yaptırmış vs. yani ayak işleri yapmış. Bu durumda
çaycı da eser sahibiyim derse bu uzağa gider. Bu kim, teknik hizmetlerde
bulunmuş ama eser sahipliğine yol açmaz.
O
halde yan hizmetler, teknik hizmetler, detaya ilişkin hizmetlerden dolayı eser
sahipliği doğmaz. Bu takdirde eser sahibi olunmaz.
Şimdi,
eser sahipliği tartışmalı olabilir. Acaba eser sahibinin tartışmalı olduğu
hallerde ispat yükü kime düşecektir. Kim eser sahibi olduğunu kanıtlama yükümü
altında olacaktır konusu önem taşımaktadır. Benim yarattığımı bir şiir var.
Tuttunuz siz zula bir yerde şiir kitabını kendi adınızla yayınladınız. Acaba
açılan davada ben o kitabın bana ait olduğunu kanıtlamak zorundayım yoksa o
kişi lehine bir karine var mıdır? à Yasa 11 ve 12.
maddelerinde eser sahipliği ile ilgili karineler koymuştur. Bunlar adi karinedir
ve de ispat yükünü ters çeviren karinelerdir.
Buna göre bir eserde adı görünen kişi karine olarak eser sahibidir. Bana
ait olan beste yayınlanmadan başkası aldı yayınlandı. Bir şiiri meydanda okudum
ve siz onu yayınladınız. Yayınlanmış olan eser nüshasında veya güzel sanat
şeyinde adı yer alan kişi karine olarak eser sahibidir. O halde siz benim
eserimi adınızı koyup yayınlayınca siz güçlü durumdasınız. Kitabın düzeltilmesi
için asistana verdim ama asistan gitmiş yayınlamış. Ben ispat edeceğim.
Adı
belirtilmeyen eserlerde yayınlayan, o belli değilse çoğaltan eserin sahibi
sayılır diyor. Mesela kanun kitabının adı yok. Kimseye ait değil. Ama yayınevi
Seçkin diyor. Ama ben gidip, ne yaptın benim kanunumu ismimi silip yayınlamışın
deyince benim ispat etmem gerekiyor.
Eser
sahibi gerçek kişidir. Tüzel kişiler eser sahipliğinden doğan hakları kullanma yetkisine
sahip olan işilerdir. O halde tüzel kişi yaratan değildir. Tüzel kişi fikri
haklarda eser sahibinden hakları devralan haleflerdir.
Birden
fazla eser sahipliği sözleşmeden veya kanundan doğabilir. Kanundan doğan birden
fazla eser sahipliğinin tipik örneği sinema eserlerindedir. Yönetmen, senaryo
sahibi vs. birlikte eser sahibidir. Bu nedenle film şirketleri yönetmenden,
senaryo yazarından ve özgün müzik bestecisinden mali hakları devralır. Plak
şirketleri, tüzel kişidir bunlar eser sahibi değildir. Plak şirketi bestekârdan
eserin mali haklarını devralır. Plak şirketi müzik eseri olan bestekârdan sonra
sanatçıyla anlaşır. Sanatçı bağlantılı hak sahibidir. Bu nedenle bir plak
şirketi bestekârdan mali hakları devralıp, bir sanatçıya yorumlattıktan sonra
ihlal gerçekleşirse ne olur? à Bir eser sahibinin, iki bağlantılı sanatçının,
üç plak şirketinin mali hakları ihlal edilmiş olur.
Eser Sahipliğinden Doğan Haklar
Burada
ilginç bir hak ayrımı vardır. Burada iki hak söz konusudur. Mali hak ve manevi
hak. Bu ayrım fikri haklar alanına özgüdür ve lisans seviyesinde hak ayrımı
konusundaki ayrımdan bir fakrı yoktur. Eşya hukukunda ayni hak, şahsi hak
dediniz. Mutlak haklar, nisbi haklar dediniz. Şahıs varlığı, malvarlığı hakları
dediniz. Bu ayrımı herkese karşı ileri sürülüp sürülememesine, hangi varlık
üzerinde hak sahipliği olduğuna göre yaptınız. Bu yasa da iki hak grubu
öngörmüştür. Bu iki grup birbirinden derin çizgilerle ayrılmıştır. Mali hak,
manevi hak ayrımını; maddi zarar ve manevi zararla karıştırmayın. Manevi hak,
manevi zarar değildir. Burada hakkın türü konusunda yapılan bir ayrım vardır,
hakkın ihlalinin sonucu bakımından yapılan bir ayrım söz konusu değildir. Nasıl
ki mal varlığı ve şahıs varlığı haklarının ihlalinde sonuçlar farklıysa mali ve
manevi hak ihlalinde de sonuçlar farklıdır. Bu hakların ihlali halinde doğan
zarar maddi veya manevi zarar olabilir. Mal varlığı hakları ihlal edilince de
böyledir. Mesela düğün kasetlerini aldı parçaladılar. Kasetin maddi değeri
vardı. 50.000 TL. Bunun yanında yıkıldınız bir daha mı düğün yapalım dedi,
manevi zarar da söz konusu.
Haksız
eylemin yöneldiği varlık ile bunun sonucunu karıştırmayın. Yani şahıs varlığı
haklarının ihlali eşittir manevi zarar yanlıştır. Örneğin hastaneye gittik
maddi zarar meydana geldi.
İşte
bu ayrım bilinmediği için 5846 sayılı yasanın yasa koyucu büyük bir hata yaptı.
Manevi hakkın ihlali manevi zarara yol açar dedi. Manevi hakkın ihlalinde de
maddi zarar söz konusu olabilir. Bu yanlışlık, ayrımın bilinmemesinden
kaynaklanmıştır. Uygulamada artık uzmanlaştığınız için bu hatayı
yapmayacaksınız. Uygulamada halen manevi hak, ihlali halindende manevi zarar
yol açan hak olarak algılamaktadır.
Ayrım
nedir? à
Mali hak, eser sahipliğinin eseri ile olan ekonomik olarak bağlantısıdır.
Almanlar buna ververtungs rechts diyor. Eseri değerlendirme hakkı. Mali hak,
eser sahibinin eserle olan ekonomik, mali parasal haklarıdır. Onu değerlendirme
hakkıdır. Eseri ekonomik olarak değerlendirme hakkıdır. Eserle olan mali
bağlarıdır. Manevi hak ise eserle olan manevi bağlarıdır. Parasal nitelik
taşımayan bağlarıdır. Şimdi bu ayrımdan şu sonuçlar doğar:
1) Eser
sahipliğinden doğan mali haklar başkasına devredilebilir. Manevi haklar
başkasına devredilemez. Manevi hak eser sahibinin şahsına bağlı haktır. Esere
eser sahibinin damgasını vuran niteliklerdir. O damga kalkınca eser dejenere
olur. Bu nedenle manevi haklar başkasına devredilemez.
2) Mali
haklar miras yoluyla intikal eder. Manevi haklar miras yoluyla terekeye dâhil
parasal değerleri oluşturmazlar. O halde manevi haklar terekede değer olarak
yer almazlar. O halde eser sahibinin ölümünde mali hakları terekeye dâhildir.
Ama manevi hak olan eserde değişiklik yapma hakkı eser sahibine aittir. Eserde değişiklik
yapma yetkisi ne kadar eder diyemezsiniz. Manevi haklar terekeye giren haklar
değildir.
3) Yine
nitelikten doğan bir sonuç. Mali haklar rehnedilebilir, haczedilebilir. Ama
manevi haklar rehin ve haciz konusu olamaz çünkü parayla ölçülemez.
4) Koruma
süreleri mali haklar için öngörülmüştür. Manevi haklarda koruma süresi yoktur.
Goethe’nin eserini çoğaltabilirsiniz ama bunun bir paragrafını çıkararak
piyasaya süremezsiniz.
16.04.2013
Eser
sahibini gördük, birden fazla eser sahipliğini gördük, eser sahipliğinden doğan
hakları gördük. Bir hak türü ayrımı olduğunu söyledik. Mali ve manevi haklardan
kasıt, fikir ve sanat eserleri kanunu anlamında eser sahipliğinden doğan hak
ayrımıdır. Bu nedenle mali haklar ihlal edilince maddi zarar, manevi hak ihlal
edilince manevi zarara yol açar hak şeklindeki bir anlayış doğru değildir.
Mali
haklar, eser sahibinin eserle olan mali ve ekonomik ilişkilerine dayanan haklardır.
Parayla ölçülebilen haklardır. Manevi haklar ise eser sahibinin eserle ilişkili
olan ekonomik nitelik taşımayan haklarıdır dedik. Bunun bir sonucu olarak mali
haklar ve manevi hakların sonuçları bakımından dört farkını ifade ettik.
Mali Haklar
1)
İşleme hakkı: Eserin işlenmesi bir
mali haktır. İşleyen de eser sahibidir. Eser sahibi, eserin işlenmesine rıza
gösterip göstermeme, bunun kapsamını belirleme hakkına sahiptir. Türkçeye
çevrilen bir Almanca eserin başka dile çevrilme hakkı orijinal eserin sahibine
aittir.
2)
Çoğaltma hakkı: Bir eserin aslının
veya kopyalarının herhangi bir teknik kullanmak suretiyle çoğaltılmasıdır.
Eserin orijinali veya aslında çoğaltma yapılabilir. Kullanılan teknik önemli
değildir. Manuel olarak çoğaltılması da çoğaltma hakkının ihlalidir. Fotokopi
böyledir. İlla araç ile çoğaltma gerekmiyor. Çoğaltma bütün eser türleri için
söz konusu olur. Sadece ilim ve edebiyat için değil güzel sanat eserleri içinde
bu mümkündür, bir heykelin resmedilmesi gibi. Yani işlemek suretiyle çoğaltma
hakkının ihlali olabilir. Müzik eserleri için olabilir. Ve günümüzde en çok
kullanılan teknik bilgisayar programlarının çoğaltılmasıdır
3)
Yayma (dağıtma)
hakkı:
Eserin aslı veya çoğaltılmış nüshalarının, kiralama veya satışa çıkarma gibi
yollarla dağıtılmasıdır. Siz çoğaltma hakkını başkasına devredebilirsiniz. Ama
bunu yayarsa ayrıca bu hakkı ihlal etmiş olacaktır.
4)
Temsil hakkı: Ses, işaret, resim
nakline yarayan eserin araçlarla umumi mahallerde okunması, çalınması, oynanması
gösterime sunulması temsil hakkıdır. O halde umumi mahal koşulu vardır. Ayrıca
bu tekniklerin kullanılması gerekiyor. Bunlarla sınırlı değildir. Çünkü gibi
sözcüğünü kullanıyor. Mesela el ilanı yapıştırma gibi teknikler de olabilir. O
halde burada kullanılan teknik ses işaret ve resim nakline yarayan her hangi
bir teknik. Reprodüksiyon aleti, megafonla okuma, bir şiirin okunması, bir
filmin gösterime sunulması, bir tiyatro eserinin, sahnelenmesi de buraya girer.
5)
İşaret, ses veya
görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı : Temsil hakkına umuma
belirli bir teknikle gösterim girmektedir. Kahvehanede gösterim temsildir. Buna
karşılık televizyonda gösterim buraya girer. Yasanın 23. maddesini takiben
25’te hükme bağlanmıştır. O halde 24 ile
25’i ayırt edeceğiz. 24 temsil hakkı iken, 25 kitle iletişim aracı ile umuma
iletim hakkı olacaktır. Neler olacak? à Maddede
yazıyor.
6) Güzel sanat eserlerinde pay isteme hakkı
Manevi Haklar
1)
Umuma arz
yetkisi:
Eserini ne zaman, nerede kamuya sunacağına karar verme yetkisi eser sahibine
tanınmıştır. Bir eserin umuma arzı yani kamuoyuyla paylaşma hakkı bu yetki
içerisinde düzenlenmiş bir haktır. Madde 14 bunu ön görmektedir. O halde eserin
kamuoyuyla paylaşıma yetkisi eser sahibine aittir. Bir filmin gösterime sunumunun
mevsimini en iyi tayin eden eser sahibidir. Resim sergisinin ne zaman umuma arz
edileceğini tayin eden kişi ressamın kendisidir. Umuma arz yetkisi yayma hakkıyla iç içe
girmiş olan bir haktır, yayma hakkından ayırt edilemeyen bir haktır. Yani yayma
hakkı temin eden eser sahibinin bu eserin umuma arz edileceğini bildiği kabul
olunur. Çünkü yayma kamuyla paylaşmadır, yayma hakkının içeriğinde umuma arz yetkisi
de vardır. Ayrıca bu yetkinin tanınmasına gerek yoktur. Yayma hakkı tanınca
umuma arz yetkisini de elde edilir. Eser sahibi bu yetkiyi bir başkasına bırakabilir.
Bu takdirde bu yetkiyi elde eden kişinin umuma arzı, eser sahibinin şeref ve
haysiyetini zedelemeyecek şekilde, ortamda kullanma mecburiyeti vardır. O halde
umuma arz yetkisi eser sahibinin şeref ve itibarını zedeleyecek şekilde kullanılmamalıdır.
2)
Adın
belirtilmesi salahiyeti:
Buradaki addan kasıt eserin adı değildir. Eser sahibinin adıdır. Eserin adı bir
manevi hak teşkil etmez. Eserin adı koşulları varsa haksız rekabet teşkil
edebilir. Eser sahibi, eserini gerçek adıyla mı yoksa takma adıyla mı piyasaya
süreceğine kendisi karar verir. Eserin nasıl karşılanacağından emin olmayan
eser sahibi takma ad ile eserini sunabilir. O halde takma ad ile sunum hakkı da
eser sahibine tanınmıştır. Yani ister gerçek adını ister takma adını
belirtebilir.
Bir
eser değiştirilmeden piyasa sürülmüş ise manevi haklardan adın belirtilmesi
hakkının ihlali vardır, ayrıca mali haklardan yayma hakkı ihlal etmiştir. Eğer
bir de değişiklik yapılmışa, bu ikisine ek olarak değişiklik yapma hakkı da
ihlal edilmiş olur. Güzel sanat eserlerinde yapının uygun bir yerinde adın
gösterilmesini isteme hakkı vardır. O halde eser sahibi adını eserin uygun bir
yerinde belirtebilir. Yazıyla ifade ediliyorsa eserin üstüne yazılır.
Tablolarda, takma ad veya adı yazılır. Yapılarda ise eser sahibinin adı yapının
uygun bir yerinde belirtilir. Bunu isteme hakkı manevi bir haktır. Yani
sonradan yok edilmesi vs. eser sahibinin manevi hakkının ihlalidir. Dil ile
ifade olunan eserlerde eser sahibinin adı okunmak, anons edilmek suretiyle
belirtilir. O halde meydanda okunan şiirin kime ait odluğu anons edilir. Eğer
ad belirtilmezse adın belirtilmesi salahiyeti ihlal edilmiş olur. İktibaslarda
bu önem taşır. Yani adının ve eserin kimliğinin açıkça belli olacak şekilde
ortaya konması gerekir. Aksine tutum iktibas hakkının ihlalidir. O halde
iktibasta şekil ve içerik koşulları vardır. Yani şekle ilişkin ve esasa ilişkin
koşulları vardır. Şekle ilişkin olarak; iktibas eserin adı ve eser sahibinin
adı açıkça belirtilmelidir, esasa ilişkin olarak sınırların aşılmaması
gerekmektedir.
3)
Eserde
değişiklik yapılması hakkı:
Eser orijinalliğini korumalıdır. Yasa bu nedenle sıkı bir koşul öngörmüştür. Çünkü
eser sahibinin hususiyetini taşımalıdır. Madde 16’da belirtilmiştir. Bundan
feragat edilemez. Feragat olursa eser eser olmaktan çıkar ve kimin eseri olduğunu
tespit mümkün olmaz. 3. fıkrayı okuduk.
Eserde değişiklik ancak yan noktalarda olabilir. Onun dışındaki değişiklik
yapma yetkisi sözleşme ile bile verilemez diyor. Düşünce sahibini tespit
edilmesi mümkün olmalıdır yoksa eser olmaz. Ayrıca başkasının adıyla yayınlama
rızası hukuka aykırıdır ve geçersizdir. A) şeref ve haysiyeti ihlal edecek
değişiklik yapılamaz, b) eserin özünü, mahiyetini, niteliğini bozamaz. Yayım
sözleşmesinde gördük bunu. Eser sahibi eseri değiştirebilir halefleri ise
güncelleme yapabilir diyoruz. Yani siz yeni maddeleri düzenleyebilirsiniz,
çünkü bu özünü değiştirmez ama borçlu temerrüdünü sen yaz denemez çünkü bu
özünü değiştirir. Eserde değişlik çoğu zaman iktibasın sınırlarını aşma
şeklinde karşımıza çıkar. Bir değişikliğe uğramaksızın, fikir ürünü olmaksızın
yapılan değişiklik, asıl eserin tekrarı veya intihaldir. Yani değişiklik öze
ilişkin olmalıdır. Kelimelerin ve cümlelerin yeri değiştirmek suretiyle
çoğaltılınca, eserim değiştirilmiş ve çoğaltılmıştır diyor. Buradaki çıkış
noktası şu olmalıdır. Yapılan değişiklik midir yoksa intihal midir? Yapılan
değişiklik değil intihaldir, korsandır denilebilir. Yani teknik inceleme ile öz
aynı ama detaylar farklıysa, eserde değişikliği ayırt etmek gerekir. Eserde
değişiklik eser sahibinin rızasına bağlıdır.
4)
Eser sahibinin
zilyet ve maliklerine karşı hakkı: Yani eser sahibinin eşya malikine karşı
hakları. Eser sahibinin eseri ziyaret hakkı da denmektedir. O halde eser sahibi
eserin biçimlendiği eşyanın malikinden orijinal eserin kendisine bir müddet
incelemek üzere verilmesini isteyebilir. Bunun sebebi eser sahibinin yarattığı
eserden esinlenerek yeni eser yaratmasını teşvik etmektir. Orijinalleri
dağıtılmış. Halk Bankası’nda vs. Eser sahibi ressam, güzel sanat eseri sahibi
heykeltıraş bir giriş iznine tabi tutulmuş. Malik güvenlik önlemi aldırmış vs.
Bu mekândaki güzel sanat eseri olan yapı var. Eser sahibi bunu ziyaret etmek
istiyor. Burada bir tarafta eşya malikinin mülkiyet hakkı öteki taraftan eser
sahibinin yeni eser yaratmak konusundaki hakkı çatışmaktadır. Bu 5846 sayılı
kanun md. 17’de belirtilmiştir. Yasa geçici bir süre için eserin kendisine
verilmesini talep hakkı vardır diyor. Bu malikin mülkiyetine getirilmiş
tahkiktir. Bu güzel bir tez konusu olabilir. [Eser sahibinin esere ulaşma
hakkı, ziyaret hakkı] Ressam Sakıp Sabancı Müzesi’nde tüm tabloları sergilemek istiyor.
Sattığı kişilerden alacak. Bunları bir müzede sergilemek istiyor. Bu takdirde
her türlü önlemi almak için geçici bir süreyle mülkiyetini sınırlıyor. Bu madde
esere ulaşma, ziyaret etme ve sergilerde kullanma hakkı veriyor.
5)
Eser sahibinin
eserin bozulması ve yok edilmesini, esere zarar verilmesini önleme hakkı: 1995’te 17. maddeye eklenen yeni bir
hükümdür. à
Eserin üzerinde cisimlendiği eşyanın maliki, eser üzerinde tasarruf edebilir. Ancak
eseri yok edemez, bozamaz ve eser sahibinin haklarına zarar veremez.
Eşyanın
malikinin eseri kullanma mecburiyeti yoktur. Örneğin heykel siparişi verdiniz.
Bunu kullanmayabilirsiniz. Ama onu yok edemezsiniz. Bu anlamda bir kabartma
yapan kişi, bu güzel sanat eseri bozulur, yok edilirse bu madde gereğince
manevi hakların ihlalini ileri sürebilir. Buna ilişkin örnekler vardır. Yasa
koyucu bu hükümle birer kültür mirası olan eserlerin muhafaza edilmesini
istemiştir. Eşya maliki eseri yok edemez, eseri bozamaz. Eserin yok edilmesi
varlığının ortadan kaldırılmasıdır. Buna karşılık bozmada eserin aslı duruyor
ama eser tanınmaz hale getiriliyor. Yok edilmiyor ama bozuluyor. 1964’lü
yıllarda, sendikaların önem kazanması üzerine Türk-İş güçlü bir teşekkül haline
geliyor. Kızılay’da Türk-İş binası yapıldı. Ve buraya büyük bir duvara işçi
haklarını temsil eden bir kabartma kararlaştırıldı. Bunu sanatçı yaptı. Bronz
üzerine bir kabartma. Zaman içinde Türk-İş değişiklik yapmak istiyor, restorasyon
gerekiyor. Ve boya badana sırasında bütün o bronzlar duvar boyasıyla boyanıyor.
Eser sahibi benim eserim bozuldu dedi. Haklıydı. Eser bozulmuş çünkü. Bir başka
örnekte, AOÇ’nde Atatürk’ün evinin yanında, merdivenlerden çıkınca heykelin
yanında kabartma var. Zaman içinde oksitlenme sonucu paslanmış. Hatta bazı
parçaları satılmış. Bir kısmı ise ulu ağaç haline gelmiş, fidanlar kapatmış. Eser
sahibi dava açıyor, korumadılar çalındı, oksitlendi ayrıca ağaçların arasında
kayboldu ve bozuldu diyor. Eski hale getirilsin diyor. Neye dayanıyor? à
Eserde değişiklik yok. Burada doğa koşulları sebebiyle eser bozulmuş. Kısaca
bozma hakkı korunmasını isteme hakkını da içerir. Bu ucube mevzuu da bu şeye
hukuka aykırı olmuştur.
Yapıyla
bütünleşikse ne olacak? à Ortaya çıkan zaruretler, ihtiyaçlar
eserin yok edilmesin gerektirebilir. Bir binanın dışında kabartma var. Heykel
var. O eser binayla birlikte yıkılabilir. Ama bağımsız bir kimliğe sahip olan
eserse onun bozulmaması gerekiyor. Burada sadece eser sahibi ve eşya malikinin
menfaati değil kamunun menfaati de göz önüne alınmıştır.
Eser Sahipliğinden Doğan Haklara Getirilen Tahditler
Buna
hukuka uygunluk sebepleri de diyebilirsiniz. FM hukuku alanında hak sahipliğine
getirilen sınırlandırmalar var. Sınai haklarda zorunlu lisans var. Bu hak
sahipliğine getirilen sınırlamadır. Koşullar varsa sınai hakkı üreten kişinin,
karşılığı ile başkasına hakkın devri var dedik. Patent ve tasarımdaki zorunlu
lisansı gördük. Kamu yararı ve kamu düzeni için bir buluşun ilgili kuruma
verilmesi hakkını söyledik. Kamu yararı ve kamu düzeni yani. Bu mantık fikri haklarda
da vardır. Burada üç kısıtlama var:
1)
Kamu düzenine
dayanan tahditler
: 30. maddede
düzenlenmiştir. Burada yargı organları tarafından bir eserin, eser sahibinin
rızası dışında çoğaltılması söz konusudur. Yayın yoluyla işlenen suçlarda,
hazırlık soruşturması aşamasında veya yargılamaya karar verilince, suç teşkil
ettiği iddia edilen yayının savcılık tarafından çoğaltılması mümkündür. Savcı
50 sanık olunca 50 avukat varsa bunlar için çoğaltacaksınız. Suç teşkil eden
yayını aldınız. Bize suç teşkil eden yayından örnek ver deyince izin mi
isteyecek eser sahibinden. Hayır. İşte burada kamu düzeni hukuka uygunluk
sebebidir. O halde hazırlık soruşturması, yargılama aşamalarında eserin izinsiz
çoğaltılması mümkün olabilir. Suç teşkil eden bir durum olunca, (küçükleri
muzur neşriyattan koruma kanunu var) mesela küçüğe zarar verici film tespit
ettiniz bakalım ne diye çoğaltıyorsunuz. Çoğaltma nedir mali haktır. Ama eser
sahibinin rızası olmadan çoğaltma bu durumda meşrudur.
a.
Yasalar ve içtihatlar
(md.31):
Kamu düzeni değil kamu yararı söz konusu. Kamu düzeninde bir yargılama var.
Kamu yararında kamusal menfaat var. Yani kamu yararı eser sahibinin mali
haklarının kullanımını gerektiriyor. Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz denilen
bir düzende kanunlar ve içtihatlar kişiden yasaklanamaz. O halde bunlar
herkesin kullanımına açıktır. O halde bunları oluşturanlar eser sahibiyim diyerek
bunların kullanımı yasaklanamaz. Bunlar kamunun malıdır. O halde Yargıtayın tüm
içtihatları böyledir. Yani kimsenin tekelinde değildir. Madde 31 bunu ifade
etmektedir. Yasalar ve içtihatların kendisi kimsenin tekelinde değildir. Ama
bunlara ilişkin yorumlar fikir ürünüdür ve eser sahipliği söz konusudur.
İçtihadı ele alıyorsunuz. Bu durumda artık sizin malınız. Ama o eserde tırnak
içindeki içtihadı siz de kullanınca içtihat benimdir diyemezsiniz. Yorum fikirdir,
eserdir. Yasa sadece kanun değil, tüzük, genelge tebliğ hepsini kapsar. Yani
mevzuat diyor yasa.
b. Nutuklar:
Belirli
yerlerdeki söylevler ve maksadın haklı göstereceği kapsamda serbestçe
alınabilir. Yer ve kapsam olarak iki koşul var. Yani hukuka uygunluk nedeninin
söz konusu olabilmesi için iki koşul var. Yer ve kapsamı önemlidir. Yani
nutuktan ne kadar kısmı alacaksınız. Meclis, kongre, mahkeme, umumi toplantı
buralardaki nutuklar var. Bir nişan töreninde iki değerli fertleri filan diye
kutluyorsunuz. Düğün merasiminde nutuk çekiyorsunuz. Ona ek olarak siyasi söyle
oluyor. Bu umumi değil. Umumi toplantı herkesin serbestçe girip çıkabileceği toplantıdır.
Umumi toplantı, açık hava toplantısı veya bir kongre olabilir. İkincisi ise
kapsamdır. Yani haber ve bilgi vermek maksadıyla diyor. Bu tür etkinliklerden
halkın haberdar olma hakkı vardır. Adamın baştan sona söylediğini yazdınız. Burada
haber ve malumat amacı değil eseri tekrar amacı vardır. Aksine halkı
bilgilendirmek için belli kısımları verilebilir.
c. Temsil: Eğitim ve öğretim amacına yönelik
olarak yayımlanmış eserlerin temsil edilmesi serbesttir. Örneğin tiyatro
topluluğu bir yazara ait olan tiyatro eserini sahneliyor. Madde 33’teki temsil
serbesttir. Bir eserin oynanması, çalınması, söylenmesi temsildir dedik. Eser,
sahibinin rızası dışında temsil edilemez. Ama burada istisnası var. O da eğitim amacıyla. AÜHF tiyatro topluluğu
eğitim öğretim amacıyla yapıyor. Burada kâr amacı yoktur. Bu girişi parasız
olacak demek değildir. Örneğin kostümü, ses düzenine vs. harcama yaptı girişe
beş lira dedi. Maliyeti kurtarıyorsa mantığı var. Ama 25 lira dersen kâr amacı
vardır diyoruz. Kâr amacı gütmeksizin serbesttir diyor. Eğitim öğretimi dar
yorumlamak gerekir diyoruz. Çünkü her umuma yönelik oynama bir eğitim öğretim
amacını içerir. Örneğin tüzel kişilerin mensuplarını eğitmek için yaptığı
yayınlar var. Burada eğitim öğretim amacı yoktur. Bunu ilköğretim, ortaöğretim,
üniversite ile sınırlı olarak anlamak gerekir. Yoksa bu şekilde
genişletirseniz, her yayınlama eğitim öğretim amacına sokulur. Fotokopiciler
kâr amacı güdüyor.
d. Eğitim-öğretim amacıyla seçme ve toplama eserler: Örneğin orta eğitimde
seçme ve toplama eserleri gördünüz. Çağdaş Türk şiirleri dediniz. Yeni kuşak
şiirlerini size parçalar halinde verdiler. Burada bir iktibas vardır. Ama özel
bir türü vardır. Burada da eğitim öğretim amacı ve maksadın haklı göstereceği
sınırlar içinde olması gerekiyor. Burada maksadın haklı olup olmadığını, seçme
ve toplamanın kapsamına göre belirleyeceğiz. Örneğin 1300 şiiri olan kişinin 20
şiirini almak haklıdır ama 20 şiiri olan kişinin 10’unu almak haklı görülemez.
e. İktibas: En çok ihlal edilen hukuka uygunluk
nedenidir. Yasa çok sıkı koşullar aramıştır. Burada yine şekil ve esasa ilişkin
koşulların gerçekleşmesi gerekir. Şekli koşul, eser sahibinin adı ve soyadı ile
eserin kimliğinin açıkça gösterilmesidir. Kaynakçada göstermek yetmez. Alıntı
yaptığınız her sayfada bunu belirtmeniz gerekir. Şekle uygun olmalı. Aynen
alıntı tırnak içinde olmalıdır. Eğer özet alıntı varsa her paragrafta atıf
yapılmalıdır. Esasa ilişkin koşul ise maksadın haklı gösterdiği sınırların
aşılmamasıdır. Buradaki maksat başka eserlerden yararlanarak yeni eser
oluşturmak olmalıdır. O binaya bir tuğla koymamışsa bu takdirde iktibas değil
korsan vardır. İşte kaynakçada gösterdim diyor. Olmaz kurallara aykırıdır. İlim
eserlerinde iktibasın alındığı yer de gösterilir. Ama burada sayfa 1 tırnağı
açıp sayfa 100 tırnağı kapattınız. Olmaz bu tekrar etme olur.
f. Gazete münderecatı (içerikleri): Burada basın alıntıları
söz konusudur. Sabahleyin bazen günlük gazetelerdeki özetler veriliyor. Acaba
bu özetler hangi kapsamda geçerlidir. Cumhuriyet’in hepsini baştan sona anlatıyor.
Bu mu? Hayır değildir. Halkı aydınlatmak ve haber verme amacıyla sınırlı kalmak
üzere basın özetleri bir hukuka uygunluk nedenidir. İkili bir ayrım yapmak gerekir.
i. Haberler
ii. Yorumlar
Günlük
haber ve havadisler, kaynak göstermek şartıyla serbestçe iktibas olunabilirler.
AA’dan aldığımız habere göre diyoruz. Haberlerde sınır yok. Günlük haber ve
havadislerde sınır yok. Daha geniş iktibas olanağı vardır. Buna karşılık yorumlar,
gazetenin veya gazetenin çalıştırdığı kişilerin fikir ürünüdür. X isimli köşe
yazarınız yorum yapıyor olaylarla ilgili. Eğer iktibas haklı saklı tutulduysa
ancak özet halinde iktibas edilebilir. O yoruma olan ihtiyacı ortadan kaldırmayacak
kapsamda yorumla ilgili özet verilebilir. O yorumu özetlerken de yine kaynağa
gönderme yapılacaktır. Hangi ajanstan aldığınızı açıklayacaksınız. O halde gazete
içerikleri bir iktibastır. Günlük haberler ve havadisler için özel bir iktibas
vardır. İkili ayrım yapıyoruz. Haberlerde kaynak varsa iktibas geniş.
Yorumlarda ise iktibas hakkı saklı tutulmuşsa, kaynak göstermek ve özet
niteliğindeki yorumlar tekrar edilebilir. Eğer iktibas hakkı saklı tutulmadıysa
bu değer yargıları aynen haberler gibi nakledilebilir. Bu nedenle radyo ve
televizyonlarda basın özetleri, haberler için geniş ve yorumlar için dar
tutulmuştur. Bir köşe yazarının bir yorumu rızası dışında günlük haber
özetlerinde tekrar edilirse bu madde gereğince ihlal edilmiştir. Çünkü tamamını
verirseniz o gazeteye ihtiyaç ortadan kalkıyor.
g. Sanat haberleri: Karıştırmayın
yukarıdaki ile. Burada da iktibas var. Ama özel türleridir. Genel iktibas ve
özel iktibas vardır. Burada fikir ve sanat etkinlikleriyle ilgili haberlerin
verilmesi söz konusudur. Vizyona giren filmi aynen tekrar ediyorsunuz. Artık
filme gitmenize gerek yok. Maksadın amacına aykırı davranmayacaksın. Sınırlı olarak
verilirse bu takdirde eserin sahibi eser sahipliğinden doğan hakkın ihlalini
ileri süremeyecektir. Maç acaba eser midir? Bu başkadır. Spor gösterileri bir
eser değildir. O gösteriyi yapan kişi veya kuruluşun hak sahipliği söz
konusudur. Futbol gösterisi bir sanat eseri değildir. Orada durum şudur. Futbol
federasyonu kuruluş kanununda gösterilerin, (her spor dalına ilgili federasyon)
gösterim hakkına sahiptir. Bu federasyon ihale açıyor. Ama federasyon ihaleyi
yaptığı kişilerle ilgili bir hüküm koyuyor. Gösterinin tamamını gösterme hakkı
sana ait ama diğer her kanala da özet verme hakkı vardır. Örneğin bir 1,5
saatlik bir futbol maçında bir iki dakika özet yapma yetkisi tanıyor. Burada ki
borçlar kanuna dayanan üçüncü kişi lehine şarta dayanıyor.
Pratik Kur
(M)
mimardır. Antalya’da bir bina ile ilgili bir proje çizmiştir. Sonradan, rızası
alınmaksızın, binada asma katın tam kata dönüştürüldüğünü, giriş holünün ve
garaj rampasının üzerinin kullanıma açıldığını, bunlar için rızasının
alınmadığını, bu değişikliklerin imar kanununa da aykırı olduğunu, eserde
yapılan değişiklik nedeniyle projeye aykırılıkların giderilmesini, yapının eski
hale getirilmesini dava etmiştir.
Davalı
banka ise savunmasında “Projenin yetersiz kalması nedeniyle bu değişiklikleri
yapmak zorunda kaldığını, değişikliklerin projeye aykırılık teşkil etmediğini,
binaya zarar vermediğini, kaldı ki tadilatın yapılmasının üzerinde bir yıllık
zamanaşımı süresinin geçtiğini, tadilatların binaya fayda sağladığını; taşıyıcı
unsurları etkilemediğini (burada taşıyıcı kolondur), davacının projesinin bir
eser olmadığını, davacının bu davadan önce 250.000 mark gibi fahiş bir talepte
bulunduğunu, haksız davanın reddi gerektiğini “ ifade etmiştir.
Mahkemece
tayin edilen bilirkişiler; bankanın proje tadilatı yapıp, davacının
müsaadesinin alınmasının gerektiğini, yapılan değişikliklerin taşıyıcı sisteme
zarar vermediğini, yapılan değişikliklerin kat mülkiyeti kanunu gereğince ortak
yerlerle ilgili olduğunu ve yıkılması gerektiğini, bankanın kat maliki olmadığı
için bunu yapamayacağını, beyan etmişlerdir.
Sorular:
1) Olayda
bir eser var mıdır? Ne tür bir eser söz konusudur?
2) Davacının
iddiasına göre, eser sahipliğinden doğan hangi haklar ve ihlali söz konusudur?
3) Dava
konusu tadilatların, 3194 sayılı ve 634 sayılı kanunlara aykırı veya uygun
olması bu davada önemli midir?
4) Davacı
taleplerinde haklı mıdır?
5) Bilirkişi
raporu isabetli midir?
Pratik Kur 2:
Davacı
2009 yılında Ankara Gölbaşında 10 adet fotoğraf eserinin kendisi çektiğini
ileri sürmektedir. Davalının kendisinden izin almadan bu resimleri, Ankara
Haber TV isimli sitesinde internet sitesinde Şubat-Ağustos aylarında
yayınladığını, eser sahipliğinden doğan haklarını ihlal ettiğini ve bu nedenle
maddi ve manevi tazminat talep etmiştir.
Davalı
fotoğrafların doğaya ilişkin olduğunu, bir özelliğinin bulunmadığını, eser
niteliği taşımadığını bu nedenle davanın haksız olduğunu reddedilmesi
gerektiğini savunmuştur.
Yapılan
incelemede, fotoğrafların renkli ve dijital fotoğraflar olduğu, çiçek
fotoğrafları niteliği taşıdığı, dünyada sadece Ankara’da yetişen ve yok olan
tehlikesi olan Sevgi Çiçeği (Latince bir isim Lipa de Çitafelli) olduğu tespit
edilmiştir. Teknik bilirkişi diyor ki etkileyici fotoğraflardır.
Soru:
1) Fotoğraf
bir eser midir? Eser ise ne tür bir eserdir?
2) Olayda
bir fikir ürününün eser olması için gerekli koşullar var mıdır?
3) Davalının
bu fotoğrafları internet sitesinde yayınlaması, bunlar ise eser sahibinin hangi
hak veya haklarını ihlal etmiştir?
4) Davacı
haklı mıdır?
24.04.2013
Eser
sahipliğinden doğan hakları ve bunlara getirilen kısıtlamaları gördük.
3) Şahsen Kullanmaya Dayanan Sınırlandırmalar
Konu
madde 38 vd. ile ilgili. Bu konu uygulamada çok suiistimal edilmektedir. Ne
demektir bu şahsi yararlanmaya dayanan kısıtlama? à
Madde 38’i okuduk. Burada iki koşul vardır. a) Şahsen kullanım olacak, b)kâr
amacı güdülmemesi gerekir. Bu iki koşul mevcut değil ise şahsen kullanımdan
bahsedilemeyecektir. Yasa koyucu bilimsel araştırmaları teşvik ve bu alanda
yeni ürünlerin yaratılmasını temin amacıyla böyle bir istisnaya yer vermiştir.
Ama günümüzde gelişen teknoloji karşısında bu istisna amacından sapmakta ve
eser sahibinin mağduriyetine yol açmaktadır. Bir adet fotokopi veya bir adet cd
çoğaltılması meşrudur ve şahsen kullanıma yöneliktir. Bu yüzden meşrudur. Ama
bunun şahsi kullanım için olması gerekir.
Bu
anlamda fotokopicilerin ve korsan CD’cilerin çoğaltma yapmasında kâr amacı
güdüldüğü için bu maddeden yararlanılamaz. AB’de buna çözüm olarak, çoğaltma
teknikleri araçlarının (fotokopi, bilgisayar) yani basma ve yayma tekniklerini
ithal edenlerin ithalat sırasında bir bedel ödemesi, bununla bir fon oluşturulması
ve eser sahiplerine bu fondan bedel ödenmesi ileri sürülmektedir. Ama bunun
kesin çözüm olmayacağı düşünülmektedir.
Madde
39 kötüye çok kullanıldığından kaldırıldı. Şimdi sıra 38’deki şahsen kullanım
istisnasının kullanımına gelmiştir.
Kopya
ve teşhirà
Madde 40. Umumi mahallere konulmuş olan eserlerin kopya ve teşhir edilmesi
mümkündür. O halde Ayasofya, Vatikan, Anıtkabir teşhir edilebilirler. Yani
görüntülenebilirler vs. Mimari yapılarda sadece dış görünüşlere ilişkin bu
istisna uygulanabilecektir. İçyapıya uygulanamayacaktır.
Eser Sahipliğinden Doğan Hakların Kullanılması
1)
Eser sahibi (yani fikri hakkın asıl
sahibi) yaratımıyla ilgili, eser sahipliğinden doğan tüm hakları kullanabilir
2) Çalışanların
yarattıkları fikir ürünleri üzerinde hak sahipliği kime aittir? à
Yaratma ilkesi gereğince bu ürünü yaratan kişi hak sahibidir. Bu nedenle
yaratan dışında başkalarının fikri mülkiyet hakkına sahip olması yaratanın
iznine tabidir. Fikir ürünleri üzerinde hakları kullanım yetkisi yaratanın
izniyle mümkündür. Acaba, fikri mülkiyet hak sahibi olan kişinin yarattığı ürün
üzerinde hak sahipliği onları çalıştıranlara ait olabilir mi? à
Çalıştıranların, çalışanların fikri ürünleri üzerinde hakları kullanma yetkisi
var mıdır?
i.
Patentlerde işçi buluşları madde 16 vd.,
hizmet buluşu ve serbest buluş ayrımı yapılmak suretiyle çözüme kavuşturulmuştur.
Hizmet buluşları, işçinin hizmetini görürken yarattığı buluşlardır. İşçi hizmet
buluşunu işverene vermek zorundadır. Aksine davranış hizmet sözleşmesinin feshi
sebebidir. İşveren bu bildirim üzerine işçinin hizmet buluşu üzerinde hakları
kullanım yetkisine sahiptir. Burada çalıştıranın, çalışanın yaptığı buluş
üzerinde patent talep etme hakkı vardır. Yasa bir menfaat dengesi sağlamak amacıyla
buluşu gerçekleştiren işçiye uygun bir bedel ödemesi öngörmüştür. Serbest
buluşlar, işin görülmesiyle ilgili olmayan ve işin görülmesi sırasında
yaratılmayan buluşlardır. Burada sadece bildirim yükümlülüğü vardır işçinin,
ama işverene bu buluş için patent alma hakkı tanınmamıştır.
ii.
Kamu hizmetinde çalışanlara gelince, memurların
buluşlarına ilişkin 551 sayılı KHK’nin 39. maddesi işçi buluşlarına ilişkin
hükümlere yollama yapmıştır. Dolayısıyla hizmet buluşu ve serbest buluş ayrımı
yapılmıştır.
iii.
Silahlı kuvvet mensuplarının buluşları
için işçi buluşlarına yollama yapmıştır.
iv.
Üniversite mensuplarının yarattıkları
buluşlar da serbest buluş sayılmıştır.
Ve çalıştıranlara, üniversite mensuplarının buluşları üzerinde patent
talep hakkı yani yasal alım hakkı tanınmamıştır.
v.
Endüstriyel tasarımlarda, endüstriyel
tasarım belgesi düzenlenmesini isteme hakkı uygun bir bedel karşılığında çalıştırana
verilmiştir.
vi.
Marka ve coğrafi işaretlerde bu yoktur.
i.
Gerçek kişilerde: Madde 18. Mali hakların
kullanım yetkisi eser sahibine aittir. Yaratma ilkesi eser sahipliğinden doğan
hakların eser sahibine olmasını gerektirir. Kural budur. İstisna, fikir işçisinin
yarattığı fikir ürünleri üzerinde onları çalıştıranlara mali hak tanınmasıdır.
18/2’de vardır. Yani aksine düzenleme mevcut değilse, memur ve işçilerin
hizmetini görürken meydana getirdiği haklar üzerinde mali hakların kullanım
yetkisi onları çalıştıranlara verilmiştir. Hangi koşullar altında? à
1-
Taraflar
arasında çalışan çalıştıran ilişkisinin bulunması. Böyle bir ilişki yoksa
kişinin yarattığı fikir ürününde başkasının bir hakkı yoktur.
2- Çalışan ve çalıştıran ilişkisi a- memur, b- hizmetli niteliğinde
olması gerekmektedir. Memurun ne olduğu belli. Hizmetliyi hizmet sözleşmesi ile
çalışanlarla sınırlı tutarsanız maddeyi daraltırsınız. Ama hizmetli olarak
çalışma şeklinde derseniz maddenin alanı genişlemiş olur. Genellikle söylenen
buraya hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın girdiğidir. Yani istisna sözleşmesinde
bu yoktur ve o takdirde bu uygulanmaz deniyor. Ama hocaya göre bu yanlıştır.
Yani eser sipariş sözleşmesi bu maddeye girmelidir. Yani iş sahibi nitelikleri
belirterek bir eser sipariş vermişse iki aşama vardır. Birincisi eserin yaratım
aşaması istisna sözleşmesi. İkincisi ise bundan doğan mali hakların kime ait
olacağıdır. Yani bu durumda eserin yaratımına kadar eser sözleşmesine ilişkin
hükümler uygulanır. Yani ifa zamanı vs. Eser yaratıldıktan sonra sipariş veren
eser üzerinde yaratanın mali haklarına sahip midir? Hocaya göre evet. Yani
sipariş verilen bir mimari proje, ilim veya edebiyat eseri söz konusuysa iş
sahibi 18/2 gereğince yaratılan eserle ilgili mali hakları kullanım yetkisine
sahip olmalıdır düşüncesinde hoca.
3- Eser işin görülmesi sırasında yaratılmış olmalıdır. Eser paydos
saatinde bir fikir ürünü oluşturuyorsa buraya girmez. Mesela 5 hukukçu istihdam
etmiş kanun serisi çıkarıyor. Burada yaratılan 18/2’ye göre yayın evine aitti
mali haklar. Ama öğretmenler mesai saati dışında bir eser meydana getirirlerse
burada mali haklar çalıştırana ait değildir.
ii.
Tüzel Kişiler: Tüzel kişilerin uzuvları
hakkında da bu kural uygulanır diyor. Yani tüzel kişi adına organların
yarattığı eserler de organa değil tüzel kişiye aittir.
iii.
Sinema Eserlerinde: Burada kanunda doğan
birlikte eser sahipliği söz konusudur. Yönetmen, senaryo yazarı ve özgün müzik
bestecisi birlikte eser sahibidir. Ama yönetmen eserin yaratılması sırasında
diğer mali hakları devralmışsa tüm haklar kendisine ait olur.
Eserle İlgili Hukuksal İşlemler
Eser
sahibi eserle ilgili mali haklara ilişkin, a) sağlar arası hukuksal işlemler,
b) ölüme bağlı hukuksal işlemler yapabilir. Bu ikisi arasındaki farkı
biliyorsunuz. Sağlar arasında mali hakların
a)devrine, b) kullanım hakkının devrine ilişkin sözleşme yapabilir.
Birincisinde bir hak devri ikincisinde ise kiraya benzer bir kullanım hakkının
devri mevcuttur. Birincisine hak devri ikincisine lisans sözleşmesi diyoruz.
Gerek
fikri haklarda gerek sınai haklarda FM hak sahibi bu haklarla ilgili her iki
türden sözleşmeler yapabilir. Önce fikri haklarla ilgili sağlar arası hukuksal
işlemleri ele alalım.
Fikri haklarla ilgili sağlar arası hukuksal işlemler (md. 52)
Mali
haklara ilişkin sözleşmeler:
1)
BK’nun sözleşmelerin geçerliliğine ilişkin hükümlere uygun olmalıdır. Eğer bu
konuda sorun varsa BK’nun ilgili hükümleri devreye girecektir. Eser sahibi
birden fazla kişi ise eserle ilgili sözleşme yapma ehliyeti oy birliğini
gerektirir. O halde birlikte eser sahipliğinin söz konusu olduğu hallerde bir
veya bir kısım bu sözleşmeyi yapmaya ehil değildir. Haklı bir neden olmaksızın sözleşme
yapmaktan kaçınırsa bu durumda mahkeme kararı gerekir. Bu durum özellikle eser
sahibinin ölümü halinde mirasçılarının mali haklarını kullandırmamasında söz
konusu olur. *
2)Şekil,
52. madde yazılı şekil aramıştır. Ama nitelikli yazılı şekil aranmıştır. Taraf
iradeleri yazıya dökülmeli ve hangi mali hakla ilgili olduğu sözleşmede
gösterilmeli.
Hak
devri veya lisans olsun hangi mali hakkı içerdiği gösterilmeli. Buna aykırı
sözleşme geçersizdir, kesin hükümsüzdür. BK 12 burada da uygulanır. Fakat
geçersizliği ileri sürülmesi dürüstlük kuralına aykırı ise bu uygulanmaz. Bu
durumda şekle aykırılık iddiası TMK md. 2 ile aşılmalı. Telif bedelini alıyor
daha sonra mızıkçılık yapıyor yüksek bir bedel istiyor ve sonra toplatma talep
ediyor mahkemeden. Yazılı yapılmadı veya yazılı yapıldı ayrı ayrı gösterilmedi.
Bu takdirde dürüstlük kuralına aykırılıkla bu şekle aykırılık kuralı
aşılmalıdır.
3)Sözleşmenin
konusu hakkın devri veya ruhsat (lisans)la ilgili olabilir. Hakkın devrinde
ilgili mali hak kullanım ve FM hakkı başkasına geçirilmektedir. Devir alan kişi
başkalarına lisans verme hakkını elde etmiştir.
5846
lisans yerine ruhsat demiştir ama maddeden bunun lisans olduğu anlaşılıyor.
Bütün fikri haklar alanında inhisari ve inhisari olmayan lisans ayrımı vardır.
Tam lisans inhisari, basit lisans ise inhisari olmayan lisanstır. İnhisari lisansta lisans veren kişi başkasına
da lisans verme yetkisini kaybetmektedir. Kullanım hakkı bir tek kişiye
tanınmıştır, başkasına verme hakkı bulunmamaktadır. Basit lisansta yani
inhisari olmayanda lisans veren başkalarına da lisans verme hakkını saklı
tutmaktadır. Lisansın söz konusu olduğu hallerde karşımıza şu sorun çıkar. Alt
lisans mümkün müdür? à Skoda arabalarının Türkiye’de 20 yıl
mühletle üretim hakkını aldınız. Yani patent ve tasarımını kullanım hakkını 20
yıl süreyle aldınız. Acaba siz bu Skoda otomobillerinin üretim hakkını Türkiye’de
bir başkasına tanıyabilir misiniz? Kural olarak bu mümkün değildir. Ama istisnai
olarak sözleşme ile öngörülebilir. Yani sözleşmede kararlaştırılmadıysa lisans
alan alt lisans verme hakkına sahip değildir. Ama sözleşmede varsa bu mümkündür.
Bu kural bütün FM hukuku alanında hâkim olan kuraldır. O halde sağlar arası
hukuksal işlemler 1) hakkın devri 2) lisans. İkinci kuralımız alt lisansın
kural olarak yasak olması ama aksinin kararlaştırılabileceği.
Sınai Haklarda Sağlar Arası Hukuksal İşlemler
Yasa
koyucu şekilci bir anlayış izlemiştir. Bütün sınai hakları incelediğimizde
yazılı geçerlilik şartının arandığını görüyoruz. Fikri haklarla sınai haklarda
sağlar arası hukuksal işlemin konusu bakımından fark var. Fikri haklarda
sözleşmenin konusu mali haklardır, sınai haklarda sözleşmenin konusu sadece
tescil edilmiş olan sınai hak değildir, tescil başvuru hakkı da devredilebilir.
O halde hakkın veya başvuru hakkının devri sınai haklarda kabul edilmiştir.
Ölüme Bağlı Hukuksal İşlemler
Fikri haklarda:
Bütün
FM hukukunda ÖBT yapılabileceği kabul edilmiştir. Fikri haklarda bir kural
vardır, intikal mali haklara ilişkindir. Manevi haklar intikal eder ama
terekeye dâhil olmaz. Çünkü kullanım yetkisi intikal eder. Aksini söylerseniz
19. maddeyi inkâr etmiş olursunuz. İkisi arasındaki fark şudur, eser sahibi
öldüğünde mali haklar parayla ölçülebildiği için terekeye dâhildir ama buna
karşılık eserde değişiklik yapma hakkı parayla ölçülemediği terekeye dâhil
olmaz. Manevi hakları kullanım yetkisi mirasçılara intikal eder.
63.
madde mali haklara intikalini düzenler. Burada bir özellik yok. 19. madde ise
genel miras hükümlerinden sapılarak düzenlenmiştir. 63’te sıralama yoktur,
genel miras hükümlerine yollama yapılmıştır. Ancak 19. maddede sıralama vardır.
19. maddeyi okuduk. Bu madde çok sıkıntılı. Miras bırakan her zaman vasiyeti
tenfiz memuru atamış olmaz. Bunu miras bırakan ancak bir ÖBT ile tayin
edebilir. Ölümden sonra tayin edilen vasiyeti tenfiz memuru değil tereke
temsilcisi olur. Büyük çoğunlukta bu tayin edilmez. Yani miras hukukundaki 3
zümreden farklı bir düzenleme vardır. Manevi hakları kullanma yetkisi: 1-
vasiyeti tenfiz memuruna, 2- eş ve çocuklara, 3- mansup mirasçılara (bunlar ÖBT
ile tayin edilmiş mirasçılardır), 4-anne baba ve kardeşlere aittir.
19.
maddede sayılan kişiler esere ilişkin manevi hakları kullanmayacak olursa ne
yapacaksınız? à
Borçlar hukuku kitabını eline geçen basıyor, değiştiriyor. Mirasçılar
ilgilenmiyor. Bu takdirde mali hak sahipleri bu hakları kullanırlar. O halde burada
bir sıralama var. Yani burada yukarıdakine ek olarak son sıraya mali hak
sahipleri ekleniyor. Ardından kamu yararı varsa Kültür Bakanlığı’nın bu hakları
kullanabileceği öngörülmüş.
Sınai haklarda:
Sınai
haklarda hep mirasa hükümlerine yollama yapılıyor. O yüzden orada mirasçı kimse
ona bakılıyor.
Bütün
fikri mülkiyet yasal mirasçılığı ve ÖBT mirasçılığı kapsar. (ÖBT’da yasal
mirasçıların tenkis veya iptal davası açabileceğini biliyorsunuz. İptal ve
tenkisi biliyorsunuz.)
30.04.2013
Davalara
Girmeden Önce şu başlığı işleyelim.
Mali Haklarla İlgili Devredenin Sorumluluğu
Eser
sahipliğinden doğan mali hakların sağlar arası ve ÖBT olabileceğini ifade
ettik. ÖBT’da vasiyet veya miras sözleşmesiyle eser sahibi veya halefleri
eserle ilgili mali haklarını ÖBHİ’ye konu yapabilir. Sağlar arası hukuksal
işlemlerde şu sorunla karşılaşırız. Mali haklarla ilgili bir lisans veya hakkın
devri sözleşmesinde devreden kişi acaba devrettiği hak veya lisansla ilgili bir
garanti yükümlülüğüne tabi tutulabilir mi? Devredenin bir garanti sorumluluğu
var mıdır? àEserle
ilgili mali haklar spekülasyonlara açıktır. Kişi eserle ilgili mali hakkın
halefi veya maliki olduğunu iddia edince bu iddia gerçekçi olmayabilir. Zira
fikri haklar sınai haklardan farklı olarak kayıt ve tescil sistemine tabi
değildir. Fikri hakta hak sahipliğini gösteren bir merkezi kayıt sistemi
yoktur. Yani bir marka üzerinde bir lisans veya hak devri söz konusu olunca bu
markanın kimin adına dolduğunu filan tespit mümkün. Patent için de mümkün. Ama
fikri haklarda kayıt ve tescil mümkün olmadığından, bu hakkın karşı tarafa ait
olduğuna güvenerek teslim alıyorsunuz. Hak sahipliğine ilişkin iddianın gerçek
dışı olma ihtimali vardır. Bu durumda devralan kişi devredeni sorumlu tutabilir
mi? à
Bunu alacağın devrindeki (madde 183 vd.) devreden kişinin alacağın varlığından
ve borçlunun ödeme gücünde sorumlu değil. Alacağı devreden kişinin sözüne
güvenilerek yapılan bir devirdir. Acaba devreden gerçekten böyle bir alacağa
sahip midir ve borçlunun ödeme gücü var mıdır bilmiyor. Bu risktir. Bizim kanun
da benzer bir mantığı gütmüştür. Eser sahipliğiyle ilgili kayıt ve tescil
mümkün olmadığından, sağlar arası işlem konu yapan kişinin hak sahibi olmama
ihtimali vardır. Burada devralan devredeni nasıl sorumlu tutacaktır? à
Burada alacağın temliki hükümlerine yollama yapmış kanun. Siz televizyona bir
dizi veriyorsunuz. Siz gösterime başlıyorsunuz, başkası gelip durdur yayını
diyor bu benim eserimdir diyor. Bir dizi ile ilgili yaşanan olayda, Ahmet Muhit
Duranas’ın fahri abla şiiri dizi haline getirildi. Eser sahibi Ahmet Muhit
Duranas. Ve ölmüş. Geride sağ kalan eşi var mirasçısı olarak. Kişi çıkıyor Show
TV ile anlaşma yapıyor. Show TV güveniyor ve lisans olarak devralıyor. Mirasçı
sağ kalan eş dava açıyor, tek mirasçı benim durdurun diyor. Hak sahibi benim
diyor. Benim rızam dışı bu çevirmeyi yapamazsınız diyor. Devralan bu durumda
mağdur oldu. Bu takdirde kime başvuracak? -_> kendisine bu hakkı temin eden
kişiye. Yani mali hakkın devri veya
lisans sözleşmesinde devreden kişiye bakacak. Bu hüküm bulunmasaydı genel
hükümlerle çözüm olabilirdi ama kanun koyucu alacağın temliki hükümlerine
yollamada bulunmuş. Eserin mali haklarının varlığından dolayı sorumluluk
devreden kişiye bu yüzden doğan zarar ve ziyandan bu hüküm gereğince tazmin
edilecektir. Sebepsiz zenginleşme ve haksız fiil hükümleri saklıdır. Yani bile
bile sahte bir noter senedi yapmışsa burada haksız fiil olur. Burada haksız
fiil nedeniyle zarar ziyanı talep hakkı saklıdır.
Hakkın mevcut olmaması nedeniyle devredenin sorumluluğu alacağın temliki.
İkinci
husus acaba sağlara arası işlemlerde iyi niyet korunur mu? à
Mesela bir kişiyi getirmiş bu eşi filan demiş. Bu konu da 54. Maddede
düzenlenmiştir. Burada iyi niyetin korunmaması kuralı vardır. Demek ki eserle
ilgili mali hakların devrinde devralan veya ondan devralan diğer kişiler iyi
niyetli olsa bile bu iyi niyetleri korunmayacaktır. Ben nerden bileyim noter
senedi sahte. Yani noter senedi yapmış ama sonra iptal etmiş. Benim burada bu
senedin iptal edildiğini bilme ihtimalim yoktu ben iyi niyetliyim diyebilir mi?
54. Madde hayır diyor. İyi niyet korunmaz. Bu nedenle esre sahibi olduğunu
iddia eden kişinin iddiasının güçlü kanıtları olsa bile devralan kişi iyi
niyeti ileri sürerek bu niyetten yararlanamayacaktır.
İyi
niyetin koruna bilmesi için mali hakkı devreden kişinin bunu bilmemesi bunu
bilebilecek durumda olmaması gerekir. 54/2 de bunu düzenlemektedir.
Eser Sahipliğinin İhlali Halinde Açılabilecek Davalar
Fikri
mülkiyetin ihlali halinde açılabilecek davaları iki gruba ayırmıştık. Birincisi
kusur ve zarar koşulunu gerektiren ve gerektirmeyen davalar şeklindeydi. Bunun
ne olduğunu ifade ettik. Bunun tüm FMH’de böyle olduğunu gördük. Yasa bu
başlıklar altında böyle bir ayrım yapmamış. Ama pedolojik olarak bu ayrımı
yapıyoruz. Eylem hukuka aykırılık iki unsurdur. Ve yeterlidir. Eylem var ve FM
hakkının ihlalinde hukuka uygunluk yoksa kusur koşulu gerekmez tazmin
açılabilir. Eğer iki unsur varsa tüm FM alanında kusur ve zarar koşulu
gerekmeyen davaları açabilir. Bu davalarda iki koşul tartışılmayacaktır. Zarar
ve kusur koşulu tartışılmayacaktır. Fikri haklar alanında 1) Tespit davası, 2)
önleme davası, 3) durdurma davasıdır. Buna bir dördüncüsünü ekleyebiliriz. 70.
Maddede ön görülen elde ettiği kazancının iadesi davasıdır. Bu da kusur ve
zarar koşulunu gerektirmeyen bir davadır.
Tespit Davası
5846’yı
incelediğimizde açıkça tespiti talep edilebilir demiyor. Ama gerek HMUK’ta
gerek HMK’da bu konu düzenlenmiştir. O hadle genel hükümlerde hareketle eser
sahibinin haklarının ihlali tespit davasına konu olabilir. HMUK’ta açık bir
düzenleme olmamasına rağmen yararı varsa açılabileceği tartışmasız kabul
ediliyordu belli koşullarda. HMK ise açılabilecek davalarda açıkça saymıştır.
Bu yüzden genel hükümlerde tespit davası açılabiliyor. Ama eda davası
açılabilirken tespit davası açılamaz diye usul ekonomisi kuralı vardı. Ama onu
aşıyorsa bu davayı açabilir.
Tecavüzün Ref’i Davası
Madde
66’da düzenlenmiştir bu. Bunu saldırının önlenmesi şeklinde anlayabiliriz.
Burada kişi eser sahipliğinden doğan mali haklarını ihlaline yönelik haksız
eylemin durdurulması talebinde bulunmaktadır. O halde burada manevi ve mali
hakkı tecavüze uğrayan kişi tecavüzün ref’ini yani durdurulmasını talep
edebilir diyor. Eylem doğmuş ve devam etmektedir. Bu takdirde durdurma değil
önleme davası; ikisi birlikte gündeme gelebilir. Saldırının durdurulmasında
kişinin eser sahipliğinden haklarına devam eden saldırıyı durdurma amacı
vardır. TV diziyi gösterime sundu, yayınevi basıma başladı. Yayın yapılıyor.
Çoğaltma mevcut ve tekrar ediliyor. Satışa sunulmuş satışı devam ediyor
örneklerinde esre sahibi bu dava ile bu saldırıya son verilmesini talep
etmektedir. İyi işleyen bir tecavüzün ref’i davası etkin bir koruma sağlar. Bu
dava fikri haklarda ön görüldüğü gibi daha önce ele aldığımız sınai haklar için
de kabul edilmiştir. Zarar doğmadan veya zararı asgariye indirmek amacıyla
kaynakta kurutmayı sağlayan bir davadır.
3.
fıkrayı okuduk. Bu davanın ve bir sonra ele alacağımız önleme davasının amacına
ulaşabilmesi etkin bir tedbir kurumuyla mümkündür. O halde durdurma ve önlenme
davalarının fikri ve sınai haklar alanında etkin bir şekilde amacına
ulaşabilmesi için kurum gerekmektedir. Davanın esastan karar bağlanması davanın
hedefi ve amacıyla bağdaşmaz. Eğer siz bu dava ile yargılamanın bitmesin
beklerseniz aldığınız ilam hiçbir şeyi durdurmaz. Bunu göz önünde tutan kanun
koyucu özel bir tedbir hükmü getirmiştir. O halde yasa HMUK 101, HMK(?)’daki
hükümleri yeterli görmemiş ve bu hükme ihtiyaç duymuştur. Madde 66/3 genel
tedbirden farklı olarak özel bir tedbir düzenlemesi vardır. Davacının haklarını
ihlal eden davalının, bu kanıtlardan böyle bir hakkın mevcudiyeti ve ihlali
kanaatine varılırsa bu özel tedbir hükmü uygulanacaktır. FM hukuku alanında bu
tedbir hükümleri etkin araçlardır. BU hükümler işletilirse kusur ve zarar
koşulunu gerektirmeyen davalar anlamlı ve anlaşılırdır. Tedbir hükmü her zaman
gözden geçirilebilen hükümdür. Hâkim özel duruşuma günü açmak suretiyle
tarafları dinleyerek bir kanaate sahip olacaktır. O halde tedbir
değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Neler? à Saldırının
kapsamı, yani sinema gösterime girdi bitti. Burada artık kusur ve zarar
koşulunu gerektiren dava gündeme gelir. Tekrarı tehlikesi vardır veya dizidir
dizi devam etmektedir. Saldırının kapsamı kusurun olup olmadığı ( bu dava
aslında kusuru gerektirmiyor ama kusuru varsa bu durumda tedbire çok daha
rahatlıkla karar verilir) varsa ağılığı (demek ki şart değil) bu saldırı
nedeniyle muhtemel zararlar (zarar tehlikesi) göz önünde tutularak lüzum
gördüğü her türlü tedbiri alabilir diyor. O halde baskısını durdur. Yayınını
durdur. Gösterime sunmayı durdur.
Serginin açılmasını ertele. Reyonlardan kaldır. Reklamlardan kaldır
örneklerinde verilen tedbir saldırının durdurulması amacına yöneliktir.
Bu
saldırı mali veya manevi hakka yönelik olabilir. Yasa genel kuralı koyduktan
sonra 67. Maddede manevi haklara saldırı halinde mali haklara saldırının
durdurulması nasıl olacak kapsamlı hükümler getirmiştir. Manevi hakları gördük.
BU haklardan birinin ihlal edilme tehlikesi varsa veya ihlal devam ediyorsa bu
takdirde 67. Madde ön görülmüştür. Eserde değişiklik yapma hakkınız ihlal
edilmiş. Dizide 8 bölüm var ve 6. Bölüm rızadan farklı olarak çekime tabi
tutulmuş. Bu takdirde o bölümle ilgili değişiklik yapabilecektir. Bir güzel
sanat eseri varsa nasıl durdurulacak. Yasa son fıkrada düzenleme getirmiştir.
Bir mimari yapıda, tabloda eser sahibinin rızası dışında değişiklik yapılmış.
Mimari yapıda çatı değiştirilmiş örneklerinde güzel sanat eserlerinde eser
sahibinin rızası dışında manevi hakkın ihlali yapılmıştır. Davacının talepleri
şunu içerecektir: a) Eski hale getirme, b) eserden adının kaldırılmasını
isteme, c) eserde yapılan değişikliklerin sonradan yapıldığını açıklatma
yetkisi. İş bu mimari yapıda yapılan 2013 yılındaki değişiklikler mimarın
rızası dışında yapılmıştır. Benim ismimi şu girişten kaldır. Son olarak da eski
hale getir. Terası çatıya dönüştürmüşsün geri terasa dönüştür. O halde eserde
değişiklik yapma hakkı ihlal edilmişse saldırının durdurulması talebi bu
üçünden birini içerir. Ama eski hale getirmesini isteme hakkı yasada sıkı
koşullara bağlanmıştır. Değişikliğin izalesi ammenin veya malikin menfaatlerini
ağır şekilde ihlal ederse. Altındağ Belediye’sinin mimarı (melih Karaaslan sene
1996). Öldü eşi Şule Hanım davaya devam etti. Altındağ Tepesinde Ankara
manzarasına hâkim, güzel bir sanat eseri. Alt katı sütunlar arası boşluk ve
panoramik bir görüntü mevcut. Altındağ Belediye’si alan kazanmak için
sütunların arasını kapatıp büro alanını sağlamış. Gittik baktık. Israrla eski
hale getirilsin diyor. Şimdi buna bakınca üç hak var. Mimarlar genellikle
dayanışma içindedirler. Ama burada çarpıcı dayanışma var. Ama burada bir
kamunun iki malikin menfaatini ihlal edecektir. Şu alanın yıkılıp eski hale
getirilmesinin maliyeti neredeyse binanın maliyetin ¼. Yıkınca milli servet.
Ayrıca Altındağ belediyesinin çok büyük zarar var. Eski hale getirme talep
edilse bile diğer alternatifleri kullanacaktır. Değişikliklerin eser sahibine
ait olmadığını ifade etsin diyor. Yani milli servete ve eşya malikinin
menfaatlerini ağır şekilde ihlal etmiyorsa eski hale getirilebilir. Bu olmazsa
diğer haklar kullanılır diyoruz.
Mali hakkın ihlali halinde Saldırının Durdurulması
Burada
mali hakkın ihlali nedir? Çoğaltma, yayma. Çoğaltma hakkı ihlal edilmiş.
Rızanız olmadığı halde eseriniz çoğaltılmış. Bilgisayar programı şahsen ihtiyaç
nedeni dışında çoğaltılmış. Kitap rızanız dışında çoğaltılıp satıma sunulmuş ve
sunumu da devam etmekte. Sadece temsil hakkı verdiğiniz halde kitle iletişim
araçlarında gösterime sunulmuş. Sinema eseri televizyonda gösterime sunulmuş.
Örneklerinde mali haklara tecavüz ve tecavüzün devamı söz konusudur.
Çoğaltmanın durdurulması, basımın durdurulması, çoğaltılmış nüshaların imhası
ve de çoğaltma araçlarının imhası madde 68’dedir. Bu sayede saldırı
durdurulabilir diyor. Bunların dışında yasada etkin bir koruma aracı olarak
tecavüzün ref’i davasının mali haklarla ilgili bir özel türü telif
tazminatıdır.
Telif
tazminatı ne demek ve nasıl hesaplanır? à Birinci ve son
fıkrada; taraflar arasında bir sözleşme yapılmış olsa idi hak sahibinin talep
edeceği bedel ve bu bedelin en çok 3 kat fazlasını da isteyebilir diyor. Son
fıkrada ise sözleşme yapmış olması halinde haiz olacağı bütün hak ve yetkileri
ileri sürebilir. Buna uygulamada farazi sözleşme ilkesi diyoruz. Farazi
sözleşme ilkesi veya varsayılan sözleşme ilkesine dayanan tazminat kusur ve
zarar koşulunu gerektiren bir dava değildir. Çünkü düzenleme yeri 68’dir. Ve
tecavüzün ref’idir. Mali haklarda tecavüzün ref’ini düzenlemektedir. Bu 68 ile
70 arasındaki önemli bir farktır.
Yasa
fikir işçilerinin, emekçi olan sanatçıların haklarının korunması bakımından 68.
Maddede özel bir tazminat türü ön görülmüştür. Bu sadece eser sahipliğinden
doğan mali hakkın ihlali halinde gündeme gelir. Burada var sayıma dayanan hesap
tarzına dayanmasıdır. Bu nedenle farazi sözleşme ilkesine dayanan tazminat
diyoruz. O halde burada bir varsayımdan hareket ediyoruz. Kusur ve tazminat
koşulunu gerektiren bir dava değildir. Yani davacının kusuru olmasa ve zarar
olmasa bile bir tazminat hesabı yapıyoruz. O halde tazminatın hesaplanması
yöntemi 70. Maddeden farklıdır. Yasa koyucu bu tür ihlallerde her zaman gerçek
zararın kanıtlanması mümkün olmayacağını düşünmüştür. Bundan dolayı etkin
koruma sağlamak için faraziye kabul etmiştir. Aksi halde her zaman ihlal eden
kazançlı çıkacaktır. Baskın yapıyorsunuz, kitap 20 tane kalmış. Ben bunu ödeyim
derseniz olmaz. Bu tür korsanı yapan kişiler genellikle kayıt dışıdır. Ticari
kayıttan hareketle gerçek zararı kanıtlayamazsınız. Kayıt dışı olduğundan elde
ettiği kazancın iadesini de talep edemezsiniz. İlim ve edebiyat eserlerinde
veya CD’lerde rıza dışında eser sahipliğinden doğan mali hakların ihlali
nedeniyle ne kadar bir ihlal vardır tespit her zaman mümkün değildir. Korsanla
müdahalede bu etkin bir koruma aracıdır. Benim bildiğim 6 aydan beri bu CD’leri
basıp dağıtıyormuş. Ama şimdi geldik 20 tane cd yakaladık dediğinizde davacı
eser sahibinin değil davalıyı korursunuz. Yani hem kusur ve zarar
gerektirmiyor, bir varsayıma dayanan hesap tarzıdır. Yani sözleşme yapılsaydı
telif neyse o hesaplanacaktır. Son olarak da can yakıcı olsun bir daha tekrar
olmasın diye 3 kat istenecektir. Bu güne kadar hocaya gelen dosyaların %99’unda
eser sahibinin zararını 70’e dayanarak hesaplamak mümkün değildir. Ama orada da
davacı ben 68’e dayanan tazminatı istiyorum demeli. 68 çok güzel. 70’te bir
zarar ispatı gerekiyor, ikinci olarak 3 katı yok. O yüzden 68 ballı börektir.
Hocam
3 kata kadar diyor ya burada hâkim mecbur mu? à 68. Madde 4110
sayılı yasayla değiştirilmeden önce burada 3 kat yerine %50 fazlası vardı. Ama
etkin bir koruma sağlamıyordu. Bu nedenle yasa koyucu korsanla mücadele için 3
katı isteyebilir diyor. Burada kendisi artı üç kat değil. Yani 100 çarpı 3
eşittir 300. Yani yüz artı 300 değildir. Mahkemeler genellikle 3 katına
hükmediyor. Uygulamamızda böyle oluyor. Ama hâkim somut olayın niteliğinde göre
2 katına hükmedebilir. Ama olmuyor işte.
Madem
uygulamadaki en çok karşılaştığımız ve işe yarayan tazminat türü bu. Bunu
varsayılan sözleşme, farazi sözleşme ilkesine dayanan bir tazminat hesabıdır.
Sözleşme yapılmış olması halinde bir varsayımdır. Bundan farklı olarak 3 kat
fazlası. İlim ve edebiyat eserlerinde karşılaşılan durum çoğaltma ve yayma.
Bize ne gerekli? à
A(eser
sahibi) ß
à
B (kosan)
Baskı
sayısı X telif bedeli X satış bedeli
Bunların arasında bir sözleşme olsaydı talep
edeceği telif bedeli ne olurdu?
Neler
üzerinde duracağız? à
1)
Sözleşme yapılsaydı baskı sayısı ne
olurdu? A sözleşme yapsaydı acaba kaç adet üzerinden anlaşırlardı.
Bilinmeyenlerden birincisi budur.
2)
Muhtemel telif bedeli (oranı) ne
olurdu? Bu iki unsur
3)
Muhtemel satış bedeli ne olurdu?
Bunların
içinde bilinenler olabilir. Bilinmeyenler varsayılır. Bir adet alıyorsunuz. 50
TL tutuyor. Bilmiyorsa bilirkişiye diyorsunuz. 3000 adet kitap için. Telif
bedeli muhtemelen %20 olan bir kitabın satış bedeli ne olur. Bilirkişi mutlaka
50 TL’ye satılır diyor. 3000 X %20 X 50 = 30000 etti. Bu durumda 30000 TL
verecektir.
Bu
bir telif tazminatı. Bu bir gerçek zarar değil. Varsayımdır. Burada 30000
bulduk. Ben telif sözleşmesi yapsaydım
zaten bunu öderdim diyor. Yani yakalanmazsam ödemem. Yakalanırsam zaten bunu
ödüyorum olmasın diyor. Bu durumda yetmez. 30000 X 3 = 90.000 isteyecektir.
82’de
YÖK kuruldu. Bütün üniversitelerde İngilizce mecburi dil haline getirildi. Elde
İngilizce hocası da yok. Et balık kurumundaki “I am going” diyen adamı
İngilizce hocası yaptılar. İngilizce kitapları leblebi gibi satılıyor. Ve
longman2ın bütün kitapları korsan. Davalı hep savunuyor. Efendim reyonda 5 tene
yakaladılar. Hayır diyoruz. Bu kitap mecburi ders kitabı haline getirildi. Bu
kitaptan sen 5000 basmazsın. Azami 3000 basarsın dedik. Ama depoda 10000 varsa
yine 3000 demeyeceğiz tabi ki de. Somut olaya göre bir tahminde bulunuyorsunuz.
Eğer gerçek bir rakam mevcut değilse olayın albenisine göre 1000’le 3000
olacaktır. (satış bedeli maliyetin
%20’si eklenerek bulunur)
Tecavüz’ün Men’i Davası (saldırının Önlenmesi davası)
Madde
69’da var bu. Burada saldırı tehlikesi var. Saldırı doğmuş değil. Durdurmada
saldırı doğmuş devam etmektedir. Önlemede saldırı doğmamış doğma tehlikesi var.
Veya bitmiş tekrarı tehlikesi var. Yoğun istek üzerine kitabın müteakip baskıyı
yapacağız diyor. O halde burada da amaç kaynakta kurutmadır.
Bu
dava da sadece 5846’da Fikri Haklarla sınırlı olmayıp sınai haklar alanında da
söz konusu olan bir dava türüdür. Daha önce ifade ettiğimiz gibi sınai haklar
alanında da saldırının önlenmesi davası etkin bir koruma sağlamaktadır. 4 KHK
ve 2 yasada. Sınai haklara bir saldırı tehlikesi veya tekrarı tehlikesi mevcut
ise hak sahibi mahkemeden bunun önlenmesi talebinde bulunacaktır. Bu davanın da
ister Fikri İster sınai haklarda olsun, amacına erişmesi etkin bir ihtiyati
tedbir ile mümkündür. Bu nedenle genel tedbirle ilgili 389 vd. hükümleriyle
yetinilmemiş, özel olarak sözü edilen bütün yasalarda mahkemenin gerekli
önlemleri alabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. 5846/2 bunu ifade
etmektedir. 4. Fıkra malum tedbirle ilgiliydi. Bu neden yargılamanın bitmesini
beklediğinizde bu konuda vereceğiniz kararın hiçbir koruma etkisi olmayacaktır.
Bu nedenle koşulları mevcutsa talep üzerine ilk etapta talep etmeli ve mahkeme
buna göre bir hüküm vermelidir.
Zarar
ve kusur koşulunu gerektirmez. Saldırı tehlikesi veya saldırının tekrarı
bulunması yeterlidir. Hukuka uygunluk mevcutsa tedbir veya yargılama sonucunda
dava esastan reddedilecektir. Burada da tedbir geçicidir, her zaman gözden
geçirilebilir, kaldırılabilir veya verilememişse konulabilir.
Elde Edilen Kazancın İadesi Davası
Ta
1952’de de mevcuttu. Bu dava daha sonra TTK’da haksız rekabetle ilgili olarak
(ETTK 56 vd., YTTK 51 vd.) Elde edilen kazancın haksız rekabette hak sahibine
verilmesini düzenliyor. Daha sonra 88’de yapılan eski 24A maddesi şimdi 25.
Maddeye eklenmiştir. Ve 1995’te yürürlüğe konulan 4 KHK ile daha sonra
yürürlüğe konulan iki yasada ıslahçı hakları ve bütünleşmiş devrelerle ilgili
kanunlarda bu davaya ve talebe yer verilmiştir.
Fikri
haklarda elde edilen kazancın talebi daha açık ve net düzenlenmiştir. Sınai
haklarda ise bu talep maddi zararın sanki bir kalemiymiş gibi düzenlenmiştir.
Hâlbuki davalının elde ettiği kazancın talebi zarar ve kusuru gerektiren bir
dava değildir. Zararı ve kusuru gerektirmez. Sınai haklarda ise maddi tazminat
davasında zarar taleplerinden birini oluşturuyor düzenlenmesi vardır. Bu
yanılgıya götürebilir. Bun edenle 5846
madde 70 daha isabetli şekilde düzenlenmiştir. Elde edilen kazancın iadesi
talebi ile davacının kazanç kaybını ayırt etmek lazımdır.
Elde
edilen kazancın iadesi davası bu haksız eylem sonucu elde ettiklerinin
iadesidir. O halde bu dava davalının cephesinde tartışılan bir davadır. Korsan
basmıştır. Ticari kayıtlarına göre 5000 adet satmıştır. Burada %20 kâr
etmiştir. Bunun verilmesine. Efendim ne zararı var ki diyemez. Buna karşılık
davacının kazanç kaybı maddi zarar yol açar. Ve maddi zararın bir kalemidir.
Davacının cephesinden ele alınması gereken bir hesap tarzıdır. Davalının elde
ettiği kazancın iadesi kusur ve zararı gerektirmez buna karşılık davacının
kardan yoksun kalması zarar ve kusuru gerektirir.
5846
madde 70 fıkra üçü okuduk. Zarar uğradım ispat. Zararını ispat. Elde ettiği
kazancı talep ediyorum zararım şart değil. Eser sahibi maddi zarara uğradığını
iddia ve ispat edebilir. Bu takdirde maddi tazminata hükmedilir. Ama karşı
tarafın elde ettiği kazancın iadesi denildiğinde kusur ve zarar gerekmez. İyi
işleyen bir sistemde. Kayıt dışı ekonomini n olmadığı sistemde en etkili koruma
elde edilen kazancın iadesidir. Ama bizde böyle olmadığı içine en etkilisi 68.
Şimdi
talim ve terbiye kuruluna basılması için bir kitap verilmiş. İhtar etmişler. 10
yıldan fazla olmuş tabi sözleşmeye göre. Yine basmış ben basarım diye.
İhtarlara rağmen 4 bası daha basıldı. İşimiz kolay. Mahkeme yazı yazdı. Kaçar
adet bastın? à
Resmi kurumda baskı sayısı belli elde ettiği kazanç bellidir. Ahmet Mumcu
zarara uğradım dediğine ispat edeceksin. Ama buna gerek yok. Bu sayıdan
hareketle kâr bellidir. 10000 adette 2 lira kar varsa 20000 kar vardır. Resmi
kurum ve kuruluş söz konusuysa elde edilen kazancın iadesi ballı börektir.
Şimdi sözleşme var diyor karşı taraf ama bu zamanaşımına tabidir. 10 yıllık
zamanaşımına. (kanuna muhalefetten birkaç bürokrat yargılanmış kanuna
muhalefetten. Madde 71 ve 72’ye bak)
Başka
bir olay. Türk hukuk Kurumu, bir dernektir. Türk Tarih ve Türk Hukuk Kurumu
aynı dönemde kurulmuştur. Türk hukuk Kurumunun çok iyi bir eseri var. 1956’da
basılmış Türk Hukuk Lügatı. Üzerinden 70 yıl geçmek üzere. Dedik 70. Yıl
dolarsa herkes basamaya başlayacak. Şimdi karar verdik ama para yok. O sırada
mesut Yılmaz başbakan. Rica edelim dedik. Gittiler. Kabul etmiş, başbakanlık
basım evine 10.000 adet basın dedik. 10.000 adet üzerinde güzel bir telif de
aldık. Sonra ikinci basıyı yaptı başbakanlık. Dava etmiş THK. Bu davada kusur ve zarar koşulu gerekmiyor.
Zarar ve Kusur Koşulunu gerektiren Davalar
Maddi Tazminat
Fiili zarar
Fikri
mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle kişinin fiilî zararı var. Aynı markadan
üretiliyor doğu Anadolu’da mal kımıldamıyor.
Zararı
ve kusuru kanıtlamanız gerekir. Bunu ispat etmek davacıya düşer. BK’nın haksız
fiillerdeki genel kuralları burada aynen geçerlidir. Her türlü delille
kanıtlamak mümkündür. Davacı kanıtlamada sıkıntı içindeyse, o kitaba talep
yoktu. Demode olmuş bir bilgisayar programıydı. Ama 68. Madde her zaman
uygulanabilir. 68. Madde tecavüzün ref’ine dayalı telif tazminatla ilgilidir.
70.
maddeye dayanan eser sahibinin hakkı ihlalinde ihlal edilen hakka göre bir
ayrım yapılıyor. Mali hakların ihlali halinde a) maddi b) manevi tazminat;
manevi hak ihlalinde ise a)manevi tazminat, b) maddi tazminat?
Şimdi
çoğaltma hakkını ihlal ettiniz. TV’de benim şiirim rızam dışında okunuyor.
CD’lerde benim sözlerim beste haline getirilmiş çoğaltılıyor. Bundan üzüntü
duyarım bu manevi zarar. Çoğaltma hakkı ihlal edildiği için manevi zarar. O
halde mali hakkın ihlali = maddi zarar değil manevi zarar da olabilir. O yüzden
bu şekilde mali hakkın ihlalinde ikili ayrım yapıyoruz.
Mali
hakkın ihlali halinde zararı güç olabilir. Madde 68. 68 sadece farazi sözleşme
ilkesine dayanan maddi zarar hesabıdır. Manevi zarar 70’tir. Mali hakların
ihlali nedeniyle davacı zararı varsa ve kanıtlarsa maddi tazminat talep
edebilir. Ama ikinci olarak manevi tazminat talep edebilir. Madde 70 BK’ya
yollama yapıyor. BU nedenle TBK 58’deki koşullar varsa olacaktır. 70. Maddede
ihlal edilen kişilik hakkı değildir, kişinin eser sahipliğinden doğan hakkıdır.
Aşağılanmam şart değil. Televizyonda okudunuz. Güzel sanat eseri olan tablomu
yayınladınız. Mimarlık eserimi çoğalttınız. Mimarlık eserimden kartpostal
yaptınız. Mimari projemi başka bir yapıda kullandınız. Mali hakkım ihlal
edildi. O halde eser sahipliğinden doğan mali hakkın ihlali halinde manevi
tazminat kişilik hakları ihlal edildiği içinde değil, haksız eylem mali hakkın
ihlaline yönelik olduğu içindir. Oradaki acının sebebi kişilik hakkı değil,
oradaki manevi zararın acı ıstırabın sebebi mali hakkı ihlal edilmiş olmasıdır.
Mali hak nedeniyle manevi tazminat.
Manevi
hakkın ihlali halinde. Yani eserde değişiklik yapmış. Dizide benim senaryom
tahrif edilmiş. Ağrı dağı eteğindeki senaryom bir yayla olayına
dönüştürülüyor. Eserde değişiklik yapma
hakkı ihlal etmiştir. Bu takdirde maddi ve manevi zarar doğabilir. Ama 70.
Maddedeki bir değişiklikle yanlış bir algılama sonucu sadece manevi zarar talep
edilebilir denmiştir. Hâlbuki manevi hakkın ihlali halinde eserdeki değişiklik
yüzünden maddi zararınız olabilir. Sipariş iptal olmuş. Bundan dolayı da ağır
bir üzüntü duydum diyor. Beste haline getirirken sözleş değiştirilmiş anlam
kaymış. Maddede sadece manevi tazminat talep edilebilir diyor. İlk değişiklikte
bunun gözden geçirilip eski şekline dönüşmesi gerekir. Eski şekli doğruydu ve
şuydu: “ Eski 49 kusurun ağırlığı kalktı. Yanlış anlaşılamaz olmuştur.
Haftaya
bitirme ihtimalimiz olabilir. Haftaya zamanaşımını ele alalım. Sınav tarihini
konuşalım.
07 Mayıs 2013
Zamanaşımı konusunu irdeleyelim.
Daha sonra eser üzerinde hak sahiplerinden bağlı hak sahiplerini inceleyelim.
Açılacak davalardan söz ettik.
Şimdi bu eser sahipliğinden ve sınai hak sahipliğinden doğan davalar. Bununla
ilgili birkaç konudan sonra zamanaşımına geçelim.
Şimdi fikri haklar alanında
bunların ihlali halinde açılabilecek davalar eser ve eser sahibi olma koşulunu
gerektirmektedir. Bu yasal olanaklar dışında 5846’da bu olanaklar dışında, iki
grup yasal yol daha ön görülmüştür. 1) Haksız Rekabet Hukukuna dayanan yasal
yollar, 2) Kişilik haklarının korunmasına dayanan yasal yollar. Bu ne demek? à Sınai haklarda böyle
bir durum yok. Sınai haklarda tescil ettiğimiz sınai haklar KHK hükümleri
çerçevesinde koruma bulur, tescil yoksa haksız rekabet hükümlerince koruma
bulur dedik. Fikri haklar alanında eser ve eser sahibi koşulu aranmaksızın
haksız rekabet ve kişilik haklarının ihlaline dayalı hükümlerden yararlanma
olabilir. Bu açıdan ikisi arasında paralellik olabilir fikri ve sınai haklarda.
Yani tescil edilmemesi veya eser olmasa dahi benzer olabilir. Ancak kişilik
haklarının ihlaline ilişkin olarak sadece fikri haklarda var.
Burada iki hal görülmüş, A) ad ve
alametlerin B)resim işaret seslerin haksız rekabet hükümlerine göre korunması.
Bu iki halde yine bir fikri çaba sonucu. Ama mutlaka eser niteliğinde olması
mecburi değil. O halde eser niteliğinde olmasa bile bazı fikri çabaların
korunması ön görülmüştür.
A) ad ve alametler: Burada eser yok
ama eserle bütünleşme söz konusu. Eser niteliğindeki bir fikri çaba sonucu değildir.
Eserle bütünleşen esere o ad ile şöhret veren veya eseri o belirtilerle
simgelerle çizgilerle o kapakla tanıtan şeyler söz konusudur. Ad ve belirteler.
Yani alametler.
Madde 83 ad ve alametler haksız
rekabete göre korunur diyor. Burada iki özellik vardır. 1) Ayırt edici
nitelikte bir ad ve alamet olmalıdır. Yani markalardaki renk, cins, nitelik,
mahreç gibi unsurlar söz konusu ise bu takdirde ayırt edici niteliği vardır.
Yani her ad ve alamet değil. Özelliği olan ad ve alamet olması gerekiyor. Yani
genel nitelikteki ad ve alamet olmaması gerekmektedir. Ayırt edici nitelik olursa koruma gündeme
gelir. Borçlar hukuku rutin bir addır. Eşya hukuku şerhi. Tipik herkes
tarafından kullanılan addır. Matematik Dersleri. Bunlar herkes tarafından
kullanılan anonim olan ad ve alametlerdir. O halde anonim olan ad ve alametler
kimsenin tekelinde değildir. Tıbbî deontoloji kongresi. Tıbbi deontoloji
derneği dava açılıyor. O isim bize ait diyor. Ama tıbbi deontoloji ayırt edici
niteliği olmayan bir addır. O halde haksız rekabette burada söz konusu olmaz. O
halde her ad ve alamet değil, diğer esrelerden ayırt etme niteliği mevcut olan
ad ve alametlerdir. Önceki örnekler; Şark Çıbanı, Şu Çılgın Türkler. 2) Haksız rekabet
hükümlerinden yararlanmak için, hakları ihlal edilen veya taciz eden kişinin
tacir olmasını gerektirmez. Normalde haksız rekabet eylemi tacir tarafından
işlenen bir eylemdir. Tacir olmayanın haksız rekabeti olmaz. Ama yasa buna da
bir istisna getiriyor. Bunların tacir olması şart değildir. Siz öğrenci
olduğunuz halde haksız rekabet hükümleri uygulanacaktır. 5846nın 68. Maddesi uygulanmaz.
Çünkü burada eser niteliğindeki şey yoktur. Haksız rekabet hükümleri de yine
2) İşaret resim veya ses: İkinci yani ad ve alametten sonraki koruma
şeyi. Kuş seslerini CD’ye almışsınız. Yunus sesi kaydetmişsiniz. Burada
sahibinin hususiyetini taşıyan bir özellik yok. Yunus balığının hususiyetini
taşıyan bir tespit var. Vahşi hayvanların hususiyetini taşıyan bir tespit var.
Burada eser yok. Ama o tespiti, işareti sesi tespit eden kişinin bu tespitine karşı
çoğaltma ve yayma hükümleri haksız rekabet hükümlerine tabidir. 5846 84. Madde.
Burada da yine tacir olmasa dahi bu hüküm uygulanır diyor. Buraya resim
giriyor. Resim eser mahiyetinde olmayan her türlü fotoğrafı kapsar. O halde
fotoğraf, fotoğraf üzerindeki haklar. 1) İlim ve edebiyat eseri niteliğindeki
fotoğraflar, 2) Güzel sanat niteliğinde olan fotoğraflar, 3) Sahibinin
hususiyetini taşıma özelliği olmayan bir fotoğraf var. Ve bu üçüncüsü haksız
rekabet göre kullanılır.
Kişilik hakları üzerindeki koruma
Burada iki ürün vardır. Madde 85 ve 86.
Birincisi mektuplar ve diğeri portreler.
Mektuplar: Mektup bazen fikri ürün içerir.
Fikri ürün içeren ve sahibinin hususiyetini taşıyan düşünceler içeren mektuplar
olabilir. Bunlar bu durumda eserdir. Mektuplar eser niteliğinde ve eser
niteliğinde olmayan mektuplar diye ayrılır. Birincisi eser sahipliğinden doğan
hakları gündeme getirir. Devlet yöneticilerinin, siyasal yazışmaları mesela.
Atatürk’ün İnönü’ye Türkiye’nin kurtuluşuna ilişkin yazıları. Açıp bakıyorsunuz
parlak fikirler var. Sosyal, siyasal, ekonomik yapısına ilişkin fikirler var.
Size bir mektup yazıyorum ve borçlar yasamızda 10 sayfalık eksikleri yazıyorum.
Bu nedir? à
Bir fikirdir. Benim rızam dışında bunu kullanmanız benim eser sahipliğinden
doğan hakkımın ihlalidir. Bu nitelikte olmayan mektuplar. Kişilik haklarının
kullanılmasından yararlanır.
Bu nedenle eser mahiyetinde olmayan
benzer yazılar, yazanın ve yazarın rızası dışında yayınlanamaz. Yasa 10 yıllık
süre öngörmüş. Yasa, yazarın ölümünden 10 yıl geçmeden yayınlanmasını
yasaklamış. Mektup eser mahiyetinde olmasa dahi düşünce üründür. Aşağılayıcı
olsun olmasın, eser olsun olmasın, yazanın ölümü üzerinden 10 yıl geçmedikçe
yayınlanamaz diyor. Hocam e-posta bu kapsamda olur mu? à Olur tabi. Mektubun nasıl
kaleme alındığı önemli değil.
A) Eserse
eser sahipliğinden doğan haklar var, b) eser niteliğinde olmasa bile rıza
olmayınca ölümünden itibaren 10 yıl geçmedikçe yayınlanamaz, c) kişilik
haklarını ihlal eden ve 10 yıl geçse bile yayınlanamayan mektuplar vardır.
Mesela sevgilisine yazdığı mektupta bu olur. D) mektubun yayımında da kişilik
haklarının ihlalinin olmaması gerekiyor. [Mirasçılar burada yansıma yoluyla
zarar dolayısıyla dava açıyor.] à
Örnek; Hüseyin Rahmi Göktürk. 85’te vefat etti. Üç oğlu var. Uğur, Kayhan ve
Sadık. Sadık Amerika’da diğerleri Ankara'da yaşıyor. 2012 yılında Hüseyin Rahmi
Göktürk’ün tecavüz ettiği gazeteci diye bir yazı çıkıyor. Diyor ki Hüseyin
rahmi üst düzey yöneticiyken röportaja gittiğimde beni taciz etti diyor. Sadık
vekil tayin etmiş. Dava açılmış. Kime karşı açıldı?--> Gazeteye karşı ve bu
haberin yazıcıları. Mirasçıları babama karşı yapılan her açıklama benim kişilik
hakkımı ihlal etmiştir diyor. Anne veya babanız öldüğü halde her aşağılama
sizin duygu yaşamınızı ihlal eder. Orada 49’u yani yeni 58’i uyguladık. 47’yi
karşılayan 56’da, vücut bütünlüğüne yapılan saldırılarda yakınları da ister dedi.
Ama İsviçre Federal Mahkemesi, kişilik hakkı ihlal edilenin yakınları da manevi
tazminat ister dedi. Kendileri de bundan acı ve ıstırap duymuşlardır dedi.
Yargıtay 4. Hukuk da sonradan kabul etti. Bunların dışında kalan kişilerde
kendi kişilik hakları ihlali nedeniyle dava açabilir. Ölenin acısı olmaz. Kendi
kişilik hakkının ihlali nedeniyle dava açılabilir. Bu günkü düzenleme
karşılığında bu ihtiyaçlar geçerli midir? à
Şöyle denebilir. 56’da sadece bedensel zararlar için saldırıya uğrayanının
tazminat açma hakkı verilmiştir. Ama şimdi kişilik hakkı saldırıya uğrayanın
yakınlarının bundan duyduğu üzüntüden dolayı dava açılıp açılmayacağı tartışmalıdır.
Bu nedenle bu eleştiriliyor. Madem böyle yaptınız 56’ya da koydunuz. 58’e de
koyun. Benim kızımın saçından tutulup darp edilmesiyle, resminin hayat kadını
diye yayınlanması benim açımdan aynı üzüntüdür.
B) Resim
ve portreler: Resim elle yapılan görüntü tespiti. Fotoğraf makine ile görüntü
tespitidir. Eser mahiyetinde olmasa bile portreler 10 yıl geçmedikçe yayınlanamaz
diyor. Ama istisna verilmiş, aktif kişiler demiş. Bunlar için bu kural geçerli
değil. Futbolcu, bakanlar, cumhurbaşkanlarının resim ve portreleri rıza dışında
yayınlanabilir diyor. Bu önemlidir. Resmedilen kişinin yan unsuru olarak yer
aldığı resimler. Anıtkabirdeki bir tören. Törende bir kişi de yer alıyor. Bir
görüntü tespit ediyorsunuz. Yan unsur olarak tesadüfen oradaki bir kişi yer
alabilir. Madde 86/2. Kanal FB-Benfica maçını gösteriyor. Seyirciler
arasındasınız. Sizi bu yüzden görüntüleyebilir yan unsur olarak. Ama zoom yapıp
çekerse ne oluyor ya beni asli unsur yapma diyebilirsiniz. Kamuoyunun bu tür
aktivitelerine katılanların görüntüleneceğini göze almak zorunda olması
gerektiğini söyler. Son olarak 3) günlük olaylardaki görüntüler haber olarak
yayımlanabilir. BU haller yoksa bu takdirde resmin ve portrenin rıza dışında
yayınlanmasından kaynaklanarak kişilik hakları korumasından
yararlanabilirsiniz.
Zamanaşımı
Her FM hakkının ihlalinde. İhlal
edilen hak dolayısıyla alacak hakkını (tazminat alacağı hakkının) bir
zamanaşımı süresi vardır. O halde FM haklarının ihlali nedeniyle tazminat
alacakları da zamanaşımına tabidir. FM hukukuyla ilgili mevzuatların hiçbirinde
zamanaşımı genel olarak düzenlenmemiştir. Yer yer süreye ilişkin özel hükümler
yer almış olabilir. Ama zamanaşımı BK 146-162’de düzenlenmiştir. Bu hükümler
uygulanacaktır. O halde zamanaşımını kesen sebepler vs. gibi konular çıkmaktadır.
Bu konuların tamamı, FM hukuku mevzuatında yoktur. Burada bir ayrım yapmak
gerekiyor; sözleşmeye dayanan borçlarda sözleşmeye aykırılık nedeniyle,
sözleşme yoksa haksız fiile ilişkin hükümlere göre zamanaşımı söz konusu
olabilir.
Sözleşme ilişkisi varsa, sözleşmeye
ilişkin zamanaşımı süresi 146 ve 147. Maddeleri var. Madde 146 10 yıl, 147 5
yıllık zamanaşımı süresi ön görmüştür. Lisans sözleşmesi yaptınız sözleşmeyi
aykırı olarak kullandı. Patent lisansı verdiniz başkasına alt lisans verdi. Bu
yüzden tazminat alacağınız zararınız doğdu. Zamanaşımı sözleşmeye aykırıya ilişkin
hükümlere tabi yani 146 10 yıldır.
FM hakkı sözleşme ilişkisi
olmaksızın rıza dışında bir haksız eylem ile ihlal edilmiş ise süre hariç madde
148 vd. süre ise 72. Maddedir.
Kusur ve zarar koşulunu gerektiren
veya gerektirmeyen davalarda bir tazminat gündeme gelince tazminat zamanaşımı
gündeme gelir.
Patentlerde 145, tasarımlarda 54,
markalarda 70, coğrafi işaret ve entegre devrelerde 29, bitki ..’de 65. Şablon
hüküm vardır. Hepsinde genel hükme yollama yapılmıştır. Şimdi Fikri haklarda özel
hüküm yoktur. Zamanaşımı süresi haksız fiil olması nedeniyle genel hükümlere
tabidir.
Yollama eski 60’aydı. Şimdi 72
nedir. Bu 72 3 zamanaşımı vardır. Kısa süresi 2 yıla çıktı birden. Uzun süre
değişmedi 10 yıldır. Kısa sürenin işlemeye başlaması zararı ve faili öğrenmeden
itibaren. Uzun sürenin başlama tarihi ise olay tarihidir. Eylem eğer suç teşkil
ediyorsa (ki rahatlıkla FM ihlali aynı zamanda suç teşkil eder. Bütün mali hakların
ihlaline ilişkin eylemler suç sayılır. 551 sayılı KHK ceza hükmü getirmiş) ceza
zamanaşımı süresine tabidir. Uzun ceza zamanaşımı süresi FM hakları ihlalinde
genellikle uygulama bulacaktır. Uzun ceza zamanaşımı süresi uygulanması için
eylemin suç teşkil etmesi yeterlidir. Bu nedenle hükmün açıklanmasının
ertelenmesi CMK 210, af, suçtan zarar görenin müdahil olup olmaması uzun ceza
zamanaşımının uygulanmasını engellemez. Bu nedenle kısa zamanaşımı süresi
olayların büyük çoğunluğunda gündeme gelmez. Bakın5846 madde 71-72’ye. Bunlarda
ön görülen ceza davası zamanaşımı süresi hep 2 yıldan fazladır. BU durumda da
tazminat davasına da bu süre uygulanır. Yani 2 yıllık süre çoğu zaman işlemez.
Çünkü burada eylem aynı zamanda suçtur. 2-4 yıl diyor genelde. Böyle bir
durumdaki ceza zamanaşımı süresi 5 yıl oluyor. Hangi süreyi uzatıyorsa o
uzuyor. Yani sadece uzun süre değil. Kısa süreyi de uzatabilir.
AYM iptal etti. Suçu sayan kanun
olabilir. Ama hocanın hatırladığına göre kanun çıktı zaten iptalden sonra.
Bağlı haklar
Eserle ilgili hak sahipleri 1) eser
sahibi, 2) bağlı hak sahibi. Birincisini gördük. Şimdi gelelim bağlantılı hak
sahiplerine.
Önceden ifade etmeye çalışmıştık.
Çocuklar, fikir ürünü üzerinde hak sahibi olan kişi yaratandır, yaratan eser
sahibidir. Sahibinin hususiyetini taşıyan ürün eserdir. Sınai haklarda da fikir
ürünü olan sınai haklarda da hak sahibi o ürünü yaratan kişidir. Buluşun sahibi
tasarımın sahibi hak sahibidir. Şimdi bağlantılı hak sadece Fikri mülkiyetin
fikri haklar alanında söz konusu olan bir kurumdur. Eseri yaratmayan ama
yaratıcı ile eseri seyreden, eseri dinleyen, eseri okuyan arasında rol alan
kişilerdir. Yani eseri canlandıran kişilerdir. Eserin piyasaya çıkmasını
sağlayan aracı kişiler var. Bunu üretici ile tüketici arasındaki aracılara
benzetebilirsiniz. Bunlar olmaksızın eserin tüketiciye ulaşması, seyredilmesi, dinlenmesi
mümkün değil. BU aradaki kişilerin de bir fikir ve sanat yeteneği ortaya
konmaktadır. Bunlar eser sahibi değil ama eser sahibine ait bazı hakları
kullanabilen kişilerdir. Ses sanatçısı olmasa beste yorumlanamaz. Sinema
sanatçısı olmasa sinema eseri yaratılamaz. Tiyatro oyuncusu olmazsa tiyatro
eseri canlandırılamaz. Plak ve CD üreten firmalar olmasa, plak ve CD’ler yani
fikri ürünler tüketiciye ulaşamaz. Film yapımcıları, bunların tespitini gerçekleştirenler
olmasa sinema filmlerinin (ne kadar mükemmel olursa olsun) ilk tespitini
yapanlar olmazsa filmin seyredenlere ulaştırılması mümkün olmayacaktır. O
nedenle bunları yaratan kişi değil ama yaratanın eserinin canlanması ve
hayatiyet kazanması için mesai harcayan kişilerdir. Bunlar genellikle
sanatçılar, yorumcular fonografçılardır. Bu anlamda olmak üzere 5846 sayılı
yasa 1952’den 1990 yılına kadar, komşu hak sahipleri adı altında bu tür
emekçileri de korumuştur. 90’a kadar sadece komşu hak sahiplerini kabul
ediyordu. Bunlar kimler? à
İcracı sanatçılar. Fonogram yapımcıları. Radyo ve televizyon yapımcılarıdır.
Komşu hak eser sahibinin hakkına komşu olan haktır. NachbarRecht. Almancadan
birebir çeviridir. Hirsch bu şekilde çevirmiş. Çünkü başka bir şey bulamamış.
Bunun bir üst kavramı olarak 1990 bağlantılı hak kavramı getirildi. Madde 80.
Dolayısıyla bir üst kavram olarak bağlantılı hak kavramı getirildi. Bunlar
şunlardır. 1) Komşu haklar. 2) Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film
yapımcıları.
Kısaca ifade edelim.
1) Komşu Haklar.
a) İcracı sanatçılar:
Bunlar eseri oynayan canlandıran
kişilerdir. Sinema oyuncuları, ses sanatçıları, tiyatro oyuncuları buraya
girer. 80. Madde birinci sırada bunların haklarını düzenlenmiştir. Ne gibi
hakları vardır? à
i) İcralarının tahrif edilmesinin önlenmesi hakkı. Bir besteyi yorumlayan
kişinin, yorumunun tahrifi, bir
paragrafının düşmesi tahriftir. Bir sinema oyuncusunun oynadığı bazı sahnelerin
rızası dışında imha edilmesi. O halde icrasının değiştirilmesini önleme hakkı
bir manevi haktır. İcracı sanatçıların manevi hakkı. Yine bunların içinde
manevi hakkı tahrif edilmesini imha edilmesini önleme hakkı. ii) Adların
gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bu nedenle gösterim başlarken ve sonucunda
yazılır. Bunun sebebi 5846’dır. Burada icracı sanatçının icracı olduğu
gösterilmezse adın belirtilmesini isteme hakkı ihlal edilmiştir. Manevi haklar
adın belirtilmesini isteme hakkı. Adımı zikret diyordu. Burada da icracı oyuncu
Fadime X benim X ismimi göster diyor. Bestekârın kendi adının zikredilmesini
isteme hakkı vardır. Adı gösterilmeksizin CD’nin piyasaya çıkması ihlaldir. ii)
2) izin verme hakkı. Kayahan’la anlaşıyorsunuz. Bu besteyi okurum ama 5 bin
adet basacaksınız. Bundan fazla basarsa mali hakkı ihlal etmiş oluyor. İcracı sanatçının
izni olmaksızın icra çoğaltılamaz dağıtılamaz. Sayısından fazla çoğaltılıp dağıtılamaz.
ii) hakları devretme hakkı.
O halde özet: birincisi manevi
hakkı tahrifi engelleme hakkı Adın belirtilmesini isteme hakkı. İki mali
hakları vardır. Çoğaltma yayma dağıtmada izni alınacak, hakkın verilmesi veya
lisans verilmesi icracının iznini tabidir.
b) Fonogram Yapımcıları:
Seslerin tespitini yapan kişiler.
Ses yapımcılarıdır. Plak şirketleri, kaset şirketleri. Kasetlerinin rızası
dışında kullanılmasını önleme hakkı vardır. Raks’ın bir CD’sini
çoğaltıyorsunuz. Bakın ses sanatçısının
rızası dışında okuduğunuz CD’ler çoğaltılmış. İcracı sanatçı icrasının
çoğaltılmasını dava edebilir. Onlar dava etsin etmesin ayrıca fonogram
yapımcısı, ses tespitini yapan firma fonogramlarının çoğaltılmasını önleme
hakkına sahiptir. Yani ses sanatçısı yasal yola başvurmasa da fonogram
yapımcısı başvurabilir.
c)Radyo ve televizyon yayınları üzerinde hakları:
90’da girdi bu. 52’de televizyon
yoktu zaten. Programa katılan kişilerin hakları var. Bunlar eser sahibi
olabilir. Bu eser niteliğinde olmazsa haksız rekabet olabilir. Ama bizzat bu
programı kayda alan radyo ve televizyon kuruluşlarının da hak sahipliği vardır.
Kim milyoner olmak ister? Bir formatı var. Bu RTL’nin bir yayını. Alman televizyon
kanalının bir yayını. Kim milyoner ister Türkiye 'de de var. Burada Türkiye’de
kanalD RTL’deki kim milyoner olmak ister programını sunan kişinin sesini
görüntüsünü almıyor. Formatı alıyor. Bu takdirde RTL kuruluşu yayın üzerindeki
hakkını kullanan kanalD’ye karşı dava açıyor. Benim rızam dışında benim
televizyon yayını üzerindeki hakkımı ihlale ettin. Bu ve benzeri örnekler.
Yayın formatının bir eser niteliğinde olma şartı yoktur.
TRT muhabirini gönderiyor.
Hindistan açıklarında yer altı belgeseli düzenliyor. Yayına sunuyor. Ulusal
yayın yapan bir televizyon kuruluşu arkasından habire gösteriyor. Eser değil
ama TV yayıncısının yayın üzerinde hakkı var. Yayın üzerindeki hakkı ihlal
edilmiş. TRT muhabirini göndererek su altı belgeseli tanzim edilmiş. Veya
açıkoturum düzenliyorsunuz. Ama Fırat TV de gösterime sunuyor. Açıkoturuma
katılan kişinin düşünceleri eserdir. Onun hakkını ihlal etmiştir. O ayrı. Ama
TV yayıncısının hakkını da ihlal etmiştir.
2)İlk tespitini gerçekleştiren Film Yapımcıları:
Sinema filmi eseri sahibinin rızası
dışında mali veya manevi hakları ihlal edilenin (bu ayrı bir konudur). Siz TV
dizisini X isimli kanala veriyorsunuz Y isimli kanalı da yayımlıyor. Eser
sahibi olarak Y’yi dava edebilirsiniz. Ama X de yayın hakkının ihlali
dolayısıyla hakkını ihlal ediyor.
Kısaca bu kadar.
Hocam: Farazi Sözleşme
ilkesine dayanarak telif tazminatı olarak 3 katı talep edilebiliyordu. Hocam bu
davalar birlikte açılabilir mi? à Tabi ikisinin
koşulları farklı. Ayrıca tazminat istiyorum diyebilirsin. Yani farazi sözleşme
ilkesine dayalı telif tazminatı ayrıca başka bir şey isteyebilirsiniz. Bir tek
elde edilen kazancın talebi olursa telif tazminatı olamaz.
Telif tazminatı
bastığın çoğalttığın miktardaki eserle ilgili seninle bir sözleşme yapmış
olsaydım sana ait olacaktı. Sana ait olduğum ürünleri toplatırsam bu ikisi
çelişir. O yüzden hem telif tazminatı hem toplama ya da üretim araçlarının
imhası istenemeyecektir. Bu bir seçim hakkıdır. Ya o ya onu seçeceksiniz.
Ders bu kadar. Sınavda
hepinize başarılar diliyorum.
JTM Hub - Casino, Dining, Entertainment, & more - JRM Hub
YanıtlaSilJTM is your hub to discover the wonders of 충주 출장마사지 the East Coast, and explore the 세종특별자치 출장마사지 many opportunities in 창원 출장마사지 the heart 포천 출장샵 of 안양 출장마사지 Central Oregon.